mİtolojİden gÜnÜmÜze savunmaweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 haber/dİsİplİn...antik yunan...

63
MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA AVUKAT M. HAŞİM MISIR Gaziantep Haziran 2012

Upload: others

Post on 05-Jan-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDENGÜNÜMÜZESAVUNMA

AVUKAT M. HAŞİM MISIRGaziantep Haziran 2012

Page 2: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

İÇİNDEKİLER

MİTOLOJİDE SAVUNMA ..................................................................1YUNAN MİTOLOJİSİNDE SAVUNMA ..............................................5ESKİ YUNAN’DA SAVUNMA ..........................................................11ESKİ ROMA’DA SAVUNMA ..........................................................17ALMANYA’DA SAVUNMA ...............................................................23İNGİLTERE’DE SAVUNMA ..............................................................29FRANSA’DA SAVUNMA ..................................................................35ÇARLIK VE SOVYET RUSYA’SINDA SAVUNMA ............................47İSLAM’DA SAVUNMA ......................................................................51OSMANLI’DA SAVUNMA ................................................................53TANZİMAT’TAN ÖNCEKİ DÖNEM ................................................53TANZİMAT VE SONRASI AVUKATLIK MESLEĞİ ..........................57FATİH SULTAN MEHMET’İN YARGILANMASI ..............................61YILDIZ MAHKEMESİ’NDE SAVUNMANIN ÇERESİZLİĞİ ..............62CUMHURİYET DÖNEMİ ................................................................65AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN AVUKATLIK MESLEĞİNE BAKIŞI........................................................................77NAZIM’IN AVUKATINA ŞİİRİ .........................................................88SON FASIL .......................................................................................89900 - Bu faslı yazmağa neden lüzum gördük? ..............................89901 - Müvekkillerle teklifsizlikten sakınınız. .................................90902 - Çabuk açılıp dökülmeyiniz. ..................................................93903 - Ücretinizi kararlaştırınız. ......................................................94904 - Muhtaç ve zebun görünmeyiniz. ..........................................98905 - Temiz olunuz. ....................................................................100906 - Hayatınızı yalnız mesleğinizle kazanınız. .........................101907 - Çalışmada intizam ve takip. ...............................................102908 - Müddetleri son güne bırakmayınız. ..................................104909 - Kitaba bakınız. ....................................................................105910 - Yazı yazmak. .......................................................................106911- Mesleğinizi seviniz. ..............................................................108KAYNAKÇA ...................................................................................115

BASIM BİLGİLERİ

Page 3: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

S U N U ŞM.Ö. VI. yy’da yaşadığı varsayılan eski Yunan avukatı Esou-

pe derki: “Avukatlık mesleklerin en iyisi ve en kötüsüdür.”

Bu vecizeyi biraz açarsak diyebiliriz ki avukatlık mesleklerin en iyisidir. Çünkü bunun kadar güzel, bunun kadar canlı ve böyle olduğu için bunun kadar cazibesine sürükleyen ve insana yaptığı yardım bunun kadar yüksek olan başka bir meslek yoktur denebi-lir. Fakirler, zenginler başları sıkıştığında onun himayesine sığınır-lar. Bir esnaf, bir kral, bir cumhurreisi de onun müşterisidir. Çünkü avukat, ıstırap çekenlerin ümidini, hayatını ve çocuklarını müdafaa eden ve şanslı seslerinin kudretine inanan kürsünün üstatlarıdır. Adaleti kontrol eden ve hatta bilgisiyle hakkı yaradan avukattır. Erdemli hakimlerin karşılarında daima avukat görmek istemeleri de bu sebepledir.

Mesleklerin en kötüsüdür. Çünkü bütün bu iyiliklerine rağ-men bunun kadar nankör, bunun kadar zor, bedeni ve ruhu yoran, sıhhati bunun kadar bozan başka bir meslek düşünülemez. Avukat oluncaya kadar yolda ısırgan, deve dikeni ve böğürtlenlerle uğraş-mak, olduktan sonra da parayı düşünmeden bir dakika durmadan didinmek ve çalışmak zorundasınız.

Avukatlık mesleğinin tarihsel geçmişine baktığınızda kötü-lüklerin yerini iyiliklerin aldığını görür, yorgunluğunuzda mutlulu-ğa dönüşür. Bu mutluluk da bizlere yeter.

Özel merakı olan çok az sayıda meslektaşımız dışında avu-katlık mesleğinin tarihçesini çoğumuz bilmemekteyiz. Bunun en kötü sonucu da mesleğin kıymetini bilmemek, bilmesi geren ve sadece kendisinin adalet dağıttığını zannedenlere anlatamamak oluyor.

İşte bu büyük açığı kapatmak için hayli zaman ve emek har-cayarak bu eseri meydana getiren ve hiçbir karşılık beklemeden barosuna armağan eden, aynı baroya mensup olmakla kendisiyle her zaman iftihar ettiğimiz Avukat M. Haşim Mısır’a Gaziantep Ba-rosu adına şükranlarımızı sunarız.

Avukat M. Zafer Okur

Gaziantep Barosu Başkanı

Page 4: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

Ö N S Ö ZGaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencileri

ile söyleşi yapmam istendiğinde doğrusunu isterseniz epey sıkıntı yaşadım. Onlara ne anlatmalı idim. Sonuçta savunma mesleğinin geçmişten bu güne nasıl geldiğini anlatmaya karar verdim.

Savunma mesleğinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski. Yazılı belgelerle kanıtlanan üç bin yıllık bir mesleğin mensuplarıyız. Bu gün uygulanan birçok meslek kuralı binlerce yıllık geçmişe sahip.

Geçmişini bilmeyen, geçmişinden ders almayanlar geleceğe de güvenle bakamaz.

Savunmanın geçmişi göstermektedir ki avukatlık mesleğinin olmazsa olmazı kolektif itibardır. İtibarla doğru orantılı olarak siya-sette de yükselmiş, yaşam düzeyinde de.

Onun içindir ki avukat koşullar ne olursa olsun gerek kişi ve gerek kurum olarak bağımsızlığını korumalı, avukatlık onurunu zedeleyecek davranışlardan özenle kaçınmalıdır.

Diktatörler avukatları yok saymış, insan haklarına saygı du-yanlarsa yüceltmişler. Avukatlık mesleğinin genlerinde insan hakkı savunuculuğu var ve bu nedenle de siyasetle barışık olmamışlar.

O halde, siyasi görüşünüz ne olursa olsun önce avukat oldu-ğunuzu hiçbir zaman unutmamak zorundasınız. Yüzlerce meslek var ama birisinin görevi kutsal. O da avukatlık.

Gaziantep Baro Başkanı Avukat M. Zafer Okur ve Gaziantep Barosu Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarımın oybirliğiyle aldıkları kararla bu kitabın yayınına verdikleri maddi ve manevi destekten ötürü kendilerine şahsım ve meslek adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Kitabın kapak tasarımı ve fotoğraflarında bana yardımcı olan Fatih Öztemir’e (Fatih Color) ve basımına emek veren matbaası ….. çalışanlarına teşekkür ederim.

Avukat M. Haşim Mısır

Page 5: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 1

Oku evlat avukat ol,Haksızlığa barikat ol,Para-pula köle olma,

Hakkı savun hakikat ol.Anonim

MİTOLOJİDE SAVUNMA

İ YARGIÇ

L SUÇ ve SUÇLULAR

K CEZAMitolojide evrenin ilk

yargıcı şeytandır. Tanrı cinler arasındaki sorunları çözmek üzere şeytanı görevlendirir. Şeytan uzun bir süre hem yar-gıçlık hem de hakemlik yapar. Şeytanın bu görevi insanın ya-ni Adem’in yaratılışı ile son bu-lur.

YARGIÇ ŞEYTAN

Diğer yaratıklar melekler ve cinler Adem’e saygı göste-rirken Şeytan Adem’i kabulle-

nemez ve insanların tanrının yasalarına karşı gelecekleri-ni ispatlayacağına dair Tanrı önünde yemin eder.

Tanrı Adem’e uyması ge-reken kurallar arasında Hayat Ağacı’nın meyvesini asla yeme-mesi gerektiğini bildirmiştir. Adem’in yalnızlığını fark eden Tanrı, ona bir arkadaş gönde-rir. Bu arkadaş Havva’dır.

SUÇLULAR ADEM-HAVVA

Şeytan Havva’yı hayat ağacının meyvesini yemeye ikna etmeye çalışır ve sonun-da başarır. Özellikle gece uy-kusunda hayat ağacının mey-vesini koparmasını ve Adem’le birlikte yemesini bunun her ikisini de ölümsüzleştireceğini söyler.

Havva Şeytan’a inanır ve

Page 6: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA2 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 3

yasak ağacın meyvesini yeme-ye karar verir, güzel sözlerle Adem’i de ikna eder ve Hayat Ağacı’nın yasak meyvesi elma-yı yerler.

ADEMLE HAVVA YASAK MEYVAYI YERKEN

Tanrı suçu tespit eder ve evrenin ilk suçluları Adem ve Havva’yı cennetten kovarak dünyaya gönderir. Suçun ce-zası öncelikle cennetten ko-vulmak dünyada yaşamaktır. Adem’e ömür boyu çalışma, Havva’ya da acılı ve zorlu bir iş olan çocuk doğurma cezası verir.

Adem ile Havva dünyaya geldikten bir süre sonra Kabil, sonrasında Habil isimli iki er-

kek evlatları olur. Kabil tarım işi yaparken, Habil hayvancılık ile uğraşmaktadır. Tanrıya ar-mağan olarak hayvan adakları-nın daha bir beğenildiğini gö-ren Kabil bundan rahatsız olur ve Şeytan’ın da kandırmasıyla kendisinden sonra dünyaya gelen kardeşi Habil’i başına iri bir taş vurmak suretiyle öldü-rür.

CENNETTEN KOVULUŞ

Adem çılgın gibidir. Kabil ne yaptın kardeşine? diye ses-lenir. Kabil sanki bütün dünya-nın kendisine bağırdığını his-seder ve kaçmaya başlar.

Bu olay evrenin ilk cina-yetidir. Adem oğlu Kabil’i yar-gıç sıfatıyla cezalandırmak zo-

runda kalır. Belki de insanoğ-lunun sanığın canını almadan takdir ettiği ilk cezadır.

KABİL’İN HABİL’İ ÖLÜME GÖTÜRÜŞÜ

Adem; “Kabil son-suza kadar rahat yüzü görmeyesin. Kendi ken-dine korku kapılarını açtın. Git, hiçbir zaman huzur bulma!

Gördüğün hiçbir canlıdan emin olma. Hayatın sana zindan olsun.” sözleriyle cezayı açıklar.

Cezaya göre Kabil ana ocağından kovulmuş yalnızlığa mahkûm edilmiş, o dönemde-ki tek sosyal ortam olan aile-

sinden koparılmış, tecrit edil-miştir.

Bu gün cezaevlerinde uygulanan tek başına daracık bir hücrede tecrit edilme uygu-lamasının ne denli ağır bir ceza olduğu da kolaylıkla anlaşılır.

ADEMLE HAVAYA AİT OSMANLI GRAVÜRÜ

İşte bu ilk suçun cezalan-dırılması ile birlikte insanoğlu-nun adalet arayış serüveni de başladı.

Page 7: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 5

“Bir yangıç iyi niyetle dinlemeli,akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli,

tarafsızca karar vermelidir.”SOKRATES

YUNAN MİTOLOJİSİNDE

SAVUNMAAntik Yunan mitoloji-

sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların Dağı Olympos’tur. Olimpos Homeros’un Odeyssiası’nda “Orada ebedi değişmezlik içinde tanrılar oturur. Ne rüzgarlar sarsar Olimpos’u ne de yağmur döver onu; kar ise ona yaklaşamaz, ama üstünde berraklık uçuşur, bir ışık çevirir onu, bemye-baz..” sözleriyle dile getirmiş-tir.

TANRILARIN DAĞI OLİMPOS

Olimpos 2917 metrelik karlı, yalçın bir doruktur. Bu dağ Yunanlılar’da korku ve merak uyandırmıştır. Çünkü tanrıların insanlar hakkında-ki kararlarını hep bu dağda verdiklerine inanmışlardır. Bu nedenledir ki tanrıların meka-nı ışıltılı, gizemli ve ulaşılmaz

göksel bir yer olarak tasarlan-mıştır. Bu anlayışın günümüze yansımasını adalet sarayların-da görürsünüz. Avrupadaki en görkemli binalar adalet saray-larıdır.

BERLİN ADALET SARAYI

ROMA ADALET SARAYI

PARİS ADLİYE SARAYI

İnsanlara adalet dağıtan, onları yargılayan ve cezalandı-ran tanrı Zeus’tur.

Zeus başyargıçtır. Zeus sakallı, yakışıklı sağ elinde tut-tuğu “yıldırım” ile insanları

Page 8: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA6 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 7

cezalandıran, yıldırım kırpıntı-larının katılaşarak önce zeytin yaprağına daha sonra zeytin dalına dönüşmesi, insanlar ta-rafından sulhun simgesi olarak düşünülmüştür. Bu nedenledir ki zeytin dalı bugün yargıç ya-kalarında yer alır.

ZEUS

Zeus’un terazisi de Yu-nan mitlojisinde önemlidir.

Homeros İlyada desta-nında;

“tanrıların babası altın terazisinin kefesi-ni açar; oraya askerleri, acılar dolu ölüm yargı-larını kor, Akhilleus’un

yargısını ve de atları eğiten Hektor’unkini te-razisini ortadan tutar ve kaldırır. Hektor’un ecel günü Hades’e doğru ağır basar, Hektor acımasız bir şekilde ölecektir.” sözleriyle dile getirmiştir.

Adalet tanrıçası ise The-mis’tir. Themis Zeus’un ikinci karısıdır. Örf, adet, ahlak ve kanunlarn tanrıçasıdır. Olym-pos’taki tanrıların toplantıları-nda başkanlık yapar, Zeus’a öğütleri ile yol gösterir, karar-larında adil olmaya zorlar, ada-letin eşit olarak dağıtılmasına çalışırmış.

Günümüzde de adalete verdiği önemden dolayı tüm dünya hukukçularınca saygı duyulan kadındır. Sanatçıların kimisi kıvrak ince belli, kimisi de olgun ve ciddi görünümlü bir kadın olarak tasvir etmişler-dir Themis’i. Themis tasvirleri ülkeden ülkeye değişmektedir. Gözleri bağlı Themis tasvirleri

olduğu kadar açık olan tasvir-ler de vardır.

Bir elinde kılıç, bir elin-de terazi ile adaleti simgele-yen Themis tasvirleri hemen hemen bütün adliye binaların-da, yargıç odalarında ve avu-kat yazıhanelerinde resim veya heykel olarak bulunmaktadır. Bunu hukukun adil olmasına yönelik kuvvetli bir arzunun, ortak bilincin varlığında ara-mak gereklidir.

ADALET TANRIÇASI THEMİS

Themis’in terazisini za-man zaman Zeus ta kulanmak-ta ise de kökeni eski Mısır mi-tolojisinden gelmektedir. Mısır mitolojisinde Osiris’in hüküm salonunda yer alan terazi Yu-nan mitolojisinde adalet aracı

olarak yer almıştır. Themis bu terazi ile hakları tartmakta ve hakkı sahibine teslim etmekte-dir.

Themis’in elindeki kılıç ise adaletin ancak güç ile ye-rine getirilebileceğini göster-mektedir.

YARGITAY’DAKİ THEMİS HEYKELİ

Gelişen adalet anlayışı ile birlikte zamanla Themis gözle-ri bağlı olarak tasvir edilmiştir. Bunun temel nedeni de adale-tin eşit olarak dağıtılması ge-reksinimidir.

Bu anlayışın günümüz-deki bir yansıması birçok Avru-pa devletinde uygulanan sanı-ğın sabıka kaydının hükümden sonra açılması, sanık hakkında yargıcın peşin hükümlü dav-ranmasının önlenmesi uygula-masıyla görülmektedir.

Page 9: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA8 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 9

Yargıtay girişinde, İstan-bul’da yeni yapılan Çağlayan Adliye Sarayı’nda heykelle-ri olduğu gibi, hemen hemen tüm adliyelerde, avukat büro-larında, hakim ve savcı oda-larında, duruşma solonlarında Themis’in resim ve heykelcik-leri bulunmaktadır.

BİR DURUŞMA SALONU

Yunan mitolojisinde sa-vunma görevini üstlenenler, Zeus’un kızları olan Litailerdi. Yargıçlara, “suç işleyenlerin kandırıldıklarını” anlatıyor-lar ve Zeus’tan onları bağışla-masını talep ediyorlardı. Bu yüzden, avukatlık mesleğinin ilk temsilcileri olarak kabul edildiler.

Kötü ruhlu, kışkırtıcı, gü-naha ve suça teşvik edici özel-liklerinden dolayı Suç Tanrıça-

sı olan Ate’nin kız kardeşleri Litailer, hem iyilerin savunu-cusu, hem de suç ve günah iş-leyenler adına af dileyiciydiler. Litailer’in Ate’nin etrafında dönmelerinin nedeni ise onun insanları suça ve günaha teşvik etmesine engel olmaktı.

ZEUS’TAN AF DİLEYEN LİTAİ

SUÇ TANRIÇASI ATE

Çirkin görüntülerinin ak-sine yüce bir ruhla görev yapan Litailer, günümüzde avukatla-rın yaptıkları şeyi yapmışlar, yani insanları suç ve cezanın dehşetinden korumaya, onları savunmaya çalışmışlardı.

ZEUS’UN ÇİRKİN KIZI LİTAİ

M.Ö. 8. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğu bil-dirilen Homeros’un ölümsüz eseri İlyada’da Litai’ler (Avu-katlar) şöyle anlatılır;

Gün olur yanılır, suç işler insanlar,

Güzel adaklar, sunular-la yalvarırlar,

Kurban yağlarıyla yu-muşatırlar tanrıları

Ulu Zeus’un kızlarıdır Litai’ler,

Topal, yüzleri buruşuk, gözleri şaşı,

Koşarlar Suç’un arka-sından dertli dertli,

Ama güçlüdür, çevik ayaklıdır.

Suç, Litai’lerden çok önde koşar,

İnsanlara kötülük ede ede dolaşır yer yüzünü,

Litai’ler ise yetişir, kö-tülüğü düzeltmeye kalkar-lar,

Dinlerler kendilerine saygı gösterenleri,

Onlara yardım ederler canla başla,

Kulak asmayan olursa, yalvarırlar Zeus’a,

Suç takılsın ona, ettiği-ni bulsun derler.

Sözleriyle dile getirmiştir.

HOMEROS M.Ö. VIII. YÜZYIL

Page 10: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 11

“Yargıcın erdemi doğruyu görmek,savunmanın erdemi doğruyu söylemektir.”

SOKRATES

ESKİ YUNAN’DA SAVUNMA

Eski Yunan’da önceleri, taraflar hâkim önüne bizzat gitmeye mecburdular. Yakın dost ve akrabalarının sanığa yardım etmesi ve açıklamasını tamamlaması imkânı da tanın-makta idi. Bu kişilerin hür ve erkek olmaları şarttı. Bu savun-manlara SYNGORE ismi veril-miştir. Daha sonraki zamanlar-da taraflara dışarıda önceden yazılı savunma hazırlayan ve “LOGOGRAPHES” (yazıcılar/arzuhalciler) adı verilen yar-dımcılar ortaya çıktı. Bunlar, hâkim önünde söylenecek olan sözleri, ücreti karşılığın-da yazılı olarak taraflara verir, taraf da bunları ezberleyerek hâkim önünde tekrar ederdi.

İlerleyen dönemde taraf-ların aldıkları metinleri yeterin-ce ezberleyememesi, unutması veya şaşırması nedeniyle lo-gograflar (yazıcılar), tarafların yanında bulunmaya başladılar. Logografların hazırladıkları di-lekçeler, davaya giriş niteliğini taşıyor ve tartışmalar dilekçeler üzerinden yürütülüyordu.

Logograflar, zamanla “avu-kat” haline geldiler ve tarihte ilk baro Atina’da kuruldu. Hür

kişiler avukatlık yapabilirdi ve esirlere (kölelere) bu hak ta-nınmamıştı; zira böylesine asil bir görevi, esirler yerine getire-mezdi. Mahcup olmaları sebe-biyle kadınlar da baroya kabul edilmezdi.

SOLON M.Ö. 639-559

M.Ö. 600’lü yıllarda ya-şayan, dönemin ünlü avukat-ları Solon ve Dragon Atina Barosu’na oldukça sert önlem-ler getirerek, ana babalarına saygısızlıktan cezalandırılan-lar, vatan savunmasını veya bazı yasal görevleri yerine ge-tirmekten kaçınanlar, ahlâka aykırı işlerle uğraşanlar, sefa-hat yerlerinde görülenler, mi-ras yoluyla kendilerine intikal eden serveti lüks içinde yiyip bitirenlerin savunman olama-yacaklarını bildirmiş, savunma-ya çeki düzen vermiştir.

Eski Yunan’da mahkeme önünde “hitabet”, çok önemli bir yer tutmaktaydı. Duruşma-

Page 11: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA12 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 13

ya her iki tarafın yakınları da gelirdi, bu suretle itham ve sa-vunmaya ağırlık verilmesi sağ-lanırdı. Duruşma başlamadan önce, konuşmacılara davayı kazanmak için heyecan doğu-rucu harekette bulunmamaları uyarısı yapılırdı ve konuşmacı-ların hakarete kaçmamaları, acı söz söylememeleri, duruşma-dan sonra taşkınlık yapmadan çekilip gitmeleri ve etraflarına kalabalık toplamamaları şart koşulmuştu.

ARİSTOTALES M.Ö. 384-322

Yunan filozof, kahraman-ları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmış olan Ezop aynı zamanda ünlü bir avukattı

Aristotales, Ezop’un yol-suzluktan yargılanan bir siya-setçiyi tilki ile kirpinin öyküsü-

nü anlatarak nasıl savunduğu-nu şöyle anlatmıştır:

AİSOPOS (EZOP) M.Ö. 620-560

Ezop mahkemede “bir tilkinin, başı pirelerle derde girmiş, bir kirpi de onu pi-relerden kurtarsın mı diye sormuş, tilki, ‘hayır, bu pi-reler doydu, artık fazla kan emmiyorlar. Onları kova-larsan, yerlerine yeni, aç pireler gelir” dedikten sonra, jüriye dönerek sözlerini şöyle bitirmiş:

“Dolayısıyla saygıde-yer jüri üyeleri, müvekkili-mi cezalandırırsanız onun yerine onun kadar zengin olmayan birileri gelir ve sizi daha da beter soyar.”

Sözleriyle yaptığı savun-masıyla ünlenmiştir.

Bu dönemin en ünlü avukatlarından biri de MÖ 384-322 yıllarında yaşayan Demosthenes’tir. Bu güne ge-len konuşmaları ile Atina’nın MÖ 4. Yüzyıldaki siyasal, top-lumsal, ekonomik ve yaşantı-sına ilişkin değerli bilgiler ver-mektedir.

DEMOSTHENES M.Ö. 384-322

Demosthanes avukatlık mesleğinin kurucusu olarak da kabul edilebilir. Çünkü o suç-lananların savunmasını yazan, onlar yerine mahkemede biz-zat savunma yapan ve bundan da bir gelir elde eden kimsedir.

Demosthanes’in ülkeye verdiği hizmetler karşılığı altın madalya verilmesine şiddetle karşı çıkan Aikhes tarafından

aleyhine açılan “Taç davası” nı tüm yeteneğine ve ününe kar-şın kaybetmesi de tarihin garip bir cilvesidir.

Onun içindir ki bu günde bir avukat da-vayla karşı karşıya kal-dığında kendisini sa-vunmamalı, mutlak bir vekil tayin etmelidir. Çünkü o avukat olayları daha objektif görür.

Eski Yunan’da zaman-la hitabette sınırlama ihtiyacı duyuldu. Konuşma süreleri üç saatle sınırlandı, hatta çok sıkı kurallara gidildi.

Bu sınırlamanın bir ve-silesi olarak şöyle bir olaydan söz edilmektedir:

Ahlâk dışı davranıştan sanık (güzel bir kadın olan) Pryne adlı sanığın savunma-sını yapan Avukat Hyperides, mahkeme (Aeiopag) önünde müvekkilesinin göğüslerini örten tülü yırtmış, kadının gü-zelliğinin etkisi altında kalan hâkimler beraat karar vermiş-lerdi.

Bu skandaldan sonra, savunmada hitabet daha sert tedbirlere tâbi tutuldu; hatiple-rin hâkimlerde merhamet veya

Page 12: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA14 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 15

nefret uyandırmaya yönelik konuşmaları yasaklandı ve hat-ta konuşmalarıyla hissi akla ga-lip kılan konuşmacılar sınır dışı edildiler.

GÜZEL PRYE’NİN GÖĞÜSLERİ

Sokrates’in yargılandı-ğı Atina Halk Mahkemesi’nde yaptığı savunma, savunma ta-rihinin yazılı ilk belgesidir.

Sokrates, “Tek bildi-ğim şey, bilmediğimi bil-mektir”, “İncelenmemiş bir yaşam için yaşanma-ya değmez”, “Balık için su ne ise, savunma için de özgürlük odur” sözleri ile felsefeye ve savunmaya de-rinlik kazandırmıştır.

MÖ 453 yılında bir dar-be ile iktidarı ele geçiren de-mokratlardan üçü Meletos (Şair), Anitus (Demokratların önde gelenlerinden) ve Likon Sokrates’i “Gençlerin ahlakını bozuyor. Atina’nın iman ettiği tanrılara inanmıyor. Devletin tanrılarını yok sayarak, yeni

tanrılar yaratıyor.” iddiası ile ölümle cezalandırılmak istemi ile yargılattılar.

SOKRATES’İN GENÇLERİ AHLAKSIZLIĞA TEŞVİK ETİĞİNE

İLİŞKİN BİR TASVİR

Sokrates savunmasında Atina halkını, soyluları, kendi-sini yargılayanları, devlet düze-nini, iktidarı ve yaşamı acıma-sızca sorguladı.

SOKRATES M.Ö. 469-399

Mahkûm olacağını bilen Sokrates, savunmasını tarihe geçen şu sözlerle bitirmiştir.

“Atinalılar, çocukla-rım büyüdükleri zaman, erdemden çok zenginli-ğe, ya da başka şeylere düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmış isem siz de onlarla uğraşınız. Onları uyarınız.

K E N D İ L E R İ N E , KENDİLERİNDE OLMA-YAN BİR DEĞERİ VE-RİR, ÖNEM VERMELERİ GEREKEN ŞEYE ÖNEM VERMEZ, BİR HİÇ OL-DUKLARI HALDE KEN-DİLERİNİ BİR ŞEY SA-NIRLARSA BEN SİZİ NASIL AZARLAMIŞSAM, SİZDE ONLARI ÖYLE AZARLAYINIZ.

Bunu yaparsanız, bana da oğullarıma da iyilik yapmış olursunuz.

Ayrılık zamanı gel-di, yolumuza gidelim. Ben ölmeye, siz yaşama-ya… Hangisi daha iyi? Bunu Tanrıdan başka kimse bilemez.”

Bu sözler kopuş savun-

masının ruhunu ifade etmekte-dir. 220 ye karşı 281 oyla ölüm cezasına mahkûm oldu.

SOKRATES’İN YARGILANMASI

Eski Yunan yasalarına göre 24 saat içinde baldıran zehiri içirilerek infazın gerçek-leştirilmesi gerekirken, kutsal geminin seferden bir ay geç dönmesi nedeniyle infaz erte-lendi. Dostlarının yaptığı kaçır-ma önerilerine “Devletin izni olmadan hapisten çıkılmaz” sözleri ile karşı çıktı.

SOKRATES’İN BALDIRAN ZEHİRİ İÇİŞİ

Sokrates kendisine baldı-ran zehiri vermek için geldikle-rinde ağlayan eşine neden ağ-ladığını sormuş; “Seni masum

Page 13: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA16 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 17

olmana rağmen idam ede-cekler” cevabını alınca “Suç-lu olduğum için idam etse-ler daha mı iyi hissederdin?” gibi bir karşılık vererek, retorik nedir ne değildir Eflatun dahil herkese göstermiş.

EFLATUN M.Ö. 427-347

Sokrates’in savunması bu gün birçok ülke hukuk fakülte-lerinde “Sokrat usulü savun-ma ve savunma teknikleri” başlığı altında derslerde hukuk öğrencilerine, barolarda staj eğitiminde avukatlara öğretil-mektedir.

Kendinden çok suçlayan-ları suçlayan, toplumsal düzeni eleştiren “Kopuş Savun-ması” olarak nitelendirilen

savunma yöntemi bu gün hala geçerliliğini korumakta ve avu-katlar özellikle siyasal içerikli davalarda oldukça sık kullanıl-maktadır.

Savunmada savunulan kişi mahkemeye küçük düşü-rücü biçimde sunulmaz, mut-suz, çaresiz teslimiyetçi bir kişi olarak asla gösterilmez.

Tartışılan siyasi veya sos-yal sorun toplumsal sıkıntı ya-ratsa da fikir tartışmalarından kaçınılmaz, hatta avukat tartış-maya körükler sorunu ve tar-tışmayı ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine taşır.

ESKİ ROMA’DA SAVUNMA

Savunmanların AVUKAT nitelendirilmesine ilk olarak eski Roma’da başlandı. Advo Catus “üstün, ayrıcalıklı, gü-zel konuşan” anlamına gel-mektedir.

Eski Roma’nın başlangı-cında bugünkü anlamda ger-çek bir avukatlık hizmetinden söz edilemez. Davada tarafın yanında yardımcı olarak yer alma (advocatus; erator) ile davada vekâlet birbirinden ke-sin olarak ayrılmıştı ve önceleri yalnız tarafın yanında yardım-cılık kabul edilmişti. Tarafların bizzat mahkeme önünde bu-lunmaları kuralı, “Formula Re-jimi” zamanında kaldırıldı ve taraflar kendilerini Advocati, Orator veya Patronus sıfatlarını taşıyan yardımlar aracılığı ile temsil ettirmeye başladılar.

Günümüz Avrupa hu-kukunun temelini oluşturan Roma Hukuku’nun gelişimin-de, yazılı olmayan hususların yazılı biçimde hukuki kurallar haline getirilmesine önayak olan ve M.Ö. 451-449 yılların-da yayınlanan 12 Levha Kanu-nu ile avukatlık uzman meslek olarak kabul edilmiş, ancak

hakimler tarafından atanan ve cezalandırılabilen kimseler olarak görülmüşlerdir.

Zamanla meslek güç kazanmış, özellikle siyasette yükselmek için avukat olmak şart olmuştur. Kadınların kırıl-gan yapıda oldukları bahane edilerek Eski Roma’da sadece erkekler savunman olabiliyor-lardı.

Eski Roma’da avukatlar davaya başlarken “adaletin gerçekleşmesini sağla-yacağını, müvekkilin haklarını eksiksiz savu-nacağını ve dürüstlük yolundan ayrılmayaca-ğını” bildirerek yemin eder-lerdi.

Savunmalarını daha etki-li kılabilmek için yargılamanın en kritik ve önemli anında te-zahüratta bulunacak alkışçılar tutarlardı. Bunlara Lavdiceni deniyor ve ücretlerini avukat-lardan alıyorlardı.

Avukat davanın haksızlı-ğını anlayınca davadan çekil-mek zorunda idi. “Davadan çekilme hakkının” doğuşu bu dönemde başlar.

Roma hukukunda “gua-to litis” yani ücret sözleşmesi

Page 14: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA18 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 19

yasağı vardı. Bu da avukatın bağımsızlığı fikrinden çıkmıştı. Çünkü böylesine bir ücret söz-leşmesi avukata bağımsızlığını kaybettirir, onu müvekkilinin ortağı haline getirirdi. Bu ne-denledir ki Eski Roma’da avu-katlar verdikleri hizmet karşı-lığı uzunca bir müddet ücret alamadılar.

Avukatlık onur mesle-ğiydi ve bu yüzden avukatlar hizmetleri karşılığında bir ücret almıyordu.

M.Ö. 43 MS. 17 yılların-da yaşayan Roma’nın tanınmış avukat ve şairlerinden Ovi-dus, “Güzel kadınların güzelliklerini satmaları ne kadar utanç verici ise bir avukatın yardı-mını satması da o kadar utanç vericidir.” diyerek Eski Roma döneminde avukat-ların ücret almasının onur kırı-cı bir davranış olduğunu ifade etmiştir.

Zamanla hizmet karşılığı ücret alınabileceği kabul gör-dü. Ancak Şövalye Semins’i in-tiharı olayı sonrası ücret husu-sunda çok sert önlemler alın-mak zorunda kalındı. Şövalye Semins bir ihtilaf nedeniyle kendisine avukat vekil eder.

Savunmanı zamana göre ol-dukça yüksek sayılan 100.000 Sesters ücret ister.

OVİDUS MÖ 43 MS 17

Şövalye Semins ücre-ti kabul eder ve öder. Ancak savunmanın daha sonra karşı tarafla anlaşıp kendisini sattığı-nı görünce savunmanın evinin önünde intihar eder.

Eski Roma’da avukatların evinin önüne simgesel olarak palmiye ağacı dikilirdi. İntihar-da bu palmiye ağacında ger-çekleşmiştir.

ŞOVALYE SEMİNS

Ancak ücret almasalar

bile, avukatlık Roma’da yüksek görevlere giden yolu açıyordu. Çiçeron Consul olduğu za-man avukattı. Cesar da Roma Barosu’nda kayıtlı bir avukattı.

M.S. 300’lü yıllarda, İlirya Valisi Callicratus’a gönderilen Justin Kanunnamesi’nde;

“Davaların şüphe-li noktalarını halleden, müdafaadaki kuvvetleri sayesinde, gerek ceza ve gerek hukuk davala-rında çiğnenmiş hakla-rı koruyan, kaybolma-ya yüz tutmuş haklara destek olan avukatların gördükleri iş, kavgaya girmek, yaralar almak suretiyle babalarını ve vatanlarını kurtarmak için yapabilecekleri hiz-metten daha az faydalı değildir.

İmparatorluğumuz için savaş yapanların, yalnız zırh ve gömlek giyen ve kalkan taşıyan-lardan ibaret olmadığı-nı takdir ediyoruz. Bu işi avukatlarda yapıyor-lar.

Zira, ıstırap çeken-lerin ümidini, hayatını ve çocuklarını müdafaa eden ve şanslı sesleri-nin kudretine inanan kürsünün bu üstadları dahi hakikaten aynı şeyi yapıyorlar.” sözleri avukat-lık mesleğini onurlandıran ve yargılamadaki rolünü çok net biçimde dile getiren sözlerdir.

Bu dönemin en ünlü avu-katlarından biri aynı zamanda İmparator da olan Çiçeron’dur.

MARCUS TULLİUS CİCERO M.Ö. 106-43

Çiçeron iyi bir savunman olabilmek için; Geniş edebi-yat bilgisi, sağlam felsefe temeli, hukuk uzmanlığının yanı sıra espri yeteneği ile rakibi köşeye sıkıştırıp jü-riyi etkileyebilmenin şart ol-duğunu bildirmektedir.

Page 15: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA20 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 21

Çiçeron Eski Yunan şairi ARCHİAS’ın savunmasında hu-kuksal savunma sınırlarını aşa-rak dönemin kültür anlayışını tartışır, şairlerin tanrı armağanı olduğunu, tanrısal bir esinti-den ilham aldıklarını bildirir ve savunmasını;

“Yaşamda, şereften ve dürüstlükten başka hiçbir şeyin ısrarla is-tenmemesi gerekir. Şe-ref ve dürüstlüğü elde etme konusunda her türlü bedensel işkence, her türlü ölüm ve sür-gün tehlikesi önemsen-memelidir. Sanatçıların bu konulardaki edebi yazıları sayesinde, bu değerlere inanmamış olsaydım, bu kadar bü-yük mücadelelere ve saldırılara asla karşı ko-yamazdım.” sözleri ile sa-vunmasını bitirir.

Bu savunma da Sokrat usulü kopuş savunmasını en güzel örneklerinden biridir.

MS 359 yılından itiba-ren, İmparatorluk döneminde avukatlar topluluklar halinde örgütlenmeye başladı. Daha

sonraları barolar ortaya çıkma-ya başladı. En kıdemli avukat başkan oluyordu. Avukatlar bir sayı ile bağlı idiler ve adetleri sınırlı olarak resmen tayin olu-nurlardı.

Eski Roma’nın hukuk eğitiminde öncülük ettiğini MS 401-450 yılarında yaşayan İm-paratör II. Theodosius zama-nında İstanbul’da “Auditorium” adıyla ilk yüksek okul açıldığı-nı, okulda 31 profesörün Latin-ce ve Grekçe hitabet, gramer, hukuk ve felsefe dersleri verdi-ğini görmekteyiz.

II. THEODOSİUS M.S. 401-450

Romalılara gelene kadar hiçbir uygarlık genelleştirilmiş hukuk kuralı kullanmamıştır.

M.S. 518-533 tarihlerin-de Doğu Roma İmparatoru I. Justinianos’un emriyle bugün

İstanbul Üniversitesi’nin bu-lunduğu yere Senato Binası ve avukatların toplantı yeri olarak kullanan Forum’un yapıldığını, aralarında dönemin ünlü hu-kukçularından Tribonianus’un da bulunduğu on hukukçudan oluşan bir komisyona hazırlat-tığı Corpus Iuris Civilis hukuk tarihinin en önemli belgelerin-den biri olup Roma (İstanbul) Hukukunun temelidir.

I. JUSTİNİANOS M.S. 483-565

Komisyon artık kulla-nılmayan kuralların tamamını yürürlükten kaldırmış, kurallar arasındaki çelişkileri gidermiş, yepyeni bir hukuk sismeninin uygulanmasına önayak olmuş-tur.

Bu nedenle gönül rahat-lığı ile ve övünerek Roma hu-kukuna İstanbul hukuku da diyebiliriz.

Günümüzde YÖK karar-larıyla Roma Hukuku kaldırıl-maya, seçimlik ders yapılmaya çalışılmaktadır. İstanbul Huku-ku derseniz fakultelerde öğre-timden kaldırma külfetinden de kurtulur, uluslararası bir onurda kazanmış olursunuz.

CORPUS JURİS CİVİLİS

Ortaçağla birlikte savun-ma da en güçsüz yıllarına gir-di. MS 600-1200 yılları arasında savunma ile ilgili tek bir belge-ye dahi rastlayamazsınız. İtiraf tek amaç, işkence tek soruştur-ma yöntemi olunca savunma da lüzumsuz sayıldı.

Bekleyiş altıyüzyıl sürdü.

Page 16: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 23

“Avukat; konuşmasını, inandırmasını bilen namuslu adamdır.”

CATON

ALMANYA’DA SAVUNMA

Almanca’da avukatın adı Rechsanwalt’tır. Almanya’da savunma mesleğinin ilk ciddi düzenlemesi 1 Temmuz 1878 tarihli Alman Avukatlık Kanu-nu ile olmuştur. Bu kanun ile avukatlık mesleğine giriş, mes-lek kuralları ve meslek örgütü düzenlenmiştir.

12 Temmuz 1922, 9 Tem-muz 1923, 29 Haziran 1927 de değişikliklere uğradı, ancak, en önemli değişiklik Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ik-tidarı ile Adolf Hitler zamanın-da yapıldı. 18 Mart 1933, 7 Ni-san 1933, 20 Haziran 1933, 20 Temmuz 1933, 18 Eylül 1933, 16 Şubat 1934 tarihinde yapı-lan değişikliklerle meslek yeni-den yapılandırıldı.

Bu düzenlemelerden en önemlisi 7 Nisan 1933 ve 20 Temmuz 1933 tarihlerinde ya-pılan düzenlemelerdir. Buna göre öncelikle “Saf Cermen” ırkına mensup olmayanların, komünist görüşü savunanların, komünist partisine üye olanla-rın avukatlık yapmaları yasak-landı. Avukat saf Cermen ırkın-dan da olsa komünistlerin ve-kaletnamesini sık sık üstlenmiş

veya savunmasında komünist-liğe yakın olduğunu ihsas ettir-mişse avukatlık yapamazdı.

ADOLF HİTLER 1889-1945

Başta Führer Adolf Hit-ler olmak üzere Adalet Baka-nı, İçişleri Bakanı ve Maliye Bakanı’nın imzaları ile yayın-lanan 13 Ocak 1935 tarihli Avukatlık Kanunu ile avukatlık mesleği yeniden yapılandırıldı. Kanunun başlangıç kısmında avukatlık mesleği ile ilgili ola-rak yapılan şu değerlendirme dikkat çekicidir “Avukat, bü-tün hukuk işlerinde müşavir ve müdafi olarak çağrılan meslek adamıdır. Mesleki zenaat ve işadamlığı olmayıp hakka yardımdır. Avukatlığı yüksek vazifesini ifa edecek şekilde muhafaza etme, birlik hükü-

Page 17: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA24 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 25

metinin ciddi vazifesidir.”

Bu kanun ile Avukatlık, Yargıçlık ve Savcılık aynı sta-tüde görülmüş hukuk mezunu-nun sınavla girilen staj devresi ile eğitimde birlik sağlanmıştır. İkinci sınavda başarılı olanlar “Hakim Yardımcılığı” unvanı ile staja başlıyorlardı. Bu bir memuriyet değil bir unvandır ki hakimlik veya avukatlık sta-jını yapmaya hak veriyordu. Avukat olmak isteyen hakim yardımcısı meslek terbiyesi-ni alabilmek için muayyen bir tecrübe ve namzetlik hizmetini geçirmek mecburiyetinde idi. Bir yıllık avukatlık stajından sonra üç yıl yardımcı avukat statüsünde bir avukat yanında çalışmak zorunlu idi. Bu de-neme hizmetine kabul kararı Adalet Bakanı’nın takdirine, avukatlığa kabul de tamamen siyasi iradenin kabulüne tabi idi. Adalet bakanı Alman Mil-li Sosyalist Hukukçular Birliği Başkanının muvafakati ile avu-katlık yapmaya izin veriyor-du. Bu kuruluş baro olmayıp Nazi Partisi’nin kurdurduğu ve yönlendirdiği bir cemiyettir. İlk defa avukatlık iznini alan avu-kat ait olduğu Baro Disiplin Kurulu’nun ilk oturumunda, Baro Başkanı’nın huzuru ile “Alman devlet ve mille-

tinin müdürü (Führer’i) Adolf Hitler’e sadık ka-lacağıma ve bir Alman avukatının vazifelerini vicdan dairesinde yapa-cağıma yemin ederim. Allah yardımcım ol-sun.” sözleriyle yemin eder ve mesleğe başlardı. Bu dö-nemde Adalet Bakanı ve Nas-yonal Sosyalist Alman İşçi Par-tisi (Nazi Partisi) yönetimi ha-kim yardımcılığına alınmaktan tutun mesleğe kabul ve baro başkanının görüşü alınsa da ruhsatnamenin geri alınmasın-da tek yetkili organ olmuştur. Bu düzenlemenin doğal sonu-cu avukatın bağımsızlığı kavra-mı diye bir şey kalmamıştır.

Bulgaristan Komünist Partisi üyesi Dimitrov’un Al-man Mahkemesi’nde yargılan-ması ve yargılama sırasında Avukatı Marchel Willard’la bir-likte yaptığı savunma yargının hangi ölçüde siyasileştiğinin, belirli dönemlerde yaşanan haksız tutuklamaların acı çar-pıcı bir örneği olarak tarihteki yerini almıştır.

Georgi Mihailoviç Dimit-rov (1882-1949), Bulgaristan işçi hareketinin ve siyaseti-nin içerisinde aktif olarak yer

alan bir siyasetçidir. 1902 yı-lında Bulgaristan Sosyal De-mokrat Partisi’ne girer, partinin bölünmesinden sonra Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nde gö-rev alır. 1913 yılında milletve-kili olur. 30 Ocak 1933 günü Almanya’da Adolf Hitler başba-kan olur. Seçimler yaklaşmakla birlikte sosyalist hareket yük-selmekte, ülke içerisinde hızla taraftar kazanmaktadır. Hitler’i bir grup ırkçı desteklemek-te, hızla halkın ve burjuvazi-nin desteğini kaybetmektedir. Hitler bir parti toplantısında; “İşçi sınıfının gücünü kırmak ve onu başsız bı-rakmak gerekir.” demiştir.

ALMAN PARLEMENTO BİNASI REİCHTAG

27 Şubat 1933 günü akşa-müzeri Komünist Parti millet-vekillerinden Torgler’in, Alman

Parlamentosu’nu terk etmesin-den yaklaşık 3 veya 3,5 saat sonra, saat 21.00 sıralarında Al-man Parlamento Binası “Reich-stag” aniden yanmaya başlar.

27 Şubat’ı 28’e bağlayan gece çıkan yangın, Nazilere tam istedikleri fırsatı sağlamış-tır. Hemen ertesi gün yangının iç savaş çıkarmak isteyen ko-münistlerin işi olduğunu yaz-maya başlamışlardı. Hermann Göring, yangın gecesinde Prus-ya İçişleri Komiseri sıfatıyla ko-münist basını yasakladı. Parti büroları kapatıldı ve yüzlerce partili gözaltına alındı. Sadece Berlin’de Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) 1.500 üyesi tutuklandı. İlerleyen günlerde başka pek çok komünist, sos-yalist ve muhalif, yangın çıkar-maya yardımcı olmak suçlama-sıyla tutuklandı.

Gestapo, olay yerinde şaşkın, anlamsız dolaşmak-ta olan bir şüpheliyi yakalar. Yangından hemen sonra Nazi Partisi’nin tüm yöneticileri söz-leşmişçesine yangın mahalli-ne gelirler. Şüpheli, Hollanda-lı Marinus Van Der Lüppe’dir. Lüppe polis tarafından sorgu-ya çekilir. Lüppe’nin cebinden Alman Komünist Partisi’nin kartı çıkar. Gestapo, önce par-lamento binasını en son terk

Page 18: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA26 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 27

eden kişi olan Alman Komü-nist Partisi milletvekili Torgler’i tutuklar, hemen ardından da 3. Enternasyonal’in Yürütücü Ko-mite Üyesi, Bulgar Komünist Partisi yöneticisi Georgi Miha-iloviç Dimitrov ve arkadaşları Blagoy Popov, Vasiev Tanev restoranda yemek yerlerken polis işbirlikçisi garsonun ihba-rı ile yakalanır ve tutuklanırlar.

GEORGİ MİHAİLOVİÇ DİMİTROV (1882-1949)

Yangından on gün sonra Dimitrov tutuklanır. Dimitrov’un tutuklanmasının en ilginç yanı yangının olduğu gün yani 27 Şubat’ı 28 ine bağ-layan gece Dimitrov Berlin’de olmayıp, Münih treninde ol-masıdır. Bu konuda Dimitrov sonraları şu açıklamayı yapar; “Ama hukuki açıdan bir noktanın aydınlatıl-ması gerekiyorsa, ben o gün Berlin’de değil, Münih’te olduğumu ka-nıtlayabilirim.” der.

Savunmanın önemli özel-liklerinden biri sisteme, düzene karşı yapılmış kopuş savunma-sı olmasıdır. Kopuş savunması-nın en güzel örneklerinden bi-ridir. Bu savunmanın diğer bir önemli özelliği ise Dimitrov ile avukatı Marcel Willard’ın bir taktiksel bütünlük içinde sa-vunma yapmış olmalarıdır.

Dimitrov tutuklu kaldığı ilk günlerde Alman Ceza Yar-gılama Yasası’nı incelediğinde kendisinin zincirlenmesinin yasada belirtilen koşulların hiç birisine uymadığını, kendisine yasa dışı zincir vurulduğunu saptar. Ancak yinede beş ay süreyle zincirlerden kurtula-maz.

Leipzig’de yapılan yargı-lamada savunmaya ilk olarak Dimitrov başlar, durakladığı an Willard devreye girer. Sa-vunmanın temel taktiği “yargı-lamada inisiyatifi ele almak ve bırakmamaktır.” bunu da başa-rırlar.

Dimitrov bir mektubun-da davanın siyasi bir dava ol-duğunu ve bu davada adaletin kullanılmak istendiğini belirtir ve özellikle vurgular;

Dimitrov avukatlarına gön-derdiği mektuplarında “sanık olarak değil, siyasi bir kurban”

olarak seçildiğini belirtir. Bu nedenle savunmasının siyasi olarak yapılmasını ister.

Avukat Willard ve Dimit-rov savunmalarına soruşturma-yı yapan polislerin delil top-lamadaki yetersizlikleri, sorgu yargıcının acemiliği ile başlar, Hitlerci basının eleştirileri ile devam eder, savunma yapma-yıp, sanki yapılan komployu yargılarlar.

Alman Komünist Parti-si’nin tutuklu yöneticilerinin, eski başbakanlardan Brung ve Von Scheleicher’in tanık olarak dinlenmelerini talep ettilerse de mahkeme reddetti.

Ancak sistem kendisini sanık sandalyesine oturtmak-tan kurtaramadı ve sonuçta Prusya Konseyi Başkanı Her-mann Wilhelm Göring’i ve Al-man Şansölyesi propaganda bakanı Paul Joseph Goebbels’i tanık sandalyesine oturtmayı başardılar.

Aslında Goebbels ve Göring’in amacı bu suçlamayı kuvvetlendirmek, kanıtlamak idi. Evdeki hesap çarşıya uyma-dı. Yangın akşamı sanık Lup-pe yakalanmadan, soruşturma başlamadan önce Göring ta-rafından hazırlanan ve Alman Komünist Partisi’ni suçlayan

bildiri savunma tarafından gündeme getirilir ve komplo tüm çıplaklığı ile duruşmada saptanır. Göring son bir çırpı-nışla anti komünist açıklamalar yapar. Ancak gerçek meydana çıkmıştır. Dimitrov Göring’e “Aşağılık” der ve duruşma salonundan çıkartılır.

PAUL JOSEPH GOEBBELS 1897-1945

Dimitrov’un anlatımı ile davanın amacı;

“Dava, faşist Alman Hükümeti’nin dünya ko-münizmine karşı başa-rıyla savaştığını ve kapi-talist Avrupa’yı komünist tehlikeden tam zamanın-da kurtaracağını kanıtla-mayı amaçlamaktadır.”

Üç ay süren yargılama-lar sonunda 23 Aralık 1933 günü duruşma sonuçlanır. 29 Eylül’de Marinus van der Lub-

Page 19: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA28 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 29

be ağır işkence ve baskılara dayanamayarak yangını çıkar-dığını kabul etmek mecburiye-tinde kaldı.

HERMANN WİLHELM GÖRİNG 1893-1946

Mahkeme Marinus’u suç-lu buldu, diğer sanıkları delil yetersizliğinden beraat ettirdi. 25. doğum gününden üç gün önce, 10 Ocak 1934’te Leipzig hapishanesinin bahçesinde gi-yotinle idam edildi.Güney me-zarlığında isimsiz bir mezara gömüldü.

Yargılamadan sonra Di-mitrov yargı kararını ve gerek-çeyi eleştirmek isterse de mah-keme heyeti alelacele salonu terk eder.

Dimitrov ve arkadaşları-nın mahkemede aklanmaları-na karşın cezaevinde tutulma-ya devam ederler. Bu durum dünyanın çeşitli ülkelerinde bireysel ve kitlesel hareketlerle

protestolara neden olur. Alman hükumeti dünyada yükselen muhalefete duyarsız kalamaz ve mahkeme kararının üzerin-den 2 ay geçtikten sonra Di-mitrov ve arkadaşları 27 Şubat 1934 günü cezaevinden tahli-ye edilirler. Tahliyeden hemen sonra Dimitrov ve üç arkadaşı sınır dışı edili.

GİYOTİN TASVİRİ

Halen yürürlükte bulu-nan 1 Ekim 1959’da yürürlüğe giren Alman Avukatlık Kanunu (BRAO) ile meslek yeniden ya-pılandırıldı, faşist Alman Avu-katlık Kanunu’nun tüm izleri mesleğe kabul dahil kaldırıl-dı ve barolar söz sahibi oldu. Madde 1’de “avukatın yargının bağımsız bir organı” olduğu hiçbir tartışmaya yer bırakma-yacak biçimde belirtilmiş ve meslek bu temelde yapılandı-rılmıştır.

İNGİLTERE’DE SAVUNMA

Avukatlık İngiltere’de on birinci asırdan sonra başlamış-tır. O sıralarda avukatlar için hiçbir ehliyet şartı aranmıyor-du. Herkes işi için dilediği kim-seyi vekil tayin edebiliyordu.

YURTSUZ JOHN 1166-1216

1215 yılında Baronlar (büyük toprak sahipleri) taht-tan indirdikleri Kral John’a eğer önerecekleri antlaşmayı kabul ederse onu tekrar kral yapacaklarını söylediler. Kral çaresizce bu antlaşmayı imza-ladı. (Magna Carta Libertatum). Bu antlaşmanın önemi, tarihte-ki insan haklarıyla ilgili ilk ya-zılı antlaşma olmasıdır. Ancak baronlara tanınan ayrıcalıklar nedeniyle tamamen demokra-tik bir antlaşma da değildir.

1215 yılında kabul edilen Magna Carta (Büyük Özgürlük Fermanı), avukatlığın kurum-laşmasına sebep oldu.

MAGNA CARTA’NIN 1225 YILINDA KRAL III. HENRY TARAFINDAN

YAPTIRILMIŞ NÜSHASI.

Magna Carta’nın 39. mad-desi, fermandaki en önemli ifadelerden biridir. Bu madde sayesinde günümüz hukuk sis-teminin temelleri atılmıştır:

MAGNA CARTA İMZALANIŞ TASVİRİ

“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tara-fından ülke kanunları-

Page 20: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA30 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 31

na göre yasal bir şekil-de muhakeme edilip hüküm giymeden tutuk-lanmayacak, hapsedil-meyecek, mal ve mül-künden yoksun bıra-kılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sür-gün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılma-yacaktır.” hükmü muayyen mahallerde mahkemeler kurul-masına ve savunmanın kurum-laşmasına ön ayak oldu.

I. EDWARD 1239-1307

Ancak ne var ki iyi hu-kukçu da yetiştirmek gereki-yordu. Kral 1. Edvard’ın emriy-le Lincoln Kontu Henry Lond-ra’daki malikanesini hukukçu-lara tahsis etti.

Ölümünden sonra avu-katlara kalan bu emlakten Kara Papazlar Manastırı (Lincolns Inn) Linkolinin Ini adıyla ilk avukatlık topluluğunu teşek-kül etti.

KARA PAPAZLAR MANASTIRI (LİNCOLNS INN)

Daha sonraları Kara Pa-pazlar Manastırı yeterli ol-mayınca Lancerste Kontu Tho-mas’tan kiralanan ve sonradan satın alınan emlakte İner Templ ve Middet Templ cemiyetlerini kurdular. Böylece 2. bir avukat topluluğu doğdu.

1422 KÖYLÜ AYAKLANMASINDA INNER TEMPLE’IN BÜYÜK ÖLÇÜDE

TAHRİP EDILİŞİ

INNER TEMPLE’IN

Bu avukatlık toplulukları-na daha sonraları Orta tapına-ğı da denen Cary’s Inn adıyla üçüncü bir teşekkül de meyda-na geldi.

CARY’S INN ORTA TAPINAĞI KÜTÜPHANESİ, 1892

Daha sonra Gray’ın Inn olarak bilinen dördüncü Inn kuruldu. Bu Inn’in Kraliçe I. Elizabeth zamanında altın ça-ğını yaşadığı söylenir.

KRALİÇE I. ELİZABETH 1533-1603

Bu dört Inn İngiliz avu-katlık tarihinde önemlidir. Çünkü avukat olmak isteyen-ler İnns of Chaner’ de beş sene hukuk tahsil ettikten sonra bu dört İnns of Court’tan bi-rine girmek ve üç sene İner Barrister’lik ve üç sene de Ut-ter Barrister’lik stajına yapmak zorundaydılar.

ORTA TAPINAĞI’NDAN BUGÜNKÜ BİR GÖRÜNTÜ

Avukat olabilmek çok zor ve uzun bir tahsil gerekti-riyordu. 1574 yılından İnns of Court’ta geçen süre sonra beş seneye indirilmiştir.

THE HONOURABLE SOCIETY OF LINCOLN’S

(Dört Inn birarada; Sol üst saat yönünde: Lincoln Inn, Middle

Temple, Gray’s Inn, Inner Temple.)

Page 21: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA32 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 33

Bilindiği üzere İngilte-re’de yazılı bir hukuk sistemi yok. Adet ve teamüller zaman-la kanun kuvvetini alıyor. Avu-katlık içinde yazılı bir kural yok. Ancak Londra Barosu’nun gelenek ve görenekleri zaman-la avukatlar için kanun hük-münde olmuştur. İngiltere’de ilk doğduğundan beri bu güne kadar hiç değişmemiş bir mü-essese varsa o da barodur de-nebilir.

İngiltere’de iki tür avukat bulunmaktadır. “Solicitor” ve “Barrister”. İkisinin de Türkçe karşılığı avukattır.

Solicitor’ler daha alt mah-kemelerde ve daha basit da-valara bakabilen, müşterilerle görüşen, davaları dinleyip usül işlemlerini yapan, ücreti pazar-lık ederek tahsil eden, ücretin bir kısmını kendisi alıp kalanı-nı Barrister’lere veren kişiler-dir. Umumiyetle şirket halinde çalışırlar.

İngiliz Avukatı Barris-ter’lerin müşteri ile ücret pa-zarlığı yapması kesinlikle ya-saktır. Onun görevi müşavere ve müdafaadır.

Yazılı bir kural var mı? yok. 16. yüzyılda yaşayan ünlü Avukat Bacon “ilim sahibi

olanların mukadderatı, cahillerin elindedir” söz-leriyle uygulamayı eleştirmişse de bu günde Barrister’ler mü-vekkilden ücret isteyemezler. Barrister’ler ücretini almak için müvekkil aleyhine dava aça-mazlar. Tüm bunlarla amaçla-nan avukatlık mesleğinin para kazanılacak bir meslek olmak-tan çok, kutsal bir görev olarak kabul edilmesidir.

FRANCİS BACON 1561-1626

İngiliz hukuk sisteminde avukatların diğer önemli bir yeri de yargıçların barolara ka-yıtlı avukatlar arasından seçil-mesidir.

İngiliz barolarına kayıtlı olup ilim, fazilet ve seciyeleriy-le kendilerini tanıttırmış ve bü-yük şöhret kazanmış avukat-lar yargıç olabilirler. Avukatlık yapmayan bir kişi kesinlikle hakim olamaz.

Hukuk kurallarının daha önce alınan mahkeme kararla-rından türetildiği ve uygulan-dığı görüldüğünde avukatların toplumsal yaşamda ne kadar etkin oldukları rahatlıkla anla-şılır.

İNGİLİZ AVUKAT

İngiltere’de yargıçların maaşı yoktur. İhtiyaçları olduk-ça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır.

Birgün hakimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 po-undluk bir çek bozdurmak is-tediğini söylemiş. Tabii ortalık birbirine girmiş. Banka yöneti-cileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı ve-remeyecekleri söyleyip hemen Adalet Bakanlığına telefon et-mişler. Gelen cevap: ÖDEYIN!

Para bir bavul içinde ha-kime ödenmiş.

Aradan birkaç gün geç-miş. Hakim parayı bankaya geri vermek istemiş. Banka yö-netimi durumu hemen Adalet Bakanlığı’na bildirmiş. Haki-me hareketinin sebebini sor-muşlar. Hakim “Kraliçe nin hükümeti bize gerçek-ten bu kadar güveniyor mu? Onu sınadım” ceva-bını vermiş.

Raporlar bakanlığa iletil-miş ve aynı gün hakim azledil-miş. Adalet bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış;

“Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi,

devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devlet

ona asla güvenmez.”“Güven” çok ince bir çiz-

gidir. Onu kalınlaştırarak kırıl-masını engelleyen tek şey, “iki taraflı” olmasıdır.

İngiltere’de avukatlık bir ayrıcalıktır. Cüppeleri görkemli olduğu gibi, duruşmalarda pe-ruk da takmak zorundadırlar.

Page 22: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 35

“Ben konvansiyona iki şey sunuyorum: Gerçeği ve kafamı. Birincisini dinledikten sonra ikincisi

hakkında dilediğiniz gibi karar verebilirsiniz.”Avukat Chaveau-Lagerde

FRANSA’DA SAVUNMA

Batı toplumlarından Fran-sa savunma mesleği ve barola-rın yapılanması, mesleğin te-mel ve kalıcı kurallarının olu-şumu hususunda başvurulacak yazılı kaynakları ile bir avukat-lık mesleği laboratuarıdır.

Ortaçağda savunma en güçsüz dönemini yaşa-dı. Engizisyon yargıçları savunmayı-avukatı bir ta-rafa iterek işkenceye, itira-fa önem verdiler. İtiraf tek amaç, işkence tek soruştur-ma yöntemi kabul edilince savunma lüzumsuz sayıldı. Bu ise savunma ile birlikte savunma mesleği avukatlı-ğında çöküşünü getirdi.

Avukatlık mesleği bugün-kü anlamıyla 13. yüzyılın baş-larında yeniden doğmaya baş-ladı. Bu Rönesans ile başlayan bir gelişme idi. Bu dönemde avukat; “yumuşak, sakin, Tanrı’dan korkan, ha-kikati ve adaleti seven kimse” olarak tanımlanıyor-du.

Kral Saint Louis zamanın-da 1340 yılında Parlamento’da savunmanlar için bir kütük,

bu günkü deyişle “Avukatlık Levhası” oluşturuldu. Bu ta-rihten sonra avukat olabilecek-lerin nitelikleri belirtildi. Mes-leğe kabul önemli kurallara bağlandı.

KRAL PHİLİP VI. 1328-1350

11 Mart 1345 de Kral VI. Philippe’in yayınlattığı nizam-name ile mesleğe kabul ve meslek kuralları ile ilgili düzen-lemeler yapıldı. 16 yaşından küçükler, sağırlar, körler, ka-dınlar, kötü şöhretliler, noter-ler, hakimler, papazlar avukat olamıyorlardı. Ayrıca avukatlar levhasına kayıt için namzetle-rin ehliyetli ve kabiliyetli olma-ları ön koşuldu. Bunun için de hakimler tarafından sınav ya-pılırdı. 1345 nizamnamesinde sınav gerekçesi “Davasına hiçbir faydası olamaya-

Page 23: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA36 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 37

cak bir avukatın eline halkın bırakılmaması için, avukatları yemin vermeye kabulden önce bu iş için liyakatleri olup olmadığını hakim-lerin tetkik etmeleri ica-peder” sözleriyle dile getiril-miştir.

Kral 1. Francois zaman-da yayınlanan 11 Nisan 1520 tarihli emirname ile de sadece hukuk fakültesi mezunlarının avukat olabilecekleri şartı ge-tirildi.

I. FRANÇOİS 1515-1547

Paris Parlamentosu ni-zamnamesi Avukatları üç sınıfa ayırmıştı.

1- Consultant adını taşı-yan müşavirler. Bunlar en az 10 yıl avukatlık yapmış kişilerden seçilir, krala ve mahkemelere hukuki konularda danışmanlık yapıyorlardı.

2-Advucati adını taşıyan mahkemede iddia ve savunma yapanlar.

3- Ecoutans veya Nouve-ax adı alan stajyerler meslek ustalarının yanında çalışmaya mecbur edilir, yargılamaları iz-ler, en az iki ile dört yıl süren eğitimden sonra, yeterlilikleri saptanırsa avukat olabiliyorlar-dı.

14. yüzyıl Fransa-sı’nda avukatların başka başka şehir-lere giderek savunma yapma-ları bu dönemde onların “ada-letin gezici şövalyeleri” ola-rak adlandırılmalarına yol açtı.

“Kamu Şövalyeleri” olarak da adlandırılan avukat-lar şövalyelik onuru ile bağlı idiler.

Onurlarını, olayların üs-tünde tutmak zorunda idiler.

Avukatlar bu dönemde lonca halinde örgütlenmişler-dir. 1574-1715 yılları arasında loncaların güçleri arttırılmış, bir loncaya kabul edilmeden meslek icra etmek yasaklan-

mıştır. Loncalar, elde ettikleri bu ayrıcalıklara karşı yüksek vergi ödemişlerdir. Lonca us-taları bu vergi yükünü çıraklık dönemini uzatarak ve ustalığa geçiş bedelini yükselterek kar-şılamaya çalışmışlardı.

Loncaların ayrıcalıklı kurumlar olduğunu, Avukat loncasının bayrağını taşıyan asanın isminin, baro başkanı ismine bile kaynaklık etmesin-den anlayabiliriz (le baton, le batonnier).

Mesleğe kabul yemini, baroya takdim gibi ritüeller ve peruk, cübbe gibi simgeler hep lonca döneminde ortaya çıkmış kurum ve ayrıcalık işa-retleridir.

Loncada haklar yerine, görevlerden bahsedilirdi. Gö-revini iyi yapanlar, kurallara uyanlar çırak/usta hiyerarşisine yükselirlerdi. Lonca mensupla-rı yaptıkları işi bir toplumsal faaliyet olarak değil, bir ayrıca-lık olarak algılardı.

1661 yılına kadar Fransız avukatları doğrudan parlamen-tonun vesayeti altında idiler. 1661 senesinde Baro Başka-nı Montholon zamanında kendi başlarına genel kurul yapma, mesleğe kabul ve red gibi yetkilere kavuştu-

lar. Parlamento sadece alınan kararları onaylıyordu.

1622-1673 yılları arasında yaşamış, Molierac olarak tanı-dığımız avukatın sözleri siyasal iktidara karşı ne denli güçlü bir direniş gösterildiğinin en açık kanıtıdır.

“Görevimizi yapar-ken “kimseye, ne mü-vekkile, ne hakime hele ne iktidara tabiiz. Bizim aşağımızda kişilerin var-lığı iddiasında değiliz. Fakat hiç bir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdem-liden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullan-madılar, fakat efendileri de olmadı”

Günümüzde bu sözlerin yer almadığı bir avukat büro-su, Baro odası, dergisi hemen hemen yok gibidir.

14 Temmuz 1789’da Pa-ris’liler Bastille Hapishanesi’ne hücum ettiler. Bu genel ayak-lanmanın ardından (1791) yı-lında bir kurucu meclis toplan-dı ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi yayınladı.

Page 24: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA38 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 39

İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ

Ardından da ulusal ege-menliğe dayanan bir anayasa hazırlayarak monarşinin yetki-lerini sınırlandırdı. Bu anayasa, halk tarafından seçilecek bir parlamentonun yasama ve yü-rütme yetkilerini kralla paylaş-masını öngörmekteydi. Özgür-lük, kardeşlik, eşitlik temelin-den yola çıkan Fransız İhtilali tüm geleneksel kurumları da-ğıttığı gibi lonca kurumunu da yıkmıştı. Çünkü lonca tipi ku-rumlar ayrıcalıklı üst sınıfların oluşmasına sebep oluyordu.

2. Devrim Komitesi 11 Eylül 1790 tarihli kararname-nin 10. maddesi ile “Avukat adı verilen ve ne topluluk, ne de bir heyet olmayan kanun adamları, vazife sı-rasında hiçbir hususi elbise giymeyeceklerdir.” kararna-

mesini çıkartmış ve devamında siyasal iktidarla özdeş görmüş olduğu avukatları darmadağın etmiştir.

1791 yılında çıkartılan La Chapelier Kanunu ile her türlü mesleki eylem birlikteliği ya-saklanmıştır. Ancak birlikte ey-leme girişmeme koşulu ile der-nek şeklindeki örgütlenmelere pek dokunulmamıştır.

DEVRİM KOMİTESİ TOPLANTISI TASVİRİ 1789

Savunmanlara tanınan ayrıcalıkları ortadan kaldırma adına yapılan sınırlamaların devrimi yozlaştırdığı gerçeği savunma kurumunun yeniden yapılandırılması zaruretini do-ğurdu. 1804 yılında Camperras tarafından avukatların Fransız Devrimi’nden önceki hakla-ra kavuşmasını içeren projeye İmparator Napolyon,

“Onlar ihanetlere ve cinayetlere sebep olan bir takım fesatçılardır. Belimde kılıç taşıdığım

sürece hiçbir zaman böyle bir kararnameyi imzalamayacağım. Hü-kümete dil uzatan bir Avukatın dilinin kesil-mesi isterim.” sözleri ile reddetmiştir.

NAPOLYON BONAPART 1769-1821

Ancak ne var ki 1810 yı-lında Treilhard tarafından su-nulan kararnameyi istemese de imzalamak zorunda kaldı. Avukatlar sınırlı da olsa baro çatısı altında örgütlenme hak-kına kavuştular.

Napolyon’un 1821 de ölümü ile avukatların örgütlen-meleri önündeki en büyük en-

gel kalktı. 1822 senesinde avu-kat adaylarının belirlenmesi toplantısında avukatlar başsav-cı tarafından belirlenen listeye tepki gösterdiler. Bunun ba-ronun vesayet altında olduğu cihetle kabul edilemeyeceğini hükümete bildirdiler. Büyük tartışma çıktı. Ancak hükümet sonra yanlışından vazgeçti ve 20 Kasım 1822 tarihli kararna-me yayınlayarak avukatların bu istemlerini kabul etti.

Kararnameye Adalet Ba-kanı tarafından yazılan önsöz gerçekten anılmaya değerdir.

“Haşmetmeab! Avu-katlık mesleği o kadar asil, o kadar yüksektir ki; onu şerefle yapmak isteyenlere öyle vazife-ler ve öyle fedakârlıklar yükletir ki; adli kararla-rı hazırlayan münaka-şalar esnasında serptiği bilgi ışıklarıyla devlete o derece faydalıdır ki haşmetmeabımızın ha-yır hah nazarlarını bu meslek üzerine çekme-yi ihmal edersem, en mühim vazifelerimden birinde kusur etmiş ol-maktan korkarım.

Page 25: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA40 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 41

Bu meslek, korkak mahkemeleri hayre-te düşüren imtiyazlara maliktir. Lakin tecrübe, bu imtiyazların zaruri olduğunu uzun zaman-dan beri hissettirmiştir.

Adaletin verdiği kararları serbestçe mü-nakaşa etmek imtiyazı avukatlara verilmiş ol-masaydı, adaletin hata-ları sonsuza kadar sü-recek, çoğalacak, hiçbir zaman tamir edileme-yecek, daha doğrusunu söylemek lazım gelirse, akıldan ve doğruluktan başka dayanağı olma-yan bu hayırlı otorite-nin yerini boş bir adalet taklidi yapmış olacaktı.

PARİS BAROSU

Yardımda bulunmayı ka-

bul ve red gibi kıymetli bir hak kendilerine verilmiş olmasaydı, az bir zaman sonra avukatlar emniyet telkin edemeyecek-ler, beklide böyle bir emniye-te layık olmaktan çıkacaklardı. Kadir ve kıymeti kalmamış bir mesleği şerefsizce yapacaklar-dı.

Avukatların iyi niyetlerin-den daima şüpheye mahkûm olan adalet bu meslek adam-larının anlattıkları şeylere veya doktrinlerine bizzat inanıp inanmadıklarını hiçbir zaman bilmeyecek ve bu suretle anla-rın tecrübe ve doğruluklarının bahşettiği teminattan mahrum kalacaktı.

Sonra, mutat ve doğru-dan doğruya yapılan bir ne-zaretin lüzumsuz boyundu-ruğundan dahili bir teşkilat-la kurtulmadıkça kendisine şeref verici yüksek insanları safları arasına almak ümidi-ni bu topluluk besleyemez-di ve böyle insanların fazi-let ve liyakatlerinin nuru ile ışıklanan adalet de en bü-yük emin dayanaklarını, en iyi kılavuzlarını kaybetmiş olurdu.”

1852-1870 yılları arasında yapılan düzenlemelerle avu-katlar, baro başkanlarını seçme

özgürlüğüne kavuştular. Bu-gün Fransa’da 1920 tarihli Avu-katlık Kanunu yürürlüktedir.

1894 yılında Fransız Milli Emniyeti, Alman Büyükelçili-ği’nden çalınan imzasız, tarih-siz bir belge ele geçirdi. Belge; Fransız ordusuna ait bir kısım askeri sırlar içermekte idi.

Yapılan soruşturma so-nucu şüpheler Yüzbaşı Alfred Dreyfus üzerinde yoğunlaştı. Yahudi asıllı Dreyfus yedi yar-gıçtan oluşan askeri mahkeme-de Almanlara casusluk ettiği iddiası ile yargılandı.

ALFRED DREYFUS 1859-1945

Yargılama sırasında Fran-sız Genel Kurmayı mahkeme-ye (GİZLİLİK KAYDI TAŞIYAN BİR BELGE) gönderdi.

Bu gizli belge sanık ve savunmadan gizlenerek rütbe-nin geri alınmasına ve ömür boyu hapse hüküm verildi.

ALFRED DREYFUS’UN RÜTBESİNİN SÖKÜLÜŞÜ

Ünlü şair ve yazar Émile Zola gizlenen belge ile veri-len bu mahkûmiyetin haksız olduğunu bildirerek “İTHAM EDİYORUM” başlığı altında L’AUPORE gazetesinde yazdı-ğı başyazı ile Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un yeniden yargılan-ması gerektiğini yazar.

ÉMİLE FRANÇOİS ZOLA 1840 -1902

Yazının en çarpıcı bölü-mü:

“Bunun ne demek

Page 26: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA42 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 43

olduğunu biliyormusu-nuz, bu bir insanın, on-dan gizlenen bir belgeye dayanılarak yargılanma-sı, mahkûm edilmesi, kendisinin ve karısının, çocuklarının ona yakın herkesin şerefsizliğe hü-küm giymesi demektir. Şekil gerçeğe tercih edil-memelidir. Vatan sadece toprak bütünü değildir. Bütün insanların birleş-tiği vatandır. Adaletin ol-madığı yerde vatan dü-şünülemez.” sözleridir.

ÉMİLE ZOLA’NIN L’AURORE GAZETESİ’NDE YAYINLANAN

“İTHAM EDİYORUM” BAŞYAZISI.

Hükümet baskılara daya-

namaz sonunda Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un yeniden yargılan-masına karar verir. Bu davanın en önemli sonucu avukatların gizli belgeleri görmeleri yö-nündeki yasağın Fransız yargı-sında bu tarihten sonra kesin-likle kaldırılması olmuştur.

2. Dünya harbi sonrası Fransa işgalden kurtulmuş, öz-gürlüğüne kavuşmuş, sıra ken-dini sorgulamaya gelmiştir.

Fransa başta dönemin Başbakanı Laval’ı yargılamaya başlar. Fransız halkının vatan hainlerine, düşmanla işbirliği yapanlara büyük nefret ve kini vardır.

PİERRE LAVAL 1883-1945

Mahkeme de kamudaki bu yaygın inançtan kendisini kurtaramaz. Mahkeme başka-

nı çok sert tavırlar hakaretlerle savunma hakkını kısıtlar ve ne-rede ise kullanılmaz hale geti-rir. Bunun üzerine savunma avukatları duruşmalara girme-me kararı alırlar.

Fransız Devlet Başkanı De Gaulle, Laval’ın avukatla-rına Adalet Bakanı aracılığıyla duruşmaya girmelerini ve mü-vekkillerini savunmalarını rica eder. Ricası şöyledir;

“Eğer, Laval mah-kûm olursa savunma yapmadan mahkûm ola-cak, böylesi bir lekeyi Fransa adalet tarihine sürdürmeyin” der ve avu-katlar duruşmalara girerler.

Günümüzde de ne yazık ki mahkemeler, birkısım siya-siler avukatlar davaya girmese neredeyse bayram yapacaklar. Avrupa kapılarında sürünme-mizin gerçek nedeni de budur. Adaleti bizden aldılar bize sa-tıyorlar.

Fransız Parlamentosu ye-ni avukatlık kanunu tartışma-larında avukatların giydikleri cüppenin gereksiz bir ayrıca-lık yarattığını bildirerek cüppe giyme zorunluluğunun kanun-dan çıkartılmasını tartışırlar.

Paris Adliyesi koridorla-rında cübbeyle koşmakta olan Avukat, 1. Dünya Savaşı kahra-manlarından Paris Baro Başka-nı Avukat Carpertiers ile karşı-laşır. Hemen durur ve hafifçe eğilerek meslek ustasına selam verir.

CHARLES ANDRÉ JOSEPH MARİE DE GAULLE 1890-1970

Vakarlı yürüyüşü, bem-beyaz saçları ile meslektaşının telaşlı, dağınık bir biçimde ko-ridorlarda koşmakta olduğunu gören Paris Baro Başkanı mes-lektaşını uyarır;

“Önce eğilme, üze-rindeki şerefli giysi, se-nin hiçbir makam ve kişi önünde eğilmeme-ni gerektirir.

Sonra koşma. Bu giysi ile yüzyılların onur

Page 27: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA44 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 45

ve vakarını taşıyorsun. Bu giysi ile başın dik ve vakur dolaşmalısın.” der.

Bu olay avukatların cüp-pe giymelerinin zorunluluğunu bir kez daha kanıtlar ve cüp-pe zorunluluğu aynen devam eder.

PARİS BAROSU BAŞKANLARINDAN AVUKAT FERNAND PAYEN’İN

“BARO VE SANAT” İSİMLİ KİTABI

Halen Paris Barosu eği-tim çalışmalarında kullanılan ve gerçekte mesleğimizin ru-hunu dile getiren üstad avukat Payen’in “BARO VE SANAT” isimli kitabı Avukat Ali Haydar Özkent’in çevirisi ile baroları-mıza kazandırılmış olup önem-li bir kaynaktır.

Üstad kitaba “İnsanlar arasındaki ihtilafların yumrukla hallolunma-dığından beri avukatlar vardır.” sözleriyle başlar,

Fransa’da baronun, “te-cessüs duygularını gı-dıklayan, sevgiyi çeken hakikî bir kurum oldu-ğunu” bildirir,

“Doğrusu, hiç bir meslek onun kadar eski değildir. Her halde hiç biri, büyük bir ülküye onun kadar asiylâne sadık kalmamıştır.” söz-leriyle savunmanın önemine dikkat çeker.

AVUKAT PİERRE-ANTOİNE BERRYER 1790-1852

Zamanının ünlü avukatı Berryer, fakirlik içinde ölmek üzere iken genç meslektaşları

“Üstad, sizin için ayaklarınızın altına al-tın torbalar koymuşlar-dı, neden almadınız” de-mişler.

Cevap, “almak için eğilmek lazımdı” olmuş.

Yanlış anlaşılmasın. Her bilgili ve dürüst avukat fakir olmaz.

PARİS BAROSU KÜTÜPHANESİ

2004 yılında Paris Baro-su’nu ziyeret etmiştik.

Adliye Sarayının koridor-larında Paris Barosu başkanla-rının maskları var. Bu da Baro-nun gücünün, savunmaya veri-len önemin göstergesidir. Pek umudum yok ama inşallah biz-den sonra gelen nesiller görür.

PARİS BAROSU BAŞKANLIK ODASI 2004

Savunmasız adaletin ada-let olmadığını başta yargıçlar, sonra siyasetçiler anlar.

AVUKAT M. HAŞİM MISIR (1. dünya savaşı kahramanlarından Paris Baro Başkanı avukat Carpertiers’maskı

önünde)

Page 28: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 47

“İşkencelerin en kötüsü yasayla işkence etmektir.”BACON

ÇARLIK VE SOVYET

RUSYA’SINDA SAVUNMA

Rusya’yı 7 Mayıs 1682’den sonra ölümüne kadar yöneten Çar Deli Petro İngiltere’yi zi-yaret sırasında Londra Adliye binasını ziyaret eder. Bu ziya-rette perukları, özel cüppeler içinde gördükleri kişilerin ne yaptığını sorar. Ona bu kişiler avukattır, sanıkları savunurlar cevabı verilince;

I. PETRO 1672-1725

“Bunlara ne lüzum var? İmparatorluğum-da iki hukuk adamı var.

Memleketime döner dönmez birisini astıra-cağım, ötekisi bize ye-ter.” sözleri ile tepkisini dile getirmiştir.

Keza Adliye Bakanı’nın Rusya’da savunma mesleğinin kurulmasına dair hazırladığı yasa teklifine Çar II. Nikolay;

“Ben Çar oldukça Rusya’da savunmana ihtiyaç yoktur. Biz on-larsız da pekâlâ yaşıyo-ruz.” demiş ve engellemiştir.

ÇAR II. NİKOLAY 1868-1918

Tüm bu örnekler Çarlık Rusyası’nda avukatlık kuru-muna pek müspet bakılmadığı gelişmesi ve kurumlaşmasına siyasi otoritenin uzun bir müd-det şiddetle karşı çıktıklarının en açık kanıtlarıdır.

Page 29: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA48 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 49

Çar II. Nikolay’nın ölümü ve Kırım yenilgisi üzerine tahta çıkan II. Aleksandr 1864 yılında yaptığı hukuk reformuyla gizli yargılamayı kaldırdı, kararların temyiz edilebileceğini getirdi, avukatların örgütlenmelerine izin verdi, savunma mesleği ile ilgili kurallar koydu.

1917 devriminin lideri Lenin avukattı.

Devrimden sonra avukat-lar siyasette önemli görevler aldılar. Geçici Hükumet Başka-nı, Adalet Bakanı da avukattı. Bayanlara da avukatlık yapma hakkı tanındı. Ancak, 1917’de mahkemelerin kaldırılarak yer-lerine Halk Mahkemeleri’nin kurulması, bu mahkemeler-de “Sabıkası olmayan, medeni haklara sahip bütün yoldaşlar savun-manlık yapabilir.” denile-rek avukatlık mesleğine önem-li darbe atıldı. İşçiler, köylüler ve kazakların mümessilleri ta-rafından seçilen bir müdafiler heyeti Kolegium kuruldu. Sa-dece Petersburg Barosu çalış-malarına devam etti.

İlk önceleri sosyalist hu-kuk sistemine göre yargıçlar hukuku proleterya diktatörlü-ğünün nihai amacı olan komi-

nist toplumun gerçekleşmesi yönünde uygulamak zorunda idiler. Mahkemelerin varlığı bu amaca göre yorumlanmış ve burjivazi ile başlatılan savaş-ta önemli bir yer almışlardır. Bu nedenle insan haklarının olmazsa olmaz savunucuları avukatlarda ikinci planda kal-mışlardır.

VLADİMİR ILYİCH LENİN 1870-1924

Ancak bu sistem tutma-dı. 1918 yılında çıkartılan baş-ka bir kararname ile de bütün avukatlar devletin maaşlı me-muru sayıldı. Devlet savunma (müdafa) sistemi kuruldu. Bu da savunma hakkının sonu oldu. Savunmanların ismi KOL-LEGİUM oldu.

Devlet savunmanlığı siste-mi de tutmadı. Sovyet Başsavcı-sı Kryelenko’nun; “Maaşlı sa-vunmanlar atamak, daha

iyi savunulmak isteyen insanları, başka ücretli savunman aramak duru-munda bırakmaktadır. Bizim hayat şartlarımız içinde bile buna mani olamazdık;bunun için insanları değiştirmek la-zımdır” sözleri ile durumun vahametini dile getirmiştir.

Tüm yasaklamalara kar-şın halktan ayrıca ücret alın-masına engel olunamaması üzerine 1920 de Kollegium’un faaliyetine son verildi. Petes-burg Kolleigumu’na bağlı tüm avukatlar tutuklandı. Bir çoğu idam edildi. Bir kısmı da kaçtı.

1922 ve özelikle 1926 da çıkartılan kararnamelerle avu-katlık yeniden ihdas edilmeye çalışıldı.

1926 kararnamesine göre oluşturulan “Ceza ve Hukuk Davaları Müdafaa Kurulu” ile bir anlamda Baro kuruldu. Seçme hakkına sahip iki sene süreyle sorgu yargıcı olarak görev yapmış bulunan veya mahkemece yapılan sınavda başarı gösteren 18 yaşını bitir-miş her Sovyet yurttaşı avukat olabilecektir.

Sibirya’da dahil olduğu

halde 1917’de bütün Rusya’da 13.000 avukat varken 1926’da 500 avukat olması gerçeği Sovyet Rusya’sında avukatla-rın nasıl bir kıyımdan geçtiği ve savunmanın yok edildiğini gösterir.

Sovyet Rusyası’nda Baro-lar dış görünüşlerine göre eski avukat örgütlenmesi modeli üzerine kurulmuşsa da levha-ya hakim olamadıkları gibi asla savunma özgürlüğüne de elde edememişlerdir.

Page 30: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 51

“Mal cimride, silah korkaklarda,karar da zayıflarda olursa düzen bozuktur”

Hz. Ebubekir (R.A.)

İSLAM’DA SAVUNMA

Hiç kuşku yok ki İslam’da vekaletin Hz. Muhamed (S.A.V.) ile başladığı bir gerçektir. An-cak, İslam adli yapılanmasında bu günkü anlamda savunma mesleği yoktur. Savunma daha ziyade vekillik kavramı ile ifa-de edilmiş, vekiller evrensel hukukun avukatlara tanıdığı hak ve yetkileri taşımasalar da avukatların görevlerini kısmen de olsa üstlenmişlerdir. Husu-mete vekaletin bir başka adı davaya vekalettir. Bunu yapan dava vekilidir. Dava vekilinde hiçbir özel koşul aranmaz, baş-ça ve yaşça ehliyeti olan herkes halife ve kadı önünde vekillik yapabilirdi.

İslam hukukuna göre da-vacı ve davalı kendilerine vekil tayin edebilirlerdi. İslam bilim-cilerinden MASVİLİ bunu Hz. Muhammed (S.A.V.)’in;

“Sizlerden bir beni ikna etmede daha elve-rişli deliller ileri sürüp, davasını daha güzel an-latabilir ve ben de anla-tılan ve işitilenlere göre hüküm veririm.” hadisine dayandırmıştır.

Nitekim Hazreti Ali (R.A.) bizzat mahkemelerde dava ta-kip etmemiş davalarını Ukeyl adındaki vekille takip ettirmiş-tir. Ukeyl gayet zeki ve hazır-cevap bir kişi imiş. Hazreti Ali (R.A.) Ukeylden sonra Halife Hazreti Osman (R.A.)’ın yö-nettiği ve Talha Abdullah ile karşılıklı olan arazi da-vasında Hazreti Ali (R.A.)’ı Abdullah Cafer vekil olarak takip etmiştir.

HAZRETİ ALİ (R.A.) 559-661

Hz. Muhammed (S.A.V.) ve dört Halife zamanında ada-let altın yıllarını yaşadığından belki aktif bir savunmaya ge-reksinim olmamıştır.

“Adaleti çiğneyen devlet adamladını ceza-landırmayan milletler çökmek zorundadır.”

Page 31: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA52 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 53

Hz. Ömer (R.A.)’ın on altın öğüdünden birincisi “Adalet olmadıkça yö-netimin faydası olmaz” sözleri bu görüşümüzü doğru-lamaktadır.

HZ.ÖMER (R.A) 591-644

İslam hukukunda savun-ma mesleğinin kurumlaşama-masını;

Muhyiddin İbni Arabi; “Batıl davaların vekiller ta-rafından yürütülmesinin meşru olamadığı”nı belirte-rek savunmaya karşı çıkmış,

MUHYİDDİN İBNİ ARABİ 1165-1245

Kalkaşkandi; “Vekiller

zamanımızın gerçek bir ya-rasıdır. Müvekkillerine lehi-ne davayı kazanacaklarını vaat ederek aldatan şeytan-lardır. Onlar ancak, cehen-nem ateşinden bir parça ka-zanırlar.”

Şeyzari;“Mahkemelerde hakkı savunmak için ata-nan vekiller, bu zamanda müvekkillerine ne iyilikte bulunur ne de faydası olur, çünkü onların ekserisi na-muslu değildir, dini zayıf insanlardır, iki taraftan para alırlar ve menfaatleri-ne göre hitabet kudretlerin-den ve kanun bilgilerinden yararlanarak davaları ka-zanır, hakları kaybederler. Haklıyı hakkından mahrum ederler. Bunlar ustalıkla ka-dıların vicdanlarını bulan-dırmaktan iş yapmazlar.” sözleri çok net bir şekilde dile getirmiştir.

Yeterli bir kamu desteği ve felsefik inanç da olmayınca doğaldır ki savunma mesleği kurumsallaşmamıştır.

OSMANLI’DA SAVUNMA

Osmanlı’da savunma ku-rumunun doğumu ve gelişimi-şini Tanzimat öncesi ve sorrası olarak açıklamakta fayda var.

TANZİMAT’TAN ÖNCEKİ DÖNEM

Osmanlı tarihinde 1860’lı yıllara kadar “Dava Vekili” adıyla meslek yapan bir sı-nıf yoktu. Fakat bu tarihlerde ve bundan çok önceleri, “Ar-zuhalciler” sınıfı diye bir sınıf vardı.

Avukat Ali Haydar Öz-kent, Avukatın Kitabı adlı ese-rinde “Arzuhalciler, bu günkü anlama göre avukatın iki esaslı vazifesi olan yazı ile savunma ve sözle savunmadan birisini yaptıklarına göre, arzuhalcilere Türk avukatlığının çekirdekleri desek çok mu ileri gitmiş olu-ruz.” sözleri ile 1800’lü yılların ortalarına kadar arzuhalcilerin avukatlık görevlerini yaptıkla-rını dile getirmiştir.

Avukat Ali Galip Taş 1931 yılında Bizim Tarih isimli İstan-bul Barosuna yazdığı yazısında da, arzuhalcileri “Tanzimat’tan evvel dava vekili diye bir sınıf

yoktu. Arzuhalcilik, hukuk ta-rihimizde önemli bir rol oyna-mıştır. Buna dair Hükümeti Os-maniye tarafından yayınlanmış, Fermanlar, Sadrazam Emirleri rastlanmaktadır. Halkın ve ha-zinenin hukukunu muhafaza için, Bab’ı Hükümete başvuru bir usule tabi idi. Hükümet ka-pısına ifadei meram (istek an-latmak) için arzuhal yazmak, arzuhalci taifesinin sanatı idi” ifadeleri ile tanıtmaya çalışmış-tır.

ARZUHALCİ

Arzuhalciler yargılama sı-rasında hiç bir zaman taraflara hukuki yardımda bulunmazlar, sadece tarafların yargılama ön-cesi istemlerini içeren arzuhal (dilekçe) yazarlardı. Bu arzu-hal mahkemelere yazıldığı gibi vatandaşı isteğine göre devlet

Page 32: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA54 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 55

dairelerine de yazılırdı. O dö-nemde arzuhalcilerin yazdıkla-rı arzuhallerin, devlet içerisin-deki yazışma biçimine uygun olması gerekmekteydi. Arzu-hallerin içeriğinin şeri hüküm-lere, kavanini münifeye (yasal kurallara), ve Kaidei Miriye ye (hükümet kurallarına) uygun olması gerekmekte idi.

O halde arzuhalciler bu-günkü anlama göre avukatın iki esaslı vazifesi olan “yazı ile müdafaa ve sözle müdafaa”dan birincisini yaptıklarına göre, Türk avukatlık mesleğinin çe-kirdeği sayılabilirler.

DİLEKÇE YAZAN ARZUHALCİ

Arzuhalcilik mesleğini yapanların ırz ve namus sahibi, toplum huzurunu bozmaktan çekinen, milli hukuku bilen, halkın güvenini sarsacak ha-reketlerden çekinen, doğru ve tanınan, ruhsatnameli kişiler olması gerekiyor idi.

Arzuhalcilik, günümüz anlamında ve evrensel ku-rallarda yargılama da tam bir savunma mesleği olmamak-la birlikte, kişilikleri üzerinde titizlikle durulan, çalışmaları izne bağlı olan, kendi meslek örgütlerine bağlı olan özel bir meslek gurubu idi. Arzuhalci-lerin işlerini denetlemek, on-lara nezaret etmek Arzuhalci Başı’nın görevi idi.

KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ ÖNÜNDE BİR ARZUHALCİ

14. Yüzyılda, arzuhalcile-rin bir başı ve ocakları vardı. Arzuhalcibaşılar acağa, bun-larda çavuşbaşılığa bağlı idiler. Çavuşbaşı, Divan’daki çavuşla-rın amiri idi. 14. Yüzyıl Osmanlı döneminde çavuşbaşının emri altında 300 den fazla çavuş bu-lunurdu. Emrindeki çavuşlarla öncelikle zabıta görevi görür, tutuklanması emredilen kişile-ri bulup hapseder, hakkında kısas kararı bulunanların kat-li için mübaşirlik eder, ayrıca hükümetin emirlerini vilayet-

lere tebliğ ederlerdi. Yapılan araştırmalarda çavuşların gü-nümüzde mübaşirlerin görev-lerini gördükleri, yetkilerinin günümüzdeki mübaşirlerden daha da fazla olduğu, hatta bir ölçüde adli kolluk kuvveti gö-revi yaptıkları bilinmektedir.

DİLEKÇE YAZAN ARZUHALCİ

Evliya Çelebi, Seyahatna-mesinde yazıcı esnafından söz etmektedir.

O’na göre. “Esnafı ya-zıcıyan (yazıcılar esnafı)-dükkan 400, nefer 500. Bu tay-fa Ordu ve Pazarda, Sadrazam Kapısı’nda arzuhal ve mekâtib (mektuplar) tahrir ederler (yazarlar), Pirleri Kasım İbni Abdülkufuri’dir.” demiştir.

Arzuhalciler, ocak za-bitleri tarafından ruhsatname verilmeden mesleği yapamaz-lardı. Çavuşbaşıların ve dola-yısıyla devletin denetimi altın-daydılar.

1660 yılında arzuhal-

ci başının saraya dilekçe vermesi üzerine, sadrazam emriyle arzuhalcilik ilk kez resmen düzenlenmiştir. Bu nizamnamede arzuhalcilik yapanların nitelikleri, mes-leğe başlarken izin alma zo-runluluğu, mesleğe girme koşulları, ne gibi yerlerde çalışabilecekleri, meslekle-rini ifa edebilecekleri sap-tanmıştır.

Arzuhalcilik mesleğinin gerçek anlamda savunma mes-leğini kapsamaması ve meslek kurallarının tam olarak belir-lenmemesi, mesleğin kuralları-nı belirleyen ayrıntılı bir yasal düzenleme bulunmaması ne-denleriyle zamanla arzuhalcilik mesleği yozlaşmıştır.

DİLEKÇE YAZAN ARZUHALCİLER

Özellikle 16 YY’dan son-ra, Arzuhalciler, Kadılar, Mah-keme Katipleri ve Mübaşir-ler ile yakın ilişki içerisinde bulunan kişilerden oluşmaya başladı. Dükkân köşelerinde,

Page 33: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA56 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 57

kahvehanelerde, cami ve med-rese avlularında, sadece yazı yazmayı bilenlerin, yasal hiç bir sorumlulukları olmayan ve yasaları bilmeyenlerin, dividi beline sokanların arzuhalcilik yapmaya başladıkları görül-müştür.

DİLEKÇE YAZAN ARZUHALCİ

Karamanlı, İncesulu, Niğ-deli mahalle bakkalları vardı. Bunlar İstanbul’un lüks yazlık semtlerinde oturur, alışveriş nedeniyle kadı ve mahkeme çalışanları ile tanış olmaları nedeniyle vatandaşlar tarafın-dan dava vekili olarak görev-lendirilirlerdi. Asıl işleri bak-kallık olan bu kimseler bakkal dükkânlarını çıraklarına bıra-kıp, mahkeme koridorlarında dolaşırlardı. Bu kişiler genel-

likle cepleri zarf ve kâğıtlarla dolu olduğu için “Kâğıt Ka-vafı”, ya da büroları olmayıp ayakta dolaşmaları nedeniyle “ayak kavafı” olarak adlandırıl-mışlardır.

EVLİYA ÇELEBİ 1611-1682

Çoğunlukla okuma yaz-ması bile olmayan kavaflar, in-sanları kandırarak para alırlar ve ciddi zararlara yol açarlardı. Halk bu kimselere bu nedenle “yalancı, müzevir” isimlerini takmıştı. Bu mesleklerin avu-katlıkla doğrudan ilgisi olma-makla beraber, toplum tarafın-dan avukatlar için kullanılan birçok sıfat ilk defa bu meslek-ler için kullanılmıştır.

TANZİMAT VE SONRASI AVUKATLIK

MESLEĞİ1839 yılında Sadrazam

Mustafa Reşit Paşa tarafından yayınlanan Tanzimat Ferma-nı ile 1856 yılında Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa tara-fından yayınlanan Islahat Fer-manı savunma mesleğinin adı konmayan ilk düzenlemelerine yer verdi.

Ceza Kanunu 1858, Usu-lü Muhakemei Ticaret Nizam-namesi 1861, Şürayı Devlet Ni-zamnamesi 1869, Divanı Ahka-mı Adliye Nizamnamesi 1869, Mecelle 1874, Usulü Muhake-matı Hukukiye 1879, Usulü Muhakematı Cezaiye 1879’da yayınlanan kanunlarda vekillik kurumu düzenlenmişti.

MUSTAFA REŞİT PAŞA 1898-1924

Gerçek anlamda batıyı temsil eden ve batıda kurum-laşan avukatlık mesleği kapitü-lasyonların da etkisi ile tanzi-mat kanunlaştırma hareketleri kapsamında Osmanlı hukuk sistemine ithal edilen “yeni bir meslek”tir. Bu dönemden baş-lamak üzere bu meslekle ilgili birçok düzenleme yapılmıştır.

TANZİMAT FERMANI

1864 tarihli, “Usulü Mu-hakematı Ticaret Nizamna-mesi’nin 28. maddesinde “tarafların mahkemeye bizzat gelmeleri veya vekil tayin etmeleri mecburiye-ti konmuş”, vekâlet akdinin şekli hakkında da açıklayıcı hükümler yer almıştır.

1874 tarihli Mecelle ve-killik kurumunu ayrıntıları ile düzenledi

Page 34: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA58 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 59

1879 tarihli Usulü Mu-hakematı Cezaiye Kanununun 249. maddesi ceza davalarında savunman bulundurma zorun-luluğunu getirmiştir.

13.01.1876 tarihinde yü-rürlüğe giren Dava Vekilleri Nizamnamesi Türki-ye’de avu-katlık mesleğini düzenleyen ilk metin olarak kabul edilir.

Bu nizamnamenin 30. maddesinde, “Dava vekille-rinin umur ve hususatına bakmak ve Nezareti Ahkâmı Adliye tarafından icra olu-nacak tebligatı resmiyeye vasıtası kılınmak üzere bir cemiyeti daime tesis oluna-caktır.” demek suretiyle yeni kurulan bu cemiyete bazı gö-revler yüklenmiş ve baro işlevi kazanması amaçlanmıştır. Ayrı-ca ilk defa bu nizamname ile vekâlet işlerini üzerlerine alan-lara resmen “dava vekilliği” unvanı verilmiştir.

Nizamnameye göre dava vekili olacakların Hukuk Mek-tebi mezunu olmaları şartı kon-muş ve rasgele şahısların mes-leğe girmeleri önlenmiştir.

1885 tarihinde “Mehaki-mi Nizamiye Dava Vekillerinin Usulü İntihap ve İmtihanlarına Dair Kararname” gereğince; dava vekilliği mesleğine gire-

cekler için imtihan usulü kon-muş ve şartları açıklanmıştır.

1877 yılında Osman-lı Meclis-i Mebusan’ında yar-gı sisteminin hukuk öğrenimi görmüş yargıç ve dava vekille-rine olan ihtiyacı tartışıldı. Mec-liste söz alan üyelerin tamamı hukuk eğitimi verecek ayrı bir okulun açılmasını istediler. Ga-latasaray Sultanisi içinde sa-dece hukuk eğitimi verecek Mekteb-i Hukuk-i Sultani isim-li sınıf açılarak hukuk dersleri okutulmaya başlanmıştır.

Bu okulda Fıkıh, Roma Hukuku, Ticaret Hukuku, Mecelle, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Usul-ü Muhakeme-i Medeniye, İlmi Serveti Milel (Uluslar Arası Hukuk), Huku-ku Siyasiye, İlmi Hukuk (Hu-kuk Başlangıcı) gibi dersler ve-rilmekteydi.

Buradan mezun olanların Adalet Bakanlığı’na bağlı bir komisyonda sınav vererek ba-şarı gösterdikleri takdirde dava vekilliği yapabilecekleri esası kabul edilmiştir. Daha sonra bu sınıf 17 Haziran 1880 de Adliye Nezareti bahçesine ya-pılan bir binaya taşındı. Adı da Mekteb-i Hukuk oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bu nedenle 17 Haziran 1880

tarihini kuruluşu tarihi olarak kabul etmiştir.

Okul yönetmeliğinin 35. maddesi gereğince okuldan mezun olanlar dava vekilliği yapma hakkını kazanıyorlardı. Bu mektebin ilk mezunlarının tamamı azınlıklardır. Bunlar; Artin Mustiçyan, Diran Bed-rosyan, Vartan Muradyan, Va-sidis, Yanko Mamopulos, Artin Toptaş’tır.

MEKTEB-İ HUKU-İ SULTANİ

Tanzimat döneminde fi-lizlenmeye başlayan avukatlık mesleği hem “mesleki” yönden hem de “meslek kuruluşu” yö-nünden doğrudan adliye ne-zaretine bağlıydı. Bu nedenle dava vekillerinin mesleklerini bağımsız olarak ifa etmeleri mümkün değildi.

Mithat Paşa ve arkadaş-larının meşhur Yıldız mahke-melerinde yargılanmaları ve 3. günde cezanın kesinleşme-

si düşünüldüğünde savunma-nın bir kurum olarak henüz teşekkül etmediği söylenebi-lir. Ayrıca bu nizamname tüm avukatları kapsamıyordu. Çün-kü yabancı avukatların kon-solos mahkemelerinde ve ti-caret mahkemelerinde görev yapmaları mümkündü. Hatta bu avukatlar kendi barolarını “Dava vekilleri Cemiyetin-den” çok önce “Bareau de Constantinople” adıyla kur-muşlardı. Osmanlı’nın ilk Ba-rosu, Konstantinapole Barosu Cemiyeti adıyla 1870 yılında kuruldu. Kurucuları İngiliz, Fransız, Alman, Yunan, Belçi-ka, Rus ve İtalyan uyruklu avu-katlar idi. Bu gruba dâhil Türk avukat yoktur. Yalnız Ermeni, Rum asıllı Osmanlı’dan beş kişi vardır. Bu baro 1908 yılına ka-dar faaliyet göstermiştir.

1876 tarihli dava vekilleri nizamnamesi gereği, dava ve-killeri ilk toplantılarını 5 Nisan 1878 tarihinde yaptılar. Bu ilk toplantıya 63 kişi katılmıştır. Bu üyelerden on biri müslüman otuz sekizi Ermeni’dir. Geri ka-lanlar Rum, İngiliz, Fransız ve İtalyan’dır.

İlk genel kurulu en yaş-lı üye olması hasebiyle Kosta-ki Sardenski açmıştır. Yapılan seçimlerde ise Meryem Kuli

Page 35: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA60 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 61

Efendi Reisi Evvel, Mehmet Şehri Efendi Reisi Sani, Kara-bet Gürcü Efendi Kâtiplik ve Saymanlık görevlerine getiril-miştir. Bedros Şaşıyan, Kostaki Sardenski, Agop Mırcikyan yö-netim kurulu üyeliklerine seçil-mişlerdir.

O tarihlerde Müslüman-lar, Kafkaslarda, Balkanlarda, Yemen Çöllerinde savaştan savaşa koşmaktaydılar. Bu ne-denle hizmet sektörü azınlık-ların ve Müslüman olmayan halkın elindeydi. Müslüman ve Türk Osmanlı vatandaşı dev-leti adına askerlik, memurluk, kadılık yapmaktaydılar. Dava vekilliğini ayak kavafı, müzevir olarak aşağılanan bir meslek olarak görüyor, ilgi göstermi-yorlardı.

İlk baro levhası 5 Nisan 1878 de yapılan genel kurul-dan bir yıl sonra 1879 yılında düzenlendiğinde levhada bu-lunan 105 avukattan nerede ise tamamı azınlıklardandı. Yöne-timde başkan Rusalato Fransu-va (Rus vatandaşı) idi.

14.02.1884 tarihin-de “Dava vekilleri hakkında rumeliî şarkîye mahsus kanunu vilayettir.” kanunu yayınlanış ve Osmanlı’da ilk defa bir ka-nun metninde “AVUKAT” tabiri

kullanılmıştır.

1886 yılında tahta çıkan II. Abdülhamit’e ait bir iradei seniye ile, dava vekilliğinin çok yeni bir meslek olması, halkın fakir olması gibi gerekçelerle, ceza davaları dışında, diploma-lı dava vekilleri bulunmayan yerlerde başkaları tarafından da yapılabileceği emir buyrul-muştur. Böyle bir fermanın çık-masında hukuk mektebi mezu-nu olmayan fakat 1876 tarihli Dava Vekilleri Nizamnamesine kadar bu yoldan para kazanan, ayak kavafı ya da müzevirlerin etkisinin olduğu söylenebilir.

II. ABDÜLHAMİD 1842-1918

II. Abdülhamid tahttan indirilmsi V. Mehmed ( Sultan Reşâd) ın tahta geçirilmesiy-le 2. Meşrutiyet dönemi baş-ladı. 2. Tanzimat fermanının Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa tarafından ilanından son-ra dava vekilleri, 31 Temmuz 1908’de Divan yolunda Arif’in Kıraathanesi’nde toplanıp bir

takım kararlar almışlardır.

Bu kararlar:

(a) Toplum içinde dava vekilleri hakkında oluşan kötü düşünceleri ortadan kaldır-mak, en kutsal haklardan olan savunma hakkını halka anlat-mak.

(b) Kanuni ve ahlaki yön-den niteliksiz insanların mah-kemelere kabullerine engel ol-mak ve bu konuda resmi ma-kamları uyarmak.

(c) Hukuk Mektebi me-zunlarına basit bir sınav neti-cesi ruhsatname vermek.

(d) Dava Vekilleri ile ilgili bir levha düzenlemek ” şeklin-de olmuştur.

2. MEŞRUTİYETİN İLANI

İstanbul Barosu’nun bu-gün yürürlükte olan levhası 21 Ağustos 1908’de alınan kararla hazırlanan levhanın devamıdır.

Bu döneme ilişkin iki yargılamayı özellikle hatırla-mak gerekir. Birincisi Fatih Sultan Mehmet’ in ikicinsi ise

Sadrazam Mithat Paşa’nın yar-gılanmalarıdır.

FATİH SULTAN MEHMET’İN YARGILANMASI

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya civarında bir köşk yaptırmak ister. Binayı nasıl yapacağını zamanın ünlü mi-marlarından İspinati’ye anlatır. Mimar İspinati köşkü yaparken kendince düzeltmeler yapar.

Fatih Sultan Mehmet köş-kü ziyaretinde köşkün verdiği ölçülere göre yapılmadığını görünce emir verir ve mimar İspinati’in iki elini de kestirir.

Rum mimar İspinati ar-zuhalciye dilekçe yazdırarak Başkadı Hızır Bey’e başvurur ve Fatih Sultan Mehmet’in yar-gılanmasını ister.

FATİH SULTAN MEHMET 1432-1481

Page 36: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA62 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 63

Başkadı Hızır Bey Fatih Sultan Mehmet’i mahkeme-ye çağırır. Fatih Sultan Meh-met yargılama için Başkadı Hızır Bey’in huzuruna çıkar ve başköşeye oturmak ister. Başkadı Hızır Bey “Mahke-me önünde hasmınla yüzleştirileceksin ayağa kalk” diyerek Fatih Sultan Mehmet’i azarlar.

Başkadı Hızır Bey yaptı-ğı yargılama sonucu Fatih Sul-tan Mehmet’i suçlu bulur ve o günkü yasalara göre kısas usu-lüne göre ellerinin kesilmesine karar verir.

Karar üzerine mimar İs-pinati kısastan vazgeçer ve ce-zanın diyete çevrilmesini ister. Başkadı Hızır Bey Fatih Sultan Mehmet’in cezasını diyete çe-virir, İstanbul’da bir ev alınma-sına ve yaşamı boyunca günde on akçe ödenmesine karar ve-rir.

FATİH’İN YARGILANMASI

Batılı kaynaklarca da doğrulanan resimlerle de tasvir

edilen bu yargılama gerçekten önemlidir. Neden önemlidir:

Düşünün Bizans İmpara-torluğu’na son veren bir padi-şah Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunursa ellerinin kesileceği-ni bilerek yargılanmayı kabul ediyor.

Başkadı Hızır Bey’de ondan korkmadan ellerinin kesilmesine karar verebiliyor. Ayağa kalkmayan generallerin, yazı yazan yazarların, gerçek savunma yapan avukatların tu-tuklandığı günümüzdeki adalet anlayışını görünce Fatih Sultan Mehmet’in hoşgörüsüne, ada-let anlayışına saygı duymamak mümkün mü?

YILDIZ MAHKEMESİ’NDE SAVUNMANIN ÇERESİZLİĞİ

Padişah II. Abdülhamit siyasi faaliyetlerinden rahatsız olduğu Mütercim Rüştü, Mit-hat Paşa, Şeyhülislam Hayrul-lah efendiyi Sultan Abdülaziz’i öldürmekle suçlamış ve Yıldız sarayının bahçesine kurduğu mahkemede yargılattırmıştır.

Mithat Paşa kendisini yar-gılayan hakimlere “Bir avu-kat ile istişareye hakkı-

mız var mıdır” diye sor-muş. Hakim “Evet, biz üç avukat tespit ettik. Bun-lardan birini seçebilirsi-niz.” cevabını almıştır.

MİTHAT PAŞA 1822-1884

Yargılama üç günde bi-tirilmiş, tayin olunun avukat savunma yapmamış, siyasi bir komploya bilerek alet olmuş-tur.

Mithat Paşa’nın idam ce-zası Sultan II. Abdülhamid ta-rafından Taif’te hapis cezasına çevrilmişse de 3 yıl sonra mu-hafızlar tarafından öldürülmüş-tür.

TAİF KALESİ

Siyasete alet olan olağan dışı mahkemelerde tayin olu-nan zorunlu hakim kadar zo-runlu avukatında adalet duy-gusunu ne denli katlettiğine ilişkin acı bir örnek olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet ada-lete duyduğu saygı ile Osmanlı İmparatorluğu’nu büyütmüş, II. Abdühamit ise çöküşüne neden olmuştur.

Page 37: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 65

“Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz.”

M. Kemal Atatürk 1920

CUMHURİYET DÖNEMİ

Türk avukatlık mesleği-ni düzenleyen ilk ciddi yasa 17 maddeden oluşan 20 Ni-san 1924 tarihli Muhamat Kanunu’dur. Kanunun adı 1925 de Avukatlık Kanunu olarak değiştirildi. Bu yasa bir tatbik talimatnamesi ve İstanbul Ba-rosu İç Nizamnamesi ile birlik-te bir bütün teşkil etmektedir.

Yasanın önemi “baro” ve “avukat” kavramlarını ilk defa hukuk sistemimize sokmasın-dan gelmektedir. Öte yandan yasa ikili sisteme son vermiş ve savunma mesleğini ulusal düzeyde düzenlemeyi hedefle-miştir.

Muhamat Kanunu’nun geçici maddesine göre 1876 ta-rihli nizamname uyarınca dava vekilleri dernekleri teşkil etmiş mahallerde, dava vekillerinin bu kanuna göre gerekli vasıf ve şartları taşıyıp taşımadığına karar verilmek üzere “Adli-ye Vekilince” tayin edilecek kişilerden oluşacak “Tefrik Meclisi” kurulacaktır. Bu mec-lis gerekli incelemeyi yaparak gerekli şartları taşımayanları “levha”dan silecektir.

En önemli şart da Türk

vatandaşı olma zorunluluğu-dur. Kanunun 2. Maddesi’nde-ki “Cinayet veya muhilli na-mus veya haysiyet bir cünha ile mahkûm veya sui şöhret-le maruf ve müştehir olma-mış bulunmak” şartı, özellik-le yeni rejimin karşısında yer aldığı düşünülen avukatların meslekten men edilmeleri yö-nünde etkili olmuştur. Zira söz konusu şart yetkili kurullar tarafından mesleğe hıyanetin yanı sıra Türk Milletine ve va-tana hıyanet olarak yorumlan-mıştır.

Nitekim İstanbul Dava Vekilleri Cemiyeti’nde kurulan komisyon 960 dava vekilinden 473’ünü “levha” dan silmiştir. Bu tasfiye hareketi, savunma mesleği tarihinde eşi görülme-miş bir tasfiye hareketidir.

Bu yasa ile mesleğin ic-rasına yönelik Osmanlı’dan miras kalan hukuki belirsizlik-lerin ortadan kaldırılarak avu-katlığın adli mekanizmanın bir parçası haline getirilmesi, reji-min ilkelerine sadık bu doğrul-tuda çalışan baroların oluştu-rulması, toplumun modernleş-me örgüsü içerisinde yeniden inşasına doğrudan katılım sağ-layacak avukatlar oluşturma çabası olarak görebiliriz.

Page 38: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA66 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 67

Baroda yapılan büyük tasfiye işleminden hemen son-ra 28 Ağustos 1924 tarihinde yapılan genel kurulda Kemalist rejim karşısında muhalif tutu-muyla dikkat çeken Lütfi Fikri Bey 264 oydan 142’sini alarak baro başkanlığına seçilmiştir.

LÜTFİ FİKRİ BEY

Lütfi Fikri Bey meşruti-yetçi/hilafetçidir. Meşrutiyetçi-Cumhuriyetçi zıtlaşması çer-çevesinde Ankara ile sert bir muhalefet içerisindedir. Halife Abdülmecit Efendi’nin isti-fası söylentileri üzerine hi-lafetin kaldırılmasını millet için bir intihar olarak de-ğerlendirdiği “Huzuru Hila-fetpenahiye Açık Arıza” baş-lıklı mektubunun 10 Kasım 1923’te Tanin gazetesinde yayınlanması, daha sonra 15 Kasım günü Akşam Gaze-tesinde açık bir dille meşru-tiyet idaresini Cumhuriyete tercih ettiğini belirten yazı-sının yayınlanması üzerine 19 Aralık 1923’de İstiklal

Mahkemesi’nde yargılan-mak üzere Hıyaneti Vata-niye Kanunu’nun 1. Md.’si uyarınca tutuklanmış ve 5 yıl küreğe mahkûm olmuş-tur. Ancak daha sonra TBMM tarafından çıkarılan özel yasa ile affedilmiştir.

Lütfi Fikri Bey’in tekrar baro başkanlığına seçilmesi Ankara’yı fena halde kızdır-mıştır. Mustafa Kemal Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılış ko-nuşmasında;

“Muhterem Efendi-ler! Hatta cumhuriyet ilan olunduktan sonra vukua gelen feci bir hadiseyi de nazarı intihabınız önün-de canlandırmak isterim. En büyük mamuremi-zin bu memlekette belki Avrupa’da tahsil etmiş yüksek mütehassıslar-dan mürekkep baro heyeti alenen hilafetçi olduğunu ilan eden ve ilan etmekle iftihar du-yan birisini seçip ken-disine reis intihab eyle-miştir. Bu hadise köhne hukuk erbabının cumhu-riyet zihniyetine karşı de-

runi ve hakiki olan vazi-yet ve temayülünü ifadeye kâfi değil midir? Bütün bu hadisat erbabı inkılâbın en büyük fakat en sinsi hasmı canı, çürümüş hukuk ve onun bi derman münte-sipleri olduğunu gösterir.

ATATÜRK ANKARA HUKUK FAKULTESİ’NİN AÇILIŞINDA

Milletin hummalı in-kılab hamleleri esnasın-da sinmeye mecbur ka-lan eski ahkâmı kanuniye, eski erbabı hukuk; erbabı himmetin nüfuz ve ateşi yavaşlamağa başlar baş-lamaz derhal canlanarak inkılâp esaslarını ve onun samimi muakiplerini ve onların aziz mefkûrelerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat eski

kanunların mevcudiyeti ve eski esasatı hukukiye-nin mer’iyeti ile ve eski zihniyetini deruni ve kal-bi olarak muhafazadan mütemerrit hakimlerin ve avukatların mevcudiyeti ile müemmendir.” Sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.

Ancak, “ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KAREK-TERİMDİR” diyen Yüce Önder Baro’nun bağımsızlığı ilkesine sadık kalarak Ömer Lütfi Bey’i görevden almamış, yargılatma-mış Ömer Lütfi Bey ve yöneti-mi iki yıl daha görevlerini yap-mışlardır.

Avukat Ali Haydar Öz-kent baskısı 1940 yılında yapı-lan Avukatın Kitabı adlı eserin-de;

“Tanzimat’tan ev-vel arzuhalci (Müzevir) , (Ayak kavafı) idik. Muh-zirlerin, müflislerin, Karamanlı ve İncesulu vekillerin bu kirli adla-rını uzun müddet taşı-dık. Tanzimat bizi (Dava vekili) yaptı. Fakat bizi (Muhami) ve (Avukat) yapan Milli idaredir.

Page 39: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA68 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 69

Cumhuriyet rejimidir. Dava vekilleri cemiyeti bir ışıktı. Milli idarenin çıkardığı (Muhamat Ka-nunu) bir Ay’dır. Eğer bu gün Türkiye’de müsta-kil avukatlık müessesesi varsa, eğer bu gün Türk avukatları iyi, namuslu, söz, vakar ve hatta refah sahibi yurttaşlar arasın-da bulunuyorsa, bunu bu iradeye borçludur-lar. Çünkü Cumhuriyet, Avukatların yalnız refa-hını temin etmemiştir, mesleği kurmuş, Türk avukatının namusunu ve şerefini kurtarmış, onu layık olduğu mev-kiye çıkarmıştır. Bunu böylece kabul etmek ve söylemek meslek, vic-dan ve namus borcu-dur.” sözleri ile dile getirmiş-tir.

Avukat Ali Haydar Öz-kent Türk Avukatlık tarihin unutulmaz abidelerindendir. 1887 de doğan Konya’ da dün-yaya gelen üstad Darülfünün Hukuk Mektebini 1911 de bi-tirdi. İstanbul Barosu’nun 411

sicil No. lu avukatıdır. 1940’da yayınladığı Avukatın Kitabı isimli 838 sayfadan oluşan ese-ri bu gün dahi önemini koru-makta Türk Avukatlık tarihine ışık tutmaktadır.

ALİ HAYDAR ÖZKENT 1887-1960

1914 yılında Ruslara esir düştü. Sibirya’nın Kranosyark şehrinde 4 yıl esaret hayatı sürdü. Üstad bu esaret yıllarını şöyle anlatır.

“Eğer birçok zabit arkadaş gibi Sibirya’nın buzları altında gömül-memiş isem, eğer bu gün kültür sahibi isem, bunu o acıklı sefalet günlerini sırt üstü ya-tarak, ağlayıp sızlaya-rak, kendimi içki ve kumara vererek değil, okumaya ve çalışmaya borçluyum. Esir kam-

pında üçbine yakın Al-man ve Avusturya suba-yı vardı. Fabrikatör ve sanatkârından tutunuz da feylesofuna, şairine, avukat ve hakimine ka-dar her cinsten artistler ve münevverler kitlesi. Orası, isteyen için her fakülteyi kucağına top-lamış bir üniversite idi. Kızılhaç Cemiyeti’nin gönderdiği onbinlerce ciltlik kütüphanesi ile bir günde her cinsten en az on konferans ve-rilen barakaları ile bir üniversite, öyle hum-malı bilgi kaynağı ki az zamanda kafayı, ruhu, büsbütün değiştirerek yepyeni adam yapıyor-du.” sözleri ile dile getirmiş, bir avukatın çalışma ve araştır-masının ne kadar önemli oldu-ğunu hatırlatmıştır.

Avukat Ali Haydar Öz-kent Avukatın Kitabı adlı ese-rinde;

“Adaleti kontrol eden ve hatta bilgisiyle hakkı yaratan avukat-

tır. Erdemli hakimlerin karşılarında daima avu-kat görmek istemeleri, davasını anlatamayan iş sahiplerine avukat tutmayı teklif zorunda olmaları da bu sebeple-dir.” sözleri ile yargılamadaki rollerini ifade etmiştir.

Kitabının son paragrafın-da “Yaptığı iş insanlığın üzerinde titrediği ada-lete yardım olan genç Türk avukatı! Mesleğini sev yalnız sevmekle kal-ma, böyle bir mesleğe mensup olduğun için gurur da duy. Çünkü se-vilecek ve gurur duyu-lacak kadar asil ve gü-zeldir. Bu mesleği sev-meyen, kalbinde onun mukaddes ateşi yanma-

Page 40: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA70 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 71

yan, asil ruhlu olmayan, mesleği bir tezgâhtar, bir lonca esnafı gibi günlük rızkı için yapan, mesleğin asil heyecanı-nı duymayan adam iyi bir avukat değildir ve olamaz. Haklı gördüğü bir ihtilafı adalet hu-zurunda, hasis ve sefil duygulardan uzak, hak-kın ve vicdanın emrin-den başka hiçbir emir dinlemeyerek ilmin, kanunun ve medeni ce-saretin verdiği imtiyazlı adamdır ki memleketi-ne, mahkemelere, mu-hitine, müdafaa sevgi ve saygı telkin edebilir. Öyle bir Adam! ki, yal-nız doğru söyler ve her söylediği söz doğru gö-rülür.” sözleri avukatlar için yol haritasıdır.

27 Haziran 1938 tarih ve 3499 Sayılı Avukatlık Kanunu mesleği yapılanmasında daha ileri adımlara neden oldu. Dö-nemin Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun Baro temsilcileri ile yaptığı toplantıdaki sunumu Cumhuriyet yönetiminin avu-

katlık mesleğine müspet bakı-şının en açık kanıtıdır.

Tarih 13 Ocak 1937, yer Adalet Bakanlığı Bakanlık Kü-tüphanesi, konuşan Adalet Ba-kanı Şükrü Saraçoğlu;

“Bugün avukatlık mesleğini baştanbaşa yeni esaslara göre tanzim eden kanun layihasını tetkik maksadıyla toplanmış bu-lunuyoruz. Eldeki proje-nin en bariz hususiyeti, avukatlığı amme hizmeti mahiyetinde bir meslek addetmiş ve avukatların hukuki bilgi ve tecrübele-rinin adalet hizmetine tah-sisini mesleğe gaye olarak göstermiş olmasıdır. Bu hususta avukatlarla ara-mızda tam bir mutabakat bulunduğuna eminim. Her avukat mesleğini tasavvur ederken bir hakim portre-si çizer… İnkılâp yapmış, yeni bir rejim kurmuş olan her yerde avukatlık mes-leğini o inkılâbın esasla-rına göre tanzim zarureti belirmiştir. Nitekim İtalya Avukatlar kanunu sürat-

le faşizmin esaslarına uy-gun bir hale geldiği gibi, Alman Avukatlar kanunu da nasyonal sosyalizmin damgalarını taşımaktadır. (Her iki yasada da avu-katlık mesleği devlet me-murluğu haline getirildi. Özgürlük ve bağımsızlık yok edildi.) Biz de layiha-mızı Cumhuriyetçi, milli-yetçi, laik, devletçi, realist rejimimizin bir kelime ile Kemalizm’in derin izle-riyle takviyeye çalıştık... Doğruluk ve nezahet, ehliyet ve seciye her meslekte zaruri sayılan vasıflardır. Fakat hiçbi-rinde bu zaruret kendi-sinde avukatlıkta oldu-ğu kadar şiddetle göster-mez. Bu sebeple avukat “Söz söylemesini bilen namuslu adam” diye ta-rif edilmiştir… Bundan başka, hiçbir meslek fertle-rin hususi hayatına derece yakından karışmış değil-dir: Vatandaşın şeref ve menfaatini müdafaa va-zifesini meslek edinmiş

olanlardan yüksek bir seciye, doğruluk ve ne-zahet aramaktan daha tabii bir şey olabilir mi… Bu projenin hüküm-lerini dikkatle tetkik etmiş olduğunuzdan eminim. Bu şartlar altında avukat-lık sanatı, müntesiplerinin gururla taşıyacakları şeref-li bir vasıftır. Kazançlarını adaleti oyalamakta arayan avukatlar artık meslekte barınma imkânı bulmama-lıdır…” sözleri ile yasa deği-şikliği gerekçesini açıklamış,

ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU 1887-1953

Toplantıya katılan İstan-bul Barosu temsilcisi Avukat Ali Haydar Özkent, “Bizden olmadığınız avukatlık-tan yetişmediğiniz hal-de mesleğimizle bu ka-dar candan ve yakından alakalandığınızdan do-

Page 41: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA72 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 73

layı sizi tüm ruhumla, meslektaşlarım namına, tebrik ederim. Bütün sa-tırlarından hüsnüniyet fışkıran, ruhunda mes-leğin mukaddes ateşi yanan bir meslek adamı gibi meslek aşkile böyle bir layiha yazan mesai arkadaşlarına malik ol-duğunuzdan dolayı sizi yine tüm kalbimle teb-rik ederim…” sözleriyle baro adına kutlamıştır.

Bu yasanın en önem-li özelliklerinden biri de avu-katlık mesleğine girişin sı-navla olmasıdır. Bir Türk Hukuk Fakültesi’nden me-zun olanlarla Siyasal Bilgiler Fakultesi’nden mezun olupta noksan kalan derslerden Hu-kuk Fakültesi’nde yapılacak sınavlarda başarılı olanlarlar avukat olabileceklerdir.

Ne yazık ki 16.02.1948 tarih ve 5178 sayılı kanun ile sınav zorunluluğu kaldırıldı. Gerekliliğine karşın bu güne kadar da sınav konamadı. Osmalı’da arzuhalcilik sınava tabi, dünyada bir tek çağdaş-lık iddiasında olan Türkiye’de sınav yok.

19 Mart 1969 Gün ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile 1961 Anayasası’nın anayasal anlamda getirdiği birtakım de-ğişiklikler avukatlık mesleğine de yansımış ve bu doğrultuda yapılan değişikliklerle Avukat-lık Kanunu yürürlüğe sokul-muştur.

Yeni yasa avukatların mesleki çıkarlar etrafında ör-gütlenmesinin kurallarını dü-zenlemiş ve Türkiye Barolar Birliği adı altında yeni bir üst örgüt getirmiştir.

Yasada avukatlık mes-leğinin “kamu hizmeti” oldu-ğuna ısrarla vurgu yapılmıştır. Bununla beraber mesleğin bir serbest meslek olduğu da ka-nunda belirtilmiştir. Avukatın hak ve sorumlulukları bakımın-dan devlet memurlarına, daha doğrusu Cumhuriyet savcıları ve hakimlerle aynı statüye so-kulduğunu, görev suçlarından

dolayı yargılanmalarında gü-vencelere kavuşturulduğunu görüyoruz.

Vekâletname olmaksızın dosya tetkiki, evraktan suret çıkarma, tebligat icrası gibi yet-kilerin üzerinde önemle durul-muştur.

Avukatlık ruhsatının Ada-let Bakanlığı’ndan değil mes-lek örgütü Türkiye Barolar Birliği’nden alınması esası ge-tirilmiştir.

Avukatlık mesleğinin kapsamı genişletilerek “sa-vunma mesleği” olmasının yanı sıra “hak arama mes-leği” olduğu da kanunda vurgulanmıştır. Böylelikle avukat çekişmesiz işlerin de takibini yapabilecektir. Gerçi “hak arama faaliyetine” ilk za-manlar hoş bakılmamış, mes-leğin bozulma nedeni olarak algılanmışsa da zaman içinde avukatlık mesleğinin ikinci ve önemli bir faaliyeti konusu ha-line gelmiştir.

Avukatlık Yasası’nın 34. maddesi “Avukatlar, yük-lendikleri görevleri bu görevin kutsallığına ya-kışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avu-

katlık unvanının gerek-tirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davran-makla yükümlüdürler.” hükmü ile avukatlık hizmeti-nin KUTSAL BİR GÖREV OL-DUĞU yasa koyucu tarafından açıklanmıştır.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN BALGAT’TAKİ YENİ HİZMET

BİNASI

Bu hükme 2001 değişik-liği ile Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları da dahil edil-mek suretiyle avukatın görev sorumluluk alanı genişletilmiş-tir.

2001 yılında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklik ile meslek önem-li kazanımlar elde etmiştir. 1. Maddede yapılan değişik-lik çok önemlidir. Buna göre “Avukatlık kamu hizme-ti ve serbest bir meslek-tir. (Değişik 02.02.2001- 4667/1m), Avukat, yar-gının kurucu unsurla-

Page 42: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA74 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 75

rından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” sözleri ile avu-katın yargılamanın ayrılmaz bir parçası, kurucu öğesi olduğu tartışmaya yer vermeyecek bi-çimde kabul edilmiştir.

Ancak yetersizdir. Avu-katların Anayasa’da Yargı bö-lümü içinde yer alması gerekir. Mücadeleden asla taviz veril-memelidir.

Türkiye Barolar Birliği’nin ilk başkanı Prof. Dr. Faruk Erem’dir. 3 dönem 12 yıl ara-lıksız başkanlıkta bulunmuş, başkanlık görevinden ayrılaca-ğını 3. dönemin bitmesine iki yıl kala açıklamıştır.

PROF. DR. AV. FARUK EREM 1913-1998

Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları onun düşünce

ve emek birikiminin ürünüdür.

Türk avukatları Şerhli Meslek Kuralları, Bir Ceza Avu-katının anıları ve diğer eserle-ri nedeniyle kendisini daima minnet ve şükranla anacaklar-dır.

Cumhuriyet’in ilk ka-dın avukatı İstanbul Hukuk Fakültesi’nden 1923-1924 öğ-renim yılında mezun olan Sü-reyya Ağaoğlu’dur.

SÜREYYA AĞAOĞLU 1903-1989

Genç bir bayan Fakülte Reisi Devletler Hukuku Profe-sörü Selahattin Bey’in kapısı-nı çalar ve odaya girer. Valide Sultanisi’ni bitirdiğini, Hukuk Fakültesine girmek istediğini belirtir.

Bir bayanın bu cesareti

odada bulunan Prof. Veli Bey ve kâtibi Umumi Rauf Bey ta-rafından hayret ve tebessümle karşılanmıştır.

O güne kadar kızların ta-mamı çarşaf giymesine, Hukuk Fakültesinde tek bir bayan öğ-renci olmamasına rağmen, gri tayyörle gelen bu kıza biraz şaşkın, biraz saygın bir biçim-de şöyle bir baktıktan sonra, belki de vazgeçeceğini hatta başka bir arkadaş bulamaya-cağını düşünerek üç bayan ar-kadaş daha getirirse fakülteyi alacaklarını söylemişlerdir.

Genç Süreyya, Bedia, Melahat ve Saime hanımları ikna ederek Hukuk Fakültesi-ne kaydolmuştur Süreyya Ha-nım İstanbul Üniversitesi Hu-kuk Fakültesinden 1923, 1924 yılında mezun olmuştur. 1927 yılında Ankara Barosu levhası-na kaydolarak serbest avukat olarak çalışmıştır.

AVUKAT NERMİN ÖZKAYA

Cumhuriyetin ilk kadın

Baro Başkanı Avukat Nermin Özkaya, Elazığ Barosu’nda 1969-1979 yıllarında görev yaptı.

Page 43: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 77

“Adalet kutup yıldızı gibi yerinde dururve geri kalan her şey onun etrafında döner.”

KONfüçYüS

AVRUPA İNSAN HAKLARI

MAHKEMESİ’NİN AVUKATLIK MESLEĞİNE

BAKIŞIAİHM kararlarına bak-

tığımızda sav-savunma-karar üçgeninde gerçekleşen yar-gılamadaki rolünün önemini çok açık bir biçimde görürüz. Mahkeme hemen hemen tüm kararlarında avukatların mes-leklerini icra ederken baskı altına alınmadan özgür bir şe-kilde hareket etmeleri demok-ratik toplum için önemli ol-duğu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin etkin biçimde uygulanabilmesi için gerekli ön koşul olduğu tartış-maya yer vermeyecek biçimde açıklanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 28.10.2003 ta-

rihli Steur Hollanda kararında;

“Mahkeme, avukat-ların halk ile mahkeme-ler arasındaki aracılar olarak sahip oldukları özel statünün, adalet dağıtımında kendileri-ni merkezi bir konuma yerleştirdiğini hatırla-tır. Böyle bir konum, Baro üyelerinin davranışlarına getirilen olağan sınırlama-lara anlam vermektedir. Dahası, hukukun üstün-lüğüne dayalı bir devlet-te temel bir işlev gören ve adaletin garantörü olan mahkemeler, hal-kın güveninden yarar-lanmak zorundadırlar.

Avukatların bu alandaki kilit rolleri göz önünde tutulduğunda, adaletin gereği gibi da-ğıtılmasına katkıda bu-lunmaları ve böylece halkın güvenini sürdür-meleri beklentisi, haklı bir nedendir.” gerekçesi ile savunma mesleğinin yargı-lamadaki rolü hiçbir tartışmaya yer vermeyecek şekilde açık-

Page 44: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA78 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 79

lanmıştır.

Onun içindir ki, AİHM sözleşmenin 6. maddesini za-man içinde yorumları ile ge-nişletmiş ve savunmanın dona-nımlı bir avukat tarafından ye-rine getirilmesi gereğini sürekli vurgulamıştır.

Campbel ve Fell- İn-giltere 1984 tarihli kararı; “Sözleşme’nin “Mahkeme” tanımına giren bütün bu birimlerde, davanın kanıtlarının sunulduğu, tanıkların dinlendiği veya elde edilen nesnel bulguların hukuksal so-nuçlarının tartışıldığı yüz yüze yargılamanın her aşamasında, avukat-la savunulma hakkının kullandırılması gerek-mektedir. Devletlerin bu yükümlülüğü adil yargılanma hakkının zorunlu bir koşulu-dur.”

John Murray- İngiltere 1996 tarihli kararı; “…Ulusal yasalar sanığın polis soruştur-ması aşamalarındaki davranış-larına daha sonra ceza yargıla-ması sırasındaki savunmasına etkili olabilecek bazı sonuçlar atfedebilirler… Bu koşullar al-

tında 6. Madde de öngörülen hakkaniyet kavramı sanığın polis soruşturmasının baş-langıç aşamalarından itiba-ren bir avukatın yardımın-dan yararlanmasını gerekli kılar…”

Kararları ile yargılamanın soruşturma dâhil tüm aşamala-rında sanığın avukatla savunul-masının adil yargılanma hakkı-nın zorunlu bir sonucu oldu-ğu, kısıtlama varsa bunun adil yargılanma hakkına aykırılık olduğu açıkça dile getirilmiştir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

AİHM’nin zaman içinde sözleşmenin 6/3-c maddesin-deki “adaletin gerçekleş-mesini sağlamak” kavra-mını geniş yorumladığını göz-lemlenmektedir. Bu nedenle sanığın parasal olanaklarının yetersizliği, suçun ciddiyeti, çarptırılacağı cezanın ağırlığı, davanın karmaşıklığı, silahların eşitliği gibi birtakım gerekçe-lerle sürekli güncellenmiş, ada-

letin selameti kavramına güçlü savunma kurumu ile işlerlik kazandırılmıştır.

Sözleşme’de geçen “ada-letin selameti” sözcükleri, doğ-ru ve dürüst yargılama anlamı-na gelmektedir. Bunun doğal sonucu olarak madde, “sanığı avukatsız bırakmama yüküm-lülüğü” olarak da yorumlan-mıştır.

AİHM’ne göre sanığın ilk derece mahkemesinde avukat eliyle savunulması, yargılamanın sonraki aşa-malarında avukatsız bırakıl-masına haklılık kazandır-mayacaktır.

Pakelli-Almanya 1983 ta-rihli kararı; “Mahkûmiyet ka-rarını temyiz eden sanık avu-katı ücretsiz yardım olanağının Yargıtay aşamasında sürdürül-mesini istedi. Sanığın bu iste-mi kabul edilmedi. Avukatsız yürütülen Yargıtay incelemesi sonucunda cezası kesinleş-ti. Bu davada AİHM sanığın temyiz gerekçelerinin özel-likle yöntemsel konularda yoğunlaştığını gözeterek, hukuk tekniğinin ayrıntıla-rına inilmesini gerektiren böyle bir savunmanın an-cak uzmanlar eliyle yürütü-lebileceğini belirttikten sonra

“sanığın duruşmada hazır ol-masının, avukatın yokluğu ile oluşan boşlukları kapatmaya yeterli gelmeyeceğini” vurgula-dı. Avukatla temsil olanağını si-lahların eşitliği ilkesi açısından da değerlendiren Mahkeme, “Federal Mahkeme’nin duruş-ma açmasına karşın sanığa sa-vunma avukatı atamamasının davanın sonucunu etkileyen önemli bir eksiklik” olarak ni-teledi ve olayda Sözleşme’nin 6/2-c maddesinin ihlal edildiği-ne karar verdi.

Sanık avukatının önemli duruşmalara gelmeyerek görevini yapmadığının açıkça görülmesi durumunda, mahkeme bu konuda tedbir almak zorunda-dır.

AİHM DURUŞMA SALONU

Page 45: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA80 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 81

Kamasinski-Avustur-ya 1989 tarihli kararı; “Kuş-kusuz adli yardım yoluyla bir savunma avukatının tayini tek başına 6. maddenin 3-c ben-dinin gereklerine uyma soru-nunu mutlaka çözmüş demek değildir. Mahkemenin 13 Mayıs 1980 tarihli Artico davası ka-rarında belirtmiş olduğu gibi; “AİHS hakları kurumsal veya hayali değil, uygulanabilir ve etkin tarzda güvence altına al-mayı amaçlamıştır. Tayin kendi başına etkili yardım sağlamaz, zira adli yardım amaçlarıy-la tayin edilen avukatlar vefat edebilir, ciddi biçimde hastala-nabilir, uzunca dönem boyun-ca görevini yapmasına engel-ler çıkabilir veya bu görevleri yapmaktan kaçınabilirler. Du-rumdan haberdar oldukları takdirde, yetkili merciler ya bu şahsın yerine başkasını tayin etmeli, ya da onu gö-revini yapmaya zorlama-lıdır. Ne var ki, “Devlet, adli yardım amacıyla tayin edilmiş olan avukatın her tür hatasın-dan sorumlu tutulamaz”

Avukatlık mesleği-nin Devlet’ten bağımsız-lığı dolayısıyla, avukat ister adli yardım prog-ramı çerçevesinde atan-

mış olsun, ister kişisel tayin edilmiş olsun, sa-vunmanın yürütülme-si esas olarak sanık ile avukatı arasında bir me-seledir. 6. maddenin 3-c bendi çerçevesinde, yetkili ulusal merciler ancak adli yardım yoluyla tayin edil-miş avukatın bu işi yapa-madığı açıkça belliyse veya başka yoldan dikkatleri ye-terince çekildiyse müdaha-le etmek ve yeni bir avukat tayin etmek yükümlülüğü altındadır.

Bu nedenle sanığın şeklen avukat tarafın-dan temsil de yetmez. Avukatın mesleki bilgi ve birikim olarak da ye-terli olması gerekir.

Hoang-Fransa 1992 tarih-li kararı; “…Sanığın yargılandı-ğı davaya uygun düşen savları savunabilecek düzeyde hukuk bilgisinin bulunmadığı göze-

tilerek, ancak deneyimli bir avukatın böyle bir davayı üstlenip gereken hazırlıkla-rı yapması durumunda adil yargılanma koşulları gerçekleş-miş olacağından… sanığa sanı-ğa Yargıtay aşamasında avukat atanmaması, sözleşmenin ihlali olarak değerlendirildi.”

TÜRK YARGIÇ RIZA TÜRMEN

Dilim varmıyor ama “aleyhe olan hususlara ka-bul etmiyoruz, takdir mah-kemenin” sözlerinden başka bir görüş sunmayan CMK gö-revlisi avukat arkadaşlarımızın, savunma yapan avukatların da sözünü kısan ve kendisini Hz. Ömer (R.A.) döşeğinde otur-duğunu sanan yargıçlarımızın dikkatine sunulur.

AİHM kararlarına göre Avukatın sanıkla yüz yüze görüşme hakkı savunması-nın temelidir.

S-İsviçre 28 Kasım 1991 tarihli kararı; “AİHS’nin hak-kında suç isnadı bulunan bir

kimsenin hiçbir engellemeye maruz kalmadan avukatıy-la serbestçe görülebileceğine ilişkin bir kural içermemesine karşın, Avrupa Konseyi Mah-pusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları’nın 93. maddesi ile AİHK ve AİHM’ deki Yargılamaya Katılan kişilerle İlgili Avrupa Söz-leşmesinin 3/2 maddesi, avukatla serbestçe görüşme-yi öngörmektedir.

Mahkeme, sanığın üçüncü bir kişinin ken-dilerini dinlemediği bir ortamda iletişim kurma hakkının demokratik bir toplumda adil yargı-lamanın temel gerekçe-lerinden biri ve AİHS’in 6. Maddesinin 3-c ben-dinin bir gereği olduğu kanısındadır. Avukatın müvekkili ile bu tür gözetim altında olmaksızın görüşme yapmaması ve ondan ikisi-nin arasında kalacak şekil-de bilgi ve talimat almaması durumunda sağladığı yar-dımın yararlılığı büyük öl-çüde azalacaktır. Oysa AİHS hakları uygulanabilir ve etkin tarzda güvence altına almak için hazırlanmıştır. Sanıkla

Page 46: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA82 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 83

avukatın bir araya ge-lerek savunma strate-jileri oluşturmalarında hiçbir olağanüstü du-rum bulunmadığından, bu arada mahkeme tarafın-dan atanan avukatın meslek ahlakına ve hukuka aykırı davranışlarda bulunduğuna ilişkin bir sav da ileri sürül-mediğinden, olayda savunma hakkı ihlal edilmiştir.”

TÜRK YARGIÇ AYŞE IŞIKKARAKAŞ

AİHM kararlarına gö-re, Avukatla tutuklu sanı-ğın arasında yapılan yazış-maların görevlilerce açınıp okunması veya benzer kı-sıtlamalar, savunma strate-jilerinin oluşturulmasına yapılan müdahaleler de 6. maddenin ihlali olarak gö-rülmüştür.

Golder-İngiltere 1979 ta-rihli karar; “.Mahkeme, Sözleş-meci devletlere tanınan takdir yetkisini dikkate almakla birlik-te, “demokratik bir toplum-

da bu müdahalenin nasıl olup ta, Golder’in kendisine iftirada bulunan gardiyana karşı dava açmak amacıyla bir avukatla iletişim kurma-sının engellenmesini haklı kıldığını anlayamamıştır.

Başvurucuya hakla-rı konusunda yol göster-mek, önerilerde bulun-mak bir avukatın, önü-ne getirilen dava konu-sunda karar vermek ise bir mahkemenin göre-vidir. Başvurucunun avukatla haberleşmesi kişisel bir dava açılmasına ve sonuç olarak Sözleşme’nin bir başka mad-desinde, yani 6. maddede var olan hakkın kullanılması için hazırlık aşaması olacağından, İçişleri Bakanlığı’nın kararının “demokratik bir toplumda” ge-rekli olduğu kanıtlanamamıştır. Böylece olayda 8. maddeye aykırılık olduğu sonucuna va-rılmıştır,”

Champbel-Fell-İngilte-re 1984 tarihli kararı; “Mahke-me’ye göre, bir tutuklu veya hükümlü arasındaki yazışma-lara sağlanan özel koruma nedeniyle, avukatın tutuklu-ya yazdığı mektubun cezaevi yetkililerince açılabilmesi, an-

cak içinde olağan denetim yöntemleriyle ortaya çık-mayacak yasa dışı şeylerin bulunduğu konusunda “be-nimsenebilir bir kuşkunun” varlığı durumunda olanaklı-dır. BU DURUMDA BİLE MEK-TUP, GÖNDERİLDİĞİ KİŞİNİN ÖNÜNDE AÇILMALI, İÇERİ-SİNDE SAKINCALI NESNE SAPTANMAYINCA, YÖNETİ-CİLERCE OKUNMADAN İLGİ-LİSİNE VERİLMELİDİR. Mek-tubun içeriğinin ceza evinin veya başkalarının güvenliğini tehlikeye atması veya başlı ba-şına bir suç oluşturması gizli-liğin kötüye kullanıldığına iliş-kin çok somut gerekçelerin var olması durumunda” bu yola gidilebilecektir.

AİHM DURUŞMA SALONU

Mahkeme, “Avukat müvekkil ilişkisinin ge-rektirdiği gizliliğe saygı gösterme gereksinimi-nin, bu hakkın kötüye kullanılabilme olasılı-

ğından çok daha önemli olduğu” görüşündedir…”

Şhönberg ve Durmaz-İs-viçre 1998 tarihli kararı; “Avu-kat Schönenberg cezaevindeki sanığa bir mektup göndere-rek, kendiside uygu gördüğü takdirde savunmasını üstle-nebileceği bildirmiş mektupta “.Sorgunuz sırasında yanıt vermeme hakkınız bu-lunduğunu anımsatmak görevimdir. Ağzınızdan çıkacak her söz, kanıt bu-lup suçluluğunuzu ispat zorunda bırakabilir. Sus-mayı yeğlerseniz savcılık kanıt bulup suçunuzu is-pat zorunda kalacaktır. Siz açıklama yapmamakta direnince, olabilir ki savcı, tartışma çıkarıp, tanıkları dinlemek, baş-ka kanıt toplamak ya da yeni bir soruşturma başlatmak gibi neden-lerle tutukluluğunuzu uzatacağını söyleyerek baskı kurmayı deneye-bilir. Böyle şeyler olun-ca aldırmayın. Hakları-nızı bilip herhangi bir açıklama yapmamak

Page 47: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA84 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 85

yararınızadır.” diyen avu-kat, ayrıca göreve başlayabil-mek için iki örneğini eklediği vekâletnameleri imzalayıp, bi-rini Savcılığa, ötekini kendisine göndermesini isteyerek, işlem-ler tamamlanınca cezaevine geleceğini bildirmiştir.

Bölge savcısı mektubu sanık Mehmet Durmaz’a ver-medi. Sanığa J.P.Gardanbene ücretsiz avukat olarak atandı. Ceza evinden çıktıktan son-ra Mehmet Durmaz ve Avukat Schönberger Sözleşme’nin 8 maddesinde bildirilen “Herkes, özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sa-hiptir” diyen madde uyarınca dava açtılar.

AİHM

İsviçre hükümet temsilci-si 8. maddenin 2. fıkrasındaki “…kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi.” ama-cıyla bazı koşullarda iletişim özgürlüğünün kısıtlanabilece-

ğini, işleminde bu kapsamda olması nedeniyle ihlal olmadı-ğını savunuyor. Mahkeme, avukatın savunmasını üstleneceği kişiye sus-masını, sorulara yanıt vermemesini önermesi-nin, onun mesleki göre-vi, doğal hakkı olduğun belirtti. Sorgulanan sa-nığın yanıt vermemekte direnmesinin yasal bir hak olduğu, bu yöntemi seçen avukatın görevini üstlendiği kişiye hakla-rını bildirmesinin önle-nemeyeceğini vurgulan-dı. Böylece Durmaz’ın haber alma, Avukatın haber vermeye yönelik iletişim özgürlüğünün engellendiği görüşüne varıldı.

İsviçre Hükümeti’nin Durmaz ve avukatına 9.070 frank ödemesini öngören kara-rın çapıcı yanı, temel hak ve özgürlüklere yasalarla geti-rilecek kısıtlamaların, “de-mokratik bir toplum zorun-lu kıldığı” sınırları aşamaya-cağı ilkesini yinelemesiydi.

Tüm bu kararlar göstermektedir ki avu-kat mesleki sınırlar

içinde kaldığı sürece hiçbir cezai yaptırımla suçlanamaz, baskı altı-na alınamaz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Niemetz ve Elçi kararlarında güvenlik güçle-rinin neyi bulmak istediğini bildirmeksizin, olası kanıtları ele geçirmek amacıyla rasgele yaptıkları aramayı Sözleşmenin 8. maddesine aykırı bulmuş, aramanın ancak belli konular-da, yargı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile yapıl-ması gerektiğini açıkça bildir-miştir.

2004 TBB YÖNETİMİ, BARO BAŞKANLARI AİHM’DE

Elçi ve diğerleri - Türki-ye 2003 tarihli kararı; “ Mahke-me adaletin idaresi ve hukuk kurallarının öneminin hukuk üzerindeki merkezi rolüne vur-gu yapmıştır. Avukatların mesleklerini icra eder-ken baskı altına alın-madan özgür bir şekil-de hareket edebilmeleri demokratik toplum için

önemlidir ve sözleşme-nin hükümlerinin etkili olabilmesi için gerekli ön koşuldur.

AVUKATLARA YÖNE-LİK BASKI VE ZULÜM BU NEDENLE SÖZLEŞME SİSTE-Mİ İÇİN ÖNEMLİDİR.

Mahkeme Tahir Elçi, Şi-nasi Tur, Sabahattin Acar, Ni-yazi Cem ve Mehmet Selim Kurbanoğlu’nun evlerinde ve bürolarında gerçekleştiri-len aramaların evlerine ve hayatlarına saygı duyulması haklarına yönelik bir ihlal olduğuna karar vermiştir. Bir hâkim ya da savcı tarafın-dan arama emri verilmemiştir, ayrıca adli otorite tarafından aramadan önce ya da sonra bir arama kararı alındığına dair delil bulunmamaktadır.

Arama ve el koyma ol-dukça kapsamlıdır ve özel bir yetki olmaksızın başvu-rucuların profesyonel çalış-malarına ilişkin belgelerine el konulmuştur. Mahkeme bir kez daha yetkililerin konu-ya dâhil olmadığını saptamış ve hiç bir yetki, koruma olma-dan yapılan arama ve el koyma önlemlerinin 8. maddeyi ihlal oluşturduğuna karar vermiştir”.

Page 48: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA86 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 87

Bu nedenledir ki Avukat-lık Yasası 58/1 de yapılan de-ğişiklikle, “Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile ara-nabilir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avuka-tın üzeri aranamaz.”, hükmü getirilmiştir.

TBB BAŞKANI ÖZDEMİR ÖZOK’LA BİRLİKTE AİHM DURUŞMA

SOLUNU 2004

Maddenin ama-cı öncelikle insanların özel yaşamlarındaki sırlarını korumaya yö-nelik olup aynı zaman-da avukatın sır saklama yükümlülüğü ile de ya-kından ilgilidir. Madde avukatlık mesleğinin olmazsa olmazı olan sır saklama yükümlülüğü-nün bir teminatıdır.

Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme hükümlerinin etkin biçimde kullanılması, yaşama geçirilmesinde avukatın önem-li olduğunu vurgulamakta ve bu nedenle her tür baskı ve kı-sıtlamanın demokratik toplum-larda kabul edilemeyeceğini ısrarla vurgulanmaktadır.

AİHM kararları ile avu-katlık mesleği önemli kazanım-lar sağlamıştır. Ancak kanımca temel sorunumuz yeterince soruşturmamak, araştırmamak, meslek bilincimizi güçlendir-memektir.

O halde, Avukat Sokrates’in “Balık için su neyse, savunma içinde özgürlük odur” söylemi-ni içtenlikle yaşama geçirme-li, avukatlar ıstırap çekenlerin ümidi, kürsünün üstadı olma-lı, savunmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalı, yargının tarafları da bu kamusal inanca saygı duymalıdır.

40 yıldır bu meslekteyim. Kişiliğine, bilgi ve birikimine güvenen hiçbir yargıcın avu-katla birlikte olmaktan kaçındı-ğını, avukatın da bu birlikteliği kötüye kullandığını görmedim.

İtiraf etmeliyim ki bu bir-liktelikten zararlı çıkanın da

her zaman avukat olduğu bir başka gerçektir.

Bir ülkede avukata tanı-nan hak ve görevler tırpanlanı-yor, savunmanın önüne engel-ler konuyor, yargılama işlevin-den dışlanıyorsa o ülkede ger-çek demokrasi, Adalet yoktur, insan hakları göstermeliktir.

Avukatlar demokrasinin turnusolüdür.

Page 49: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA88 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 89

İzninizle Nazım Hikmet Üstadın avukatına yazdığı bir şiiri sizlerle paylaşmak istiyo-rum.

NAZIM HİKMET RAN 1902-1963

NASILSIN?

İ yi günlerimde çok eller uzanır ellerime,

R esmimi, suratımı baş kö-şeye asarlar…

F akat demir kapıların her kapanışında üzerime,

A rdında taş duvarların her kaldığım zaman,

N e arayan beni, ne soran…

E eeehhh, daha iyi be, bu-nun böyle olduğu…

M innetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın.

İ yi günlerimde benim unut-

tuğum insan eli

N asılsın?..

(Bursa Hapisanesi 15.10.1933)

Usta Nazım Hikmet avu-katının adını şiirin baş harfle-rinde dile getirmiş. İrfan Emin. Her ikisi de nur içinde yatsın. Gerçekte de avukat zor günle-rin dostudur.

NAZIM AVUKATI İRFAN EMİN BEYLE DURUŞMADA 1933

Üstad Avukat Ali Hay-dar Özkent’in Avukatın Kitabı isimli eserinin “GENÇ AVU-KATLARLA GİZLİ KONUŞMA-LAR” başlıklı son faslını tarihe damgasını vurmuş ünlü avukat resimleri ile birlikte, O’na, yaş-lısı genci tüm meslektaşlarıma saygım gereği koyuyor, Adem ile Hava’dan beri insanlığın adalet arayışında olmazsa ol-maz bir mesleğin mensupları olarak ilkelerini yaşama geçir-menizi umuyorum.

SON FASIL

900 - Bu faslı yazmağa neden lüzum gördük?

Yolun çoğunu aldığımız ve önümüzde pek azını bı-raktığımız şu sıralarda, genç arkadaşlarım, sizinle gizli bazı şeyler konuşmak istiyorum. Bu konuşacaklarımızın kanunlar-da, kitaplarda yeri yoktur.

Kanunlarda, kitaplar-da, meslek an’anelerinde yeri olan şeyleri bundan evvel yaz-dık. Şimdi konuşacaklarımız, san’atın daha temiz, daha te-miz, daha rahat ve daha verim-li yapılması için ne gibi şeyle-rin gerek olduğuna, nasıl hare-ket edilmesi icap ettiğine dair-dir. Yani biraz da maddî taraf. Baroya ayak atarken bunları

bize toptan söyleyen olmadı. Bir kitapta da yazılmış görme-dik. Adliye sarayında eski bir üstattan konuşma esnasında tesadüfen işittiğimiz bir söz, Öteki birinden duyduğumuz bir şikâyet ve bir figan, Disip-lin Meclisinde geçen bir vak’a, bir kıvılcım… Nihayet yirmi iki senelik bir tecrübe bunları bize öğretti. Nice arkadaşlar biliriz ki işin değil fakat angaryanın çokluğundan ve kazancın azlı-ğından şikâyet ederler.

ROMA İMPARATORU AVUKAT JÜL SEZAR M.Ö. 100-44

Kıymetli zamanları, hattâ sıhhatleri şunun elinde oyun-caktır. Zayıf iradeli oldukla-rından kendilerini bedava kul-landırır, iş sahiplerinin esirleri derecesine düşürürler. Hülâsa rahat yüzü görmezler ve yarın-larından emin değildirler. Bu gizli fasılda konuşmak istedi-ğimiz şeyler, mesleğinize, hay-siyetinize toz kondurmamak, sıhhatinizi bozmamak, yazı-

Page 50: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA90 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 91

hanenizi kapayıp ta çıktığınız zaman geniş bir nefes almak, yarını düşünmeyerek yemek masasında karınız ve çocuk-larınızla kedersiz ve neş’eli bir yemek yemek, geceleri rahat-ça bir uyku uyumak ve ertesi günü korkusuz ve sağlam, işi-nize başlayabilmek için lâzım gördüğüm şeylerdir. Bab, fasıl ayırtmaksızın ve hiç bir tasni-fe tâbi tutmaksızın bunları, ka-famda doğduğu gibi, sıralıyo-rum. Bu gizli konuşmalar, genç meslektaşlarım, yalnız sizin içindir. Eskiler ne ise odur. On-lar bu yazıları okurken geçmi-şe teessüf etselerde geri dön-mek ellerinde değildir. Sizler, mesleğe yeni başlıyorsunuz. Dikkat ederseniz iş sahipleri-ne, işlere, hâdiselere kendinizi ezdirmezsiniz.

901 - Müvekkillerle teklifsizlikten sakınınız.

Mesleğin veriminin birin-ci sırrı, müvekkil ile teklifsiz olmamaktır. Bu, hiç şaşmayan bir düsturdur, iş sahiperile ara-nızda bir mesafe bırakınız. Mü-vekkil yazıhanenize girerken bir kahvehaneye, bir sinemaya girer gibi girmemelidir; hele bir sigara veya kahve içmek, de-dikodu ve boşboğazlık etmek için hiç gelmemelidir. Ona his

ettirmelisiniz ki yazıhanenizde yalnız iş konuşulur. Davaya, hukuka dair görüşülür ve her yardıma bir karşılık beklenir. Hattâ yazıhanenizin dışında dahi onlara bu hissi veriniz.

AVUKAT THOMAS JEFFERSON 1741-1826

(Amerikan bağımsızlık savaşı kahamanlarından olup 1801-1809 yıllarında Amerika Devlet Başkanıdır)

Hülâsa, iş sahiplerile can ciğer, sıkı fıkı, teklifsiz olma-yınız. Teklifsizlik, meslek hay-siyetinizi kırar, iş sahiplerine kendinizi oyuncak eder ve sizi bedava çalıştırır.

İnsanlar çok tuhaftır. Baş-kalarını bedava çalıştırmaktan zevk alırlar. Sizde bu emelle-rini gıcıklayan bir yumuşaklık görünce istismar etmek isterler. Bunun başlıca sebebi de tek-lifsizliktir, işlerini gördürmek için arkadaşlıktan, dostluktan bahsederler. Öyle vaziyet alır-lar, öyle dil kullanırlar ki üc-

ret istemeğe utanırsınız. Öyle kurnaz müvekkiller vardır ki ücreti önlemek için sizi bir eğ-lentiye çağırır, yahut evinde veya lokantada bir iki yemek yedirir, meyliniz varsa bir kaç kadeh rakı ile çakır keyif eder-ler. Artık dost oldunuz. Para is-teyemezsiniz. Halbuki siz o iş-ten alacağınız ücretle yüz defa daha iyi yemek yer, daha iyi eğlenirsiniz.

Bu kadar değil. Eğer si-zinle samimî dost gibi görüşen o adamın minnettar kalacağını, insanca yardımınızdan dolayı size karşı sevgi ve saygı besle-yeceğini sanıyorsanız aldanırsı-nız. Ah, insan denilen mahlûk, ne muammadır? Ne karışık, ne bilinip anlaşılamayan bir varlıktır. Böyle bedava çalıştır-dıkları ilim adamlarına hürmet edecekleri yerde onlarla eğle-nir, eğilmiş gördükçe sırtları-na daha ziyade binerler, insan ruhunun en çirkin bir yüzüde, zayıfı, yumuşağı ezmektir. Ken-dinizi ezdirmeyiniz. Yerlere kadar eğilmeyiniz. Bir ziyafet, ufak bir menfaat mukabilinde ilminizi, seciyenizi oyuncak etmeyiniz. Yardımınızın mu-kabilini almak, işinizde şerefli bir adam gibi saygı ve sevgi görmek isterseniz, herkese ve bilhassa davalarını aldığınız, is-

tişarelerini yaptığınız adamlara kendinizi dirhem dirhem ve fa-kat kibarca satınız. Teklifsizlik, bunun birinci düşmanıdır. Mü-vekkillerle teklifsiz olmayınız.

AVUKAT FRANKLİN DELANO ROOSEVELT 1882-1945

4 dönem Amerika Birleşik Devletleri başkanlığı yaptı.

Şimdi içinizden şöyle de-diğinizi duyar gibi oluyorum: Yeni işe başladık, fazla kafa tutarsak iş bulamayız. Onun için iş sahiplerinin suyuna gitmeliyiz… Bu çok yanlıştır, iş sahipleri, siz yumuşadıkça sertleşir, siz arkalarından koş-tukça kaçarlar. Dava almanın, müvekkil tutmanın, namus dairesinde para kazanmanın yolu başkadır, iyi bir tahsil görmüş, avukatlık için lâzım gelen vasıfları haiz bulunmuş

Page 51: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA92 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 93

iseniz, daima okuyor, çalışıyor ve dürüst hareket ediyorsanız er geç meydan sizindir. Çabuk avukat olunmaz, acele ile para kazanılmaz, müvekkilinize kendinizi ezdirip kan ter için-de boşuna çalışmaktan ve so-nunda sıhhatinizi, haysiyetinizi kaybetmekten ise yazıhanede oturup kitap okumak, yahut ta mahkemelere ve konferanslara gidip bir kaç faideli söz dinle-mek daha hayırlıdır.

Meslekte vakarınızı mu-hafaza ediniz, müvekkilleriniz-le aranızda mesafe bırakınız, fazla teklifsiz olmayınız, hattâ zaruret olmadıkça ve en aşa-ğı on defa davet etmedikçe yemeğini yemeyiniz, derken yazıhaneye her gelene kafa tutunuz, çalım satınız demek istemediğimi elbette anladınız.

Avukat, maddî hayatta muvaffak olmak için sempa-tik olacak, kibirli ve çalımlı ol-mayacak, herkesi kendisinden soğutacak hallerden, sahte va-karlılıklardan sakınacaktır. Bu, muvaffakiyetin alfabesidir.

Fakat ayni zamanda bir ilim adamına yakışan ciddiyet ve vakarı da gösterecektir. Mü-vekkiller böylelerini arar, böy-lelerine sarılır ve böylelerine ücret verilir. Onlardan yardımı-

nızın mukabilini almak, itimat görmek isterseniz sarmaş do-laş olmayınız. Sizi boşu boşu-na döndürür, boynunuza zincir takar ve çabucak yıpratırlar, iyi çocuktur, derler amma, bı-yık altından gülerler. Mühim bir iş çıktığı zaman, kendisini idare etmeyi bilen başka avu-kata müracaat ederler, kendi-lerinden iyi bir avukat isteye-ne başkalarını tavsiye ederler. Çünkü siz kendisine mühim işi becerecek, kendisini ağır sa-tacak bir kıymet göstermemiş oldunuz.

AVUKAT RAUF DENKTAŞ 1924-2012

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ KURUCU

CUMHURBAŞKANI

Meslekte bu dereceye düşmekten çok sakınınız, işe bir kere böyle başlar ve böyle bir nam alırsanız sonuna kadar küçük, orta kalır ve hiç bir za-man büyük ve zengin bir avu-kat olamazsınız.

902 - Çabuk açılıp dökülmeyiniz.

Bu meslekte saçlarını ağartmış, her kıssadan bir his-se çıkarmış, her telden bir ses işitmiş olan eskilerin bu alanda söyleyecekleri ikinci bir sözde, size bir dava vermek isteyenle-re karşı çabuk açılıp dökülme-menizdir. Yazıhanenizin kapısı açıldı. Tanıdığınız, yahut tanı-madığınız bir iş sahibi içeriye girdi. Yer verdiniz, oturarak işi-ni anlatmaya başladı. Ara sıra sizden fikir soruyor: Haklı de-ğilmiyim? Hasmım haksız değil midir? Şu delile ne dersiniz? Elimde bu ibra varken dava-mı yüzde yüz kazanamazmı-yım?… işin ruhu da buradadır.

AVUKAT FİDEL CASTRO 1926KÜBA DEVLET BAŞKANI

Bülbül gibi ağzınızı açar ve ona yerden göke kadar haklı olduğunu, bu davasını şu kadar zamanda kazanmak iş-ten bile olmadığını söylerseniz

her şeyi kaybettiniz. Bir kere, bütün vesikaları, ilgili kanun maddelerini tetkik etmeden lâf söylemek ve adamcağıza büyük ümitler vermekle bir meslek hatâsında, en yumuşak tabirile, yemek yemeden ye-miş yiyen çocuğun hareketine benzer bir hafiflikte bulundu-nuz, iş sahibi zeki bir adam ise sizin bu hafifliğinizi görerek her halde itimadı sarsılmıştır. Mühim bir işini mümkün değil size tevdi etmez. Sonra, iş sa-hiplerinin çoğu, zannettiğiniz-den daha kurnazdırlar. Sizden alacağını aldıktan sonra çok defa gider ve bir daha semtini-ze uğramazlar. Yahut ta o işin hakkı olan ücretten pek azmi teklif ederler. Çünkü ellerine silâhı siz kendiniz verdiniz. Bu davayı kazanmanın pek kolay olduğunu, uzun sürmeyece-ğini, paraları çatır çatır tahsil edeceğinizi daha beş dakika evvel siz söylediniz. Kanunun filân maddesi kendisine hak verdiğini ve mahkeme ve icra huzurunda şöyle derse işinin lehine biteceğini öğrenmiştir.

Zaten avukat hakkında yel alıp rüzgâr satan bir adam diye bulanık bir fikir taşıyor, iki satır yazı yazacak, iki de lâf söyleyeceksiniz! O lâfları da ona öğretmiş bulunuyorsunuz.

Page 52: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA94 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 95

Artık ne diye size itimat ede-cek ve istediğiniz parayı vere-cektir? Onun için boşboğazlık-tan sakınınız.

Kim olursa olsun, iş sahi-bine çabuk ve çok açılıp saçıl-mayınız. Lâyihada yazacağınız ve mahkemede söyleyeceğiniz sözleri daha davasını almadan ve kitap karıştırmadan o ada-ma söylemeyiniz, işte şu avu-kat yokmu? Sizin kadar ilmi, sempatisi olmadığı halde bü-yük dava sahipleri hep ona koşuyorlar, yazıhanesi bir ka-rınca yuvası gibi işliyor neden? Bir kere araştırdınız mı? Elbette size üstün bir hali vardır.

AVUKAT NELSON MANDELA 1918GÜNEY AFRİKA CUMHURBAŞKANI

O hal, başka bir şey de-ğilse, mutlaka, müvekkilleri-ne derhal açılıp saçılmaması, kendisini idare etmesi, konuş-tuklarına ağırbaşlılığı ile itimat telkin etmesi, çekirge gibi sıç-ramaması, ilmini ve yardımını bedava satmamasıdır. Şu halde siz de onun gibi yapınız, işi

dinledikten sonra mümkünse delillerini isteyiniz, hâdiseyi biraz derinleşiriniz.

Davasını kazanacağını-za dair sizde bir kanaat hasıl olmuşsa, işini üzerinize alabi-leceğinizi söyleyiniz. Pek sı-kıştırırca, yahut aranızda şöyle böyle bir dostluk varsa bazı prensiplerden müphem ve umumî surette bahsediniz.

Fakat zinhar dökülüp sa-çılmayınız. Bu suretle kendisi-ne daha ziyade itimat vermiş, fakat her şeyi öğretmemiş olur-sunuz, işini aldıktan ve ücret mukavelenizi yaptıktan sonra, fırsat düştükçe, daha fazla ko-nuşabilirsiniz.

903 - Ücretinizi kararlaştırınız.

Burada konuştuklarımızın gizli olduğunu başta söylemiş-tim. Öyle ise, eğiliniz de kulağı-nıza söyleyeyim, her işten mu-hakkak ücret isteyiniz ve mutla-ka bir mukavele yapınız.

Bütün avukatlar ve bil-hassa meslekte yeni bıyığı terlemiş çağda bulunan genç meslektaşlar, bu işin çok ya-bancısıdırlar. Herkese akıl öğ-reten, herkes tarafından işini ve kazancını bilir zan olunan avukatlar, kendi söküğünü di-

kemeyen terziler gibi bu hu-susta acınacak haldedirler. Bütün yanlış telâkkilere, de-dikodulara, görünüşe rağmen avukatlar yaptıkları yardımın çok defa mukabilini almazlar ve yahut alamazlar. Bunun çok sebebi var.

Mesleğin hamuru feragat-le yoğurulduğu için çat kapı içeriye girene, ver bakalım paraları demek bize ağır geli-yor. Sonra bizim memlekette, bilhassa yerlilerle işi olanlar bilirler ki halkımız, avukatın söylediği söze, yazdığı her ke-limeye bir ücret vermek lâzım geldiğini takdir etmemektedir. Hekime gittiği zaman nabzını muayene ettirdiği, bir de re-çete aldığı için (vizite) vermek lâzım geldiğini anlamağa baş-layan iş sahipleri, avukat söz söylediği, bu söz ortada görül-mediği, havayı nesimiye karış-tığı için ücret lâzım geldiğini düşünememektedirler.

İstediğiniz kadar yazıha-nenize (istişare bedava değil-dir), (her istişareye şu kadar ücret alınır) diye levha asınız, istediğiniz kadar kinayeli lâflar söyleyiniz. Hiç aldırmaz, biraz da tanışıklık varsa kahvenizi içer, telefonunuzla konuşur, sizi bir iki saat işgal eder, Allaha-ısmarladık deyip çıkar giderler.

Peki amma, siz bu yazı-haneyi keyif için açmadınız, bu kadar masrafınız var. Çoluk ço-cuk sahibisiniz. Onların hakkı üzerinde bu kadar zararlı tasar-ruf edemezsiniz.

AVUKAT ABRAHAM LİNCOLN 1809-1865

(Amerika Birleşik Devlet-leri’nin 16. başkanı ve Cumhu-riyetçi Parti`nin ilk başkanıdır. Amerikan İç Savaşı’nda Ame-rika Konfedere Devletleri’ne karşı büyük bir galibiyet elde etti. Ülkenin birliğini korudu ve köleliği bitirdi. Suikat sonu-cu ölen ilk ABD başkanıdır.)

Hastalık, sağlık sizin için-dir. Bir kaç ay yazıhaneniz ka-palı kalırsa dilenecek vaziyete düşersiniz. Aylığınız yıllığınız olmadığı için bu serbest mes-leği ihtiyar ettiniz. O halde hakkınızı başkalarına çiğnet-memelisiniz. Şu kanaatimi de söyleyeyim ki, kendi hakkını

Page 53: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA96 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 97

temin ve istifa etmeyi bilmeyen bir avukat, başkalarının hakkı-nı daha iyi temin ve müdafaa ettiğini iddia edemez.

Şurasını da unutmamalı-sınız ki bedava iş görmek yal-nız sizi ilgilendiren bir hal de-ğildir. Bu hareketlerle mesleği-nize, arkadaşlarınızın hakkına tecavüz etmiş oluyorsunuz.

AVUKAT MAHATMA GANDİ 1869-1948

HİNDİSTAN VE HİNDİSTAN BAĞIMSIZLIK HAREKETİ’NİN SİYASİ VE RUHANİ LİDERİ.

Genç arkadaşlar! Bir mü-vekkilden ücret isterken yü-zünüzün ne kadar kızardığını, kalbinizin ne kadar attığını, o anları yaşadığım için ben de bilirim. Sanki bir suç işlemiş gibi utanırsınız, içinizden üc-ret istemek geçer, fakat diliniz söyleyemez. Yardım ettiği işe kendisini bu kadar kul yapan bir meslek adamına ancak avukatlıkta rast gelinir. Sebe-

bini yukarıda biraz söyledim, bu kitabın muhtelif yerlerinde de anlattım, bu mesleğin ken-disindedir. Yardımını adalet gayesine hasreden adam, bir tüccar gibi, her şeyden evvel para istemeyi centilmenliğe ya-kıştıramıyor. Müvekkilin kendi-liğinden vermesini bekliyor, o işe, çok defa aldırmıyor…

Lâkin her şeyin bir dere-cesi vardır. Mesleğinizi, bir er-keği çıldırasıya seven bir kadın gibi sevebilirsiniz. Çıldırasıya seven kadınların bile aşk dolu yüreklerinde satılacak ve sa-tın alınabilecek yahut ufak bir hediye ile sevindirilebilecek köşeler bulunur. Ruhunuz asıl, kalbiniz semih ve âlicenap olsa da, bir köşesinde kendinizi ve çocuklarınızı düşünmek için yer bırakınız.

Bazı aile işleri, pek yakın dost işleri olur ki bunlardan ücret istemek bahs mevzuu olamaz. Bazan fakirlerin işleri-ni görmek icap eder, bundan zevk duyulur, vazife sayılarak yapılır. Hülâsa seve seve yapı-labilecek angaryalar olur. Bun-lardan kaçınmak mümkün de-ğildir.

Fakat bütün meşguliyet angarya olur, ilim yardımının ve beden yorgunluğunun bü-

yük bir kısmı karşılıksız kalır-sa, işte o zaman felâkettir.

Onun için bir avukat kendisine bedavacı damgasını vurdurmak istemezse kendi işi-ni de biraz bilmeli ve yardımı-na ücret beklediğini iş sahibine anlatmalı, ve yazılı mukavele ile miktarını tesbit etmelidir. Yeni kanun yazılı mukavele-ye raptedilmedikçe ücret talep edilemeyeceğini emretmiş ol-masına nazaran artık sonradan ecri misil davalarının kapısı da kapanmış demektir.

Ücreti evvelden tesbit et-mekte bir avukat için sıkılacak hiç bir cihet yoktur. Bir iki işte ücret isteyince alışır ve arkası gelir. Fakat bir kere yanlış yol tutuldu mu, dönmek zor olur. Bir kere yazıhanenize her ge-lipte sizden bir yardım gören adam, az çok bir ücret verece-ğini bilmelidir.

Sonra evvelden konu-şulmayan ücretin miktarını iş bittikten sonra kararlaştırırken çok defa münazaa çıkar. Siz çok umarsınız, işin bittiğini ve maksadının hasıl olduğunu gö-ren müvekkil azı zihninden ge-çirir, iyisi mi, evvelden konuş-malı, müvekkil ile ücret müna-kaşası, ücret davası gibi nahoş sahnelere sonradan meydan

vermemelidir. Ücret miktarını tesbit ettiğiniz halde sonunda alamazsanız, Dava edip etme-mek elinizdedir. Böyle bir hal vukuunda nasıl hareket etmek lâzım geldiğini yerini izah ettik.

AVUKAT SİR EDWARD COKE 1552-1634

(Norfolk papazı Edwani Dennv’nin Lord Cromvveli’la yönettiği arazi davasında avu-katlık yaptı, hukukun üstün-lüğü kavramını dile getirerek İngiliz hukuku ve anayasasının gelişimine katkıda bulundu)

Bu izah gerçekten okun-maya ve öğrenmeye değer olduğundan aynen alıyorum. “Fakat davayı açmaya mecbur olup da iş avukatın yeminine dayanınca mesela müvekkil, şu kadar ücret verdim dediği hal-de avukat almadığını söyleyip de müvekkil yemin teklif edin-ce, avukat daha çok düşünme-lidir. Gerçi yemin etmemekle, eski müvekkilinin def’i doğru

Page 54: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA98 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 99

olduğunu, kendi iddiasının ha-kikate uygun olmadığını kabul gibi bir netice çıkabilir. Hatta bazı cahil müvekkiller bunu, avukat aleyhinde propaganda olarak kullanabilirler. Böyleleri avukatın ettiği yeminin yalan olduğunu söylemekten de çe-kinmezler. Onun için, bu gibi hususi hallerde avukat, şunun bunun ne diyeceğine bakma-malı, kendisini mesleğe bağla-yan en ince kayıtlara, ruhunun asaletine, kalbinin zenginliği-ne, avukatlık centilmenliğine müracaat etmelidir.

AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK 1945-2010

(2001-2010 yılları arası T.B.B. Başkanı)

Bu durumda bir avu-kat, maddi menfaat için yemin etmez. Avukatlık va-karı, yüksek meslek gururu bunu böylece ister.

Bu kadar bağ, bu ne fe-ragat ! diyeceksiniz. Yaa!..

Avukatlık kolay mı? Avukatın hamuru feragatle, fedakârlıkla yoğrulmuştur, diyenler işte böyle meslek centilmenlikle-rini düşünerek ve bekleyerek hükümlerini vermişlerdir. Mes-lekte paranın ön safta gelme-diğini ve tatbikatını buralarda görürüz. Buna candan iman etmiş olan bir avukat, ma-kasla önce kendi menfaati-ni kesmeli ki, başkalarına örnek olsun. Avukatlık her şeyden önce şahsi feragat, kalp zenginliği, fedakârlık işidir.”

904 - Muhtaç ve zebun görünmeyiniz.

Bir iş sahibi, yardımına müracaat ettiği avukatı muh-taç, perişan, düşkün vaziyette görmemelidir. Böyle bir hal, avukat için izmihlâldir. Ücret isterken, sebep ve mazeret olarak, yazıhanesinin kirası-nı veremediğini, vergi borcu için haciz geldiğini söyleyen avukat, müvekkil nazarında her şeyi kaybetmiştir, insanlar, böylelerinden kaçınırlar.

Böyle düşkün vaziyet-te bulunan avukatın muhake-mesinde selâmet görülmez. Aldığı işi sonuna kadar takip edeceğinden şüpheye düşülür, emniyet ve itimat sarsılır. Çok avukatlar vardır ki, en müşkül

dakikalarında bile başkaları-nın hakkına el uzatmamışlar, müvekkillerinin emanetlerini nefisleri bahasına muhafaza etmişlerdir. Bu böyle olmakla beraber iş sahipleri, düşkün olmayan meslek adamlarını tercih ederler.

Bir avukatın, hakkını is-terken sebep ve mazeret der-meyan etmesine hiç ihtiyacı yoktur. Kendi hususî hayatına, ihtiyacına dair söylediği söz yalnız lüzumsuz değildir, ken-disini müvekkil nazarında su-kut ettirdiği için zararlıdır, iş sahibi, centilmen bir insan ise, en hafifi, itimadını kaybeder, üzülür ve bunun neticesi ola-rak, mühim bir işini size tevdi etmez.Evvelden tevdi etmiş ol-duğu işi bitirir bitirmez bir daha da yazıhanenize uğramaz. Eğer seviyesi düşük bir adam ise si-zin zaafınızı, ihtiyacınızı istis-mar eder. Az ile sizi kullanır, Ayakları altında çiğner.

Halbuki durum böyle mi olmalıydı? İş sahibi, avukat yazıhanesine karanlıkta ışık, hastalıkta derman arar gibi gir-meli, avukatı ilim ve ahlâk ba-kımından olduğu gibi dünyalık bakımından dahi hiç kimseye muhtaç olmayan, müstakil, üs-tün bir vaziyette görmelidir. Bu bir nevi ruh haletidir. Mantıkla

alâkası yoktur. Niçin böyledir? denilemez, insanların zebun bulduklarını ezmeleri ve üstün gördüklerinin önünde eğilme-leri fıtratın ezelî kanunları ik-tizasındandır. Bu hiç şaşmaz. Meslekte muvaffak olmak, ken-disini müvekkillerin arzu ve is-tismarına kaptırmamak isteyen genç avukat, daha başlangıçta bunlara dikkat etmelidir.

AVUKAT HALİT ÇELENK 1922-2011

(Yaşamasına izin veril-seydi bugün belkide ünlü bir avukat olacak Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin ve arkadaşları-nın avukatı)

Ben bir hekime müracaat ederken sakalının traşlı, yaka-sının yağlı, ellerinin kirli olup olmadığına daima dikkat etmi-şimdir.

Hele hastalıklı, öksürük-lü, biçare bir hekime kendimi muayene ettirdiğimi hiç hatır-lamam. Görür görmez bende, istikrah veya merhamet hissi uyandıran bir adama sıhhatimi

Page 55: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA100 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 101

tevdi etmek elimden gelmiyor. Müvekkil ile avukat arasında-ki münasebet de böyledir. Evi veya yazıhanesi haczedilmiş, perişan, akşam nafakasına muhtaç, düşkün bir avukata hiç bir kimse canını ve malını emniyet edemez.

AVUKAT UĞUR MUMCU 1942-1993

(24 Ocak 1993 de menfur bir suikattle öldürelen usta ya-zar aynı zamanda avukattı)

Öksürüklü ve aksırıklı-dan kaçmak, düşkünlerden uzak bulunmak, insiyakı bir harekettir, insan ister istemez böyle yapar. Bir insan, kaçın-dığı bir adama nasıl olur da işi-ni emniyet eder ve ondan yar-dım, kuvvet, mücadele bekler?

İşe yeni başlayan bir genç avukatın para kazanama-ması, masrafını çıkaramaması, hattâ günün birinde yazıhane eşyasının haczedilmesi hiç de hacaleti mucip değildir. Fakat bunu müvekkile sezdirmek

zararlıdır. Demek istediğimiz, avukatın kendisine ait bu hal-leri kendinde saklaması, mü-vekkillerine düşkün ve zebun görünmemesidir.

905 - Temiz olunuz. Yazıhanenin temizliği ve

ağırbaşlılığı gibi avukatın üstü başı temiz, yüzü traşlı, saçı ta-ranmış, potini boyanmış olma-sı da müşteriye tesir yapar. Kirli adamın müşterisi de kirli olur. Kirli müşterinin verebileceği ücretle ise nihayet bir çürük portakal alınır. Karmakarışık saçlı, bir karış sakallı avukatın karşısındaki adama yapacağı tesir menfidir. Avukat, iş sahip-lerine, yalnız ilim ve fazilet üs-tünlüğünü değil, ayni zaman-da, kılık ve kıyafetçe de düz-günlüğünü göstermelidir. Bu, müşteri avlamak için yapılacak bir gösteriş değildir, Bu, cemi-yet hayatının gereklendirdiği bir vazifedir. Hele cemiyetin en münevver adamlarındanım diye ortaya çıkmış olan avukat için bir borçtur.

Görünüşün insanlar üzerindeki tesiri büyüktür. İş adamları babacan, tırnaklan kirli, ekmek peynirle geçinir kanaatini veren avukatlarla üc-ret pazarlığı yaparken, böyle bir adama şu kadarı bile çok!

derler, fakat düzgün kıyafetli-sine kesenin ağzını açabilirler.

Her tarafı temiz, kibar-ca giyinmiş bir avukatla kolay kolay teklifsiz olunmaz. Gelen müşteri yapışır. Harabatı avu-kattan ise uzaklaşır.Müşteri tut-mak, yaptığınız yardımın karşı-lığını hakkiyle almak isterseniz temiz ve ütülü elbise giyiniz, yağsız yaka ve kravat takınız.

Her gün traş olunuz, diş-lerinizi ve tırnaklarınızı temiz-leyiniz, potininizi boyatınız.

906 - Hayatınızı yalnız mesleğinizle kazanınız.

İşte size eski bir avukat. Avukatlıktan altın para ile elli bin lira kazandığı halde bir va-purculuk işine takılmış, varını yoğunu vermiştir. Şimdi ak saç-larile adliyenin dik merdiven-lerinden beli bükük çıkarken tatlı günlerini acıya çeviren o ticaret macerasına lanetler yağ-dırıyor. İşte ikinci bir avukat daha. Birisinin teşvikine ve hırs ve tamaa kapılarak Rusya’ya gönderdiği halılar yüzünden bütün kazancını kaybetmiş, sefaletin gelip kapısını çaldığı son günlerinde ne yapacağını şaşırıp kalmıştır. Bir üçüncüsü de kazancını paylaşmak üzere kardeşine verdiği bütün varlı-

ğının az bir zaman sonra yok olduğunu görmüştür.

Kalp hastalığına, öksürü-ğe, sinir buhranlarına mal olan o varlığın yerini bir daha dol-duracağından şüpheli, kan ter içinde sulh mahkemesinden icra dairelerine koşup duruyor. Parasını İngiliz lirasına çevir-diği ve başka spekülâsyonlar yaptığı için bugün çoğunu kaybetmiş olan, yüzde on beş faizle ipoteğe yatırdığı an pa-rasının yarısile canını ancak kurtaran, öteki avukatları da sayalım mı?

AVUKAT TEOMAN EVREN 1934-2006

(1984-1989 yıllarında TBB Başkanı)

Doğrudan doğruya veya dolayısile ticaretin avukatlar için yasak olduğunu biliyoruz. Fakat genç arkadaşlarım, ben burada size, kanunun meyda-na çıkaramayacağı ve yahut masum görebileceği ticaret iş-lerine bile karışmamanızı tavsi-ye etmek istiyorum.

Page 56: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA102 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 103

Pek basit gibi görünen faizle ödünç para vermekten, şöyle bir ipotek almaktan, tak-si işletmekten, ne bileyim en ufak ve masum kazanç işlerine karışmaktan sakınınız.

PROF DR. ERALP ÖZGEN 1936-2007

(1996-201 yılları arası TBB Başkanı)

Biliniz ki günün birin-de mutlaka zararlı çıkacak ve damla damla kazancınızı mus-lukla kaybedeceksiniz. Çünkü bu sizin işiniz değildir.

Aldığınız tahsil ve terbi-ye, bir ucu tüccarlığa dayanan para dalaverelerinin istediği bin bir türlü düzenbazlıkları yapamazsınız.

Sizi behemehal aldatır-lar. Sonra, kazancı veya gaybı başkalarının elinde olan bir işe sermaye yatırmak neden? Siz avukatsınız. Bu meslek adamı çok zengin etmez amma re-fah içinde yaşatabilir. Şerefli bir insan için bu refah yetişir.

(Az tama çok ziyan getirir) ata sözü, mesleğinden başka işler-le kazanç yapmak isteyen avu-kat için söylenmiştir, denilse yeridir.

907 - Çalışmada intizam ve takip.

Çalışmada intizam, her meslekten ziyade avukatlık-ta gerektir, istediğimiz zaman yataktan kalkıp istediğimiz zaman sallana sallana ve geri-ne gerine yazıhaneye gelecek zamanda değiliz. Kanunlar, bilhassa memleketimizde, her gün değişiyor. Bunları takip et-mek, mahkemelerde hazır bu-lunmak lâzımdır. Fevkalâde bir hal olmadıkça, her sabah yazı-hanenize muayyen saatte gelip muayyen saatte çıkmalısınız. Hattâ kâtibiniz ve daktilonuz hangi saatte nerede olduğu-nuzu, uğrayanlara filân saatte geleceğinizi söyleyebilmelidir.

Çünkü arayan ve bek-leyenlerin vakti dahi bizimki kadar kıymetlidir, iş sahipleri, hele biraz sezmek kabiliye-tinde olanları, böyle şeylere dikkat ederler. Bir, iki, üç defa avukatı yerinde bulamayan bir iş sahibi onun hakkında numa-rasını vermiştir.

İntizamsızlık, devamsız-

lık çok zararlıdır. Çünkü inti-zamsız çalışan avukat, işlerinde şaşırır, acele ve mühim olanı unutarak ehemmiyetsizleriyle uğraşır, davaları gıyaba bırakır.

Arkasından can sıkıntısı, sinir buhranı ve daha başka şeyler gelir. Bunlar kendisi için tehlike. Müvekkiller ise çalış-ması tesadüfe tâbi avukatı ça-buk silkip atarlar. Onlar da ya-vaş yavaş, bu derbeder adamın kendisine hayrı yok ki bize olsun, kanaati hasıl olur. Bu da işleri ve dünyalığı için tehli-ke. Avukat yaşamak ve sevdiği mesleğinde devam edebilmek için müvekkile muhtaç oldu-ğundan onları kendisinden ka-çıracak hallerden sakınmalıdır.

Aldığınız işlerin muhake-me celselerinde saatinde hazır bulunmalısınız. Hakikî bir ma-zeretiniz olmadıkça muhake-meleri talik için haber gönde-rir, mektup, arzuhal yazarsanız hem mahkeme, hem müvek-kiliniz nazarındaki itibarınızı kaybedersiniz.

Derbeder, sallapati avu-katları sakın taklit etmeyiniz. Avukatlıkta kalenderlik kadar muvaffakiyete engel olan bir hâl yoktur. Kalenderlik ve da-ğınıklık, intizamsızlıktan, ih-malden ve irade gevşekliğin-

den ileri gelir.

Muhakeme celseleri ne-ticesini müvekkilinize mek-tupla veya telefonla bildirmeyi unutmayınız. Bütün bunlarla iş sahibinde size itimat edilebile-ceği hissini verirsiniz. Pek çok müvekkiller, her şeyden ziyade buna ehemmiyet verirler.

AVUKAT YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN 1932

(Anayasa Mahkemesi Başkanı 1991-1998)

Hele şuna çok dikkat ediniz: Üzerinize aldığınız bir işi sonuna kadar takip etmek gerektir. Evvelce ateşli bir kaç adım attıktan sonra arkasını bı-rakıvermek, manen ölüm de-mektir.

Böyle avukat sağlam, daimî hiç bir müşteri tutamaz, işleri olduğu gibi bırakıvermek-ten doğacak maddî mes’uliyet, zarar ve disiplin cezaları da başka.

Page 57: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA104 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 105

Yazı masası çarpık, is-kemleleri karmakarışık, döşe-mesi tozlu bir avukat ziyaret-çiye çok kötü tesir yapar. Hele masası üzerinde bağrı yırtık zarflar, güneşten rengi sararmış kağıtlar, dilenci gibi boynunu bükmüş dosyalar, ciltleri pa-ram parça olmuş kitaplar, mü-rekkepsiz hokkalar, uçsuz veya cızırdadıkça sağa sola mürek-kep damlaları saçacak kadar eski uçlu kalemler görülen bir avukat, müvekkile emniyet tel-kin edemez.

AVUKAT ORHAN ADLİ APAYDIN 1926-1986

(1976-1983 yıllarında İs-tanbul Barosu Başkanlığı’da ya-pan ve 27 Mayıs Darbesi’nden sonra İstanbul Barosu yönetim kurulunun yasaklamasına rağ-men Yassıada duruşmalarında Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının savunma avu-katlığı yaptı.)

Böyle haller avukatta ça-lışma zevkini, ziyaretçide iti-mat duygusunu kaçırıverir.

908 - Müddetleri son güne bırakmayınız.

Adliye sarayında bir mes-lektaşa rast gelip te (aman, lâyihanın son günü. Hemen yazıp mahkemeye vereceğim) dediğini işittiğim zaman ona da, mesleğe de acır ve içimde bir sızı duyarım.

Düşünüp taşınarak, dos-yası baştan nihayete kadar okunarak, kanun ve şerhler karıştırılarak yazılması lâzım gelen bir itirazın, bir temyiz lâyihasının acele ile bir çırpı-da çıkarılması… Bu, ayıp de-memek için söylüyorum, çok tuhaf bir şeydir. Kendi kan-madığı yerde hasım avukatım, hâkimi kandırmak!… Bu müm-kün değildir. Sonra, temyiz ar-zuhalinin on beşinci, itirazna-menin beşinci günü sağ kalıp yazıhaneye gelebileceğimize dair elimizde bir senet var mı? O gün, vapuru kaçırmayacağı-mız, tramvay kazasına uğrama-yacağımız ne malûm?

Onun için bir avukat, müddete tâbi işleri son güne bırakmamalı, en aşağı bir kaç gün evvel yazacağını yazıp vereceği makama vermelidir. Akşam yazıhaneyi kapattık-tan sonra rahat bir nefes al-mak, sofrada, aile yuvasında

neş’e ile ve hiç bir ruh sıkın-tısı ve düşüncesi olmadan tatlı ve mes’ut bir hayat geçirmek ancak bu suretle mümkündür sanırım. Bugünkü işini yarına bırakma! Bu alanda avukatın daima hatırlayacağı ata sözü olmalıdır. Müddetin geçirilme-sinden dolayı bir arzuhal ve lâyihanın reddolunması kadar bir avukat için çirkin ve hiç af olunmıyan bir suç yoktur.

909 - Kitaba bakınız.Bir arzuhalin ne gibi keli-

melerin bulunması lâzım geldi-ğini gösteren usulün maddele-rini avukatlık hayatımda belki binlerce defa okumuşumdur. Fakat bir dava arzuhali, bir te-miz kefaletnamesi, bir tashihi karar lâyihası yazarken her de-fasında yine okurum. Bundan hiç zarar görmedim. Bu bana kuvvet ve itimat verir. Kefa-letnamede bir kelimeyi eksik yazdığı için icranın tehiri tale-bi reddolunduğundan, bu su-retle haksız tahsil ettiği parayı hasımdan geri alamadığından şikâyet eden çok arkadaşlar hatırlarım. Bunlar hep bana bi-rer ibret dersi vermiştir.

Hele, kanunun aradığı şartları haiz olmayan dava ar-zuhallerinin reddedildiğini işit-tiğim genç avukatlar bir iki de-

ğildir. Bunlara da çok acırım.

Bizim meslekte, hele hu-kuk ve ticaret davalarında söz, kanunun ve kitabındır. Orada avukat değil, dosya söyler. Da-vanın temeli, arzuhaldir. Du-varları ve çatısı layihadır.

AVUKAT ALİ GÜNDAY 1962-1996

(Gümüşhane Barosu baş-kanı iken 1996 yılında bir ti-cani tarafından görevi başında şehit edildi)

Şu halde bîr genç avu-kat, aldığı bir davanın arzu-halini yazarken H.U.M.K. önü-ne açmalı, satırları birer birer okumalıdır. Adres mi lâzım? Yazmalı, vakıalar mı ister? Sı-ralamalı, ne istediğini, neye dayandığını açık olarak söy-lemelidir. Eksik bir arzuhalin reddolunması, iptidaî itirazlara yol verecek surette çabuk ve düşüncesiz yazılması… Bunlar af edilmiyen hususlardandır. Genç avukatlar bunlara çok dikkat etmelidirler. Eskiden kalma bir zihniyetle, kanunun

Page 58: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA106 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 107

maddei mahsusasına istinat eden tembel bir avukat, mesle-ğine karşı saygısızlık göstermiş ve kendi çukurunu kendi kaz-mış olur. Böylelerinin iş yok! Mahkemeler iş çıkarmıyor! diye şikâyetlerini kimse dinlemez.

AVUKAT AYHAN EROL

(1982-2005 yılları arasın-da üstün bir özveri ile Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı yap-tı.)

Böyle tembel, kitapsız avukata kim iş verir? Bir iş ve-ren bir daha yanına uğrar mı? Ne dediği anlaşılmayan, hangi hukukî sebebe dayandığı bilin-meyen dava arzuhalini hâkim anlayamaz, celseler uzarsa ka-bahat hâkiminmidir? Biz, kendi uhdemize düşeni yapmalıyız.

Tesadüfü perçeminden yakalamalı ki kaçmasın. Ken-disine gelen bir davada düşü-nüp taşındıktan, kitap karıştı-rıp hazırlandıktan sonra müda-faa yapan genç avukat, parlak bir istikbalin temelini attığına

emin olabilir. Müvekkil, onun intizamını, çalıştığını, dosya-sının düzgünlüğünü görür ve sırf bu sayede davasını kazan-dığını anlar. Başka işleri olunca artık kendisine gelir, dostlarına genç yardımcısını tavsiye eder.

İlim bombardımanına, muntazam ve düzgün yaylım ateşine uğrayan hasım da böy-le bir avukatı takdir eder, başka işi olunca o da kendisine koşar. Nice avukatlar bilirim ki bir da-vada yere serdikleri hasımları başka işleri için kendisine mü-racaat etmişlerdir.Hâkimlere gelince, böyle avukatları her yerde överler. Böylelikle iş işi açar, şöhret ve onun arkasın-dan refah, kendiliğinden gelip başınıza konar.

Tali, şans, kısmet… aziz meslektaşım, bunlara bel bağ-lama. Avukatlıkta böyle boş şeyler yoktur. Muvaffakiyet, şöhret, refah, ancak ve ancak sağlam bir seciye, usul ve inti-zam dairesinde çalışma ile elde edilir.

910 - Yazı yazmak.Avukatın sermayesi, önce

doğruluk ve namuskârlık, son-ra bilgidir. Bu iki vasıf, bir sik-kenin yazı ve tura tarafı gibi birbirini tamamlar. Doğruluğu-

nu ve bilgisini işleten avukat, muvaffak olacaktır. Fakat bu doğruluğu ve bilgiyi herkese nasıl Öğretmeli? iş sahiplerine nasıl anlatmalıdır?… Şöhretten bahsetmek istiyorum.

Avukat, bilmem hangi hastalığın tedavisinde yeni bir usul keşfettiğini söyleyen bir hekim gibi reklâm yapamaz, bir damlasile yüzdeki çilleri düşüreceğini söyleyen hazır ilâç satıcıları gibi ilân veremez. Bunlar yasak. Ne yapmalı? Gelen iş sahibini, biraz evvel söyledik, iyi idare etmeli… İş sahipleri sizin için zahmetsiz, masrafsız reklâm yaparlar. Fa-kat bu yetişmez. Mahkemeler-de ilmî müdafaalar yapmak. Bu da iyi. Hâkimler ve dinleyenler her yerde sizi över, haberiniz olmadan size iş gönderirler.

Lâkin bu da yetişmez. Bir mevzuu, Almanya’da na-sıldır? Fransız âlimleri ne de-mişler? Bizim mahkemeler ve temyiz ne reyde? iyice bir tet-kikten sonra derli toplu mes-lek mecmuasında yazmak yok-mu? Avukatı tanıtan en mühim âmillerden birisi de budur.

Avukatlar, başlarından geçip uzun boylu tetkik etmiş oldukları davalarda istişareler-

de böyle mevzular bulabilirler.

Ancak henüz dava görü-lürken gerek doğrudan doğru-ya ve ger ek başka bir namla yazı yazmak, centilmenliğe yakışmaz. Davanın lehte veya aleyhte neticelenmesini bekle-mek gerekir.

MAHMUT ESAT BOZKURT 1892-1943

(1926’da Lahey Uluslara-rası Adalet Divanı’ndaki Boz-kurt-Lotus davasında Türkiye’yi savundu davayı kazandı.)

İlmî, meslekî mecmualar-da yazı yazmak, fikre açıklık verir, bilgiyi genişletir. Fakat temin edeceği şöhret… bunlar-dan aşağı değildir. O makale-yi en az bir kaç yüz meslektaş okur. Onlar sizi tanımağa baş-larlar. Günün birinde o mev-zua dair bir istişareye çağırıl-mış iseniz biliniz ki sebebi bu makaledir.

Anadolu barolarında da böyle yazılarla akisler yapar-

Page 59: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA108 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 109

sınız. Hiç haberiniz olmadan size iş murafaa gönderirler. Filân avukat, malûmatlı oldu-ğu içinmi çok para kazanıyor? Şu arkadaş lisan bildiği ve yazı yazdığı içinmi tanınmıştır? De-meyiniz, eski hukuku, eski şöhretleri, eski şartlan bir yana bırakalım.

AVUKAT SEMİH GÜNER

(2002-2004 Yıllarında An-kara Barosu Başkanı, “Avukat-lık Hukuku” kitabının yazarı.)

Türk hukuku kıblesini batıya çevirmiştir. Biz de ora-dakiler gibi yapmağa mecbu-ruz. Zaman gittikçe değişiyor. Tanınmak için okumak yaz-mak gerektir.

911- Mesleğinizi seviniz.Bir mesleği sevebilmek,

bıkıp usanmadan yapmak, yaptıkça heyecan duymak, manevî saadetlerin en büyü-ğünü tatmak, cemiyette şerefli bir mevkie sahip etmek, re-

fah içersinde yaşatmak için ne lâzumsa avukatlık mesleğinde bunların hepsi vardır. Bu mes-lek, üstat Henri-Robert’in dedi-ği gibi (yalnız başına sevilmek için kâfi derecede güzeldir. Avukatlık kıskanççasma, tatlı tatlı sevilebilir).

Bu kitabın bir çok yerle-rinde gördük ki avukatlık ka-dar insanı yoran, boş zaman-ların tadını tattırmayan, uyku-yu rahat uyutmayan başka bir meslek yoktur. Evinizden çık-tığınız dakikadan yazıhanenize gelinceye kadar sorgular karşı-sındasınız. Yazıhanenizde sizi bekleyenlere fikir ve nasihat vereceksiniz. Mektuplar, arzu-haller, lâyihalar yazacak, Ad-liye sarayında müdafaa yapa-caksınız. Arkadaşlarınızla ka-nunları konuşur, müzakereler, münakaşalar edersiniz, işler peşinizi bir dakika bırakmaz. Bir saniye serbest değilsiniz. Çünkü sizin yazıhaneniz filân handa ve vazife yeriniz Adliye sarayında değildir.

Sizin yazıhaneniz, imalât-haneniz bizzat dimağınızdır. Bu daimî meşguliyet, ne çok kuvvet sarf ettirir, ne kadar sa-bır, metanet ister! Onun içindir ki siz herkesten daha çabuk ihtiyarlarsınız, saçlarınız, dişle-riniz daha çabuk dökülür, kalp,

verem, kanser, sinir hastalıkları her meslekten ziyade avukat-lıkta tahripler yapar.

Eğer mesleğinizi sev-mezseniz devam için lâzım olan sabır ve sebatı, metaneti, çalışmak zevkini, meslek say-gısını kendinizde bulamaz ve hâdiselerin bindirdiği maddî ve manevî yüklere dayanama-yarak çöker gidersiniz. Meslek aşkı size bir kuvvet kaynağı olur. Onu sever ve her şeyden üstün tutarsanız, sağlamlık, dinçlik, dayanıklık duyarsınız.

Bu meslek sevilmeğe lâyıktır. Yaptığı hizmet, bir devletin en kudsî bir vazife-si olan adaleti dağıtmak işine yardımdır. Onun için, hâkimlik gibi, mesleklerin en iyilerinden ve en şereflilerindendir.

Serveti, ailesi, namusu tecavüze uğramış olan bir in-sanın en evvel koşup geleceği, himaye isteyeceği adam avukat ve sığınacağı yer onun yazıha-nesidir.

Ne kadar aileler vardır ki servetlerini, haysiyetlerini, avu-katın yardımına borçludurlar. Her gün en mahrem sırlar ona tevdi olunur, en gizli şeyler onunla konuşulur. Hıristiyan-lıkta Allah’ın vekili diye saygı ve huşu ile önünde günahlar

itiraf edilen, ruhanilik ne ise, dört duvar arasında büyük bir emniyet ve itimat ile kendisine sır ve dert dökülen adalet ve-killiği de odur.

AVUKAT ORHAN BARLAS 1920-1997

(Staj ustam. Ünsüz bir gü-zellik, dürüstlük anıtıydı. Mes-lek sevgisini ona borçluyum. Yazardı.)

Nice büyük mevkilere çıkmış adamlar vardır ki te-cavüze uğrayan haklarını ve menfaatlerini almak için avu-katın yardımına koşmuş ve ona en büyük saygı ve itimadı gös-termişlerdir. Nice analar, hem-şireler, ne kadar masum aile kızları vardır ki, başka kimse-nin bilmediği ve bilemeyeceği sırları ilk defa olarak dudakla-rından avukata ifşa etmişlerdir.

Küçük büyük yurddaşla-rın bu sonsuz saygı ve itima-dına mahzar olmak kadar ruha sükûn ve zevk veren başka ne vardır? Kılıç ve süngü takıp

Page 60: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA110 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 111

tehlikedeki vatanı ve milleti için hududa koşan askerle, fa-zilet ve bilgi silâhlarını kuşana-rak tecavüze uğramış bir hakkı müdafaa için adalet meydanı-na koşan avukat ayni derecede sevgi ve saygıya lâyık değilmi-dir?

AVUKAT H. ARGUN BOZKURT 1961

(Ankara Barosu avukatı. “Hukukun Öyküsü”, “Dava-lar” kitaplarının yazarı, Ankara Barosu Müzesi’nin kurucusu)Hâkimi aydınlatmak, hakkı yapmak, masumu ipten kur-tarmak, zalimden alıp mazlu-ma vermek, bu ne büyük bir şeydir! Dünyada bundan daha büyük ve daha temiz başka bir saadet var mıdır?

İlkbahar kışın uyuşturdu-ğu ağaçlara nasıl can verir, çi-çekleri nasıl fışkırtır ve kuşları öttürürse, bir heykeltraş balçı-ğa nasıl ilâhî bir kudret aşılarsa avukat da çiğnenmiş biçarele-re, sille tokat atılmak istenen

dul ve yetimlere kuvvet verir. Onları müdafaanın ışığile ay-dınlatır, sıcak himaye ve şefka-tiyle ısındırır.

Bu mesleği seviniz, çün-kü sevilecek kadar asil, cazi-besinden kurtulunamıyacak derecede güzeldir. Bir dulun, bir yetimin hakkını aldığınız, bir yurddaşı zulüm ve tecavüz-den kurtardığınız zaman duya-cağınız gurur, koca bir impara-torluğu avucu içine almış olan Sezar’ın, Orta Asya’dan kalka-rak Roma kapılarına kadar da-yanmış olan Atilla’nın, düşma-nı Türklüğün harimi ismetinde boğmuş olan Atatürk’ün duy-duğu gururdan aşağı değildir.

Bu bakımdan avukat, hu-kuk ilmini canlandırır, onu mü-cerret fezasında çıkararak can, mal yapar… Bir haris, bir ha-lik ki silâhı hak, sesi müdafaa, mihrabı mahkemedir.

Bu meslekte insanı baş-tan çıkaracak şeyler, sebepler, vesileler pek çoktur. Dosyada-ki bir kelimeyi söylememek, bir kâğıt parçasını mahkemeye göstermemek suretiyle zengin olmak pek kolaydır. Yazıha-neye gelen iş sahipleri içinde cazibesi kalpleri sürükleyen, ılık kokusu insanı titreten, saç-larının parlaklığı ve gözlerinin tatlılığı nefsi emareyi şahlan-

dıran kadınlar ve kızlar vardır. Bunlara karşı sizleri koruyacak silâh, vazifenizin yüksekliği, mesleğinizin asaleti hakkında edineceğiniz fikirdir. Bu mes-leği sevmezseniz kendinizi ko-ruyamazsınız.

Avukatlık kadar hangi meslek bediî heyecan verir? Müdafaanın verdiği zevk ve inşirahı, başka nerede bula-biliriz? insanı usandıran riyazî kat’iyetler, yoran mücerret mefhumlar, bir örnekliler bu meslekte yoktur. Her şey yeni, her şey taze, her şey renk ve çiçekle doludur.

Mevzuu bunun kadar geniş, genişliği nispetinde de-ğişen, değiştikçe benliği sü-rükleyen hangi meslek vardır? Daimî bir savaş. Ne zaman bi-teceği bilinmeyen bir kasırga. Değersiz bir istişarede, en sade gibi görülen bir davada tarafla-rın, hâdiselerin size verdiği he-yecanı gizleyebilir misiniz?

Hayat, mücadeledir. Bu çarpışma insanın yaşaması, yükselmesi için en büyük bir zaruret olduğuna göre avu-katlık bizzat başlı başına bir hayattır, denilse doğru olur. Onun bütün ömrü çarpışma-dır; galiplik veya mağlupluk-tur. Bu savaşın erkânı harbi,

başkumandanı kendisidir. Bir romancı avukatın yazıhanesin-de şah eser yaratacak her gün bir mevzu bulabilir.

Bazen feci bazen zevk ve neş’e ile dolu olan bu mevzu-lar hakikî hayatın; beşer ıstıra-bının veya saadetinin beşiğidir. Elem, keder, kin, ihtiras gibi insan kalbinin inilti ve sızıltı-larını, feryat ve feveranlarını bu kadar açık ve çıplak başka hangi meslekte görürsünüz?

AVUKAT ADİL GİRAY ÇELİK

(Denizli Barosu avukatı, “Savunma Mesleğinin Ülkemiz-deki Tarihi”, “Tarihte Savunma ve Meslek Kuralları” “Şair Hu-kukçular Antolojisi”, “Savunma Mesleğinde Giysi ve Yemin” kitaplarının yazarı)

Bu feryat ve feveranları dindirmek, her dinlediği figan-dan kanunî bir faide çıkarmak, bir kelime ile insan kalbi, insan ruhu ve onun yongası olan in-san malı ile uğraşmak… Bu ne tatlı, ne heyecanlı bir meşgale-

Page 61: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA112 MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA 113

dir! Ya o zafer yolunda yürü-yüş ve hakkın zaferinde duyu-lan san’at-kâr zevki!

Bu heyecanı, bu san’atkâr zevkini tatmak gerçi çok zor-dur. Fakat mesleğimizin güzel-liği biraz da bu zorluğundan değilmidir? Bir davayı haksız olarak kaybettiğiniz, tezinizi hâkime anlatamadığınız zaman duyduğunuz eza ve hiddet ve tarafların kötü niyetinden, bir şahidin yalan ifadesinden, bir senet imzasının inkâr edilme-sinden duyduğunuz nefret bile size heyecan vermiyor mu? Ve bu heyecan, ateşinizi, azminizi tazelemiyor mu?

AVUKAT ÖMER ASIM AKSOY1898-1993

(TDK üyesi, dil bilimci, Gaziantep Barosu’nun 2. baş-kanıdır.)

Avukatlık zengin olmak için yapılmaz; bu kitabın bir çok yerlerinde feragat, fedakârlık, menfaati istihkar gibi mesle-ğin esaslı vasıflarından uzun

uzadıya bahsettik. Meslek âyet ve hadislerinin emrettiği yolda yürüyen bir avukatın zengin olamayacağını biliyoruz. Bu-nunla beraber meslek namuslu bir insan sükûn ve refah içinde yaşatacak maddî vasıtaları te-min eder.

AVUKAT HASAN AYDIN

(Meslekte üç yıllıkken 1977’de Gaziantep Barosu’run teröre şehit verdiği ilk avukat oldu. Soyadı gibi aydınlık bir insandı)

Muvaffakiyet, çok zordur. Yavaş yavaş kazanılır, bazen cesaret kırılır, fakat kazanı-lır. Hayat değiştikçe, ihtiyaçlar çoğaldıkça, muameleler grift-leştikce, insanlarda bu kin, bu ihtiras devam ettikçe mahke-meler ve avukat yazıhanele-ri işleyecektir, işin ve iş sahi-binin nankörlüklerini hesaba katmakla beraber bu meslek sizi yine rahat rahat geçindirir. Çünkü hukuk bilgisi her şeyin

temelidir. Ferdin olduğu kadar cemiyetin ve devletin hayatını o tanzim eder.

Herkes doğrudan doğru-ya veya dolayısile size muh-taçtır. Kanunları yapan, tatbik eden hukukçulardır. Ticaret ve san’at devletleştirilse, kon-tenjan, kliring müesseseleri iş sahasını daraltsa, dünya küçül-se ve gök yerinden düşse hu-kukçu ayaktadır. Büyük şehir-de rekabet mi var? Küçüğüne gidersiniz.

Avukatlıkta iş mi azaldı? Hocalık, gazetecilik, memur-luk, hakimlik yaparsınız. Eli-nizde öyle bir elmastraş var ki her şeyi keser. Her kalıba uyan, daha doğrusu her kalıbı yapan bir mesleğe mensupsunuz.

Cemiyette yüksek bir mevkie sahipsiniz. (Üstat)sınız. Ne kadar tevazu gösterirseniz, gösteriniz, sizi çevreleyenlere karşı görünen bir üstünlüğü-nüz vardır. Yüksek bir tahsil görmüş olmanız bu imtiyazı size verir.

Sonra söyleneni çabuk anlamak, hazır cevap olmak, delilleri ustaca hazırlayıp yerli yerinde kullanmak ve bu suret-le münakaşalarda hâkim mev-kide bulunmak, bu mesleğe mahsus dense yeridir. Ananızı

seversiniz. Çünkü sizi doğur-muş ve büyütmüştür. Mesleği-nizi de onun kadar seviniz, zira hukuk bizim (büyük anamız)dır. Bizi büyütmüş, terbiye et-miştir. Sonsuz tabiatı kucakla-yan ufukları seversiniz. Mesle-ğinizde fertlerin, cemiyetin ha-yatını, nizamını kucaklamıştır.

AVUKAT CEMİL CAHİT GÜZELBEY 1908-1995

(Gaziantep Şeri Mahke-me Sicilleri’ni hukukumuza kazandırdı, Gaziantep Üniver-sitesi fahri doktor unvanı verdi, kampüsde adı konferans salo-nu ve küphaneye verildi.)

Önce bir ırmak sanırken, dere, nehir, sel ve nihayet de-niz olan hukuk ilmini uçsuz bucaksız beşer ve cemiyet ha-yatına tatbik eden sizsiniz. Bir yandan en büyük itimada maz-har olmuş bir adamın gururu-nu verirken öteyandan daimî bir heyecanla sizi ummanlara sürükleyen bu meslek sevilme-ğe lâyıktır. Tabiattan hiç usanıl-maz. Çünkü daima değişen de-

Page 62: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların

MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA114

nizleri, dağları, ormanları, kır-ları, çiçekleri, karları, fırtınaları vardır. Bu meslek de öyledir. Derinliği denizinkinden aşağı değildir.

AVUKAT GÜNEY DİNÇ

(Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun bireysel baş-vuruları inceleme yetkisinin benimsenmesinden sonra, Türkiye’den giden ilk başvuru-ları yapan İzmir Barosu Avuka-tı. AİHS’ne Göre İnanç Anlatım ve Örgütlenme Özgürlükleri, Sorularla Avrupa İnsan Hak-ları Sözleşmesi, AİHS’ne Göre Malvarlığı Hakları kitapları ile hukukumuza önemli katkılar-da bulundu),

Bir davanın çıkılamaya-cak sanılan tepelerini bir kartal cesareti ve ustalığile aşarsınız. Bulutlar içinde dolaşır, fırtına-lar, kasırgalar atlatırsınız. Bu uçuş ve inişler içinizde yeni yeni kuvvet ve heyecan kay-nakları yaratır. Her iniltiden bir ıztırap, her zaferden bir zevk duyarsınız. Önünüzde rengini ve kokusunu hiç kaybetmeyen

çiçekli, uğraştıkça taze kuvvet veren renkli bir çalışma alanı vardır. Bu meslek baştan başa hayatla, şiirle doludur.

Yaptığı iş insanlığın üze-rinde titrediği adalete yardım olan genç Türk avukatı! Mes-leğini sev, yalnız sevmekle kal-ma, böyle bir mesleğe mensup olduğun için gurur da duy. Çünkü sevilecek ve gurur du-yulacak kadar asîl ve güzeldir. Bu mesleği sevmeyen, kal-binde onun (mukaddes ateş)i yanmayan, asîl ruhlu olmayan, mesleği bir tezgâhtar, bir tefe-ci, bir Lonca esnafı gibi günlük rızkı için yapan, mesleğin asîl heyecanını duymayan adam, iyi bir avukat değildir ve ola-maz.

Haklı gördüğü bir ihtilâfı adalet huzurunda, hasis ve sefil duygulardan uzak, hakkın ve vicdanının emrinden başka hiç bir emir dinlemeyerek ilmin, kanunun ve medenî cesaretin verdiği bir imtiyazla müdafaa eden ancak böyle bir adamdır ki memleketine, mahkemelere, muhitine, müvekkillerine ve hattâ hasmına sevgi ve saygı telkin edebilir.

Öyle bir Adam! ki, yalnız doğru söyler ve her söylediği söz doğru görülür.

KAYNAKÇA1-Avukat Ali Haydar Özkent’in “Avukatın Kitabı” , 2002 İstan-

bul Barosu yayını

2- Avukat Adil Giray Çelik’in “Tarihte Savunma-Meslek Kural-ları” 1999 Denizli Barosu Yayını

3- Avukat H. Argun Bozkurt’un “Hukukun Öyküsü” 2006 An-kara Barosu Yayını

4- Prof. Dr. Ejder Yılmaz’ın “Bir Meslek Olarak Dünden Yarı-na Doğru Avukatlık” başlıklı makalesi. 1995 Ankara Hukuk Fakül-tesi Dergisi

5- Avukat Güney Dinç’in “Sorularla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” 2006 Türkiye Barolar Birliği yayını

6-Vipikedi özgür ansilklopedi

Page 63: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE SAVUNMAweb.e-baro.web.tr/uploads/27/2017 HABER/DİSİPLİN...Antik Yunan mitoloji-sinde adaletin kararlaştırılıp dağıtıldığı mekân, Tanrıların