gÖzdekİ mucİze
DESCRIPTION
Şu anda yeryüzündeki en büyük mucizelerden biri gerçekleşiyor. Bu yazıya bakıyor, okuyor ve anlıyorsunuz. Bir kağıt üzerine çizilmiş semboller beyninizde anlam kazanıyor, çünkü görüyorsunuz.TRANSCRIPT
YAZAR ve ESERLER‹ HAKKINDA
Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar,
1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini
Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stanbul Mimar Sinan
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve ‹stanbul Üni-
versitesi Felsefe Bölümü'nde ö¤renim gördü. 1980'li y›llar-
dan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser
haz›rlad›. Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrimcilerin sahtekar-
l›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'in kanl›
ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyan çok
önemli eserleri bulunmaktad›r.
Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer ald›¤› top-
lam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 57 farkl› dile
çevrilmifltir.
Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele eden
iki peygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yad etmek için
Harun ve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur. Yazar taraf›ndan
kitaplar›n kapa¤›nda Resulullah'›n mührünün kullan›lm›fl olmas›-
n›n sembolik anlam› ise, kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür,
Kuran-› Kerim'in Allah'›n son kitab› ve son sözü, Peygamberimiz
(sav)'in de hatem-ül enbiya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da,
yay›nlad›¤› tüm çal›flmalar›nda, Kuran'› ve Resulullah'›n sünneti-
ni kendine rehber edinmifltir. Bu suretle, inkarc› düflünce sistemle-
rinin tüm temel iddialar›n› tek tek çürütmeyi ve dine karfl› yönelti-
len itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedefle-
mektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulul-
lah'›n mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duas› ola-
rak kullan›lm›flt›r.
Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Ku-
ran'›n tebli¤ini dünyaya ulaflt›rmak, böylelik-
le insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahiret
gibi temel imani konular üzerinde düflün-
meye sevk etmek ve inkarc› sistemlerin
çürük temellerini ve sapk›n uygulamala-
r›n› gözler önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hin-
distan'dan Amerika'ya, ‹ngiltere'den En-
donezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, ‹spanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan ‹talya'ya,
Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyle
okunmaktad›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyolca, Portekizce, Urduca,
Arapça, Arnavutça, Rusça, Boflnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, S›rpça, Bul-
garca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'da yayg›n olarak kulla-
n›l›yor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dile çevri-
len eserler, yurt d›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takip edilmektedir.
Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insan›n iman
etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmaktad›r. Kitaplar› okuyan, in-
celeyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlafl›l›r ve samimi üslubun, ak›lc› ve il-
mi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz
edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi
biçimde düflünen insanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve fel-
sefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra savunsa-
lar da ancak duygusal bir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanaklar› çürütülmüfltür.
Ça¤›m›zdaki tüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya Külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufl-
lard›r.
Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynaklanmaktad›r.
Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir, yaln›zca Allah'›n hidayeti-
ne vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin bas›m›nda ve yay›nlanmas›nda herhangi
bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.
Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerini görmelerini
sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflvik etmenin de, çok önemli
bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.
Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikri karmafla
meydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güçlü ve keskin bir
etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise, emek ve zaman kayb›na ne-
den olacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, yazar›n›n edebi gücünü vurgulamaya yö-
nelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bu konuda kuflkusu olanlar varsa, Ha-
run Yahya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu-
¤unu, bu hizmetteki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n genel ka-
naatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›n çektikleri ezi-
yetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulman›n yolu ise, dinsiz-
li¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, in-
sanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha
fazla içine çekilmek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla ortam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizme-
tin elden geldi¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geç
kal›nabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya Külliyat›, Allah'›n izniyle, 21.
yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla, do¤ruluk ve adalete, gü-
zellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r.
Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›
"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.
Birinci Bask›: Mart 1997 / ‹kinci Bask›: fiubat 2001 / Üçüncü Bask›: Eylül 2006 / Dördüncü Bask›: Temmuz 2008
ARAfiTIRMA YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi ‹brahim Elmas ‹fl Merkezi
A Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul Tel: (0 212) 222 00 88
Bask›: Seçil Ofset / 100. Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi
4. Cadde No: 77 Ba¤c›lar-‹stanbul Tel: (0 212) 629 06 15
w w w. h a r u n y a h y a . o r g - w w w. h a r u n y a h y a . n e t
OKUYUCUYA
● Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›lmas›n›n
nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›d›r. Yarat›l›fl› ve
dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pek çok insan›n iman›n›
kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden olmufltur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldat-
maca oldu¤unu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin
tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kita-
b›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu nedenle her kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir bö-
lüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.
● Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tüm kitapla-
r›nda imani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlar Allah'›n ayetle-
rini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n ayetleri ile ilgili tüm konular,
okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r.
● Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yediden yetmifle
herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n anlat›m sayesin-
de, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktad›r. Dini reddetme
konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden
etkilenmekte ve anlat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.
● Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gibi, karfl›-
l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir
grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübele-
rini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.
● Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›na ve okun-
mas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›n tüm kitaplar›nda
ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en et-
kili yöntem, bu kitaplar›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.
● Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise önemli sebep-
leri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özellikleri tafl›yan ve
okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sahip daha birçok eser ol-
du¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi konularda yararlanabilece¤i zengin bir kaynak biriki-
minin bulundu¤una flahit olacakt›r.
● Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüpheli kaynaklara
dayal› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat edilmeyen üsluplara,
burkuntu veren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.
i ç i n d e k i l e r
Girifl 8
Gözün Kusursuz Tasar›m› 13
Görüntünün Oluflumu ve Görme 56
Gözün Yarat›l›fl› 77
Göz ve Teknoloji 93
Hayvan Gözleri 100
Gören Kim? 124
Darwinizm'in Çöküflü 137
G‹R‹fi
u cümleyi siz okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklafl›k yüz milyar
(100.000.000.000) ifllem yap›ld›. Belki inanmas› güç fakat dünyan›n en
muhteflem ayg›tlar›ndan bir çiftine sahipsiniz. ‹nsano¤lu halen bir benze-
rini üretemedi. Yaflam›n›zda sahip oldu¤unuz herfley gözleriniz sayesin-
de bir anlam kazand›. Ailenizi, dostlar›n›z›, evinizi, iflinizi, k›saca yaflam›-
n›z boyunca karfl›laflt›¤›n›z herfleyi gerçek anlam›yla gözleriniz sayesinde
tan›d›n›z. Onlars›z d›fl dünyay› hiçbir zaman tam olarak bilemezdiniz.
Gözleriniz olmasayd› bir rengin, bir fleklin, bir manzaran›n, bir insan yü-
zünün, güzellik denen kavram›n nas›l bir fley oldu¤unu hiçbir zaman ha-
yalinizde canland›ramazd›n›z. Fakat, gözleriniz var, bu sayede etraf›n›z›
görüyor, flu anda da önünüzdeki yaz›y› okuyorsunuz.
Dahas›, görmek için hiçbir çaba harcam›yorsunuz; sadece görmek is-
tedi¤iniz fleye do¤ru bak›yorsunuz. Gözünüze, gözün içindeki parçalara,
gözden beyne giden sinirlere ve beyninize "bak›n, görün, flu ifllemleri ya-
p›n" emri vermiyorsunuz. T›pk› yeryüzünde yaflayan ve yaflam›fl milyar-
larca insan gibi sadece bak›yor ve görüyorsunuz. Bir cisme odaklan›p onu
net görmek için göz merce¤inizin cismin uzakl›¤›na göre almas› gereken
yar›çap›n optik ölçümlerini, merce¤e ba¤l› kaslar›n çok hassas kas›lma
oranlar›n› hesaplam›yorsunuz. Yaln›zca o cismi net görmek istiyorsunuz,
gerisi saniyenin çok küçük bir diliminde sizin için otomatik olarak halle-
diliyor. Bunun ne kadar büyük bir mucize oldu¤u, bu kadar insan gibi
belki bugüne kadar sizin de akl›n›za gelmedi.
Üstelik, böyle mükemmel bir ayg›ta sahip olmak için de hiçbir çaba-
n›z olmad›. Do¤du¤unuz anda gözlerinizi de -özel bir rahats›zl›¤›n›z yok-
sa- son derece kusursuz bir yap›ya sahip olarak buldunuz.
Bu nimetin de¤erini en iyi anlayanlar da görme yeteneklerini sonra-
dan kaybedenlerdir. E¤er bir gün gözlerinizi kaybedecek olursan›z -ki bu
olay ihtimal dahilindedir- o tarihten sonra gelece¤e ait bütün planlar›n›z
BB
ADNAN OKTAR
ikinci planda kalacak ve dünyadaki en büyük iste¤iniz, gözlerinize tekrar
kavuflmak olacakt›r. Ya da y›llar boyu kör bir hayat geçirdikten sonra bir
gün t›bbi bir müdahale sonucunda gözlerinizin aç›ld›¤›n› düflünün. fiun-
dan kesinlikle emin olun ki, bu dünyada verilebilecek hiçbir fley sizin için
bundan daha de¤erli olmayacak, o gün ve onu takip eden günlerde sizi
hiçbir fley bu kadar sevindirip mutlu etmeyecektir. Bir ayette Rabbimiz
flöyle buyurmaktad›r:
De ki: "Sizi infla eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller ve-
ren O'dur. Ne az flükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
Evrim Yine Açmazda
Peki, insan için bu kadar önemli bir duyu nas›l ortaya ç›kt›? Görme
diye bir kavram yoktan nas›l varoldu? Biraz daha genifl bir aç›dan baka-
rak bu soruyu genellefltirelim. Befl duyusu, beyni, uyumla çal›flan iç or-
ganlar›, elleri, ayaklar›, bedeni ve ruhu ile insan nas›l meydana geldi?
Sa¤duyu sahibi ve akl›n› kullanabilen her insan bu soruya canl›l›¤›n
üstün ve kusursuz bir yarat›l›fl›n sonucu oldu¤u cevab›n› verecektir. An-
cak bu aç›k gerçe¤i reddeden evrim teorisinin bu soruya verece¤i cevap
ise tesadüflerdir. Evrimciler flu ana kadar gelmifl geçmifl tüm canl›-cans›z
varl›klar›n, hiçbir yarat›l›fl olmadan say›s›z tesadüflerin biraraya gelmesi
sonucunda meydana geldiklerini iddia ederler. Ancak evrimin bu iddias›
hem akla hem mant›k kurallar›na hem de bilime ayk›r›d›r. Çünkü cans›z
maddelerin canl› oluflturmas› bir canl›ya hayat vermesi mümkün de¤ildir.
Bilim evrendeki kusursuz düzene tesadüflerle aç›klama getirmeye çal›flan
evrim teorisini her yönden çökertmifltir. Tüm bilimsel kan›tlar evrimcile-
rin iddialar›n›n ak›l ve bilim d›fl›l›¤›n› ortaya koymakta, evrimcilerin sah-
tekarl›klar›n› birer birer ortaya ç›karmaktad›r. Bununla birlikte canl›l›¤›n
tesadüflerle aç›klanmas› mümkün olmayan üstün bir tasar›m›n eseri ol-
du¤unu göstermektedir. Canl›lardaki bu kusursuz tasar›m›n sahibi tüm
evreni yaratan Allah't›r.
Evrim teorisinin bilim karfl›s›nda u¤rad›¤› yenilgiye ra¤men, bugün
hala dünyadaki belli bafll› akademik çevreler ve medya kurulufllar› büyük
9
HARUN YAHYA
bir dayan›flma içerisinde evrim teorisini ayakta tutma çabas›ndad›rlar.
Genel olarak izlenilen yöntem dünyan›n bir köflesinde bulunan bir kafa-
tas›yla evrim zincirinin eksik bir halkas›n›n tamamland›¤›n› manfletten
duyurmakt›r. Oysa ortada herhangi bir zincir yoktur ki eksik halkas› ta-
mamlans›n. Dahas› ortada geçifl formu say›lacak yar› bal›k-yar› sürüngen,
yar› sürüngen-yar› kufl gibi herhangi bir fosil de bulunmamaktad›r. Buna
ra¤men, sanki evrim bütün aflamalar›yla ispatlanm›fl da bir tek maymun-
dan insana uzanan zincirde ufak tefek eksikler kalm›fl gibi bir hava yara-
t›lmaya çal›fl›l›r.
Evrimcilerin ›srarla dikkatleri kafatas› fosillerine çekmelerinin elbet-
te bir nedeni vard›r. Tarih boyunca, irili ufakl› binlerce maymun türü ya-
flam›fl ve bunlar›n yüzde doksan yedisinin nesli tükenmifltir. Bu maymun-
lar›n kafatas› fosillerini büyüklüklerine ve baz› fiziksel özelliklerine göre
dizip, "iflte maymundan insana uzanan zincir" demek son derece kolay-
d›r. Hiçbir somut kan›ta dayanmayan hayali d›fl görünüm çizimleri, fosil
sahtekarl›klar› ve hileli s›ralamalar da evrim senaryolar›n›n temel malze-
meleridir. Oysa evrim daha mikrobiyoloji aflamas›nda çökmüfltür. Bunun
yan› s›ra mevcut kompleks yap›lar›n varl›¤›n› hiçbir flekilde izah edeme-
mektedir. Bu yüzden evrimci çevreler olabildi¤i kadar bu konular üzerin-
de tart›flmaktan kaçarlar. Zaman zaman da hiçbir cevap niteli¤i tafl›mayan
teknik ayr›nt›lar› ard› ard›na dizerek, sözde bu konular›n da aç›klamas›n›
yapm›fl izlenimi vermeye çal›fl›rlar.
Bu kitab›n konusu olan göz de, "Gözleri düflünmek beni bu teori-
den so¤uttu" diyen Darwin'den beri evrimcileri ç›kmaza sürükleyen or-
ganlardan biridir. Gözün yap›s› ve ifllevleri incelendi¤inde evrimcilerin bu
kaç›fllar›n›n sebebi daha iyi anlafl›l›r. Göz birçok farkl› bölümden oluflmufl
kompleks bir yap›ya sahiptir. Hayret uyand›racak kadar genifl kapsaml› ifl-
levleri vard›r. Bunlar›n tümü gözü oluflturan farkl› bölümlerin uyum için-
de çal›flmalar› sonucunda gerçekleflir. Parçalardan birinin bile olmamas› gö-
zün görevini yapamamas› demektir. Bu da evrim aç›s›ndan içinden ç›k›l-
maz bir noktad›r. Çünkü evrim, mevcut bütün organlar›n zaman içinde
kendi kendilerine olufltu¤unu öne sürer. Gözün, ancak bütün yap›lar›yla
10
ADNAN OKTAR
eksiksiz ve kusursuz bir flekilde ayn› anda varolmas›n›n zorunlulu¤u da
böyle bir sürecin hiçbir zaman olamayaca¤› anlam›na gelir.
Konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Gözyafl› salg›lama-
yan bir göz, çok k›sa bir sürede kurur ve kör olur. Dahas› gözyafl›, antisep-
tik özelli¤i ile, gözü mikroplara karfl› korur. Evrimciler, gözyafl› olmadan
birkaç saat içinde kuruyan gözün, sözde evrim süreci içinde, gözyafl› bez-
leri oluflana kadar milyonlarca y›l nas›l dayand›¤› sorusunu ak›llar›na getir-
mek bile istemezler. Kald› ki gözün görevini yapabilmesi için bütün organ
ve sistemleriyle mevcut olan bir beden d›fl›nda, kornea, konjonktiva, iris,
göz bebe¤i, göz merce¤i, retina, koroid, göz kaslar›, göz kapaklar› gibi doku
ve yap›lara ihtiyaç vard›r. Bundan baflka göz ve beyin ba¤lant›s›n› sa¤layan
muhteflem bir sinir a¤› ve beyinde bulunan son derece kompleks görme
alan› olmadan görmemiz mümkün de¤ildir. Bütün bu say›lanlar, tesadüfen
hiçbir flekilde oluflamayacak kadar özel ve kompleks yap›lara sahiptirler.
Bu yap›lardan herhangi biri, örne¤in göz merce¤i olmasa göz hiçbir ifle
yaramaz. Dahas› göz merce¤i ile göz bebe¤inin yerleri de¤iflmifl olsa, göz
yine görevini yerine getiremez. K›saca gözün yap›s› çok özel bir plan-
laman›n eseridir. Bir tekinin bile tesadüfler sonucunda kendi kendine olufl-
mas› imkans›z olan bu yap›lar›n belirli bir plan ve uyum içinde ayn› anda,
ayn› yerde bulunmalar›n›n ancak tek bir geçerli ve mant›kl› aç›klamas› var-
d›r. Gözü oluflturan tüm parçalar üstün akla sahip bir güç taraf›ndan
yarat›lm›fllard›r. Bu gücün sahibi ise Allah't›r.
Apaç›k olan böyle bir gerçe¤i kabul etmek insan› sonsuz hayat›nda
kurtulufla götüren yolun ilk ad›m›d›r. Bu kitap yarat›l›fl gerçe¤ini gözler
önüne serdi¤i gibi insan›n kurtuluflu için atmas› gereken ad›mlara da bir
yol gösterici olmak amac›n› tafl›maktad›r.
Ak›ll› Tasar›m yani Yarat›l›fl
Kitapta zaman zaman karfl›n›za Allah'›n yaratmas›ndaki mükemmel-
li¤i vurgulamak için kulland›¤›m›z "tasar›m" kelimesi ç›kacak. Bu keli-
menin hangi maksatla kullan›ld›¤›n›n do¤ru anlafl›lmas› çok önemli.
Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmıfl olması, Rabbimiz'in
11
HARUN YAHYA
önce plan yaptı¤ı daha sonra yarattı¤ı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki,
yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım'
yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur.
Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir fleyin ya da bir iflin ol-
masını diledi¤inde, onun olması için yalnızca "Ol" demesi yeterlidir.
Ayetlerde flöyle buyurulmaktadır:
Bir fleyi diledi¤i zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da
hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir iflin ol-
masına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117)
12
ADNAN OKTAR
GÖZÜNKUSURSUZTASARIMI
II..11
HARUN YAHYA14
GGöz, oldukça karmafl›k bir yap›ya ve çok özel bir iflleve sahip olmas›na ra¤-
men bedenimizde çok küçük bir yer iflgal eder. T›pk› de¤erli bir mücevhe-
rin kutusunda saklanmas› gibi kafatas›m›z içinde d›fl etkilerden koruna-
cak bir biçimde saklan›r. Sahip oldu¤u görevin önemi ile do¤ru orant›l›
olarak, üstün bir tasar›m sayesinde korunur.
Gözler, alt› kemik uzant›s› ile kafatas›na ba¤lanan, etraflar› özel do-
kularla çevrelenmifl göz yuvalar› içinde, koruyucu bir ya¤ yast›k盤› üzeri-
ne yerlefltirilmifllerdir. Burun kemeri, kafllar ve elmac›k kemikleri taraf›n-
dan d›fl etkenlere karfl› korunurlar. Gözleri çevreleyen tüm bu kemik ve
dokular hep birlikte "göz çukuru" (orbita) olarak adland›r›l›r.
Gözler, çok iyi korunmalar›n›n yan›s›ra vücutta, görmeyi en rahat ve
en ideal biçimde sa¤layacak bir bölgeye yerlefltirilmifllerdir. Bu bölge, vü-
cudumuzu ve uzuvlar›m›z› en mükemmel flekilde kontrol ve idare edebil-
memizi sa¤layacak bir konuma sahiptir.
Bir örnek olarak, gözlerimizin bacaklar›m›z›n üzerinde bulundukla-
r›n› düflünelim. Yaln›zca yürüdü¤ümüz bölgeyi görece¤imizden, vücudu-
muzun üst k›sm›, özellikle de bafl›m›z sürekli olarak bir yerlere çarpacakt›.
Ayr›ca böyle bir durumda yemek yemek, elleri kullanmak gibi pek çok ha-
reket bafll› bafl›na bir sorun haline gelecekti. Bu sadece bir örnektir. Gözle-
rimizin flu anki yerleri d›fl›nda vücudumuzun herhangi baflka bir yerinde
bulunmalar›n›n do¤uraca¤› sak›ncalar› saymakla bitmez.
Dahas› gözlerin bafl›m›zda bulunmas›, onlar›n her an sa¤l›k ve emni-
yetini sa¤lama bak›m›ndan da en uygun durumdur. Boynun küçük ve h›z-
l› bir refleks hareketiyle, göze zarar verebilecek herhangi bir cisimle tema-
s› engellenmifl olur.
Gözler yüz üzerinde de en ideal konumda bulunurlar. Acaba gözler
yüzün baflka bir yerinde, örne¤in burnun alt›nda bulunsalard› ne olurdu?
Hem emniyet aç›s›ndan riskli bir durum oluflur hem de estetik olarak ol-
dukça çirkin bir görünüm meydana gelirdi. Görüfl aç›s› da flu ankinden
çok daha k›s›tl› olurdu.
Gözlerin her yönden, olabilecek en ideal yerde, simetrik bir biçimde
bulunmalar› esteti¤e de son derece uygundur. ‹ki gözün aras› ortalama tek
göz boyundad›r. Bu oran bozuldu¤unda, gözlerin aras› daha aç›k veya da-
ha yak›n olunca yüzün tüm ifadesi de¤iflir.
ADNAN OKTAR 15
(fiekil 1.1) Göz kapa¤›n›n önden kesiti. Göz kapa¤› içinde bulunan bezlergözyafl› üretimi yaparlar. Ayn› zamanda bu bezlerden salg›lanan ya¤ ile kir-pikler kaplan›r. Bu kaplama sayesinde kirpikler yukar› do¤ru k›vr›larak, gö-zün görme alan›n› açar, ayn› zamanda da estetik bir görünüm kazan›rlar.Göz kapa¤›n›n ucunda ç›kan k›llara özel bir kaplama yapmak buradaki k›lla-r›n m› yoksa göz kapa¤›n›n m› fikridir? Elbette ki de¤ildir. Gözdeki mükem-mel yap› herfleyin Rabbi olan Allah'a aittir.
Meibomius bezleri
Göz, sahip oldu¤u bütün özellikleri ile insan›n Allah taraf›ndan yara-
t›lm›fl oldu¤unu ispatlayan bir delildir. Bu delilleri daha yak›ndan görmek
ve gözün oluflumunun evrim teorisiyle aç›klanmas›n›n mümkün olmad›-
¤›na bir kez daha flahit olmak için gözü oluflturan yap›lar› yak›ndan ince-
leyelim...
Göz Kapaklar›
Gözler vücudun d›fl dünyaya aç›lan pencereleridir. Bu pencerelerin
korunmas› ve bak›m› özel bir sistem sayesinde sa¤lan›r. Göz kapaklar›,
mükemmel bir flekilde iflleyen bu sistemin en önemli parçalar›ndan birisi-
dir (flekil 1.1). Göz kapaklar›n›n görevi, göz küresini korumakla birlikte
"konjonktiva"1 ve "kornea"y›2 her an belli bir nem oran›nda tutmakt›r. Göz
kapaklar›n›n iç k›sm›nda bulunan konjonktiva adl› katman›n damarlar›,
uykuda oksijen alamayan gözün d›fl tabakas›n› besler.
Gerekti¤i zaman göz yuvas›n›n üstünü tamamen ve s›k›ca örtebilen
göz kapa¤›n›n derisi, vücudun di¤er k›s›mlar›na göre çok daha incedir.
Göz kapa¤› derisinin alt tabakas› ya¤s›z ve çok gevflektir, kan bu bölgede
kolay toplan›r. E¤er göz kapa¤›n›n derisi kal›n ve ya¤l› bir yap›ya sahip ol-
sayd›, gözlerin aç›l›p kapanmas› oldukça zor bir ifllem olurdu.
Herkes gün içinde hiç fark›nda olmadan binlerce kez gözlerini k›rpar.
Bu hareket istem d›fl› olarak yap›l›r ve bu sayede gözler yo¤un ›fl›k tema-
s›ndan ve yabanc› maddelerden korunur. ‹fllemin otomatik olarak yap›l-
mas› da ço¤u insan›n fark›nda olmad›¤› bir nimettir.
Bu temizlenme otomatik olarak yap›lmasayd› ne olurdu? Böyle bir
durumda insan göz k›rpmay› yaln›zca gözünün içinde rahats›z edici mik-
tarda pislik birikti¤inde hat›rlard›. Bu da gözün mikrop kapmas›na neden
olurdu. Gözler tamamen temizlenemedi¤inden puslu, bulan›k bir görüntü
meydana gelirdi. Göz k›rpmak büyük bir külfet olur, insan gün boyunca
sürekli göz k›rpmay› unutmamaya konsantre olmak zorunda kal›rd›.
Her birkaç saniyede bir göz k›rp›ld›¤›nda göz kapaklar› t›pk› araba
cam› silecekleri gibi gözleri suland›r›r, pislikleri temizler. Uyku s›ras›nda
ise göz kapaklar› kapal› oldu¤u için gözler kurumaya karfl› otomatik ola-
rak korunur.
Göz kapa¤›, kavisli göz yap›s›n›n üstüne kusursuz olarak oturan bir
mekanizmad›r. Bu mükemmel uyum sayesinde, göz kapa¤›n›n aç›l›p ka-
panmas› esnas›nda gözün ön yüzeyinde temas edilmeyen hiçbir nokta
kalmaz. Göz kapa¤›, gözü bu flekilde kusursuz olarak sarmasayd›, kalan
boflluklardaki yabanc› maddelerin temizlenmesi mümkün olmayacakt›.
Aç›l›p kapanma esnas›nda, göz kapa¤›n›n içinde bulunan özel bir
bezden (meibomius bezi) salg›lanan ya¤l› bir salg› kapaklar›n birbirlerine
yap›flmalar›n› engeller ve göz kapaklar›n›n kaymas›n› kolaylaflt›r›r.3
Göz kapa¤›n›n uyurken kapal› durmas› da çok önemlidir. E¤er göz
kapa¤› uyurken kapanmasayd›, uyumak insan için son derece zor bir ifl-
lem haline gelecekti. Uyuyabilmek için karanl›k bir odaya ihtiyaç olacak,
gündüzleri hiç uyunamayacakt›.4 Uyku esnas›nda aç›k kalan gözler ise
her türlü d›fl etkiye karfl› savunmas›z kalacaklard›.
Göz kapaklar›n›n önemini daha iyi anlamak için mevcut durumun
tam tersini düflünelim. E¤er göz kapa¤› diye bir fley olmasayd› yeryüzün-
deki insanlar›n tamam› çok k›sa bir süre içinde kör olurdu. Gözün üst ta-
16 HARUN YAHYA
bakas›n› oluflturan kornea kuruyacak, göz k›sa bir süre sonra görevini ya-
pamamaya bafllayacakt›. Göze girecek en küçük bir toz tanesi bile zamanla
büyük problemler yaratacak, göz hemen mikrop kapacakt›. En küçük dar-
belere karfl› korumas›z kalan göz her an kör olma tehlikesi ile karfl› karfl›ya
kalacakt›.
Örne¤in lagoftalmi adl› hastal›kta göz kapaklar› ya tamamen kapana-
maz veya çok zor kapan›r. Bu durumda kornean›n nemlenmesi tehlikeye
girece¤inden, korneada kurumaya ba¤l› olarak iltihaplanma görülür. Bu
hastal›¤›n uzun süre devam etmesi durumunda ise kal›c› göz bozukluklar›
oluflabilir. Göz kapaklar› kapanamad›¤› ve göz s›v›s› da bulunmad›¤› için
göz sürekli temizlenmeli ve mikrop kapmayacak hale getirilmelidir. Aksi
takdirde s4abaha kadar sürekli aç›k kalan göz, sabah uyan›ld›¤›nda, her
türlü toz, kir ve pislikle dolmufl bir hale gelir.5
Erken Uyar› Sistemi
Göz, mevcut bir erken uyar› sistemi sayesinde tehlikelerden korunur.
Bu sistemin temel prensibi; göze yönelik bir tehdit karfl›s›nda, gözün etra-
f›nda ya da üzerinde bulunan sinirlerin göz kapa¤›n› devreye sokmas›d›r.
Bu sinirler göz kapa¤›n› çal›flt›ran kaslar› uyar›rlar.
Göz kapaklar›n›n kapan›p aç›lmas›ndan sorumlu farkl› kas çeflitleri
vard›r. Bu kaslara ba¤›ml› olarak göz kapaklar›n›n hareketi üç flekilde olur:
- Göz k›rpma,
- Refleks olarak kapanma,
- ‹ste¤e ba¤l› olarak kapanma.
- Göz k›rpma:Göz k›rpma hava ile temas halinde yaflayan ve göz kapa¤› bulunan
omurgal›lara ait bir özelliktir. Dakikada yaklafl›k 10-20 kere istemsiz ola-
rak kapan›r. Sürekli okuma, dikkat yo¤unlaflt›rma ya da havadaki nemin
artmas› gibi etmenler göz k›rpmay› azalt›r. Üzüntüler, s›cakl›¤›n veya ›fl›-
¤›n artmas› gibi etkenler ise göz k›rpmay› art›r›c› rol oynar. Bu sayede gö-
zün temizli¤i, insan› meflgul etmeyen otomatik bir sistemle sa¤lanm›fl
olur.
17ADNAN OKTAR
- Refleks olarak kapanma:
Refleksler insan›n çeflitli d›fl uyaranlara, irade d›fl›nda ve çok k›sa bir
süre içinde verdi¤i tepkilerdir. Gerekli durumlarda göz kapa¤›n› da hare-
kete geçiren bu refleks mekanizmas›, tehlikelere karfl› bir sigorta görevi
görür. Korneaya, kirpiklere, h›zl›ca kafllar›n ortas›na ya da alna dokunma
göz kapa¤›n› uyaran refleksin oluflmas›na neden olur.
E¤er göz k›rpma refleksini meydana getiren sinir a¤› incelenirse, bu
a¤›n ne kadar incelikle planlanm›fl bir yap›ya sahip oldu¤u aç›kça görülür.
Çünkü yukar›da belirtilen her refleks için göz kapa¤›na tafl›nan uyar›lar
farkl› sinir yollar›ndan geçmektedir. Yani gözün etraf› çok say›da erken
uyar› sistemiyle donat›lm›flt›r (fiekil 1-2).
Beyin, çok k›sa sürede gelen bu uyar›lar› de¤erlendirir ve ilgili kasla-
ra sinir uyar›lar›n›n gitmesini sa¤lar. Bu ifllemler s›ras›nda sinir uyar›lar›
yollar›n› hiç flafl›rmadan saniyenin binde biri kadar k›sa bir süre içinde
beyne ulafl›rlar. Beyinden gelen emir sonucunda göz kapa¤›, gözü yabanc›
maddelerden korumak veya silecek görevini yerine getirebilmek için tam
(fiekil 1-2) Korneaya, kir-piklere, kafllar›n ortas›na ve-
ya al›na yap›lan bir temas so-nucunda göz kapa¤› direk olarak
uyar›l›r. Bu uyar›, adeta bir erkenuyar› sistemi gibi döflenmifl sinir yol-
lar› sayesinde göz kapaklar›n› hareketegeçirir. Yandaki flekilde görülen özel hatla-
rla desteklenmifl alarm sistemi Allah'›nmükemmel yarat›fl›n›n bir eseridir.
zaman›nda kapan›r. Mevcut tehlikenin an›nda tan›nmas›, farkl› durumla-
ra ait reflekslerin ayr› sinir yollar›ndan, birbirine kar›flt›r›lmadan sinyal
olarak ulaflt›r›lmas› son derece karmafl›k ifllemlerdir.
‹nsan, çevresinde devaml› olarak de¤iflen flartlar karfl›s›nda hayat›n›
devam ettirebilmek için, d›flar›da olup biten olaylardan tam zaman›nda
haberdar olmal›d›r. Bu yüzden göz k›rpma ifllemi insan›n d›fl dünyay› alg›-
lamas›n› engellemeyecek kadar k›sa bir süre içinde gerçekleflir. E¤er bu ifl-
lem uzun sürseydi çok büyük tehlikeler söz konusu olabilirdi. ‹nsan gözü-
nü k›rpma ifllemi ile meflgul oldu¤u bir anda belki de üzerine gelen bir
kamyonu farkedip kaçmaya f›rsat bulamazd›.
Nimetin Fark›na Varmak
Göz k›rpmak, her gün binlerce kere fark›nda olunmadan yap›lan bir
harekettir. Kimse göz k›rpmak için özel bir çaba sarfetmez, göz k›rparken
neden gözlerimi k›rp›yorum diye düflünmez ve göz k›rpman›n ne kadar
büyük bir nimet oldu¤unun fark›na varmaz.
Ancak insan bir sabah kalkt›¤›nda göz kapaklar›n›n yap›flm›fl oldu-
¤unu, gözlerinin yap›flkan bir ak›nt› ile doldu¤unu fark ederse o güne ka-
dar sahip oldu¤u sa¤l›kl› gözlerinin de¤erini daha iyi anlar. ‹flte "blefarit"
denilen bir hastal›k sonucunda gözler yukar›da bahsetti¤imiz duruma ge-
lip, birer bakteri yuvas›na dönüflürler. Blefarit göz kapa¤› kenar› enfeksi-
yonudur. Göz kapa¤› kenar›nda flifllik, k›zar›kl›k ile birlikte ortaya ç›kar,
ileri durumlarda küçük apselere ve ülserlere neden olur.
Bir baflka gözkapa¤› hastal›¤› ise göz kapa¤›n› kald›rma görevi yapan
kaslar›n zay›fl›¤› nedeni ile ortaya ç›kar. Bunun sonucunda üst göz kapak-
lar›ndan biri veya her ikisi düflük durur ve bu durum kifliye yorgun ve bit-
kin bir ifade verir. Bu incecik kaslar›n görevini yapmamas› görüfl alan›n›n
da küçülmesine sebep olur. Burada flafl›rt›c› olan, sadece mikroskopla gö-
rülebilen kaslar› oluflturan fluursuz hücrelerin hayat›m›z boyunca hiç yo-
rulmadan, otomatik olarak devaml› faaliyet halinde olmalar›d›r.6
Sa¤l›kl› olman›n ne kadar büyük bir nimet oldu¤unu anlamak için
mutlaka böyle s›k›nt› verici hastal›klarla karfl›laflmak gerekmez. Müminler
Allah'›n verdi¤i sa¤l›k için her zaman flükrederler. Bir hastal›kla karfl›lafl-
19ADNAN OKTAR
t›klar›nda da yaln›zca Allah'tan yard›m ister, Kuran'a uygun tevekküllü
bir tav›r gösterirler. Allah bir ayetinde flöyle buyurmaktad›r:
Nimet olarak size ulaflan ne varsa, Allah'tand›r, sonra size bir zarar
dokundu¤unda yine O'na yalvarmaktas›n›z. (Nahl Suresi, 53)
En Mükemmel Göz Damlas›: Gözyafl›
Ço¤u insan›n "yaln›zca a¤land›¤›nda akan tuzlu su" zannetti¤i göz-
yafl›, çeflitli görevler için farkl› kar›fl›mlarla oluflturulmufl son derece özel
bir s›v›d›r.
Gözyafl›n›n ilk görevi gözü mikroplara karfl› korumakt›r. ‹çinde bu-
lunan "lizozim" enzimi birçok bakteri türünü parçalayabilme ve mikrop
öldürme özelli¤ine sahiptir. Lizozim sayesinde göz, enfeksiyonlardan ko-
runur. Bu madde, binalar› mikroplardan temizlemek için kullan›lan kuv-
vetli dezenfektanlarda kullan›lan maddelerden bile daha etkilidir. Bu ka-
dar güçlü oldu¤u halde göze hiçbir zarar vermemesi ise büyük bir muci-
zedir.
20 HARUN YAHYA
(fiekil 1.3) Gözyafl› üs-tün özellikleriyle bafll›bafl›na bir mucizedir.Bunun yan› s›ra göz ya-fl›n›n üretimi ve gözdentahliyesini yapan sis-temlerin tasar›m›n›nmükemmelli¤i, üretim-deki hassas dengeylebirleflince, göz yafl›n›nvarl›¤›nda tesadüfünhiçbir yeri olmad›¤› birkez daha anlafl›l›r. Yu-kardaki flekilde gözya-fl›n›n boflalt›m›n› sa¤la-yan kanallar ve bu ka-nallar›n birleflti¤i kesegörülüyor.
Boflalt›m kesesiBoflalt›m kanal›
Boflalt›m deli¤i
Bu bilgilerin ›fl›¤› alt›nda bir kez daha durup düflünmek gerekir. Böy-
lesine güçlü bir dezenfektan, nas›l olur da göz gibi hassas bir organa hiçbir
zarar vermez? Cevap çok aç›kt›r: ‹çinde son derece güçlü bir dezenfektan
bulunan gözyafl› gözün kimyasal yap›s›na en uygun flekilde yarat›lm›flt›r.
Yarat›l›fl›n her noktas›nda mevcut olan muhteflem uyum, ayn› flekilde göz
ve gözyafl› için de geçerlidir.
Bu güçte baflka hiçbir dezenfektan göz üzerinde kullan›lamaz. Öte
yandan insan yap›m› hiç bir dezenfektan göz yafl›n›n yerini tutmaz. Bu
21ADNAN OKTAR
(fiekil 1.4) Göz yafl›n›n üretimive gözden tahliyesini gerçekleflti-ren sistemlerde üstün bir yarat›l›fl vard›r. fiekil-de göz yafl›n›n göze ak›t›ld›¤› delikler ve tahliyesinin yap›ld›¤› kanallar görülmektedir.E¤er göz yafl› tesadüfen oluflmufl bir s›v›ysa niçin üretimi ve boflalt›m› için insan vü-cudunda özel kanallar vard›r? Sözü edilen kanallar gözkapa¤›n›n veya kemiklerin içi-ne oyulmufltur. Göz yafl› kendi kendine olufltuktan sonra, yüz kemiklerinin içinde bus›v›y› uzaklaflt›racak kanallar nas›l oluflmufltur? Dikkat çekici bir baflka bir ayr›nt›,t›pk› su tesisatlar›n›n topra¤›n alt›ndan geçirilmesi gibi göz yafl› boflalt›m kanallar›n›nderinin alt›nda, kemiklerin içinde bulunmas›d›r. Bu sayede insan yüzü esteti¤indenhiçbir fley kaybetmez. Tüm bu örnekler kusursuz bir yarat›l›fl›n delilidir.
Gözyafl›n›ngöze ak›lt›ld›¤›delikler
Boflalt›m deli¤i
Boflalt›mdeli¤i
Tahliye kesesi
durum evrimciler taraf›ndan cevaplanmas› mümkün olmayan sorular› da
beraberinde getirmektedir. Birbirleriyle bu kadar uyumlu sistemler nas›l
ayn› anda ortaya ç›km›flt›r? Kör tesadüflerin böyle mükemmel yap›lar or-
taya ç›karamayaca¤› ve bunu insan bedenine yerlefltiremeyece¤i aç›kt›r.
Ancak evrimcilerin iddialar›n›n ne derece bilimsellikten ve mant›ktan
uzak oldu¤unu görmek için -kesinlikle gerçekleflmesi imkans›z da olsa- te-
sadüflerin birfleyler yapabildi¤ini varsayarak düflünelim.
Tesadüfler sonucu, göze zarar verecek rastgele milyarlarca bilefli¤in
oluflabilme ihtimali vard›r. Peki nas›l olup da göz için hem böyle kuvvetli
bir temizleyici görevi görecek hem de göze en ufak bir zarar vermeyecek
bir s›v› sentezlenmifltir? Bu ideal s›v› tesadüfen oluflana kadar göz nas›l
korunmufltur? Gözün varl›¤›n› devam ettirebilmesi için flu anki yap›s›na,
gözyafl›n›n da flu anki kusursuz bileflimine sahip olmas› flartt›r. Elbette bu
birlikteli¤in ifle yaramas› için beynin ve vücudun di¤er sistemlerinin de
ayn› anda varolmalar› gerekir.
Örne¤in göz, beyin de dahil bütün parçac›klar›, dokular›, s›v›lar› ve
uzant›lar› ile aniden bir bedende oluflsa bile bu canl›n›n hayat›n›n devam›
için yeterli de¤ildir. Çünkü bu vücudun sindirim sistemi veya karaci¤eri,
ya da kemik ili¤i ya da bunlara benzer, "olmazsa olmaz" parçalar›ndan bi-
risi henüz evrimleflememifl olsa, ne o beden ne de göz çok k›sa bir süreden
fazla hayatta kalamazd›. Bu örneklerde aç›kça görüldü¤ü gibi gözün tek
bir parças›n›n bile tesadüfen oluflmas› mümkün de¤ildir. Gözü bütün
parçalar›yla birlikte yaratan Allah't›r.
De ki: "Siz, Allah'›n d›fl›nda tapt›¤›n›z ortaklar›n›z› gördünüz mü?
Bana haber verin; yerden neyi yaratm›fllard›r? Ya da onlar›n gökler-
de bir ortakl›¤› m› var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermifliz de onlar
bundan (dolay›) apaç›k bir belge üzerinde midirler? Hay›r, zulme-
denler, birbirlerine aldatmadan baflkas›n› vadetmiyorlar." (Fat›r
Suresi, 40)
Gözyafl›n›n yap›s› daha yak›ndan incelendikçe, bu s›v›n›n ne kadar
büyük bir yarat›l›fl mucizesi oldu¤u daha iyi anlafl›l›r. Gözyafl›n›n % 98.2'si
sudur. Geri kalan k›s›mda kan plazmas›yla ayn› oranda üre ve plazmada-
kinden daha az oranda glikoz, tuzlar ve organik maddeler bulunur.7 Lizo-
22 HARUN YAHYA
zim ise geriye kalan maddenin küçük bir k›sm›n› oluflturur. Yani gözyafl›,
içinde farkl› oranlarda farkl› maddeler bulunan son derece özel bir s›v›d›r.
Gözyafl› farkl› maddeleri içeren katmanlardan oluflur. Bu katmanlar-
dan ya¤ salg›layan bezlerin bulundu¤u yüzeysel kat çok incedir. Görevi
ise gözyafl›n›n d›flar› akmas›n› ve buharlaflmas›n› engellemektir. Bu, gö-
zün yap›s›ndaki flafl›rt›c› ayr›nt›lardan baflka bir tanesidir. Gözyafl›n›n üze-
rindeki son derece ince bir tabaka, göz yafl›n› buharlaflmaya karfl› koru-
maktad›r.
Peki kim gözyafl›n›n üzerine, buharlaflma etkisini hesap ederek böyle
bir kaplama yapm›flt›r? Bu kadar özel bir tasar›m nas›l ortaya ç›km›flt›r?
Gözyafl›n›n üretimi de son derece hassas bir ölçü ile yap›l›r. Gözyafl›,
sadece korneay› kurumaktan kurtaracak ve göz küresinin yüzeyinin kay-
ganl›¤›n› kaybettirmeyecek miktarda üretilir. Böylece, göz hareket etti¤in-
de göz kapa¤›n›n iç k›sm› konjonktiva ile gözün üstü aras›nda sürtünme-
den kaynaklanan bir rahats›zl›k meydana gelmez.
Gözyafl› yeterli miktarda üretilmeseydi, göz ile göz kapa¤› aras›nda
sürekli bir sürtünme olur ve gözün her hareketi bizim için bir eziyet haline
gelirdi. Örne¤in gözyafl› kurulu¤u olan hastalarda, gözlerde sürekli bir
yanma ve gözün içinin kum dolu oldu¤u hissi duyulur. Gözler flifler, k›za-
r›r ve hastal›¤›n ileri aflamalar›nda hasta gözünü kaybedebilir.
Uyar›c› bir durum söz konusu oldu¤unda, mesela göze toz gibi ya-
banc› bir madde kaçt›¤›nda, gözyafl› üretimi otomatik olarak artar. Bu bir
yandan antiseptik amaçla daha çok lizozim enzimi üretilmesini di¤er yan-
dan da uyar›c› maddenin d›flar› at›labilmesi için bol miktarda s›v› oluflma-
s›n› sa¤lar.
Görüldü¤ü gibi gözün yap›s›nda gözyafl› bezlerinin, ne eksik ne faz-
la, gerekli miktarda s›v› salg›lamas›n› sa¤layan bir denge-kontrol meka-
nizmas› da vard›r. Sadece bu mekanizma tesadüflerle iflleyen bir evrim sü-
recinin oluflmas›n› imkans›z k›lar.
Bir kutu içerisinde, üzerinde üretildi¤i yer ve tarih yazan bir göz
damlas› gören bir kifli, hiçbir zaman o ilac›n tesadüfler sonucunda kendili-
¤inden meydana geldi¤ini düflünmez. Bu damlan›n formülünü bulan, onu
üreten, paketleyen birileri vard›r. Aksini iddia eden bir kiflinin ak›l sa¤l›-
¤›nda ciddi bir problem oldu¤unu düflünür. Gözyafl› ise bir göz damlas›n-
23ADNAN OKTAR
dan çok daha üstün özelliklere sahiptir ve insan vücudunda üretilir. Önce-
likle farkl› kimyasal maddelerden oluflur ve bu maddeler hassas bir kar›-
fl›m oran› ile birleflirler. Bundan baflka gözyafl›yla birlikte gözyafl›n› üreten
salg› bezleri, otomatik gözyafl› salg›lanma ayarlar› ve boflalt›m kanallar›
da vard›r. Bunlar düflünüldü¤ünde gözyafl›n›n tesadüfen meydana geldi-
¤ini ve yine tesadüfen göze yerleflti¤ini söylemek ak›l ve mant›k d›fl› bir
iddia olacakt›r. Gözyafl› flimdiye kadar yaflam›fl olan ve flu anda dünya
üzerinde yaflamakta olan bütün insanlarda vard›r. Herkeste ayn› özellikle-
re sahiptir. Gözü bir bütün olarak yaratan, her insanda ayn› özelliklerin
var olmas›n› sa¤layan üstün güç sahibi Allah't›r. Göz Allah'›n benzersiz
yaratmas›n›n tecellilerinden bir tanesidir.
Korumadaki Estetik
Gözün çok hassas bir yap›s› vard›r. ‹flte bu yüzden vücudun en iyi ko-
runan organlar›ndan biridir. Burada dikkat çeken nokta koruman›n ayn›
zamanda son derece estetik bir görünüm içerisinde sa¤lanmas›d›r. Düflü-
nün ki; gözün korunmas› için etraf›nda son derece sert, z›rh›ms› bir kabuk
da olabilirdi. Oysa, gözün çevresinin kemik yap›s›, gözkapaklar›, kafllar,
kirpikler son derece estetik ve simetrik bir görünüm meydana getirirler.
Bu, Allah'›n yaratmas›ndaki güzelli¤in eflsiz örneklerinden yaln›zca biri-
dir. Bir ayette yarat›l›fltaki kusursuzluk flöyle ifade edilmifltir:
O Allah ki, yaratand›r, (en güzel bir biçimde) kusursuzca vareden-
dir, "flekil ve suret" verendir... (Haflr Suresi, 24)
Göz kapa¤›n›n s›n›r›ndan ç›kan kirpikler gözü toz ve yabanc› madde-
lerden korurlar. Koptuklar› veya kesildikleri zaman tekrar uzarlar. Uzama
kirpik eski boyutuna geldi¤inde biter.
Kirpikler düzgün, yumuflak ve yukar› do¤ru hafifçe k›vr›kt›rlar. Bu
flekil hem kullan›fll› hem de son derece estetiktir. Kirpiklerin bu flekli ka-
zanmalar› elbette rastlant› sonucu de¤ildir. Zeis adl› bezlerin salg›lad›klar›
ya¤l› bir salg› ile kirpikler ya¤lan›r, kavisli elastik bir yap› kazan›rlar. E¤er
bu ince bak›m yap›lmasayd› kirpikler son derece sert, f›rça gibi olacak, her
göz k›rpmada rahats›zl›k verici bir kar›flma ve tak›lma hissi meydana gele-
cekti.8
24 HARUN YAHYA
ADNAN OKTAR 25
Kafllar›m›z da aln›m›zdan akan terlerin gözün içine girmesine engel
olur. Ayr›ca günefl ›fl›nlar›n› k›rarak gözün içine yans›mas›n› engeller. Bu-
nun yan› s›ra insan gözünün estetik görünümünü tamamlayan çok önem-
li birer unsurdurlar.
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah't›r." De ki:
"Öyleyse, O'nu b›rak›p kendilerine bile yarar da, zarar da sa¤lama-
ya güç yetiremeyen birtak›m veliler mi (tanr›lar) edindiniz?" De ki:
"Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eflit olabilir mi? Ve-
ya karanl›klarla nur eflit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yarat-
mas› gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince
birbirine mi benzeflti? De ki: "Allah, herfleyin Yarat›c›s›'d›r ve O,
tektir, kahredici oland›r." (Ra'd Suresi, 16)
(fiekil 1.5) Göz sahip oldu¤u hareket kabiliyetisayesinde her yöne hareket edebilir.
Y›pranmayan Kaslar
Göz kaslar› vücudun en çok çal›flan kaslar›ndand›r. Bu kaslar saye-
sinde göz, günde yaklafl›k 100.000 kere hareket eder. ‹nsan›n yaflam süresi
düflünüldü¤ünde bu say› milyarlar› bulur. Fakat kaslar bu kadar a¤›r ve
sürekli bir ifl yapmalar›na ra¤men hiç kimse görmekten dolay› yorgunluk
duymaz. De¤il bu kaslar›n yorgunlu¤unu hissetmek insanlar›n ço¤unun
bu kaslardan haberleri bile yoktur. Yafll› kimselerde bile bu kaslar genç bir
insandaki gibi ifllevlerini görürler.
Göz çevresinde 6 kas bulunur. Bu kaslar gözlerin sa¤a-sola, afla¤›-yu-
kar› ve di¤er aç›lara dönmesini sa¤lar. (fiekil 1.6 ve 1.7) Her gözdeki 6 kas,
3 kas çiftinden oluflur. Her çift, kendi içinde z›t yönlere hareketi sa¤lar. Bir
cismin kusursuz ve net olarak alg›lanabilmesi için görüntünün retinan›n
merkezine odaklanmas› gerekir. Bunun için gözdeki kaslar, birlikte mü-
kemmel bir uyum içinde çal›flmal›d›rlar. Bu yüzden iki göz ayn› anda ayn›
noktaya do¤ru bakar. Gözlerin ortak çal›flmas›nda bir problem olmas› ha-
linde görüntü çift olur. (Bunun ne kadar s›k›nt› verici olabilece¤ini anla-
mak için, gözünüzün kenar›na parma¤›n›zla hafifçe ve dikkatli bir flekilde
bast›rarak bir nesneye bakmaya çal›fl›n.)
Bu kaslar›n birbirleriyle uyum içinde çal›flmalar› sa¤lanamazsa, çift
görmenin yan›s›ra, yüzün ifadesinde de birçok bozukluklar meydana ge-
lebilir. Örne¤in, gözde flafl›l›k veya kayma oldu¤u zaman yüz ifadesinin
26 HARUN YAHYA
(fiekil 1.6 ve 1.7) Göz kaslar›n›n önden ve arkadan görünüflü.
Sola dönüflüsa¤layan kas
Sa¤a dönüflüsa¤layan kas
Afla¤› dönüflüsa¤layan kas
Yukar› dönüflüsa¤layan kas
ADNAN OKTAR 27
(fiekil 1.8) Göz kaslar›n›n yandan görünüflü. Kaslar gözün her yöne ko-layl›kla hareket edebilmesini sa¤layacak bir düzene sahiptir. Böylesineözel bir yap›n›n kendi kendine, tesadüfen oluflma ihtimali yoktur. Gözükusursuz olarak yaratan Allah't›r.
de¤iflmesi gibi. E¤er bu kaslar hiç olmasalard› göz hareketsiz donuk bir
cam gibi kalacak ve yüzde anlams›z bir ifade olacakt›. Bir fleye bakmak
için kafan›n tamamen o yöne dönmesi gerekecek, günlük yaflamda sahip
oldu¤umuz hareket kabiliyeti büyük oranda azalacakt›.
Konjonktiva, Ömür Boyu Bak›m
Gözü sürekli y›kayan ve mikroplardan ar›nd›ran bir gözyafl› sistemi-
nin yan›s›ra gözde bir ya¤lama sistemi de mevcuttur. Bu sistem günde
yaklafl›k yüzbin defa, dört ayr› yöne dönen gözün, bu hareketlerin sonu-
cunda y›pranmas›n› engeller. Bu sayede göz sürekli ya¤lanarak sürtünme
etkisine ve yabanc› maddelere karfl› korunmufl olur.
Göz küresi, üst üste birçok doku kat›ndan oluflur. Bu dokulardan
konjonktiva gözün üst tabakas›n› ya¤lama görevi yapar. Konjonktiva, göz
kapa¤›n›n alt›ndan gözün en üst tabakas›na kadar olan aral›kta yer al›r ve
göz küresinin büyük bir bölümünü kaplayan sert beyaz bir zar olan sklera
(göz ak›) ile birleflir. Bu iki tabaka da canl›d›r ve gözü besleyen minik kan
damarlar›yla beslenirler. fieffaf bir tabakan›n canl› olmas› ve gözle görüle-
meyen damarlarla beslenmesi dikkat çekicidir.
Bu tabaka göz küresinin alt ve üst k›s›mlar›na kadar uzar, böylece göz
k›rp›ld›¤›nda veya hareket etti¤inde konjonktivan›n iki yüzeyi birbiri üs-
tüne geçer.
Konjonktiva gözyafl› bezleriyle temel gözyafl› salg›lanmas›n› yapar.
Ayn› zamanda göz kapaklar›n›n iç yüzeyini ve göz küresini örter. Bu ince
tabaka mukus (mukoza salg›s›) üreten küçük bezeler de içerir. Mukus göz-
yafl›yla birleflerek ya¤lama ifllemini gerçeklefltirir. Bu ya¤ o kadar kaygan-
d›r ki göz hareket etti¤inde hiçbir rahats›zl›k hissedilmez.
En basit mekanik aletlerde bile düzenli bir ya¤lama olmadan verim
al›namaz. Kap› menteflesinden son model bir araban›n motoruna kadar,
hareketli mekanizmalar›n sürtünme etkisine karfl› korunmalar› ve y›pran-
mamalar› için düzenli olarak ya¤lanmalar› gerekir. Gün boyu yaklafl›k yüz
bin hareket yapan göz de yukar›da anlat›lan sistem sayesinde otomatik
olarak sürekli ya¤lan›r.
E¤er konjonktivan›n çal›flmas›nda ciddi bir aksakl›k olup da bu ya¤-
lanma ifllemi gerçekleflmezse gözün her hareketinde çok büyük ve dayan›l-
maz a¤r›lar meydana gelirdi. Oysa sa¤l›kl› bir insan, Allah'›n yaratt›¤› bu
kusursuz sistem sayesinde hayat› boyunca böyle bir rahats›zl›k çekmez.
Kornea, Gözün Penceresi
Göz, ›fl›¤›n girdi¤i öndeki ç›k›nt› d›fl›nda, küre biçimindedir. Bu küre-
nin en d›fl›nda göz ak› (sklera) denen sert, çok dayan›kl› ve süt gibi donuk
beyaz renkli bir katman bulunur. Göz ak› gözü çepeçevre kuflat›r ve göz
içindeki dokular›n korunmas›n› sa¤lar. Gözün ortas›ndaki renkli bölümü
çevreleyen beyazl›k da bu katman›n görünen bölümüdür.
Göz ak›, yumuflak ve jölemsi bir yap›ya sahip olsayd› gözün korun-
28 HARUN YAHYA
29ADNAN OKTAR
mas› gerekti¤i gibi sa¤lanamayacakt›. Ayr›ca göze
toz veya herhangi bir yabanc› madde kaçt›¤›nda
bu cisim göze yap›flaca¤› için ç›karmas› zorlafla-
cak, büyük zararlar verecekti. Oysa göz ak› sert ol-
du¤u için gözyafl›n›n da yard›m›yla yabanc› mad-
deler kolayl›kla gözden temizlenir.
Göz üzerindeki sert ve dayan›kl› beyaz doku-
nun yap›s›, gözün önündeki ç›k›nt›l› bölüme gelin-
ce de¤iflir. Bu ç›k›nt›l› bölüm kornea denilen, ›fl›¤›
geçiren saydam bir tabakadan oluflur. Birbirlerinin devam› olduklar› halde
göz ak› ve kornean›n yap›lar› tamamen farkl›d›r ve kesin bir s›n›rla ayr›l›r-
lar. (fiekil 1.9) Göz ak› bir binan›n d›fl cephesini kaplayan sert granit kapla-
maya, gözün önündeki fleffaf kornea da bu binan›n penceresine benzetile-
bilir.
E¤er korneay› oluflturan ince doku gözün bütününü kaplasayd› göz
d›fl etkilere karfl› son derece savunmas›z ve güçsüz kalacak, sonuç körlük
olacakt›.
E¤er göz ak›n› oluflturan sert ve mat doku gözün önündeki saydam
tabaka üzerinde devam etseydi, ›fl›k merce¤e ulaflamayacak ve görüntü
oluflamayacakt›. Nas›l olur da ayn› tabakada bulunan ve birbirlerinin de-
vam› olan iki farkl› doku, kesin bir s›n›r ile ayr›lm›fllard›r? Bu yuvarlak s›-
n›r› kim çizmifltir?
Gözümüzün önündeki bu küçük pencereyi incelemeye devam ede-
lim. Kornea denen saydam bölüm ›fl›k ›fl›nlar›n› k›rarak, bu ›fl›nlar›n mer-
cekten geçip, gözün arkas›ndaki retinaya ulaflmalar›n› sa¤lar. Odaklama
için gerekli olan ›fl›¤›n k›r›l›m›n›n üçte ikisi bu sayede sa¤lan›r. K›r›lman›n
geri kalan üçte birlik bölümünü ise, gözün iç k›sm›nda bulunan mercek
gerçeklefltirir.
Nesneleri net görebilmek için kornean›n her zaman saydam ve çok
duyarl› olmas› gerekir. Çünkü saydaml›¤›n› yitirdi¤i anda göze yeterince
›fl›k giremedi¤i için görüntü bulan›klafl›r. Gözün d›flar›ya aç›k olan bölü-
mündeki bu katman›n çok duyarl› olmas› da göze kaçan küçük bir toz par-
ças›n›n bile hemen fark edilip temizlenmesini sa¤lar.
Kornean›n bu derece saydam olmas›n›n sebebi, kendisini oluflturan
(fiekil 1.9)
KORNEA
GÖZ AKI
(fiekil 1.10) Kornea, gö-zün d›fl dünyaya aç›lanpenceresidir. Ifl›¤› geçir-genli¤i pencere cam›ylada ayn›d›r. Aradaki farkpencerede cam, korne-ada "et" kullan›lmas›d›r.Bir "et"i camdan fleffafyapacak tek güç ise her-fleyi benzersiz yaratanAllah't›r.
31ADNAN OKTAR
liflerin hassas bir düzen içerisinde s›ralanmalar›d›r. Bu s›ralanmaya yap›-
lacak herhangi bir müdahale kornean›n kararmas›na ve görüntünün bula-
n›klaflmas›na sebep olur.
Foto¤raf makinesi için objektif ne kadar önemliyse göz için de kornea
ayn› önemi tafl›r. Dahas› kornea o kadar fleffaft›r ki, ancak çok yak›ndan
dikkatle bak›ld›¤›nda görülebilir. Ayn› zamanda vücuttaki en hassas yap›-
lardan biridir.
Kornea yüzeyi gözle görülmeyen sinirlerden ve lenf damarlar›ndan
oluflur. Ancak bunlar görüntüyü bozmazlar. Bu sinirler en hafif dokunufla
veya dokunma tehlikesine karfl› harekete geçip, reflekslerle göz kapa¤› gi-
bi koruyucu mekanizmalar› yard›ma ça¤›r›rlar. Göz kapa¤›, kornea üstüne
yap›flan herhangi bir fleyi derhal d›flar› atar ve göz kapa¤›n›n kapanmas›
korneay› di¤er muhtemel tehlikelerden korur.
Kornea bir anlamda arkas›nda gözün çal›flt›¤› bir penceredir. Rüzga-
r›n savurdu¤u bir kum tanesi veya talafl parças› korneay› çizebilir. Kornea
bu tür sebeplerle çizilirse ya da hasara u¤rarsa kendi kendini tamir edebi-
lir. Gözün h›zl› bir kendini yenileme kabiliyeti vard›r.
Korneay› oluflturan hücreler gözyafl›ndaki glikoz ve havadaki oksijen
ile beslenirler. Burada kan damarlar› bulunmaz. Gece ise uykuda, göz ka-
paklar›n›n alt›ndaki zengin k›lcal damarlardan beslenirler.
Kornean›n netli¤i tam olarak sa¤lanmasayd› hiçbir zaman düzgün bir
görüntüyle muhatap olunamayacak, insan devaml› olarak bulan›k göre-
cekti. Böyle bir görüntü olsayd› dünya, elbette flu anda oldu¤undan çok
farkl› olacak, herfley puslu bir perde arkas›ndan izlenecekti. Bu yüzden d›fl
dünyay› bu incecik canl› tabakan›n izin verdi¤i netlikte izleyebiliriz.
Kornea vücuttan tamamen izole edilmifltir. Bu özelli¤i kornean›n bir
vücuttan di¤erine naklini kolaylaflt›r›r. Nakledilen doku vücut taraf›ndan
reddedilmez. Çünkü kanda üreyen antikorlar buraya ulaflamazlar.
Buraya kadar anlat›lan teknik bilgileri bir kez daha gözden geçirmek-
te yarar vard›r. Kornea, gözün ön taraf›n›n en d›fl k›sm›nda bulunan son
derece saydam bir tabakad›r. Ifl›¤›n yaklafl›k yüzde doksan sekizini geçirir
ki bu, pencere cam›n›n fleffafl›¤›na yak›nd›r. (fiekil 1.10) Burada dikkat
edilmesi gereken nokta kornean›n canl› bir doku oldu¤u, düzenli olarak
HARUN YAHYA32
beslendi¤i ve hücrelerden olufltu¤udur.
Nas›l olur da canl› bir et parças› t›pk› bir cam kadar fleffaf olabilir? Bu
saydaml›¤› nas›l kazanm›flt›r? Dünyaya liflerden ve damarlardan oluflan
canl› bir varl›¤›n arkas›ndan bakt›¤›m›z halde nas›l olur da herfleyi bu ka-
dar net görebiliriz?
Vücudumuzdaki bütün hücreler tek bir hücrenin ço¤almas›yla olu-
flur. Gözdeki son derece ince, fleffaf ve narin olan bu canl› zar› oluflturan
hücreler de, sert kemikleri oluflturan hücreler de, ba¤›rsak dokular›n›
oluflturan hücreler de, kan hücreleri de hepsi tek bir hücrenin bölünmesi
ve ço¤almas› sonucunda var olmufllard›r. Hangi güç, ayn› hücrenin bölün-
mesi sonucunda, bir yanda tafl gibi sert olan kemikleri, bir yanda da cam
kadar fleffaf olan korneay› meydana getirmifltir? Nas›l olup da hücreler
birbirlerinden bu kadar farkl› olmufllard›r? Hücrelerin plan yapma, karar
verme, uygulama gibi yetenekleri var m›d›r?
Elbette ki cans›z ve fluursuz atomlardan oluflmufl hücrelerin böyle ye-
tenekleri yoktur. Hücrelere neler yapacaklar›n› hangi organ› oluflturup, ne
gibi görevler yapacaklar›n› ilham eden Allah't›r.
Korneay› oluflturan liflerin ve sinirlerin son derece hassas olmalar› yi-
ne üstün bir yarat›l›fl›n delilidir. Çok narin olan bu tabaka geliflmifl bir er-
ken uyar› sistemi sayesinde, en ufak bir tehlikede dahi göz kapa¤›n› sa-
vunmaya ça¤›r›r. Peki bu nas›l gerçekleflir? Acaba korneay› oluflturan hüc-
reler, hayatta kalmak için böyle bir sistem gelifltirip, sonra beyinle anlafl›p,
göz kapa¤›n› kendi hizmetlerine mi almaya karar vermifllerdir?
Gözdeki baflka bir baflka mucizevi yap› da kornean›n fleklidir. Ifl›¤›n
k›r›lmas›n› hesaplamak son derece güç ve optik alanda uzmanl›k gerekti-
ren bir ifltir. Ancak anne karn›ndaki bir hücrenin bölünmesi sonucunda or-
taya ç›kan kornea dokusu bu hesaplamay› kusursuz bir flekilde yapar.
Çünkü kornea ›fl›¤› tam retinan›n üstüne düflürecek aç›ya sahiptir. Acaba
kornea bu aç›y› kendisi mi hesaplam›flt›r, yoksa korneay› oluflturan hücre-
ler bu bilgiye ayr› ayr› m› sahip olmufllard›r? Son derece ince bir hesapla-
ma gerektiren kornean›n flekli elbette ki kendili¤inden tesadüflerle bu hale
gelmemifltir.
Kornea ile ilgili detaylar› bir kere daha k›saca gözden geçirelim. Kor-
nean›n ›fl›¤› retinaya düflüren objektife benzer flekli, liflerin ard›ndan dün-
ADNAN OKTAR 33
yay› görmemizi sa¤layan ola¤anüstü yap›s›, korneay› besleyen göz kapa¤›
ve lenf damarlar›, erken uyar› sistemini oluflturan sinirler ve daha birçok
özel ayr›nt›… Bunlar›n tümü tesadüfen oluflmas› mümkün olmayan birbi-
rine ba¤l› kusursuz mekanizmalard›r.
Buraya kadar anlat›lanlarda da aç›kça görüldü¤ü gibi korneada çok
üstün bir yap› vard›r. Böyle bir yap› ancak üstün ak›l gerektiren bir yarat›-
l›fl sonucunda gerçekleflir. Bu benzeri olmayan akl›n sahibi ise Allah't›r.
Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karfl› seni aldat›p-ya-
n›ltan nedir? Ki O, seni yaratt›, 'sana bir düzen içinde biçim verdi'
ve seni bir itidal üzere k›ld›. Diledi¤i bir surette seni tertib etti. (‹n-
fitar Suresi, 6-8)
Gözdeki S›v›lar
Gözün iç bofllu¤u üç bölüme ayr›lm›flt›r. Gözün önünde iki oda var-
d›r. Bunlardan ön oda göz ak›n›n ön parças› olan kornean›n arka yüzü ile
iris aras›ndad›r. Arka oda ise irisle göz merce¤i aras›nda kalan dar bir ara-
l›kt›r. Gözün ortas›nda ve göz merce¤i arkas›nda genifl bir boflluk bulunur.
Bu odaya karanl›k oda denir. Buras› saydam, renksiz, parlak bir s›v› ile do-
ludur. Bu s›v› cams› s›v› olarak adland›r›l›r.
Jelatinimsi k›vaml› bu s›v›, retina ile mercek aras›ndaki bofllu¤u dol-
durarak retinan›n yerinde kalmas›n› sa¤lar. Yine irisle mercek aras›ndaki
arka odac›kla, irisle kornea aras›ndaki ön odac›k da s›v› ile doludur. Bu s›-
v› ise kirpiksi cisim taraf›ndan devaml› salg›lan›r. Odac›klardaki s›v›n›n
görevlerinden biri, kan damarlar›ndan yoksun olan kornea ve merce¤in
beslenmesini sa¤lamakt›r.
Göz içi s›v›s› gözün içindeki yap›lar›n beslenmesi için gerekli madde-
leri (tuzlar, flekerler, mikrop öldürücü maddeler gibi) içerir. Bu maddeler
kirpiksi yap› içerisinde bulunan mikroskobik pompalar arac›l›¤›yla da-
marlardan emilir ve s›v›n›n içine kar›fl›r.
Göze hayat veren bu besin kayna¤› s›v›, dura¤an ve hareketsiz de¤il-
dir. Aksine, sürekli bir dolafl›m halindedir. Ufac›k boflluktaki bu s›v› aynen
okyanuslardaki temel su ak›nt›s› prensibi do¤rultusunda bir sirkülasyon
gerçeklefltirir. (So¤uk ak›m afla¤›dan, s›cak ak›m yukar›dan akar.)
HARUN YAHYA34
Bu muhteflem mekanizma sadece besini ve mikrop öldürücüleri eflit
olarak da¤›tmakla kalmaz. Ayn› zamanda son derecede hassas ve mikros-
kobik bir kontrolle at›klar›n d›flar› at›lmas›n› sa¤lar. Odac›klardaki s›v›n›n
ikinci görevi ise iç bas›nç olufltururak göz küresinin fleklinin sabit kalmas›-
n› sa¤lamakt›r.
Göz ‹çi Bas›nc›
Göz, esnekli¤i çok s›n›rl› bir küre gibi düflünülebilir. ‹çerdi¤i peltemsi
s›v› küreye bir miktar iç bas›nç yapar. Bu iç bas›nc›n fliddetini ise saydam
s›v›n›n miktar› belirler.
Saydam s›v›, kirpiksi cisim taraf›ndan salg›lan›r. S›v›, kirpiksi cisim-
den arka odaya (saydam tabakaya), daha sonra da gözbebe¤inden geçerek
ön odaya gelir ve kornean›n arka yüzüyle irisin ön yüzü aras›ndaki doku-
lar taraf›ndan geri emilir. Bu salg›lama ve boflalt›m ifllemlerinde dengesiz-
lik olmas› göz içi bas›nc›n› etkiler.
Üretilen ve emilen saydam s›v› miktar› eflit oldu¤unda, sürekli bir s›-
v› ak›fl› sa¤lan›r, böylece gözün içindeki s›v› hacmi de¤iflmez. Ama say-
dam s›v›n›n üretimi artar, emilimi azal›r ya da ak›fl› engellenirse göz içi ba-
s›nc› yükselir.
Mevcut sistemi bir kez daha gözden geçirelim. Sözü edilen s›v› çok
hassas bir denge ile üretilmekte, fazla s›v› ayn› hassas denge sayesinde ge-
ri emilmektedir. Dikkat edilmesi gereken, bu döngünün bütün insanlar›n
gözlerinde her an süregeldi¤idir.
Gözün içi, suyu bir taraftan doldurulurken bir taraftan da boflalt›lan
bir akvaryuma benzer. E¤er suyun tahliyesi engellenirse akvaryum taflar
veya suyun eklenmesi aksarsa akvaryum boflal›p kurur. Benzer flekilde
birçok sanayi tesisinde, kimyasal tesislerde bulunan s›v› tanklar›n›n içer-
dikleri s›v› miktarlar› bilgisayarlarla yönetilen son derece hassas elektro-
nik kontrol sistemleri sayesinde dengede tutulur. Çok ince ölçüm ve he-
saplamalar gerektiren bu kontrol sistemleri uzman mühendisler taraf›n-
dan programlan›r ve denetlenir. Sistemde meydana gelen aksakl›klar ise
büyük facialara neden olabilir.
Göz içi s›v›s› gibi milimetrik hacimlerin denge mekanizmas›n› sa¤la-
35ADNAN OKTAR
mak ise çok daha büyük ve hassas hesaplamalar› gerektirir. Çünkü bu he-
saplamalarda milimetreden çok daha küçük birimlerde yap›lacak bir yan-
l›fll›k gözün kör olmas›yla sonuçlan›r. Ancak sa¤l›kl› bir göz içindeki s›v›-
n›n bu döngüsü bir ömür boyu hiç flaflmadan sürer gider. Yaln›zca böyle
bir s›v›n›n göz içerisinde bulunmas› bile büyük bir mucize iken bu s›v›n›n
ayn› zamanda kusursuz bir döngü içinde oldu¤unu bilmek, insan›n üze-
rinde düflünmesini gerektiren bir durumdur.
Peki son derece hassas bir dengesi olan göz içi s›v›s›n›n hacminde bir
de¤iflim olursa, yani akvaryum taflacak kadar suyla dolarsa ne olur? Bu s›-
v›n›n emiliminde bir yavafllama ya da üretiminde gereksiz bir art›fl olursa
sonuç son derece ac› verici olur. Glokom hastal›¤› ad› verilen bu durumda
göz içi bas›nc› h›zla artar. Patlamak üzere olan bir balon gibi fliflen göz, in-
sana dayan›lmaz ac›lar verir, sonuç genellikle körlüktür. ‹yice gerilen ve
fliflen göz en küçük bir darbe sonucunda y›rt›l›r.
Do¤al olarak bu yaz›y› okuyuncaya kadar gözünüzün içine bir s›v›-
n›n doldurulup boflalt›ld›¤›n› bilmiyordunuz. T›pk› di¤er insanlar gibi.
Ama baz› insanlar böyle bir mucizenin gözlerinin içerisinde oldu¤unu çok
ac› bir flekilde ö¤renirler: glokom hastal›¤›na yakalanarak. Glokoma yaka-
lanan bir insan, çekti¤i büyük ac›lar yüzünden sa¤l›¤›n›n ne kadar önemli
bir nimet oldu¤unu anlar. Genellikle a¤›r hastal›k geçiren birçok insan gibi
son çare olarak kendisini yaratan Allah'a yalvar›r.
Sizin bu hastalardan fark›n›z, bu mucizenin varl›¤›n› ac› çekerek de-
¤il yaln›zca bir kitap okuyarak ö¤renmifl olman›zd›r. Ama bu, ömür boyu
ac› çekmeyece¤iniz anlam›na gelmez. E¤er Allah dilerse böyle bir hastal›k
veya çok daha ac› verici bir baflka hastal›¤› vesile k›larak sa¤l›¤›n›z›n de¤e-
rini ve flükretmeniz gerekti¤ini size hat›rlatabilir. Ancak as›l makbul olan
insan›n, bafl›na bir s›k›nt› gelmesini beklemeden Allah'a yönelip dönmesi,
O'na flükretmesi, Allah'› sürekli anarak O'nu en içten bir sayg›yla övüp yü-
celtmesidir.
Allah hakk›nda yalan uydurup iftira edenlerin k›yamet günü zan-
lar› nedir? fiüphesiz Allah, insanlara karfl› büyük ihsan (fazl) sahi-
bidir, ancak onlar›n ço¤u flükretmezler. (Yunus Suresi, 60)
36 HARUN YAHYA
‹ris, Gözün Ifl›k Ayarlay›c›s›
Kornean›n (saydam tabakan›n) arkas›nda yer alan iris, retinay› gerek-
siz ›fl›nlardan korur. Çevresinde bulunan iki kas sayesinde gözbebe¤inin
boyutunu ›fl›k fliddetine göre ayarlar (flekil 1.11 ve 1.12). Kaslardan biri t›p-
k› bir kese ba¤› gibi gözbebe¤ini daralt›r. Göz bebe¤inin etraf›nda papatya
yapraklar› gibi d›fla uzanan di¤er kaslar ise ›fl›¤›n fliddeti azald›¤›nda göz
bebe¤ini büyütürler. Bu sayede gözün içine giren ›fl›k miktar› sabit tutulur.
Aksini düflünelim. E¤er böyle bir mekanizma olmasayd› göz kendisi-
ni de¤iflen ›fl›k miktar›na göre ayarlayamayacakt›. Normalde, çok küçük
orandaki bir ›fl›k de¤ifliminde bile göz, uzun süre kamaflacak, görme ile
görememe aras›nda uzun bir zaman geçecekti.
Uzun süre ayd›nl›k bir ortamda bulunduktan sonra karanl›k bir orta-
ma geçildi¤inde gözde meydana gelen kamaflman›n iki nedeni vard›r. Bi-
rincisi, karanl›kta retina duyarl›l›¤›n›n artmas›d›r; ikincisi ise, iristeki kas-
lar›n harekete geçmeleri için k›sa bir sürenin gerekmesidir. Karanl›k bir
yerden birden ayd›nl›k ortama geçildi¤inde, göz bebe¤i k›sa bir süre ge-
niflli¤ini korur. Göz ›fl›kta kald›ktan ancak 0.04-0.05 saniye sonra göz bebe-
¤i iristeki kaslar›n yard›m›yla daralmaya bafllar ve bu daralma 0.1 saniye-
de maksimuma ulafl›r.
‹risteki kaslar›n yard›m›yla göz bebe¤inin daralma süresi 0.1 saniye
de¤il de daha uzun bir zaman alsayd› o süre yar› kör olarak geçirilir ve bu
büyük bir rahats›zl›k meydana getirdi. Ancak böyle olmamaktad›r. Göz-
deki mükemmel tasar›m sayesinde her an zorlanmadan ve rahats›zl›k
duymadan çevremizi görebiliriz.
‹ris, sahip oldu¤u pigmentli hücreler sayesinde ayn› zamanda göze
rengini veren tabakad›r. ‹risin rengi t›pk› deride oldu¤u gibi mevcut pig-
ment çeflidine ve miktar›na ba¤l›d›r. Aç›k renk derili insanlar›n gözleri ma-
vi, yeflil ya da aç›k gridir. Koyu renk derili insanlar›n gözleri ise genelde
koyu kahverengi veya siyaht›r.
Göz Bebe¤i
Gözbebe¤i dedi¤imiz fley asl›nda iris içindeki bir çukurdur. Gözbebe-
¤i kas›larak ve geniflleyerek gözün içine girecek ›fl›k miktar›n› çok k›sa bir
sürede ayarlar. Genel olarak, her iki göz de ayn› miktarda ›fl›k al›r; fakat
ADNAN OKTAR 37
gözlerden birine düflen ›fl›k miktar› de¤ifltirildi¤inde, sadece bir gözün
gözbebe¤inde de¤ifliklik olmaz, di¤eri de hemen buna kat›l›r.
Göze giren ıflık miktarı, göz bebe¤i açıklı¤ı alanının karesi ile do¤ru
orantılıdır. Gözbebe¤i çapının 1,5-8 mm arasında de¤iflebilmesi sayesinde,
göze giren ıflık miktarı 30 kat artırılıp azaltılabilir. Örne¤in bir flafl patla-
mas› ile 0.1 saniyede yap›lacak de¤iflim sonucunda gözbebe¤i hemen
ayarlan›p ›fl›¤› k›rar. Ifl›k göze girdi¤i zaman, bu sinirsel bir uyar› olarak
beyne gider. Beyne sadece ›fl›¤›n varl›¤› de¤il ayn› zamanda fliddeti de bil-
dirilir. Beyin de hemen geri sinyal göndererek göz bebe¤ini çevreleyen
kaslar›n ne kadar kas›lacaklar›n› veya ne kadar geniflleyeceklerini bildirir.
Bütün bu haberleflme, hesaplama ve fonksiyonlar ise saniyeden daha alt
birimlerdeki bir zaman aral›¤›nda gerçekleflir.
(fiekil 1.11)Göze giren›fl›k mikta-r›n› ayarla-yan iris veiriste bu-lunan kas-lar.
Beyin ile iris kaslar› aras›nda oluflan bilgi al›flverifli, ilk okuyuflta s›ra-
dan biyolojik bir ayr›nt› gibi gözükebilir. Ancak biraz düflünüldü¤ünde
bunun hiç de ayr›nt› bir bilgi olmad›¤› aksine çok önemli bir mucize oldu-
¤u hemen anlafl›lacakt›r.
Göze gelen ›fl›¤›n fliddetinin otomatik olarak ölçülmesi ve bu bilginin
beyne haber verilmesi, beynin de duruma göre iris kaslar› sayesinde içeri gi-
ren ›fl›¤›n fliddetini ayarlamas›, istisnas›z flimdiye kadar yaflam›fl olan ve flu
anda yaflayan bütün insanlar›n beyninde bu ince ve karmafl›k hesaplamala-
r›n gerçeklefliyor olmas› çok aç›k bir yarat›l›fl mucizesidir. ‹nsan bedeninde
yarat›lm›fl olan bu muhteflem sistemle ilgili bilgi sahibi olmak, insan›n ken-
disini yaratan›n gücünü ve ilmini görüp O'nu gere¤i gibi takdir edebilmesi
için bir vesiledir. ‹nsana düflen ise tüm evrenin Yarat›c›s› olan Allah'a flükret-
mek ve Allah'› hoflnut edecek davran›fllarda bulunmakt›r. Allah bir ayetinde
(fiekil 1.12) Göz be-be¤i gözün içine gi-
ren ›fl›k miktar›n›ayarlar. Yo¤un ›fl›kta
daralan göz bebe¤i(a) göze giren ›fl›k
miktar›n› azalt›r. Ka-ranl›k ortamda ise
geniflleyerek (b) gö-ze daha çok ›fl›k gir-mesini sa¤lar. Sani-yenin onda biri ka-dar k›sa bir sürede
göze giren ›fl›¤›n he-saplanmas› ve bu
hesaba göre göz be-be¤inin büyüklü¤ü-
nü ayarlamas› ol-dukça karmafl›k vegeliflmifl bir sistemsayesinde olur. ‹n-
sanda daha annekarn›ndayken yarat›-lan böyle bir sistemitesadüflerin olufltu-
ramayaca¤› çokaç›kt›r. Gözü yaratan
Allah't›r.b
a
39ADNAN OKTAR
ayetlerinden yüz çevirenleri "zalim" olarak nitelendirmektedir:
Kendisine Rabbinin ayetleri ö¤ütle hat›rlat›ld›¤› zaman, s›rt çevi-
ren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha
zalim kimdir?… (Kehf Suresi, 57)
Ayd›nl›¤a ve Karanl›¤a Uyum
Buraya kadar anlat›lan ayr›nt›lar›n varl›¤›n› kendi gözünüzde incele-
yebilirsiniz. Karanl›k bir yere ilk girdi¤iniz anda etraf›n›zdaki eflyalar› çok
zor seçebilirsiniz. Bunun sebebi, retinan›z›n duyarl›l›¤›n›n o an için çok
düflük olmas›d›r. Fakat 1 dakika gibi k›sa bir süre içinde duyarl›l›k 10 kat
artar. Retina daha önce uyar›lmas› için gereken ›fl›k fliddetinin onda biriyle
uyar›labilir. 20 dakika sonra duyarl›k 6.000 kat artar ve 40 dakika sonra
yaklafl›k 25.000 kat yükselir. Göz, ›fl›¤a duyarl›l›¤›n› 500.000 ile 1.000.000
(fiekil 1.13) Göz bebe¤inin çap›n› de¤ifltiren kaslar. Bu kaslar beyin-den ald›klar› emir sonucunda kas›larak veya gevfleyerek göz bebe-¤inin boyutunu de¤ifltirirler. Bu sayede göze giren ›fl›k miktar› sabittutulur. Sa¤da kaslar›n büyütülmüfl foto¤raf› görülüyor.
HARUN YAHYA40
kat gibi büyük say›lar aras›nda de¤ifltirebilir. Duyarl›l›k ayd›nlanma dere-
cesine göre otomatik olarak ayarlan›r.
Retinan›n görüntüyü kaydetmesi için objedeki hem karanl›k hem de
ayd›nl›k noktalar›n belirlenmesi gerekir. Bu nedenle reseptörlerin daima
daha karanl›k de¤il daha ayd›nl›k olanlara cevap verece¤i flekilde bir ayar-
lama yap›lmal›d›r.
Retinan›n duruma göre kendisini ayarlamas›na örnek olarak, sine-
madan parlak gün ›fl›¤›na ç›k›ld›¤› zamanlar› verebiliriz. Bu s›rada cisim-
lerdeki koyu noktalar bile son derece ayd›nl›k görülür. Kontrast çok az ol-
du¤u için bütün görüntü beyazlafl›r. Kuflkusuz bu yetersiz bir görmedir ve
retina, cismin koyu noktalar› al›c›lar› afl›r› uyarmayacak kadar uyum gös-
terince rahats›zl›k kaybolur. Tersine, kifli karanl›k bir ortama girdi¤inde,
bafllang›çta genellikle retina duyarl›l›¤› çok hafif oldu¤undan cisimlerdeki
ayd›nl›k noktalar bile retinay› uyaramaz. Fakat karanl›¤a uyumdan sonra
ayd›nl›k noktalar kaydedilmeye bafllar. ‹leri derecede ayd›nl›k ve karanl›-
¤a uyuma örnek olarak, güneflin ›fl›k fliddeti ay›nkinden 30.000 kat daha
fazla oldu¤u halde gözün hem parlak günefl ›fl›¤› hem de ay ›fl›¤›nda görev
yapmas› gösterilebilir.9
Göz Merce¤i, Gözün Objektif Ayar›
Göz içinde, iris ile gözbebe¤inin hemen arkas›nda, uzak ve ve yak›n›
net görmemizi sa¤layan ince kenarl› saydam bir mercek (lens) bulunur.
Göz merce¤inin görevi göze gelen ›fl›k ›fl›nlar›n› k›rarak a¤ tabakaya odak-
lamakt›r. ‹ki kenar› da d›flbükey olan bu esnek yap›n›n flekli büyüteç mer-
ceklerine benzer.
Lensin (göz merce¤i) flekli, etraf›nda bulunan kaslar yard›m›yla de¤i-
flebilir. Bu sayede göze farkl› aç›lardan gelen ›fl›k sürekli a¤ tabakaya odak-
lan›r. Örne¤in, yak›na bak›ld›¤›nda göz merce¤inin çevresindeki kaslar
kas›l›r, merce¤in ortas› bombeleflir. Uza¤a bak›ld›¤›nda kaslar gevfler, mer-
cek uzayarak incelir ve uzaktaki nesnelerin görüntüleri netlefltirilir.
Lenste de korneada oldu¤u gibi kan damarlar› bulunmaz ve lens göz
s›v›s› ile beslenir.
Lens insan hayat› boyunca büyümeye devam eder (ama gittikçe ya-
vafllayan bir oranda) ve bu süreç sonunda elastikiyetini kaybeder. En yafll›
ADNAN OKTAR 41
(fiekil 1.14) Göz merce¤ininin kas›l›p gevflemesini sa¤layan kaslar›n ba¤l› oldu¤u lif-ler. Bu liflerin yapt›klar› hassas ayar sayesinde görüntü retinaya do¤ru aç›da ulafl›r.
k›s›mlarda hücre katmanlar› tamamen izole olup yeterli besin ve oksijen-
den mahrum kal›r ve ölürler. Sonunda mercek sertleflir ve kavisleflmesi
zorlafl›r. Yak›n mesafe görüflüne adapte olabilme kabiliyeti kaybolur. Bu
durumda insanlar gazeteyi okuyabilmek için yaz›y› bir kol boyu uzak tut-
maya çal›fl›rlar. Yak›n mesafe görüfllerini desteklemek için de gözlük kul-
lan›lmaya bafllan›r.
Göz merce¤inin sahip oldu¤u özellikleri bir ömür boyu koruyama-
mas› üzerinde düflünülmesi gereken bir konudur. T›pk› vücuttaki di¤er
organlar gibi göz de yafllanma sürecinde mükemmelli¤ini kaybeder. Bu
vesileyle Allah insanda, yafl ilerledikçe yafllanman›n alametlerini göstere-
cek izler oluflturur. Dünya hayat›n›n geçici oldu¤u, insan bedeninin bir
gün yok olaca¤› gibi gerçekler buna benzer pek çok vesile ile bize hat›rlat›-
l›r. Düflünen ve akl›n› kullanan insanlar için her gördüklerinde ibretler
vard›r.
Göz merce¤inin görevi kamera merce¤inin görevi ile ayn›d›r. Kamera
objektiflerinde, ›fl›¤›n uzakl›¤a göre istenilen bölgeye odaklanmas› için elle
42 HARUN YAHYA
veya otomatik olarak mercek ayar› yap›l›r. Geliflmifl bir kameraya yak›n-
dan bak›ld›¤›nda mesafe ayar› yap›l›rken objektifin kendi ekseni etraf›nda
döndü¤ü görülür. Bu ayar›n yap›lmas› için geçen zamanda görüntüde bir
bulan›kl›k olur.
Göz merce¤inin yap›s› yukar›da bahsedilen kameralardan kat kat da-
ha üstündür. Öncelikle göz merce¤inin boyutu kamera objektiflerine göre
çok küçüktür. Objektiflerin yap›m›nda da göz merce¤inin çal›flma ilkeleri
taklit edilmifltir. Kameralarda kullan›lan objektifler y›llar süren araflt›rma-
lar sonucunda bugünkü teknolojik düzeylerine kavuflmufllard›r. Bilima-
damlar› göz kadar mükemmel bir optik sistem yapmay› henüz baflarama-
m›fllard›r.
Gözünüz bir kamera gibi s›k s›k ar›za yapmaz, bak›ma ihtiyaç duy-
maz. Bir kamera özel fabrikalarda, birçok farkl› materyal (plastik, metaller,
cam vs.) kullan›larak, mühendislerin tasar›mlar›na göre, bu konuda uz-
man teknisyenler taraf›ndan üretilir. Göz ise anne karn›nda tek bir hücre-
nin bölünerek ço¤almas› sonucunda oluflmufltur.
Bafl›n›z›n üzerine bir kamera ba¤lay›p, çekim yaparken koflsan›z ve-
ya yürüseniz, kaydedilen görüntüde kaymalar ve sars›nt›n›n izleri olur.
Oysa t›pk› bafl›n›z›n üzerine ba¤lanm›fl bir kamera gibi çekim yapan gözü-
nüz yürürken hiçbir rahats›zl›k hissettirmez. Görüntüde bir sars›nt› veya
kayma olmaz.
Akla gelebilecek bir baflka soru merce¤i oluflturan kaslar›n neden ›fl›-
¤› retinaya düflürmek istedikleridir. Hiçbir insan›n akl›nda ''gözüme giren
›fl›nlar› retina tabakas›na düflüreyim de rahat göreyim" diye bir düflünce
yoktur. Genelde ço¤u insan›n ne retinadan ne de göz merce¤inden haberi
vard›r. Ama bu küçük organlar gün boyu insanlar için ak›l almaz hesaplar
gerektiren ifllemler yaparlar. Merce¤in böyle bir fleyi kendi kendine yap-
mas› için retinan›n görevini, görmenin nas›l bir fley oldu¤unu, beynin ya-
p›s›n›, fotonlar›n ne ifle yarad›klar›n› bilmesi gerekir. Ancak bu flekilde
üzerine düflen ›fl›¤› retina üzerine sürekli odaklamaya çal›flacakt›r.
Elbette ki ne merce¤in ne de merce¤i oluflturan hücrelerin kendilerine
ait bir iradeleri vard›r. Mercek, kornea, iris, retina, bunlar› oluflturan hüc-
reler, etraflar›ndaki kaslar, beyin, hepsi Allah'›n kendilerine ilham etti¤i
flekilde görevlerini yine Allah'›n izniyle gerçeklefltirirler.
42
ADNAN OKTAR 43
Retina
Retina, kornea ve mercekten k›r›larak geçen ›fl›nlar›n düfltü¤ü tabaka,
di¤er bir deyimle görüntünün olufltu¤u bölgedir. Buraya düflen görüntü
elektrik sinyallerine çevrilerek beyne gönderilir (fiekil 1.15).
Kamera için film ne demekse göz için de retina ayn› anlam› tafl›r. T›p-
k› foto¤raf filminin objektifin arkas›nda bulunmas› gibi, retina gözün arka-
s›nda bulunur ve odaklanan nesnenin görüntüsü burada oluflur.
Foto¤raf makinelerinde bir imaj›n görüntüsü kaydedildikten sonra
film bir sonraki kareye geçer. Buna karfl›n üzerine her an farkl› bir görüntü
düflen retinan›n de¤ifltirilmesine gerek yoktur çünkü kendi kendini yeni-
(fiekil 1.15) Göze giren ›fl›k s›ras›ylakornea, göz bebe¤i ve göz merce¤i-
ni geçtikten sonra retinaya düfler.Burada bulunan ve çok karmafl›k
elektronik devreleri and›ran hücre-ler, ›fl›¤› elektrik sinyallerine çevire-rek beyine gönderirler. Ifl›k enerjisi-
nin belirli fliddetlerdeki elektrikenerjisine dönüfltürülmesini ve busayede beyinde görüntü oluflmas›
sa¤layan sistem son derece komp-lekstir. Böyle bir yap› ise Allah'›n
kusursuz yarat›fl›n› kan›tlar.
Gangliyonhücreleri
Amakrinhücreler
Pigmentepiteller‹çeriye gelen ›fl›k
IfiIK
Bipolarhücreler
Koni veçubuklar
HARUN YAHYA44
ler. ‹nsan›n yaflam› boyunca oluflan, say›lamayacak kadar farkl› imaj›, eski-
meden ve bozulmadan görüntüler, üstelik bir ömür boyu kullan›l›r.10
Retinan›n yap›s› ise oldukça ilginçtir. Retinadaki hücreler üstüste yer-
leflerek son derece ince, 11 ayr› tabaka olufltururlar (flekil 1.16-1.17). Gö-
rüntünün düfltü¤ü nokta 9. kattad›r. Bu noktan›n çap› yaklafl›k 1 milimet-
redir. ‹nsan bir bak›flta kilometrelerce karelik alan› bu nokta üzerinde gö-
rür. ‹nsan›n bütün dünyas›n›n bu küçücük alan üzerinde olufltu¤u, bugü-
ne kadar gördü¤ü herfleyin varl›¤›n›n bu küçük alan sayesinde alg›land›¤›
ve bu noktan›n da sonuçta çok küçük bir et parças› oldu¤u gerçe¤i hiç
unutulmamal›d›r.
(fiekil 1.16) Ifl›k enerjisinielektrik enerjisine çevirmekgibi son derece karmafl›kbir ifllemi yapan retinan›n,elektron mikroskobuyla çe-kilmifl foto¤raf›. Foto¤raftaretinay› oluflturan hücrelergörülüyor.Retinadaki hücrelerden tekbirinin var olmas› bile çokbüyük mucize iken, bu hüc-relerin dört farkl› çeflidininbir araya gelerek onbir farkl›katman oluflturmas›, dahas›ortaya ç›kan yap›n›n bilgisa-yarlardan çok daha üstünbir ifllem kabiliyeti olmas›mucize kelimesinin bile ye-tersiz kald›¤› bir durumdur.
Retina pigmenttabakas›
Gongliyon hücreleri
‹ç çekirdek tabakas›
makulan›n konkavtesi
Henle’s sinir tabakas›
foto-reseptörler
ADNAN OKTAR 45
Retinan›n arka taraf›nda, ›fl›¤› alg›layan çubuk ve koni hücreleri bulu-
nur. Bu iki tip hücrenin görevi, üzerlerine düflen ›fl›¤› elektrik sinyallerine
çevirmektir. Mikroskop alt›ndaki biçimleri nedeniyle bu isimlerle adland›-
r›l›rlar. Çubuk hücrelerin say›s› 120 milyon, konilerin say›s› 6 milyondur.
Yani gözde bir koni hücresine karfl›l›k 20 çubuk hücresi vard›r.
Sadece d›fl görünüflleri ve say›lar› de¤il, bu hücrelerin alg›lama flekil-
leri de farkl›d›r. Çubuk hücreleri hafif ›fl›¤a bile yan›t verebilirler. Koni
hücrelerinin çal›flabilmeleri için ise daha güçlü ›fl›k gerekir.
Çubuk hücreler yaln›zca ›fl›¤a karfl› duyarl›d›r. Yani nesnelerden ge-
(fiekil 1.17) Retinan›n büyütülmüfl foto¤-raf›. Gözü oluflturan birçok tabakadanyaln›zca retinan›n görevini yapabilmesiiçin 11 farkl› katmana ve dört farkl› çeflithücreye ihtiyaç vard›r ve bütün bunlar›nayn› anda ortaya ç›km›fl olmalar› gerekir.Tek bir tabaka olmasa göz ifle yarama-yan bir organ olur. Evrim teorisi ise can-
l›lar›n milyonlarca y›l süren bir zamaniçinde ve tesadüflerle bu özelliklerini ka-zand›klar›n› savunur. Bu iddian›n geçer-sizli¤ini görmek için gözün tek bir par-ças›n› incelemek yeterlidir. Göz eksiksizolarak bir anda var olmal›d›r. Bu da gözüAllah'›n bir anda yaratm›fl olmas› de-mektir.
Gangliyonhücreleri
Ara nöronlar
Fotoreseptörhücreler
Retinal pig-ment tabakas› Retinal pigment
tabakas›
‹ç s›n›rlay›c›zarSinir fiberleritabakas›
Gangliyonhücreleri
‹ç plexiformtabakas›
‹ç çekirdeksitabaka
D›fl plexiformtabakas›
Reseptör çe-kirdek tabakas›
D›fl limittabakas›
‹ç bölüm
D›fl bölüm
HARUN YAHYA46
len ›fl›¤a göre ancak siyah-beyaz bir görüntü olufltururlar. Çubuk hücreleri
az ›fl›kta bile görev yapabilecek kadar duyarl›d›rlar. Ancak nesnelerin ay-
r›nt›lar›n› çözümleyip, renklerini saptamazlar.
Gece y›ld›zlara bakarken ya da karanl›k bir sinemada koltuk bulma-
ya çal›fl›rken gözümüzün retinas›ndaki çubuk hücrelerin sa¤lad›klar› gö-
rüntü sayesinde hareket ederiz. Retinadaki çubuklar yaln›zca ›fl›¤a karfl›
hassas olduklar› için oluflan görüntüde sadece flekiller belirgindir, renkler
ise belirgin olmaz. Bu yüzden karanl›kta bütün nesneler siyah ve grinin
(fiekil 1.18) Koni ve çubuk hücreleri-nin k›rkbeflbin kere büyütülmüfl foto¤-raf›. Foto¤rafta daha kal›nca gözükenkoni hücreleri renkleri, daha ince gö-züken çubuk hücreleri ise cisimlerinflekillerini alg›lar. Bugüne kadar gör-dü¤ünüz her görüntü asl›nda foto¤raf-ta görülen bu iki çeflit hücrenin beyni-nize gönderdi¤i elektrik sinyallerindenbaflka birfley de¤ildir.
Koni ve çubuk hücreleri
Retina hücreleri aras›ndaki organi-zasyon, en karmafl›k elektronik dev-relerden bile daha geliflmifltir.
47ADNAN OKTAR
tonlar› fleklinde alg›lan›r.11 Yukar›daki sat›rlarda, koni ve çubuk hücreleri-
nin ›fl›k enerjisini elektrik enerjisine çevirdiklerinden bahsettik.
Bu çevrim son derece karmafl›k bir olayd›r. Bu mucizevi ifllem nas›l
gerçekleflir? Niçin, nas›l ve hangi mant›kla bir hücre ›fl›k enerjisini elektrik
enerjisine çevirir? Bu bilgiye nas›l sahip olmufltur? Sahip oldu¤u yap›sal
özellikleri -ki bu son derece özel bir yap›d›r- nas›l kazanm›flt›r? Dahas›
enerji dönüflümü yapabilmelerinin ötesinde bu hücreler renk ve flekil gibi
kavramlara göre ifl bölümüne sahiptirler. Bu kadar özel bir yap› ve ifl bölü-
münü hücreler nas›l gerçeklefltirmifllerdir?
Bir koni veya çubuk hücresi tek bafl›na hiçbir ifle yaramaz. Hatta bu
hücrelerin binlercesinin birarada bulunmas› da hiçbirfley ifade etmez. Bu
hücrelerin muhteflem bir planlama sonucunda retina üzerine özel olarak
yerlefltirilmeleri, kendilerini beyine ba¤layacak sinir yollar›na, üzerlerine
›fl›¤› düflürecek mercek, kornea gibi yap›lara, kendilerini besleyecek bir
k›lcal damar a¤›na sahip olmalar› gerekir. Bütün bunlar›n yan›nda e¤er
gönderdikleri sinyalleri çözecek bir beyin olmasa varl›klar›n›n hiçbir anla-
m› olmaz. Üstelik insan ilk ortaya ç›kt›¤›ndan beri bu sistem eksiksiz ola-
rak var olmal›d›r. ‹lk insandaki daha sonra yaflam›fl olan bütün insanlarda-
ki retina da bu özelliklere sahiptir. fiu anda çevrenizde gördü¤ünüz insan-
lar›n gözlerindeki retina hücreleri de bu bilgilere sahiptir.
Ifl›¤› elektrik enerjisine çevirebilme yetene¤ine sahip tek bir hücrenin
olmas› bile büyük bir mucize iken, bu hücreden milyonlarcas›n›n bir düzen
içinde bulunmalar› ve ortak bir amaca hizmet etmeleri çok daha büyük bir
mucizedir. Korneada bulunan milyonlarca koni ve çubuk hücresini gözün
di¤er parçalar› ve beyin ile birlikte Allah'›n yaratt›¤› çok aç›kt›r. Allah insa-
n› kusursuz bir düzen içinde yaratm›flt›r. Kendisi'nden baflka ilah olmad›-
¤›n› Allah bir ayetinde flöyle bildirmifltir:
O, Hayy (diri) oland›r. O'ndan baflka ilah yoktur; öyleyse dini yal-
n›zca Kendisi'ne halis k›lanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin
Rabbine hamdolsun. (Mümin Suresi, 65)
HARUN YAHYA48
Retinan›n Dört Alg›s›
Retinan›n uyar›lmas› sonucunda görüntü hakk›nda dört tip özellik
alg›lan›r. Bunlar ›fl›k, kontrast, flekil ve renktir.
- Ifl›k:Çubuk hücreleri düflük fliddette ›fl›¤› koni hücrelerinden daha iyi al-
g›larlar. Örne¤in alacakaranl›kta çubuk hücreleri sayesinde görürüz. Par-
lak ›fl›kta ise koniler devreye girerler. Gece gören hayvanlarda bu yüzden
çubuk hücreleri çok daha fazlad›r.
- fiekil:Cisimlerin fleklini alg›lamada önemli rolü koni hücreleri oynar. fiekil
hissi keskinli¤i, konilerin birbirine yak›n olarak yer ald›¤› fovea adl› nok-
tada en yo¤undur.
- Kontrast:Kesin s›n›rlarla ayr›lmam›fl bölgeler aras›ndaki küçük ayd›nlatma de-
¤iflikliklerini alg›lama yetene¤i son derece önemlidir. Birçok hastal›kta
kontrast duyarl›l›¤› kayb› görülür ve bu durum hastay› görme keskinli¤i
kayb›ndan daha fazla rahats›z eder.
- Renk:Ifl›¤›n farkl› dalga boylar›n›n beyin taraf›ndan ayr› ayr› yorumlanma-
s› sonucunda renk kavram› do¤ar. Gözün içinde bulunan ›fl›k al›c›s› retina,
dalga boylar›n› ay›rt ederek renkleri görmemizi mümkün k›lar.
Retinan›n, ›fl›¤› elektrik sinyallerine dönüfltürmesi bafll› bafl›na bir
mucizedir. Ama retinadaki mucizeler bu kadarla bitmez. Retinada oluflan
görüntünün beyne ulaflt›r›lmas›nda izlenen yöntem tek bafl›na ele al›nd›-
¤›nda da son derece hayret verici detaylarla karfl›lafl›l›r. Retina, üzerinde
oluflan görüntüyü bir bütün olarak beyne iletmez. Önce parçalara ay›r›r,
daha sonra bu parçalar beyinde birlefltirilir. Bak›lan cismin sol taraf›na ait
görüntü retinan›n sa¤ taraf›na, sa¤ taraf›na ait görüntü ise retinan›n sol ta-
raf›na düfler. Parçalar saniyenin onda biri kadar k›sa bir sürede, ayr› ayr›
beyne gönderilip burada yorumlan›r. Bunlar retinada meydana gelen
olaylar›n çok k›sa bir özetidir.
Detaylardaki mucizelere flahit olmak için retinay› daha yak›ndan in-
celeyelim. Kiflinin bir cismi görebilmesi için göze giren ›fl›k enerjisinin sinir
uyar›lar›na dönüfltürülmesi zorunludur. Ifl›nlar, görmeyle sonuçlanan
kimyasal ve elektriksel reaksiyonlar› bafllat›c› fiziksel bir uyar›ya sebep
olurlar. Ortaya ç›kacak tepkimeler zinciri çubuk hücrelerinde bulunan,
"rodopsin" olarak adland›r›lan ve kökeninde A vitamini bulunan bir pig-
mentin varl›¤›na ba¤l›d›r.
A¤ tabakaya çarpan ›fl›k, rodopsinin renksizleflmesine neden olur. Bu
renksizleflme sonucunda sinir hücrelerini uyarma özelli¤i olan kimyasal
bir madde a盤a ç›kar. Yo¤un ›fl›kta özelli¤ini yitiren rodopsin, karanl›kta
yeniden oluflur.
Karanl›k bir salona girildi¤i zaman k›sa bir süre için görme olmaz.
Bunun nedeni gözlerde o an yeterli rodopsin oluflmamas›d›r. Bu madde-
nin yeniden sentezlenmesi ile görme tekrar netleflir. Yeteri kadar rodopsin
üretilene kadar göz karanl›kta net göremez. Rodopsin dengesinin kurul-
mas› ile flekiller gittikçe daha belirginleflir.
Karanl›ktan tekrar parlak ›fl›¤a geçildi¤i zaman rodopsin birdenbire
beyne çok miktarda sinyal gönderir ve görüfl parlaklafl›r. fiiddetli ›fl›kta ro-
dopsinin parçalanmas› sentezlenmesinden çok daha h›zl› oldu¤u için gör-
mede aksakl›k olur. Örne¤in güneflli ve karl› havada oluflan göz kamaflma-
s›n›n nedeni rodopsindir. Rodopsinin ço¤u deforme olduktan sonra, bey-
ne daha az sinyal gönderilmeye bafllan›r ve gözler ›fl›¤a adapte olur.12
Rodopsinin özelli¤i yukar›da belirtildi¤i gibi ›fl›ktan al›nan verimi
yükseltmesidir. Bu madde tam ihtiyaç duyulan anda gerekti¤i kadar üreti-
lir. Gözdeki di¤er yap›larla birlikte hareket ederek görmeyi kolaylaflt›r›r.
Peki bu maddenin üretilmesine ilk olarak kim karar vermifltir? Bir zaman-
lar karanl›kta göremeyen göz hücreleri kendi aralar›nda toplan›p, "gelin
karanl›kta öyle bir madde üretelim ki bu, ›fl›¤›n verimini art›rs›n, bu saye-
de beyinde yeterli bir görüntü oluflsun, tekrar ›fl›¤a ç›k›ld›¤›nda da bu
madde özelli¤ini kendi kendine kaybetsin" diye bir karar m› ald›lar? Bu
karar›n al›nd›¤›n› var sayal›m. Rodopsinin fiziksel ve kimyasal yap›s›n›
kim dizayn etti? Rodopsine ait genetik bilgiler göz hücrelerine nas›l yer-
lefltirildi?
Burada çok k›saca özetledi¤imiz görme iflleminin asl›nda çok daha
karmafl›k detaylar› vard›r. Ancak sadece rodopsinin görme üzerindeki et-
kisi bile gözün ne kadar muhteflem bir sistemle yarat›lm›fl oldu¤unu anla-
mak için yeterlidir. Bütün bunlar› hücrelerin kendi kendilerine yapamaya-
49ADNAN OKTAR
caklar› aç›kt›r. Gözün içindeki bu son derece iyi hesaplanm›fl sistemi yara-
tan Allah't›r.
Ana Renkler
Koni hücrelerinin renkleri alg›lad›klar›na daha önce de¤indik. Ifl›¤›n
belli dalga boylar›na özellikle yo¤un biçimde reaksiyon veren üç ana koni
grubu bulunmakta olup bunlar mavi, yeflil ve k›rm›z› koniler olarak s›n›f-
land›r›l›rlar.
K›rm›z›, mavi ve yeflil, do¤ada bulunan üç ana renktir. Bu renklerin
farkl› kombinasyonlarda ve tonlarda biraraya gelmeleri sonucunda di¤er
renkler oluflur. K›rm›z› ve yeflil renk kar›flt›r›ld›¤›nda ortaya sar› renk ç›-
kar. Pigment hücreleri de bu temel fizik kural›na göre çal›fl›rlar; k›rm›z›ya
ve yeflile duyarl› olan konilerin eflit ölçüde uyar›lmalar› sar› renk alg›s›n›
yarat›r. K›rm›z›, mavi, yeflil konilerin eflit uyar›lmas› beyaz renk alg›s›n›
yarat›r. Üç ana rengi alg›layan hücrelerin farkl› fliddetlerde ve kombinas-
yonlarda uyar›lmalar› ile insan hayat›ndaki bütün renkler ortaya ç›kar.
Yaln›z buraya kadar anlat›lanlar retina ile ilgili bölümü kapsar ve bir teori
olmaktan öteye gitmez. Kald› ki beynin gelen sinyalleri nas›l deflifre etti¤i
halen bilinmemektedir.
Görüldü¤ü gibi renkleri ay›rt etmek son derece karmafl›k bir ifltir.
E¤er günümüz teknolojisinden bir örnek verirsek bu ifllemin zorlu¤u daha
iyi anlafl›lacakt›r. Renkli televizyon ekranlar› da t›pk› gözdeki sisteme ben-
zer bir flekilde çal›fl›r. Farkl› dalga boylar›ndaki renkler yanyana yak›n bir
oranla yerlefltirilirler. E¤er televizyon ekran›ndan al›nan bir resme yak›n-
dan bak›lacak olursa görüntünün k›rm›z›, yeflil ve mavi renklerde çok kü-
çük alanlar›n birleflmesinden olufltu¤u görülür. Biraz geriden bak›ld›¤›n-
da renkler tekrar birleflir ve ekrandaki normal renkler ortaya ç›kar.
Yukardaki sat›rlardan anlafl›ld›¤› gibi flu anda sahip oldu¤unuz gö-
rüntünün oluflabilmesi için son derece karmafl›k renk ayarlar›n›n yap›lma-
s› gerekir. Milyonlarca koni hücresinin gönderdi¤i sinyallerin fliddeti ayar-
lanmal›, daha sonra bu sinyaller deflifre edilmelidir. Üstelik bu ifllem tek
bir an ya da bir saat için, tek bir insan ya da binlerce, yüzlerce kifli için ya-
p›lmaz. Her insan, hayat› boyunca milyarlarca görüntüyle karfl›lafl›r ve sü-
50 HARUN YAHYA
rekli olarak bu görüntülere ait renk ayar› yap›l›r.
Görme Keskinli¤i
Nokta büyüklü¤ünde bir toz taneci¤ine veya yüksek bir tepeden uç-
suz bucaks›z bir manzaraya bak›n hiç fark etmez. Binlerce kilometrenin
de, birkaç milimetrenin de görüntüsü retina üzerindeki 1 milimetrekare
büyüklü¤ünde, sar›mt›rak bir bölge (macula lutea) üzerine düfler.13
Bu bölgenin çap› yar›m milimetreden (0.4 mm.) daha küçük olan
merkez bölümünde retina incelmifltir ve hafif bir çukurluk gösterir. Bu ye-
re sar› nokta (fovea centralis) ad› verilir. Buras› görüntünün en net oldu¤u
merkezdir. Bu alan tamamen koni hücrelerinden oluflur. Bilindi¤i gibi ko-
niler görüntünün ayr›nt›lar›n› görmeye yarayan özel bir yap›ya sahiptir-
ler. Görüntü içindeki yüzlerce renk, flekil ve derinlik bu küçücük bölgede
en keskin halini al›r. Fovean›n d›fl›nda görme keskinli¤i 5-10 kat düfler.
Bir cisme dikkatle bak›ld›¤›nda, gözler bu cisimden gelen ›fl›nlar› fo-
vea üzerine düflürecek flekilde hareket ederler. Gözün hareketli olmas› da
buna yard›mc› olur.
Maksimum göz keskinli¤ine sahip bir kifli, i¤ne ucu kadar parlak iki
nokta aras›ndaki bir milimetrelik mesafeyi on metreden alg›layabilir.
Hayat Damar› Koroid
Göz ak›yla retina aras›ndaki parçaya koroid denir. Bu bölüm büyüklü
küçüklü birçok damardan ve gözle görülmeyen milyonlarca k›lcal damar-
dan oluflur. Bu k›lcal damarlar arac›l›¤›yla retinan›n koni ve çubuk hücre-
lerinden oluflan hassas bölgesine besin tafl›n›r.
Okudu¤unuz kitab›n küçük bir bölümünü oluflturan bu konu bile tek
bafl›na evrimin ne kadar tutars›z ve gülünç bir iddia oldu¤unu ortaya ko-
yar ve yarat›l›fl mucizesini bir kez daha gözler önüne serer.
Retinadaki hiçbir hücreyi ihmal etmeden besleyen, milyarlarca ba¤-
lant›s› olan koroid tabakas› olmadan gözün di¤er parçac›klar› hiçbir ifle
yaramaz. Böyle bir tabakan›n zamanla oluflmas› ise imkans›zd›r. Çünkü
bütün ba¤lant›lar›yla bir koroid tabakas› gözde bulunmazsa mevcut
yap›lar ne kadar mükemmel olursa olsun, asla varl›klar›n› sürdüremezler.
51ADNAN OKTAR
Bilindi¤i gibi göz, farkl› birçok bölüm ve tabakadan oluflmufl bir or-
gand›r. Kornea, sklera, iris, göz bebe¤i, mercek, göz kapa¤›, kornea-beyin
ba¤lant›s›n› sa¤layan sinirler ve daha birçok ayr›nt› ile ancak bir bütün ola-
rak görevini yapabilir. Bu sistemlerden her biri, tesadüfen veya kendi ken-
dilerine oluflamayacak kadar üstün yap›ya sahiptir. Gözün görebilmesi için
yukar›da say›lan bütün tabaka ve yap›lar›n ayn› anda, ayn› yerde, flu anki
mükemmel uyum, yap› ve ba¤lant›lar›yla bulunmalar› gerekir.
Bu durum insan bedeninin bugünkü haline zaman içinde gerçekleflen
tesadüfler, mutasyonlar gibi etkenlerle ulaflt›¤›n› öne süren evrimci iddi-
alar› da tamamen geçersiz k›lmaktad›r. Böyle bir sistemin yarat›l›fl d›fl›nda
baflka herhangi bir güçle gerçekleflmesi imkans›zd›r. Koroid tabakas›,
52 HARUN YAHYA
(fiekil 1.19) Koroid Tabaka
GÖZ BEBE⁄‹‹R‹S
Yüce Allah'›n yaratma sanat›n›n eflsiz bir örne¤idir.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratand›r. O, bir iflin ol-
mas›na karar verirse, ona yaln›zca "Ol" der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117)
Retinan›n Boyas›
Göze giren ›fl›k, koni ve çubuk hücrelerini uyarabilmek için iki taba-
kadan geçer. Bu hücrelerin arkas›nda siyah bir pigment içeren melanin ta-
bakas› bulunur. Melanin, retinadan geçen ›fl›¤› emer, böylece ›fl›¤›n geri
yans›mas›n› ve göz içinde da¤›lmas›n› engeller. E¤er bu tabaka olmasayd›
gözün içine giren ›fl›k her yana da¤›l›r ve görüntü oluflmazd›. Pigment ta-
bakas›n›n görevi, kamera ve foto¤raf makinelerinin iç yüzeylerine sürülen
siyah boyan›n görevi ile ayn›d›r.
Konuya bir baflka aç›dan bakal›m. Foto¤raf makinesi hakk›nda basit
bir soru sorulsa, makinenin içine bu siyah boyay› kim sürdü denilse, cevap
hemen verilirdi: Makinenin içi, üretildi¤i fabrikada, özel cihazlar taraf›n-
53ADNAN OKTAR
(fiekil 1.20)Gözün d›fltabakas›n›n(göz ak›) he-men alt›ndaoldukça kar-mafl›k bir do-lafl›m siste-mi vard›r.
‹R‹S
MERCEK
KORNEA
SKLERA
OPT‹K S‹N‹R
KOROIDTABAKA
dan boyanm›flt›r. Koyu renge boyama fikri ise ›fl›¤›n yans›mas›n› hesapla-
yan mühendisler taraf›ndan ortaya at›lm›fl, yap›lan deneylerle boyama
tekni¤i mükemmel bir seviyeye ç›kar›lm›flt›r.
Acaba ayn› soru göz için sorulsa cevap ne olurdu?
Foto¤raf makinesinden çok daha üstün bir yap›ya sahip olan göz, el-
bette kendi kendine tesadüfen de¤il, kendisini yaratan üstün bir ak›l tara-
f›ndan varedilmifltir.
Çok ilginçtir ki baz› insanlar foto¤raf makinesi gördükleri zaman onu
yapan teknolojiye hayran kal›rlar, ama çok daha üstün yap›da bir göz gör-
dükleri zaman varl›¤›n› tesadüflere ba¤larlar. Evrim denilen sahtekarl›¤a
aldan›p Yarat›c›m›z olan Allah'›n apaç›k varl›¤›n› inkar ederler.
Allah, yaratt›¤› sistemin mükemmelli¤ini insanlara göstermek için
ibret olabilecek örnekler yaratm›flt›r. Örne¤in, gözün içindeki melanin ta-
bakas›n›n önemi, "albino" hastal›¤› olan bir kifli incelendi¤inde anlafl›l›r.
Albinolar›n gözlerinde ve vücutlar›nda pigment maddesi bulunmaz. Al-
bino bir kifli ayd›nl›k bir ortama ç›kt›¤›nda, göze giren ›fl›k, retinada pig-
ment bulunmad›¤›ndan, her yöne yans›r. Bu yüzden kifliyi rahats›z edici
parlak bir görüntü oluflur.14
Görme Alan›
Gözün d›fl dünyay› gördü¤ü toplam aç›ya görme alan› denir. Görme
alan›n›n en genifl yeri d›fltad›r ve önünde görüflü k›s›tlayacak engel bulun-
maz. ‹ç tarafa do¤ru görme alan› daral›r. (fiekil 1.21) Bu daralman›n son
derece hikmetli bir sebebi vard›r: ‹ki gözün aras›nda bulunan burun, bu
daralma yüzünden görme alan›na girmez.
E¤er görme alan› iç tarafa do¤ru daralmasayd› ne olurdu? Böyle bir
durum söz konusu olsayd›, burun görme alan› içine girerek son derece ra-
hats›z edici bir engel teflkil edecek, insanlar gün boyu kendi burunlar›n›n
görüntüsü ile muhatap olacaklard›. Oysa Allah’›n gözde yaratt›¤› bu özel-
lik sayesinde günlük yaflamda burnunun varl›¤› insana hiçbir rahats›zl›k
vermez.15
54 HARUN YAHYA
Gözdeki Kimlik
Parmak izleri kifliden kifliye farkl›l›k gösterir. T›pk› parmak izleri gi-
bi, her insan›n irisi üzerindeki izler de, di¤er bir insan›n irisi üzerindeki iz-
lerden farkl›d›r. Bu farkl›l›¤›n nedenleri; ba¤ dokusundan oluflan a¤, temel
doku lifleri, kas›lma izleri, damarlar, halkalar, renk ve lekelerdir.
Dünya üzerinde yaflayan milyarlarca insan›n her birinin gözü farkl›
yap›dad›r. Hatta her ne kadar çok benzeseler de ayn› insana ait iki kahve-
rengi göz, hiçbir zaman birbirlerinin ayn›s› de¤ildir. Bir ayette Rabbimiz
olan Allah flöyle buyurmaktad›r:
Ey insanlar, Allah'›n üzerinizdeki nimetini an›n. Gökten ve yerden
sizi r›z›kland›ran Allah'›n d›fl›nda bir baflka Yarat›c› var m›?
O'ndan baflka ‹lah yoktur. Öyleyse nas›l olur da çevriliyorsunuz?
(Fat›r Suresi, 3)
55ADNAN OKTAR
(fiekil 1.21) Her gözün görme alan› buruna yaklaflt›kça daral›r. ‹ki gözden gelen gö-rüntüler beyinde kusursuz bir geometride birlefltirilir.
22
GÖRÜNTÜNÜNOLUfiUMU
VE GÖRME
GÖRÜNTÜNÜNOLUfiUMU
VE GÖRME
GÖRÜNTÜNÜNOLUfiUMU
VE GÖRME
öz beynin d›fl dünyaya aç›lmas›n› sa¤layan bir penceredir. Ancak görme
duyusunun oluflumunda göz yaln›zca bir arac›d›r. Görmenin gerçekleflti¤i
yer ise çok daha derinde, beynin içinde gizlidir.
Önce görmenin hangi aflamalar sonucunda gerçekleflti¤ini hat›rlaya-
l›m. Göze gelen ›fl›k ›fl›nlar› korneadan, gözbebe¤inden ve ard›ndan da
mercekten geçer. Saydam tabakan›n bükümlü üst yüzeyi ve mercek, ›fl›n-
lar› k›rar ve nesnenin (resmin) görüntüsü ters çevrildikten sonra retinaya
ulafl›r. Ifl›¤a duyarl› hücreler (reseptörler; koni ve çubuk hücreler) ›fl›¤›
elektrik sinyallerine çevirir ve sinir uçlar›na uyar› olarak yollarlar. Retina-
dan gelen görüntü orjinaline göre baflafla¤› durumda ve ters taraftad›r. An-
cak beyin yeniden yorum yaparak görüntünün düz olmas›n› sa¤lar. Bu
elektriksel uyar›lar beyne nesnenin çeflidi, büyüklü¤ü, rengi, uzakl›¤› hak-
k›nda haber götürürler ve tüm bu dizi ifllemler saniyenin onda biri kadar-
l›k bir sürede gerçekleflir.16
Görme gerçekleflirken bir saniyede meydana gelen ifllem say›s› flu an
mevcut hiçbir bilgisayar›n yapamayaca¤› kadar yüksektir. Bu kadar h›zl›
olmas›n›n yan›s›ra görmenin en flafl›rt›c› ve mucizevi yan› a¤ tabakaya dü-
flen ters görüntünün beynin optik merkezinde düzeltilmesidir.17
Beynin Görmedeki Rolü
Lens taraf›ndan retinada odaklanan görüntü elektrik sinyallerine dö-
nüfltürüldükten sonra saniyenin binde biri gibi bir zaman diliminde, optik
sinirler arac›l›¤›yla beyne ulaflt›r›l›r. Her iki gözden ayr› ayr› elde edilen
sinyaller, bak›lan cisme ait bütün özellikleri içerir. Beyin de iki gözden ge-
len görüntüleri tek bir görüntü halinde birlefltirir. Nesnenin biçimini ve
rengini ay›rt eder, ne kadar uzakta oldu¤unu saptar. K›sacas› nesneleri gö-
ren göz de¤il beyindir.18
Gözlerden gelen elektrik sinyalleri beynin arka kabu¤unda yer alan
primer görme alan›na ulafl›r. Bu merkez 2.5 milimetre kal›nl›¤›nda ve bir-
kaç santim geniflli¤indedir. Alt› tabaka halinde yüz milyon nöron (sinir
hücresi) içerir. Uyar› önce dördüncü tabakaya gelir, burada analiz edildik-
ten sonra di¤er tabakalara da¤›l›r. Bu merkezde her nöron bin kadar nö-
rondan uyar› al›r ve bin kadar nörona uyar› gönderir. fiuursuz bir hücre-
nin do¤ufltan bin farkl› hücre ile bilgi al›flverifli yapabilecek ba¤lant›lara
58 HARUN YAHYA
GG
sahip olmas› ve ifllem yapabilmesi elbette tesadüflerin sonucunda kazan›l-
m›fl özellikler de¤ildir. Hücreler bu özellikleri ile birlikte yarat›lm›fllard›r.
Son derece geliflmifl bir bilgisayar gibi çal›flan beyin asl›nda t›pk› di-
¤er organlar gibi milyonlarca küçük hücreden oluflmufl bir canl›lar toplu-
lu¤udur. ‹nsan beyninin yüzeyinde her milimetrekarede 100.000 dolay›n-
da sinir hücresi bulunur. Beyinde toplam olarak yaklafl›k 10.000.000.000
(10 milyar) sinir hücresi vard›r. Yani beyin 10 milyar küçük canl›n›n olufl-
turdu¤u bir organd›r. Bu canl›lardan bir k›sm› gözden gelen mesajlar› yo-
rumlayarak, birbirleri ile koordinasyon halinde görme olay›n› gerçekleflti-
rirler.
59ADNAN OKTAR
(fiekil 2.1) Görme, gözde de¤il beyinde oluflur. Göz yaln›zca beyne elektrik sinyallerigönderen bir arac›d›r. T›pk› bir kameran›n görüntüyü sinyaller halinde televizyon ekra-n›na aktarmas› gibi. Fakat bu görüntü ancak televizyon ekran›na bakan biri oldu¤undaanlam kazan›r. Bakan-gören biri olmazsa televizyonda oluflan görüntünün hiçbir anla-m› olmaz. Burada önemli olan nokta, gözden beyne elektrik sinyalleri gönderilmesi vebeyinde bir görüntünün oluflmas› de¤ildir. Önemli olan beyinde oluflan görüntüyü ki-min-neyin-gördü¤üdür. "Bakan" ve "gören" göz olamaz, çünkü göz yaln›zca bir arac›-d›r. Gören, beynin kendisi de olamaz, o da yap›s› ya¤ ve protein olan bir "et"tir ve o yal-n›zca elektrik flifrelerinin çözümlendi¤i bir ekran gibidir. Göz ve beyin hücrelerden, buhücreler fluursuz atomlardan oluflmufltur. O halde flu soru büyük önem kazanmaktad›r.Beyinde oluflan görüntüye "bakan" ve görüntüyü "gören" kimdir?
GÖRMES‹N‹RLER‹
OPT‹KRADYASYONLAR
GÖRMEN‹NOLUfiTU⁄UYER
(fiekil 2.2) Uçan bir kuflun alg›lanmas›için ilk olarak göz merce¤i görüntü odak-lar. Görüntü, gözün arkas›ndaki retinaüzerine ters olarak düfler. Burada, retinaüzerindeki milyonlarca fotoreseptör hüc-re görüntüyü parçalar halinde inceler.Kuflun rengi, flekli, hareketi -her tüyünhareketi ve göz k›rpmas› dahil- fotonlarolarak alg›lan›r ve küçük elektrik sinyal-leri olarak kodlan›r. Bu kodlama bilgisa-yarlar›n ifllem h›zlar›ndan çok daha yük-sek bir h›zda gerçekleflir ve ayn› h›zdabilgiler beyne gönderilir. Beyin kendisinegelen sinyalleri çözümler ve görüntü yo-rumlan›r. Bilim adamlar› hayranl›k vericibulduklar› bu alg›lama sisteminin nas›lçal›flt›¤›n› halen tam olarak anlayabilmiflde¤ildirler.
GÖZ - KAMERA
Kufltan yans›yan ›fl›k dalgalar›
korneadan geçerler. ‹risteki
kaslar›n yard›m›yla büzüflerek
ve aç›larak göze giren ›fl›k mik-
tar›n› ayarlayan göz bebe¤i ge-
çildikten sonra ›fl›nlar merce¤e
ulafl›rlar. Merce¤in fleklini de-
¤ifltiren kaslar›n kas›lmas›yla,
görüntü retina üzerine net bir
flekilde odaklan›r.
RET‹NAKufltan ç›kan ›fl›k fo-tonlar retinaya ulafl›ncaburadaki fotoreseptör-leri harekete geçirirler.Fotoreseptörler koni veçubuk olarak iki çeflittir.Koniler görüntünün netve renkçe zengin olma-s›n› sa¤larlar. Çubuklarise karanl›kta görmemi-zi sa¤larlar. Çubuk vekonilerden gelen bilgi-ler do¤rultusunda, bü-yük gangliyon hücrelerikuflun haraket ve d›flflekliyle ilgili bilgileri ifl-lerken, küçük gangli-yon hücreleri kuflun kü-çük ayr›nt›lar›n› ve ren-gini kodlarlar. Bu hüc-relerden ç›kan sinyallergözü terk ederek optiksinirlere ulafl›rlar.
2
1
SOL VE SA⁄Optik sinirlerin belirli ka-nallar› (sar› renkli) gözünretinas›n›n sol yar›s›ndangelen sinyalleri tafl›r. Di-¤er kanallar (k›rm›z› renk-li) retinan›n sa¤ yar›s›n-dan gelen sinyalleri akta-r›rlar. Optik kiyazmadabirbirlerinden ayr›lan sinir-ler talamustaki genikulathücrelerine ba¤lan›rlar.Buradan itibaren görüntü-nün sinyalleri farkl› bir yol-dan beynin görme merke-zine tafl›n›rlar. Bu devresayesinde tek gözümüzkapal›yken bile görüntütam olarak oluflur.
5B‹RARAYA GET‹RME
Renk, hareket, derinlik ve
flekilsel özellikler beynin
farkl› bölgelerinde oluflur.
Bu bölgeler ve beynin da-
ha ne ifle yarad›¤› bilin-
meyen bölgeleri aras›nda
meydana gelen giriflim ve
çak›flmalar sonucunda
görüntü anlafl›l›r. Fakat
bilim adamlar›n›n izah
edemedikleri ayr› ayr›
oluflan görüntülerin (renk,
hareket, derinlik ve flekil)
nas›l olup da tek görüntü
olarak alg›land›¤›d›r.
NE? NEREDE?Temporal korteksdenilen bu bölge,görüntülerin ta-n›nmas›n›, k›yas-lanmas›n› ve an-lafl›lmas›n› sa¤lar.Bu bölgesi hasarau¤ram›fl kimseleryüzleri tan›ma ye-teneklerini kaybe-derler, hatta ay-nadaki kendi gö-rüntülerini bile ta-n›yamazlar.
DEVRE PANEL‹Genikulattaki alts›ra hücreleri sinir-sel bilgiyi al›r veiletirler. Üsttekidört s›ra hücre iserenk ve ince ayr›n-t›larla ilgili bilgileriiletirler. Ayn› gö-rüntüye ait farkl›bilgiler birbirlerineparalel flekilde ay-r› ayr› iletilirler.
4
6
3
‹lerleyen sayfalarda görmenin daha detayl› teknik ayr›nt›lar›na de¤i-
nilecektir. Hangi tip hücrelerin gelen sinyalleri nerelere da¤›tt›¤›, görme
merkezinde kaç hücre bulundu¤u gibi bilgiler... Bu bilgiler beynin temel
çal›flma prensiplerini tarif eder.
Göz dibinde ›fl›k ›fl›nlar›n›n odaklanmas›, bu ›fl›nlar› elektrik sinyalle-
rine çeviren mükemmel bir sistemin varolmas›, her iki gözde oluflturulan
elektrik sinyallerinin beynin belirli bölümlerine aktar›lmas›, her iki göz-
den gelen sinyallerin birbirleriyle çak›flt›r›lmas› ve buna benzer pek çok
karmafl›k ara ifllem, görme olay›n›n yaln›zca fiziksel ve teknik yönünü
oluflturur. Ancak bütün bu teknik ayr›nt›lar hiçbir zaman olay›n metafizik
sonucunu, yani bu ifllemlerin nas›l olup da "görüntü" denen soyut bir kav-
ram olarak alg›land›¤›n›, alg›lanan bu görüntünün "kim" taraf›ndan bi-
linçli bir flekilde yorumlan›p anlam kazand›¤›n› aç›klayamazlar. Ancak flu-
uru aç›k ve önyarg›s›z düflünebilme kabiliyetine sahip olan bir kifli, görme
olay›nda fizi¤in s›n›rlar›n›n çoktan afl›ld›¤›n› ve metafizik bir boyuta giril-
di¤ini farkeder.
Çok önemli s›rlar› gizleyen bu konuyu daha kapsaml› olarak incele-
mek üzere flimdilik bir kenara b›rakal›m ve mevcut sistemin yarat›l›fl› ve
iflleyiflindeki mucizeleri incelemeye devam edelim. Yaln›z bütün bu teknik
ayr›nt›lar okunurken unutulmamas› gereken, bu ola¤anüstü özelliklere
sahip olmak için hiçbir fley yapmam›fl olman›zd›r. Yine unutulmamas› ge-
reken, bu kusursuz sistemin anne karn›ndaki tek bir hücrenin bölünmesi
sonucunda meydana gelmifl olmas› ve anlat›lan bütün olaylar›n siz bu ya-
z›y› okurken de sizin kontrolünüz d›fl›nda süratle devam etmesidir. Detay-
lara inildikçe, böyle bir sistemin tesadüfen, kendisini yaratan bir ak›l ve
güç olmadan, kendi kendine oluflmas›n›n imkans›zl›¤›n› her insan hemen
kavrar. Bu apaç›k deliller karfl›s›nda gerçekleri gören kimselerin vicdanla-
r› kabul etti¤i halde inkara sapmalar›n›n psikolojisi ayetlerde flöyle aç›k-
lanmaktad›r:
Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmifl olarak gelince dedi-
ler ki: "Bu, apaç›k olan bir büyüdür." Vicdanlar› kabul etti¤i halde,
zulüm ve büyüklenme dolay›s›yla bunlar› inkar ettiler. Art›k sen,
bozguncular›n nas›l bir sona u¤rat›ld›klar›na bir bak. (Neml Sure-
si, 13-14)
62 HARUN YAHYA
63ADNAN OKTAR
Kay›p Sinyaller ve Sorumluluk Sahibi Hücreler
Retinadan ç›kan bir milyon hücreye sahip sinir demeti, görmeyle ilgi-
li bilgiyi elektrik sinyali halinde yüz milyon hücreye sahip görme kortek-
sine tafl›r. Bu demetteki her sinir uzant›s› do¤rudan do¤ruya a¤ tabakadan
bafllamakla birlikte, ›fl›¤a duyarl› alana direkt ba¤l› de¤ildir. Di¤er baz›
hücreler, görsel bilgilerin kaydedilip görme siniri üzerindeki hücrelere ge-
çirilmesini sa¤lar.
Bu arada çok ilginç bir ayr›nt› karfl›m›za ç›kar. Beyinle göz aras›nda
sinir lifleriyle do¤rudan kurulan ba¤lant›larda kimi zaman kopukluklar
yaflanmaktad›r. Bunun nedeni bir milyon hatta, her saniye gelen on mil-
yon sinyalden baz›s›n›n görme merkezine ulaflamadan beyinde farkl› bir
bölgeye gitmeleridir. Bu görüntüde kopukluk olmas›n› gerektirir ancak
böyle bir durum söz konusu olmaz. Gözdeki kusursuz sistem sayesinde
hiç kopukluk olmadan biz görmeye devam ederiz.
Dikkat çekici olan, yanl›fl adrese giden uyar›lar›n, ulaflt›klar› yer ile
görme merkezi aras›ndaki hücrelerin yapt›klar› arac›l›k sayesinde tekrar
görme merkezine tafl›nmas›d›r. Acaba bu adreslere "yanl›fl" demek müm-
kün müdür?
Gerçekte de¤ildir. Çünkü görünüflte yap›lan bu hata bizlere son dere-
ce büyük bir mucizeyi gösterir. fiuursuz baz› hücreler görevleri olmad›¤›
halde, görme sinyallerini beynin ilgili bölümüne gönderirler. Böyle bir sis-
temde normalde olmas› gereken, yanl›fl yere ulaflan sinyallerin beynin ka-
ranl›klar› içinde kaybolup gitmesidir. Ama böyle olmaz, yerine ulaflama-
yan sinyal kaybolmaz. Ulaflt›¤› yerdeki hücreler, sanki bu sinyalin bir gör-
me sinyali oldu¤unu, gözden geldi¤ini, görme merkezine gitmesi gerekti-
¤ini bilir gibi hareket ederler. Hiçbir mecburiyetleri olmad›¤› halde gerekli
ba¤lant› ve organizasyonu kurarak uyar›n›n beyindeki görme merkezine
gitmesini sa¤larlar. Bu sayede, asl›nda kesik ve parça parça olmas› gereken
görüntüde hiçbir bozulma olmaz.
Acaba arac›l›k yapan hücrelere bu eflsiz sorumluluk anlay›fl›n› kim
vermifltir? Evrimcilerin tesadüfen olufltu¤unu varsayd›klar› bir organ›
oluflturan milyarlarca hücrenin her biri bu sorumluluk anlay›fl›na yine te-
sadüfen mi sahip olmufltur? Dahas› böyle bir sorumluluk örne¤i sergileye-
bilmek için herfleyden önce bu hücrelerin kendi esas görevlerinin haricin-
de vücutta süregiden di¤er ifllemlerden de haberdar olmalar›, kendi so-
rumluluklar› d›fl›ndaki geliflmeleri de an an takip ederek bunlar› telafi
edecek bir kabiliyete sahip olmalar› gerekir.
Buraya kadar anlat›lanlar görme ifllemlerinin birinci basama¤›n›
oluflturur. Bu evre birçok bilinmeyeni içerir. Di¤er evrelere ait bilinmeyen-
ler de gözönüne al›nd›¤›nda, görmenin gerçek anlamda çözümlenememifl
büyük bir muamma oldu¤unu söylemek çok do¤ru olacakt›r.
Görme üzerine 20 y›l araflt›rma yapm›fl olan David H. Hubel ile Tors-
ten N. Wiesel yapt›klar› çal›flmalar› anlatt›klar› bir makalede flöyle söyle-
mifllerdir:
Bu genifl alana yayg›n ve onsuz olunamaz organ› anlayabilmek, flim-
di de ac›kl› bir biçimde yetersiz kalmaktad›r.19
Görüldü¤ü gibi insan›n, beyni anlamak için yüzy›llard›r sürdürdü¤ü
çaba "ac›kl› bir biçimde" yetersizdir. O halde tekrar düflünelim: Mevcut
teknoloji ve bilgi birikimiyle, yap›s›n› dahi çözemedi¤imiz, son derece
karmafl›k ve ak›l almaz ifller baflaran beyin nas›l olufltu? Bu kadar üstün bir
yap› kendi kendine, milyarlarca hücre ve bu hücreleri oluflturan trilyon-
larca proteinin tesadüfen biraraya gelip her birinin özel anlam› olan tril-
yonlarca ba¤lant›y› rastlant›lar sonucunda kurmalar› ile mi olufltu?
Evrim için daha da içinden ç›k›lamayan problem, beyni oluflturan
milyarlarca hücre ve hücreleri oluflturan milyonlarca proteinin tek bir ta-
nesinin bile tesadüfen oluflma ihtimalinin bulunmamas›d›r.
15 Santimetrekare ‹çinde Bir Hayat
‹nsan›n do¤umundan itibaren gördü¤ü her görüntü beynin içinde,
karanl›k ve ›slak bir ortamda bulunan görme merkezinde meydana gelir.
Görme merkezinin toplam büyüklü¤ü ise 15 cm2'dir. ‹nsan hayat›na ait
herfley, çocuklu¤u, okudu¤u okullar, evi, ifli, ailesi, oturdu¤u semt, vatan-
dafl› oldu¤u ülke, üzerinde yaflad›¤› dünya ve içinde bulundu¤u evren,
aynada gördü¤ü kendi vücuduna ait görüntü, hayat boyu gördü¤ü her ay-
r›nt›, k›sacas› tüm hayat›, 15 cm2'lik bir et parças› üzerinde oluflur.
E¤er görme alan› denilen bu küçücük et parças› olmasa insan bu say›-
64 HARUN YAHYA
65ADNAN OKTAR
lanlardan hiçbirisini göremez, bunlar›n yap›lar›n›n nas›l oldu¤unu haya-
linde bile canland›ramazd›. Gözün bütün mükemmel ayr›nt›lar› ile var ol-
mas› da görmeye yetmeyecek, beyin ve beyindeki görme merkezi olmasa,
göz hiçbir ifle yaramayan, anlams›z, su dolu bir top olarak duracakt›. Be-
yin ve görme merkezinin görme olay›ndaki kaç›n›lmaz rolleri dikkate
al›nd›¤›nda gözün bunlar olmadan tek bafl›na hiçbir anlam› ve fonksiyonu
olmad›¤› daha iyi anlafl›l›r.
Beynin Görmedeki Rolü
Beynin görme ile ilgili yapt›¤› görevler incelendi¤inde göz ile ne ka-
dar uyumlu bir yap›da yarat›ld›¤› daha iyi anlafl›l›r:
• ‹ki ayr› gözün retinas›ndan gelen sinyallerin üstüste çak›flt›r›lmas›.
•Bu görüntülerin karfl›laflt›r›larak derinli¤in alg›lanmas›.
• Çizgi ve s›n›rlar›n farkedilmesi.
• Görme merkezinde renk analizi.
• Beyinde parlakl›¤›n alg›lanmas›. (Beynin parlakl›k düzeyini nas›l
farketti¤i hakk›nda çok az fley bilinir. Bununla beraber bunun k›smen par-
lakl›¤›n görme alan›ndaki çizgi, s›n›r, hareket eden cisimler ve z›t renklerin
neden oldu¤u görme kontrastlar›n›n fliddetini art›rmas›ndan ileri geldi¤i
san›lmaktad›r.)20
• Gözbebe¤i çap›n›n kontrolü.
• Göz hareketlerinin kaslarla kontrolü.
• Retinadan gelen görüntünün parçalan›p tekrar birlefltirilmesi ve
görsel haf›zayla tamamlanmas›.
• Görüntünün ters çevrilmesi.
• Kör noktaya düflen görüntünün, boflluk olarak kalmamas› için dol-
durulmas›.
Beynin Haritas›
Korbinian Brodmann adl› bir Alman nörolog hücreyle ilgili inceleme-
lerine dayanarak insan vücudundaki beyin kabu¤unun bir haritas›n› ç›-
kartm›flt›r. Bu harita evrimin ne kadar çürük bir iddia oldu¤unu bir kere
daha kan›tlar. Çünkü bu harita görmenin tesadüflerle oluflamayacak ka-
dar karmafl›k bir alg› mekanizmas› oldu¤unu gösterir.
Brodman haritas› beyin fonksiyonlar›nda esas al›n›r. Örne¤in görme
ile ilgili bölgenin birincisi Brodman'›n 17. alan›d›r. Bu bölüme optik sinir
vas›tas› ile son bilgiler ulafl›r. Bunun hemen önünde yer alan 18. ve 19.
Brodman alanlar›nda ise görme ile ilgili daha önceki bilgiler bulunur. Bi-
rincil görme alan› olan Brodman'›n 17. alan›na ulaflan bilgiler 18. ve 19.
alanlarda ifllenmeye devam eder. Görme alan›n›n sa¤ üst bölümünden ge-
len görsel bilgiler sol yar›m kürede, soldan gelenler ise sa¤ yar›m kürede
ifllenir. Bu flekilde uyar›lar çaprazlamaya u¤rad›¤›ndan, beyin kabu¤unun
her yan›, karfl›t görsel alandan gelen bilgileri ifller.
Yarat›l›fltaki mucize, sanat ve harikal›klar› gözler önüne seren bu tip
geliflmeler kaydedildikçe, evrimci bilim adamlar› konuyu tam aksine bir
yerden ele al›rlar. Örne¤in yukar›da yap›lan aç›klamalar, evrimciler tara-
f›ndan, beynin s›rr›n›n çözüldü¤ü, bilimin beynin varoluflunu aç›klad›¤›
fleklinde yorumlan›r. ‹nkar edenlerin Allah'›n böyle apaç›k mucizeleri kar-
fl›s›ndaki kay›ts›z tutumlar› ve tersine iflleyen mant›klar› Kuran'da flöyle
tarif edilir:
Olanca yeminleriyle, e¤er kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak
(fiekil 2.3) Beyin-deki görme mer-kezinde iletiflimisa¤layan ba¤-lant›lar görü-lüyor.
OPT‹KS‹N‹RLER
ÇAPRAZS‹N‹RLER
S‹NYALLER‹NULAfiTI⁄IBÖLGE
ona inanacaklar›na dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler (muci-
zeler, deliller), ancak Allah Kat›ndad›r; onlara (mucizeler) gelse de
kuflkusuz inanmayacaklar›n›n fluurunda de¤il misiniz?"
Biz onlar›n kalplerini ve gözlerini, ilkin inanmad›klar› gibi tersine
çeviririz ve onlar› tu¤yanlar› içinde flaflk›nca dolafl›r bir durumda
terkederiz. (En'am Suresi, 109-110)
‹nkar edenlerin bu flekilde gerçekleri ters yüz etme al›flkanl›klar›ndan
baflka ayetlerde de bahsedilir:
fieytanlar›n kimlere inmekte olduklar›n› size haber vereyim mi?
Onlar, gerçe¤i ters yüz eden, günaha düflkün olan her yalanc›ya
inerler.
Bunlar (fleytanlara) kulak verirler ve ço¤u yalan söylemektedirler.
(fiuara Suresi, 221-223)
67ADNAN OKTAR
(fiekil 2.4) Beynin mevcut yap›s›n›n ayr›nt›s›yla gözler önüne serilmesi yarat›lm›fl birmucizenin daha iyi görülmesi demektir. Yoksa beyni görevlerine göre bölümlere ay›-r›p karmafl›k latince adlar vermek, beynin varl›¤›n›n s›rr›n› çözmez. Kald› ki beyin hak-k›nda araflt›rma yapan bir insan da, bu araflt›rmay› yaparken Allah'›n kendisine verdi-¤i ve yoktan var etti¤i Allah'a ait olan bir beyni kullanmaktad›r. Kendi beynine sahip ol-mak için hiçbir çabas› olmam›fl, do¤du¤u gün onu yarat›lm›fl bulmufltur.
Bilim adamlar› beyindeki mevcut sistemin yap›s›n› keflfetmifl ve bu-
nu detayl› olarak izah etmifllerdir. Bu sistemin keflfedilmesindeki her afla-
ma o sistemin harikal›¤›n›, mükemmelli¤ini ve kendi bafl›na, rastlant›lar
sonucu varolamayaca¤›n› yani yarat›l›fl› ortaya koyar. Bu da Allah'›n ya-
ratmada hiçbir orta¤›n›n olmad›¤›n› anlamam›zda vesile olur.
Kör Nokta ve Beynin Tamamlay›c› ‹fllevi
Bu yaz›ya bak›yor ve sayfay› tam olarak gördü¤ünüzü san›yorsunuz.
Ama hiç de öyle de¤il, sayfan›n küçük bir noktas› var ki o noktay› göremi-
yorsunuz. O noktan›n bulundu¤u alan düflünüldü¤ünde, siz o alan› göre-
meyen bir körsünüz. Bu, deneylerle ispatlanm›fl bir gerçektir. Kald› ki bu
körlük yaln›zca bu sayfa için de¤il, hayat›n›z boyu gördü¤ünüz bütün gö-
rüntüler için geçerlidir. Bugüne kadar gördü¤ünüz görüntülerin her bir
karesinde asl›nda küçük bir noktay› görememifltiniz, çünkü az önce de be-
lirtildi¤i gibi, gözünüz bir nokta için hep kördü.
Bu körlü¤ün sebebi, optik sinirlerin göze girdi¤i küçük bir retina böl-
gesinde koni ve çubuk hücrelerinin bulunmamas›d›r. Bu yüzden buras›
›fl›¤a duyarl› de¤ildir ve retinan›n bu bölgesinde görüntü okunmaz.
Peki göz içinde böyle kör bir nokta bulundu¤u halde nas›l olur da et-
raf›m›zdaki herfleyi eksiksiz görürüz? Bunun sebebi beynin tamamlay›c›
özelli¤idir. Kör nokta yüzünden eksik kalan nokta, çevresindeki fona uy-
gun olarak tamamlan›r. Yani beyin, bu noktay› olabilecek en uygun renge
boyayarak kamufle eder.21
Kör noktan›n varl›¤›n›n fark›na var›lmamas› ve görmede bir eksiklik
olmamas›n›n nedeni budur.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için flekil 2.5'teki testi yapabilirsiniz.
Sa¤ gözünüzü kapay›n ve kitab› 50 cm.'lik mesafeden gözünüze do¤-
ru yak›nlaflt›r›n. Bafltan itibaren gözünüzü sadece art›ya odaklay›n. Yak›n-
laflt›kça belirli bir süre için soldaki k›rm›z› noktan›n yok oldu¤unu ve yeri-
nin fondaki desenle dolduruldu¤unu göreceksiniz. ‹flte o noktada siz bir
körsünüz fakat bunu hissetmezsiniz. Çünkü beyin kör noktay›, orada ol-
mas› gerekti¤ini düflündü¤ü en iyi tahminle, yani arkadaki fon ile doldu-
rur. Bu tahminin nas›l oluflturuldu¤u ise psikologlar›n ve nörologlar›n›n
çözmeye çal›flt›¤› bafll›ca sorulardan biridir. Baz› çevreler kör noktan›n
68 HARUN YAHYA
69ADNAN OKTAR
varl›¤›n› flöyle aç›klarlar: Her iki gözde de kör leke, görme eksenine göre
farkl› yerde bulundu¤undan, iki gözle görmede, bir noktadan gelen ›fl›n-
lar, bir gözde kör noktaya düflerken, di¤er gözde duyarl› tabakada topla-
n›rlar. Bunu savunanlar yeterli aç›klamay› yapamad›klar› gibi; tek gözle
bakt›¤›m›zda nas›l eksiksiz görüyoruz sorusuna da net bir cevap vereme-
mifllerdir.22
Buradan ulafl›lan sonuç gördü¤ünüz görüntülerin tamamiyle gerçek
olmad›¤›, beynin sizi var oldu¤una inand›rd›¤› bir illüzyon olduklar›d›r.
Yani gerçek oldu¤una inand›¤›n›z bir görüntü asl›nda gerçek olmayabilir.
T›pk› rüyan›zda, gerçek sand›¤›n›z olaylar›n ve içinde bulundu¤unuz or-
tam›n gerçek olmad›¤›, beyninizde yarat›lm›fl bir illüzyon oldu¤u gibi. Bir
sonraki deneyi yaparak konuyu daha iyi anlayabiliriz (flekil 2.6).
Soldaki art› iflaretine bir dakika boyunca gözünüzü ay›rmadan bak›n.
Daha sonra gözünüzü sa¤daki art›ya odaklay›n ve bir süre bekleyin. Sa¤-
daki fleman›n da renklendi¤ini göreceksiniz. Evet ortada renk yoktur ama
beyniniz sizi aldat›r. Yani gerçekte olmayan birfleyleri var zannedersiniz.
Parçalanan Görüntü
Retina üzerinde oluflan görüntünün her parças›, kafatas› içerisinde
elektriksel flifreler olarak dolafl›r. Görme siniri boyunca giden elektriksel
uyar›lar›n yorumu beynin arka taraf›nda bulunan oksipital lobdaki görme
korteksi taraf›ndan gerçeklefltirilir.
Bafllang›çta çok aç›k seçik olan "a¤ tabaka bilgileri", anlafl›lmaz elekt-
rik sinyalleri olarak görme merkezine ulafl›r. Oradaki sinir hücreleri bu
karmafl›kl›¤› çözecek, bunlardan bir anlam ç›karacak ve her birimiz için
belirgin üç boyutlu görüntüler haline getirecektir. Beynin görme alan› çok
karmafl›k flifreler çözen son derece geliflmifl bir bilgisayar gibi çal›fl›r. Mil-
yarlarca elektrik sinyali an›nda okunarak yorumlan›r.
Beyin iki bölümlü bir organd›r. Her bölümdeki oksipital lob, gözler-
den sadece birinden bilgi al›r. Görüfl alan›n›n sa¤ yan›ndaki bilgiler sol ok-
sipital loba, sol yan›ndaki bilgiler de sa¤ oksipital loba gider.
Colin Blakemore adl› bilim adam› çal›flma sistemi tam olarak anlafl›-
lamam›fl bu sistem için flöyle demifltir: "Beyin görsel bilgiyi ald›ktan sonra
parçalay›p ne yapar? E¤er daha sonra yeniden bunlar› biraraya getirip gö-
rüntüyü oluflturacaksa, hangi amaçla parçalar?"23
Gözün içindeki mekanizmalar, göz-beyin ba¤lant›s›, sinir hücreleri
ve elektrik sinyallerinden meydana gelen bu sistem insan akl›n›n alama-
yaca¤› bir karmafl›kl›¤a sahip olmas›na ra¤men herfley son derece düzenli
ifller, hiçbir kargafla ve kaos yaflanmaz.24 Çünkü vücudumuzda en basitin-
den en ak›lalmaz karmafl›kl›ktaki iflleme kadar gereken herfleyin en kusur-
suz flekilde yap›lmas›n› sa¤layan bir tasar›m vard›r. Sonsuz bir kudret sa-
hibi olan Allah'›n yaratt›¤› bu sistem sayesinde yaflam›m›z› -hastal›k du-
rumlar› d›fl›nda- hiçbir s›k›nt› çekmeden sürdürürüz.
Ne Gördü¤ünü Bilmek
‹nsan haf›zas› gördü¤ü görüntülerin bir k›sm›n› depolar. Depolarda-
ki dosyalar daha sonra kullan›lmak üzere s›k s›k aç›l›r. Örne¤in, bir çocuk
ilk defa kalem gördü¤ünde haf›zas›nda kaleme ait bir dosya aç›l›r. Çocuk
bir süre sonra tekrar kalem gördü¤ünde daha önce aç›lan kaleme ait dos-
yadan ç›kar›lan görüntü, otomatik olarak yeni görüntü ile k›yaslan›r. Bu
sayede çocuk gördü¤ü fleyin kalem oldu¤unu anlar.
Asl›nda bu sistem sadece bebekler ya da çocuklar için geçerli de¤ildir.
Bütün insanlar›n beyinleri -buna sizin beyniniz de dahil- günlük hayatta
bu ifllemleri otomatik olarak yapar. Bir görüntü ile karfl›lafl›ld›¤›nda, bu
görüntü hemen haf›zadaki arfliv görüntülerle karfl›laflt›r›l›r. Arflivdeki bil-
(fiekil 2.5)
gilerle yap›lan k›yas sonucunda yeni görüntünün ne oldu¤una karar veri-
lir. E¤er ça¤r›fl›m alan›ndaki bu ifllemler yap›lmasayd› kendi çocu¤unuzu
bile tan›yamazd›n›z.
Ça¤r›fl›m alan› hareket kavram›n›n alg›lanmas›n› da sa¤lar. Hareket
halinde bir cisim gördü¤ümüzde, haf›za ifllemi devreye girerek o hareketi
al›koyar ve bir sonraki hareketle karfl›laflt›r›r.25 T›pk› bir film fleridi gibi
hareketler ardarda kaydedilir ve bir foto¤raf serisi oluflur. Nesnenin bu-
lundu¤u yer bir an önceki bulundu¤u yere göre k›yaslanarak hareket ol-
gusu zihinde oluflturulur.
Buraya kadar anlat›lan bilgileri gözden geçirelim. Haf›zaya birtak›m
görüntülerin kaydedildi¤i, daha sonra bunlar›n tekrar kullan›lmak üzere
geri ça¤›r›ld›¤›ndan bahsedildi. Peki bu görüntüler nereye ve nas›l kayde-
dilirler? Daha sonra bu görüntüler nereden, kimin kontrolünde, nas›l ç›-
kar›l›rlar?
Bilgisayar, haf›zas›na kaydedilecek bilgiyi bir disk üzerinde saklar ki
bu diskin kapasitesi ile s›n›rl›d›r. Oysa beyin, böyle bir diske sahip olma-
d›¤› halde bir et parças›n›n içinde milyonlarca görüntüyü saklar. Daha da
ilginci flu ana kadar beyinde bir haf›za merkezi de bulunamam›flt›r.
Bilgisayar diski, mühendisler taraf›ndan tasarlanm›fl, fabrikalarda
üretilmifl, her parças›nda onu yapan insanlar›n akl›n›n görüldü¤ü bir par-
çad›r. Biri ortaya ç›k›p demirin, plastik ve cam›n kendi kendilerine birlefle-
rek, tesadüfen son derece geliflmifl bir bilgisayar oluflturduklar›n› söylese,
(fiekil 2.6)
72 HARUN YAHYA
hatta bu bilgisayar›n günümüz bilgisayarlar›n›n atas› oldu¤unu iddia etse
ciddiye al›nmaz bile. Oysa bilgisayardan çok daha üstün olan beynin ve
kameralarla karfl›laflt›r›lamayacak kadar geliflmifl bir gözün varl›¤›, baz›
insanlar taraf›ndan tesadüfle izah edilmeye çal›fl›l›r. Ve gerçekte sadece bir
aldatmacadan ibaret olan bu izahlar insanlara bilimsellik k›l›f› alt›nda su-
nulmaya çal›fl›l›r.
Bunun tek bir sebebi vard›r. Bilgisayar› yapan bir akl›n oldu¤unu ka-
bul etmek, bunun tesadüfen de¤il de, bir fabrikada, insanlar taraf›ndan
üretildi¤ini söylemek insana hiçbir yükümlülük getirmez. Ama beyni ve
gözü yaratan bir gücün varl›¤› kabul edilirse o zaman ifl de¤iflir. Yarat›l›fl
kabul edilirse, yaratan ve yaratan›n emir ve yasaklar›, yani dini de kay›ts›z
flarts›z kabul edilmek zorunda kal›nacakt›r. Bu yüzden kurduklar› din d›fl›
sistemlerin devam›n› sa¤lamak isteyen kimseler, yarat›l›fla karfl› her dö-
nem evrim teorisi gibi saçma bir varsay›m› desteklemifllerdir. Yapt›klar›
propagandalarla, konu ile ilgili yeterli bilgisi olmayan kimseler evrimi ka-
bul edilmifl bir gerçek olarak görürler. Oysa evrim, do¤rulu¤u hiçbir flekil-
de ispatlanamad›¤› gibi tam tersine, geçersizli¤i ve tutars›zl›¤› bilimsel
bulgularla defalarca kan›tlanm›fl bir ideoloji ve inançt›r.
Görsel Haf›za
Görme yani bak›lan nesnenin alg›lanmas› sadece göz ve görme mer-
kezi sayesinde gerçekleflen bir alg› de¤ildir. Beynin gördü¤ü nesneyi alg›-
lamas› ve yorumunu yapabilmesi için haf›zan›n yard›m›na ihtiyac› var-
d›r.26 Beynin bunu baflarabilmesi için "görme asosiyasyon alanlar›"n›n bir-
likte çal›flmalar› gereklidir. Asosiyasyon alan›n›n görevi, alg›lar›n daha üst
düzeyde yorumunu haf›za yard›m›yla sa¤lamakt›r.
Geçen yar›m yüzy›lda nörofizyoloji alan›ndaki birçok ilerlemeye kar-
fl›n beynin belki de en önemli fonksiyonu olan haf›za henüz aç›klanama-
m›flt›r. Bu konuda bilinenler, bilinmeyenler da¤›n›n yan›nda bir hiç kal›r.
Görmenin "asosiyasyon" bölgesi olan k›sm›n›n tahrip olmas› veya bu
bölgede tümör bulunmas› körlü¤e sebep olmaz. Birincil görme alan›n›n
impulslar›yla bu alan harekete geçer fakat kiflinin gördü¤ü tan›d›k nesne-
leri tan›ma yetene¤i önemli ölçüde azal›r ya da tümüyle kaybolur; bu du-
ruma görsel agnozi ad› verilir.27
73ADNAN OKTAR
Sa¤l›kl› bir insan›n böyle bir rahats›zl›¤› kafas›nda canland›rmas› bile
oldukça zordur. Bir cismi gördü¤ü halde ne ifle yarad›¤›n› bilememek, üs-
telik bu problemle cismi her gördü¤ünde tekrar karfl›laflmak insan› son de-
rece aciz bir konuma sokar. Beynin küçücük bir bölümünün tahrip olmas›-
n›n böyle bir zorlu¤un bafllamas›na neden olaca¤› düflünülürse, beynin
yarat›l›fl›ndaki kusursuz incelik daha iyi anlafl›l›r.
‹ki Göz, Tek Görüntü (Binoküler Görme)
Her insan kendisini iki gözle do¤mufl olarak bulur ama hiçbir zaman
bunun nedenini merak etmez. Niçin herkes iki gözlüdür? ‹nsanlar tesadü-
fen mi iki göze sahip olmufllard›r? Yoksa bunun özel bir sebebi mi vard›r?
Asl›nda her göz tek bafl›na görebilir ve her birinde ayr› ayr› görüntü
oluflur (flekil 2.7). Gözler aras›ndaki aral›k 5 cm.'den biraz daha fazla oldu-
¤u için iki retinada oluflan görüntüler birbirlerinden farkl›d›r. Her gözden
gelen görüntü iki boyutludur. ‹ki gözden gelen bilgiler beyinde üç boyutlu
tek bir görüntü haline getirilir. Bu sayede derinlik ve cisimler aras›ndaki
mesafe alg›lan›r.
‹ki gözün gördü¤ü görüntüler birbirinden farkl›d›r, ancak birbirlerini
tamamlarlar. Bu iki görüntü aras›ndaki küçük farkl›l›klar› alg›lay›p yo-
rumlamam›z görüntünün üç boyutlu olmas›n› sa¤lar. E¤er iki gözde ayr›
ayr› oluflan görüntüler beyinde tam olarak birlefltirilmeseydi dünyay› çift
ve iki boyutlu görecektik.
Görüntüler aras›ndaki fark çok basit bir deneyle ispatlanabilir. Bir
a¤ac›n dallar›na önce iki gözünüzle sonra tek gözünüzle bir süre bak›n.
Daha sonra iki gözünüzü tekrar aç›n, dallar daha derin gözükecektir.
Bir baflka deney daha yapabiliriz. Tek gözünüzü kapad›ktan sonra bir
dikifl i¤nesine iplik geçirmeye çal›fl›n. Göreceksiniz ki bunu baflaramaya-
caks›n›z. Çünkü tek gözle derinlik alg›s› olmayaca¤›ndan, i¤ne ile iplik
aras›ndaki küçük mesafe fark›n› alg›layamayacak ve ipli¤i deli¤e geçire-
meyeceksiniz.
Cisimlerin gözümüze zaman zaman çift göründü¤ü de olur. E¤er in-
sanlar çift görmenin fark›na varam›yorlarsa, bunun nedeni dikkatin, bak›-
lan cismin d›fl›na yönelmemesidir. Örne¤in, iki kalemi arka arkaya tutup,
gözümüzü uzaktakine odaklarsak, yak›ndakini çift; yak›ndakine odaklar-
(fiekil 2.7) Her gözün gördü¤ü görüntüretinada ortadan ikiye ayr›l›r. (yukar›dakiflekilde bu iki k›s›m siyah ve yeflil renk-lerle gösterilmifltir) Bu bölümlerden ge-len sinyaller ayr› ayr› yollardan beyneulafl›r ve burada tekrar birlefltirilir. Yukar›daki flekilde görüldü¤ü gibi bu gö-rüntülerin parçalanmas› ve tekrar birlefl-tirilmesi için mükemmel bir geometrikuyumun yan›s›ra sonsuz ifllem gerek-mektedir. Daha da ilginci beynin parçala-nan görüntüyü tekrar orjinaline uygunolarak birlefltirmesi ve görüntüde birkayma, karmafla, kopukluk bulunmama-
s›d›r. Bütün bu olup biten olaylar insan›niradesi d›fl›nda gerçekleflir. Böylesineözel ve planl› ifllemler yapan kusursuzbir yap›n›n kendi kendine, tesadüfenoluflmas› söz konusu bile olamaz. Çünküsistem, ancak yap›n›n eksiksiz ve kusur-suz olarak bir defada var olmas› sonu-cunda çal›flabilir.Görüldü¤ü gibi, evrimin temeli olan ‘za-man içinde geliflme süreci' iddias›n›nhiçbir geçerlili¤i yoktur. Daha da önemli-si yukar›da görülen sistemin anne kar-n›nda yoktan var olmas›d›r.
sak uzaktakini çift görürüz. E¤er gözün odaklama yetene¤i olmasa, gö-
rüntü sürekli çift olacak ve sa¤l›kl› görüntü oluflamayacakt›.
Birbirlerinden ba¤›ms›z olarak gören gözlerin görüntülerinin tek bir
görüntü haline getirilmesi, bunu yaparken iki boyutlu görüntülere üçün-
cü bir boyut kat›lmas› son derece ince hesaplar gerektiren bir ifllemdir.
E¤er gözler tesadüfen oluflmufl organlar olsalard›, bu derece büyük bir
uyum nas›l gerçekleflirdi? Hangi tesadüf saniyede milyonlarca farkl› flifre-
yi de¤erlendiren hatta bu flifreleri birbirleriyle birlefltiren kusursuz bir me-
kanizma yaratabilir? E¤er gözler aras›nda bir uyumsuzluk olsayd›, gön-
derdikleri sinyaller birbirlerine kar›flacak ve karmakar›fl›k bir görüntü or-
taya ç›kacakt›. Ama böyle bir karmafla söz konusu de¤ildir. Birbirleriyle
uyum içinde yarat›lan iki gözün gönderdikleri sinyallerin, yine büyük bir
uyum ile yarat›lan beyin taraf›ndan de¤erlendirilmesi sonucunda ortaya
kusursuz bir görüntü ç›kar. Böyle bir sistemin varl›¤›n› tesadüflerle aç›kla-
maya imkan yoktur. Allah'›n yarat›fl›ndaki kusursuzluk bir ayette flöyle
ifade edilir:
O, biri di¤eriyle "tam bir uyum" (mutabakat) içinde yedi gök yarat-
m›fl oland›r. Rahman (olan Allah)›n yaratmas›nda hiçbir "çeliflki ve
(fiekil 2.8) Yandaki flekillerde a) Gözler P noktas›na odakland›-¤›nda P noktas› tek görüntü olarakoluflur. Po noktas› odaklama do¤-rultusunun d›fl›nda kald›¤›ndangörüntüsü de çift oluflur. b) Gözler F noktas›na odakland›-¤›nda, bak›lan cisim ile göz aras›n-daki P noktas›n›n görüntüsü çiftoluflur. c) Odaklanan F noktas›n-dan daha uzaktaki P noktas›n›ngörüntüsü çift olur. Görüldü¤ü gibi iki gözün aras›ndageometrik aç›dan kusursuz biruyum vard›r. ‹ki gözün her birininyap›s› tesadüflerle oluflamayacakkadar karmafl›kken, birbirindenba¤›ms›z iki organ›n aralar›nda na-s›l olup da bu kadar hassas mate-matiksel bir ayar oldu¤u evrim ta-raf›ndan aç›klanamaz.
a
b c
uygunsuzluk" göremezsin. ‹flte gözü çevirip-gezdir; herhangi bir
çatlakl›k (bozukluk ve çarp›kl›k) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3)
Uzakl›¤›n Belirlenmesi
Uzakl›¤›n belirlenmesinde beyin özel bir yöntem kullan›r. Boyutlar›
daha önceden bilinen bir cismin uzakl›¤›, retina üzerine düflen görüntü-
nün büyüklü¤ünden tespit edilir. Örne¤in bir insan›n retinadaki görüntü-
sünün büyüklü¤ünden ne kadar uzakta oldu¤u afla¤› yukar› hesaplan›r.
‹nsan hiçbir zaman böyle hesaplar›n kendi beyninde otomatik olarak
yap›ld›¤›n› fark etmez. O sadece bakt›¤› cismin uzak ya da yak›n oldu¤unu
fark eder.28 E¤er böyle h›zl› çal›flan bir hesap sistemi olmasayd›, uzakl›k
yak›nl›k kavramlar› devaml› kar›flaca¤›ndan hayat son derece güçleflirdi.
Hiçbir arac› kullanamaz, yolda bile yürüyemezdik. D›fl dünya perspektifi
olmayan karmafl›k flekiller y›¤›n› haline gelirdi. Buraya kadar verilen ör-
neklerde de görüldü¤ü gibi Allah insana bildi¤i ve bilmedi¤i pek çok ni-
met vermifltir. Allah kullar›na karfl› sonsuz flefkat sahibi ve merhametli
oland›r.
Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle ak›p gi-
den gemileri, sizin yarar›n›za verdi. Ve izni olmad›kça, gö¤ü yerin
üstüne düflmekten al›koyar. fiüphesiz Allah, insanlara karfl› flefkat-
lidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 65)
76 HARUN YAHYA
GÖZÜNYARATILIfiI
O, sizin için kulaklar›, gözleri vegönülleri infla edendir; ne azflükrediyorsunuz. (Mü’minunSuresi, 78)
O, sizin için kulaklar›, gözleri vegönülleri infla edendir; ne azflükrediyorsunuz. (Mü’minunSuresi, 78)
GÖZÜNYARATILIfiI
33
u kitab›n birçok bölümünde gözün yap›s›ndan, birbirleriyle uyum içinde
çal›flan bölümlerden, her bölümün ne kadar özel bir yap›ya ve göreve sa-
hip oldu¤undan, beynin görmedeki rolünden, kurulu bir sistemin mü-
kemmelli¤inden ve kusursuzlu¤undan bahsedildi. Gerek parça parça ele
al›nd›¤›nda, gerek bir bütün olarak düflünüldü¤ünde gözün ne kadar bü-
yük bir mucize oldu¤una de¤inildi. Buraya kadar hep mevcut bir sistemin
iflleyifli üzerinde duruldu. Bu bölümde ise gözün çal›flmas› veya gözü
oluflturan yap›lar› de¤il, bizzat gözün varl›¤› hakk›nda büyük bir mucize-
yi inceleyece¤iz.
‹nsan hayat› boyunca birçok gözle muhatap olur. Aynaya bakt›¤›nda
gördü¤ü kendi gözleri, anne babas›n›n, kardefllerinin, arkadafllar›n›n, efli-
nin gözleri... Peki bu gözlerin tümü hepsi ayn› mükemmellikte olacak fle-
kilde nas›l olufltular?
Bu yaz›y› okuman›z› sa¤layan ve yeryüzündeki en büyük mucizeler-
den biri olan gözleriniz k›sa bir süre önce yoktu. Sizin, 'ben' diye nitelen-
dirdi¤iniz varl›k, yani kendiniz ise, gözle görülemeyecek kadar küçük tek
bir hücreden olufluyordu. Derken bölündünüz iki hücre oldunuz, yine bö-
lündünüz dört yeni hücre oldunuz. Bu bölünme milyonlarca kere tekrar-
land› ve parmak büyüklü¤ünde bir et topu oldunuz. Derken bu etin üze-
rinde iki küçük siyah leke belirdi. Günler geçtikçe bu lekeler bir çukur ol-
du ve içinde eflsiz bir organ kendi kendine oluflmaya bafllad›. Bu çukurun
içinde göz bebe¤iniz, merce¤iniz, kornean›z, retinan›z, göz ak›n›z, irisiniz,
üzerinde göz kapaklar›n›z, alt›nda göz p›narlar›n›z, içinde besin tafl›yan
bir s›v›, bu s›v›y› üreten p›narlar, gerekli her noktaya kan götüren milyar-
larca k›lcal damar›n›z bir uyum içinde yoktan var oldu. Bir süre sonra bu
yaz›y› okuman›z› sa¤layan gözlerinizin yarat›lmas› tamamland› ve do-
¤um sonras›nda dünyaya gözlerinizi açt›n›z.
Gözün oluflumunu ö¤renmek için öncelikle insan vücudunun gelifli-
mine k›saca bir göz atal›m. Bilindi¤i gibi insan, tek bir hücrenin anne kar-
n›nda bölünerek büyümesi sonucunda var olmufltur. Tek bir hücreden ku-
sursuz iflleyen bir bedene sahip bir insan›n ortaya ç›kmas›n›n s›rr› hücrele-
rin çekirde¤inde bulunan DNA adl› molekülde gizlidir.
78 HARUN YAHYA
BB
Hayat›n fiifreleri
DNA'n›n sahip oldu¤u milyonlarca basamakl› flifrelere, insana ait bü-
tün bilgiler kaydedilmifltir. fiifreler yaln›zca hücrenin anlayabilece¤i bir
dilde yaz›lm›flt›r. Bu bilgiler organlar›n yap›lar›ndan, kiflinin bütün fizik-
sel özelliklerine kadar vücudun bütün ayr›nt›lar›n› içerir. Anne karn›nda-
ki tek hücreden, bir insan oluflana kadar gerçekleflen bütün aflamalar
DNA'daki bu bilgilere sad›k kalmak suretiyle geliflir.
Normal flartlarda tek bir hücrenin bölünmesi sonucunda yine ayn› tip
bir hücre oluflmal›d›r. Bu yüzden anne karn›ndaki tek bir hücrenin bölün-
mesi sonucunda da milyonlarca benzer hücrenin oluflturdu¤u bir et topu
meydana gelmelidir. Fakat böyle olmaz. Bölünme s›ras›nda birden hücre-
ler aras›nda farkl›laflma bafllar. Baz› hücreler kemik hücrelerini, baz› hüc-
reler göz hücrelerini, baz›lar› beyin hücrelerini oluflturur. Nas›l olur da ay-
n› atadan gelen iki hücre, üstelik DNA'lar› birbirlerinin ayn›s›yken iki
farkl› hücre olurlar?
Hücrenin nas›l böyle bir karar ald›¤› bilimsel olarak henüz aç›klana-
mam›flt›r. Bilinen tek fley göz hücresi olmak isteyen hücrenin milyonlarca
basamak bilgi aras›ndan yaln›zca göze ait olanlar› kullanmaya bafllad›¤›,
bu sayede göz hücresi olabildi¤idir. Burada çeflitli sorular akla geliyor: Bir
hücre neden göz hücresi olmak ister? Göze ait bilgileri milyonlarca farkl›
bilgi aras›ndan nas›l bulur?
Hücrelerde meydana gelen farkl›laflma sonras›nda ak›l almaz bir
olayla daha karfl›lafl›r›z. De¤iflik hücreler kendi aralar›nda organize olup
karmafl›k organlar› meydana getirirler. Peki bu organizasyon nas›l sa¤la-
n›r?
fiuurlu Hücreler
Konumuz olan gözü ele alal›m. Göz içiçe birçok farkl› parçadan mey-
dana gelir. Bu parçalar›n mutlaka bir düzen ve uyum içinde oluflmalar› ge-
rekir. Her hücre ne zaman ne yapaca¤›n› bilmelidir. ‹ris, kornea, göz bebe-
¤i, göz merce¤i ve retinan›n her birini oluflturan hücreler birbirlerinden
farkl›d›r. Buna karfl›n tabakalar aras›nda bir kar›flma olmaz. Yine birçok
soru ile karfl› karfl›ya kal›r›z: Bu hücreler kendi aralar›nda nas›l anlaflm›fl-
79ADNAN OKTAR
lard›r? Bir tabakaya ait hücre nas›l olur da öteki tabakaya kar›flmaz. Hüc-
reler nereye kadar bölünüp, ne zaman duracaklar›n› nereden bilirler?
Hücreler aras›nda hayret verici bir zamanlama vard›r. Farkl› tabakalar bir
uyum içinde oluflurlar. Bir parça oluflurken, ayn› zamanda beraber çal›fla-
ca¤› di¤er parça ve her ikisini birden besleyecek kan damarlar› da oluflur.
Ba¤›ms›z parçalar birbirlerinin ne önüne geçerler ne de geri kal›rlar.
Çok k›saca tarif edilen bu geliflme sonucunda tek bir hücreden farkl›
organlar, bunlar› oluflturan farkl› parçalar oluflurlar. ‹nsan›n bu oluflumda
hiçbir kontrolü yoktur. Bir zamanlar bir "hiç" iken kendisini kusursuz bir
vücut ile do¤mufl bulur. Unutmaman›z gerekir ki aynan›n karfl›s›nda gör-
dü¤ünüz vücudunuzun oluflumunda sizin hiçbir hükmünüz olmad›. Hiç-
bir özelli¤inizi kendiniz yaratmad›n›z. Kendinizi, gözleriniz, kulaklar›n›z,
di¤er organlar›n›z ve ruhunuzla birlikte yarat›lm›fl buldunuz.
80 HARUN YAHYA
(fiekil 3.1) Hamileli¤in ilk ay›nda gözleringeliflimi bafllar. Gözler befl haftal›kken ta-mamlanmam›fl siyah kapal› halka fleklin-dedir. (solda) fieffaf gözkapaklar› 2. ay›nsonunda kusursuzdur. (ortada) 5. aydagözkapaklar› tamamen kapal› ve koruyu-cu ya¤l› bir maddeyle kaplan›r. (sa¤da)Bu evreler sonucunda göz kapa¤› gelifli-mini tamamlar. Yeryüzünün en büyük mucizelerinden biri
anne karn›nda yoktan var olur. Ayetlerdeflöyle buyurulmufltur:‹nsan, Bizim kendisini bir damla sudanyaratt›¤›m›z› görmüyor mu? fiimdi o, apa-ç›k bir düflman kesilmifltir. Kendi yarat›l›-fl›n› unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki:"Çürümüfl-bozulmuflken, bu kemiklerikim diriltecekmifl? "De ki: "Onlar›, ilk defayarat›p-infla eden diriltecek. O, her yarat-may› bilir." (Yasin Suresi, 77-79)
81ADNAN OKTAR
Gözün Oluflumu Mutasyonlarla Aç›klanamaz
Ço¤u insan evrim teorisini bilimsel olarak kesin kabul görmüfl, do¤-
rulu¤u tart›fl›lmaz bir gerçek zanneder. Bunun nedeni evrimin belirli çev-
reler taraf›ndan özellikle gündemde tutulmaya çal›fl›lmas› ve dünya ça-
p›nda etkin bir propaganda uygulanmas›d›r.
Oysa zannedildi¤i gibi evrim, bilimsel olarak kan›tlanm›fl bir gerçek
de¤il, hile, sahtekarl›k ve göz boyamalarla benimsetilmeye çal›fl›lan bir
inançt›r. Evrimin temel mant›¤›, dünya üzerinde varolan mükemmel siste-
min bir Yarat›c› taraf›ndan varedildi¤ini inkar etmektir. ‹flte bu yüzden ev-
rim teorisi canl›lar›n tamamen tesadüflere dayanan bir süreç sonucunda
kendi kendilerine olufltuklar›n› iddia etmektedir.
Darwin'in bu teoriyi öne sürmesinden sonraki y›llarda teknolojinin
ilerlemesi ile birlikte Darwin'in fikirlerinin kabul edilemez oldu¤u bilim-
sel olarak ispatland›. Çünkü ortam flartlar›n›n de¤iflmesi ile vücut hücrele-
rinin yeni özellikler kazanamayacaklar›, bir flekilde kazand›klar› varsay›l-
sa bile -ki bu olanaks›zd›r- bu özellikleri bir sonraki nesile aktaramayacak-
lar› anlafl›ld›. Böylece evrim teorisi daha en bafl›ndan çöktü. Ancak, dünya
çap›nda büyük bir din d›fl› düzen kurulmaktayd›. Bu düzenin temel taflla-
r›ndan biri olan evrimin de bir flekilde yoluna devam etmesi gerekiyordu.
Çünkü din d›fl› bir sistemin kurulabilmesi için öncelikle yarat›l›fl›n inkar›
gerekiyordu.
Çare olarak yeni bir aldatmacaya baflvuruldu: Neo-Darwinizm. Bu
aldatmaca da elbette Darwin'in Allah'› inkar mant›¤› üzerine kurulmufltu.
Düzenin temel tafl›, yani yarat›l›fl› inkar sürdürülüyor ama farkl› bir yol iz-
leniyordu. Yeni aldatmacaya göre mikro-mutasyonlar (küçük kal›t›msal
de¤ifliklikler), bir türün bir baflka türe dönüflmesini sa¤layacak tek meka-
nizmayd›. Çünkü, bir canl›n›n sahip oldu¤u bütün fiziksel özellikler, can-
l›n›n hücrelerinde bulunan genler taraf›ndan belirlenmekteydi. Bu genler-
de olumlu bir de¤iflim olmad›¤› sürece türde kal›c› bir de¤iflim beklene-
mezdi. Evrimin en çok güvendi¤i mekanizma olan do¤al seleksiyon, mu-
tasyonlar taraf›ndan desteklenmedikçe hiçbir ifle yaramayacakt›. Evrim
yine büyük ç›kmazlar içindeydi.
Bu ç›kmazlardan ilkini mutasyonlar›n genel etkisi oluflturuyordu.
Zarars›z mutasyonlar ancak binde bir oran›nda görülebiliyordu, yani son
derece nadirdi. Mevcut bir türün birçok mutasyona maruz kald›¤› düflü-
nüldü¤ünde sonuç evrim aç›s›ndan son derece ümitsizdi. Yararl›lardan
çok daha fazla olan zararl› mutasyonlar sonucunda birçok garip görü-
nümlü canl› oluflacak, var olan canl› türleri yok olacakt›. Evrimciler aç›s›n-
dan en trajik olan› da ellerinde her iki ihtimale, yani yararl› veya zararl›
mutasyona ait hiçbir fosil bulunmamas›yd›.
Genetik; Çöküflün Son Aflamas›
Evrim bir türlü dirilemiyordu. Bunun bir baflka sebebi mikro-mutas-
yonlar›n faydal› dahi olsalar yeni bir organ, yeni bir yap› (apayr› bir gene-
tik flifre) ortaya ç›karamamalar›yd›. Çünkü mutasyonlar sadece var olan
genetik yap›y› de¤ifltirebilirler. Yeni bir genetik bilgi ilave etmezler. Gene-
tik yap›da yap›lacak rastgele bir de¤iflimin sonucu ise her zaman için za-
rarl›d›r. T›pk› depremin bir flehir imar edemeyece¤i, var olan yap›lar› y›ka-
ca¤› gibi.
Öyleyse yeni bir yap›n›n inflas› için gerekli olan neydi? Bunun s›rr›
hücrenin DNA's›ndad›r. Yeni bir organ›n varolmas› için, o organa ait gene-
tik bilginin bir bütün olarak hücrelerin DNA's›na eklenmesi gerekir. Örne-
¤in bir karaci¤er birden ortaya ç›kacaksa, karaci¤ere ait 2.309 genin, bir
göz için 1.794 genin, bir akci¤er için 11.581 genin ve bu genlerin içindeki
milyonlarca basamak genetik flifrenin bir anda hatas›z ve eksiksiz olarak
hücreye eklenmesi gerekir ki, bu organlar bir sonraki nesilde de ortaya ç›k-
s›n. Yani mevcut bir organ›n zaman içinde, basamak basamak geliflmesine
imkan yoktur.
Her ne kadar imkans›z olsa da, mikro-mutasyonlar sonucu genetik
programa ilaveler oldu¤unu varsayal›m ve yine varsayal›m ki, zamanla
meydana gelen geliflmeler s›rayla ortaya ç›ks›n ve eklenerek üstüste birik-
sin ve yokolmas›n. Bu varsay›mlar bile kompleks organ ve sistemleri (göz-
ler, kanatlar, solunum sistemi vb.) aç›klamaya yetmemektedir. Zira komp-
leks sistemlerde zamanla tamamlanmas› beklenen eksik parçalar olmadan
sistem çal›flmaz. Dolay›s›yla önceden tamamlanm›fl k›s›mlar hiçbir ifle ya-
ramayaca¤› için, bulunmalar› anlams›z olur hem de kullan›lmad›klar› için
evrim teorisinin iddias›na göre körelir, yok olurlar.
82 HARUN YAHYA
83ADNAN OKTAR
Mutasyon Ç›kmaz› ve Gözler
Göz de¤iflik görevleri olan birçok farkl› tabaka ve bölümden oluflur
ve bir bütün olarak çal›fl›r. Tek bir tabakan›n veya bölümün eksik olmas›
gözü ifle yaramaz bir et ve ya¤ y›¤›n› haline getirir. Kornea, iris, göz merce-
¤i, retina, gözbebe¤i etraf›ndaki kaslar, göz içinde bulunan pigmentler,
gözyafl› bezleri, gözyafl›n›n içinde bulunan dezenfektan maddeler, retinay›
oluflturan koni ve çubuk hücreleri, bu hücrelerden ç›kan sinyalleri beyine
ileten sinir a¤lar›, beyinde bulunan son derece geliflmifl görme merkezi gi-
bi birbirleriyle uyum içinde çal›flan mekanizmalara ayn› anda ihtiyaç var-
d›r (flekil 3.2-3.4). Bilim ve Teknik dergisinde yay›mlanan bir yaz›da bu du-
rum flöyle ifade edilmifltir:
Gözlerin ve kanatlar›n ortak özelli¤i ancak bütünüyle geliflmifl bu-
lunduklar› takdirde vazifelerini yerine getirebilmeleridir. Bir baflka deyifl-
(fiekil 3.2) Göz ancak, kornea, iris, göz bebe¤i, göz merce¤i, koroid, sklera, retina, gözmerce¤ini tutan kaslar, fovea ve gözün beyinle ba¤lant›s›n› sa¤layan optik sinirler ayn›anda, geliflmifl olarak, flu andaki yerlerinde var olurlarsa görevini yerine getirebilir. Buyüzden gözün, zaman içinde basamak basamak geliflmifl olmas›na imkan yoktur.
sklera
koroid
iris
mercek
gözbebe¤i
kornea optiksinirler
kör nokta
sar› nokta(fovea)
retina
84 HARUN YAHYA
(fiekil 3.3) Mutasyonlar mev-cut bir organa yeni bir özel-lik kazand›rmaz, sadece varolan yap›y› de¤ifltirirler. Gözün genetik flifresindemeydana gelecek bir de¤ifli-min net etkisi zararl›d›r. Bude¤iflim do¤ufltan yap›salbozukluklara neden olabile-ce¤i gibi (yanda ve üstte),gözde tümör oluflmas›na dayol açabilir (altta).
"... Seni topraktan, sonra bir dam-la sudan yaratan, sonra da seni
düzgün (eli aya¤› tutan, gücü kuv-veti yerinde) bir adam k›lan
(Allah)› inkar m› ettin?""Fakat, O Allah benim Rabbimdirve ben Rabbime hiç kimseyi ortak
koflmam." (Kehf Suresi, 37-38)
E¤er dilemifl olsayd›k, gözlerininüstüne bast›r›r-kör ederdik,
böylece yola dökülüp-kofluflurlard›. Fakat nas›l görecek-
lerdi ki? (Yasin Suresi, 66)
le eksik gözle görülmez, yar›m kanatla uçulmaz.29
Gerçekten de insan gözünü inceledi¤imiz zaman görmekteyiz ki, bu
organ›n ifllevlerini yerine getirebilmesi için gözyafl› bezlerinin düzenli fle-
kilde çal›fl›p gözü temiz tutmalar›, koruyucu bir tabaka olan korneadan
geçen ›fl›¤›n göz bebe¤i (pupilla) taraf›ndan uygun fliddette ayarlanmas›
ve göz merce¤inden geçerek ›fl›k ve renge duyarl› 130 milyon civar›ndaki
a¤ tabaka hücresine düflmesi gerekir.
Mevcut fosiller de gözlerin bir de¤iflime u¤ramadan bugünkü eksik-
siz ve mükemmel yap›lar›nda yarat›ld›klar›n› gösterirler. Çeflitli canl›lar›n
göz yap›lar› incelendi¤inde, kafadanbacakl›lar›n (sefalopod) dahi milyon-
larca y›ld›r ayn› görme organlar›na sahip olduklar›, bir de¤iflimin olmad›-
¤› görülecektir. Örne¤in 1983 y›l›nda Güney Fransa'n›n Ardeche bölgesin-
de bulunan 155 milyon y›ll›k bir ahtapot fosilinin günümüzdeki ahtapot-
lardan hiçbir fark› olmad›¤› gözlemlenmifltir. Bu durum, canl›n›n karakte-
ristik gözlerinin 155 milyon y›ldan beri ayn› oldu¤unu, herhangi bir de¤i-
flimin söz konusu dahi olmad›¤›n› göstermektedir.30
Sahtekarl›¤›n ‹tiraf›
Evrimci bilim adamlar› da gözü evrim teorisi içinde bir yere oturta-
mazlar. Çaresizlik içinde "evrimin mucizesi" gibi komik bir ifadeye baflvu-
rurlar. Türkiye'nin tan›nm›fl evrimci bilim adamlar›ndan Prof. Dr. Ali De-
mirsoy flöyle der:
Fakat tam oluflmufl bir gözün meydana gelmesi (memeli gözü gibi)
birkaç yüz milyon y›ldan eskiye uzanmaz. Bu karmafl›k bir organ›n
bu kadar k›sa sürede oluflmas› evrimsel bir mucize kabul edilmekte-
dir.31
Mucizenin tan›m› ise bir kaynakta flu flekildedir: "Mucize insan akl›-
n›n ölçülerini aflan tabiat yasalar›n›n d›fl›na ç›kan, düflünce de¤il de dini
inanca dayanan olufltur".32
Görüldü¤ü gibi bu harika mekanizman›n ancak bir mucize eseri ol-
du¤unu evrimciler de kabul etmek zorunda kalm›fllard›r. Ancak bu muci-
zenin nas›l olup da evrimin bir sonucu oldu¤u bir türlü anlafl›lamamakta-
d›r. Öne sürüldü¤üne göre evrim "do¤an›n" bir eseridir. Mucize ise "do¤a-
85ADNAN OKTAR
(fiekil 3.4) G
özün mevcut yap›s›. fi
ekilde görülen her detay›n özelb
ir gö
revi va
rd›r. M
utasyon bu yap›ya herhangi bir özellik kazand›r-m
az, tam aksine m
evcut düzeni bozar. Bu da gözün görevini yapa-
mam
as› anlam›na gelir.
Dahas› gözün çal›flabilm
esi için yukar›da görülen bütün parçalar,sinir ve dam
ar ba¤lant›lar›n›n ayn› anda var olmalar› gerekir.Y
uka
r›-da görülen flekilde num
aralarla gösterilmifl yap›n›n farkl› bir görevi
vard
›r. Bu kadar özel bir yap›n›n, fluursuz tesadüfler sonucunda, za-
manla, kendi kendine ortaya ç›kt›¤›n› öne sürm
ek, ak›ls›zl›ktan çokö
zel b
ir am
ac›n
ürü
nü
dü
r. Bu am
aç, her ne pahas›na olursa olsun,yarat›l›fl› inkar etm
ek, Allah'›n yolundan al›koym
akt›r. ‹nkarc›lar›nb
u tu
tum
lar›n
da
n b
ir aye
tte flö
yle b
ah
sed
ilir;... V
e onlara iflitme, görm
e (duygular›n›) ve gönüller verdik. Ancak
ne iflitme, ne görm
e (duyular›) ve ne gönülleri kendilerine herhangibir fley sa¤lam
ad›. Çünkü onlar, A
llah'›n ayetlerini inkar ediyorlard›.A
lay ko
nu
su e
din
dikle
ri fley, onlar› sar›p-kuflatt›. (A
hkaf Suresi, 26)
üstü" olaylara verilen isimdir. Bu durumda "do¤an›n" kendisinden "do¤a-
üstü" bir olay beklemek hiç de mant›kl› bir düflünce de¤ildir. ‹nsan vücu-
dunda göz kadar mükemmel yüzlerce mekanizma oldu¤u bilindi¤ine gö-
re bizzat insan›n bir mucize oldu¤u kabul edilmifl olmaktad›r.
Gözün bir bütün olarak ifllevini yapabilmesi ve zamanla geliflemeye-
cek kadar birbirine ba¤›ml› k›s›mlardan meydana gelmesi evrimci bilim
adamlar›n› çok zor durumda b›rakm›flt›r. Prof. Ali Demirsoy bu durumu
ayn› eserinde flöyle ifade eder:
Üçüncü bir itiraza cevap vermek oldukça zordur... Karmafl›k bir or-
gan yarar sa¤lasa da birden nas›l oluflmufltur. Örne¤in, omurgal›lar-
daki gözün merce¤i, retinas›, optik sinirleri ve görmek için etkili olan
di¤er k›s›mlar› birden nas›l oluflur. Çünkü do¤al seçme, sinirinden
ayr› olarak retina üzerinde seçici olamaz. Mercek oluflsa dahi retina
olmadan anlam tafl›maz, görme için tüm yap›lar›n beraberce geliflme-
si kaç›n›lmazd›r. Ayr› ayr› gelifltirilen k›s›mlar kullan›lmayaca¤› için
hem anlams›z olacak hem de belki zamanla ortadan kalkacakt›r. Ayn›
zamanda hepsini birden gelifltirmekte tahmin edilemeyecek kadar
küçük ihtimallerin biraraya gelmesini gerektirmektedir.33
Memelilerin gözleri için yap›lan bu bilimsel aç›klamalardan sonra ah-
tapotlardaki gözün nas›l ortaya ç›kt›¤›n› ayn› yazar›n kitab›ndan incele-
meye devam edelim:
Evrimsel geliflme süreci içerisinde birbirine ba¤›ml› olmadan geliflen
ve özünde aralar›nda evrimsel bir iliflkinin olmad›¤› organlar da var-
d›r. Örne¤in ahtapotun gözleri ve memeli gözü hemen hemen ayn›
yap›da ve ayn› iflleri görmelerine karfl›n meydana geldikleri embriyo-
lojik tabakalar farkl› olduklar› için analog organ say›l›r.34
Yani evrimciler ahtapotun gözleri ile memeli gözünün aras›nda ev-
rimsel bir iliflkinin bulunmad›¤›n› ve bunlar›n birbirlerinden tamamen ba-
¤›ms›z olarak ayr› ayr› gelifltiklerini öne sürüyorlar. Bu durumda memeli
gözü için meydana gelen mucizenin (yazar›n yukar›da ifade etti¤i gibi) bir
benzeri ahtapotta, bir di¤eri böcek gözlerinde ve bir baflkas› da bal›k göz-
lerinde tekrarlanm›fl olmal›d›r.
Bütün imkans›zl›¤›na ra¤men, evrimin var oldu¤u düflünülse bile üç
87ADNAN OKTAR
ayr› gözün (böceklerde, mürekkep bal›klar›nda, omurgal›larda) birbirin-
den ba¤›ms›z evrimleflmifl olmalar› gerekir. Ayn› imkans›z geliflim, farkl›
canl›larda, ayn› süreçte gerçekleflmek zorundad›r. Evrimci bir biyolog olan
Frank Salisbury bu önemli gerçe¤i flöyle dile getirmifltir:
Benim son flüphem paralel evrim hakk›ndad›r... Göz kadar kompleks
bir organ bile muhtelif zamanlarda ayr› ayr› ortaya ç›km›flt›r. Mesela
mürekkep bal›¤›nda, omurgal›larda ve antropodlarda. Bunlar›n bir
defada ortaya ç›kt›klar›n› izah etmek yeteri kadar problem teflkil
ederken modern sentetik teoriye göre, muhtelif defalar ayr› ayr› mey-
dana geldikleri düflüncesi bafl›m› a¤r›tmaktad›r.35
Gerçekten de mikro-mutasyonlarla aç›klanmas› imkans›z olan gözler,
kanatlar, akci¤erler vb. kompleks organlar›n varl›¤›, Darwin'in de itiraf et-
ti¤i üzere teorisini kesinlikle y›kmaktad›r:
E¤er çok say›da birbirini takip eden küçük de¤iflikliklerle kompleks
bir organ›n meydana gelmesinin imkans›z oldu¤u gösterilseydi te-
orim kesinlikle y›k›lm›fl olacakt›.36
Darwin'in teoriyi ilk ortaya att›¤› y›llarda izah edemedi¤i ve canl›la-
r›n sahip oldu¤u "gözleri düflünmek beni bu teoriden so¤uttu " dedi¤i göz-
ler, aradan geçen 100 y›la ra¤men evrimciler taraf›ndan hala izah edileme-
mekte ve Ali Demirsoy'un tabiriyle onlar için "evrimsel bir mucize" olarak
esrar›n› korumaktad›r.37 Oysa burada sözkonusu olan kuflkusuz evrimsel
bir mucize de¤il, kusursuz bir yarat›l›fl, Allah'›n herfleyi birbiriyle uyum
içinde yarat›fl›n›n örneklerinden biridir.
Görmeyi Ö¤renmek
Yeni do¤mufl bebekler görme organlar› oldu¤u halde çevrelerini net
olarak göremezler. Gerçekten de yeni do¤mufl çocu¤un görme organ› bir
›fl›k al›c›s›ndan baflka bir fley de¤ildir, sadece ›fl›¤› ve karanl›¤› ay›rt edebi-
lir. Bu yüzden de çocu¤un durumu oldukça uzun bir süre t›pk› dilini bil-
medi¤i bir ülkede yaflayan insan›n durumuna benzer. Bilmedi¤imiz bir di-
li konuflan insanlar›n aras›nda yaflarken kula¤›m›z önceleri bize tamam›y-
la anlams›z gelen birtak›m sesleri alg›lar, sonradan bu sesler yavafl yavafl
bir anlam kazanmaya bafllar. Zaman geçtikçe bu seslerle baz› olaylar ara-
88 HARUN YAHYA
s›nda ça¤r›fl›m yapmaya al›fl›r›z.
‹flte yeni do¤mufl çocuk da ayn› flekilde görmeyi zamanla ö¤renir. Bu
ö¤renme sürecinin ilk aflamas› nesneleri gözleriyle takip etmesidir. Do¤-
duktan çok k›sa süre sonra gözlerinin önünde hareket ettirilen bir ›fl›¤› iz-
leyebilir. Bir kaç haftal›k oldu¤unda göz merce¤i uyum yapmaya bafllad›-
¤› için görüflü netleflir. Gördü¤ü fleyleri eliyle de tutabilece¤ini fark ettik-
ten sonra, yak›n›ndaki nesneleri izleyebilmek için gözlerini hafifçe sa¤a
sola oynatmas›n›n yeterli oldu¤unu, buna karfl›l›k daha uzaktaki nesneler
için gözlerini iyice döndürmesi gerekti¤ini kavrar. Ard›ndan da, gözlerini
yukar› ve afla¤› do¤ru kayd›rmak gibi biraz daha güç olan hareketleri ö¤-
renerek yüksekteki nesneleri de gözleri ile izlemeyi baflar›r. Böylece cisim-
leri genifllik, uzunluk ve derinlikleriyle 3 boyutlu olarak görmeye bafllar.
Cisimlerin boyutlar›n› ö¤rendikçe, bu bilgilerin ›fl›¤›nda mukayese yapa-
rak uzakl›klar› de¤erlendirmeyi ö¤renir.38 Ö¤renme süresi oldukça uzun-
dur ve sistem ancak üç yafl›na do¤ru tam anlam›yla oturmaya bafllar.
Bu bölümde bebe¤in görmeyi "ö¤rendi¤inden" bahsedildi. Acaba flu-
ursuz ve hiçbir fleyden haberi olmayan bir varl›k tek bafl›na kendi irade-
siyle tüm bunlar› nas›l ö¤renir? Cevap insanlar› da gözlerini de yaratan
Allah'›n kitab›nda yer al›r. Bir Kuran ayetinde insanlar›n anne karn›ndan
hiçbir fley bilmeden ç›kar›ld›¤› ve görme, iflitme ve gönüllerin insana flük-
retmesi için verildi¤inden bahsedilir:
Allah, sizi annelerinizin karn›ndan hiçbir fley bilmezken ç›kard› ve
umulur ki flükredersiniz diye iflitme, görme (duyular›n›) ve gönül-
ler verdi. (Nahl Suresi, 78)
Görmede Ifl›¤›n Rolü
Ifl›k dünyay› insan›n gözlerine tafl›yan bir arac›d›r. Fakat gerek yap›s›,
gerek teknik özellikleri halen çözülememifltir. Ifl›¤›n tan›m›n›n net olarak
yap›lamamas›n›n nedeni; kütlesinin ve hacminin olmamas›d›r. Bu nokta-
da, ›fl›k hakk›nda yap›lm›fl araflt›rmalar› yazmaya kalksak ciltler dolusu
yer harcamam›z gerekir. Üstelik elde edece¤imiz eser de bir fizik kitab›n-
dan öteye geçemeyecektir. Bu yaz›n›n esas amac› ise her an iç içe oldu¤u-
muz ›fl›¤›n mucizevi yönü hakk›nda düflünülmesini sa¤lamakt›r.
89ADNAN OKTAR
Ifl›¤› Nas›l Alg›lar›z?
D›fl dünyayla en önemli ba¤lant›m›z› sa¤layan duyunun görme oldu-
¤unu biliyoruz. Fakat insanlar›n ço¤u gördükleri görüntünün asl›nda çok
k›s›tl› oldu¤unu bilmezler. Öyle ki göze giren ›fl›¤›n ancak %10'u al›c› hüc-
relere ulafl›r. Ço¤u yans›t›l›r veya gözün di¤er k›s›mlar›nda emilir.39
‹nsan›n göremedi¤i, farkl› dalga boylar› olan farkl› ›fl›k çeflitleri de
vard›r. Uzay›n derinliklerinden gelen kozmik ›fl›nlar, X ›fl›nlar›, gamma
›fl›nlar›, insan vücudundan ç›kan radyasyon, mor ötesi ›fl›nlar, k›z›l ötesi
›fl›nlar insan gözü taraf›ndan alg›lanamazlar. Çünkü insan gözü sadece be-
lirli dalga boylar› aras›ndaki ›fl›¤› alg›layabilir. Görülebilen ›fl›k, mor ötesi
ile k›z›l ötesi dalga boylar›n›n aras›nda kalan bölümdür.
‹nfrared kelime olarak "k›rm›z› ötesi" demektir. Gözün gördü¤ü k›r-
m›z› ›fl›nlardan daha uzun dalga boylar›na sahip olanlara bu isim verilir.
Her cisim kendi s›cakl›¤›yla orant›l› olarak bir ›fl›n enerjisi yayar. Sobadan,
vücudumuzdan, dünyadan hatta y›ld›zlardan yay›lan enerjinin temeli
olan k›z›l ötesi dalgalar›n› göremedi¤imizi tekrar belirtmeliyiz. Çevremiz-
deki k›z›l ötesi ›fl›nlar› alg›layabiliyor olsayd›k gördüklerimiz s›cakl›¤a
ayarl› olacakt›.
Mor ötesi ve daha k›sa dalga boylar›na sahip X ›fl›nlar› da göz taraf›n-
dan görülemez. Yüksek enerjili ve son derece k›sa dalga boyuna sahip bu
›fl›nlar, insan için öldürücü olabilecek kadar tehlikelidir.
fiu anda bulundu¤unuz ortamda gözlerinizin görmedi¤i, dolay›s›yla
hiç fark›nda olmad›¤›n›z binlerce ›fl›nla iç içesiniz. Ama gözleriniz bunlar›
görmez. Halbuki göz bütün ›fl›k çeflitlerini alg›layacak olsa d›fl dünya son
derece karmafl›k ve anlafl›lmaz olurdu. Dünyaya inen bütün kozmik ›fl›n-
lardan göz gözü görmeyecek, dahas› insanlar ve cisimler farkl› s›cakl›klara
göre de¤iflik zamanlarda farkl› renklerde gözükeceklerdi.
Etraf›m›z› X ›fl›nlar› gibi görmüfl olsayd›k tüm çevremizdeki görüntü-
ler iskelet fleklinde olurdu. Böyle bir görüntünün de insana hiç zevk ver-
meyece¤ini herkes tahmin edebilir. Allah insanlar› yarat›rken iskeletleri
üzerine vücudu kaplayan bir et ve deri yaratm›flt›r. Ama insan hiçbir za-
man karfl›s›ndaki insan›n kemik yap›s›n›, kan dolafl›m›n›, iç organlar›n›
görmez. Allah insana bütün bu rahats›zl›k verici detaylar› alg›latmaz ve
karfl›s›ndakini olabilecek en güzel haliyle gösterir.40
90 HARUN YAHYA
...Sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte)
k›ld›... (Mümin Suresi, 64)
Renkli Görme
‹nsan, yaflam› boyunca milyonlarca görüntüyle karfl›lafl›r. Bu görün-
tülerden göze hofl gelenler genellikle bol renkli olanlar›d›r.
Bir manzaraya bak›ld›¤›nda renklerin uyumu, güzelli¤i insan›n ho-
fluna gider. Örne¤in bir çiçek tarlas›ndaki o muazzam renklilik, renkler
aras›ndaki uyum insan›n içini ferahlat›r. Gökyüzünün, denizin gözal›c›
tonlar›, çiçeklerdeki muhteflem sanat ve daha nice estetik görüntü renkler
sayesinde vard›r.
E¤er yeryüzünde yeflil diye bir renk olmasayd›, hiç kimse yeflilin na-
s›l birfley oldu¤unu kafas›nda canland›ramazd›. T›pk› flu anki renk çeflitle-
rinin d›fl›nda bir rengin hayal edilemedi¤i gibi.
Beynimizdeki Renkler
D›fl dünyada renk diye birfley yoktur. ‹nsan›n renk olarak alg›lad›¤›,
farkl› dalga boylar›ndaki fotonlar›n beyindeki yorumlar›d›r. K›rm›z› bir çi-
çek ile mavi bir araba aras›ndaki renk fark›, yaln›zca bu cisimlerden göze
gelen ›fl›nlar›n dalga boylar› aras›ndaki farkt›r. Farkl› dalga boylar›ndaki
›fl›klar göz sinirlerinde farkl› fliddetlerde uyar›lar yaparlar. Bu uyar›lar be-
yine geldiklerinde farkl› renkler olarak tan›mlan›r.
E¤er renk diye bir kavram olmasa, herfley grinin tonlar›nda görünse
dünya son derece s›k›c› bir hal al›rd›. Denizden, a¤açlardan, giyimden hat-
ta yiyeceklerden al›nan zevk büyük oranda azal›rd›. Oysa do¤adaki tüm
renkler insan ruhuna zevk verecek flekilde yarat›lm›flt›r.
Tek bafl›na renk diye bir kavram›n var olmas› büyük bir mucize iken,
do¤ada bulunan renklerin en güzel ve uyumlu bir flekilde kullan›lm›fl ol-
mas› Allah'›n insanlara lütfetti¤i büyük bir nimettir.
Dünya ve üzerindekiler, çiçekler, meyveler, kufllar, engin denizler ve
içinde yaflayan rengarenk canl›lar; bal›klar, mercanlar, yosunlar k›sacas›
farkl› renk, desen ve flekillerde milyarlarca varl›¤›n, tesadüfler sonucu
oluflmalar›na imkan yoktur. Tesadüfler nas›l olur da bir kuflun tüylerinde-
91ADNAN OKTAR
ki veya bir bal›¤›n s›rt›ndaki renk ahengini yaratabilir? Nedir bu varl›klar›
insana bu kadar estetik gösteren? Tavus kuflunun tüylerindeki veya bir
kaplan›n s›rt›ndaki ya da bir mercan denizindeki bal›¤›n pullar›ndaki de-
senleri ve renkleri yaratan nedir?
Arkeolojik kaz›lar s›ras›nda bulunan bir sand›¤›n içinden son derece
güzel, hatta bir sanat harikas› say›labilecek ya¤l›boya bir tablo ç›kt›¤›n›
düflünelim. Hiç kimse tabloda kullan›lan boyalar›n tesadüfen kendi ken-
dilerine birleflerek bir kompozisyon oluflturduklar›n› söyleyemez. Tablo-
nun bir ressam taraf›ndan özenle yap›ld›¤› ve o ressam›n vermek istedi¤i
kompozisyonu yans›tt›¤› apaç›k ortadad›r.
Ayn› flekilde yeryüzü, gökyüzü, çiçekler, meyveler, di¤er bitkiler ve
hayvanlardaki renklerin ve esteti¤in de bir Yarat›c›s› oldu¤u yani Allah ta-
raf›ndan en güzel flekilde yarat›ld›¤› ortadad›r.
Üzerlerindeki gö¤e bakm›yorlar m›? Biz, onu nas›l bina ettik ve
onu nas›l süsledik? Onun hiçbir çatla¤› yok. Yeri de (nas›l) döfle-
yip-yayd›k? Onda sars›lmaz da¤lar b›rakt›k ve onda "göz al›c› ve iç
aç›c›" her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar) "içten Allah'a yö-
nelen" her kul için "hikmetle bakan bir iç göz" ve bir zikirdir. (Kaf
Suresi, 6-8)
92 HARUN YAHYA
GGÖÖZZ VVEETTEEKKNNOOLLOOJJ‹‹
GGÖÖZZ VVEETTEEKKNNOOLLOOJJ‹‹
44
›p teknolojisinin geliflmesine paralel olarak insan gözünün ne kadar bü-
yük bir mucize oldu¤u daha iyi anlafl›lmaktad›r. Göz hakk›nda elde edilen
bilgilerin teknolojiye uyarlanmas›yla da her geçen gün eskisinden çok da-
ha geliflmifl kameralar, foto¤raf makineleri ve say›s›z optik sistemler üretil-
mektedir. Ancak, teknoloji ne kadar ilerlese de yap›lan elektronik aletler
gözün ilkel birer taklidi olmaktan öteye gidememifltir. Bilgisayar destekli
kameralar dahil olmak üzere hiçbir insan buluflu alet göze rakip olamaz.41
Gözün çal›flma sisteminin kabaca taklit edilmesiyle icat edilen en
yayg›n optik cihazlardan birisi foto¤raf makinesidir. Gözün mucizevi ça-
l›flma sistemini k›saca hat›rlamak ve ne kadar geliflmifl olursa olsun gözün
en ileri teknolojik bulufllardan çok daha üstün bir yap› ve iflleve sahip ol-
du¤unu görmek için bu aletin baz› özellikleriyle gözü karfl›laflt›ral›m.
Foto¤raf Makinesi
Foto¤raf makinesinde temel prensip olarak mercek, üç boyutlu dün-
yay› iki boyutlu bir düzleme odaklar. Görüntü, bu düzleme oldu¤undan
daha küçük ve baflafla¤› olarak düfler.
‹nsan gözünün ön k›sm›nda bulunan kornea ve daha içerde bulunan
göz merce¤i de görüntüyü gözün içine odaklar. Gözün içi adeta bir karan-
l›k oda gibidir, ancak bu karanl›k odan›n canl› oldu¤u unutulmamal›d›r.
Görüntünün baflafla¤› düfltü¤ü yer ise retina adl› dokudur. Üzerinde gö-
rüntünün oluflmas› aç›s›ndan retina, foto¤raf filmine benzetilebilir. Retina-
n›n görevi bu görüntüyü elektrik sinyalleri halinde beyne göndermektir.
- Netlik Ayar›Foto¤raf çekilirken yap›lacak ilk ifllem netlik ayar›d›r. Görme ifllemin-
de, etraf›m›zdaki görüntülerin duyarl› tabaka üzerine net olarak düflmesi
için göz merce¤inin görmek istedi¤imiz nesnenin uzakl›¤›na göre kendini
ayarlamas› gerekir. Foto¤raf makinelerinde bu ifllem elle, geliflmifl kame-
ralarda otomatik olarak yap›l›r. Daha özel amaçlarda kullan›lan mikros-
kop ve teleskoplarda da netlik ayar› yap›l›r. Her durumda bu ifllem zaman
al›r.
94 HARUN YAHYA
TT
Oysa insan gözü bu ayar› her an, çok k›sa bir süre içinde kendi kendi-
ne yapar. Üstelik kullan›lan yöntem taklit edilemeyecek kadar üstündür.
Göz içinde bulunan göz merce¤i, çevresinde bulunan kaslar sayesinde gö-
rüntüyü retina üzerine kesintisiz düflürür. Yap›s› son derece esnek olan ve
kolay biçim de¤ifltiren bu mercek gerekti¤inde bombelenerek, gerekti¤in-
de gerilerek ›fl›¤›n düfltü¤ü noktay› sabit tutar.
E¤er gözde bu ayar kendili¤inden yap›lmasayd›, örne¤in, bir dü¤me
yard›m› ile insan bakt›¤› noktaya odaklama yapmak zorunda kalsayd›,
görmek için sürekli özel bir çaba harcamas› gerekecekti. Görüntü bir netle-
flip bir bulan›klaflacakt›. Bir nesneye bak›ld›¤›nda görebilmek son derece
zaman alacak, hayat büyük ölçüde yavafllayacakt›.
‹nsan karfl›s›nda belli bir uzakl›kta duran nesneyi net olarak görmek
istedi¤inde, aradaki mesafeyi, merce¤in odaklama ayar›n› ve bunlarla ilgi-
li birçok optik hesaplamalar› yapmakla u¤raflmaz. Nesneyi net görebil-
mek için yaln›zca ona bakmas› yeterlidir. Geri kalan tüm ifllemler otomatik
olarak göz ve beyin taraf›ndan halledilir. Üstelik bütün bu ifllemler yaln›z-
ca bir isteme süresi kadar k›sa sürer.
- Ifl›k Uyumu
Bir foto¤raf makinesinde gündüz çekilen foto¤raf net olur. Ayn› film
ve makineyle gece y›ld›zlar ve gökyüzü çekildi¤inde ise foto¤rafta hiçbir
fley gözükmez. Oysa göz kapaklar› saniyenin onda biri zamanda aç›ld›¤›n-
da bile y›ld›zlar ç›plak gözle görülebilir. Çünkü göz çok çeflitli ayd›nlanma
koflullar›na ve de¤iflik ›fl›k fliddetlerine göre kendisini her an otomatik ola-
rak ayarlayabilir. Bunun sa¤layan gözbebe¤i etraf›ndaki kaslard›r. E¤er
ortam karanl›k olursa bu kaslar aç›l›r, gözbebe¤i genifller ve göze daha çok
›fl›¤›n girmesi sa¤lan›r. E¤er ortam ayd›nl›k olursa bu sefer kaslar kapan›r,
gözbebe¤i küçülür ve içeri giren ›fl›¤›n miktar› azalt›l›r. Bu sayede hem ge-
ce hem gündüz görüntü net olur.
- Renkli Dünyaya Aç›lan Pencere
Göz, görüntünün ayn› anda hem siyah-beyaz, hem de renkli foto¤ra-
95ADNAN OKTAR
f›n› çeker. Daha sonra bu foto¤raflar beyinde sentezlenerek normal görün-
tü halini al›rlar.
Retina tabakas›nda bulunan çubuk hücreleri görülen fleklin siyah-be-
yaz görüntüsünü tespit ederler. Çubuk hücrelerinin bir di¤er görevi bak›-
lan nesnenin biçimini, hatlar›n› ayr›nt›l› olarak alg›lamakt›r. Koni hücrele-
ri ise nesnenin biçimi de¤il renklerini tespit ederler. Sonuçta, her iki hücre-
den al›nan sinyallerin de¤erlendirilmesiyle, d›fl dünyan›n görüntüsü fle-
killer ve renkler halinde beyinde oluflur.
- Üstün Teknoloji
Gözün foto¤raf makinesi ile karfl›laflt›r›lmas› yaln›zca konunun daha
iyi anlafl›lmas› için baflvurulmufl bir yöntemdir. Gerçekte foto¤raf makine-
si göze göre son derece ilkel bir yap›ya sahiptir. Hatta gözün görüntü ilet-
me tekni¤i en geliflmifl kameralardan bile kat kat üstündür. Sonuç olarak
da gözün iletti¤i görüntü insan yap›s› herhangi bir aletin iletebildi¤i gö-
rüntüden çok daha kalitelidir.
Bir TV kameras›n›n çal›flma prensipleri incelenirse sözü edilen gerçek
daha iyi anlafl›l›r. TV'nin çal›flma ilkesi görüntülerin de¤il, bir görüntüyü
yeniden oluflturacak olan az ya da çok ›fl›kl› nokta dizilerinin iletilmesine
dayan›r. Bu yüzden kamera karfl›s›ndaki nesne, sat›r denilen belirli say›da
kufla¤a bölünmüfl oldu¤u için, yay›n s›ras›nda bir "tarama" ifllemine bafl-
vurulur. Bir fotosel lamba, böyle bir sat›r›n bütün noktalar›n› soldan sa¤a
birbiri ard›nca görür. Hepsinin ›fl›k durumunu de¤erlendirir ve sonunda
bunlara dayanarak birtak›m sinyaller verir. Bir sat›r› bafltan sona kadar ta-
rad›ktan sonra, bir sonraki sat›ra geçer ve tarama ifllemi böylece sürüp gi-
der. Örne¤in Avrupa’da, 625 sat›ra bölünen bir görüntünün saniyede 25
defa taranmas›yla televizyon ekran›ndaki görüntü oluflur. Bütün bir gö-
rüntünün tamamlanmas› bitince, yeni bir görüntü iletilir. Bu flekilde ileti-
len bildirilerin say›s› çok fazlad›r ve sinyaller bafl döndürücü tempoyla
üretilir.
Gözün tüm bu anlatt›klar›m›zdan çok daha üstün bir iflleyifl meka-
nizmas›na sahip oldu¤u dahas› hiçbir bak›m ve parça de¤iflimine ihtiyaç
96 HARUN YAHYA
duymad›¤› düflünülürse gözün yap›s›n›n ne kadar flafl›rt›c› ve mükemmel
oldu¤u çok net bir flekilde anlafl›l›r.42
Ortak Hat Kullan›m›
A¤ tabaka üzerindeki hücreler bir sinir hatt› sayesinde do¤rudan
beyne ba¤lan›rlar. Hücreler sinyallerini bu hatlar üzerinden beyne iletir-
ler. A¤ tabakada bulunan 140 milyon hücreye karfl›l›k, görme sinirlerinin
sadece 1 milyon sinir hatt› vard›r. Yani her 140 hücreye yaln›zca 1 hat dü-
fler. Normal flartlarda bu son derece büyük bir problemdir ve bunun afl›la-
mamas› görüntünün oluflamamas›na neden olacakt›r. Öyleyse nas›l olur
da her hücrenin sinyali beyne eksiksiz ulafl›r ve görme gerçekleflir?
Soruyu cevaplamadan önce insan yap›s› telekomünikasyon sistemle-
rinin günümüzde eriflti¤i son noktay› incelemek yerinde olur. K›talararas›
haberleflmede son derece geliflmifl sistemler kullan›l›r ve her an binlerce
görüflme yap›l›r. Buna karfl›n mevcut hatlar, görüflme say›s›na oranla son
97ADNAN OKTAR
(fiekil 4.1) Göz ve beyin ba¤lant›s›n›sa¤layan sinir hatlar›. ‹ki organ aras›n-da bilgi a›flverifli olmas› ve bu al›flverifliçin özel hatlar›n kullan›lmas› son dere-ce dikkat çekicidir. E¤er ortada bir telefon, telefonun ba¤l›oldu¤u bilgisayarl› bir santral ve ba¤-lant›y› sa¤layan telefon hatlar› varsa, üçvarl›¤›n birbirlerine uygun olarak ortakbir amaç için üretildiklerinden flüpheduyulmaz. Ba¤lanaca¤› santrali olma-yan bir telefon, telefonu olmayan birsantral, veya ne telefonu ne santrali ol-
mayan bir telefon hatt› hiçbir ifle yara-maz. Üç yap›ya da ayn› anda ihtiyaçvard›r.Hiç kimse bu özel yap› ve ba¤lant›lar›nmilyarca tesadüf sonucunda kendi ken-dilerine olufltu¤unu ileri sürmez. Fakatevrim teorisi, yukarda say›lan teknolo-jik ürünlerden çok daha üstün özellikle-re sahip gözün, beynin ve aralar›ndakisinir hatlar›n›n varl›¤›n› tesadüflereba¤lar. Fakat çok aç›k görülmektedir kibeyni, gözü ve aralar›ndaki ba¤lant›lar›yaratan üstün güç sahibi olan Allah't›r.
derece azd›r. Kullan›lan çok geliflmifl bir sistem sayesinde tek bir hata bir-
den fazla konuflma yüklenilebilir. Bu konuflmalar›n sinyalleri s›rayla yer
de¤ifltirerek hattan geçerler. Bu yer de¤ifltirme o kadar h›zl› olur ki herkes
yaln›zca kendisine ait bir hat oldu¤unu zanneder. Bir hatta her saniye yüz-
lerce defa ba¤lant›n›n al›n›p, baflkas›na verilip, sonra tekrar geri al›nd›¤›
hissedilmez bile. Hatlardan büyük ölçüde tasarruf sa¤layan bu sistem
gözdeki sistemin bir kopyas›ndan baflka bir fley de¤ildir.
Göz ile beyin aras›nda bulunan sinir hatlar› da ayn› flekilde hücreler
taraf›ndan ortaklafla kullan›l›rlar. Böylece milyonlarca hücreden ç›kan
elektrik sinyalleri her an beyne ulafl›r.
Bu örnekte de görüldü¤ü gibi insan vücudunda son derece geliflmifl
bir sistem vard›r. fiimdi bu sistemi evrim teorisinin iddialar› do¤rultusun-
da -gerçekleflmesi kesinlikle imkans›z olan varsay›mlarla aç›klamaya çal›-
flal›m.
Gözü oluflturan bütün tabakalar›n, merce¤in, kornean›n, göz kaslar›-
n›n, beynin, beyne ba¤lant› yapan bir milyon sinir hatt›n›n, retinay› olufl-
turan 140 milyon hücrenin, göz kapa¤›n›n, gözyafl›n›n, göz p›narlar›n›n,
gözü besleyen kan ve lenf damarlar›n›n ve içlerindeki kan ve lenfin hepsi-
nin ayn› anda, birbirleriyle ba¤lant›l› bir flekilde -bütün imkans›zl›¤›na
ra¤men- tesadüfen meydana geldiklerini varsayal›m. Görme yine gerçek-
leflemeyecekti, çünkü mevcut hatlar beyinle ba¤lant› kurmak için yeterli
olmayacakt›. Mevcut sinyallerin yaln›zca 140'ta biri beyine ulaflacak, ko-
puk ve eksik sinyallerden ötürü görüntü oluflamayacakt›.
Bu engel nas›l afl›ld›? Acaba sinir hücreleri ve retinay› oluflturan hüc-
reler bafl bafla verip bir plan m› yapt›lar? Ya da bu hücreler telekomünikas-
yon e¤itiminden geçip kendi kendilerine, bir hattan 140 ayr› sinyali gön-
derebilecek sistemi mi gelifltirdiler?
Herhalde yap›lan tart›flmalar sonucunda problemi çözebilecek tek
yol hücreler taraf›ndan oybirli¤iyle kabul edildi. Bundan sonra hücrelerin
hepsi, kendi tasarlad›klar› bu eflsiz plana göre hareket ettiler. Her hat orta-
lama 140 hücrenin sinyallerini iletmeye bafllad›. Hem sinyal kaynaklar›n›n
s›ralar›n› de¤ifltirerek hem de bir saniyede binlerce sinyal ileterek...
98 HARUN YAHYA
Fakat, sadece bu sistemi kurmak yeterli de¤ildi. Bu sistemin bir son-
raki kufla¤a da aktar›lmas› gerekiyordu. Bu sefer de mevcut düzenleme ile
ilgili binlerce basamak genetik bilgi, bu sistemin bilgilerini aktarabilecek
bir flifreleme yöntemiyle, eksiksiz bir flekilde, göz hücrelerinden çok uzak-
ta olan üreme hücrelerine yerlefltirildiler. E¤er bu olmasa bir sonraki nesil
yine kör do¤acak, yaflayamayacakt›.
E¤er yetersiz hatlarla ilgili problem çözülemese, gözü oluflturan di-
¤er bölümler, kornea, retina, mercek, göz bebe¤i, göz kaslar›, herfley boflu-
na meydana gelmifl olacakt›. Bu üstün mekanizmalar canl›n›n ölmesiyle
beraber yok olup gideceklerdi.
Görüldü¤ü gibi bu sistemin ve gözü oluflturan her tabakan›n, her
parçan›n ayn› anda var olmalar› gerekmektedir. Göz bir bütün olarak orta-
ya ç›km›flt›r yani Allah taraf›ndan yarat›lm›flt›r.
De ki: "Siz, Allah'›n d›fl›nda tapt›¤›n›z ortaklar›n›z› gördünüz mü?
Bana haber verin; yerden neyi yaratm›fllard›r? Ya da onlar›n gökler-
de bir ortakl›¤› m› var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermifliz de onlar
bundan (dolay›) apaç›k bir belge üzerinde midirler? Hay›r, zul-
medenler, birbirlerine aldatmadan baflkas›n› vadetmiyorlar." (Fat›r
Suresi, 40)
99ADNAN OKTAR
HHAAYYVVAANNGGÖÖZZLLEERR‹‹
55
uraya kadar verilen örneklerde görülen Allah'›n yaratmas›ndaki mükem-
melli¤i daha iyi anlayabilmek için canl›lar› biraz daha detayl› incelemek
gerekir. Çünkü Allah'›n sanat›, yaratt›¤› milyonlarca canl› üzerinde say›s›z
farkl› flekillerde tecelli eder. Kuran'da da ifade edildi¤i gibi bu canl›lar›n
varl›¤› müminler için bir ibret (ders) kayna¤›d›r:
Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vard›r... (Nahl Suresi, 66)
Yeryüzünde say›s›z hayvan yaflamaktad›r. Sadece böcek türlerinin
toplam say›s› milyonlar› bulur. ‹nsan gözü bu kadar çok canl› içinde en üs-
tün özelliklere sahip olan›d›r. Ancak tek tek incelendi¤inde de¤iflik hayvan
gözlerinin baz› fonksiyonlar› aç›s›ndan üstünlükleri oldu¤u görülür. Dün-
ya üzerinde ne kadar hayvan çeflidi varsa o kadar da farkl› göz vard›r. Bu
çeflitlili¤in mutasyon veya do¤al seleksiyon gibi iddialarla aç›klanmas›n›n
mümkün olamayaca¤›na önceki bölümlerde de¤inilmiflti.
Allah her canl›ya yaflad›¤› koflullara ve beslenme ihtiyaçlar›na göre en
uygun göz çeflidini vermifltir. Bu bölümde farkl› türlerdeki hayvanlar›n,
farkl› yap› ve özelliklere sahip gözlerini inceleyece¤iz.
102 HARUN YAHYA
BB
Böceklerin Gözleri
Böceklerin gözleri insan gözlerinden oldukça farkl›d›r. Bu canl›larda
basit ve karmafl›k olmak üzere iki çeflit göz yap›s› vard›r.
Basit gözler küçük ve yuvarlakt›r. Sadece ›fl›¤› ve karanl›¤› ay›rt ede-
bilirler. Petek gözler ise hem daha karmafl›k hem de daha büyüktürler. Bu
gözler yüzlerce küçük parçac›ktan oluflur. Asl›nda her parça bir göz gibi-
dir. Çünkü her birinin, beyne ba¤l› kendi özel merce¤i ve ›fl›¤a duyarl›
hücreleri vard›r.
‹nsan gözünün tek lensi oldu¤unu incelemifltik ama bu lens, etraf›n-
daki kaslar sayesinde flekil de¤ifltirerek uza¤a ya da yak›na odaklama ya-
pabiliyordu. Böceklerin gözlerindeki lenslerin flekli ise de¤iflmez, bu yüz-
den odaklama yapamazlar.
Böcekler dünyaya binler-ce küçük gözün ard›ndanbakarlar.
Petek gözde oluflan hayal, gözün ommatid ad› verilen küçük birimle-
rinin her birinin görme alan›n›n küçük bir bölümünü alg›lamas› fleklinde-
dir. Ommatidlerden gelen bilgi bir mozai¤in parçalar› gibi biraraya getiri-
lerek d›fl dünyaya ait tek bir görüntü oluflur. Ommatid say›s› artt›kça gö-
rüfl keskinli¤i de artar. Farkl› yöne bakan gözlerin her biri görüntünün
farkl› bir bölümünü üstlenir.40
Ommatid say›s› karasinekte 4.000; kanats›z böceklerde, örne¤in atefl
böceklerinin diflilerinde 300; may›s böceklerinde 5.100; sar› kenarl› k›nka-
natl›larda 9.000 ve baz› su bakirelerinde de 10.000-28.000 kadard›r.41
360 Derecelik Görüfl
Karasine¤in gözü 4.000 küçük ve basit gözden (ommatid) oluflur. Ka-
rasinek bu gözleri oynatma yetene¤ine de sahiptir. Her ommatidin yüzü
farkl› bir yöne dönük oldu¤u için, önünü, arkas›n›, sa¤›n›, solunu, üstünü
ve alt›n› görebilir. Yani 360 derecelik bir aç›yla çevresini alg›layabilir.
104 HARUN YAHYA
Sine¤in gözlerinin sa¤lad›¤› genifl görüfl alan›
kornea
kornea
ommatid
fotoreseptörhücre
Karasinek kusur-suz bir tasar›m›olan gözleri saye-sinde çevresini360 derecelik biraç›yla alg›layabilir.Yanda karasinek-lerdeki 4000 küçükgözün (ommatid)detayl› yap›s› gö-rülüyor.
Her ommatid kendi yönüne gelen ›fl›¤› kapar ve ›fl›¤› kendi mercekle-
ri ve hücrelerine ifller. Bu gözlerin her birinin 8 duyu hücresi vard›r. Kara-
sine¤in iki gözündeki toplam duyu hücresi say›s› ise yaklafl›k 48.000 ka-
dard›r. Bu sayede sine¤in gözü saniyede 100 görüntü alg›layabilir ve bu
aç›dan insandan 10 kat daha üstündür.
Sine¤in beynine saniyenin yüzde biri gibi bir süre içinde 48.000 bilgi
ulafl›r. Bu bilgi beynin üçte ikisini oluflturan optik sinir merkezinde de¤er-
lendirilir.
Günlük hayatta her an insan›n karfl›s›na ç›kabilen ve insanlar taraf›n-
dan son derece basit yap›l› zannedilen sinekler iflte böyle kompleks bir sis-
tem sayesinde görürler.
Küçücük bir sine¤in 4.000 gözünün bulunmas› elbette tesadüflerle
veya mutasyonlarla aç›klanamaz. Ortada çok özel bir yarat›l›fl oldu¤u bel-
lidir. Kald› ki sine¤in vücudunda yaln›zca tek bir sistem bulunmaz. Sine-
¤in dolafl›m, boflalt›m, sindirim ve solunum gibi sistemleri ve uçabilmek
için çok özel kanatlar› vard›r. Ancak bunlar›n tümünün birden var olmas›
sonucunda sinek yaflayabilir. Örne¤in sindirim veya solunum sistemi ol-
mayan bir sinek olamaz. Uçabilen ama kör bir sinek de yoktur. Sinek flu
andaki haliyle Allah taraf›ndan yarat›lm›fl bir canl›d›r. Bir Kuran ayetinde
sine¤in yarat›l›fl›na flöyle dikkat çekilmifltir:
Ey insanlar size bir örnek verildi, flimdi onu dinleyin. Sizin
Allah'›n d›fl›nda tapmakta olduklar›n›z hepsi bunun için biraraya
gelseler dahi gerçekten bir sinek dahi yaratamazlar. E¤er sinek on-
lardan bir fley kapacak olursa bunu da ondan geri alamazlar iste-
yende güçsüz istenen de. (Hac Suresi, 73)
56.000 Gözlü Böcek
Hayvanlar alemindeki en çok göze sahip olan hayvan k›z böce¤idir.
Her gözde 30.000 bin adet küçük gözcük bulunur. Tam flekil olarak 6 metre
uzakl›¤a kadar net görüfl alan› vard›r. 42
Küçücük bir böcekte toplam 60.000 göz, her gözün merce¤i, her mer-
ce¤in ›fl›¤› düflürdü¤ü retina, retinadan ç›kan binlerce sinir ve bu sinirler-
den gelen sinyallerin de¤erlendirildi¤i merkezi sinir sistemi... Bütün bun-
106 HARUN YAHYA
107ADNAN OKTAR
lar›n sonucunda bir sine¤in bir fleyler görmesi ve bu görüntüyü de¤erlen-
direbilecek bir akla ve muhakeme yetene¤ine sahip olmas›...
Sadece tek bir gözün oluflmas›, bu gözün ba¤lant› yapt›¤› bir tek sinir
hücresinin bulunmas›, bu tek sinyalin de¤erlendirilebilmesi bile bafll› bafl›-
na bir mucizedir. Buna karfl›n, muhteflem bir yarat›l›fl sonucunda 56.000
göz, bu gözlerin ba¤lant›lar›, ve uyum içinde çal›flmalar› söz konusudur.
Bu Allah'›n s›n›rs›z ilminin tecellilerinden yaln›zca biridir. Allah yaratma-
da hiçbir orta¤› olmayand›r.
Mor Ötesi Görüfl
Kelebekler ve ar›lar çok özel bir görme yetene¤iyle yarat›lm›fllard›r.
Bu yetenek sayesinde besin kaynaklar›na çok rahat ulafl›rlar. Gözleri mor
ötesi ›fl›nlar›na karfl› duyarl›d›r. Baz› çiçeklerin pigmentleri öyle bir flekilde
dizilmifltir ki, çiçe¤in taç yapraklar›nda - insan gözünün göremeyece¤i
ama mor ötesi ›fl›nlar› görebilen canl›lar›n görebilecekleri - parlak flekiller
ortaya ç›kar. Bu flekiller ar›y› nektar kayna¤›na yönlendiren birer iflarettir.
Çiçek bafllar›, örne¤in sar› bir çiçek bafl›, parlak renkte gözükür. ‹htiyaç
duyduklar› besin kayna¤› adeta birileri taraf›ndan kendileri için ›fl›kland›-
r›lm›fl ve iflaretlenmifl gibidir. Bu iflaretler, havaalan›ndaki ›fl›klar gibi böce-
¤in güvenle ve kolayca hedefine ulaflmas›n› sa¤lar.
Ar›lar›n besin için polenlere ihtiyaçlar› vard›r. Polenlerin ise di¤er çi-
çeklere döl aktarabilmek için ar›lara ihtiyaçlar› vard›r, çünkü ar›lar›n ba-
caklar›na tak›lan polenler çiçekler aras›nda döllenmeyi sa¤larlar. Her ikisi
de bu buluflman›n gerçekleflebilmesi için gerekli özelliklerde yarat›lm›fl-
lard›r. Örne¤in çicekler ultraviyole ›fl›nlar›n› yans›tsa fakat ar›da bu ›fl›nla-
r› görebilecek bir sistem olmasa, ar› açl›ktan ölecek ve türü yok olmaya
bafllayacakt›. Ar›lar›n ultravioleyi görme sistemleri bulunsa, ama çiçekler
ultravioleyi yans›tamasalar, ar› yine çiçeklere ulaflamayacak, hem ar›lar
hem çiçekler için bir son olacakt›. Bu her iki canl›n›n da ayn› Yarat›c› tara-
f›ndan yarat›lm›fl oldu¤unun bir delilidir.
Ar› gözlerinin ultraviyole ›fl›nla-r›na duyarl› bir yap›s› vard›r.Bu da çiçeklerdeki polenlerinyerini ar›lar›n daha kolayl›klabulmalar›n› sa¤lar. Ar› gözle-rindeki bu yap› herfleyden ha-berdar olan Allah'a aittir.
Kufllar
Uçan bir canl› için en önemli duyu görmedir. Çünkü bafll› bafl›na bir
mucize olan uçma, üstün bir görme yetene¤i ile desteklenmedi¤i sürece
son derece tehlikeli olacakt›r. Bu yüzden Allah kufllara, uçma yetene¤inin
yan›s›ra üstün bir görme kabiliyeti de vermifltir.
Kufllar insanlardan daha h›zl› görüfl gücüne sahiptirler ve daha genifl
bir aç›y› çok daha detayl› tarayabilirler. Bir kufl, insan›n parça parça göre-
rerek alg›lad›¤› birçok görüntü karesini, tek bir bak›flta bir bütün olarak
görebilir.
‹nsan gözünün aksine kufl gözü göz yuvalar›na sabit oturmufltur.
Ama kufllar bafllar›n› ve boyunlar›n› h›zla çevirerek görüfl alanlar›n› büyü-
türler. Bir baykufl 80 derecelik bir görüfl alan›na sahiptir ama türüne göre
kafas›n› 360 dereceye kadar oynatabilir. Böylece baykufl, kafas›n› dairenin
dörtte üçü kadar çevirerek tüm çevresini h›zl› bir flekilde görebilir.
Baykuflun avlanmak için kulland›¤› en önemli organ› gözleridir. Gece
insanlar›n gördü¤ünden 10 kat daha net görür.43
Baykufl 360 dereceye hakimken insan›n elde etti¤i en yüksek görüfl
aç›s› tek gözü için yatay 150 derece, 2 gözü için toplam 180 derecedir.44
Avc› kufllar›n uza¤› çok iyi gören gözleri vard›r. Bu sayede avlar›na
do¤ru hamle yapt›klar›nda mesafe ayar›n› çok iyi yapabilirler. Baz› kuflla-
r›n gözleri insanla k›yasland›¤› zaman 6 kat uza¤› görebilir.
Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü
demektir. Avc› bir kuflun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi
bulunur.
Baykufllar ve benzeri gece kufllar› di¤er canl›lara göre geceleri daha
iyi görebilirler. Gece besin arayan kufllar, h›zla hareket eden küçük hay-
vanlar› avlarlar. Avlar›n› yakalamak için küçük hareketleri görmeleri gere-
kir. Bu kufllar için en iyi göz, grinin tonlar›n› görendir. Yani dünyalar› si-
yah-beyaz bir televizyonun görüntüsü gibidir. Bu gözlerin ortak özelli¤i,
içlerinde yüksek say›da çubuk (›fl›¤› karfl› hassas) hücreleri bulunmas›d›r.
Gözde ne kadar çubuk varsa geceleri o kadar iyi bir görüntüye sahip olu-
nur. Gece karanl›kta avlanan bir hayvan›n renkleri görmeye ihtiyac› yok-
tur, bu yüzden gözlerindeki koni hücrelerinin say›s› azd›r.
Bu yaz›y› okumakta oldu¤unuz son bir dakika içinde, gözünüzü yak-
lafl›k olarak 22 kere k›rpt›n›z. Bu sayede gözünüzün temizli¤i ve nemlili¤i
sa¤lanm›fl oldu. Gözünüzü k›rpt›¤›n›z anda gözünüz saniyenin bir bölü-
mü için vazifesini yerine getiremedi. ‹nsan için büyük bir önem tafl›mayan
bir anl›k görüntü kayb› yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir h›zla uçan
bir kufl için önemli bir problem teflkil edebilirdi. Oysa, bir kufl gözünü k›r-
parken hiçbir zaman görüntüsünde kesinti olmaz. Çünkü kuflun, göz k›rp-
ma zar› denilen üçüncü bir göz kapa¤› vard›r. Bu zar fleffaft›r ve gözün bir
yan›ndan di¤er yan›na do¤ru hareket eder. Böylelikle kufllar gözlerini ta-
mamiyle kapamadan gözlerini k›rpabilirler. Suya dalan kufllar için bu zar,
dalg›ç gözlü¤ü görevini görür ve göze zarar gelmesini engeller. Yani baz›
kufllar do¤ufltan dalg›ç gözlüklerine, baz›lar› da pilot gözlüklerine sahip-
tirler.
Tohum ve böceklerle beslenen küçük kufllar, besinlerini kolayca bula-
bilmek için renkleri görme yetene¤ine sahip olmal›d›rlar. Genifl alan› göre-
bilme zorunlulu¤u da vard›r. Gözleri bafllar›n›n yan taraflar›nda oldu¤un-
dan, her iki tarafta da besin arayarak büyük bir alana hakim olurlar. Bu sa-
yede düflmanlar›n› da tespit ederler.
fiemsiye kuflu olarak da bilinen siyah bal›kç›llar, suda avlan›rken bir-
tak›m zorluklarla karfl›lafl›r. Bilindi¤i gibi ›fl›k su yüzeyinden yans›r. Bu da
bal›kç›l gibi kufllar›n avlan›rken su alt›n› rahatça görebilmelerini engeller.
Suyun meydana getirdi¤i bu olumsuz koflula karfl› bu kufl türü yüzerken
kanatlar›n› açar; kanatlar günefl ›fl›¤›n› keser ve su yüzeyindeki yans›ma
durur. Böylece yüzeydeki bal›klar› rahatça görebilir.
Bal›kç›l böyle bir hareket yapmasayd›, ›fl›¤›n yans›mas› sonucu av›-
n›n yerini tespit edemeyecek ve açl›ktan ölecekti. Fakat nas›l olmuflsa ol-
mufl, do¤an her deniz kuflu ›fl›¤›n k›r›lmas› gibi bir fizik kanunundan ha-
111ADNAN OKTAR
berdar olarak do¤mufl ve buna karfl› bir önlem almas› sa¤lanm›flt›r. Bu ha-
reketi di¤er baz› deniz kufllar›n›n da yapt›¤› düflünülürse acaba kufllar
toplan›p bu sorunu kendi aralar›nda bir karar alarak m› çözdüler ya da bir
süre fizik dersi görüp, deneme yan›lma yoluyla edindikleri tecrübeleri, fi-
zik bilgileri ile birlefltirerek mi bu yöntemi buldular?
Avc› Gözleri
Binlerce metre yüksekte uçan kartallar, bu mesafeden yeryüzünü bü-
tün detaylar›yla tarayacak gözlere sahiptirler. Geliflmifl savafl uçaklar›n›n
binlerce metreden hedeflerini tespit etmesi gibi, kartal yer üzerindeki en
küçük hareketi, en küçük renk fark›n› alg›layarak av›n› tespit eder. Bu ye-
tene¤ini gözünde bulunan çok özel yap›lara borçludur.
Retinada en keskin görüflün, koni hücrelerinin en yo¤un flekilde bu-
lundu¤u fovea ad› verilen bir bölümde oldu¤unu söylemifltik. Kartallar›n
gözlerinde ise iki fovea vard›r. ‹ki foveaya sahip olmak son derece keskin
bir görüfl kabiliyeti sa¤lar. ‹nsan gözünde tek bir fovea (binoküler fovea)
vard›r. Bir nesneye bakt›¤›m›zda her iki göz de ayn› nesneye bakar ve iki
gözün görüflü beyinde birlefltirilerek derinlik alg›s› oluflur. Kartallar›n
gözlerinde ise insanlarda oldu¤u gibi binoküler fovean›n yan› s›ra her iki
gözün ayr› ayr› yanlar› da görmesini mümkün k›lan monoküler görme
için ayr› birer fovea vard›r. Böylece keskinli¤in yan› s›ra hem ön hem de
yan taraflar ayn› anda görülebilir.
Kartal gözü ayn› anda hem üç-
yüz derecelik genifl bir aç›ya sa-
hiptir, hem de üstün bir odakla-
ma yetene¤ine sahiptir. ‹nsan
gözünde nesneleri odaklamak
için merce¤in flekli de¤iflirken,
kartal gözünde hem mercek
hem de kornean›n flekli de¤ifle-
bilir ve bu durum kartal›n
odaklama yetene¤ini önemli
oranda art›r›r. 4.500 m yüksekte
uçarken 30.000 hektarl›k bir
alan› gözleriyle tarayabilir.45
90 metreden tarladaki otlar ara-
s›nda kamufle olmufl bir tavfla-
n› çok rahat ay›rt edebilir.46
Bu kadar ustaca kamufle olmufl
bir av› bulabilmesi için kartal›n gözündeki retina hücreleri bir damla renk-
li s›v› ile boyanm›flt›r. ‹flte bu sayede kartal, binlerce metreden renkler ara-
s›ndaki küçücük bir kontrast› ay›rt eder ve av›n›n bulundu¤u yeri saptar.
Bir damlac›k ya¤la böyle bir ifllevin gerçekleflmesi hiç flüphesiz Allah'›n
sonsuz hikmetinin bir göstergesidir.
Uçmak bafll› bafl›na bir mucizedir. Bir kuflun uçabilmesi için, sahip ol-
du¤u kanatlar›n flu anki yap› ve konumlar›yla bu hayvanda eksiksiz ola-
rak bulunmas› gerekir. Kanatlar hiçbir flekilde zaman içinde geliflemezler.
Zaman içinde geliflmesi mümkün olmayan bir baflka sistemin görme
oldu¤u daha önceki sayfalarda incelenmiflti. Kartal›n gözündeki kusursuz
yap› üzerinde düflünüldü¤ünde bu gerçek bir kez daha anlafl›l›r. ‹ki retina-
l› bir göze sahip olmak zamanla kazan›lacak veya tesadüfen meydana ge-
lebilecek bir özellik de¤ildir. ‹kinci bir retina özellikle hayvan›n ihtiyac›n›
karfl›lamak üzere konulmufltur.
Retina hücrelerinde bulunan bir damla ya¤›n kazand›rd›¤› avantaj›n
kartal için hayati önemi vard›r. Peki bu ince optik ayar kim taraf›ndan ya-
p›lm›flt›r. Acaba bu fikir kartal›n kendisinden mi gelmifltir yoksa baflka
113ADNAN OKTAR
hayvanlar›n tavsiyesiyle mi bu çözüme ulafl›lm›flt›r? Elbette kartal bundan
binlerce y›l önce yaflayan kartallar gibi bu özelliklere do¤ufltan sahiptir.
Peki niçin insan gözleri kartal›nki gibi keskin de¤ildir. Bunun nedeni
kartal›n gözlerinin vücuduna olan oran›d›r. E¤er insanda kartal›n gözleri-
nin görevini yapan bir çift göz olsayd› büyüklü¤ü bir greyfurt kadar ola-
cakt›. ‹nsan›n binlerce metre uzaktan bir tavflan› tespit etmek gibi bir ihti-
yac› yoktur. Bu yüzden Allah insan› flu andaki gözleri ile son derece estetik
olarak yaratm›flt›r.
S›çrayan Örümcek
S›çrayan örümceklerin yaflamlar› di¤er örümceklerden farkl›d›r. Ço-
¤u örümcek gibi a¤ kurup av›n› beklemek yerine, bu örümcek av›na ken-
disi gider. Bu yüzden görme sistemi neredeyse kör olan di¤er örümceklere
göre daha üstün özelliklere sahiptir.
114 HARUN YAHYA
Örne¤in bir a¤ac›n üzerinde bulunan s›çrayan örümcek, kendisini
üretti¤i bir iplik ile bulundu¤u dala ba¤lar. Sonra uçmakta olan bir böce-
¤in üzerine atlar ve onu havada yakalar. Kendisini a¤aca ba¤lad›¤› esnek
ip sayesinde yere düflmez ve bu ipe tutunarak av› ile birlikte tekrar yukar›
ç›kar. Örümcek bu hareketi yapabilmek için av›n uçufl yönünü, h›z›n› tes-
pit etmeli, atlad›¤› andaki kendi h›z›n› ve hedefe var›ncaya kadar geçen
zaman› da tespit ettikten sonra bütün bu bilgileri bir bilgisayar gibi de¤er-
lendirip atlay›fl›n› gerçeklefltirmelidir. Bunun için son derece geliflmifl göz-
lere, bu hesaplar› yapabilece¤i bir bilgi ifllem merkezine ihtiyac› vard›r.
S›çrayan örümcekler 8 göze (dört çift) sahiptirler. Bunlar aras›nda, ön
tarafta bulunan çift en etkileyici olan›d›r; tüm artropodlar içinde en mü-
kemmel göz olarak kabul edilebilirler. Gözün içindeki retina 3 boyutta ha-
reket edebilir, bu sayede örümcek tüm yönlere bakabilir ve nesneler üs-
tünde odaklanabilir. Bafl›n çevresinde yer alan di¤er 6 göz, örümce¤e 360
derecelik bir görüfl aç›s› kazand›r›r. 47
S›çrayan örümceklerin görüfl kabiliyeti insan›n görüfl kabiliyetine çok
benzer, hatta bu örümcekler televizyon görüntüsünü bile alg›layabilirler.
Birçok hayvan televizyonda sadece hareket eden karmafl›k noktalar göre-
bilir. Buna karfl›n araflt›rmac›lar s›çrayan örümceklerin, televizyondaki
örümcek ve sinek görüntülerine tepki verdiklerini teflhis etmifllerdir.
S›çrayan örümce¤in görme sistemi görüldü¤ü gibi son derece kar-
mafl›k bir yap›dad›r. 300 derecelik bir alandan gelen bilgilerin de¤erlendi-
rilmesi, insan beyni için bile son derece zor bir ifltir. Fakat küçücük bir
örümcek, farkl› yönlere bakabilen, bunlar› alg›layabilen, de¤erlendirme
yapabilen bir göz yap›s›na sahiptir. Elbette bu özellikleri örümce¤in ken-
disi istememifl, kendili¤inden zamanla geliflmemifl, sahip oldu¤u herfley
bir bütün olarak Allah taraf›ndan yarat›lm›flt›r.
Hayvan Gözlerinin Korunmas›
Gözler vücudun en hassas organlar› olduklar› için özenle korunmal›-
d›rlar. Bunun için hayvanlar›n kafataslar› gözlere en yüksek korumay›
sa¤layacak flekilde yarat›lm›flt›r.
Kedi, köpek gibi hayvanlar›n gözlerinin büyük bir k›sm› kafatas› içi-
ne yerlefltirilmifl, ancak küçük bir k›sm› d›flarda kalm›flt›r. Göz etraf›ndaki
115ADNAN OKTAR
kemikler bütün aç›lardan gelebilecek darbelere karfl› koruma kalkan› olufl-
tururlar. Cepheden gelebilecek bir tehlikeye ise göz kapaklar› cevap verir.
Çok zor flartlar alt›nda yaflayan devenin gözleri de, tam ihtiyac› olan
korumay› sa¤layacak özelliktedir. Gözlerin etraf›ndaki sert kemikler dar-
belere karfl› koruma sa¤lad›klar› gibi, günefl ›fl›nlar›na karfl› gözü en iyi aç›-
da muhafaza ederler. Son derece fliddetli kum f›rt›nalar› bile devenin göz-
lerine zarar vermez. Çünkü kirpikler birbiri içine geçebilen bir yap›ya sa-
hiptir ve herhangi bir tehlike an›nda otomatik olarak kapan›rlar. Böylece
hayvan›n gözüne en ufak bir tozun girmesine dahi izin verilmez.
Denizdeki Gözler
Su alt› dünyas›n›n canl›lar›, karada yaflayan canl›lardan oldukça fark-
l›d›rlar. Çünkü su alt› dünyas› adeta baflka bir gezegen gibidir ve bu dün-
yan›n sahipleri ait olduklar› ortama göre en ideal flekilde yarat›lm›fllard›r.
Karada da suda da hayvanlar için temel yaflam prensipleri de¤iflmez. Ha-
yatta kalmak için nefes almak, beslenmek (avlanmak) ve av olmamak ge-
rekir. Bir su canl›s› etraf›ndaki dünyay› görmeli, düflman›n› ve av›n› birbi-
rinden ay›rt etmelidir. Bunun için de su alt›nda net görebilece¤i çok özel
gözlere ihtiyac› vard›r.
Bal›klar›n gözleri dünyaya fleffaf bir örtü arkas›ndan bakar. Bu perde
dalg›çlar›n sualt› gözlüklerini and›r›r. Bir balina veya bir kayabal›¤› olsun
fark etmez, suyun alt›nda görüfl alan› 30 metre derinlikten sonra k›s›tl› ve
gereksizdir. Ço¤u zaman oldukça yak›ndaki objeleri görmeleri gerekti¤in-
den, gözleri de bu ihtiyaca göre yarat›lm›flt›r. Küresel ve sert olan mercek
yap›lar› yak›n plandaki objeleri görmeye göre ayarl›d›r. Uzaktaki bir nok-
taya bakmak istendi¤inde ise, bütün mercek sistemi gözün içindeki özel
bir kas mekanizmas›yla arkaya do¤ru çekilir.
Bal›¤›n gözündeki küresel mercek su alt› görüflü için son derece uy-
gundur. Su alt›nda net görüntü oluflmas› için göz merce¤inin insan gözün-
dekinden daha yuvarlak olmas› gerekir. Bunun nedeni ›fl›¤›n suda k›r›lma
derecesinin havadakinden daha fazla olmas›d›r. Bal›k gözündeki mercek,
insan ve kara hayvanlar›ndaki daha düz göz merceklerine oranla ›fl›¤› da-
ha fazla k›rarak net bir görüntü oluflturur. Su canl›lar› her an daha büyük
bir canl›ya yem olma tehlikesi ile karfl› karfl›yad›rlar. Fakat bununla birlik-
116 HARUN YAHYA
te, memeli hayvanlarda olmayan önemli bir avantaja sahiptirler. Bal›klar
ayn› anda birden fazla görüntü görebilirler.
Gözler bafl›n iki yan›ndad›r. Bal›¤›n gördü¤ü her görüntü beynin aksi
taraf›nda kayda geçer. Fakat cisim tek göz ile görüldü¤ü için, oluflan gö-
rüntü iki boyutludur. Bu yüzden mesafe anlafl›lamaz. Bafl›n hemen önün-
de iki gözün görüntüsünün kesiflti¤i dar bir alan vard›r. Herhangi bir ci-
sim gözün dikkatini çekti¤inde hemen iki göz birden o yöne odaklan›r ve
hedefin konumu belirlenir.
Bal›klar lofl ›fl›¤a karadaki hayvanlardan daha duyarl›d›r. Çünkü reti-
nalar›nda lofl ›fl›¤a duyarl› hücreleri daha fazlad›r. Bu sayede suyun için-
deki ›fl›ktan en yüksek oranda faydalanm›fl olurlar.
Su kaplumba¤alar› genel olarak bal›kla beslenirler ve bu s›rada çok
fazla tuz al›rlar. Tuzun fazlas› onlara zararl›d›r ve bir flekilde bu fazla tuzu
vücutlar›ndan atmalar› gerekir. Bunun için su kaplumba¤alar›n›n göz kö-
flelerinde küçük özel bir torba bulunur. Tuz bezleri istenmeyen tuzu kap-
117ADNAN OKTAR
lumba¤an›n göz köflelerine aktar›r. Sonra da gözyafl› üreterek bunu atar.48
Ahtapot GözüAhtapot omurgas›zlar içerisinde, en karmafl›k göz yap›lar›ndan biri-
ne sahiptir. Ahtopot gözü de kamera prensibine dayal› olarak ifllem yapar.
Ama al›c› taraf›ndan al›nan görüntü daha küçüktür, çünkü gözün kendisi
daha küçüktür. Al›c› hücrelerin her biri direkt olarak beyne sinyal gönde-
rir ve bunlar di¤er binlercesiyle birleflerek adeta optik sinir gibi tek bir
kabloyu olufltururlar. Bu kablo vas›tas›yla sinyaller optik loplara ulafl›r.
Ahtapot, çok karmafl›k gözü ve merkezi sinir sisteminin üstün yap›s› saye-
sinde çok net görür.49
Daha önce de bahsedildi¤i gibi evrim teorisinin en büyük gaflar›ndan
biri ahtapotlar›n gözlerinin oluflumunu aç›klamada ortaya ç›kar. Evrime
göre ahtapotlar (omurgas›zlar) ve insanlar evrimsel süreç içinde bir ba¤la-
r› bulunmayan, ayr› kollardan geliflmifl canl›lard›r. Oysa insan da, ahtapot
da son derece geliflmifl gözlere sahiptir. Evrime göre bir yanda karada in-
sanlar geliflirken öte yanda denizde ahtapotlar geliflmekteydi. Sonra nas›l
olduysa olmufl bu iki canl›n›n da benzer gözleri olmufltur. Yani ‘imkans›z’
tek bir kere de¤il, farkl› yerlerde farkl› zamanlarda birçok defa gerçeklefl-
mifltir. E¤er göz özel bir yarat›l›fl›n de¤il de tesadüflerin sonucunda var ol-
mufl ise, birbirlerinden ba¤›ms›z olan ahtapot ve insan gözü nas›l benzer
yap›lara sahiptirler? Yap› ve flekil olarak birbirlerinden son derece farkl›
olmalar› gerekmez miydi? ‹flte evrim bunun gibi binlerce basit soruya ce-
vap verememektedir.
118 HARUN YAHYA
Okçu Bal›¤›
Bu bal›k a¤z›na doldurdu¤u suyu, su üzerine sarkm›fl olan dallardaki
böceklere püskürtür. Böcek bas›nçl› suyun çarpmas›yla düfler ve bal›¤a ko-
lay bir yem olur.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bal›¤›n bu sald›r›y› gerçeklefl-
tirirken bafl›n› hiç sudan ç›karmamas› ve su alt›ndan böce¤in yerini do¤ru
olarak tespit edebilmesidir. Bilindi¤i gibi su içinden bak›ld›¤›nda d›flar›da-
ki cisimler ›fl›¤›n k›r›lmas› nedeniyle bulunduklar› yerden farkl› bir yerde
gözükürler. Dolay›s›yla su içinden d›flar›y› vurmak için ›fl›¤›n suda tam
olarak kaç derecelik aç›da k›r›ld›¤›n› "bilmek" ve at›fl› da bu aç› fark›na gö-
re yapmak gerekir.
Ama bu bal›k, yarat›l›fl› gere¤i bu sorunun üstesinden gelir ve her de-
fas›nda tam isabet kaydeder. Küçücük bir böce¤i hiç zorlanmadan vurabi-
lir.50 Yumurtadan ç›kan her okçu bal›¤› bu yetene¤e sahiptir. Herhangi bir
flekilde annesinden fizik dersi görüp, suyun k›rma indisini, ›fl›¤›n k›r›lma
aç›s›n› hesaplamay› ö¤renmez. Neler yapaca¤›n› bu canl›ya ilham eden
Allah't›r.
119ADNAN OKTAR
Okçu bal›klar› a¤›zla-r›na doldurduklar›suyu dallarda bulu-nan böceklere püs-kürterek avlan›rlar.Bal›k suyun alt›ndaiken d›flar›daki cis-min yerini tam tah-min edebilece¤i ka-dar mükemmel biraç› hesaplamas› yap-maktad›r. Bir bal›¤›ngösterdi¤i bu fluurelbette ki bal›¤a aitde¤ildir. Yeryüzünde-ki bütün canl›lar gibiokçu bal›klar› daAllah'›n ilham› ile ha-reket ederler.
Yengeçlerin Periskoplar›
Yengecin uzun duyargalar›n›n üzerinde iki gözü vard›r. Bunlar kü-
çük periskoplar gibidir. Bir yengeç kumun alt›nda saklan›yor bile olsa bu
gözler sayesinde üst tarafta neler oldu¤unu rahatl›kla görebilir. Tehlike
an›nda bu iki gözü iyice içeri al›r, sonra tehlike uzaklafl›nca tekrar yüzeye
ç›kar›r.
Sürüngen Gözleri
Sürüngenlerin pek ço¤u renkleri gö-
rebilirler. Bu özellik sayesinde ustaca ka-
mufle olmufl böcekler bile ay›rt edilebilir
ve avlanma için büyük bir avantaj sa¤lan›r.
Bukalemunlar böcekle beslenirler.
Avlanma taktikleri son derece ilginçtir ve
bu ifllem s›ras›nda gözlerine büyük ifl dü-
fler. Bukalemunlar›n gözlerinin al›fl›lm›fl›n
d›fl›nda bir yap›lar› vard›r. Gözlerinin her
biri, öbüründen ba¤›ms›z olarak istedi¤i
yöne dönebilir. Beyinde iki farkl› görüntü
meydana gelir. Bu sayede av›na ola¤anüs-
tü bir yavafll›kta yaklafl›rken bir gözüyle
av›n› takip eder, öteki gözüyle çevreyi kolaçan eder. Av›na iyice yaklaflt›-
¤›nda iki gözünü av›na odaklayarak av›n›n konumunu tam olarak tespit
eder ve dilini h›zla av›na sallayarak onu yakalar.
Çifte GörüflY›lanlar›n ço¤unun gözleri bafllar›n›n iki yan›ndad›r. Bu nedenle her
biri farkl› görüntüler görür. Gözlerin bafl›n iki taraf›nda olmas› ön taraf›
görmeye engel teflkil etmez. Hem ön, hem arka, hem de yukar›y› gören y›-
lan bu sayede son derece genifl bir aç›ya hakim olur.
‹nfra-Red (K›z›l Ötesi) Görüfl‹nsan gözü belirli dalga boylar› aras›ndaki ›fl›nlar› fark edebilir. Baz›
y›lan çeflitleri ise daha yüksek dalga boyundaki ›fl›nlar› görürler. ‹nfra-red
denilen bu ›fl›nlar insan taraf›ndan yaln›zca ›s› olarak alg›lanabilir.
120 HARUN YAHYA
Y›lanlar›n infra-red ›fl›nlar›n› görüntü olarak alg›layan gözcükleri
vard›r. Bu gözcükler infra-red ›fl›nlar›na karfl› insan derisinden yüzbin kat
daha duyarl›d›rlar. Bu sayede en küçük bir ›s› fark› hemen hissedilir.
Örne¤in ç›ng›rakl› y›lan, tamamen karanl›k bir ortamda bile s›cak
kanl› bir hayvan› veya insan›, vücutlar›ndan yay›lan ›s› dalgalar› sayesinde
bulabilir. Geceleri avlanan bir avc› için bu son derece büyük bir avantajd›r.
Yayd›klar› ›s›ya göre cisimlerin saptanmas›, ileri düzeyde teknolojiye
sahip optik aletler yard›m›yla askeri alanda da kullan›l›r. Bu yöntemi ge-
lifltirmek y›llar sürmüfltür. Buna karfl›n y›lanlar yumurtadan ç›kt›klar› an-
dan itibaren bu özelli¤e sahip olarak hayata bafllarlar. ‹nsanlar taraf›ndan
son birkaç on y›lda gelifltirilmifl olan teknolojik sistem y›lanlar›n vücutla-
r›nda ilk ortaya ç›kt›klar› andan itibaren bulunmaktad›r.
Göz Kapaklar›Sürüngenlerin göz kapaklar› di¤er hayvanlar›n göz kapaklar›ndan
çok farkl›d›r. Görünüflte y›lanlarda göz kapa¤› yok san›l›r; asl›nda gözler
saydam bir tabaka ile örtülüdür. Bu saydam tabaka y›lan›n göz kapa¤›d›r
ve hareketsizdir.
Kertenkelelerin ço¤unda ise, hareketli
bir gözkapa¤› bulunur. Çölde yaflayan kerte-
kelelerin gözleri afla¤›dan yukar› do¤ru dö-
nüktür. Kuma gömülen kertenkelenin gözleri
bu sayede zarar görmez.
Kurba¤alar›n Hassas Gözleri
Yap›lan araflt›rmalar s›ras›nda kurba¤a-
lar›n gözlerinde son derece ilginç bir özelli¤e
rastlanm›flt›r. Kurba¤a gözünde bulunan bir
tür retina hücresi küçük, koyu renkli, bombeli
bir hareket sergileyen nesnelere karfl› yo¤un
tepki gösterir; bu hücreler özellikle nesne düzensiz bir hareket sergiledi-
¤inde en üst düzeyde aktif duruma geçer. Baz› bilim adamlar› kurba¤ada-
ki sinir hücrelerini "sinir dedektörü" olarak adland›rmaktad›rlar.
(http://www.utsc.utoronto.ca/~milgram/nroc64/vision1.htm) Yani kurba¤an›n
gözleri adeta, özellikle sinekleri görebilmeleri için yarat›lm›flt›r.
122 HARUN YAHYA
Kedi Gözleri
Kedilerin gözlerinde insanlarda bulunmayan bir tabaka vard›r. Reti-
nan›n hemen arkas›nda bulunan bu tabaka ›fl›¤› yans›t›r. Katmana düflen
›fl›k geri yans›t›ld›¤›ndan retinadan iki kere ›fl›k geçmifl olur. Böylece kedi-
ler çok az ›fl›kta, insan gözünün göremeyece¤i çok karanl›k ortamlarda bi-
le gayet iyi görürler. Karanl›kta ›fl›k tutuldu¤unda kedilerin gözlerinin
parlamas›n›n nedeni bu katmand›r. Katman›n yap›s› ›fl›¤› yans›tan tapetumlucidum kristallerinden oluflmufltur.
Geceleri göz kapaklar› iyice aç›l›r, böylece göze fazla ›fl›k girmesi sa¤-
lan›r. Kedilerin karanl›kta iyi görmelerinin bir baflka sebebi de retinalar›n-
da koni hücrelerinden çok çubuk hücrelerinin bulunmas›d›r. Allah'›n on-
lar için yaratt›¤› bu sistem sayesinde özellikle vahfli kediler geceleri rahat-
l›kla avlanabilirler.
123ADNAN OKTAR
GGÖÖRREENNKK‹‹MM??
GGÖÖRREENNKK‹‹MM??
66
ünyaya geldikleri günden itibaren insanlara toplum taraf›ndan verilen ba-
z› telkinler vard›r. Bu telkinlerden biri ve belki de en önemlisi, ancak gözle
görülebilen fleylerin var olduklar›, gözle görülmeyen fleylerin ise bir ger-
çekli¤i olmad›¤› fleklindeki anlay›flt›r. Bu anlay›fl toplumun önemli bir ke-
simi taraf›ndan kabul görmüfl ve nesilden nesile hiç sorgulanmadan, bu
flekilde aktar›lm›flt›r.
Oysa insan bir an olsun ald›¤› telkinlerden s›yr›l›p tarafs›zca düflün-
meye bafllad›¤›nda çok farkl›, çok etkileyici bir gerçekle karfl›lafl›r. Bu ger-
çek fludur:
Do¤du¤umuz andan itibaren çevremizde gördü¤ümüz her fley; in-
sanlar, hayvanlar, çiçekler, o çiçeklere ait renkler, kokular, meyveler, mey-
velerden bize ulaflan tatlar, gezegenler, y›ld›zlar, da¤lar, tafllar, evler, uzay,
k›sacas› her fley befl duyumuzun bize sundu¤u alg›lard›r. Bu konuyu daha
anlafl›l›r k›lmak için öncelikle d›fl dünya hakk›nda bize bilgi veren duyula-
r›m›zdan söz edebiliriz.
Görme, duyma, koklama, tat alma, dokunma duyular›m›z›n tamam›
birbirlerine benzer bir iflleyifle sahiptirler. D›flar›daki nesnelerden gelen et-
kiler (ses, koku, tat, görüntü, sertlik vs.), sinirlerimiz vas›tas›yla beyindeki
duyu merkezlerine aktar›l›rlar. Beyne ulaflan söz konusu etkilerin tamam›
elektrik sinyallerinden ibarettir. Örne¤in görme ifllemi s›ras›nda d›flar›da-
ki bir kaynaktan gelen ›fl›k demetleri (fotonlar) gözün arka taraf›ndaki reti-
naya ulafl›r ve burada bir dizi ifllem sonucunda elektrik sinyallerine dö-
nüfltürülürler. Bu sinyaller, sinirler vas›tas›yla beynin görme merkezine
iletilir. Ve biz de, birkaç santimetreküplük görme merkezinde rengarenk,
p›r›l p›r›l, eni, boyu, derinli¤i olan bir dünya alg›lar›z.
Ayn› sistem di¤er duyular›m›z için de geçerlidir. Tatlar dilimizdeki
baz› hücreler taraf›ndan, kokular burun epitelyumundaki hücreler taraf›n-
dan, dokunmaya ait hisler (sertlik, yumuflakl›k vs.) deri alt›na yerlefltiril-
mifl özel alg›lay›c›lar taraf›ndan ve sesler kulaktaki özel bir mekanizma ta-
raf›ndan elektrik sinyallerine dönüfltürülerek beyindeki ilgili merkezlere
gönderilir ve o merkezlerde alg›lan›rlar.
Konuyu daha netlefltirmek için flöyle örneklendirebiliriz: fiu an bir li-
monata içti¤inizi düflünelim. Elinizde tuttu¤unuz barda¤›n sertli¤i ve so-
126 HARUN YAHYA
DD
¤uklu¤u deri alt›ndaki özel alg›lay›c›lar taraf›ndan elektrik sinyallerine
dönüfltürülerek beyne iletilir. Ayn› zamanda limonataya ait keskin koku,
onu yudumlad›¤›n›z anda hissetti¤iniz flekerli tat ve barda¤a bakt›¤›n›zda
gördü¤ünüz sar› renk de ilgili duyular›n›z taraf›ndan birer elektrik ak›m›
olarak beyne ulaflt›r›l›r. Hemen arkas›ndan masaya koyarken barda¤›n
masaya çarpmas›yla ç›kan ses de kula¤›n›z taraf›ndan alg›lan›p beyne
elektrik sinyali olarak gönderilir. Ve bu alg›lar›n tümü beyindeki birbirin-
den farkl› ama birbiriyle ortak çal›flan duyu merkezleri taraf›ndan yorum-
lan›r. Siz de bu yorumun bir sonucu olarak bir bardak limonata içti¤inizi
düflünürsünüz. Bu önemli gerçekle ilgili olarak B. Russel ve L. Wittgeins-
tein gibi ünlü filozofların düflünceleri flöyledir:
…Bir limonun gerçekten var olup olmadı¤ı ve nasıl bir süreçle varlafl-
tı¤ı sorulamaz ve incelenemez. Limon, sadece dille anlaflılan tat, bu-
runla duyulan koku, gözle görülen renk ve biçimden ibarettir ve yal-
nız bu nitelikleri bilimsel bir arafltırmanın ve yargının konusu olabi-
lir. Bilim, nesnel dünyayı asla bilemez.51
Yani beynimizin d›fl›ndaki maddesel dünyaya ulaflmamız imkansız-
dır. Muhatap oldu¤umuz tüm nesneler, gerçekte görme, iflitme, dokunma
gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri de¤er-
lendiren beynimiz, yaflamımız boyunca maddenin bizim dıflımızdaki "as-
lı" ile de¤il, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopya-
ları dıflımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız.
Buraya kadar anlat›lanlar bugün bilim taraf›ndan kesin olarak ispat-
lanm›fl, apaç›k gerçeklerdir. Hangi bilim adam›na sorsan›z bu sistemlerin
iflleyiflini, içinde yaflad›¤›n›z dünyan›n asl›nda beyninizde alg›lanan bir
hisler bütünü oldu¤unu sizlere anlatabilir. Örne¤in ‹ngiliz fizikçi John
Gribbin beynin yapt›¤› yorumlarla ilgili olarak flöyle demektedir:
... Duyular›m›z ise, d›fl dünyadan gelen uyar›lar›n beynimizdeki bir
yorumu niteli¤indedir, sanki bahçede bir a¤aç varm›fl gibi... Fakat
beynim; duyular›m›n süzgecinden geçen uyar›lar› alg›lar. A¤aç sade-
ce bir uyar›d›r. O halde hangisi gerçektir? Duyular›m›n ortaya ç›kar-
d›¤› a¤aç m›, yoksa bahçedeki a¤aç m›?52
Kuflkusuz bu, üzerinde detayl› olarak düflünülmesi gereken çok
127ADNAN OKTAR
önemli bir gerçektir. Buraya kadar anlattı¤ımız fiziksel gerçekler bizi tartı-
flılmaz bir sonuca ulafltırır: Bizim gördü¤ümüz, dokundu¤umuz, duydu-
¤umuz ve adına "madde", "dünya" ya da "evren" dedi¤imiz kavramlar, as-
l›nda beynimizde yorumlanan elektrik sinyalleridir. Biz hiçbir zaman
maddenin, beynimiz d›fl›ndaki asl›na ulaflamay›z. Ancak d›fl dünyan›n
beynimizde oluflan görüntüsünü görür, duyar ve tadar›z.
Örne¤in meyve yiyen biri, aslında meyvenin beynindeki algısıyla
muhataptır, aslıyla de¤il. Kiflinin "meyve" diye nitelendirdi¤i fley, meyve-
nin biçimi, tadı, kokusu ve sertli¤ine ait elektriksel bilginin beyinde algı-
128 HARUN YAHYA
Çevremizdeki her fleyi, t›pk› bu karanl›ktaki penceredengözüken renkli bahçe gibi, kapkaranl›k olan beynimizin
içinde renkli olarak görürüz.
lanmasından ibarettir. E¤er beyne giden görme sinirini keserseniz, meyve
görüntüsü de bir anda yok olur. Veya burundaki algılayıcılardan beyne
uzanan sinirdeki bir kopukluk, koku algınızı tamamen ortadan kaldırır.
Çünkü meyve, birtakım elektrik sinyallerini beynin yorumlamasından
baflka bir fley de¤ildir.
Üzerinde düflünülmesi gereken ayrı bir nokta da uzaklık hissidir.
Uzaklık, örne¤in bu kitapla aranızdaki mesafe, sadece beyninizde meyda-
na gelen bir boflluk hissidir. Bir insanın kendisinden çok uzakta sandı¤ı
maddeler de aslında beyninin içindedir. Örne¤in insan gö¤e bakıp yıldız-
ları seyreder ve bunların milyonlarca ıflık yılı uzakta olduklarını sanır. Oy-
sa yıldızlar onun içinde, beynindeki görüntü merkezindedirler. Bu yazıla-
rı okurken içinde oturdu¤unuzu sandı¤ınız odanın da aslında içinde de-
¤ilsiniz; aksine oda sizin içinizdedir. Bedeninizi görmeniz, sizi odanın
içinde oldu¤unuza inandırır. Ancak flunu unutmayın; bedeniniz de bey-
ninizde oluflan bir görüntüdür.
Kapkaranl›k Bir Mekanda Milyonlarca Renk
Bu konuyu biraz daha derin düflünmeye bafllad›¤›m›zda karfl›m›za
çok daha ola¤anüstü gerçekler ç›kar. Duyu merkezlerimizin yer ald›¤› be-
129ADNAN OKTAR
Bir odan›n içindeyken kendimizi dar bir yerde, bir deniz kenar›nda iken ise çok genifl biryerde zannedebiliriz. Oysa bu sadece bir yan›lg›d›r. Çünkü gerçekte her iki mekan› da bey-nimizdeki darac›k bir alanda yaflar›z.
yin dedi¤imiz yer yaklafl›k 1400 gramdan oluflan bir et parças›d›r. Ve bu et
parças› kafatas› denilen bir kemik y›¤›n›n›n içerisinde korunmaya al›nm›fl-
t›r. Bu öyle bir korumad›r ki kafatas›n›n içine d›flar›dan ne bir ›fl›¤›n, ne bir
sesin, ne bir kokunun ulaflmas› mümkün de¤ildir. Kafatas›n›n içi kapka-
ranl›k, tam anlam›yla sessiz, hiç kokusuz bir mekand›r.
Ama bu zifiri karanl›k yerde milyonlarca farkl› tondaki renkleri, bir-
birinden apayr› tatlar›, kokular›, milyonlarca farkl› tondaki sesleriyle bize
ait bir dünyada yaflar›z.
Peki bu nas›l gerçekleflmektedir?
Ifl›ks›z bir yerde ›fl›¤›, kokusuz bir yerde kokuyu, derin bir sükunet
ortam›n›n içinde büyük bir gürültüyü ve di¤er duyular›n›z› size hissetti-
ren nedir? Bunlar› sizin için var eden kimdir?
Asl›nda yaflad›¤›n›z her an bir nevi mucize gerçekleflmekte, son dere-
ce hayret verici olaylar geliflmektedir. Biraz önce de söz etti¤imiz gibi, ör-
ne¤in içinde bulundu¤unuz odaya ait tüm alg›lar elektrik sinyallerine dö-
nüflerek beyninize ulafl›r. Ve burada birlefltirilen hisler beyniniz taraf›ndan
bir oda görüntüsü olarak yorumlan›r. Yani siz bir odan›n içinde oturdu¤u-
nuzu düflünürken asl›nda oda sizin içinizde, beyninizdedir. Odan›n be-
yinde bulundu¤u daha do¤rusu alg›land›¤› yer ise, son derece küçük, ka-
ranl›k, sessiz bir aland›r. Ama her nas›lsa bu darac›k alan›n içerisine ufka
bakt›¤›n›zda gördü¤ünüz uçsuz bucaks›z manzara s›¤maktad›r. Siz içinde
oturdu¤unuz dar oday› da, çok genifl bir deniz manzaras›n› da ayn› yerde
alg›lars›n›z.
D›fl dünyadaki sinyalleri yorumlay›p anlaml› hale getiren, bizim bey-
nimizdir. Örne¤in duyma alg›s›n› ele alal›m. Kula¤›m›z›n içine gelen ses
dalgalar›n›n yorumunu yaparak onu bir senfoniye çeviren asl›nda beyni-
mizdir. Yani müzik, beynimizin oluflturdu¤u bir alg›d›r. Renkler asl›nda
gözümüze ulaflan ›fl›¤›n farkl› dalga boylar›d›r. Bu farkl› dalga boylar›n›
renklere çeviren yine beynimizdir. D›fl dünyada renk yoktur. Ne elma k›r-
m›z›, ne gökyüzü mavi, ne de a¤açlar yeflildir. Onlar, sadece öyle alg›lad›-
¤›m›z için öyledirler.
Nitekim gözdeki retinada oluflan küçük bir bozukluk renk körlü¤üne
sebep olur. Kimi insan maviyi yeflil, kimisi k›rm›z›y› mavi olarak alg›lar.
Bu noktadan sonra d›flar›daki nesnenin renkli olup olmamas› önemli de-
130 HARUN YAHYA
¤ildir. Ünlü düflünür Berkeley de bu gerçe¤e flu sözleriyle dikkat çekmek-
tedir:
‹lkin renklerin, kokular›n, vb. "gerçekten var oldu¤u" san›ld›; ama da-
ha sonra, bu çeflit görüfller reddedildi ve görüldü ki, bunlar duyumla-
r›m›z sayesinde vard›r.53
Sonuç olarak; biz nesneleri onlar renkli oldu¤undan ya da d›flar›da
maddi bir varl›¤a sahip olduklar›ndan renkli görmeyiz. Çünkü, varl›klara
yükledi¤imiz tüm nitelikler, "d›fl dünyada" de¤il, içimizdedir.
‹flte bu da belki de bugüne kadar hiç düflünmedi¤iniz bir gerçektir.
‹nsan›n S›n›rl› Bilgisi
Buraya kadar anlatt›¤›m›z gerçe¤in ortaya koydu¤u en önemli so-
nuçlardan biri, insan›n d›fl dünya hakk›ndaki bilgisinin asl›nda son derece
s›n›rl› olufludur.
D›fl dünya hakk›ndaki bilgilerimiz hem befl duyu ile s›n›rl›d›r, hem de
bu duyular›n bize alg›latt›¤› dünyan›n "as›l dünya" ile birebir uyumlu ol-
du¤unu gösterecek hiç bir kan›t yoktur.
Dolay›s›yla as›l dünya, bizim alg›lad›¤›m›zdan çok daha farkl› olabi-
lir. Orada bizim alg›layamad›¤›m›z pek çok varl›k ve varl›k boyutu olabi-
lir. Bizim bilgimiz, evrenin en uzak noktalar›na varsak bile, eksik olarak
kalmaya devam edecektir.
Tüm varl›klar› eksiksiz ve kusursuz bir biçimde bilen ise, tümünü ya-
ratm›fl olan Yüce Allah't›r. Allah'›n yaratt›¤› varl›klar, ancak O'nun izin
verdi¤i kadar bilgi sahibi olabilirler. Bu gerçek, Kuran'da flöyle haber veril-
mektedir:
Allah... O'ndan baflka ‹lah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyukla-
ma ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. ‹z-
ni olmaksızın O'nun Katında flefaatte bulunacak kimdir? O, önle-
rindekini ve arkalar›ndakini bilir. (Onlar ise) diledi¤i kadar›n›n d›-
fl›nda, O'nun ilminden hiçbir fleyi kavray›p-kuflatamazlar. O'nun
kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuflatmıfltır. Onların ko-
runması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara
Suresi, 255)
131ADNAN OKTAR
Alg›layan Kim?
Alg›layabilmek için d›fl dünyaya kesinlikle ihtiyaç yoktur. Herhangi
bir flekilde beynin uyar›lmas› ile tüm duyular harekete geçebilir, hisler, gö-
rüntüler ve sesler oluflabilir. Rüyalar›m›z bunun en aç›k delilidir.
Rüya görürken, bedeniniz genellikle karanl›k ve sessiz bir odada, ha-
reketsiz bir flekilde yatmaktad›r ve gözleriniz de s›ms›k› kapal›d›r. D›flar›-
dan beyninizin alg›layabilmesi için size ulaflan ne ›fl›k, ne ses, ne de benze-
ri bir fley yoktur. Ancak, rüyan›z boyunca uyan›kken yaflad›klar›n›z›n çok
benzerlerini, ayn› netlikte ve ayn› canl›l›kta yaflars›n›z. Rüyada da sabah
uyan›r, ifle yetiflmeye çal›fl›rs›n›z. Veya tatile ç›kar, deniz kenar›na gider,
orada güneflin s›cakl›¤›n› hissedersiniz.
Üstelik rüya s›ras›nda, gördüklerinizin gerçekli¤inden kesinlikle
kuflku duymaz, ancak uyand›ktan sonra düflününce hepsinin bir rüya ol-
du¤unu anlars›n›z. Rüyan›zda korku, heyecan, sevinç, üzüntü gibi duy-
gular yaflarken ayn› zamanda çeflitli görüntüler görür, sesler duyar, mad-
denin sertli¤ini hissedersiniz. Ancak ortada bu hislere, alg›lara sebep ola-
cak hiçbir kaynak yoktur. Hala karanl›k ve sessiz bir odada yatmaktas›n›z-
d›r. Rüya ile ilgili karfl›m›za ç›kan bu flafl›rt›c› gerçek hakk›nda ünlü düflü-
nür Descartes flöyle demektedir:
132 HARUN YAHYA
Rüyada iken kendimizi tropik bir adada hayal edebiliriz. Bütün gerçekli¤i ile o an› ya-flar›z. Kimse bizi o anda rüya gördü¤ümüze inand›ramaz. Sadece uykudan uyan›ncarüya gördü¤ümüzü anlayabiliriz.
Rüyalar›mda flunu bunu yapt›¤›m›, fluraya buraya gitti¤imi görü-
rüm; uyan›nca da hiçbir fley yapmam›fl, hiçbir yere gitmemifl oldu¤u-
mu, uslu uslu yatakta yatt›¤›m› anlar›m. Benim flu anda rüya görme-
di¤im, hatta bütün hayat›m›n bir rüya olmad›¤› güvencesini bana
kim verebilir?54
Bu durumda karfl›m›za ç›kan gerçek apaç›kt›r: Biz içinde yaflad›¤›m›z
dünyan›n var oldu¤unu, bizim o dünyan›n içinde yaflad›¤›m›z› düflünür-
ken, asl›nda böyle bir dünyan›n asl› ile muhatap oldu¤umuzu iddia ede-
bilmemiz için hiçbir gerekçe yoktur.
Beynimiz D›fl Dünyadan Ayr› m›?
fiu ana kadar anlatt›¤›m›z gibi d›fl dünya dedi¤imiz her fley bize gös-
terilen birer alg›dan ibaretse, tüm bunlar› gördü¤ünü, duydu¤unu düflün-
dü¤ümüz beynimiz nedir? Beynimiz de di¤er her fley gibi atomlardan,
moleküllerden oluflan bir y›¤›n de¤il midir?
Beyin dedi¤imiz fley de duyu organlar›m›zla alg›lad›¤›m›z bir et par-
ças›d›r. O halde tüm bunlar› alg›layan kimdir? Gören, duyan, hisseden,
koklayan, tat alan beyin de¤ilse nedir?
‹flte bu noktada karfl›m›za ç›kan gerçek apaç›kt›r: ‹nsan bilinç sahibi,
görebilen, hissedebilen, düflünebilen, muhakeme edebilen bir varl›k ola-
rak maddeyi oluflturan atomlardan, moleküllerden çok öte bir varl›kt›r. ‹n-
san› insan yapan Allah'›n ona verdi¤i "ruh"tur. Aksi takdirde insan›n bilin-
cini ve di¤er tüm insani yeteneklerini yaklafl›k 1.5 kiloluk bir et parças›na
vermek son derece ak›l d›fl› olacakt›r.
Ki O, yaratt›¤› her fleyi en güzel yapan ve insan› yaratmaya bir ça-
murdan bafllayand›r. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den),
basbaya¤› bir sudan yapm›flt›r. Sonra onu 'düzeltip bir biçime sok-
tu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller
var etti. Ne az flükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
Bize En Yak›n Varl›k Allah't›r
‹nsanlar birer madde y›¤›n› de¤il, birer "ruh" olduklar›na göre d›fl
dünya dedi¤imiz alg›lar bütününü ruhumuza hissettiren, daha do¤rusu
133ADNAN OKTAR
bunlar› hiç durmaks›z›n yaratan kimdir?
Kuflkusuz bu sorunun cevab› son derece aç›kt›r. ‹nsana "ruhundan üf-
leyen" Allah, çevremizdeki her fleyin Yarat›c›s›'d›r. Bu alg›lar›n tek kayna-
¤› da O'dur. Allah'›n yaratmas› d›fl›nda herhangi bir fleyin varl›¤› söz ko-
nusu de¤ildir. Allah bir ayetinde her fleyi sürekli yaratt›¤›n›, yaratmay›
durdurdu¤u takdirde ise gördü¤ümüz hiçbir fleyin varl›¤›n› sürdüreme-
yece¤ini flöyle haber vermifltir:
fiüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar (yok olurlar, y›k›l›r-
lar) (her an kudreti alt›nda) tutuyor. Andolsun, e¤er zeval bulacak
olurlarsa, Kendisi'nden sonra art›k kimse onlar› tutamaz. Do¤rusu
O, Halim'dir, ba¤›fllayand›r. (Fat›r Suresi, 41)
Elbette bu ayette maddesel evrenin Allah'›n kudreti alt›nda tutulmas›
anlat›lmaktad›r. Allah evreni, dünyay›, da¤lar›, canl› cans›z tüm varl›klar›
yaratm›flt›r ve onlar› her an kudreti alt›nda tutmaktad›r. Allah'›n Halik s›-
fat› bu maddesel evrende tecelli etmektedir. Allah Halik'tir, yani herfleyi
yaratan, yoktan var edendir. Bu da bize göstermektedir ki, beynimizin d›-
fl›nda, Allah'›n yaratt›¤› varl›klardan oluflan maddesel bir evren vard›r.
Ancak, Allah bir mucize ve yarat›fl›ndaki üstünlü¤ün ve sonsuz ilminin
bir tecellisi olarak, bu maddesel evreni bize bir "hayal", "gölge" veya "gö-
rüntü" gibi izlettirir. Allah'›n yarat›fl›ndaki mükemmeli¤in bir sonucu ola-
rak, insan, beyninin d›fl›ndaki dünyaya asla ulaflamaz. Bu gerçek madde-
sel evreni bilen sadece Allah't›r.
Fat›r Suresi'ndeki ayetin bir baflka tevili de, insanlar›n görmekte ol-
duklar› maddesel evren görüntülerini de Allah'›n her an tutmakta oldu¤u-
dur. (En do¤rusunu Allah bilir.) Allah zihnimize dünya görüntüsünü gös-
termemeyi dilese, tüm evren bizim için yok olur ve bir daha asla ona ula-
flamay›z.
Tüm bunlar›n sonucunda anl›yoruz ki, gerçek mutlak varl›k Allah't›r.
O göklerde ve yerde bulunan her fleyi sar›p kuflatm›flt›r. Allah Kuran ayet-
leriyle de, her yerde oldu¤unu, her fleyi sar›p kuflatt›¤›n› haber vermifltir:
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuflmaktan yana derin
bir kuflku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her fleyi sar›p-
kuflatand›r. (Fussilet Suresi, 54)
134 HARUN YAHYA
135ADNAN OKTAR
Do¤u da Allah'›nd›r, bat› da. Her nereye dönerseniz Allah'›n yüzü
(k›blesi) oras›d›r. fiüphesiz ki Allah, kuflatand›r, bilendir. (Bakara
Suresi, 115)
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'›nd›r. Allah, her fleyi kufla-
tand›r. (Nisa Suresi, 126)
Hani Biz sana: "Muhakkak Rabbin insanlar› çepeçevre kuflatm›fl-
t›r" demifltik... (‹sra Suresi, 60)
... O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplay›p-kuflatm›flt›r. On-
lar›n korunmas› O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.
(Bakara Suresi, 255)
Allah sizi önünüzden, arkan›zdan, sa¤›n›zdan, solunuzdan, yani her
yönden kuflatm›flt›r; her an, her yerde size flahit olan, içinize ve d›fl›n›za ta-
mamen hakim olan ve size flahdamar›n›zdan yak›n olan yaln›zca sonsuz
kudret sahibi Allah't›r.
Sonuç
Bu bölümde anlatt›¤›m›z maddenin ard›ndaki s›r konusunu do¤ru
kavramak son derece önemlidir. Gördü¤ümüz tüm varlıklar, da¤lar, ova-
lar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördü¤ümüz herfley, Allah'ın
Kuran'da var oldu¤unu, yoktan var etti¤ini belirtti¤i her varlık, yaratıl-
mıfltır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asıllarını duyu organları
yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hisset-
tikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve
bugün baflta tıp fakülteleri olmak üzere tüm okullarda ö¤retilen bilimsel
bir konudur. Örne¤in flu anda bu yazıyı okuyan bir insan, bu yazının aslını
göremez, bu yazının aslına dokunamaz.
Bu yazının aslından gelen ıflık, insanın gözündeki bazı hücreler tara-
fından elektrik sinyaline dönüfltürülür. Bu elektrik sinyali, beynin arkasın-
daki görme merkezine giderek, bu merkezi uyarır. Ve insanın beyninin ar-
kasında bu yazının görüntüsü oluflur. Yani siz flu anda gözünüzle, gözü-
nüzün önündeki bir yazıyı okumuyorsunuz. Bu yazı sizin beyninizin ar-
kasındaki görme merkezinde olufluyor. Sizin okudu¤unuz yazı, beynini-
zin arkasındaki "kopya yazı"dır. Bu yazının aslını ise Allah görür.
Ancak unutulmamal›d›r ki, maddenin beynimizde oluflan bir hayal
olması onu "yok" hale getirmez. Bize, insanın muhatap oldu¤u maddenin
mahiyeti hakkında bilgi verir, ki bu da maddenin aslı ile hiçbir insanın mu-
hatap olamadı¤ı gerçe¤idir. Kald› ki d›flar›da maddenin varl›¤›n›, bizden
baflka gören varl›klar da vard›r. Allah'›n melekleri, yaz›c› olarak tayin etti¤i
elçileri de bu dünyaya flahitlik etmektedirler:
Onun sa¤›nda ve solunda oturan iki yaz›c› kaydederlerken
O, söz olarak (herhangi bir fley) söylemeyiversin, mutlaka yan›nda
haz›r bir gözetleyici vard›r. (Kaf Suresi, 17-18)
Herfleyden önemlisi, en baflta Allah herfleyi görmektedir. Bu dünyay›
her türlü detay›yla Allah yaratm›flt›r ve Allah her haliyle görmektedir. Ku-
ran ayetlerinde flöyle haber verilmektedir:
... Allah'tan korkup-sak›n›n ve bilin ki, Allah yapt›klar›n›z› gören-
dir. (Bakara Suresi, 233)
De ki: "Benimle aran›zda flahid olarak Allah yeter; kuflkusuz O, kul-
lar›ndan gerçe¤iyle haberdard›r, görendir." (‹sra Suresi, 96)
Ayr›ca unutmamak gerekir ki, Allah tüm olaylar› "Levh-i Mahfuz"
isimli kitapta kay›tl› tutmaktad›r. Biz görmesek de bunlar›n tamam› Levh-i
Mahfuz'da vard›r. Herfleyin, Allah'›n Kat›nda, Levh-i Mahfuz olarak isim-
lendirilen "Ana Kitap"ta sakland›¤› flöyle bildirilmektedir:
fiüphesiz o, Bizim Kat›m›zda olan Ana Kitap'tad›r; çok yücedir, hü-
küm ve hikmet doludur. (Zuhruf Suresi, 4)
... Kat›m›zda (bütün bunlar›) saklay›p-koruyan bir kitap vard›r.
(Kaf Suresi, 4)
Gökte ve yerde gizli olan hiçbir fley yoktur ki, apaç›k olan bir kitap-
ta (Levh-i Mahfuz'da) olmas›n. (Neml Suresi, 75 )
136 HARUN YAHYA
DARWIN‹ZM'‹NÇÖKÜfiÜ
arwinizm yani evrim teorisi, yarat›l›fl gerçe¤ini reddetmek amac›yla orta-
ya at›lm›fl, ancak baflar›l› olamam›fl bilim d›fl› bir safsatadan baflka bir fley
de¤ildir. Canl›l›¤›n, cans›z maddelerden tesadüfen olufltu¤unu iddia eden
bu teori, evrende ve canl›larda çok mucizevi bir düzen bulundu¤unun bi-
lim taraf›ndan ispat edilmesiyle çürümüfltür. Böylece Allah'›n tüm evreni
ve canl›lar› yaratm›fl oldu¤u gerçe¤i, bilim taraf›ndan da kan›tlanm›flt›r.
Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çap›nda yürütülen propa-
ganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarp›t›lmas›na, tarafl› yorumlanmas›-
na, bilim görüntüsü alt›nda söylenen yalanlara ve yap›lan sahtekarl›klara
dayal›d›r.
Ancak bu propaganda gerçe¤i gizleyememektedir. Evrim teorisinin
bilim tarihindeki en büyük yan›lg› oldu¤u, son 20-30 y›ld›r bilim dünya-
s›nda giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden
sonra yap›lan araflt›rmalar, Darwinist iddialar›n tamamen yanl›fl oldu¤u-
nu ortaya koymufl ve bu gerçek pek çok bilim adam› taraf›ndan dile geti-
rilmifltir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farkl›
alanlardan gelen çok say›da bilim adam›, Darwinizm'in geçersizli¤ini gör-
mekte, canl›lar›n kökenini art›k "yarat›l›fl gerçe¤iyle" aç›klamaktad›rlar.
Evrim teorisinin çöküflünü ve yarat›l›fl›n delillerini di¤er pek çok ça-
l›flmam›zda bütün bilimsel detaylar›yla ele ald›k ve almaya devam ediyo-
ruz. Ancak konuyu, tafl›d›¤› büyük önem nedeniyle, burada da özetlemek-
te yarar vard›r.
Darwin'i Y›kan Zorluklar
Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir ö¤reti olmas›na
DD
karfl›n, kapsaml› olarak 19. yüzy›lda ortaya at›ld›. Teoriyi bilim dünyas›-
n›n gündemine sokan en önemli geliflme, Charles Darwin'in 1859 y›l›nda
yay›nlanan Türlerin Kökeni adl› kitab›yd›. Darwin bu kitapta dünya üze-
rindeki farkl› canl› türlerini Allah'›n ayr› ayr› yaratt›¤› gerçe¤ine karfl› ç›k›-
yordu. Darwin'e göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlard› ve zaman
içinde küçük de¤iflimlerle farkl›laflm›fllard›.
Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanm›yordu; ken-
disinin de kabul etti¤i gibi sadece bir "mant›k yürütme" idi. Hatta Dar-
win'in kitab›ndaki "Teorinin Zorluklar›" bafll›kl› uzun bölümde itiraf etti¤i
gibi, teori pek çok önemli soru karfl›s›nda aç›k veriyordu.
Darwin, teorisinin önündeki zorluklar›n geliflen bilim taraf›ndan afl›-
laca¤›n›, yeni bilimsel bulgular›n teorisini güçlendirece¤ini umuyordu.
Bunu kitab›nda s›k s›k belirtmiflti. Ancak geliflen bilim, Darwin'in umutla-
r›n›n tam aksine, teorinin temel iddialar›n› birer birer dayanaks›z b›rak-
m›flt›r.
Darwinizm'in bilim karfl›s›ndaki yenilgisi, üç temel bafll›kta incelene-
bilir:
1) Teori, hayat›n yeryüzünde ilk kez nas›l ortaya ç›kt›¤›n› asla aç›kla-
yamamaktad›r.
2) Teorinin öne sürdü¤ü "evrim mekanizmalar›"n›n, gerçekte evrim-
lefltirici bir etkiye sahip oldu¤unu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.
3) Fosil kay›tlar›, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo
ortaya koymaktad›r.
Bu bölümde, bu üç temel bafll›¤› ana hatlar› ile inceleyece¤iz.
Afl›lamayan ‹lk Basamak: Hayat›n Kökeni
Evrim teorisi, tüm canl› türlerinin, bundan yaklafl›k 3.8 milyar y›l ön-
ce ilkel dünyada ortaya ç›kan tek bir canl› hücreden geldiklerini iddia et-
mektedir. Tek bir hücrenin nas›l olup da milyonlarca kompleks canl› türü-
nü oluflturdu¤u ve e¤er gerçekten bu tür bir evrim gerçekleflmiflse neden
bunun izlerinin fosil kay›tlar›nda bulunamad›¤›, teorinin aç›klayamad›¤›
sorulardand›r. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin
ilk basama¤› üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nas›l orta-
ya ç›km›flt›r?
138 HARUN YAHYA
Evrim teorisi, yarat›l›fl› reddetti¤i, hiçbir do¤aüstü müdahaleyi kabul
etmedi¤i için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasar›m, plan ve düzenleme olma-
dan, do¤a kanunlar› içinde rastlant›sal olarak meydana geldi¤ini iddia ed-
er. Yani teoriye göre, cans›z madde tesadüfler sonucunda ortaya canl› bir
hücre ç›karm›fl olmal›d›r. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlar›na
ayk›r› bir iddiad›r.
"Hayat Hayattan Gelir"
Darwin, kitab›nda hayat›n kökeni konusundan hiç söz etmemiflti.
Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlay›fl›, canl›lar›n çok basit bir yap›-
ya sahip olduklar›n› varsay›yordu. Ortaça¤'dan beri inan›lan "spontane je-
nerasyon" adl› teoriye göre, cans›z maddelerin tesadüfen biraraya gelip,
canl› bir varl›k oluflturabileceklerine inan›l›yordu. Bu dönemde böceklerin
yemek art›klar›ndan, farelerin de bu¤daydan olufltu¤u yayg›n bir düflün-
ceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yap›lm›flt›. Kirli bir paçav-
ran›n üzerine biraz bu¤day konmufl ve biraz beklendi¤inde bu kar›fl›mdan
farelerin oluflaca¤› san›lm›flt›.
Etlerin kurtlanmas› da hayat›n cans›z maddelerden türeyebildi¤ine
bir delil say›l›yordu. Oysa daha sonra anlafl›lacakt› ki, etlerin üzerindeki
kurtlar kendiliklerinden oluflmuyorlar, sineklerin getirip b›rakt›klar› gözle
görülmeyen larvalardan ç›k›yorlard›.
Darwin'in Türlerin Kökeni adl› kitab›n› yazd›¤› dönemde ise, bakteri-
lerin cans›z maddeden oluflabildikleri inanc›, bilim dünyas›nda yayg›n bir
kabul görüyordu.
Oysa Darwin'in kitab›n›n yay›nlanmas›ndan befl y›l sonra, ünlü Fran-
s›z biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluflturan bu inanc› kesin olarak
çürüttü. Pasteur yapt›¤› uzun çal›flma ve deneyler sonucunda vard›¤› so-
nucu flöyle özetlemiflti:
Cans›z maddelerin hayat oluflturabilece¤i iddias› art›k kesin olarak
tarihe gömülmüfltür.55
Evrim teorisinin savunucular›, Pasteur'ün bulgular›na karfl› uzun sü-
re direndiler. Ancak geliflen bilim, canl› hücresinin karmafl›k yap›s›n› orta-
ya ç›kard›kça, hayat›n kendili¤inden oluflabilece¤i iddias›n›n geçersizli¤i
daha da aç›k hale geldi.
139ADNAN OKTAR
20. Yüzy›ldaki Sonuçsuz Çabalar
20. yüzy›lda hayat›n kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü Rus
biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu y›llarda ortaya att›¤› bir-
tak›m tezlerle, canl› hücresinin tesadüfen meydana gelebilece¤ini ispat et-
meye çal›flt›. Ancak bu çal›flmalar baflar›s›zl›kla sonuçlanacak ve Oparin
flu itiraf› yapmak zorunda kalacakt›:
Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en ka-
ranl›k noktay› oluflturmaktad›r.56
Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayat›n kökeni konusunu çözü-
me kavuflturacak deneyler yapmaya çal›flt›lar. Bu deneylerin en ünlüsü,
Amerikal› kimyac› Stanley Miller taraf›ndan 1953 y›l›nda düzenlendi. Mil-
ler, ilkel dünya atmosferinde oldu¤unu iddia etti¤i gazlar› bir deney düze-
ne¤inde birlefltirerek ve bu kar›fl›ma enerji ekleyerek, proteinlerin yap›s›n-
da kullan›lan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi.
O y›llarda evrim ad›na önemli bir aflama gibi tan›t›lan bu deneyin ge-
çerli olmad›¤› ve deneyde kullan›lan atmosferin gerçek dünya koflullar›n-
dan çok farkl› oldu¤u, ilerleyen y›llarda ortaya ç›kacakt›.57
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kulland›¤› at-
mosfer ortam›n›n gerçekçi olmad›¤›n› itiraf etti.58
Hayat›n kökeni sorununu aç›klamak için 20. yüzy›l boyunca yürütü-
len tüm evrimci çabalar hep baflar›s›zl›kla sonuçland›. San Diego Scripps
Enstitüsü'nden ünlü jeokimyac› Jeffrey Bada, evrimci Earth dergisinde
1998 y›l›nda yay›nlanan bir makalede bu gerçe¤i flöyle kabul eder:
Bugün, 20. yüzy›l› geride b›rak›rken, hala, 20. yüzy›la girdi¤imizde
sahip oldu¤umuz en büyük çözülmemifl problemle karfl› karfl›yay›z:
Hayat yeryüzünde nas›l bafllad›.59
Hayat›n Kompleks Yap›s›
Evrim teorisinin hayat›n kökeni konusunda bu denli büyük bir açma-
za girmesinin bafll›ca nedeni, en basit san›lan canl› yap›lar›n bile inan›lmaz
derecede karmafl›k yap›lara sahip olmas›d›r. Canl› hücresi, insano¤lunun
yapt›¤› bütün teknolojik ürünlerden daha karmafl›kt›r. Öyle ki bugün dün-
yan›n en geliflmifl laboratuvarlar›nda bile cans›z maddeler biraraya getiri-
140 HARUN YAHYA
lerek canl› bir hücre üretilememektedir.
Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken flartlar, asla rastlant›larla
aç›klanamayacak kadar fazlad›r. Hücrenin en temel yap› tafl› olan protein-
lerin rastlant›sal olarak sentezlenme ihtimali; 500 aminoasitlik ortalama
bir protein için, 10950'de 1'dir. Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük ola-
s›l›klar pratik olarak "imkans›z" say›l›r. Hücrenin çekirde¤inde yer alan ve
genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inan›lmaz bir bilgi bankas›d›r.
‹nsan DNA's›n›n içerdi¤i bilginin, e¤er ka¤›da dökülmeye kalk›lsa, 500'er
sayfadan oluflan 900 ciltlik bir kütüphane oluflturaca¤› hesaplanmaktad›r.
Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vard›r: DNA, yaln›z birtak›m
özelleflmifl proteinlerin (enzimlerin) yard›m› ile efllenebilir. Ama bu enzim-
lerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler do¤rultusunda gerçekleflir. Birbiri-
ne ba¤›ml› olduklar›ndan, efllemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de
ayn› anda var olmalar› gerekir. Bu ise, hayat›n kendili¤inden olufltu¤u se-
naryosunu ç›kmaza sokmaktad›r. San Diego California Üniversitesi'nden
ünlü evrimci Prof. Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994
tarihli say›s›nda bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
Son derece kompleks yap›lara sahip olan proteinlerin ve nükleik asit-
lerin (RNA ve DNA) ayn› yerde ve ayn› zamanda rastlant›sal olarak
oluflmalar› afl›r› derecede ihtimal d›fl›d›r. Ama bunlar›n birisi olma-
dan di¤erini elde etmek de mümkün de¤ildir. Dolay›s›yla insan, ya-
flam›n kimyasal yollarla ortaya ç›kmas›n›n asla mümkün olmad›¤›
sonucuna varmak zorunda kalmaktad›r.60
Kuflkusuz e¤er hayat›n do¤al etkenlerle ortaya ç›kmas› imkans›z ise,
bu durumda hayat›n do¤aüstü bir biçimde "yarat›ld›¤›n›" kabul etmek ge-
rekir. Bu gerçek, en temel amac› yarat›l›fl› reddetmek olan evrim teorisini
aç›kça geçersiz k›lmaktad›r.
Evrimin Hayali Mekanizmalar›
Darwin'in teorisini geçersiz k›lan ikinci büyük nokta, teorinin "evrim
mekanizmalar›" olarak öne sürdü¤ü iki kavram›n da gerçekte hiçbir ev-
rimlefltirici güce sahip olmad›¤›n›n anlafl›lm›fl olmas›d›r. Darwin, ortaya
att›¤› evrim iddias›n› tamamen "do¤al seleksiyon" mekanizmas›na ba¤la-
141ADNAN OKTAR
m›flt›. Bu mekanizmaya verdi¤i önem, kitab›n›n isminden de aç›kça anlafl›-
l›yordu: Türlerin Kökeni, Do¤al Seleksiyon Yoluyla...
Do¤al seleksiyon, do¤al seçme demektir. Do¤adaki yaflam mücadele-
si içinde, do¤al flartlara uygun ve güçlü canl›lar›n hayatta kalaca¤› düflün-
cesine dayan›r. Örne¤in y›rt›c› hayvanlar taraf›ndan tehdit edilen bir geyik
sürüsünde, daha h›zl› koflabilen geyikler hayatta kalacakt›r. Böylece geyik
sürüsü, h›zl› ve güçlü bireylerden oluflacakt›r. Ama elbette bu mekanizma,
geyikleri evrimlefltirmez, onlar› baflka bir canl› türüne, örne¤in atlara dö-
nüfltürmez.
Dolay›s›yla do¤al seleksiyon mekanizmas› hiçbir evrimlefltirici güce
sahip de¤ildir. Darwin de bu gerçe¤in fark›ndayd› ve Türlerin Kökeni adl›
kitab›nda "Faydal› de¤ifliklikler oluflmad›¤› sürece do¤al seleksiyon hiçbir
fley yapamaz" demek zorunda kalm›flt›.61
Lamarck'›n EtkisiPeki bu "faydal› de¤ifliklikler" nas›l oluflabilirdi? Darwin, kendi döne-
minin ilkel bilim anlay›fl› içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarak cevapla-
maya çal›flm›flt›. Darwin'den önce yaflam›fl olan Frans›z biyolog Lamarck'a
göre, canl›lar yaflamlar› s›ras›nda geçirdikleri fiziksel de¤ifliklikleri sonra-
ki nesle aktar›yorlar, nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni
türler ortaya ç›k›yordu. Örne¤in Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan
türemifllerdi, yüksek a¤açlar›n yapraklar›n› yemek için çabalarken nesil-
den nesile boyunlar› uzam›flt›.
Darwin de benzeri örnekler vermifl, örne¤in Türlerin Kökeni adl› ki-
tab›nda, yiyecek bulmak için suya giren baz› ay›lar›n zamanla balinalara
dönüfltü¤ünü iddia etmiflti.62
Ama Mendel'in keflfetti¤i ve 20. yüzy›lda geliflen genetik bilimiyle ke-
sinleflen kal›t›m kanunlar›, kazan›lm›fl özelliklerin sonraki nesillere akta-
r›lmas› efsanesini kesin olarak y›kt›. Böylece do¤al seleksiyon "tek bafl›na"
ve dolay›s›yla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalm›fl oluyordu.
Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar
Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'lar›n son-
lar›nda, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yayg›n ismiyle neo-Darwi-
142 HARUN YAHYA
nizm'i ortaya att›lar. Neo-Darwinizm, do¤al seleksiyonun yan›na "faydal›
de¤ifliklik sebebi" olarak mutasyonlar›, yani canl›lar›n genlerinde radyas-
yon gibi d›fl etkiler ya da kopyalama hatalar› sonucunda oluflan bozulma-
lar› ekledi.
Bugün de hala dünyada evrim ad›na geçerlili¤ini koruyan model
neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canl› türü-
nün, bu canl›lar›n, kulak, göz, akci¤er, kanat gibi say›s›z kompleks organ-
lar›n›n "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayal› bir süreç sonu-
cunda olufltu¤unu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz b›rakan aç›k bir
bilimsel gerçek vard›r: Mutasyonlar canl›lar› gelifltirmezler, aksine her
zaman için canl›lara zarar verirler.
Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu
molekül üzerinde oluflan herhangi rasgele bir etki ancak zarar verir. Ameri-
kal› genetikçi B. G. Ranganathan bunu flöyle aç›klar:
Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararl›d›rlar. Çok ender olarak mey-
dana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyon-
lar›n evrimsel bir geliflme meydana getiremeyece¤ini gösterir. Zaten
yüksek derecede özelleflmifl bir organizmada meydana gelebilecek
rastlant›sal bir de¤iflim, ya etkisiz olacakt›r ya da zararl›. Bir kol sa-
atinde meydana gelecek rasgele bir de¤iflim kol saatini gelifltirmeye-
cektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz
olacakt›r. Bir deprem bir flehri gelifltirmez, ona y›k›m getirir. 63
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararl›, yani genetik bilgiyi gelifltiren mu-
tasyon örne¤i gözlemlenmedi. Tüm mutasyonlar›n zararl› oldu¤u görüldü.
Anlafl›ld› ki, evrim teorisinin "evrim mekanizmas›" olarak gösterdi¤i mutas-
yonlar, gerçekte canl›lar› sadece tahrip eden, sakat b›rakan genetik olaylard›r.
(‹nsanlarda mutasyonun en s›k görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahrip
edici bir mekanizma "evrim mekanizmas›" olamaz. Do¤al seleksiyon ise,
Darwin'in de kabul etti¤i gibi, "tek bafl›na hiçbir fley yapamaz." Bu gerçek biz-
lere do¤ada hiçbir "evrim mekanizmas›" olmad›¤›n› göstermektedir. Evrim
mekanizmas› olmad›¤›na göre de, evrim denen hayali süreç yaflanm›fl ola-
maz.
143ADNAN OKTAR
Fosil Kay›tlar›: Ara Formlardan Eser Yok
Evrim teorisinin iddia etti¤i senaryonun yaflanmam›fl oldu¤unun en
aç›k göstergesi ise fosil kay›tlar›d›r.
Evrim teorisine göre bütün canl›lar birbirlerinden türemifllerdir. Ön-
ceden var olan bir canl› türü, zamanla bir di¤erine dönüflmüfl ve bütün
türler bu flekilde ortaya ç›km›fllard›r. Teoriye göre bu dönüflüm yüz mil-
yonlarca y›l süren uzun bir zaman dilimini kapsam›fl ve kademe kademe
ilerlemifltir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüflüm süreci içinde say›s›z "ara
türler"in oluflmufl ve yaflam›fl olmalar› gerekir.
Örne¤in geçmiflte, bal›k özelliklerini tafl›malar›na ra¤men, bir yan-
dan da baz› sürüngen özellikleri kazanm›fl olan yar› bal›k-yar› sürüngen
canl›lar yaflam›fl olmal›d›r. Ya da sürüngen özelliklerini tafl›rken, bir yan-
dan da baz› kufl özellikleri kazanm›fl sürüngen-kufllar ortaya ç›km›fl olma-
l›d›r. Bunlar, bir geçifl sürecinde olduklar› için de, sakat, eksik, kusurlu
canl›lar olmal›d›r. Evrimciler geçmiflte yaflam›fl olduklar›na inand›klar› bu
teorik yarat›klara "ara-geçifl formu" ad›n› verirler.
E¤er gerçekten bu tür canl›lar geçmiflte yaflam›fllarsa bunlar›n say›lar›-
n›n ve çeflitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olmas› gerekir. Ve bu ucube
canl›lar›n kal›nt›lar›na mutlaka fosil kay›tlar›nda rastlanmas› gerekir. Dar-
win, Türlerin Kökeni'nde bunu flöyle aç›klam›flt›r:
E¤er teorim do¤ruysa, türleri birbirine ba¤layan say›s›z ara-geçifl çe-
flitleri mutlaka yaflam›fl olmal›d›r... Bunlar›n yaflam›fl olduklar›n›n ka-
n›tlar› da sadece fosil kal›nt›lar› aras›nda bulunabilir. 64
Darwin'in Y›k›lan Umutlar›
Ancak 19. yüzy›l›n ortas›ndan bu yana dünyan›n dört bir yan›nda
hummal› fosil araflt›rmalar› yap›ld›¤› halde bu ara geçifl formlar›na rastla-
namam›flt›r. Yap›lan kaz›larda ve araflt›rmalarda elde edilen bütün bulgu-
lar, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canl›lar›n yeryüzünde birdenbire,
eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya ç›kt›klar›n› göstermifltir.
Ünlü ‹ngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimci ol-
mas›na karfl›n bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
144 HARUN YAHYA
Sorunumuz fludur: Fosil kay›tlar›n› detayl› olarak inceledi¤imizde,
türler ya da s›n›flar seviyesinde olsun, sürekli olarak ayn› gerçekle
karfl›lafl›r›z; kademeli evrimle geliflen de¤il, aniden yeryüzünde olu-
flan gruplar görürüz.65
Yani fosil kay›tlar›nda, tüm canl› türleri, aralar›nda hiçbir geçifl formu
olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya ç›kmaktad›rlar. Bu, Dar-
win'in öngörülerinin tam aksidir. Dahas›, bu canl› türlerinin yarat›ld›klar›-
n› gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canl› türünün, kendisinden
evrimleflti¤i hiçbir atas› olmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya ç›k-
mas›n›n tek aç›klamas›, o türün yarat›lm›fl olmas›d›r. Bu gerçek, ünlü ev-
rimci Biyolog Douglas Futuyma taraf›ndan da kabul edilir:
Yarat›l›fl ve evrim, yaflayan canl›lar›n kökeni hakk›nda yap›labilecek
yegane iki aç›klamad›r. Canl›lar dünya üzerinde ya tamamen mü-
kemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya ç›km›fllard›r ya da böyle olma-
m›flt›r. E¤er böyle olmad›ysa, bir de¤iflim süreci sayesinde kendilerin-
den önce var olan baz› canl› türlerinden evrimleflerek meydana gel-
mifl olmal›d›rlar. Ama e¤er eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya
ç›km›fllarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir ak›l taraf›ndan yarat›lm›fl
olmalar› gerekir.66
Fosiller ise, canl›lar›n yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel bir biçimde
ortaya ç›kt›klar›n› göstermektedir. Yani "türlerin kökeni", Darwin'in san-
d›¤›n›n aksine, evrim de¤il yarat›l›flt›r.
‹nsan›n Evrimi Masal›
Evrim teorisini savunanlar›n en çok gündeme getirdikleri konu, insa-
n›n kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia, bugün yaflayan mo-
dern insan›n maymunsu birtak›m yarat›klardan geldi¤ini varsayar. 4-5
milyon y›l önce bafllad›¤› varsay›lan bu süreçte, modern insan ile atalar›
aras›nda baz› "ara form"lar›n yaflad›¤› iddia edilir. Gerçekte tümüyle haya-
li olan bu senaryoda dört temel "kategori" say›l›r:
1- Australopithecus2- Homo habilis3- Homo erectus4- Homo sapiens
145ADNAN OKTAR
Evrimciler, insanlar›n sözde ilk maymunsu atalar›na "güney maymu-
nu" anlam›na gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu canl›lar gerçekte
soyu tükenmifl bir maymun türünden baflka bir fley de¤ildir. Lord Solly
Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi ‹ngiltere ve ABD'den dünyaca
ünlü iki anatomistin Australopithecus örnekleri üzerinde yapt›klar› çok
genifl kapsaml› çal›flmalar, bu canl›lar›n sadece soyu tükenmifl bir may-
mun türüne ait olduklar›n› ve insanlarla hiçbir benzerlik tafl›mad›klar›n›
göstermifltir.67
Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhas›n› da, "homo" yani insan
olarak s›n›fland›r›rlar. ‹ddiaya göre homo serisindeki canl›lar, Australopit-
hecuslar'dan daha geliflmifllerdir. Evrimciler, bu farkl› canl›lara ait fosilleri
ard› ard›na dizerek hayali bir evrim flemas› olufltururlar. Bu flema hayalidir,
çünkü gerçekte bu farkl› s›n›flar›n aras›nda evrimsel bir iliflki oldu¤u asla is-
patlanamam›flt›r. Evrim teorisinin 20. yüzy›ldaki en önemli savunucular›n-
dan biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir gerçekte kay›pt›r"
diyerek bunu kabul eder.68
Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapi-ens" s›ralamas›n› yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atas› oldu-
¤u izlenimini verirler. Oysa paleoantropologlar›n son bulgular›, Australopit-hecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'n›n farkl› bölgelerinde ayn› dö-
nemlerde yaflad›klar›n› göstermektedir.69
Dahas› Homo erectus s›n›flamas›na ait insanlar›n bir bölümü çok mo-
dern zamanlara kadar yaflam›fllar, Homo sapiens neandertalensis ve Ho-
mo sapiens sapiens (modern insan) ile ayn› ortamda yan yana bulunmufl-
lard›r.70
Bu ise elbette bu s›n›flar›n birbirlerinin atalar› olduklar› iddias›n›n ge-
çersizli¤ini aç›kça ortaya koymaktad›r. Harvard Üniversitesi paleontologla-
r›ndan Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmas›na karfl›n, Darwi-
nist teorinin içine girdi¤i bu ç›kmaz› flöyle aç›klar:
E¤er birbiri ile paralel bir biçimde yaflayan üç farkl› hominid (insa-
n›ms›) çizgisi varsa, o halde bizim soy a¤ac›m›za ne oldu? Aç›kt›r ki,
bunlar›n biri di¤erinden gelmifl olamaz. Dahas›, biri di¤eriyle karfl›-
laflt›r›ld›¤›nda evrimsel bir geliflme trendi göstermemektedirler. 71
K›sacas›, medyada ya da ders kitaplar›nda yer alan hayali birtak›m
146 HARUN YAHYA
"yar› maymun, yar› insan" canl›lar›n çizimleriyle, yani s›rf propaganda yo-
luyla ayakta tutulmaya çal›fl›lan insan›n evrimi senaryosu, hiçbir bilimsel
temeli olmayan bir masaldan ibarettir.
Bu konuyu uzun y›llar inceleyen, özellikle Australopithecus fosilleri
üzerinde 15 y›l araflt›rma yapan ‹ngiltere'nin en ünlü ve sayg›n bilim
adamlar›ndan Lord Solly Zuckerman, bir evrimci olmas›na ra¤men, orta-
da maymunsu canl›lardan insana uzanan gerçek bir soy a¤ac› olmad›¤› so-
nucuna varm›flt›r.
Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalas›" yapm›flt›r. Bilimsel olarak
kabul etti¤i bilgi dallar›ndan, bilim d›fl› olarak kabul etti¤i bilgi dallar›na
kadar bir yelpaze oluflturmufltur. Zuckerman'›n bu tablosuna göre en "bi-
limsel" -yani somut verilere dayanan- bilgi dallar› kimya ve fiziktir. Yelpa-
zede bunlardan sonra biyoloji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yel-
pazenin en ucunda, yani en "bilim d›fl›" say›lan k›s›mda ise, Zuckerman'a
göre, telepati, alt›nc› his gibi "duyum ötesi alg›lama" kavramlar› ve bir de
"insan›n evrimi" vard›r! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu flöyle aç›klar:
Objektif gerçekli¤in alan›ndan ç›k›p da, biyolojik bilim olarak varsa-
y›lan bu alanlara -yani duyum ötesi alg›lamaya ve insan›n fosil tarihi-
nin yorumlanmas›na- girdi¤imizde, evrim teorisine inanan bir kimse
için herfleyin mümkün oldu¤unu görürüz. Öyle ki teorilerine kesin-
likle inanan bu kimselerin çeliflkili baz› yarg›lar› ayn› anda kabul et-
meleri bile mümkündür.72
‹flte insan›n evrimi masal› da, teorilerine körü körüne inanan birta-
k›m insanlar›n bulduklar› baz› fosilleri ön yarg›l› bir biçimde yorumlama-
lar›ndan ibarettir.
Darwin Formülü!
fiimdiye kadar ele ald›¤›m›z tüm teknik delillerin yan›nda, isterseniz
evrimcilerin nas›l saçma bir inan›fla sahip olduklar›n› bir de çocuklar›n bi-
le anlayabilece¤i kadar aç›k bir örnekle özetleyelim.
Evrim teorisi canl›l›¤›n tesadüfen olufltu¤unu iddia etmektedir. Dola-
y›s›yla bu iddiaya göre cans›z ve fluursuz atomlar biraraya gelerek önce
hücreyi oluflturmufllard›r ve sonras›nda ayn› atomlar bir flekilde di¤er can-
l›lar› ve insan› meydana getirmifllerdir. fiimdi düflünelim; canl›l›¤›n yap›-
147ADNAN OKTAR
tafl› olan karbon, fosfor, azot, potasyum gibi elementleri biraraya getirdi¤i-
mizde bir y›¤›n oluflur. Bu atom y›¤›n›, hangi ifllemden geçirilirse geçiril-
sin, tek bir canl› oluflturamaz. ‹sterseniz bu konuda bir "deney" tasarlaya-
l›m ve evrimcilerin asl›nda savunduklar›, ama yüksek sesle dile getireme-
dikleri iddiay› onlar ad›na "Darwin Formülü" ad›yla inceleyelim:
Evrimciler, çok say›da büyük varilin içine canl›l›¤›n yap›s›nda bulu-
nan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi elementlerden
bol miktarda koysunlar. Hatta normal flartlarda bulunmayan ancak bu ka-
r›fl›m›n içinde bulunmas›n› gerekli gördükleri malzemeleri de bu varillere
eklesinler. Kar›fl›mlar›n içine, istedikleri kadar amino asit, istedikleri ka-
dar da (bir tekinin bile rastlant›sal oluflma ihtimali 10-950 olan) protein dol-
dursunlar. Bu kar›fl›mlara istedikleri oranda ›s› ve nem versinler. Bunlar›
istedikleri geliflmifl cihazlarla kar›flt›rs›nlar. Varillerin bafl›na da dünyan›n
önde gelen bilim adamlar›n› koysunlar. Bu uzmanlar babadan o¤ula, ku-
flaktan kufla¤a aktararak nöbetlefle milyarlarca, hatta trilyonlarca sene sü-
rekli varillerin bafl›nda beklesinler. Bir canl›n›n oluflmas› için hangi flartla-
r›n var olmas› gerekti¤ine inan›l›yorsa hepsini kullanmak serbest olsun.
Ancak, ne yaparlarsa yaps›nlar o varillerden kesinlikle bir canl› ç›karta-
mazlar. Zürafalar›, aslanlar›, ar›lar›, kanaryalar›, bülbülleri, papa¤anlar›,
atlar›, yunuslar›, gülleri, orkideleri, zambaklar›, karanfilleri, muzlar›, por-
takallar›, elmalar›, hurmalar›, domatesleri, kavunlar›, karpuzlar›, incirleri,
zeytinleri, üzümleri, fleftalileri, tavus kufllar›n›, sülünleri, renk renk kele-
bekleri ve bunlar gibi milyonlarca canl› türünden hiçbirini oluflturamazlar.
De¤il burada birkaç›n› sayd›¤›m›z bu canl› varl›klar›, bunlar›n tek bir hüc-
resini bile elde edemezler.
K›sacas›, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluflturamazlar. Son-
ra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp, sonra art arda baflka kararlar
al›p, elektron mikroskobunu bulan, sonra kendi hücre yap›s›n› bu mikroskop
alt›nda izleyen profesörleri oluflturamazlar. Madde, ancak Allah'›n üstün ya-
ratmas›yla hayat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tama-
men ayk›r› bir safsatad›r. Evrimcilerin ortaya att›¤› iddialar üzerinde biraz bile
düflünmek, üstteki örnekte oldu¤u gibi, bu gerçe¤i aç›kça gösterir.
148 HARUN YAHYA
Göz ve Kulaktaki Teknoloji
Evrim teorisinin kesinlikle aç›klama getiremeyece¤i bir di¤er konu
ise göz ve kulaktaki üstün alg›lama kalitesidir.
Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nas›l görürüz?" sorusuna k›saca
cevap verelim. Bir cisimden gelen ›fl›nlar, gözde retinaya ters olarak düfler.
Bu ›fl›nlar, buradaki hücreler taraf›ndan elektrik sinyallerine dönüfltürülür
ve beynin arka k›sm›ndaki görme merkezi denilen küçücük bir noktaya
ulafl›r. Bu elektrik sinyalleri bir dizi ifllemden sonra beyindeki bu merkez-
de görüntü olarak alg›lan›r. Bu bilgiden sonra flimdi düflünelim:
Beyin ›fl›¤a kapal›d›r. Yani beynin içi kapkaranl›kt›r, ›fl›k beynin bu-
lundu¤u yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kapkaranl›k,
›fl›¤›n asla ulaflmad›¤›, belki de hiç karfl›laflmad›¤›n›z kadar karanl›k bir
yerdir. Ancak siz bu zifiri karanl›kta ›fl›kl›, p›r›l p›r›l bir dünyay› seyret-
mektesiniz.
Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzy›l teknolo-
jisi bile her türlü imkana ra¤men bu netli¤i sa¤layamam›flt›r. Örne¤in flu
anda okudu¤unuz kitaba, kitab› tutan ellerinize bak›n, sonra bafl›n›z› kal-
d›r›n ve çevrenize bak›n. fiu anda gördü¤ünüz netlik ve kalitedeki bu gö-
rüntüyü baflka bir yerde gördünüz mü? Bu kadar net bir görüntüyü size
dünyan›n bir numaral› televizyon flirketinin üretti¤i en geliflmifl televiz-
yon ekran› dahi veremez. 100 y›ld›r binlerce mühendis bu netli¤e ulaflma-
ya çal›flmaktad›r. Bunun için fabrikalar, dev tesisler kurulmakta, araflt›r-
malar yap›lmakta, planlar ve tasar›mlar gelifltirilmektedir. Yine bir TV ek-
ran›na bak›n, bir de flu anda elinizde tuttu¤unuz bu kitaba. Arada büyük
bir netlik ve kalite fark› oldu¤unu göreceksiniz. Üstelik, TV ekran› size iki
boyutlu bir görüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi
izlemektesiniz.
Uzun y›llard›r on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapmaya, gözün
görme kalitesine ulaflmaya çal›flmaktad›rlar. Evet, üç boyutlu bir televiz-
yon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük takmadan üç boyutlu görmek
mümkün de¤il, kald› ki bu suni bir üç boyuttur. Arka taraf daha bulan›k, ön
taraf ise ka¤›ttan dekor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördü¤ü kadar net
ve kaliteli bir görüntü oluflmaz. Kamerada da, televizyonda da mutlaka gö-
149ADNAN OKTAR
rüntü kayb› meydana gelir.
‹flte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluflturan mekanizman›n
tesadüfen olufltu¤unu iddia etmektedirler. fiimdi biri size, odan›zda duran
televizyon tesadüfler sonucunda olufltu, atomlar biraraya geldi ve bu gö-
rüntü oluflturan aleti meydana getirdi dese ne düflünürsünüz? Binlerce ki-
flinin biraraya gelip yapamad›¤›n› fluursuz atomlar nas›l yaps›n?
Gözün gördü¤ünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluflturan alet te-
sadüfen oluflam›yorsa, gözün ve gözün gördü¤ü görüntünün de tesadü-
fen oluflamayaca¤› çok aç›kt›r. Ayn› durum kulak için de geçerlidir. D›fl ku-
lak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vas›tas›yla toplay›p orta kula¤a iletir;
orta kulak ald›¤› ses titreflimlerini güçlendirerek iç kula¤a aktar›r; iç kulak
da bu titreflimleri elektrik sinyallerine dönüfltürerek beyne gönderir. Ay-
nen görmede oldu¤u gibi duyma ifllemi de beyindeki duyma merkezinde
gerçekleflir.
Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ›fl›k gibi sese de
kapal›d›r, ses geçirmez. Dolay›s›yla d›flar›s› ne kadar gürültülü de olsa
beynin içi tamamen sessizdir. Buna ra¤men en net sesler beyinde alg›lan›r.
Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestran›n senfonilerini dinlersiniz, kala-
bal›k bir ortam›n tüm gürültüsünü duyars›n›z. Ama o anda hassas bir ci-
hazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizli¤in
hakim oldu¤u görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümidiyle tek-
noloji nas›l kullan›l›yorsa, ses için de ayn› çabalar onlarca y›ld›r sürdürül-
mektedir. Ses kay›t cihazlar›, müzik setleri, birçok elektronik alet, sesi alg›-
layan müzik sistemleri bu çal›flmalardan baz›lar›d›r. Ancak, tüm teknoloji-
ye, bu teknolojide çal›flan binlerce mühendise ve uzmana ra¤men kula¤›n
oluflturdu¤u netlik ve kalitede bir sese ulafl›lamam›flt›r.
En büyük müzik sistemi flirketinin üretti¤i en kaliteli müzik setini dü-
flünün. Sesi kaydetti¤inde mutlaka sesin bir k›sm› kaybolur veya az da ol-
sa mutlaka parazit oluflur veya müzik setini açt›¤›n›zda daha müzik baflla-
madan bir c›z›rt› mutlaka duyars›n›z. Ancak insan vücudundaki teknoloji-
nin ürünü olan sesler son derece net ve kusursuzdur. Bir insan kula¤›, hiç-
bir zaman müzik setinde oldu¤u gibi c›z›rt›l› veya parazitli alg›lamaz; ses
ne ise tam ve net bir biçimde onu alg›lar. Bu durum, insan yarat›ld›¤› gün-
den bu yana böyledir. fiimdiye kadar insano¤lunun yapt›¤› hiçbir görüntü
150 HARUN YAHYA
ve ses cihaz›, göz ve kulak kadar hassas ve baflar›l› birer alg›lay›c› olama-
m›flt›r.
Materyalist Bir ‹nanç
Buraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bulgularla
aç›kça çeliflen bir iddia oldu¤unu göstermektedir. Teorinin hayat›n kökeni
hakk›ndaki iddias› bilime ayk›r›d›r, öne sürdü¤ü evrim mekanizmalar›n›n
hiçbir evrimlefltirici etkisi yoktur ve fosiller teorinin gerektirdi¤i ara form-
lar›n yaflamad›klar›n› göstermektedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisi-
nin bilime ayk›r› bir düflünce olarak bir kenara at›lmas› gerekir. Nitekim
tarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibi pek çok düflünce, bilimin
gündeminden ç›kar›lm›flt›r. Ama evrim teorisi ›srarla bilimin gündeminde
tutulmaktad›r. Hatta baz› insanlar teorinin elefltirilmesini "bilime sald›r›"
olarak göstermeye bile çal›flmaktad›rlar. Peki neden?..
Bu durumun nedeni, evrim teorisinin baz› çevreler için, kendisinden
asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inan›fl olufludur. Bu çevreler, mater-
yalist felsefeye körü körüne ba¤l›d›rlar ve Darwinizm'i de do¤aya getirile-
bilecek yegane materyalist aç›klama oldu¤u için benimsemektedirler. Ba-
zen bunu aç›kça itiraf da ederler. Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir gene-
tikçi ve ayn› zamanda önde gelen bir evrimci olan Richard Lewontin, "ön-
ce materyalist, sonra bilim adam›" oldu¤unu flöyle itiraf etmektedir:
Bizim materyalizme bir inanc›m›z var, 'a priori' (önceden kabul edil-
mifl, do¤ru varsay›lm›fl) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir
aç›klama getirmeye zorlayan fley, bilimin yöntemleri ve kurallar› de-
¤il. Aksine, materyalizme olan 'a priori' ba¤l›l›¤›m›z nedeniyle, dün-
yaya materyalist bir aç›klama getiren araflt›rma yöntemlerini ve kav-
ramlar› kurguluyoruz. Materyalizm mutlak do¤ru oldu¤una göre de,
‹lahi bir aç›klaman›n sahneye girmesine izin veremeyiz.73
Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye ba¤l›l›k u¤runa yaflat›-
lan bir dogma oldu¤unun aç›k ifadeleridir. Bu dogma, maddeden baflka
hiçbir varl›k olmad›¤›n› varsayar. Bu nedenle de cans›z, bilinçsiz madde-
nin, hayat› yaratt›¤›na inan›r. Milyonlarca farkl› canl› türünün; örne¤in
kufllar›n, bal›klar›n, zürafalar›n, kaplanlar›n, böceklerin, a¤açlar›n, çiçek-
lerin, balinalar›n ve insanlar›n maddenin kendi içindeki etkileflimlerle, ya-
151ADNAN OKTAR
ni ya¤an ya¤murla, çakan flimflekle, cans›z maddenin içinden olufltu¤unu
kabul eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime ayk›r› bir kabuldür. Ama
Darwinistler kendi deyimleriyle "‹lahi bir aç›klaman›n sahneye girmeme-
si" için, bu kabulü savunmaya devam etmektedirler.
Canl›lar›n kökenine materyalist bir ön yarg› ile bakmayan insanlar
ise, flu aç›k gerçe¤i göreceklerdir: Tüm canl›lar, üstün bir güç, bilgi ve akla
sahip olan bir Yarat›c›n›n eseridirler. Yarat›c›, tüm evreni yoktan var eden,
en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm canl›lar› yarat›p flekillendiren
Allah't›r.
Evrim Teorisi Dünya Tarihinin
En Etkili Büyüsüdür
Burada flunu da belirtmek gerekir ki, ön yarg›s›z, hiçbir ideolojinin et-
kisi alt›nda kalmadan, sadece akl›n› ve mant›¤›n› kullanan her insan, bilim
ve medeniyetten uzak toplumlar›n hurafelerini and›ran evrim teorisinin
inan›lmas› imkans›z bir iddia oldu¤unu kolayl›kla anlayacakt›r.
Yukar›da da belirtildi¤i gibi, evrim teorisine inananlar, büyük bir va-
rilin içine birçok atomu, molekülü, cans›z maddeyi dolduran ve bunlar›n
kar›fl›m›ndan zaman içinde düflünen, akleden, bulufllar yapan profesörle-
rin, üniversite ö¤rencilerinin, Einstein, Hubble gibi bilim adamlar›n›n,
Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatç›lar›n, bunun yan› s›ra ceylanla-
r›n, limon a¤açlar›n›n, karanfillerin ç›kaca¤›na inanmaktad›rlar. Üstelik,
bu saçma iddiaya inananlar bilim adamlar›, profesörler, kültürlü, e¤itimli
insanlard›r. Bu nedenle evrim teorisi için "dünya tarihinin en büyük ve en
etkili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacakt›r. Çünkü, dünya tari-
hinde insanlar›n bu derece akl›n› bafl›ndan alan, ak›l ve mant›kla düflün-
melerine imkan tan›mayan, gözlerinin önüne sanki bir perde çekip çok
aç›k olan gerçekleri görmelerine engel olan bir baflka inanç veya iddia da-
ha yoktur. Bu, Afrikal› baz› kabilelerin totemlere, Sebe halk›n›n Günefl'e
tapmas›ndan, Hz. ‹brahim'in kavminin elleri ile yapt›klar› putlara, Hz.
Musa'n›n kavminin alt›ndan yapt›klar› buza¤›ya tapmalar›ndan çok daha
vahim ve ak›l almaz bir körlüktür. Gerçekte bu durum, Allah'›n Kuran'da
iflaret etti¤i bir ak›ls›zl›kt›r. Allah, baz› insanlar›n anlay›fllar›n›n kapanaca-
152 HARUN YAHYA
¤›n› ve gerçekleri görmekten aciz duruma düfleceklerini birçok ayetinde
bildirmektedir. Bu ayetlerden baz›lar› flöyledir:
fiüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark
etmez; inanmazlar. Allah, onlar›n kalplerini ve kulaklar›n› mühürle-
mifltir; gözlerinin üzerinde perdeler vard›r. Ve büyük azab onlarad›r.
(Bakara Suresi, 6-7)
…Kalpleri vard›r bununla kavray›p-anlamazlar, gözleri vard›r bu-
nunla görmezler, kulaklar› vard›r bununla iflitmezler. Bunlar hay-
vanlar gibidir, hatta daha afla¤›l›kt›rlar. ‹flte bunlar gafil olanlard›r.
(Araf Suresi, 179)
Allah, Hicr Suresi'nde de, bu insanlar›n mucizeler görseler bile inan-
mayacak kadar büyülendiklerini flöyle bildirmektedir:
Onlar›n üzerlerine gökyüzünden bir kap› açsak, ordan yukar› yük-
selseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülen-
mifl bir toplulu¤uz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)
Bu kadar genifl bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olmas›, insan-
lar›n gerçeklerden bu kadar uzak tutulmalar› ve 150 y›ld›r bu büyünün bo-
zulmamas› ise, kelimelerle anlat›lamayacak kadar hayret verici bir du-
rumdur. Çünkü, bir veya birkaç insan›n imkans›z senaryolara, saçmal›k ve
mant›ks›zl›klarla dolu iddialara inanmalar› anlafl›labilir. Ancak dünyan›n
dört bir yan›ndaki insanlar›n, fluursuz ve cans›z atomlar›n ani bir kararla
biraraya gelip; ola¤anüstü bir organizasyon, disiplin, ak›l ve fluur gösterip
kusursuz bir sistemle iflleyen evreni, canl›l›k için uygun olan her türlü
özelli¤e sahip olan Dünya gezegenini ve say›s›z kompleks sistemle dona-
t›lm›fl canl›lar› meydana getirdi¤ine inanmas›n›n, "büyü"den baflka bir
aç›klamas› yoktur.
Nitekim, Allah Kuran'da, inkarc› felsefenin savunucusu olan baz›
kimselerin, yapt›klar› büyülerle insanlar› etkilediklerini Hz. Musa ve Fira-
vun aras›nda geçen bir olayla bizlere bildirmektedir. Hz. Musa, Firavun'a
hak dini anlatt›¤›nda, Firavun Hz. Musa'ya, kendi "bilgin büyücüleri" ile
insanlar›n topland›¤› bir yerde karfl›laflmas›n› söyler. Hz. Musa, büyücü-
lerle karfl›laflt›¤›nda, büyücülere önce onlar›n marifetlerini sergilemelerini
emreder. Bu olay›n anlat›ld›¤› ayet flöyledir:
153ADNAN OKTAR
(Musa:) "Siz at›n" dedi. (Asalar›n›) at›verince, insanlar›n gözlerini
büyüleyiverdiler, onlar› dehflete düflürdüler ve (ortaya) büyük bir
sihir getirmifl oldular. (Araf Suresi, 116)
Görüldü¤ü gibi Firavun'un büyücüleri yapt›klar› "aldatmacalar"la -
Hz. Musa ve ona inananlar d›fl›nda- insanlar›n hepsini büyüleyebilmifller-
dir. Ancak, onlar›n att›klar›na karfl›l›k Hz. Musa'n›n ortaya koydu¤u delil,
onlar›n bu büyüsünü, ayetteki ifadeyle "uydurduklar›n› yutmufl" yani et-
kisiz k›lm›flt›r:
Biz de Musa'ya: "Asan› f›rlat›ver" diye vahyettik. (O da f›rlat›verin-
ce) bir de bakt›lar ki, o bütün uydurduklar›n› derleyip-toparlay›p
yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onlar›n bütün yapmakta olduk-
lar› geçersiz kald›. Orada yenilmifl oldular ve küçük düflmüfller ola-
rak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)
Ayetlerde de bildirildi¤i gibi, daha önce insanlar› büyüleyerek etkile-
yen bu kiflilerin yapt›klar›n›n bir sahtekarl›k oldu¤unun anlafl›lmas› ile,
söz konusu insanlar küçük düflmüfllerdir. Günümüzde de bir büyünün et-
kisiyle, bilimsellik k›l›f› alt›nda son derece saçma iddialara inanan ve bun-
lar› savunmaya hayatlar›n› adayanlar, e¤er bu iddialardan vazgeçmezler-
se gerçekler tam anlam›yla a盤a ç›kt›¤›nda ve "büyü bozuldu¤unda" kü-
çük duruma düfleceklerdir. Nitekim, yaklafl›k 60 yafl›na kadar evrimi sa-
vunan ve ateist bir felsefeci olan, ancak daha sonra gerçekleri gören Mal-
colm Muggeridge evrim teorisinin yak›n gelecekte düflece¤i durumu flöyle
aç›klamaktad›r:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uyguland›¤› alanlarda, gele-
ce¤in tarih kitaplar›ndaki en büyük espri malzemelerinden biri olaca-
¤›na ikna oldum. Gelecek kuflak, bu kadar çürük ve belirsiz bir hipo-
tezin inan›lmaz bir safl›kla kabul edilmesini hayretle karfl›layacakt›r.74
Bu gelecek, uzakta de¤ildir aksine çok yak›n bir gelecekte insanlar
"tesadüfler"in ilah olamayacaklar›n› anlayacaklar ve evrim teorisi dünya
tarihinin en büyük aldatmacas› ve en fliddetli büyüsü olarak tan›mlana-
cakt›r. Bu fliddetli büyü, büyük bir h›zla dünyan›n dört bir yan›nda insan-
lar›n üzerinden kalkmaya bafllam›flt›r. Evrim aldatmacas›n›n s›rr›n› ö¤re-
nen birçok insan, bu aldatmacaya nas›l kand›¤›n› hayret ve flaflk›nl›kla dü-
flünmektedir.
154 HARUN YAHYA
Dediler ki: "Sen Yücesin, bize ö¤retti¤inden
baflka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen,
herfleyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olans›n."
(Bakara Suresi, 32)
155ADNAN OKTAR
NOTLAR:
1 Göz küresini göz kapaklar›yla birlefltiren ince zar.
2 Gözün d›fl tabakas›.
3 Geliflim Hachette, Cilt 5, s. 1545; Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edi-
tion, s. 54.
4 Ben Esterman, Eye Book, Virginia: Great Ocean Publishers, 1977, s. 216.
5 Ünal Bengisu, Göz Hastal›klar›, 3.b., ‹stanbul: 1990, ss. 29-30.
6 Mayo Clinic Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 451.
7 Ünal Bengisu, Göz Hastal›klar›, 3.b., ‹stanbul: 1990, s.36.
8 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 54.
9 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1031.
10 Ben Esterman, Eye Book, Virginia: Great Ocean Publishers, 1977, s. 290.
11 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, ss. 60-61.
12 A.g.e, 60.
13 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1018.
14 Solmaz Akar, Focus, Mart 1996, s. 21.
15 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Ya-
y›nlar›, s. 435.
16 Mayo Clinic Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 436.
17 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1012.
18 Temel Britanicca, Cilt 7, s. 207
19 Anthony Smith, ‹nsan Beyni ve Yaflam›, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi, s. 223.
20 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1045.
21 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Ya-
y›nlar›, s. 437; Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 57.
22 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Ya-
y›nlar›, s. 437.
23 Anthony Smith, ‹nsan Beyni ve Yaflam›, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi, s. 227.
24 A.g.e,, s. 224.
25 Lennart Nilsson, Jan Lindberg Little, Behold Man, Boston: Brown and Company, s.
190.
26 Bilim ve Teknik, Say› 203, s. 25.
27 http://www.mercksource.com
28 Ali Demirsoy, Kal›t›m ve Evrim, s. 16
29 Meydan Laurusse, Cilt 9, s. 21.
156 HARUN YAHYA
30 Ali Demirsoy, Kal›t›m ve Evrim, s. 74.
31 A.g.e,., s. 523.
32 Frank Salisbury, "Doubts About the Modern Synthetic Theory of Evolution", Ameri-
can Biology Teacher, September 1971, s. 338.
33 Charles Darwin, The Origin of Species, New York: Colier Books, 1962, s. 182; Charles
Darwin, Türlerin Kökeni, Ankara: Onur Yay›nlar› 3. Bask› 1984 s.177
34 Cavit Yalç›n, Evrim Teorisi, ‹stanbul: Vural Yay›nc›l›k, ss. 94-98.
35 Temel Britanicca, Cilt 7, s. 209.
36 David H. Hubbel, Eye Brain and Vision, Scientific American Library, 1988, s. 180.
37 Taflk›n Tuna, Uzay›n S›rlar›, ss. 72-77
38 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 60.
39 David H. Hubbel, Eye Brain and Vision, Scientific American Library, 1988, s. 34.
40 Evrenin Harikalar›: ‹nsan Denen Harika Cilt 2, ‹stanbul: Milliyet Yay›nlar›, 1986, s. 128.
41 Maurice Burton, Böcekler, ‹stanbul: Remzi Kitabevi, 1979, s. 33.
42 Niko Tinberg, Animal Behavior, 2nd edition, Life Nature Library-Time Life Books,
Hong Kong: 1980, s. 13
43 Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 103.
44 http://medfmt.8k.com/mf/eye.html http://www.eyeinfo.org/Coping%20With
%20Sight%20Loss%208.txt.
45 Ça M'interresse, Say› 153, Kas›m 1993, s.10.
46 Tony Feddon, Animal Vision, BLA Publishing Ltd., New York, 1988, s. 25.
47 Micscape Magazine, Wim van Egmond, “The Zebra-Spider in 3D”,
http://www.microscopy-uk.org.uk/mag/indexmag.html?http://www.mi-
croscopy-uk.org.uk/magartmay00/zebraw.html.
48 Niko Tinberg, Animal Behovior, 2.b., Hong Kong: Life Nature Library-Time Life Bo-
oks, ss. 53-54.
49 Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 85.
50 Maurice Burton, Robert Burton, Sürüngenler ve Kurba¤alar, ‹stanbul: Remzi Kitabe-
vi, 1979, s. 18.
51 Orhan Hançerlio¤lu, Düflünce Tarihi, Remzi Kitabevi, ‹stanbul: 1987, s.447
52 Taflkın Tuna, Uzayın Ötesi, sf.194)
53 Treaties Concerning the Principle of Human Knowledge, 1710, Works of George Berkeley,
vol.1, ed. A. Fraser, Oxford, 1871
54 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, s.263
55 Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York: Marcel
Dekker, 1977, s. 2
157ADNAN OKTAR
56 Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) New York, Dover Publications, 1953, s.196
57 "New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life", Bulletin of the American
Meteorological Society, c. 63, Kas›m 1982, s. 1328-1330
58 Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthesis of
Small Molecules, 1986, s. 7
59 Jeffrey Bada, Earth, fiubat 1998, s. 40
60 Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s. 78
61 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 189
62 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 184
63 B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988
64 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 179
65 Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological
Association, c. 87, 1976, s. 133
66 Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197
67 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s.
75-94; Charles E. Oxnard, "The Place of Australopithecines in Human Evolution: Gro-
unds for Doubt", Nature, c. 258, sf. 389
68 J. Rennie, "Darwin's Current Bulldog: Ernst Mayr", Scientific American, Aral›k 1992
69 Alan Walker, Science, c. 207, 1980, sf. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. bask›,
New York: J. B. Lipincott Co., 1970, sf. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3,
Cambridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272
70 Time, Kas›m 1996
71 S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30
72 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s.
19
73 Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New York Review of Books, 9
Ocak 1997, s. 28
74 Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s.43
158 HARUN YAHYA
KAYNAKLAR:
Allansmith, M. R. The Eye and Immunology. St. Louis: C. V. Mosby, 1983.Allen, E. W. Essentials of Ophthalmic Optics. New York: Oxford University Press, 1979.Anderson, D. R. Testing the Field of Vision. St. Louis: C. V. Moby, 1983.Bauchot, Ronald. Snakes A Naturel History. New York: Sterling Publishing Co. Inc.,
1994.Bizzi, E. “Eye-Head Coordination, Vol. 3”. Brooks V. B. Bethesda American Physiologi-
cal Society, 1981.Buttner, E. J. Nueroanatomy of Oculomotor System. New York: Elsiever Science Publis-
hing Co., 1984.Callender, R., B. Honig. “Resonance Raman Studies of Visual Pigments”. Annu. Rev. Bi-
ophys. Bioeng, 1977.Campell, C. J. Physiological Optics. Hagerstown: Harper & Row, 1974.Carlson, Anton, Victor Johnson. The Machinery of the Book. Chicago: University of Chi-
cago Press.Cervetto, L., M. Fuortes. “Excitation and Interactions in the Retina”. Annu. Rev. Bi-
ophys. Bioeng, 1978.Chignell, A. H. Retinal Detachment Surgery. New York: Springier-Verlag, 1979.Cunha-Vaz, J. G. The Blood-Retinal Barriers. New York: Plenium Press,1980.Davson H. The Physiology of the Eye, Vols 1-6. New York: Academic Press, 1972.Daw, N. W. “Neurophysiology of Color Vision”. Physiol. Rew. 53: 571, 1973.Demirsoy, Ali. Yaflam›n Temel Kurallar›. Ankara: Entomoloji, 1992.Dick, G. L. Studies in Ocular Anatomy and Physiology. Kensington: New South Wales
University Press, 1976.Duncan, G., T., Jacob. “Calcium and the Physiology of Cataract”. Ciba Found. Symp.,
106:132, 1984.Esterman, Ben. Eye Book. Virginia: Great Ocean Publishers Arlington, 1977.Fatt, I. Physiology of the Eye: An Introduction to the Vegetative Function. Boston: But-
terworths, 1978.Favreau, O. E., M. C. “Corballis. Negative Aftereffects in Visual Perception”. Scientific
American, 235 (6): 42, 1976.Fine B. S., M. Yanoff. Ocular Histology: A Text and Atlas. Hagerstown: Harper and
Row, 1979.Fischbarg, J., J. J. Lim. “Fluid and Electrolyte Transports Across Corneal Endothelium”.
Curr. Top. Eye Res., 4: 201, 1984.Fraser, S. E., R. K. Hunt. “Retinotectal Specify: Models and Experiments in Search of a
Mapping Function”. Annu. Rev. Neurosci, 3: 3 19, 1980.Fregnac, Y., M. Imbert. “Development of Neural Selectivity in Primary Visual Cortex of
Cat”. Physiol. Rev, 64: 325, 1984.Friedlaender, M. H. Allergy and Immunology of the Eye. Hagerstown: Harper & Row,
1979.Gilbert, C. D. “Micro Circuitry of the Visual Cortex”. Annu. Rev. Neurosci. 2: 17, 1979.Hartstein, J. Basics of Contact Lenses. 3.b. San Francisco: American Academy of Opthal-
mology, 1979.Hillman, P. “Transduction in Invertebrate Photoreceptors: Role of Pigment Bistability”.
Physiol. Rev. 63: 668, 1983.Hubbel, l. W. L. “Visual Trasduction in Vertabrate Photoreceptors”. Annu. Rev. Neuros-
ci. 6: 217, 1979.Jaffe, N. S. Cataract Surgery and Its Complications. St. Louis: C. V. Mosby, 1983.Kaneko, A. “Physiology of the Retina”. Annu. Rev. Neurosci. 2. 169, 1979.Kanski, J. J. BIMR Opthalmalogy: Discorders of the Vitreuos, Retina and Choroid. Mas-
sachusetts: Butterworts, 1983.
159ADNAN OKTAR
Kavner, R. S., L. Dusky. Total Vision. New York: A & W Publishers, 1980.Kohner E. M. Diabetic Retinopathy. Boston: Little Brown 1978.Kolder, H. E. Cataracts. Boston: Little Brown, 1978.Kuszak, J. R. “Sutures of the Crystalline Lens”. A Rewiew. Scan. Electron Microsc., (Pt.
3): 1369, 1984.Land E. H. “The Retinex Theory of Color Vision”. Scientific American, 237 (6): 108.Lerman, S. Radiant Energy and the Eye. New York: The Macmillan Co., 1979.Marks, W. B. “Visual Pigments of Single Primate Cones”. Science, 143: 118, 1984.Michael, C. R. “Color Vision”. N. Engl. J. Med., 288: 724, 1973. Michaelson, I. C. Texbook of Fundus of the Eye. New York: Churchill Livingstone,1980.Miller, D. Ophthalmology: The Essentials. Boston: Houghton Mifflin, 1979.Ming, A. L. S., I. J. Constable. Colour Atlas of Ophthalmology. Boston: Houghton Mifflin,
1970.Morgan, M. W. The Optics of Ophthalmic Lenses. Chicago: Profesional Press, 1978.Moses, R. A. Adler’s Physiology of the Eye: Clinical Application. 7.b. St. Louis: C. V.
Mosby, 1981.Padgham, C. A., J. E. Saunders. The Perception of Light and Color. New York: Press,
1975.Poggio, G. F., T. Poggio. “The Analysis of Stereopsis”. Annu. Rev. Neurosci, 7: 379,
1984.Records, R. E. Physiology of the Human Eye and Visual System. Hagerstown: Harper &
Row, 1979.Robinson, D. A. Control of Eye Movements in Brooks V. B. Handbook of Physiology Sec.
1 Vol 3. Bethesda American Physiological Society, 1981.Safir, A. Refraction and Clinical Optics. Hagerstown: Harper & Row, 1980.Schepens, C. L. Retinal Detachment and Alied Diseas. Philedelphia: W. B. Saunders
Co., 1983.Schor, C. M. Vergence Eye Movements Basic and Clinical Aspects Woburn. Massachu-
setts: Butterworth, 1982.Shermann, S. M., P. D. Spear. “Organization of Visual Pathways in Normal Vissualy
Deprived Cats”. Physiol. Rev. 62: 738, 1982.Simpson J. I. “The Accessory Optic System”. Annu Rev. 7: 13, 1984.Sloane, A. E. Manual of Refraction. Boston: Little, Brown, 1979. Smith, I. Handbook of Physiology, Vol 3. Bethesda American Physiological Society
1984.Springer, Sally P., Georg Deutsch W. H. Left Brain Right Brain. New York: Freeman and
Company.Sterling, P. “Micro Circuitry of the Cat Retina”. Annu. Rev. Neurosci. 6: 149, 1983. Tinberg, Niko. Animal Behovior. 2.b., Hong Kong: Life Nature Library-Time Life Books.Toates, F. M. “Accommodation Function of the Human Eye”. Physiol. Rev., 52: 828,
1972.Van Heyningen, R. “What Happens to the Human Lens in Cataract”. Scientific Ameri-
can, 233 (6): 70, 1975.Walsh, T. J. Neuro-Opthalmalogy Clinical Sings and Symptoms. Philadelphia: Lea &
Febiger, 1978. Whitnall, S. E. The Anatomy of the Human Orbit and Accessory Organs of Vision. New
York: R. E. Kreiger Publishing Co., 1979.Woolsey, C. N. Cortical Sensory Organization Multiple Visual Areas Clifton. New Jer-
sey: Humana Press, 1981.Wurtz, R. H., J. E. Albano. “Vsiual-motor Function of the Primate Superior Colliculus”.
Annu. Rev. Neurosci. 3: 189, 1980.Zimmerman, T. J. “Advances in Ocular Pharmachology”. Annu. Rev. Pharmaco. 20:
415, 1980.Zinn, K. M., M. F. Marmor. The Retinal Pigment Epithelium. Cambridge: Harvard
University Press, 1979
160 HARUN YAHYA
1 Göz küresini göz kapaklar›yla birlefltiren ince zar.
2 Gözün d›fl tabakas›.
3 Geliflim Hachette, Cilt 5, s. 1545; Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 54.
4 Ben Esterman, Eye Book, Virginia: Great Ocean Publishers, 1977, s. 216.
5 Ünal Bengisu, Göz Hastal›klar›, 3.b., ‹stanbul: 1990, ss. 29-30.
6 Mayo Clinic Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 451.
7 Ünal Bengisu, Göz Hastal›klar›, 3.b., ‹stanbul: 1990, s.36.
8 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 54.
9 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1031.
10 Ben Esterman, Eye Book, Virginia: Great Ocean Publishers, 1977, s. 290.
11 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, ss. 60-61.
12 A.g.e, 60.
13 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1018.
14 Solmaz Akar, Focus, Mart 1996, s. 21.
15 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Yay›nlar›, s.
435.
16 Mayo Clinic Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 436.
17 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1012.
18 Temel Britanicca, Cilt 7, s. 207
19 Anthony Smith, ‹nsan Beyni ve Yaflam›, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi, s. 223.
20 Arthur C. Guyton, T›bbi Fizyoloji, 7.b., Merk Publishing, 1986, s. 1045.
21 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Yay›nlar›, s.
437; Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 57.
22 Meliha Terzio¤lu, Fizyoloji Ders Kitab›, Cilt 1, ‹stanbul: Cerrahpafla T›p Fakültesi Yay›nlar›, s.
437.
23 Anthony Smith, ‹nsan Beyni ve Yaflam›, ‹stanbul: ‹nk›lap Kitabevi, s. 227.
24 A.g.e,, s. 224.
25 Lennart Nilsson, Jan Lindberg Little, Behold Man, Boston: Brown and Company, s. 190.
26 Bilim ve Teknik, Say› 203, s. 25.
27 http://www.mercksource.com
28 Ali Demirsoy, Kal›t›m ve Evrim, s. 16
29 Meydan Laurusse, Cilt 9, s. 21.
30 Ali Demirsoy, Kal›t›m ve Evrim, s. 74.
31 A.g.e,., s. 523.
32 Frank Salisbury, "Doubts About the Modern Synthetic Theory of Evolution", American BiologyTeacher, September 1971, s. 338.
33 Charles Darwin, The Origin of Species, New York: Colier Books, 1962, s. 182; Charles Darwin,
Türlerin Kökeni, Ankara: Onur Yay›nlar› 3. Bask› 1984 s.177
34 Cavit Yalç›n, Evrim Teorisi, ‹stanbul: Vural Yay›nc›l›k, ss. 94-98.
35 Temel Britanicca, Cilt 7, s. 209.
36 David H. Hubbel, Eye Brain and Vision, Scientific American Library, 1988, s. 180.
37 Taflk›n Tuna, Uzay›n S›rlar›, ss. 72-77
38 Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 60.
39 David H. Hubbel, Eye Brain and Vision, Scientific American Library, 1988, s. 34.
40 Evrenin Harikalar›: ‹nsan Denen Harika Cilt 2, ‹stanbul: Milliyet Yay›nlar›, 1986, s. 128.
41 Maurice Burton, Böcekler, ‹stanbul: Remzi Kitabevi, 1979, s. 33.
42 Niko Tinberg, Animal Behavior, 2nd edition, Life Nature Library-Time Life Books, Hong Kong:
1980, s. 13
D‹PNOTLAR
43 Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 103.
44 http://medfmt.8k.com/mf/eye.html
http://www.eyeinfo.org/Coping%20With%20Sight%20Loss%208.txt.
45 Ça M'interresse, Say› 153, Kas›m 1993, s.10.
46 Tony Feddon, Animal Vision, BLA Publishing Ltd., New York, 1988, s. 25.
47 Micscape Magazine, Wim van Egmond, “The Zebra-Spider in 3D”, http://www.microscopy-
uk.org.uk/mag/indexmag.html?http://www.microscopy-uk.org.uk/mag/artmay00/ze-
braw.html.
48 Niko Tinberg, Animal Behovior, 2.b., Hong Kong: Life Nature Library-Time Life Books, ss. 53-
54.
49 Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 85.
50 Maurice Burton, Robert Burton, Sürüngenler ve Kurba¤alar, ‹stanbul: Remzi Kitabevi, 1979, s.
18.
51 Orhan Hançerlio¤lu, Düflünce Tarihi, Remzi Kitabevi, ‹stanbul: 1987, s.447
52 Taflkın Tuna, Uzayın Ötesi, sf.194)
53 Treaties Concerning the Principle of Human Knowledge, 1710, Works of George Berkeley, vol.1, ed.
A. Fraser, Oxford, 1871
54 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, s.263
55
KAYNAKLAR
Allansmith, M. R. The Eye and Immunology. St. Louis: C. V. Mosby, 1983.Allen, E. W. Essentials of Ophthalmic Optics. New York: Oxford University Press, 1979.Anderson, D. R. Testing the Field of Vision. St. Louis: C. V. Moby, 1983.Bauchot, Ronald. Snakes A Naturel History. New York: Sterling Publishing Co. Inc., 1994.Bizzi, E. “Eye-Head Coordination, Vol. 3”. Brooks V. B. Bethesda American Physiological Society,
1981.Buttner, E. J. Nueroanatomy of Oculomotor System. New York: Elsiever Science Publishing Co.,
1984.Callender, R., B. Honig. “Resonance Raman Studies of Visual Pigments”. Annu. Rev. Biophys. Bi-
oeng, 1977.Campell, C. J. Physiological Optics. Hagerstown: Harper & Row, 1974.Carlson, Anton, Victor Johnson. The Machinery of the Book. Chicago: University of Chicago Press.Cervetto, L., M. Fuortes. “Excitation and Interactions in the Retina”. Annu. Rev. Biophys. Bioeng,
1978.Chignell, A. H. Retinal Detachment Surgery. New York: Springier-Verlag, 1979.Cunha-Vaz, J. G. The Blood-Retinal Barriers. New York: Plenium Press,1980.Davson H. The Physiology of the Eye, Vols 1-6. New York: Academic Press, 1972.Daw, N. W. “Neurophysiology of Color Vision”. Physiol. Rew. 53: 571, 1973.Demirsoy, Ali. Yaflam›n Temel Kurallar›. Ankara: Entomoloji, 1992.Dick, G. L. Studies in Ocular Anatomy and Physiology. Kensington: New South Wales University
Press, 1976.Duncan, G., T., Jacob. “Calcium and the Physiology of Cataract”. Ciba Found. Symp., 106:132,
1984.Esterman, Ben. Eye Book. Virginia: Great Ocean Publishers Arlington, 1977.Fatt, I. Physiology of the Eye: An Introduction to the Vegetative Function. Boston: Butterworths,
1978.Favreau, O. E., M. C. “Corballis. Negative Aftereffects in Visual Perception”. Scientific American,
235 (6): 42, 1976.Fine B. S., M. Yanoff. Ocular Histology: A Text and Atlas. Hagerstown: Harper and Row, 1979.Fischbarg, J., J. J. Lim. “Fluid and Electrolyte Transports Across Corneal Endothelium”. Curr. Top.
Eye Res., 4: 201, 1984.Fraser, S. E., R. K. Hunt. “Retinotectal Specify: Models and Experiments in Search of a Mapping
Function”. Annu. Rev. Neurosci, 3: 3 19, 1980.Fregnac, Y., M. Imbert. “Development of Neural Selectivity in Primary Visual Cortex of Cat”. Physi-
ol. Rev, 64: 325, 1984.Friedlaender, M. H. Allergy and Immunology of the Eye. Hagerstown: Harper & Row, 1979.Gilbert, C. D. “Micro Circuitry of the Visual Cortex”. Annu. Rev. Neurosci. 2: 17, 1979.Hartstein, J. Basics of Contact Lenses. 3.b. San Francisco: American Academy of Opthalmology,
1979.Hillman, P. “Transduction in Invertebrate Photoreceptors: Role of Pigment Bistability”. Physiol.
Rev. 63: 668, 1983.Hubbel, l. W. L. “Visual Trasduction in Vertabrate Photoreceptors”. Annu. Rev. Neurosci. 6: 217,
1979.Jaffe, N. S. Cataract Surgery and Its Complications. St. Louis: C. V. Mosby, 1983.Kaneko, A. “Physiology of the Retina”. Annu. Rev. Neurosci. 2. 169, 1979.Kanski, J. J. BIMR Opthalmalogy: Discorders of the Vitreuos, Retina and Choroid. Massachusetts:
Butterworts, 1983.
Kavner, R. S., L. Dusky. Total Vision. New York: A & W Publishers, 1980.Kohner E. M. Diabetic Retinopathy. Boston: Little Brown 1978.Kolder, H. E. Cataracts. Boston: Little Brown, 1978.Kuszak, J. R. “Sutures of the Crystalline Lens”. A Rewiew. Scan. Electron Microsc., (Pt. 3): 1369,
1984.Land E. H. “The Retinex Theory of Color Vision”. Scientific American, 237 (6): 108.Lerman, S. Radiant Energy and the Eye. New York: The Macmillan Co., 1979.Marks, W. B. “Visual Pigments of Single Primate Cones”. Science, 143: 118, 1984.Michael, C. R. “Color Vision”. N. Engl. J. Med., 288: 724, 1973. Michaelson, I. C. Texbook of Fundus of the Eye. New York: Churchill Livingstone,1980.Miller, D. Ophthalmology: The Essentials. Boston: Houghton Mifflin, 1979.Ming, A. L. S., I. J. Constable. Colour Atlas of Ophthalmology. Boston: Houghton Mifflin, 1970.Morgan, M. W. The Optics of Ophthalmic Lenses. Chicago: Profesional Press, 1978.Moses, R. A. Adler’s Physiology of the Eye: Clinical Application. 7.b. St. Louis: C. V. Mosby, 1981.Padgham, C. A., J. E. Saunders. The Perception of Light and Color. New York: Press, 1975.Poggio, G. F., T. Poggio. “The Analysis of Stereopsis”. Annu. Rev. Neurosci, 7: 379, 1984.Records, R. E. Physiology of the Human Eye and Visual System. Hagerstown: Harper & Row, 1979.Robinson, D. A. Control of Eye Movements in Brooks V. B. Handbook of Physiology Sec. 1 Vol 3.
Bethesda American Physiological Society, 1981.Safir, A. Refraction and Clinical Optics. Hagerstown: Harper & Row, 1980.Schepens, C. L. Retinal Detachment and Alied Diseas. Philedelphia: W. B. Saunders Co., 1983.Schor, C. M. Vergence Eye Movements Basic and Clinical Aspects Woburn. Massachusetts: Butter-
worth, 1982.Shermann, S. M., P. D. Spear. “Organization of Visual Pathways in Normal Vissualy Deprived
Cats”. Physiol. Rev. 62: 738, 1982.Simpson J. I. “The Accessory Optic System”. Annu Rev. 7: 13, 1984.Sloane, A. E. Manual of Refraction. Boston: Little, Brown, 1979. Smith, I. Handbook of Physiology, Vol 3. Bethesda American Physiological Society 1984.Springer, Sally P., Georg Deutsch W. H. Left Brain Right Brain. New York: Freeman and Company.Sterling, P. “Micro Circuitry of the Cat Retina”. Annu. Rev. Neurosci. 6: 149, 1983. Tinberg, Niko. Animal Behovior. 2.b., Hong Kong: Life Nature Library-Time Life Books.Toates, F. M. “Accommodation Function of the Human Eye”. Physiol. Rev., 52: 828, 1972.Van Heyningen, R. “What Happens to the Human Lens in Cataract”. Scientific American, 233 (6):
70, 1975.Walsh, T. J. Neuro-Opthalmalogy Clinical Sings and Symptoms. Philadelphia: Lea & Febiger, 1978. Whitnall, S. E. The Anatomy of the Human Orbit and Accessory Organs of Vision. New York: R. E.
Kreiger Publishing Co., 1979.Woolsey, C. N. Cortical Sensory Organization Multiple Visual Areas Clifton. New Jersey: Humana
Press, 1981.Wurtz, R. H., J. E. Albano. “Vsiual-motor Function of the Primate Superior Colliculus”. Annu. Rev.
Neurosci. 3: 189, 1980.Zimmerman, T. J. “Advances in Ocular Pharmachology”. Annu. Rev. Pharmaco. 20: 415, 1980.Zinn, K. M., M. F. Marmor. The Retinal Pigment Epithelium. Cambridge: Harvard University Press,
1979