fyodor mİhaylovİÇ dostoyevskİ budala...fyodor mİhaylovİÇ dostoyevskİ doktor bir babanın...

26
FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala

Upload: others

Post on 24-Dec-2019

22 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİBudala

Page 2: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

İletişim Yayınları, Dünya Klasikleri, 2003-2013 (11 baskı)© 2003 İletişim Yayıncılık A. Ş.

Идиот© Önsöz: Liza Knapp, “Introduction to the Idiot. Where, When, and How The Idiot Was Written”, Dostoevsky’s The Idiot: A Critical Companion, Northwestern, University Press, 1998.© Sonsöz: Murray Krieger, “Dostoevsky’s ‘Idiot’: The Curse of Saintliness”, Dostoevsky: A Collection of Critical Essays, Printice Hall, Inc., 1962.

İletişim Yayınları 869 • İletişim Klasikleri 15ISBN-13: 978-975-05-1684-9© 2015 İletişim Yayıncılık A. Ş.1. BASKI 2015, İstanbul

DİZİ YAYIN YÖNETMENİ Murat BelgeYAYINA HAZIRLAYANLAR Güneş Akkor, Emrah SerdanKAPAK Suat AysuKAPAK RESMİ Edvard Munch, “Melankoli”, 1894UYGULAMA Hüsnü AbbasDÜZELTİ Cansu ÖzyurtBASKI ve CİLT Sena Ofset · SERTİFİKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46

İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

Page 3: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ

BudalaИдиот

RUSÇADAN ÇEVİREN Mazlum Beyhan

LIZA KNAPP’IN ÖNSÖZÜ VE MURRAY KRIEGER’IN SONSÖZÜYLE

Page 4: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki Marya Hastanesi’nin bir loj-manında, zorba ve alkolik bir baba ile hasta bir anne arasında geçirdi. Küçük yaştan itibaren edebiyatla ilgilenmeye başladı ve Puşkin, Goethe, Cervantes gibi yazarlarla tanıştı. 1837’de annesini kaybetti ve ertesi yıl St. Petersburg’daki Askerî Mühendislik Okulu’na gönderildi. Babasının ani ve şüpheli ölüm haberini burada aldı. Bu kayıp üzerine bunalıma giren Dostoyevski, 1839 yılında ilk sara nöbetini geçirdi. 1844’te edebiyatla daha yakından ilgilenebilmek için askerlik mesleğinden istifa etti. 1846’da ilk romanı İnsancıklar yayımlandı ve edebiyat çevrelerinde büyük ilgiyle karşılandı. Ne var ki ardından gelen çalışmaları Öteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848) aynı başarıyı sağlayamadı ve ilk romanında kendisine destek veren ünlü eleştirmen Be-linski’nin alaylarına hedef oldu. Aşırı duyarlı ve sinirli bir kişiliğe sahip olan Dostoyevski bunun üzerine ruhsal çöküntü yaşayarak hastalandı. 1849’da Çar I. Nikola’nın baskıcı yönetimine karşı faaliyetlerinden dolayı tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. İnfazın uygulanmasına dakikalar kala, cezası Sibirya’da dört yıl kürek mahkûmiyetine çevril-di. Hapiste okumasına izin verilen tek eser İncil’di. Bu süre boyunca etrafını kuşatan, horlanan ve ezilen kesimi yakından tanıma fırsatı buldu. 1854’te serbest bırakıldıktan sonra Semiapalatinsk’te zorunlu kışla hizmetine gönderildi ve subaylığa kadar yükseldi. 1857’de yoksul ve dul Marya Dimitriyevna İsayeva ile kendisine mutluluk getirmeyen bir evlilik yaptı. Edebiyata dönüşü Amcanın Rüyası (1859) isimli, mizah öğeleri barındıran Gogolvari öyküyle oldu. Aynı yıl yayımladığı kısa romanı Stepançikovo Köyü ve Sakinleri (1859) de istediği ilgiyi göremedi. 1860’ta tefrika edilen ve toplum dışına itilmiş kişilerin anlatıldığı Ölü Bir Evden Hatıralar ile kendini edebiyat çevrelerine tekrar kabul ettirdi. Tolstoy ve Turgenyev’in övdüğü eser Sibirya’daki mahkûmiyetinden derin izler taşıyor-du. 1861’de ağabeyiyle birlikte Zaman (Vremya) adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Bu der-gide Batı karşıtı Slavcı düşüncelerini savunduğu tartışma yazıları yayımladı. Ardından, eleştirmenlerin sert tepkilerine sebep olan fakat okur tarafından beğeniyle karşılanan Ezilmiş ve Aşağılanmışlar yayımlandı. Yoğun çalışma temposu nedeniyle sağlığı bozulan Dostoyevski, doktorunun tavsiyesi üzerine 1862’de hayalini kurduğu Avrupa seyahatine çıktı. Fransa, İngiltere ve İtalya’yı kapsayan bu kısa gezinin ardından, 1863’te Batı kül-türünü eleştirdiği Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nı kaleme aldı. Aynı yıl yayımlanan bir yazı sebebiyle dergisi kapatılınca yeniden mali krize sürüklendi. Maddi sıkıntıların-dan kurtulma umuduyla Almanya, Wiesbaden’e kumar oynamaya ve bir süredir ilişki yaşadığı Polina Suslova ile buluşmaya gitti. Birkaç yıl sonra yayımladığı Kumarbaz bu dönemde yaşadığı büyük yıkımları anlatır. 1864’te Rusya’ya döndükten sonra ağabeyiyle Çağ (Epoha) adında yeni bir dergi çıkardı ve Yeraltından Notlar’ı burada tefrika etmeye başladı. Aynı yıl karısını ve ağabeyini kaybetti. Bunu izleyen on yıl boyunca, Dostoyevski art arda Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1867), Budala (1868), Cinler (1872), Delikanlı (1875) gibi başyapıtlarını kaleme aldı. Sürekli borç baskısı altında yaşayan ve alacaklıları tarafından sıkıştırılan yazar, daha hızlı çalışmak için işe aldığı yirmi yaşındaki sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina’yla, karısının ölümünden üç yıl sonra, 1867’de evlendi. Bu evlilikten doğan kızı üç aylıkken ölünce derin bir sarsıntı yaşadı ve deliliğin eşiğine kadar sürüklendi. Bu dönemde yoksulluk, sara nöbetleri ve kumar tutkusuyla boğuştu. 1874’te solunum yetmezliği tedavisi için bir süreliğine Almanya’ya gitti. 1880’de Puşkin anıtının açılışında konuşma yapmak üzere Moskova’ya davet edildi; konuşması hem halk üzerin-de hem de edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Yazarlık hayatı boyunca işlediği önemli temaları bir araya getirdiği Karamazov Kardeşler’i ölümüne üç ay kala tamamladı. Dostoyevski 9 Şubat 1881’de St. Petersburg’da hayatını kaybetti. Kalabalık bir halk kitle-sinin katıldığı cenaze töreninin ardından, Tihvin Mezarlığı’na defnedildi.

Page 5: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

İÇİNDEKİLER

ROMANA DAİR GÖRSELLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7

KRONOLOJİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

ÖNSÖZ

BUDALA’NIN YAZILIŞI ÜZERİNE / LIZA KNAPP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Budala

Birinci Bölüm ...................................................................................................................................47

İkinci Bölüm................................................................................................................................... 253

Üçüncü Bölüm ............................................................................................................................. 419

Dördüncü Bölüm .................................................................................................................... 573

SONSÖZ

DOSTOYEVSKİ’NİN BUDALA’SI: AZİZLİĞİN LANETİ / MURRAY KRIEGER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 753

Page 6: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki
Page 7: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

Budala’nın tefrika edildiği Rus Sözü (Russkoye Slovo) dergisinin ilk sayfası (Ocak 1868), kitabın ilk baskısının kapağı (1874) ve kitabın çalışma notlarından sayfalar.

Page 8: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

Aleksey Ushin’in Budala için yaptığı çizimler.

Page 9: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

Sulimo-Samuyllo’nun Budala için yaptığı çizimler.

Page 10: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki
Page 11: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

19. yüzyıldan Pavlosk manzaraları ve Pavlosk tren istasyonu konser alanında, Tsarskoye Selo demiryolunun açılışının 25. yılı kutlamaları için hazırlanan eğlence (1862), (solda).19. yüzyıldan St. Petersburg manzaraları, (sağda).

Page 12: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

47

Birinci Bölüm

I

Kasım sonlarında buzların eridiği nemli ve sisli bir günde Peters-burg-Varşova treni var hızıyla Petersburg’a doğru yol alıyordu. Ha-va öyle nemli ve sisliydi ki, saat dokuza geldiği halde ortalık tam ağarmamış gibiydi; yoğun sisten vagon pencerelerinin on metre ötesinde bile bir karartı seçebilmek mümkün değildi. Yolcular ara-sında yurtdışından gelenler de vardı gerçi ama çoğunluk, özellik-le de üçüncü mevki vagonlarını dolduran kesim, trene Rusya iç-lerinden binmiş tüccar esnaf takımından oluşuyordu. Hemen her-kes yorgundu, üşümüştü, herkesin gözkapaklarında zorlu gecenin ağırlığı seziliyordu; ve sisin aklığından olacak, herkesin yüzü ol-duğundan da solgun görünüyordu.

Ortalık biraz daha aydınlanınca, üçüncü mevki vagonlarından birinde, pencere kenarında iki yolcunun karşılıklı oturmakta ol-duğu seçildi: İkisi de gençti yolcuların, ikisinin de hemen hiç ba-gajı yoktu, ikisinin de giyimi sadeydi, ikisinin de ilginç yüz ifade-leri vardı ve nihayet ikisinin de birbiriyle konuşmaya can attığı gö-rülüyordu. Birbirlerini tanısalar ve şu dakikada kendilerini ilginç kılan şeyin ne olduğu bilselerdi, onları bu Petersburg-Varşova tre-ninin üçüncü mevki vagonunda karşı karşıya getiren rastlantıya

Page 13: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

şaşıracaklarına kuşku yoktu. Yolculardan biri yirmi yedi yaşında kadardı; orta boylu sayılırdı; siyah denebilecek kıvırcık saçları var-dı, ela gözleri ufaktı ama kor gibi yanıyordu. Elmacık kemikleri çı-kık, burnu irice ve basıktı; ince dudaklarında durmaksızın küstah, alaycı, hatta kötücül bir gülümseme geziniyordu; ama alnı açık, genişti ve yüzünün alt bölümünün iticiliğini bu güzel alın örtü-yordu. Bu yüzün en dikkat çekici yanı, ölü solgunluğuydu; bu sol-gunluk güçlü, sağlam bir yapısı olan delikanlıya ağır bir hastalık-tan yeni kalkmış birinin bitkin havasını veriyordu; bir de acı veren müthiş bir tutku. Yüzünün solgunluğu, o küstah, alaycı gülümse-mesi ve sert, kendini beğenmiş bakışlarıyla hiç uyuşmayan müthiş bir tutkululuk veriyordu ona. İçi kuzu postuyla kaplı, onu çok sı-cak tuttuğu belli olan bol bir gocuk vardı üzerinde; nemli Rus ka-sım gecesine hazırlıksız yakalandığı belli olan komşusu ıslak gece-nin ısırıcı okşayışlarını gece boyunca sırtında duyarken, o sıcacık kürküne sımsıkı sarınmış, hiç üşümemişti. Berikinin üzerinde ka-lınca bir kumaştan, kolsuz, kocaman kukuletalı, harmaniye, pele-rin benzeri bol bir giysi vardı; kışın İsviçre ya da Kuzey İtalya’da dolaşan gezginlerin giydiği türden bir giysiydi bu; ancak Eydtkuh-nen’den1 Petersburg’a kadar olan bu uç bölgelerde fazla işe yara-ması mümkün değildi.

Pelerinli genç de yirmi altı-yirmi yedi yaşlarında gösteriyordu. Boyu ortadan az uzundu; saçları beyaza yakın sarı ve çok gürdü; çökük yanaklarında nerdeyse beyaz, sivri bir sakal belli belirsiz se-çiliyordu. Gözleri masmavi, kocaman; bakışları sabitti; belli belir-siz bir sükûnetin yanısıra, saralılarınki gibi tuhaf, ağır bir anlam-la yüklüydü bu bakışlar. Aslında zarif, oldukça hoş bir yüzü vardı delikanlının ama epeyce soluk bir yüzdü bu, hatta şu anda soğuk-tan mosmor görünüyordu. Kucağında, rengi atmış eski bir fular-dan küçük bir çıkın vardı ve galiba bütün eşyası da bundan ibaret-ti. Ayağında kalın tabanlı, yüksek ökçeli, Rus işi olmayan ayakka-bılar vardı. Gocuğuna sımsıkı sarınmış olan kara saçlı komşu, bi-raz da yapacak başka bir iş olmadığından bütün bu ayrıntıları ince ince süzdükten sonra, yakınlarının uğradığı felaket karşısında haz duyan densizlerin alaycı gülümsemesiyle:

1 Prusya-Rusya sınırında bir istasyon – ç.n.

Page 14: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

49

“Çok mu soğuk?” dedi damdan düşer gibi ve keyifle arkasına yaslandı.

Sarışın olan, hep bu anı, bir konuşmanın başlamasını bekliyor-muşçasına, hiç bekletmeden:

“Çok!” diye karşılık verdi. “Üstelik de buzlar çözülürken böy-le... ya bir de karakış olsaydı?.. Havalarımızı unutmuşum sanki... kışın bizde ne kadar soğuk olduğunu.”

“Yurtdışından mı geliyorsunuz?”“Öyle, İsviçre’den.”Kara saçlı bir hayret ıslığı çalıp, hafiften kikirdedi:“Vay be! Ta nerden!”Konuşma başlamıştı. İsviçre işi pelerinli sarışın delikanlı, yol ar-

kadaşının çoğu epeyce yersiz, hatta basbayağı senlibenli sorularına istekle karşılık veriyor, soruların yersizliğinin hiç ayırdında değil-miş gibi görünüyordu. Bu arada, soruları yanıtlarken, gerçekten de dört yılı aşkın süredir Avrupa’da olduğunu; titreme ve çırpınmalar-la seyreden, saraya benzer tuhaf bir sinir hastalığı nedeniyle yurt-dışına gönderildiğini açıkladı. Onu dinlerken, kara saçlı birkaç kez bıyık altından gülümsemişti; “nasıl, iyileştiniz mi bari?” sorusuna, “hayır, iyileşemedim” yanıtını alınca ise, açıkça gülmüş, sonra da:

“Desenize boşa gitti paracıklarınız!” demişti. “Biz Ruslar neden-se yabancı hekimlere körü körüne inanırız.”

“Doğru söze ne denir!” diye atıldı, yanlarında oturan, zevksiz giyimli, kırk yaşlarında kadar gösteren, çopur yüzlü, kırmızı bu-runlu, memura benzer adam. “Rusları kendilerine çekmeyi iyi bi-liyor adamlar!”

İsviçre hekimliğinin konuğu olan hasta tatlı, barıştırıcı bir sesle:“Korkarım benim örneğimde yanılıyorsunuz,” dedi. “Herkesin

durumunu bilmediğim için, bu konuda herhangi bir tartışmaya gi-remem kuşkusuz ama benim doktorum yaklaşık iki yıl karşılıksız bakımımı üstlendiği gibi, elindeki son kuruşlarını da Rusya’ya dö-nüşüm için yol parası olarak verdi.”

“Yani paranızı ödeyecek kimseniz yok muydu?” diye sordu ka-ra saçlı.

“Yoktu. Oradaki harcamalarımı karşılayan Bay Pavlişçev iki yıl önce ölünce, General Yepançin’in eşine bir mektup yazdım; kendi-

Page 15: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

50

si uzaktan akrabam olur; ancak bir yanıt alamayınca, çaresiz dön-mek zorunda kaldım.”

“Nereye dönüyorsunuz peki?”“Yani nerde kalacağımı mı soruyorsunuz? Henüz bilmiyorum.

Doğrusunu isterseniz...”“Yani daha bir karar vermedim mi demek istiyorsunuz?”Kara saçlıyla memur kılıklı katılırcasına gülmeye başlamışlardı.“Varınız yoğunuz da şu çıkın Allah bilir?” dedi sonunda kara saçlı.Memur kılıklı da nerdeyse zevkten dört köşe:“Kalıbımı basarım ki öyle!” dedi. “Yani, evet, her ne kadar fakir-

lik ayıp değilse de, kendisinin yük vagonlarında falan da herhangi bir bagajı bulunduğunu sanmıyorum.”

Evet, öyleymiş; sarışın delikanlı hiç bekletmeden onlara hak verdi, tahminlerinin doğru olduğunu söyledi.

Memur kılıklı, çatlayasıya güldükten sonra:“Elinizdeki şu çıkının da,” dedi “büsbütün işe yaramaz bir şey

olduğunu söyleyemeyiz (ilginçtir: sonunda çıkın sahibi de yol ar-kadaşları gibi gülmeye başlamış, onun gülüşü, berikilerin kahka-halarının büsbütün şiddetlenmesine yol açmıştı). Her ne kadar içi-nin düka altınları, Napoléonlar, Frederichler, Hollanda altınları gi-bi, ayağınızdaki yabancı işi getrlerinizin ilham edebileceği, yabancı altınlarla dolu olmadığı belliyse de, General Yepançin’in eşinin ak-rabası olan birine ait olması dolayısıyla çıkınınızın belli bir değeri-nin olduğu yadsınamaz... tabii, eğer gerçekten General’in eşinin ak-rabası iseniz... zira dalgınlıktan insanlar yanılabilirler... ve dalgın-lık da... aşırı hayal gücü olanlarda pek sık görülen bir durumdur.”

“Yine çok iyi tahmin ettiniz!” diye atıldı sarışın delikanlı. “Çok haklısınız... Büyük olasılıkla burada yanılan benim. Yani Bayan General’le akrabalığımız o kadar uzaktan ki, buna akrabalık diye-bilmek çok zor. O bakımdan, İsviçre’den yazdığım mektubu yanıt-lamamasına hiç şaşırmadım. Başka ne beklenebilirdi ki?”

“Demek oluyor ki, posta için harcadığınız paracıklar da boşa git-miş. Evet... Yine de... hiç değilse saflık ve içtenliğinizin övgüye de-ğer olduğunu belirtmeliyim. General Yepançin’e gelince... kendi-sini tanırız... toplumca tanınmış biridir. Sizin İsviçre’de bakımını-zı üstlenen müteveffa Pavlişçev’e gelince, onu da tanırız; tabii eğer

Page 16: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

51

aynı kişiden, yani Nikolay Andreyeviç Pavlişçev’den söz ediyor-sak... çünkü iki kuzendirler kendileri ve öbür Nikolay Andreyeviç şu anda Kırım’da yaşıyor; bizim sözünü etmekte olduğumuz, mü-teveffa Nikolay Andreyeviç ise üst tabakayla ilişkileri olan son de-rece saygıdeğer bir insandı... ve bir vakitler dört bin dolayında ca-nı vardı kendisinin...”

“Evet evet, o Nikolay Andreyeviç Pavlişçev!” diye atıldı sarışın delikanlı ve merak dolu mavi gözlerini her şeyi bilen adama dikti.

Toplumun bazı kesimlerinde zaman zaman, hatta sıklıkla rast-lanır, böyle her şeyi bilen tiplere. Bunlar her şeyi bilirler, çünkü zekâ ve yeteneklerinden fışkıran ele avuca sığmaz kıpırdak me-rakları tek bir noktaya yönelmiştir; kuşkusuz, çağdaş bir düşünür-ce de belirtilebileceği gibi, bu durum daha önemli, yaşamsal nite-likte ilgilerin bulunmayışının bir sonucudur. Aslında bu “her şe-yi bilme”nin, sınırsız bir alanı içerdiği sanılmamalıdır; tam tersine: falanca nerde çalışır, kimleri tanır-kimleri tanımaz, ne kadar malı mülkü vardır, vaktiyle nerede valilik yapmıştır, kiminle evlidir, ev-lenirken karısı ne kadar drahoma getirmiştir, kuzenleri kimlerdir, kuzenlerinin kuzenleri, onların dış kapılarının mandalları kimler-dir...vb.vb. gibi bilgilerle sınırlıdır bu “her şey.” Her şeyi bilenler, çoğunlukla dirsekleri eprimiş giysiler giyer ve ayda on yedi ruble kadar maaş alırlar. Haklarında bunca şey bildikleri insanlar, kuş-kusuz, onların hangi güdüyle kendileri hakkında bu kadar çok bil-gi edinme gereksinimi duyduklarını asla anlayamazlar; oysa her şeyi bilenler kendi bilgilerini gerçek bilime eş tutar, bunun sonucu olarak da kendilerine en yüksek düzeyde saygı duyar, tam bir ruh-sal doyum içinde olurlar. Bütün bu konuşma sırasında kara saçlı genç esnemiş, vagon penceresinden boş boş bakmış ve yolculuğu-nun bir an önce sona ermesi için sabırsızlanmıştı. Dalgın gibiydi sanki, hatta epeyce bir dalgın gibiydi: Dinliyor ama duymuyor, ba-kıyor ama görmüyor, gülüyor ama neye güldüğünü kendi de anla-mıyor gibiydi. Doğrusu, oldukça tuhaftı durumu.

Kırmızı yüzlü, memur kılıklı adam, çıkınlı sarışın delikanlıya:“Affedersiniz ama acaba kiminle müşerref oluyorum?” dedi.Sarışın genç, sorunun bitmesini bile beklemeden, bir solukta:“Ben Prens Lev Nikolayeviç Mışkin,” dedi.

Page 17: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

52

“Prens Mışkin? Lev Nikolayeviç?” diye yineledi memur dalgın dalgın. “Çıkaramadım... hatta daha önce hiç duymadım bile diye-bilirim... Yani tarihsel bir ad olarak demek istiyorum... Karamzin Tarihi’nde herhalde geçiyordur Mışkin adı... ancak böyle tarihsel adlara hiç rastlanmaz oldu artık; tümüyle silinip gittiler yeryüzün-den sanki.”

“Evet, evet,” diye atıldı hemen Prens. “Mışkinler de, beni say-mazsanız, tümüyle yok oldular; sanırım ben sonuncularıyım. De-delerimizin dedeleri, sarayın iltifatına mazhar olmuş asker köylü-lermiş. Benim babam askeri okulu bitirdikten sonra orduda üsteğ-men olarak hizmet etmiş. Öte yandan, General Yepançin’in eşinin, Prens Mışkinler soyuyla olan yakınlığının nerden geldiğini de an-layabilmiş değilim... ki o da soyunun sonuncusu sayılır bir tür...”

“Soyunun sonuncusu sayılır bir tür, ha! Hah-hah-ha! Doğrusu çok güzel!” diye kikirdedi, memur.

Kara saçlı da gülümsedi. Sarı saçlı, ağzından kelime oyununa benzer bir sözün çıkmış olmasına şaşırmış gibiydi.

“Düşünerek söylediğim bir söz değildi,” diye açıklamaya giriş-ti hemen.

Pek bir keyiflenmişe benzeyen memur kılıklı:“Tabii, canım, tabii!” diye evetledi onu.“İsviçre’deyken, o profesörün yanında, bilim de öğrenmişsiniz-

dir herhalde, Prens?” diye sordu birden kara saçlı.“Evet... öğrendim diyebilirim...”“Bense hiçbir zaman hiçbir şey öğrenemedim.”“Aslına bakarsanız benim de pek bir şey öğrendiğim söylene-

mez,” dedi Prens, özür diler gibi. “Hastalığım nedeniyle sistemli bir öğrenim görmeme izin vermedi doktorlar.”

“Rogojinleri tanır mısınız?“Hayır, tanımam. Aslında pek az tanıdığım var Rusya’da. Sakın

siz Rogojin olmayasınız?”“Evet, adım Rogojin, Parfyon Rogojin.”“Parfyon mu.?..” diye atıldı memur; sonra yüzünde aşırı bir say-

gı ifadesiyle: “Yani siz... Rogojin ailesinden misiniz?”Baştan beri yalnızca Prens’le konuşan ve kırmızı yüzlü memura

tek bir söz söylemeyen kara saçlı:

Page 18: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

53

“Evet!” diye kestirip attı kısaca.“İyi ama... bu nasıl olur?” diye kekeledi memur; donakalmış gi-

biydi; gözleri yuvalarından uğramıştı... Hem saygı hem korku ifa-desi vardı yüzünde. “Demek siz... yedi göbekten soylu... Semyon Parfyonoviç Rogojin’in oğlusunuz... Geride tamı tamına iki bu-çuk milyonluk bir servet bırakarak bir ay önce vefat eden o saygın, onurlu, büyük insanın?”

Kara saçlı, bu kez de memurun yüzüne bakmaya gönül indir-meden:

“İyi de, sen nerden biliyorsun bıraktığı servetin tam iki buçuk milyon olduğunu?” dedi.

Sonra gözüyle Prens’e memuru göstererek:“Görüyorsunuz değil mi?” diye sürdürdü. “Kokuyu alır almaz

nasıl yalakalık etmeye başladı? Babamın bir ay önce öldüğü doğru; ben de bu süre içinde sürünüp durduğum Pskov’dan, gördüğünüz şu yırtık çizme, şu perişan üst başla yollara düştüm. Ne ağabeyim olacak alçak, ne de annem tek kapik para yollamadıkları gibi ba-bamın öldüğünü bile haber vermediler! Köpek kadar değerim yok gözlerinde. Pskov’da tam bir ay hummadan kıvrandım.

“İyi de, şimdi en azından bir milyon küsuru cebe indireceksi-niz,” dedi memur. Sonra ellerini çırparak, “Aman yarabbim, para-ya bak!” diye ekledi.

Rogojin yeniden başıyla memuru işaret ederek, Prens’e:“İyi ama ona ne oluyor, Allah aşkına!” dedi. “İsterse amuda kal-

kıp dolansın çevremde, kendisine tek kapik koklatmaya niyetim yok.”

“Tam da öyle yapacağım efendimiz; hep ellerimin üzerinde do-lanacağım çevrenizde.”

“Bir hafta gece gündüz öyle amutta dolaşsan yine de metelik ko-paramazsın benden.”

“Olsun! Olsun! Ben yine hep ellerimin üzerinde dolaşacağım çevrenizde. Karımı, çoluğumu çocuğumu terk edip önünüzde dans edeceğim. ‘Öv onu! Öv onu!’ diyeceğim kendime durmadan.”

Kara saçlı tükürür gibi yaparak:“Tuh, sana rezil herif!” dedi. Sonra Prens’e dönerek: “Beş haf-

ta önce baba evinden kaçıp Pskov’a, halamın yanına giderken be-

Page 19: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

54

nim de şu sizin çıkın gibi çıkından başka hiçbir şey yoktu yanım-da. Ben Pskov’da hummadan kıvranırken, babam da beyin inme-sinden ölmüş. Işıklar içinde yatsın rahmetli; ancak sağ kalsaydı ke-sin beni öldürürdü. İnanın bana Prens, Pskov’a kaçmasaydım eğer çoktan işimi bitirmişti.

Karşısındaki gocuklu milyoneri aşağıdan yukarıya dikkatle sü-zen Prens:

“Herhalde çok kızdırdınız kendisini?” dedi.Pek çok kişi için büyük bir ilgi konusu olabilecek milyonluk mi-

ras değildi, Prens’in muhatabında ilgisini çeken; bundan çok da-ha başka şeylerdi. Öte yandan Rogojin de Prens’e duygusal değil, mekanik diyebileceğimiz nedenlerle bir konuşma arkadaşı olarak dört elle sarılmıştı; yani amacı ona duygularını içtenlikle açmak, bunları onunla paylaşmak değil; bakışlarını, düşüncelerini rastgele şeylere yönelterek heyecanını bastırabilmek, en azından coşkuyla akan duygularının yatağını değiştirebilmekti. Sayıkladığını değilse bile, hâlâ geçirdiği hummanın etkisi altında olduğunu düşündür-tecek bir hali vardı. Memura gelince, soluğunu tutmuş, dikkatten kaskatı kesilmişti: Rogojin’in ağzından dökülen her sözcüğü birer mücevhermiş gibi anında yakalıyordu.

“Doğrusunu isterseniz, evet, çok kızmıştı,” dedi Rogojin. “Hak-lıydı da belki kızmakta. Ama ben en fazla ağabeyime içerliyorum. Annemin elinden bir şey gelmez... yaşlı kadın... Gününü takvim-den ermişlerin yaşam öykülerini okumakla, kendi gibi yaşlı kadın-larla gevezelik etmekle geçirir. Ama ağabeyim niye bildirmedi ba-na babamın ölümünü? Ah, anlıyorum. O sıralar ben kendimde de-ğildim ki... Dediklerine göre bana telgraf çekmişler, ama telgraf ha-lamın eline geçmiş. Hala da hala hani... otuz yıldır dul ve sabahtan akşama dek birtakım divanelerle oturur kalkar; rahibeden bin be-ter bir yaşamı var. Telgrafı görünce öyle bir korkmuş ki, açmadan götürüp karakola bırakmış. Hâlâ orada durur. Bereket versin, Vasili Vasiliyeviç’ten aldığım bir mektup her şeyi açıklıyordu. Pederin ta-butu üzerine örtülen örtünün altın sırma püsküllerini bile kesmiş geceleyin bizim birader, bunlar çuvalla para eder diyerek. Bu suçu yüzünden istesem onu Sibirya’ya sürdürürüm, çünkü kutsallığı çiğ-nemekten başka bir şey değil bu yaptığı.” Sözlerinin burasında me-

Page 20: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

55

mura döndü: “Hey, bostan korkuluğu! Yasada, mukaddesatı tahkir ve tezyif gibi bir şey diyorlar galiba buna?”

“Aynen öyle, efendimiz” diye onayladı hemen memur.“Peki cezası da Sibirya’ya sürgün mü?”“Aynen öyle efendimiz... Sibirya’ya sürgün... Hem de o dakka!”Rogojin yeniden Prens’e döndü:“Onlar hâlâ beni hasta sanıyorlar. Evet, hasta olmaya hâlâ has-

tayım ama yine de kimselere haber vermeden kendimi bu trene atıverdim... Hey, Semyon Semyonıç, kapılarını ardına kadar aç ve kardeşini bekle! Bizim rahmetliye kimbilir nasıl çekiştirdi be-ni? Doğru, Nastasya Filippovna meselesinde pederi çok kızdırdım. Suçluyum. Şeytana uydum.”

Memur, dalkavukça:“Nastasya Filippovna meselesi mi?” dedi. Bir şeyler düşünüyor-

muş gibiydi.Rogojin, sözünü ağzına tıkarcasına:“Hiç değilse tanımadığın kişilerin işine burnunu sokma!” diye

bağırdı.Memur, muzaffer bir tavırla:“Niye tanımayacakmışım?” dedi. “Tabii ki tanıyorum.”“Be adam, dünyada tek Nastasya Filippovna o mu? Hem sen ne

kadar küstah adamsın böyle!” Sonra Prens’e dönerek: “İnanır mı-sınız, böyle bir rezilin yakama yapışacağı sanki içime doğmuştu,” diye sürdürdü sözlerini.

Memur ayak dirercesine:“İyi ama neden tanıyabileceğimi düşünmüyorsunuz hiç?” dedi.

“Lebedev’in bilmediği mi var! Beni azarlayıp duruyorsunuz ama ya tanıdığımı kanıtlarsam size? Babanızın sizi kızılcık sopasıyla okşa-masına neden olan Nastasya Filippovna’nın soyadı Baraşkova’dır; yüksek tabakadandır, hatta kendine özgü bir prenses olduğu bi-le söylenebilir; Totskiy adında biriyle beraberdir; Nastasya Filip-povna’nın beraber olduğu bu Afanasiy İvanoviç Totskiy hem bü-yük bir toprak sahibi hem de önemli birtakım şirketlerin yöne-tim kurullarında üye olan büyük bir kapitalisttir ve bu nitelikle-ri dolayısıyla da General Yepançin ve ailesiyle çok yakın bir dost-luğu olup...”

Page 21: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

56

“Pes doğrusu!” dedi Rogojin, tam bir şaşkınlık içinde. “Gerçek-ten de haberi olmadığı bir şey yok bu herifin!”

“Lebedev’in bilmediği yoktur... Lebedev her şeyi bilir. Benim, efendiciğim, Aleksey Lihaçov denen adamla tam iki ay gece gün-düz sürtmüşlüğüm vardır... O da babasını kaybetmişti... Ve bizim girip çıkmadığımız delik yoktu... diyebilirim ki bensiz şuradan şu-raya adım atmazdı Lihaçov. Kendisi şu anda bir borç işi yüzünden hapistedir. Ama vaktiyle Armans, Korali, Prenses Patska ve Nas-tasya Filippovna gibi kişilerle tanışma fırsatı bulmuş ve haklarında pek çok şey öğrenmiş biriydi.”

Rogojin titreyen bir sesle:“Yani sen şimdi Nastasya Filippovna’yla Lihaçov arasında bir

şeyler olduğunu mu ima etmek istiyorsun?” dedi; öfkeden dudak-larının kanı çekilmişti.

“Hayır... hayır... katiyen!” diye atıldı hemen memur. “Asla böy-le bir şey olmadı. Onca para harcamasına karşın Lihaçov amacına ulaşamadı. Nastasya Filippovna örneğin bir Armans değildi. Bir tek Totskiy vardı onun için. Akşamları beraberce ya Bolşoy’daki ya da Fransız Tiyatrosu’ndaki özel localarına gider oyun izlerler-di. O akşam tiyatroya gelmiş subaylar, aralarında Nastasya Filip-povna’yı çekiştirirlerdi ama onların da söyledikleri, ‘Nastasya Fi-lippovna dedikleri işte bu kadındır’dan öteye geçmezdi; çünkü ne onlar bunun ötesinde bir şey bilirlerdi, ne de zaten bunun ötesin-de bilinecek bir şey vardı.”

Rogojin asık bir yüzle onayladı memuru:“Evet, vaktiyle Zalyojev’in bana anlattıkları da tam böyleydi.

Ben bir gün, Prens, üzerimde üç yıldır giydiğim eski bir redingot, Nevskiy’de dolaşırken gördüm onu; bir mağazadan çıkmış araba-sına biniyordu. O anda tam şuramın nasıl yandığını anlatamam. Tam o sırada Zalyojev’e rastlamayayım mı? Gözünde bir monokl... sinekkaydı tıraşlı... iki dirhem bir çekirdek... benim tam tersim bir durumda sizin anlayacağınız. Çünkü biz baba yurdunda hep ça-murlu çizmelerle dolaşır, lahana çorbasından başka bir şey bilme-yiz... ‘O bir prensestir,’ dedi Zalyojev. ‘Ve ondan sana eş olmaz. Adı Nastasya Filippovna, soyadı Baraşkova’dır ve Totskiy ile ya-şar. Totskiy’nin ise aklı fikri ondan kurtulmakta; çünkü yaşı artık

Page 22: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

57

kemale gelmiş olmasına karşın –elli beş yaşında Totskiy– Peters-burg’un en güzel kızıyla evlenmeyi kafaya koymuş.’ Bu arada ba-na o gün Bolşoy Balesi’ne gidersem Nastasya Filippovna’yı locasın-da görebileceğimi de söyledi. Babama baleye gitmekten söz edecek olsam esaslı bir dayak yiyeceğime kuşku yoktu; bu nedenle gizli-ce gittim ve Nastasya Filippovna’yı bir kez de orada, locasında gör-düm. Tabii o gece gözüme uyku girmedi. Sabahleyin babam para-ya çevirmem için yüzde beş faizli beşer bin rublelik iki tahvil verdi: ‘Bunlardan alacağın paranın yedi bin beş yüz rublesini götür And-reyev’e ver, kalanını da bir yerlere takılmadan doğruca bana getir, burada oturup seni bekleyeceğim,’ dedi. Tahvilleri sattım, on bin rubleyi aldım, ama babamın borcunu ödemek için Andreyev’in ya-zıhanesine gidecek yerde doğruca İngiliz mağazasına gidip her bi-rinin ucunda fındık irililiğinde birer pırlanta sallanan iki küpe al-dım. Dört yüz ruble eksik geldi para; ama kim olduğumu söyleyin-ce, sonra ödersiniz deyip küpeleri sardılar. Oradan doğruca Zalyo-jev’e gittim: ‘Böyleyken böyle kardeş,’ dedim; hemen hazırlan, doğ-ruca Nastasya Filippovna’ya gidiyoruz. Yola koyulduk. Ben ne yo-lun, ne yürüdüğümün, ne yanımın yöremin farkındayım! Doğru-ca kabul salonuna alındık; kendisi karşıladı bizi. Ben o sırada... ya-ni... benim ben olduğumu söylemedim. Zalyojev aldı sözü: ‘Parf-yon Rogojin’den... size rastladığı dünkü günün anısına hanımefen-di,’ dedi. ‘Lütfen kabul buyurun.’ Kutuyu aldı, açtı, içindekilere bir göz attı, gülümsedi, ‘Arkadaşınız Rogojin’e incelikli ilgisi, dikkati için teşekkürlerimi iletin,’ dedi, selam verip çekildi gitti. Ah, o an-da nasıl oldu da ölmedim, anlayamıyorum! Oysa giderken, ‘Öyle de öldüm, böyle de...’ diyordum. ‘Bu gidişin sağ salim dönüşü yok.’ Ama en ağırıma giden, Zalyojev denen cin herifin parsayı toplama-sıydı. Hem boyca kısaydım ondan, hem üstüm başım dökülüyor-du; belermiş gözlerimle, ağzımı açmadan kadına bakıp duruyor, müthiş utanıyordum; oysa Zalyojev’in üzerinde son moda giysiler, boynunda damalı bir kravat vardı; saçlarını kıvırtmış, yüzüne pud-ralar, kremler sürmüştü; öyle şen şakraktı, öyle yaltaklanıyordu ki, Nastasya’nın onu ben sandığına hiç kuşkum yoktu. Dışarı çıkınca, ‘Bir daha,’ dedim, ‘buraya benimle birlikte gelmeyi unut!’ Güldü: ‘Semyon Parfyoniç’e nasıl hesap vereceksin, çok merak ediyorum,’

Page 23: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

58

dedi. Gerçekten de bir ara, eve gitmektense kendimi oracıkta neh-re atmayı düşünmedim değil, ama sonunda, ‘Amaan,’ dedim, ‘kor-kunun ecele faydası yok; ne olacaksa olsun varsın!’ Ve üzerinde la-net taşıyan biri gibi evin yolunu tuttum.”

Bu arada memur Prens’e dönerek cin çarpmış gibi büyük bir korkuyla:

“Vay anam!” dedi; bütün vücudu korkudan titriyordu. “Rah-metli, on bin ruble şurda dursun, on kâğıt için bile insanı dünyaya geldiğine pişman ederdi.”

Prens, dikkatle Rogojin’e bakıyordu; rengi daha bir atmış gibiy-di Rogojin’in.

“On kâğıt için bile insanı dünyaya geldiğine pişman edermiş!..” diye küçümser bir edayla memurun sözlerini yineledi Rogojin, sonra Prens’e dönerek: “Olayı o dakka öğrendi,” diye sürdürdü. “Zaten Zalyojev önüne gelene anlatıyordu olup biteni. Peder beni kolumdan tuttuğu gibi üst kattaki odalardan birine kapadı ve tam bir saat Allah yaratmış demedi. Sonra da, ‘Bunlar daha bir şey de-ğil,’ dedi. ‘Seninle asıl akşam görüşeceğiz!’ Ve ne yapsa beğenirsi-niz? O yaşında kalk Nastasya Filippovna’ya git sen, salya sümük ağla, yalvar... O da getirmiş küpeleri kutusuyla, ‘Al mücevherleri-ni!’ diye fırlatmış suratına, sonra da eklemiş: ‘Parfyon’un bunları elde etmek için hangi tehlikeleri göze almış olduğunu gördükten sonra şimdi o küpeler benim için çok daha değerli. Parfyon Sem-yonıç’a engin selamlarımı ilet ve tarafımdan teşekkür et!’”

“Bu arada ben Seryojka Protuşin’den bulduğum yirmi rubleyle, annemin de hayır dualarını alıp, trene atladığım gibi Pskov yolu-nu tuttum. Oraya vardığımda sıtmadan tir tir titriyormuşum... Bu-nun üzerine kocakarılar bana azizlerin yaşam öykülerini okumaya başlamışlar; bense kendimi meyhaneye atıp cebimde kalan son ka-piklerle felaket bir şekilde kafayı çekip sokaklarda yatmışım... Ge-ce köpeklerin saldırısı... Sabaha doğru yeniden sıtma nöbeti... Na-sıl kendime gelebildiğimi bir ben bilirim.”

Memur neşeyle ellerini ovuşturarak:“Öyle ama bundan sonra Nastasya Filippovna’yla neşeli günler

bekliyor bizi,” diye kikirdedi. “O küpelerin çok daha değerlilerini armağan ederiz kendisine... Öyle değil mi, beyzadem?”

Page 24: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

59

Rogojin, memuru kolundan kıskıvrak yakalayarak:“Bana bak,” dedi, “Nastasya Filippovna’nın adını bir kez daha

ağzına alacak olursan, canını çıkarana dek kırbaçlarım seni! Liha-çov’la gezip tozmalarının boşa gitmediği anlaşılıyor!”

“Beni kırbaçlamaktan söz ettiğine göre, beni geri çevirmiyorsun demektir. Kırbaçla! Kırbaçla beni... kırbaçla ki senin damganı taşı-mış olayım böylece... A-a... şuraya bakın, gelmişiz bile!”

Gerçekten de tren istasyona girmek üzereydi. Kimseye haber vermeden yola çıktığını söylemiş olmasına karşın garda Rogojin’i bekleyenler vardı; şapkalarını sallıyor, sesleniyorlardı.

Rogojin kendisini karşılamaya gelenlere zafer kazanmışçasına –ve biraz da kindar– bir gülümsemeyle bakarak:

“İşe bak, Zalyojev de burada!” diye mırıldandı. Sonra birden Prens’e dönerek: “Nedenini bilemiyorum, Prens, ama seni çok sev-dim,” dedi. “Belki, böyle bir anda karşılaştığımız için... Ama –ba-şıyla memuru gösterdi–: Onunla da karşılaştım bu yolculukta, an-cak kendisini hiç sevmedim. Bana uğra, Prens. Öncelikle şu aya-ğındaki tuhaf kunduraları çıkarıp atalım... sana en üstün kalite-den bir sansar kürk vereyim; yine birinci sınıf bir frakla beyaz bir yelek ya da başka ne istersen, diktireyim, cebini parayla doldura-yım, sonra da... birlikte Nastasya Filippovna’ya gidelim... ne der-sin, ha? Kabul mü?”

“Kabul edin, Lev Nikolayeviç!” diye atıldı Lebedev. Sonra, et-kilemek istercesine tane tane: “Sakın kaçırmayın bu fırsatı!” de-di. “Sakın!”

Prens, yerinden doğruldu, büyük bir incelikle elini Rogojin’e uzattı ve sevecenlik dolu bir sesle:

“Sizi ziyaret etmek benim için büyük bir zevk olacak,” dedi. “Ayrıca, beni sevdiğiniz için de size çok teşekkür ederim. Bakarsı-nız, bugün bile gelebilirim ziyaretinize. Çünkü açık söylemek ge-rekirse, ben de sizden çok hoşlandım, özellikle de o pırlanta küpe-ler hikâyenizi anlattığınızda. Aslına bakarsanız, yüzünüz asık ol-masına karşın, küpe hikâyesinden önce de hoşlanmıştım sizden. Söz verdiğiniz kürk ve giysiler için çok teşekkür ederim. Çünkü her ikisine de çok ihtiyacım var. Para konusuna gelince, şu anda cebimden üç beş kapik bile çıkacağını sanmam.”

Page 25: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

60

“Paran olacak... bu akşam paran olacak!”“Olacak, olacak!” diye atıldı memur. “Bu gece, gün doğmadan

paralanacaksın!”“Cinsi latiflerle aranız çok iyi gibi sanki, Prens, yanılıyor mu-

yum? Önceden bileyim ki...”“Benim mi? Hayır, hayır! Sanırım bilmiyorsunuz... doğuştan

hasta olmam nedeniyle kadınları hiç... hiç tanımıyorum ben!”“O zaman sen meczup, divane gibi bir şeysin, Prens?.. Allah’ın

makbul kullarıdır senin gibileri.”“Evet, yüce Tanrı’nın makbul kullarıdır,” diye onayladı me-

mur da.“Kes yalakalığı da arkamdan gel,” dedi Rogojin, memura; hep

birlikte vagondan çıktılar.Lebedev amacına ulaşmıştı. Az sonra Rogojin’i çevreleyen gü-

rültülü kalabalık Voznesenskiy Caddesi yönüne doğru uzaklaştı. Prens’in ise Liteynaya yönüne gitmesi gerekiyordu. Hava sisli ve çok nemliydi; Prens gelip geçenlerden yolu sordu; gitmesi gereken yolun üç kilometre kadar tuttuğunu öğrenince bir arabaya binme-ye karar verdi.

II

General Yepançin, Liteynaya Caddesi dolaylarında, Preobrajen-ye’ye yakın bir yerde, kendine ait bir evde oturuyordu. Beşi ki-rada olan altı dairelik bu şahane evden başka General’in Sadova-ya’da, yine esaslı gelir getiren çok büyük bir başka evi daha var-dı. Bu iki evden ayrı General Yepançin’in hemen Petersburg do-laylarında büyük gelir getiren bir yurtluğu, yine Petersburg yöre-lerinde bir fabrikası vardı. General’in geçmişte kesenekçilik yap-tığı, yani devlete ait gelirleri, tekel vergilerini toplayan bir mülte-zim olduğu biliniyordu. Şimdi ise, önemli birtakım şirketlerde ha-tırı sayılır oyu olan, sözü geçer biriydi. Parası çok, işi çok, tanı-dıkları çok bir adam olarak ün salmıştı. Kimi yerlerde, bu arada çalıştığı dairede de, kendini her işte gereksinilen, olmazsa olmaz kişi yapmayı becermişti. Öte yandan herkes İvan Fyodoroviç Ye-pançin’in herhangi bir eğitimden geçmediği ve bir asker çocuğu

Page 26: FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Budala...FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki

61

olduğunu da bilirdi; bu sonuncu nokta kuşkusuz General’in lehi-ne sayılacak, ona yalnızca onur verecek bir noktaydı, ancak yine de General’in, bu konuyla ilgili imada bulunulmasından hoşlan-mamak gibi küçük, bağışlanabilir bir zayıflığı vardı. Ne olursa ol-sun, akıllı, becerikli biri olduğuna hiç kuşku yoktu. Görünmeme-si gereken yerde öne çıkmamak, silinip gitmek gibi bir ilkesi var-dı; insanlar onun özellikle de sadelik ve kendi yerini bilme nite-liklerine büyük değer verirdi. Her zaman yerini bilen, asla haddini bilmezlik etmeyen bu insanın içinden zaman zaman neler geçti-ğini bilseler acaba ne düşünürlerdi, ona büyük değer veren bu in-sanlar? Hayat işlerinde büyük deneyimleri ve kimi çok ilginç ye-tenekleri olmasına karşın, “yalakalıktan uzak sadakat”2 duygusu-na sahip bir insan gibi, hatta (ah, nereye gidiyor yüzyılımız?) bir Rus, içten bir insan, bağımsız bir akla sahip ve bu akla göre yapıp eyleyen bir kişi gibi değil, daha çok başkalarının düşüncelerinin uygulayıcısı gibi görünürdü. Dürüstlük, içtenlikle ilgili olarak gü-lünç birtakım fıkralar da uydurulmuştu hakkında, ama en gülünç fıkraların bile General’in cesaretini kırdığı söylenemezdi. Aslında şansı daima yaver gitmişti; kumar masalarına servet denilebilecek tutarlar yatırır ve bu sırada kâğıt oyununa düşkünlük şeklinde-ki –çoğu kez kendisinin işine yarayan– küçük zayıflığını gizleme gereği duymaz, tam tersine, öne çıkarırdı. İçinde yer aldığı toplu-luk, kuşkusuz birinci sınıf bir topluluktu. Gelecek çok önemliydi ve onun bu konudaki düsturu basitti: sabrın sonu selamettir; her şey ağır ağır, sabırla ve sırasıyla gerçekleşecekti. Esasen General Yepançin’in yaşı da “tam vakti” denebilecek bir yaştı, yani elli al-tı, yani yaşamın gerçek anlamda daha yeni başladığı, çiçeklendi-ği, en zinde yaş. Sağlığı yerindeydi, yüzünden kan damlardı; diş-leri kahverengi-siyahımsı bir görünüm almasına karşın sapasağ-lamdı. Sabah, işte kaygılı olan yüzü, akşamları oyun masasında ya da Ekselanslarının evinde neşeyle ışırdı: kısacası şimdiki ve gele-cekteki başarıları için her şey el vermiş gibiydi, yaşam güller ser-mişti ayaklarının dibine.

2 I. Aleksandr döneminde, Çar’ın tanıdığı sınırsız yetkilerle işkence, sürgün gibi son derece acımasız uygulamalara imza atan A.A. Arakçayev’in (1769-1834) armasında yer alan slogan – ç.n.