Transcript
Page 1: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

SAYI :10 EKİM-KASIM-ARALIK 2012

Ö Z E L O P T İ M E D H A S T A N E S İ S A Ğ L I K D E R G İ S İ

Özel Optimed Hastanesinin hasta, refakatçi ve ziyaretçileri içinhazırladığı ücretsiz yayınıdır, alabilirsiniz.Dergimizi Online okumak için www.optimedya.net

Kalbinizin RitmineKulak Verin

Anne SütüHer Bebeğin Hakkıdır

Üstün Dökmenile Röportaj

Üstün Dökmenile Röportaj

Evleriyle MeşhurSafranbolu

Kış Aylarında CildinizeAyrı Bir Özen Gösterin

Karaciğer Yağlanmasına Dikkat Lenfödem Nedir? Hamilelikte Ulturasonografi Önemli mi? Uykusuzluk Bir HastalıktırKış Aylarında Cildinize Ayrı Bir Özen Gösterin Ağız Kokusuna Meydan Okuyun Aidiyet Duygusu Olmayan Bir Kurum BüyüyemezLösemi Nedir? Organ Bağışlamak Hayat Kurtarmaktır Sonbaharda Görülen Hastalıklar Ev Dışında da Sağlıklı Yiyecekler Yiyebilirsiniz

Çocuk Cerrahisi UzmanıOp. Dr. Mehmet Yasin Mecdel:

Page 2: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI

OP. DR. NEVZAT KOÇ

ÇERKEZKÖY ÖZEL OPTİMED

HASTANESİ 'NDE

HİZMETİNİZDE

Page 3: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 1

Yıl:3 Sayı:10 Ekim-Kasım-Aralık 2012

İmtiyaz SahibiOptimed Sağlık Hizmetleri San. Tic. A.Ş. adına

OP. DR. AYHAN AKBIYIKOP. DR. AYHAN ARSLAN

Yayın AdıOptimedya Özel Optimed HastanesiSağlık Dergisi

YÖNETİM

ÖZEL OPTİMED HASTANESİAtatürk Cad. No:118Çerkezköy - TekirdağT: 0282 726 05 55F: 0282 726 55 [email protected]

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüELÇİN SÜLEYMANOĞLU

Yayın KuruluOP. DR. AYHAN ARSLANDERYA ZENGİNAYSEL ÖZMENÖZNUR KOÇNURGÜZEL UÇARSELDA KARACALARYILDIZ BAYIR

YAPIM

EditörSARE KUŞ

Grafik TasarımBİLAL AKGÜLwww.bilalakgul.com

Baskı: Hat Baskı SanatlarıLitros Yolu 2.Mat.Sit. ZA5 Topkapı - İST. T: 0212 612 75 96

Yayın Türü: Yerel Süreli / Üç ayda bir

ISSN: 1309-9337

Ö Z E L O P T İ M E D H A S T A N E S İ S A Ğ L I K D E R G İ S İ

Dergide yer alan içeriklerin hiçbiri profesyonel danışmanlık, teşhis, tedavi veya tavsiye yerine geçmez. Dergimizde sözü geçen herhangi bir belirti veya rahatsızlığın tehşisi ve tedavisi için mutlaka konuyla ilgili nitelikli bir hekime veya resmi sağlık kuruluşlarına danışın.

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI

OP. DR. NEVZAT KOÇ

ÇERKEZKÖY ÖZEL OPTİMED

HASTANESİ 'NDE

HİZMETİNİZDE

Yazı İşlerinden

Aktiviteler

Kalbinizin Ritmine Kulak Verin

Anne Sütü Her Bebeğin Hakkıdır

Karaciğer Yağlanmasına Dikkat

Lenfödem Nedir?

Hamilelikte Ultrasonografi Önemli mi?

Uykusuzluk Bir Hastalıktır

Kış Aylarında Cildinize Ayrı Bir Özen Gösterin

Ağız Kokusuna Meydan Okuyun

Aidiyet Duygusu Olmayan Bir Kurum Büyüyemez

Lösemi Nedir?

Organ Bağışlamak Hayat Kurtarmaktır

Sonbaharda Görülen Hastalıklar

Üstün Dökmen ile Röportaj

Atatürk’ün Son Yılları ve Ölümü

Evleriyle Meşhur Safranbolu

Ev Dışında da Sağlıklı Yiyecekler Yiyebilirsiniz

346

101418212426283032363840434446

Page 4: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 5: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 3

Sevgili Trakyalılar,

Sizlere söz verdiğimiz gibi elbirliği ile kaliteli bir sağlık kuruluşu oluşturmak için çalışmalarımıza büyük bir heyecanla devam ediyoruz.

Bir yılı daha geride bırakıyoruz ve ay sonunda yeni bir yıla merhaba diyeceğiz. Hizmete başladığımız 2007 yılından itibaren halkımızın bize duyduğu “GÜVEN” i asla sarsmadan büyük bir özenle taşımanın gayreti içinde olduk. Bundan sonra da aynı sorumluluk bilin-ci içinde yolculuğumuza devam edeceğiz.

Kavgacı, çatışmacı, şiddet dolu bir üslubun taraftarı olmadık. Her zaman uzlaşının, hoşgörünün tarafında olduk. Sorunlarımızı, kısır çekişmelerin içinde çözüm-süzlüğe mahkûm etmedik. Her zaman çözümden, bizi tercih eden halkımızdan yana olduk. Halkımızı ayrıma ve ayrıştırmaya tabi tutmadık. Bilakis herkesi kucaklamanın, farklılıkları bütünlemenin, kaliteli hiz-met sunmanın mücadelesini verdik.

Her vesile ile halkımızla bütünleştik. Faaliyete geçtiği-mizden itibaren halkımızla iç içe olduk. İyi gününde, kötü gününde onlarla birlikte olduk. Halktan kopuk bir yönetim anlayışımız hiç olmadı. Kapımız da, gö-nüllerimiz de herkese açık oldu. Bütün halkımızın gönlünü kazanmaya çalıştık.

Sağlık hizmeti vermek olmanın halkın hizmetkârı olmak anlamına geldiği düşüncesi ile hareket ettik. Kurumlarımızın, çalışanlarımızın halkımıza karşı her zaman sıcak bir yüze sahip olması için çaba sarf ettik. Kurumlarımıza her gelen vatandaşımızın mutlu ayrıl-ması hedefini kendimize koyduk. Çalışanlarımızdan kusursuz vatandaş memnuniyetini hedeflemelerini istedik.

Çalışanlarımızı çok önemsedik. En iyi hizmet verme-leri için adımlar attık. Eğitimlerine ciddi yatırımlar yaptık.

Kültür ve sanat faaliyetlerine hız kazandırdık. OPTİMED’i bölgemize layık hizmet sunucusu haline getirmek için önemli hamleler yaptık. Konferanslar, söyleşiler, konserler, yarışmalar, sanatsal eğitim faali-yetleri, tiyatro ve müzik eğitimi gibi kültürel faaliyet-lere katılmayı hedefledik.

Spora büyük bir önem verdik. Sporcularımıza, takım-larımıza desteklerde bulunduk, daha başarılı olmaları için çabaladık.

Böylesi ciddi bir vizyonla çalışmalarımıza yön verdik. 2012 yılını imkânlarımız nispetinde çok iyi değerlen-dirdik.

2013 yılını ise yeni bir başlangıç olarak kabul ediyo-ruz. Yeni yıl hazırladığımız projelerimizi hayata geçi-receğimiz yeni bir dönem olacak.

Bu yeni projelerle birlikte OPTİMED’i çok güzel yarın-lara taşıyacağımıza gönülden inanıyoruz.

2013 yılının sonunda çok daha kaliteli, çok daha gü-zel bir OPTİMED göreceğiz.

Bugüne kadar ortaya koyduğumuz vizyonla, sorum-luluk bilinciyle yolculuğumuza devam edeceğiz.

Sizi dergimizle baş başa bırakırken bir kez daha ifade etmek istiyorum ki, gecemizi gündüzümüze katarak halkımızın takdirine mazhar olacak çalışmalar ürete-ceğiz.

Şartlar ne olursa olsun…

2013 yılının hepimiz için, ülkemiz, milletimiz ve Trakya’mız için hayırlı olmasını diliyorum…

Tüm okurlarımıza kalbi sevgilerimi, saygılarımı sunu-yorum…

Saygılarımla,

Elçin Süleymanoğluİşletme Direktör Yardımcısı

Page 6: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 24

PERYÖN 6. İnsan Yönetimi Kongresi PERYÖN Türkiye İnsan Yönetimi Derneği Trakya Şubesi 13 Ekim 2012 günü Çorlu Silverside Otel’de “PERYÖN Trakya 6. İnsan Yönetimi Kongresi ‘ini gerçekleştirdi. Kongrenin ana teması AİDİYET’ti.

Değerli sunucular BAY İFADE Volkan AKAY ve Fa-toş GÜÇLÜ, değerli konuşmaları ile Yiğit Oğuz DUMAN, Nurşen CANİKLİOĞLU, Erdem ÖZDEMİR, Cüneyt DANAR, Kemal ŞAHİN, Aylin NAZLIAKA, Salim KADIBEŞEGİL, Lütfi İNCİROĞLU, Baybars AL-TUNTAŞ, İdil TÜRKMENOĞLU, Başak TECER ve Cü-neyt AYSAN, katılımcılar ile değerli bilgi ve dene-yimlerini paylaştılar.

Kongrede Çerkezköy’de hizmet veren birçok ku-ruluş stant açarak tanıtımlarını yaptı. Optimed olarak Çerkezköy’de bulunan Özel Optimed Has-tanesi ve geçtiğimiz yıl Çorlu’da hizmete açılan Çorlu Özel Optimed Tıp merkezimiz ’de sunulan hizmetlerin tanıtımını yaptık.

Okullarda Zil Yerine Saat Uygulamasıİl Milli Eğitim Müdürlüğünün “Zilsiz Okul Projesi” kapsamında Çorlu Özel Optimed Tıp Merkezi Çor-lu Emlak Konutların da bulunan Furtuni - İshak Pinas İlkokulu’ na 45 adet saat hediye ederek pro-jeye destek verdi.

Okul müdürü Oktay Kaplan, zil uygulamasının zi-hinde algılamayı kapattığını belirterek, saat uygu-laması ile birlikte öğrencilerin kendi oto kontrolü-nü sağlamasına katkı veriyor dedi. Öz güvenlerinin

Çorlu Özel Optimed Tıp Merkezimiz’de sunulan poliklinik hizmetleri Çocuk Hastalıkları, Kadın doğum Polikliniği, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon polikliniğimiz ve Rehabilitasyon merkezimizle bir-likte KBB, Dahiliye, Genel Cerrahi, Üroloji ve yeni hizmete sunulan Kardiyoloji, Dermatoloji ve Beyin Cerrahisi branşlarımız ve bu çerçevede yapılan günübirlik müdahalelerle, 24 saat kesintisiz olarak sunulan Acil servis hizmetlerimiz hakkında stan-dımızı ziyaret eden misafirlerimize bilgi aktarımı yaptık.

Kongrenin ardından sahnede sponsorların bir-leşmesi ile çok güzel bir kare oluşturuldu. Ana sponsor My Servis Grup Genel Müdürü Deniz Öztunalı’nın güzel ve anlamlı teşekkür konuşma-sının ardından, tüm sponsorlar bu süreçte plaket-lerini almış oldular. Gün boyu sürdürülen kongre Lüleburgaz Trockya Blues Orkestrası ve Sanatçılar Selçuk Ural, Nil Burak, Sami Aksu ile şenlendirilen bir kokteyl ile son buldu. •

AKTİV

İTELER...AKTİV

İTELER... A

KTİVİTELER...A

KTİVİTELER...

AKTİV

İTELER...AKTİV

İTELER... A

KTİVİTELER...A

KTİVİTELER...

AKTİV

İTELER...AKTİV

İTELER... A

KTİVİTELER...A

KTİVİTELER...

AKTİV

İTELER...AKTİV

İTELER... A

KTİVİTELER...A

KTİVİTELER...

Page 7: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 5

gelişmesine ve öz disiplinlerini geliştirdiğini ifade eden kaplan şöyle devam etti; “Bu proje ile ders-liklere yerleştirilen saatler sayesinde öğretmen ve öğrenciler zil çalmadan derslere girip çıkıyor. Bu uygulama öğrencilerin komut değil bilinçle hare-ket etme, kendi isteği ile derse giriş ve çıkışlarını sağladığı için, öğrencilerimizin okulda çok rahat etmelerine sebep oluyor. Okula gelen öğrenci herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadığı için bu konuda, kendisini psikolojik olarak çok rahat his-sediyor. Proje kapsamında bize destek veren Çor-lu Özel Optimed Tıp Merkezi yetkililerine teşekkür ederim.” •

Başhekimimiz Op. Dr. Ayhan Arslan İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Ahmet Hamdi Zenginal’ı ziyaret etti.Özel Optimed Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Ayhan Arslan ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Selda Karaca-lar 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla Çer-kezköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Hamdi Zenginal’ı ziyaret etti.

Öğretmenlerin ülkenin yarınlarını hazırladığını ve kutsal bir görevi yerine getirdiklerini ifade eden Özel Optimed Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Ayhan Arslan, İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Hamdi Zenginal ile tüm idarecilerin öğretmenler günü-nü kutladı. •

Page 8: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 26

Kalbinizin Ritmine Kulak Verin

Aritmi, kalpte görülen ritim bozukluklarının genel adıdır. Çok fark-lı aritmi çeşitleri vardır; bunların birçoğu önemsizdir, ancak bazı aritmiler yaşamsal önem taşıyabilir. Aritmiler, sürekli veya gelip geçici olabilir. Aritmiler birkaç saniye kadar kısa sürebileceği gibi saatler günler sürebilir. Bazı aritmiler kroniktir; yaşam boyu de-vam edebilir.

Kalbimizin Ritmi Nasıl Oluşur?Kalbimiz yaşam için gerekli besin maddelerini ve oksijeni organ-larımıza ulaştırabilmek için kasılıp gevşeyerek vücudumuza kan pompalar. Vücudumuzdaki tüm kasların kasılabilmesi ve gevşe-yebilmesi için kas dokusunun her defasında elektrikle uyarılması gerekir. Kalbin bir pompa olarak ritmik bir halde kasılıp gevşeme-si için de özel bir elektrik aktivitesi vardır. Bu elektrik uyarısı sağ kulakçıkta “sinüs düğümü” adı verilen özel bir hücre grubu tara-fından oluşturulur ve yine özel ileti hücreleriyle tüm kalp kasına yayılır. Kalbin kasılma hızı ve düzeni normalde sinüs düğümünün kontrolü altındadır. Sağlıklı kişilerde dinlenme sırasındaki ortala-ma kalp hızı 50 – 100 / dk arasındadır.

Aritmiler, kalbin herhangi bir yerinde sıra dışı bir elektrik uyarısı-nın ortaya çıkması veya normal elektrik uyarısının kalbe uygun şekilde iletilememesi sonucu gelişir. Bu durumda kalbimiz bazen

1955 Balıkesir doğumlu Ankara Tıp Fakültesi mezunu Kardiyoloji Uzmanımız

Uz. Dr. Ekrem Coşkun Pınar 4 yıldır Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 9: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 7

gereğinden hızlı, bazen de gereğinden yavaş çalı-şabilir.

Sık Görülen Ritim Bozuklukları Ekstrasistol: Kalbimizin aniden ve çok kısa bir süre için bir veya birkaç atım fazladan kasılması olarak tanımlanabilir. Bu hali çoğunlukla “kalpte tekleme”, “kuş kanadı gibi çırpınma hissi”, “bir veya birkaç kuvvetli kalp atımı” veya “kalpte bir duraklama ve ardından gelen kuvvetli bir atım” olarak hissetmek olasıdır. Ekstrasistol sağlıklı kişilerde de sık görülebi-len bir durumdur. Heyecan, stres, fazla kafeinli gıda tüketimi, sigara vb. maddeler ekstrasistol sıklığını artırır. Kalp hastalığı veya kalp hastalığı risk faktör-leri olmayan kişilerde ekstrasistol varlığı genelde önemli bir araştırma gerektirmez.

Bradikardi: Kalp hızının belirli bir sayının altında (60 / dk dan daha az) olması halidir. Birçok sağlıklı kişide 60 dk dolayında, bazen daha da yavaş kalp hızları olabilir ve hastalık işareti değildir. Dinlenme veya uyku sırasında kalbimiz normal olarak yavaşlar. Uyku sırasında kalp hızımız zaman zaman 35 - 40 dk. hızına dek yavaşlayabilir. Düzenli spor yapan-larda da ortalama kalp hızı genelde yavaştır. Ancak sinüs düğümünün veya ileti sisteminin bazı hastalık hallerinde kalp hızı çok yavaşlayabilir. Bu durumda

halsizlik, baş dönmesi ortaya çıkabilir; hatta zaman zaman fenalık hissi ve bayılma olabilir.

Taşikardi: Kalp hızının normalden / beklenenden fazla (100 / dk’ nın üzerinde) olmasıdır. Ancak fizik-sel veya duygusal stres hallerinde (hareket, egzer-siz, heyecan vb.) kalp hızındaki artış normaldir. Fazla miktarda kafeinli içecek tüketilmesi de kalp atışla-rında hızlanmaya neden olabilir. Bazı taşikardilerde elektrik uyarısı sinüs düğümünün dışında, kalbin başka alanlarında gelişir. Bu tür ritimler vücudu-muzun gereksinimleriyle genelde ilişkisizdir ve kalp çoğunlukla yüksek bir hızla çalışmaya başlar. Bu taşikardilerin bir kısmı kulakçıklara, bir kısmı ise ka-rıncıklara ait dokulardan kaynaklanır. Kulakçıklardan kaynaklanan en önemli aritmi “atriyal fibrilasyon” dur. Karıncıklardan kaynaklanan taşikardiler (ventri-küler taşikardi) çoğunlukla kalp hastalıklarıyla birlik-te görülür ve ventriküler taşikardi tedavi edilmezse sıklıkla ani yaşamsal tehlike oluştururlar.

Blok: Elektrik uyarısının kalp içinde yayılırken en-gellerle karşılaşması ve kalp kasının gereken şekil-

Aritmi, kalpte görülen ritim bozukluklarının genel adıdır.

Page 10: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 28

de veya sayıda uyarılamaması haline genel olarak “blok” adı verilir. Çok çeşitli blok türleri vardır; bunla-rın büyük çoğunluğu sadece EKG tetkikinde ortaya çıkar ve genelde müdahale gerektirmez. Kulakçık-larla karıncıklar arasındaki elektriksel ilişkinin azal-dığı veya kesildiği blok türü önemlidir. Bu blok du-rumunda sinüs düğümünde oluşan uyarılar karın-cıklara yeterli sayıda ulaşamadığından kalp hızı çok yavaşlar. Bu bloğa tıp dilinde “atriyoventriküler blok” adı verilir. Bu tip bloklar gelip geçici olabilir ve ara-lıklı olarak baş dönmesi, fenalık hissi ve bayılmaya neden olabilir. Belirsiz aralıklarla zaman zaman ve çok kısa sürelerde ortaya çıkan bu durumun tanısı Holter EKG ve “event - recorder” tetkikiyle konabilir. Sorunun tedavisi çoğunlukla kalp pili takılmasını gerektirebilir.

Atriyal fibrilasyon: Kulakçıklardan kaynaklanan önemli bir aritmi türüdür. Kulakçıklara ait dokular-da dakikada 400-600 kez gelişigüzel uyarılar oluşur. Sinüs düğümü devre dışıdır. Bu kadar çok ve kaotik uyarı dahilinde kulakçıklar etkili şekilde kasılamaz-lar. Diğer yandan atriyoventriküler düğüm bu kao-tik uyarıları düzensiz olarak ve kısmen karıncıklara iletilebilir. Kalp ve nabız atımları tamamen düzen-sizdir, hızlı veya yavaş olabilir. Bu ritim bozukluğu bazen ara ara ortaya çıkıp düzelen ataklar halinde-dir; bazen de kalıcı olarak yaşam boyu devam ede-bilir. Atriyal fibrilasyon genellikle yüksek tansiyon, kalp veya kronik akciğer hastalığı kişilerde görülür. İlerleyen yaşla birlikte atriyal fibrilasyon sıklığı ve riski artar. Atriyal fibrilasyonun önemi bu aritminin damar tıkanıklığına bağlı felç riskini artırmasıdır. Ku-lakçıklar içinde kan pıhtıcıkları oluşur ve bu pıhtıcık-lar dolaşıma katıldığında beyin damarlarını tıkayıp felce neden olurlar. Bu nedenle atriyal fibrilasyonu olan hastaların çoğunlukla kan pıhtılaşmasını azal-tan ilaç (coumadin) almaları gerekir ve bu duru-mun yaşamsal önemi vardır. Bu konuyu mutlaka doktorunuza sorunuz.

Ventriküler taşikardi: Ventriküler taşikardi, karın-cıklardan kaynaklanan hızlı ve düzenli bir ritimdir. Kalp dokusu normal elektrik yollarla uyarılmadığın-dan kalp kası gerektiği gibi güçlü ve etkili kasıla-maz. Ender olarak sağlıklı ve genç kişilerde görülse

de, sıklıkla koroner kalp hastalığı olan ve miyokard infarktüsü (kalp krizi) geçirmiş hastalarda görülür. Ani başlar ve kalp etkili bir şekilde kasılamadığın-dan çoğunlukla kan basıncında düşme, halsizlik ve ardından bayılmaya sebep olur. Gereken müdahale yapılmazsa, ventriküler fibrilasyon denen ve dakika-lar içinde ölümle sonuçlanan bir ritme dönüşebilir.

Ventriküler fibrilasyon: Ventriküler fibrilasyon kalp dokusunda gelişigüzel ve çok sayıdaki kaotik elektrik uyarısının yol açtığı bir ritimdir. Kalpte belir-gin bir kasılma hareketi olmadığından vücutaki kan dolaşımını pratik olarak durmuştur. Yaşamla bağ-daşan bir ritm değildir; etkili tedavisi birkaç dakika içinde yapılması gereken elektroşok uygulamasıdır. Ani ölümlerin çok büyük çoğunluğu ventriküler fib-rilasyon nedeniyle gerçekleşmektedir. •

Ventriküler taşikardi tedavi edilmezse sıklıkla ani yaşamsal tehlike oluştururlar.

Page 11: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 12: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 210

Anne Sütü Her Bebeğin Hakkıdır

Tarihte anne sütünün önemi M.Ö. 1550 yıllarına dayanmaktadır. Eski Mısır’da Ebers Papirusu’nda bebekleri beslemenin tek yolu-nun anne sütü olduğu ve üç yaşına kadar anne sütü alması ge-rektiği yazılıdır. Eski Babiller ve Türklerde anne sütü ile beslenme-nin önemi büyüktür ve anne sütü kutsaldır. İslam’a göre bebeğin anne karnında kanla beslenmesi ile anne sütü arasında kesintisiz bir devamlılık vardır. Ancak Avrupa’da endüstri devrimi ile birlik-te kadınlar çalışmaya itilmiş ve anne sütüne ilgi azalmıştır. Birin-ci Dünya savaşı sonrasında başlayan kadın hakları hareketlerini yanlış değerlendirilmesiyle biberon modern anneliğin simgesi ol-muştur. 1978 yılında Amerikan Pediatri Akademisi yapılan hataları fark ederek emzirme ve anne sütünün önemi konularına ağırlık veren öncü kurumlardan olmuştur. Bugüne kadar kamuoyunda yaratılan yanlış bilgiler değiştirilmeye ve bebeklerin doğanın ken-dine hediye ettiği en kıymetli besin olan anne sütü ile beslenme-lerinin önemini vurgulanmaya başlamıştır. Anne sütü içerik olarak çocuğun yaşına ve durumuna uygun olarak değişiklikler göster-mektedir. İlk günlerde salgılanan kolostrum yoğun kıvamda, yağ yönünde fakir, sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum gibi minerallerden ve bebeği enfeksiyonlara karşı koruyan antikorlar yönünden zengindir. Bu içerik giderek değişerek 10-15 gün so-nunda matür (olgun) süt özelliğine ulaşır.

yazı, Havva Nur ElmasYenidoğan Yoğun Bakım

Sorumlu Hemşiresi

Page 13: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 11

Anne sütünün faydaları oldukça fazladır. Bunlardan bir kaçına bakacak olursak;

• Annesütübebeğinnormalbüyümesinivegelişi-mini sağlayan en ideal yapıdadır. Anne sütünün yerini başka hiçbir yiyecek ve içecek tutamaz.

• Anne sütü hastalıklardan koruyucudur. Annesütü ile beslenen bebeklerde ishal ve solunum yolu enfeksiyonları çok daha az görülür. Anne sütünün içeriğindeki enzimler türe özeldir ve bu sebeple daha rahat sindirilirler. İnek sütünün içe-risinde daha fazla protein olmasına karşın sindiri-mi daha zordur ve bebekler bütün bu proteinleri kullanamazlar.

• Annedenilk4-5güngelenkolostrum(ağızsütü)bebeğin ilk aşısı gibidir. Antikor bakımında olduk-ça zengindir.

• Annesütüalançocuklardaalerji,bakteriyelme-nenjit, bazı “lenfoma” türleri, şişmanlık, görme ku-surları vb. problemler daha az yaşanmaktadır.

• Annesütüalanbebeklerdahaazdoktoragider.

• Annesütüaşılarınetkinliğiniarttırır.

• Annesütütemizdirveherzamanuygunsıcaklık-tadır.

• Emzirmekmamahazırlamayagöredahakolaydır.

• Ekonomiktir, anne sütü vermek içinpara harca-mazsınız.

• Hormoniçermez,tamamenorganiktir.

• Annesütüçevreilebarışıktır.Emzirmeiçinkutu,paket, şişe gibi materyallere ihtiyacımız yoktur.

• Bebekacıktığındaonuannesütüilehemenbes-lemek mümkün olduğundan mama beklerkenki ağlaması söz konusu değildir.

• Anne sütü içerisinde bulunan endorfinin ağrıkesici özelliği vardır. Anne sütü bebek için doğal sakinleştiricidir. Bebeğin uykuya kolay dalmasına yardımcı olur.

• Emzirmediş sağlığı için yararlıdır. Emzirme sıra-sında bebeğin çenesinin biberon ile beslenmeye göre 60 kat daha fazla enerji harcadığı hesap-lanmıştır. Dolayısı ile emen bebeğin çene kasları daha güçlüdür. Düzgün bir çenede çıkan dişler daha sağlıklı ve düzgün olur.

• Annesütüalanbebeklerdereflü(mideiçeriğinin

Anne sütünün yerini başka hiçbir yiyecek ve içecek tutamaz.

Page 14: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 212

yemek borusuna kaçması) daha az görülür.

• Annesütüilebeslenenbebeklerinpsikomotorvesosyal gelişimi mama ile beslenenlere göre belir-gin derecede daha iyidir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin zekâ düzeylerinin mama ile beslene-ne bebeklere göre daha yüksek olduğu okulda daha çok başarı gösterdiği saptanmıştır.

• Emzirmebebeğinduygusalgereksinimlerinikar-şılar. Emzirme sırasında salgılanan oksitosin hor-monu sütün memeden dışarı atılması, rahmin toparlanmasının yanı sıra annelik içgüdüsünün de gelişmesine yardımcı olur. Emzirme anne ile bebek arasında güçlü bir duygusal bağ oluşması-nı sağlar. Bu güven bağının bebeklerin çocukluk dönemini dahi olumlu yönde etkilediği saptan-mıştır.

• Tümbebekler kucaklanmayı ister.Birbebekkaçaylık olursa olsun emzirme esnasındaki pozisyo-nundan daha rahat bir duruş şekli yoktur. Bu po-zisyon bebeğin duygusal gelişimi için son derece önemlidir.

• Bebekler ilk6ayboyuncaannesütüdışındaekbesine ihtiyaç duymazlar. Ancak 6. aydan sonra ek besinlere başlamak gerekir.

• Emzirmenin anne üzerinde de olumlu etkilerivardır. Emzirmek annede meme kanseri, endo-metrium kanseri, yumurtalık kanseri, Crohn has-talığı, kemik erimesi gibi hastalıkların oluşma ris-kini azaltır.

• Doğum sonrası emzirmeye başlayan annelerinkanamaları daha az olur.

• Emzirme sayesinde annenin doğum kilolarınıvermesi kolaylaşır.

• Emzirmeanneninkendineolansaygısınıgüçlen-dirir.

Anne emzirme döneminde kendine özen göster-melidir. Emziren anne günde en az 2 litre sıvı tü-ketmelidir. Protein içerikli yiyecekleri (kuru fasulye, nohut, et, tavuk, balık) her öğününde bulundurma-lıdır. Sebze ve meyve yemeyi ihmal etmemelidir. Bol şekerli sıvılardan kaçınmak gerekir. Fazla şeker boş kaloriden başka bir işe yaramaz.

Bebek uyurken anne de uyumalıdır. Özellikle ilk ay-larda gece uyanmaları fazla olacağından annelerin

gündüz uyumaları tavsiye edilir. Geceleri emmek isteyen bebeği annenin emzirmesi çok önemlidir. Hem bebeğin sarsılması, hem de annenin süt veri-minin artması açısından son derece önemlidir. Za-ten bu durum ikinci ayın sonuna doğru yavaş yavaş azalacaktır.

Emzirme süresince bebeğe emzik ve biberon veril-memelidir. Emzik ve biberon verilmesi durumunda annenin süt verimi azalmakta, hem çocuğa mikrop kaynağı olabilecek doğal olmayan beslenme yapıl-makta hem de bebek en yaralı olan anne sütünden mahrum bırakılmaktadır.

Bebek doğumdan hemen sonra mümkün oldu-ğunca erken emzirmeye başlanmalıdır. İlk sütler damla damla gelecektir ancak amaç bebeği besle-mekten çok memeleri uyarmaktır. Bebek ne kadar

Anneden ilk 4-5 gün gelen kolostrum (ağız sütü) bebeğin ilk aşısı gibidir.

Page 15: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 13

çok emerse ve göğüsler ne kadar çok uyarılırsa süt miktarı o oranda artar.

Yenidoğan bebekler uyuyorsa en geç 3 saat için-de tekrar uyandırılıp emzirmelidir. Bu beslenme en az 10 -15 dakika sürmelidir. Ancak bebek istediği zaman ve istediği sürede emebilir. Örneğin 1 saat aralıklarla emmek istiyorsa mutlaka emzirmek ge-rekir. Özellikle ilk günlerde sütlerin az gelmesine bağlı olarak bebeklerde çok sık emme isteği ola-caktır. Ancak zamanla emzirme düzene girecektir. Beslenme süresi kısalacak emzirme araları bebeğin isteğine bağlı uzayacaktır. Bebekler ilk haftalarda, günde 8-12 kez emmelidir.

Anne sütünün yeterli olup olmadığını bebeğin kilo artışından anlayabiliriz. Bebek düzenli olarak kilo alıyorsa, her bezinde idrar mevcutsa, günde 2-3 kez kaka yapıyorsa bebek iyi besleniyor, anne sütü ye-terli demektir.

Biz Optimed Hastanesi olarak Bebek Dostu Hastane Programını uygulamaktayız.

Emzirme Politikamız;• Hastanemizinbebekbeslenmesindekitemelpo-

litikası “Anne Sütü İle Beslenme”dir.

• Annelereannesütüveemzirmeninönemikonu-sunda eğitim verilir.

• Annelere bebeklerini; bebeğin istediği sıklık vesürede emzirmeleri söylenir.

• Bebeklerdoğumutakipedenilkyarımsaatiçindehemşire gözetiminde emzirtilirler. Etkili emzirme

gerçekleşene kadar pratik destek sağlanır.

• İlk6aysadeceannesütüvermeleri,6.aydanson-ra doktor kontrolünde ek gıdaya geçmeleri ve emzirmeye 2 yaşına kadar devam etmeleri konu-sunda teşvik edilir.

• Hastanemizde annelerin bebeklerini emzirecek-leri emzirme odası bulunur.

• Hastanemizdeannesütününöneminianlatanta-nıtıcı ve eğitici afiş, broşür ve görsel materyaller bulunur.

• Tıbbigereksinimolmadıkçaannevebebekten-sel ve görsel temas sağlamak amacıyla aynı oda-da kalmaları sağlanır.

• Bebeklerindenayrıkalmakzorundakalanannele-re süt sağma teknikleri, anne sütü ve beslenme-nin nasıl sürdürüleceği hakkında bilgi verilir.

• Hastanemizdeilgilipersonelannesütüveemzir-me konulu eğitim almıştır. Bu eğitimler periyodik olarak tekrarlanır.

Her memeli canlı gibi insanlar da yavrusunu do-ğumdan hemen sonra emzirmelidir. Anne sütü ile beslenme bebeğin en doğal hakkıdır. Hiçbir bebek bu haktan mahrum bırakılmamalıdır. •

Anne sütü bebek için doğal sakinleştiricidir. Bebeğin uykuya kolay dalmasına yardımcı olur.

Page 16: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 214

Karaciğer yağlanması, adından da anlaşılabileceği gibi karaciğer hücrelerinde aşırı miktarda yağ birikmesi sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Erkek ve kadınlarda aynı sıklıkta görülür. Normalde karaciğer hücrelerinde az bir miktarda yağ bulunabilir ve bu bir hasara yol açmaz. Ancak yağlanmanın fazla olması karaciğerde fonksiyonel ve yapısal değişikliklerin ortaya çıkmasına yol açar. Karaciğer yağlanması karaciğerde inflamasyonla (iltihap - yangı) giden hastalıklarla birlikte olabileceği gibi kendisi de bizzat kara-ciğerde inflamasyonuna yol açabilir. Bunun sonucunda karaciğer hücrelerinde (hepatosit) harabiyet ve karaciğer fibrosisi gelişir. Karaciğerdeki nekroz (hücre harabiyeti ve ölümü) ilerledikçe olay karaciğer sirozuna dönüşür ve ciddi bir durum haline gelebilir. Bu yüzden ileri derecede yağlı karaciğeri olan hastaların dikkatli değerlendirmesi ve yakından takip edilmeleri gerekir.

Karaciğer Yağlanmasını Nedenleri Nelerdir?Karaciğer vücudumuzda yağların metabolizması ve yıkımında önemli rol oynar. Karaciğerde yağların metabolize edilmesi sıra-sındaki aksaklıklar karaciğerde yağ birikimine sebep olabilir. Kara-ciğerde yağların metabolizasyonu veya sekresyonu, dolaşımdaki yağ asitlerinin diğer dokulardaki yağ depoları tarafından tutulma kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Hepatik steatozda karaciğerden

1969 Elazığ doğumlu Gülhane Askeri Tıp Akademisi mezunu İç Hastalıkları (Dahiliye)

Uzmanımız Uz. Dr. İrfan Aydın 3 yıldır Çerkezköy ‘de hizmetinizde.

Karaciğer Yağlanmasına Dikkat

Page 17: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 15

Yağlanmanın fazla olması karaciğerde fonksiyonel ve yapısal değişikliklerin ortaya çıkmasına yol açar.

yağ sekresyonu bozulmaktadır. Karaciğer, kendi-sine gelen karbonhidrat miktarı arttığında oluşan karbonhidrat fazlasını yağ asitlerine çevirerek har-car. Karaciğerden salınan ancak metabolize edil-meyen yağ asitleri karaciğerde reesterifiye edilerek tekrar trigliseridler oluşur. Diyetle aşırı karbonhidrat alınması karaciğerde yağ birikimine yol açar.

Karaciğer yağlanmasının en sık görülen şekli baş-ka hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan tipidir. Bunlar içinde en bilineni aşırı şişmanlıktır (obezite). Vücut ağırlığı normalin yüzde 10’undan fazla olan insanların 2/3‘sinde karaciğer yağlanması saptan-maktadır. Bunun dışında şeker hastalığı (özellikle tip 2 diabetes mellitus), hipertrigliseridemi (kanda trigliserid seviyelerinin yüksek olması) ve fazla alkol kullanımı da karaciğer yağlanmasına yol açabilecek sık görülen diğer durumlardır. Kan lipidlerinden tek başına kolesterol yüksekliği karaciğer yağlan-ması için bir risk faktörü değildir. Aşırı A vitamini kullanımı, uzun süre damar yolu ile beslenme, hızlı kilo kaybı ve kortikosteroid vb. ilaçların uzun süre kullanımı karaciğer yağlanması oluşturabilir. Yağlı yiyeceklerle beslenmenin karaciğer yağlanmasına neden olabileceği mantıklı gibi gözükse de bu tür diyetle beslenme aşırı kilo artışına ve kan trigliserid düzeylerinin yükselmesine yol açmadıkça kara-ciğer yağlanması oluşturmaz.

Karaciğer Yağlanmasının Belirtileri Nedir ve Nasıl Tanı Koyulur?Karaciğer yağlanmasında genellikle hasta tara-fından fark edilebilen belirtiler yoktur. Halsizlik, çabuk yorulma ve karın sağ üst kısmında ağrı veya dolgunluk hissi gibi belirtiler bulunabilir. Aslında rutin be-den muayenesi sırasında da karaciğer yağlan-masını farkına varmak çoğunlukla mümkün olmaz. Genellikle başka bir nedenden dolayı yapılan kan tahlillerinde karaci-ğer enzimlerinde ar-tış saptanması üzerine yapılan diğer tetkiklerle karaciğer yağlanması olduğu anlaşılır. Bazen beden muayene-si sırasında karaciğerin yumuşak bir kıvamda büyümüş olduğu fark edilebilirse de daha çok

ultrasonografik inceleme sonrasında karaciğerin büyüdüğü anlaşılır. Pratikte karaciğer yağlanması daha çok başka bir hastalığın araştırılması amacıyla yapılan ultrasonografik inceleme sırasında tesadüfi olarak saptanmaktadır.

Karaciğer yağlanmasının kesin tanısı karaciğer iğne biyopsisi ile konursa da (lokal anestezi altında ince bir iğne ile küçük bir parça karaciğer dokusu alına-rak mikroskop altında incelenmesi) çok özel koşul-lar dışında karaciğerde yağlanma saptanan insan-larda genellikle iğne biyopsisi yapılmasına gerek yoktur.

Basit bir yağlı karaciğer sizi olumsuz yönde etki-leyebilir, ancak çok ender durumlarda karaciğer

hasarına yol açar. Ancak eğer yağlı karaciğer iltihaplanmış ise (yağlı

karaciğer hepatiti), bu ciddiye alınması gereken bir bulgu-

dur. Bu iltihaplanmalar, alko-le bağlı hepatit ve başka

nedenlerden kaynak-lanan hepatit

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 15

Page 18: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 216

(alkole bağlı olmayan steatohepatit) olarak birbirin-den ayrılmaktadır. Her iki yağlı karaciğer iltihabında da karaciğer uzun vadede hastalanabilir ve karaci-ğer sirozu oluşabilir. Bir karaciğer sirozu olgusunda karaciğer kanseri riski de artmaktadır.

Hepatomegali (karaciğer büyümesi) Nedir?Hepatomegali: karaciğerin büyümesine denilmek-tedir. Hepatomegali radyolojik inceleme ile doğru-lanmalıdır. Karaciğerin muayenede ele geliyor ol-ması karaciğerin mutlaka büyük olduğu anlamına gelmez. Akciğer sorunları nedeni ile karaciğer aşağı itilebilir ve bu durumda büyümüş zannedilebilir. Ki-şinin kendi kendisine karaciğer büyümesini teşhis etmesi neredeyse imkansızdır. Ancak doktor mua-yenesiyle karaciğer büyümesi teşhisi koyulabilmek-tedir.

Karaciğer yağlanması ve büyümesi başka has-talıklarla beraber görülebileceğinden, karaciğer yağlanması olan kişilerde bu hastalıklar mutlaka araştırılmalıdır ve sonuca göre tedaviye başlanma-lıdır. Bu hastalıklar arasında şişmanlık, sürekli alkol

(içki) kullanımı , diabet (şeker hastalığı), geçirilmiş hepatit (sarılık , Reye sendromu, Wilson hastalığı, Refsum hastalığı, hemakromatoz, abetalipoprote-inemi, proteinden fakir beslenme, kortikosteroid (kortizon) kullanımı, tetrasiklin ve diğer bazı ilaçla-rın kullanımı vardır. Karaciğer yağlanmasına ek ola-rak karaciğerde büyüme veya kişide bazı şikayetler de varsa (karın sağ üst tarafında ağrı, sarılık) veya karaciğer enzimleri (SGOT, SGPT vs.) değerleri yük-selmişse önemli olabilir.

Karaciğer yağlanmasının herhangi bir özgül tedavi-si yoktur. Kilo fazlası olan kişilerin diyet ve egzersiz ile kilo vermeleri sağlanmalıdır. Özellikle diyete dik-kat etmek gerekir. Alkol gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmak gerekir. Kolesterol içeren yiyecekler (tereyağ, kuyrukyağı gibi hayvani yağlar, kuruyemiş-ler, sakatat, yağlı et ve kıyma, tavuk derisi, yumurta) kullanılmazsa iyi olur. Mümkün olduğunca yağsız yenmelidir. Bal karaciğer için çok faydalıdır (Şeker hastalığı varsa yenmemelidir). Paracetamol, korti-zon, tetrasiklin gibi karaciğere zararlı ilaçlar sürekli kullanılmamalıdır. Doktora gidince (verilecek ilaçla-rın seçimi açısından) karaciğerde yağlanma olduğu söylenmelidir. Ayrıca bazı bitkisel karışımlarında karaciğere iyi geldiği bilinir. Bunlar; enginar, lahana, kayısı, elma, havuç, üzüm, hurma, yağsız tatlılar, bal, erik, armut, maydonoz ve kereviz gibi yiyeceklerin bol miktarda tazesi, kompostoları, yemekleri yapılıp yenilmesi faydalıdır. •

Karaciğer yağlanmasında genellikle hasta tarafından fark edilebilen belirtiler yoktur.

Page 19: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 20: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 218

Lenfödem Nedir?

Lenfatik sistem arterial ve venöz dolaşımın dışında önemli bir dolaşım sistemidir. Lenfatik sistemlerle ilgili hastalıklar sık görül-mediğinden ve yavaş seyrettiğinden çoğu zaman gözden kaçar. Lenfatik sistem; lenf kapillerleri (çok ince lenf kanalları), lenf da-marları, lenfatik turunkus ve lenfatik kanaldan oluşur. Günde 2-4 litre kadar lenf sıvısı subklavia toplar damarına boşaltılır. Lenf nod-ları ise lenfatik sıvının süzüldüğü konsantre edildiği ve içindeki yabancı maddelerin uzaklaştırıldığı nodüler yapılardır.

Torasik duktus en kalın lenf damarıdır. Bütün lenfatik sistemi 4 adet lenf kanalı ile venöz sisteme (toplardamar) taşır. Bunlar tora-sik duktus, sol jugular ven, subklavian ven, sağ subklavian ven ve internal jugular ven.

Lenf sıvısının dokularda birikmesine lenfödem denilir. Bu sıvı protein konsantrasyonu oldukça yüksek olan bir sıvıdır. Lenfatik kanallarda herhangi bir tıkanma bu sıvının dolaşıma katılmasını engelleyerek dokularda birikmesine sebep olur. Meme kanserin-den operasyon geçiren kadınların üçte birinde kollarda lenf sıvısı birikimi olur. Bu durumda ameliyat edilen meme tarafındaki kol-da sert bir ödem olur. Ayrıca dünyanın bazı bölgelerinde görülen enfeksiyöz bir hastalık da lenfödeme sebep olabilir.

Kaç Tip Lenfödem Vardır? Birincil tip lenfödem: Doğumda ergenlik döneminde ya da 35 yaşlarda görülür.

1975 İstanbul doğumlu Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu Fizik Tedavi ve

Rehabilitasyon Uzmanı Uz. Dr. Mustafa Yıldız 5 yıldır Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 21: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 19

İkincil lenfödem: Cerrahiye bağlı lenf nodlarının çıkarılmasına bağlı radyoterapi, lenf nodları ve da-marların zedelenmesine bağlı Fibrozis, lenf damar-larının fibrojisine bağlı Travmatik,lenf damarlarının kazalar sonucu yırtılmasına bağlı Venöz yetmezlik, venöz yetmezlikte genişleyen varislerin lenf da-marlarını sıkıştırmasına bağlı felçler, kasların çalış-maması sonucu kasların pompalama fonksiyonun ortadan kalkması.

Lenfödem Dereceleri

1. Derece: Etkilenmiş organın yükseltilmesi ile kıs-men azalan pitting ödem.

2. Derece: Ekstremitenin yükseltilmesi ile azalma-yan sert ödem. Dokudaki lenfatik sıvıdan dolayı deri ve deri altı serttir.

3. Derece: Tutulmuş ekstremitede anormal şişlik.

Hangi Hastalıklarla Karışabilir?Lenfödem sağ kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, varisler, venöz yetmezliği, akut ve kronik damar tı-kanmaları ile ilişkili ödemlerle karıştırılabilir.

Lenfödemin Takibi Nasıl Yapılır?En iyi ölçüm metodu kol için bilekten yukarıda 5 cm aralıklarla çap ölçümü, bacak için de topuktan 10 cm aralıklarla yukarıya doğru çap ölçümü yapılır. Her ekstremite için 3 ölçüm yapılmalıdır ve sağlam tarafla ve daha önceki ölçümlerle mukayese edil-melidir.

Lenfödem Nasıl Tedavi Edilmelidir?Ekstremitenin yükseltilmesi, diüretikler, pnömotik basınç cihazları, kompresyon bandajları, masaj ve bazen cerrahi tedavi metotları kullanılır.

Pnömotik Pompalar Nasıl Çalışır? Basınçlı pnömotik cihazlar genelde iki çeşittir. Bir tipinde tek bir basınç odası vardır, diğerinde ise birçok basınç odacığı bir arada bulunur. Basınç ekstremitenin uç kısmından yukarı kısmına doğru uygulanır. Yapılan çalışmalarda çoklu pompaların kullanılması daha iyi sonuç vermiştir. Ancak bu pompalar yine de sorunun tamamen çözülmesini sağlamaz. Pnömötik kompresyon günde en az 2-6 saat sürdürülmeli ve bu işlemden sonra basınçlı ço-raplar ve elastik bandajlar kullanılmalıdır.

Pnömotik pompalardan önce elle lenf masajı uygu-lanması sonucun daha iyi olmasına katkıda bulu-nur. Tedaviden sonra 30-40 mm hg basınç uygula-yan basınçlı çoraplar giyilmeli ve esnekliği azalınca

bu çoraplar değiştirilmelidir.

Özetle lenfödemin fizik tedavisinde;

• Deribakımı• Ellelenfatikdrenaj• Kompresyonbandajları• Pnömotikkompresyoncihazlar• Egzersizler

Lenfödem tedavisinde ilaçların faydası var mıdır? • Diüretiklerçokazetkilidir• Benopyronekısmenetkilidir•

Lenfödem sağ kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, varisler, venöz yetmezliği, akut ve kronik damar tıkanmaları ile ilişkili ödemlerle karıştırılabilir.

Page 22: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 23: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 21

Hamilelikte Ultrasonografi

Önemli mi?

Sağlıklı bir gebelik izleminin en önemli aşamalarından birisi de gelişmekte olan bebeğin tüm organ ve oluşumlarının detaylı bir şekilde incelendiği ikinci düzey ultrason incelemesidir. Bu incele-meye, ikinci trimester ultrasonografi taraması, ayrıntılı fetal ince-leme anatomik inceleme gibi değişik isimler verilmektedir. Halk arasında ise renkli ultrason gibi yanlış bir isimlendirmesi de vardır.

Detaylı ultrasonografi 18-24. haftalar arasında yapılabilir. Bu dö-nemde bebek ve organları yeterince büyümüştür ve daha iyi görüntü elde etmek için bebeğin çevresindeki su miktarı boldur. Bu dönemde yapılmasının bir başka nedeni ise olası bir anomali saptanması durumunda gebeliğin sonlandırılması açısından çok geç kalınmış olmamasıdır. Merkezimizde uygulama 20-22.hafta-lar arasında yapılmaktadır.

Değerlendirmenin sağlıklı yapılabilmesi için teknik özellikleri üs-tün olan bir ultrason cihazının kullanılması uygun olur. Detaylı ultrasonografinin bu konuda özel eğitim almış kişiler tarafından yapılması idealdir. Detaylı ultrasonografinin amacı bebekte gö-rülebilecek doğumsal kusurların tespit edilmesi ve bazı genetik hastalıklarda ortaya çıkabilecek olan anomalilerin saptanarak gerekirse ileri inceleme yapılmasıdır. Ancak teknolojideki tüm bu gelişmelere karşın en iyi cihazlar ve en tecrübeli uzmanların varlığında bile doğumsal kusurların ancak %70-80’i fark edilebilir.

1967 Sivas doğumlu Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu Kadın Hastalıkları ve

Doğum Uzmanı Op. Dr. Nevzat Koç 14 yıldır Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 24: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 222

Detaylı Ultrasonografi Nasıl Yapılır?Detaylı ultrasonografide; rahim yapısı, plasenta (bebek eşi) ve bebek sistematik bir şekilde gözden geçirilir. Anne adayı sırtüstü yatar pozisyonda karın-dan bakılarak inceleme yapılır. İşlem yaklaşık 15-20 dakika kadar sürer. Bebeğin genel değerlendirilme-si ve rutin ölçümlerin ardından sırasıyla kafa, boyun, göğüs kafesi, kalp, genital bölge, kol ve bacaklar ve omurga detaylı olarak incelenir.

Detaylı Ultrasonografide Nelere Bakılır?

1. Kafanın şekli, yapısı, çapı ve çevresi ölçülür.

2. Kafa içi oluşumlar olan beyin boşlukları, koroid pleksus (choroid pleksus), orta beyin, arka çukur-luk (posterior fossa), yan ventriküller incelenir ve bunların ölçümleri yapılır. Bebeğin beyinciği (ce-rebellum)beynin arka kısmında bir gözlük şeklin-de görülür. Ventriküllerde genişleme ya da koroid pleksuslarda kist saptanması önemli olabilir.

3. Yüzde bebeğin genel profili, burun kemiği, gözde küreleri ve bunların arasındaki mesafeler incele-nir. Bebeğin gözündeki lens ultrasonografide iz-lenir.

4. Boyunda herhangi bir kist ya da kitle olup olma-dığı incelenir. Ense kalınlığı bu dönemde de ge-netik hastalıklar açısından ipucu verebilir.

5. Tüm omurga yukarıdan aşağı ve enine kesitler-de incelenerek bir açıklık olup olmadığı araştırılır. Tüm omurga enseden kuyruk sokumuna kadar incelenir.

6. Kalbin genel yapısı incelenir, atım hızı ve ritminde bir anormallik olup olmadığına bakılır. Karıncık ve kulakçıklar (ventrikül ve atriumlar) incelenir, içle-rinde kitle ya da anormal bir görünüm olup ol-madığı araştırılır. Karıncıklar ya da kulakçıklar ara-sında delik olup olmadığına bakılır. Kalpten çıkan ana atardamar olan aort ile kirli kanı akciğerlere taşıyan ana damarların yapısı incelenir.

7. Göğüs kafesinin yapısı ve şekli incelenir, akciğer-ler ve diyaframın normal görünüp görünmediği kontrol edilir.

8. Mide, karaciğer, böbrekler, mesane, karın duvarı, göbek kordonunun bebeğe girdiği bölge ve da-marların bebeğe girdikten sonraki seyri incelenir ve karın çevresi ölçülür. Ayrıca barsakların ultra-sondaki görüntüsü de genetik hastalıklar açısın-dan fikir verebilir.

9. Kol ve bacaklardaki tüm kemikler ölçülür. Bunlar kolda omuz ile dirsek arasındaki humerus, dirsek ile el bileği arasındaki radius ve ulna kemikleri ile kalça ve diz arasındaki femur ile diz ve ayak bileği arasındaki tibia ve fibula kemikleridir. El ve ayakla-rın yapısı incelenerek sayı ve şekil bozukluğu olup olmadığı araştırılır. Örneğin elde küçük parmağın ortasındaki kemiğin bulunmaması Down sendro-mu lehine yorumlanır.

Tüm Anomaliler SaptanmayabilirDetaylı ultrasonografide temel olarak pek çok ma-jor anomali saptanabilir ancak tüm anomalilerin %100 saptanması mümkün değildir.

Bebeğin gelişiminin ultrason ile değerlendirilmesi bazı faktörlere bağlıdır. Bunlar arasında en önemli-leri annenin vücut ağırlığı ve yağ miktarı ile bebe-ğin rahim içindeki duruş şeklidir. Ayrıca amniyon sıvısının miktarı da ultrason incelemesinin kalitesi-ni etkiler. Bazı durumlarda bebeğin duruşu belirli bölgelerin incelenmesine olanak tanımayabilir. Bu durum hamilelerin yaklaşık %10 -15 inde ortaya çık-maktadır. Genel olarak anomalilerin yarısından faz-lası ultrasonografi ile tespit edilebilmektedir. Buna göre detaylı ultrasonografi bulgularının normal olması bebeğin kesinlikle sağlıklı olduğunu garanti etmez.

Hastanemizde en ileri ultrason cihazları ile ayrıntı-lı ultrason yapılmakta ve gereğinde amniosentez, kordosentez ve cvs gibi ileri tetkik için gerekli olan işlemler ilgili uzman hekimler eşliğinde yapılabil-mektedir. •

Detaylı ultrasonografinin amacı bebekte görülebilecek doğumsal kusurların tespit edilmesidir.

Page 25: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 26: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 224

Uykusuzluk hasta tarafından hissedilen ve kişiden kişiye değişen sübjektif bir olaydır. Karşımıza bazen hayatla bağdaşabilecek süre-lerden daha kısa bir uyku süresi, bazen de kişinin daha önce alışık olduğu ve yeterli bulduğu uyku süresinin kısalması şeklinde çıkar. Uykusuzluğun en sık karşılaştığımız şekli uykuya dalma güçlüğü ile ortaya çıkan uykusuzluktur. Bu tür insanlarda uykuya dalmak uzun saatler sürer ve uykuya dalamama aşırı bir sıkıntı yaratır. Bu sıkıntı hissi uykuya dalmak için geçen sürenin, olduğundan daha da uzun algılanmasına sebep olur. Uykuya dalamayacak olmanın sıkıntısı bazı hastalarda daha yatağa gitmeden önce, akşam saatleri yaklaştıkça başlar.

Yukarıdakilerin aksine bazı hastalar da uykuya kolaylıkla daldıkları halde, uykuyu sürdürmekte güçlük çekerler. Gece içinde en ufak gürültüden veya eşlerinin kıpırdanmasından uyanırlar. Uyandıkla-rında tekrar uykuya dalmakta güçlük çekerler. Uykusuzluğun bir di-ğer şekli de sabah erken uyanıp, bir daha uyuyamama şeklindedir. Bu durumdakiler genellikle depresif denebilecek yakınmaları olan hastalardır. Uykuya problemsiz dalıp, uyumaları kısmen mümkün olsa da sabaha karşı uyanıp bir daha uyuyamazlar.

Yukarıdakilere göre daha nadir görülen, ancak hepsinden daha kötü olan bir uykusuzluk türü de hiç uyuyamama şeklindeki uyku-suzluktur. Bazen de hastalar gece uykularından hiç şikayetleri ol-maksızın, sabah dinlenmemiş olarak kalktıklarından şikayet ederler. Bu durum da bir tür uykusuzluk olarak değerlendirilmelidir.

Uykusuzluk çeken hasta geceler kadar gündüzünden, her zaman şikayetçi olmasa da gündüzlerinden memnun değildir. Zira has-taların hepsi değilse de bazıları, değişen düzeylerde olmak üzere, yorgunluk ve sinirlilikten, arkadaşlarına ve ailesine karşı kırıcı ol-

1969 Çanakkale doğumlu Gülhane Askeri Tıp Akademisi mezunu Nöroloji Uzmanı

Uz. Dr. Nurdoğan Yavuz 3 yıldır Çerkezköy’de hizmetinizde.

Uykusuzluk Bir Hastalıktır

Page 27: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 25

maktan, fiziksel ve ruhsal performansında azalma-dan, hafıza ve konsantrasyon bozukluklarından şikayet etmektedir. Bu tabloya bazen baş ağrıları, gözlerde yanma ve bulantı da eklenebilir. Yukarıdaki nedenlerle, uykusuzluğu hastanın kendini dinlenmiş hissedeceği süreden daha az süreyle uyuması olarak tarif edebiliriz.

Uykusuzluk çeken hastaların uykuları incelendiğinde ilk dikkati çeken özellik, uykularının sık sık, kısa veya uzun süreli uyanıklıklarla bölünmüş olduğudur. Bazı hastalar uykularından tam olarak uyanmasalar da veya uyandıklarını hissetmeseler de, tetkikler sıra-sında uykularının sıklıkla yüzeyselleştiği görülür. Tüm hastalarda görülmese de çoğunlukla normal olarak 10-30 dakika arasında değişmesi gereken uykuya dalma süresi bu hastalarda uzamıştır. Uykunun ka-litesinin objektif bir göstergesi olan uyku süresinin yatakta kalma süresine oranı da bu hastalarda (uyku etkinliği) azalmış olarak bulunur.

Uyku İlaçları ve Alkol İyi Bir Uyku Sağlar mı? Hastalarımızın çoğu uyku bozuklukları ünitemize başvurduklarında daha önce uykusuzluk için birçok ilaç aldıklarını ve ilaca rağmen uyuyamadıklarını bil-dirmektedirler. Pratik uygulamada, uykusuzluk şika-yeti olan hasta hekim tavsiyesi veya kendi isteği ile herhangi bir hipnotik maddenin kullanımına başla-maktadır. Başlangıçta hasta ilaçtan çok memnundur; artık kolaylıkla uykuya dalabilmekte, derin bir uyku uyuyabilmektedir. Maalesef, ilacın etkisi ile elde edi-len mutlu geceler fazla uzun sürmez ve hasta bir müddet sonra aynı şekilde uyuyabilmek için ilacın dozunu artırmak zorunda kalır. Bu durumda yeniden düzelen uykular, kısa bir süre sonra tekrar bozulur ve hasta yeniden eski uykusuz gecelerine geri döner.

Bu dönemde birçok hekim değiştiren, dolayısıyla değişik ilaçları deneyen hasta tedavilerin kısa sürede etkisini kaybettiğini fark eder. Hasta ilacı kestiğinde, birkaç saat bile olsa uyuyamadığını görür. Bu aşama-da kullandığı ilaca karşı tolerans geliştirmiştir. Aldığı doz yeterli gelmemekte, ancak ilacı da kesememek-tedir. Zira artık hasta ilaca bağımlı hale gelmiştir. İşte, uyku ilaçlarının çoğu, birkaç hafta ile birkaç ay gibi kısa sürede, tolerans ve bağımlılık oluşması nedeniy-le, kendileri uykusuzluğa sebep olmaktadırlar.

Ayrıca uyku ilaçlarının uykunun yapısına etkisini in-celeyen çalışmalar, uyku ilaçlarının sadece uykuya dalma süresini kısalttıklarını, bunun yanında gece içi uyanıklık sayısını artırarak ve asıl önemli uyku döne-

mi olan derin yavaş uyku oranını azaltarak uykunun kalitesini bozduklarını göstermiştir. Aynı çalışma-larda hipnotiklerin etkilerinin ertesi gün de devam etmesine bağlı olarak, hastanın gündüz performan-sında da azalmaya yol açtıkları gösterilmiştir. Bu etki-yi uyku ilacı alıp uyuduğumuz gecelerin sabahında çoğumuz uyanamama ve işe başlama güçlüğü çe-kerek yaşarız.

Hipnotiklerin uykuya etkileri ile alkolün etkisi arasın-da da benzerlikler vardır. Alkol başlangıçta uyku ilaç-ları gibi uykuya dalmayı kolaylaştırsa da gece içinde sık sık uyanıklıklarla bölünmüş, yüzeysel bir uyku sağladığından, gecenin büyük bir bölümünü hu-zursuz geçirmemize ve sabah zor ve dinlenmemiş olarak uyanmamıza neden olur.

Uyku probleminiz için uyarıcı kontrol yaklaşımı için şu talimatları izleyin.

• Sadecekendiniziuykuluhissettiğinizdeuyumayaçalışın.

• Eğeruykuluhissetmiyorsanızveyirmidakikaiçin-de uykuya dalamazsanız, yatak odanızdan dışarı çıkın ve başka bir yerde sessiz bir aktiviteye başla-yın. Yatak odanıza sadece ama sadece uykulu his-settiğinizde geri dönün. Bu işlemi, gece boyunca gerektikçe tekrar edin.

• Tatilgünlerinizdevehaftasonlarındadahidüzenlibir uyanma saatini koruyun.

• Yatakodanızısadeceuyku,hastalıkvecinsel ilişkiamacıyla kullanın.

• Gün içinde şekerleme yapmaktan kaçının. Eğerkarşı koyamıyorsanız, şekerleme süresini günde bir kez bir saatten aza kısıtlayın. Öğleden sonra üç-ten sonra şekerleme yapmayın.

• Hersabahaynısaattekalkınbunutatildevehaftasonlarında da yapın.

• Düzenliolaraktümgeceuykusunasahipolmayaçalışın.

• Öğleyemeğindensonrakafeinalmayın.• Yatmavaktindenöncealtısaatöncesindebira,bir

bardak şarap veya diğer alkollü içeceklerden kaçı-nın.

• Yatmavaktiöncesindesigara içmeyinveyadiğernikotin içeren gıdalar almayın.

• Yatağaaçgirmeyinancakyatmavaktineyakınsa-atlerde ağır yemek yemeyin.

• Uyku haplarından kaçının veya dikkatli kullanın.Uyku hapı kullanırken alkol almayın.

• Yatakodanızısessizkaranlıkvehafifsoğukdurumagetirin. •

Page 28: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 226

Kış Aylarında Cildinize Ayrı Bir

Özen Gösterin

Yaz aylarını geride bıraktığımız şu günlerde, sıcak ve nemli ha-vaların yerini giderek yerini soğuk ve kuru havalara bırakması ile birlikte ortamdaki bu değişikliklerin insan vücudu üzerinde de bir takım değişikliklere neden olmaktadır. Bunlardan en çok etkile-nen organımız dış ortamla irtibat halinde olan ve değişimlerden en çok etkilenen derimizdir. Tıpkı mevsimlerin değiştiği gibi, cildi-mizin de mevsimlere göre ihtiyaçları değişir. Soğuk hava, azalan nem ve hava kirliliği, cildimizi kış aylarında yıpratır ve hassaslaştırır. Soğuk havalarda cildin nemini kaybetmesi ve pul pul dökülmesi kaçınılmazdır. Oysa uygulayacağınız özel bakım yöntemleriyle, kı-şın da canlı bir cilde sahip olmanız hiç de zor değildir.

Neler Yapabiliriz?Kış aylarında daha yoğun nemlendiricili kremler kullanmalı ve cildimize daha sık bakım uygulamalıyız. Peki bunun için neler yapabiliriz? Havaların artık soğuduğunu, çoğumuz ellerimizden anlayabiliriz. Çünkü yaz aylarında yumuşacık olan eller, kışın ne-mini kaybederek kurumuş topraklar gibi çatlamaya ve yarılma-ya başlarlar. Bir de evde veya mesleğimiz gereği işte elimizi çok sık yıkamak durumunda kalmamız bu süreci hızlandırmakta ve kısaltmaktadır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, kışın da cildimizin yaz ayalarında olduğu gibi nemli ve güzel görünmesini istiyorsak biraz çaba gösterip onu daha sık nemlendirmemiz gerekecektir.

1966 Malatya doğumlu Ankara Gülhane Tıp Akademisi mezunu Cildiye Uzmanı

Uz. Dr. Bilgin Çınar Optimed’de hizmetinizde.

Page 29: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

Kışın Cildi Nasıl Nemlendirebiliriz?Nem ihtiyacı arttığından daha yoğun nemlendir-me özelliği olan kremler, beraberinde gerekiyorsa serum ve nem maskeleri kullanılabilir. Dudaklar için özel koruyucular, eller için emolientler kullanılmalı-dır. Kırışıklıklar için; retinol içeren ürünler kullanıla-caksa, leke, kırışıklık, izler için kimyasal peeling veya lazer yapılacaksa en uygun mevsimde olduğu-muz hatırda olmalı.

Cildin dışarıdan ihtiyacı olduğu kadar içeri-den de ihtiyaçları vardır. Uygun miktarda su tüketimi, düzenli uyku, alkolden, stres-ten, hava kirliliğinden mümkün olduk-ça uzak, sigarasız bir yaşam, düzgün beslenme, yeterli protein alımı, vitamin ve antioksidan desteği cildiniz için ya-pabileceğiniz en iyi iç destek olacaktır. Kış mevsiminde en çok karşılaştığımız problemlerden biri de dudakların kurumasıdır. Kuru dudakları nemlen-dirmek için kolayca temin edebilece-ğimiz ve yanımızda taşıyabileceğimiz dudak nemlendiricileri çok yararlı ola-caktır. Cildimiz cilt tipine uygun, alkol içermeyen bir temizleyici ile ve en az günde bir kez yapılmalı. Kurulandıktan son-ra uygun nemlendirici ile nemlendirilmelidir. Banyoda aşırı sabun kullanımından kaçınılmalı-dır. Aşırı sabun kullanımı cildimiz üzerindeki yağ tabakasını aşırı azaltacağından zaman içerisinde cildimizde kurumaya neden olacak bu da zaman zamanda olsa vücudumuzda kaşıntı oluşumunu tetikleyecektir. Eğer kuru bir cilde sahip olduğu-muzu düşünüyorsak banyo sonrası kullanacağımız uygun vücut nemlendiricileri ve bebe yağları bu durum için iyi bir çözüm oluşturabilir. Kuru ciltlerde eşlik eden bazı cilt rahatsızlıkları görülebilir. Bunlar basit bir kuruluktan, bazı egzamalardan oluşabile-ceği gibi genetik bazı rahatsızlıkların göstergesi de olabilir. Bunun için uzmanından yardım almanız ge-rekebilir. •

Kışın cildimizin yaz ayalarında olduğu gibi nemli ve güzel görünmesini istiyorsak biraz çaba gösterip onu daha sık nemlendirmemiz gerekecektir.

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 27

Page 30: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 228

Ağız Kokusuna Meydan Okuyun

Kötü ağız kokusu, çoğu zaman mahcubiyete, sosyo-psikolojik problemlere sebep olur; hatta evlilikleri bile olumsuz etkileyebilir.

Ağız Kaynaklı Sebepleri• Ağızboşluğundayaşayanbakterilerinartıklarıolansülfürlübile-

şikler kötü kokuya yol açar. Ölü veya ölmek üzere olan bakteriler sülfür bileşikleri açığa çıkarır.

• Bakteritabakalarıveyiyecekartıklarıdilinarkatarafındabirikir.Dilin yüzeyi oldukça pürüzlü bir yapıdadır ve bakterilerin yaşa-masına elverişli bir özelliğe sahiptir. Büyük miktarda sülfür bile-şikleri de bu alanlarda birikir.

• Eğerdişyüzeyitemizlenmezsekısasüredebakterilerinyaşama-sına elverişli bir hal alır.

• İleriderecededişetirahatsızlığınasahipolanlardakişininkendibaşına temizleyebilmesi pek mümkün olmayan, ulaşılamayan alanlar vardır. Derin dişeti cepleri gibi böyle alanlar da kötü ko-kuya sebep olur.

Şanslıyız ki ağız boşluğundan kaynaklanan kötü kokuların tedavisi kısa sürede sonuç vermektedir ve problem halledilebilmektedir.

Tedavi Yöntemleri (Ağız Boşluğu Kaynaklılarda)• Dişproblemleriylediğerpatolojiknedenlerintedavisiniyapın.

Tam bir ağız muayenesi yaptırın. Koku testleri uygulanabilir ki bu testlerle uçucu sülfür gazları ve halitosis hastalığının boyut-ları tespit edilir.

• İleridişetihastalıklarıve/veyadişçürükleritedaviedilmelidir.

1988 Çorlu doğumlu 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu

Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı Dt. Ecem Ünal Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 31: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 29

• Ağızkokusunuönlemek için,ağızenfeksiyonlarıyok edilmeli gömük, sorunlu dişler çekilmelidir.

• İyi bir ağız hijyenine özen gösterilmeli. Dişlerintüm yüzleri ve dil sırtı temiz tutulmalıdır. Ağız en-feksiyonları tedavi edildikten sonra gargaralar ve diş macunları da yardımcı olabilir.

• Ağız kuruluğunaengelolmak içingünboyu suiçin.

• Tükürük salgısını hareketlendirin. Bakteri olu-şumunu önlemek için ağzın oksijenlenmesine yardımcı olun. Şekersiz sakız çiğnemek bunun en kolay yoludur. Bu arada mentollü pastillere dikkat! Kokuyu giderir gibi görünse de kuruluğa neden olur.

• Suiçeriğibololansebze(domates,kereviz,pıra-sa) ve meyveler (elma muhteşem bir ilaçtır) tüke-tin. Yiyeceklerinizin üzerine maydanoz doğrayın.

• Sarımsak,soğanvebaharattankaçınınyadasa-rımsak ve soğanı pişirerek yemeyi tercih edin. Ço-

ğunlukla kötü sindirildiklerinden süt ürünleri de bu probleme neden olabilir.

• Dilinizinüzerindebirikenbakterileri temizlemekiçin bir dil raspası kullanın veya fırçalama sırasın-da dilinizi temizleyin.

• Kahvetaneleriçiğneyin,portakalveyalimonka-buğu emin.

• Alkolvesigarayıbırakın.

Kötü ağız kokusundan şikayet edenler bu konunun üzerine gitmelidir. Çünkü basit bir müdahale ile bu probleminizden tamamen kurtulmanız mümkün olabilir. Eğer ağız ve dişlerinize yapılan müdaha-leden sonra hâlâ ağız kokusundan şikayetçi iseniz diğer sebepleri de araştırmak gerekecektir:

Ağız Kokusunun Diğer Sebepleri• Özelliklesinüsveakciğerkaynaklıenfeksiyonlar

• Şekerhastalığı(diyabet)(asetonkokusu)

• Böbrekyetmezliği(balıkkokusugibi)

• Karaciğeryetmezliği

• Metabolizmabozuklukları(teşhisizorolabilir,za-man zaman ortaya çıkan kötü bir balık kokusu)

• Açlık,diyet,ağızkuruması,oruçluolmak(sıvıgıdaeksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözün-meye başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır)

Sonuç olarak ağız kokusu problemi kişiyi özellikle sosyal ortamdan uzaklaştıran önemli bir prob-

lemdir. Bu problemin çözümü için ne-denler ortadan kaldırılmalı ve dü-

zenli ağız-diş bakımı yapılma-lıdır. Diş fırçalama ve diş ipi

uygulamaları bir alışkanlık haline getirilerek düzen-

li uygulanmalıdır. •

Bakteri oluşumunu önlemek için ağzın oksijenlenmesine yardımcı olun. Şekersiz sakız çiğnemek bunun en kolay yoludur.

Page 32: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 230

Aidiyet Duygusu Olmayan Bir Kurum Büyüyemez

Aidiyet, günümüz asosyalleşen, birbirinden uzaklaşan ve soğu-yan bireyin kendini bir topluluğa bağlama, onlarla varlığını hisset-mesi duygusudur. Bir yere ait olmak için diğerlerinden farklılaşan, kendine özgü kültürü ve değerleri olan “yer” olması gerekir. Tek başına bu özelliklere sahip organizasyon ve yer yeterli değildir. Aynı zamanda bu farklı, kendine özgü kültürü ve değerleri inşa eden ve paylaşan insanlar gereklidir. Bu insanların çoğalmasına yol açan önemli faktörlerden bir tanesi tanınma ve takdirdir.

Çevremizde bazı insanlar, bazı kuruluşlardan övgüyle söz eder-ler. Bu övgüyü, doğrudan satın almak isteseniz, dünya kadar para harcasınız da alamazsınız. Örneğin, ödül alan bir firma, şirketinin çalışma kültüründen, katılımcı yönetim anlayışından, çalışanların evlerine kadar yayılan kalite anlayışından övgüyle söz ediliyorsa, çalışanları için bu bir onur ve gurur kaynağıdır. Çalışanları, bir an-lamda şöhretlerini sürdürebilmek ve bu şöhrete layık olabilmek için işlerine, müşterilerine sahip çıkacaklardır, tıpkı en kutsal var-lıklarıymış gibi onları korumak isteyecektir. Bu sadece basit anlam-da bir hevesle kalmayacak, durmadan yaptıklarını iyileştirmeye çalışacaklardır. Çevrede o şirkette çalışmak isteyen hevesli kişiler arttıkça da, işleri aldıkları maaşın ötesinde bir yönde değerlene-cektir. Gerçekleşen iyileşmeler ise kurumun ününü pekiştirecektir.

Kurumsal aidiyet başka bir deyişle kurumsal bağlılık “Çalışanın işe

yazı, Yıldız Bayır

Page 33: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 31

gelirken beyninin yanı sıra yüreğini de işe getirmesi” ya da “Çalışanın kurumsal hedefleri yüreğinde his-setmesi” olarak tanımlanabilir. Kurumlarda kârlılık, pazar payı, sürdürülebilir rekabet gücü, kurumsal-laşma, sürekli gelişim, kalite, mükemmellik, kurum kültürü, değişimin kabullenilmesi, performans, verimlilik gibi kavramlar ancak kurumsal aidiyet kavramı yaşayan bir gerçeklik ile anlam kazanırlar. Kurumsal aidiyet kavramında yaşanan bir çözülme, kurumun varlık derecesinin ortadan kalkmasına kadar gidebilir. Kurumsal Aidiyet Eğitimi ile birlikte katılımcılar kurumsal bağlılık hakkında bilgi sahibi olacaklar, bu konudaki farkındalıklarını artıracaklar, verimli bir organizasyon oluşturabilmenin uygula-nabilir ve pratik çözümlerini öğreneceklerdir.

Aidiyet Duygusu Çalışanlara Ne Düşündürür?• Kurumumbenim içinçokönemli,benkurumu-

ma güçlü bir şekilde bağlıyım ve bu bağlılığım-dan ötürü kendimi mutlu hissediyorum.

• Kurumumdabeniönemlibirdeğerolarakgörü-yor ve ben bunu hissediyorum.

• Diğerkurumelemanlarıylaeşgüdümhalindeça-lışmaktayım ve bu bizim için en önemli bir sosyal sermayedir.

• Başarılı çalışma yaptığımda engellenmediğimi,psikolojik tacize uğramadığımı ve benim dışım-dakilere kayırmacılık yapılmadığını hissetmekte-yim.

• Kurumumungeleceğini,vizyonunuvebenimbukurumdaki misyonumu gayet iyi ve olumlu görü-yorum.

• Sıkıntılıveproblemliolduğumzamanlardakuru-mumun benim yanımda olduğunu görüyor ve bundan büyük bir zevk alıyorum; bu duygu per-formansımı olumlu yönde etkilemektedir.

• Kurumumlasosyalilişkilerimgayetiyizamanza-man bir araya gelerek muhabbet ediyor ve birbi-rimizin dertlerini dinleyerek çözüm çareleri arıyo-ruz.

• Takdire şayan çalışmalarım herkes tarafındanövülmektedir.

• Kurumun işleyişi güven üzerine kurulmuştur;kimse güveni sarsacak bir harekette bulunma-maktadır.

• Kurumumdanezamanbirdüşüncemibelirtmekistesem mutlaka bir muhatap bulabilmekteyim.

Yukarıdaki kriterler, ister sosyal ister ekonomik ol-sun tüm kurumlarda geçerli olabilecek kriterlerdir. Bu kriterlerin eksik olduğu bir kurumda aidiyet duy-gusu gelişemez; aidiyet duygusunun olmadığı bir kurumun büyümesi ise mümkün değildir.

Aidiyet duygusu, çalışanların kurumlarıyla özdeş-leşmeleri ve ortak hedefe koşmaları için çok önemli bir unsurdur. Ayrıca aidiyet duygusu gelişmeyen çalışanlarla bir kurum kültürü oluşturulması da mümkün değil. Günümüzde yetkin ve organizas-yona bağlı çalışanlar yaratmak için sadece iş, ücret ve yan haklar tek başına yeterli olmuyor. Çalışa-nın kendisini kurumun bir parçası olarak görmesi, kendisine ve geleceğine yapılan yatırımın farkında olması, yaptığı işten aldığı doyum çok önemli. Her şeyden önemlisi çalışanlarımıza kendilerinin değer-li olduğunu hissettirebilmemiz, yürekleriyle bağlı, yüreklerini koyarak çalışan bir ekibe sahip olabilme-mizdir. •

Kurumsal bağlılık çalışanın işe gelirken beyninin yanı sıra yüreğini de işe getirmesi ya da çalışanın kurumsal hedefleri yüreğinde hissetmesi olarak tanımlanabilir.

Page 34: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 232

Lösemi Nedir?

Lösemi, kan hücrelerinin özellikle de akyuvarların normalin üze-rinde çoğalması ile kendini gösteren bir kanser türüdür. Yüksek sayıdaki olgunlaşmamış ve malign hücrelerin normal ilik hücre-lerinin yerini alması ile iliklerde hasar meydana gelir. Böylece kan pıhtılaşmasında rol oynayan plateletler ve savunmada rol oyna-yan lökositlerin sayısı azalmaya başlar. Bu da lösemi hastalarında zedelenmelerin ve kanamaların yoğun görülmesine, hastaların kolay enfeksiyon kapmasına neden olur. Savunma mekanizması zayıflar. İleri aşamalarda kırmızı kan hücresi eksikliği anemiye, ne-fes darlığına neden olabilir. Bunun dışında zayıflık ve yorgunluk, ateş, bazı nörolojik semptomlar, dişetlerinde şişkinlik ve kanama-lar gibi belirtileri de vardır.

Lösemiler, vücuttaki kan üretim sistemini (lenfatik sistem ve ke-mik iliği) etkileyen kanser olduğunu ve lösemiler akut veya kronik olarak (mikroskoptaki görünüşlerine göre alt gruplara ayrılırlar) ve tümörün yayılım ve gelişim özelliklerine göre sınıflandırılır. Genel olarak, akut lösemiler çocuklarda ortaya çıkarken, kronik lösemi-ler daha çok yetişkinlerde görülme eğilimindedirler. Kan kanseri-nin hücre tipine göre (myeloit, lenfoit gibi) ve hastalığın süresine göre (müzmin ve had) çeşitleri vardır. Bazı tipler daha hızlı ve kötü bir gidiş gösterir. Çocukluk çağında lösemi tipleri diğer kanser tip-lerine göre daha sık görülmektedir.

Kesin nedenleri bilinmemekle birlikte hem genetik hem de çev-resel faktörlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Somatik

1976 Mardin doğumlu Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu İç

Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Hasan Yardım Çerkezköy ‘de hizmetinizde.

Page 35: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 33

hücrelerdeki DNA’larda meydana gelen mutasyon-lar onkogenlerin aktive olması ya da tümör baskıla-yıcı genlerin inaktive olmasına neden olur. Böylece hücre ölümünün ve bölünmesinin regülasyonu hasara uğrar. Bu hasara genetik sebeplerin dışında, petrokimyasalların, radyasyonun, kanserojen mad-delerin ve bazı virüslerin (örn. HIV) neden olduğu düşünülmektedir.

Lösemi ÇeşitleriAkut Lösemiler

Akut lösemide, sürekli kan hücresi artışı yaşanmak-tadır ve sonuçta sağlıklı-normal kan hücrelerinden sayıca daha fazla hale gelmektedirler. Bu anormal hücreler diğer organlara da yayılarak, organı fonk-siyonlarını yapamaz hale getirebilirler. Akut lösemi-lerin sınıflandırılması temel olarak olgunlaşmayan hücrelerin tiplerine esas alınarak yapılır:

• AkutLenfoidLösemi (ALL): Normalde lenfosit adı verilen olgun kan hücresi tipine dönüşme-si gereken lenfoblast isimli olgunlaşmamış kan hücrelerin artması ile karakterizedir. Bu lenfob-lastlarin sayıları çok miktarda artar ve genelde lenf düğümlerinde birikerek şişliklere neden olur-lar. ALL, en sık gözlenen çocukluk çağı kanseridir ve 15 yaş altındaki çocuklarda gözlenen lösemi-

lerin yüzde 80’i ALL dir. Bazen yetişkinlerde de görülebilmekle birlikte 50 yaşın üzerinde ALL son derece nadirdir.

• Akut Myeloid Lösemi (AML): Myeloblast adı verilen ve normal kan hücrelerine (kırmızı kan hücrelerine, trombositlere) dönüşmesi gereken anemi (kansızlık - kırmızı kan hücresi üretiminde azalma) ve sık enfeksiyona yakalanma (beyaz kan hücresi üretiminde azalma) durumu ortaya çıka-bilir. Ergenlik çağında ve yirmili yaşlarda saptanan lösemilerin yüzde 50’sini, yetişkinlerdeki lösemi-lerin de yüzde 20’sini AML oluşturur.

Kronik Lösemiler Kronik lösemi, görünüşte olgun ancak normal ol-gun kan hücrelerinin yaptıklarını yapamayan kan hücrelerinin aşırı üretimi ile karakterizedir. Kronik lösemi daha yavaş ilerler ve sonuçları daha az dra-matiktir. Temel olarak iki alt grubu vardır:

• KronikLenfoidLösemi(KLL): Olgun görünüşe sahip lenfositlerin kemik iliğinde aşırı üretimi ile kendini gösterir. Bu anormal hücreler tam olarak olgunlaşmış normal lenfositler gibi görülürler, ancak normal lenfositler gibi vücudumuzu enfek-siyonlara karşı koruyamazlar. KLLde, kanser hüc-releri kemik iliğinde, kanda ve lenf nodlarında bu-lunurlar ve lenf düğümlerinde şişmeler meydana gelir. KLL tüm lösemilerin %30’unu oluşturur. 30 yaşın altında nadiren görülürler, ancak görülme sıklığı yaşla birlikte artar ve en sık olarak 60-70 yaş arasında gözlenir. Saçlı (Hairy) hücreli lösemi; len-fosit kaynaklı bir kronik lösemidir ancak KLLden farklıdır. KLLden farklı olarak, saçlı hücreli lösemi ilaç tedavisi ile sıklıkla tedavi edilebilmektedir.

• KronikMyeloid Lösemi (KML): Bu lösemi, ol-gun görünüşlü ancak fonksiyon kaybı bulunan myeloid hücrelerin (beyaz kan hücreleri gibi) aşı-rı üretimi ile kendini gösterir. Bu aşırı üretim hiç normal hücre kalmayana kadar devam eder. KML hastası olanlarda sıklıkla Philadelphia kromozo-mu denilen kromozom anomalisi ortaya çıkar.

Lösemi erken döneme ait belirtiler genelde gözden kaçmaktadır, çünkü bu dönemdeki şikayetler nezle veya diğer sık gözlenen hastalık şikayetlerine benzer.

Page 36: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 234

Bu kromozom anomalisinde bu hastalığa neden olan bir enzimin üretilmesine neden olan bir ge-nin olduğu düşünülmektedir. KML yetişkinlerde gözlenen lösemilerin yüzde 20-30’unu meyda-na getirir ve 25-60 yaşları arasında gözlenir. Bazı hastalarda kemik iliği nakli ile bu hastalık tedavi edilebilir.

• Genel olarak lösemiler tüm kanserlerin yüzde2’sini oluştururlar. Erkeklerde lösemi daha sık gözlenmektedir. Ayrıca beyaz ırkta da daha sıktır. Yetişkinlerde lösemi tanısı konma sıklığı çocuklar-dan 10 kat daha fazladır ve risk yaşla birlikte artar. Çocuklar arasında ise 4 yaş altında daha sık gözle-nir.

• Löseminin kısmen de olsa ailevi olabileceğinedair bulgular vardır; özellikle KLL gibi belirli tür-lerinde, bazı ailelerde yoğunlaşma gözlenmekte-dir. Belirli genetik hastalıklarda (Down sendromu gibi) da bazı lösemi tiplerinin daha sık gözlendiği bilinmektedir. Bununla birlikte, kesin bir genetik ve ailevi risk henüz saptanmamıştır. Myeloid löse-mi olgularında, iyonize edici radyasyona ve ben-zine (kurşunsuz benzinde bulunur) maruziyetin hastalığın gelişmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

Löseminin Belirtileri

• İlerleyici bir seyir gösteren hastalığın belirtileri,anormal (habis) hücrelerin, kan yapıcı organ-larda normal hücrelerin yapımını engellemesi sonucunda ortaya çıkar. Normal alyuvarların ya-pımındaki azalma ile kansızlık (anemi); normal akyuvarların yapımındaki azalma neticesinde enfeksiyona yatkınlık, mikrobik hastalıklar ve ateş; kan pıhtılaşmasında rol alan kan pulcuklarının (trombositler) yapımındaki azalma ile çeşitli ka-namalar (burun kanaması, diş eti kanamaları, cilt altı kanaması gibi) meydana gelir. Ciltte sık sık çürükler meydana gelir veya kesik oluştuğunda kanama güçlükle durdurulur.

• Ayrıca, hastalığın diğer bazı bulguları da habis

hücrelerin bazı organları işgal etmesine ve çeşitli kimyevi maddeler salgılamasına bağlanır. Bütün bu hızlı hücre yapım ve yıkımı, kilo kaybı ve terle-meye de yol açar. Hastalarda dalak genellikle bü-yümüştür ve lenf düğümlerinde de şişlikler tespit edilir. Karında şişkinlik hissi vardır.

• Erkendönemeaitbelirtilergeneldegözdenkaç-maktadır, çünkü bu dönemdeki şikayetler nezle veya diğer sık gözlenen hastalık şikayetlerine benzer. Halsizlik, kemik ve eklemlerde ağrılar, baş ağrıları, deride kızarıklıklar, saç dökülmesi gibi.kronik hastalıklar ve ateş; kan pıhtılaşmasında rol alan kan pulcuklarının (trombositler) yapımındaki azalma ile çeşitli kanamalar (burun kanaması, diş eti kanamaları, cilt altı kanaması gibi) meydana gelir.

Tanı Öncelikle hastanın şikayetlerinden ve muayene bulgularından şüphelenilmesi gerekir ve kan test-leri ile tanı netleştirilebilir. Daha sonra kemik iliği biyopsisi, özel kan testleri ve genetik testler yapılır. Genel olarak, kronik lösemi, akut lösemiden daha yavaş ilerler. KML hastaları tipik olarak 3-5 yıl boyun-ca normaldirler daha sonra AML benzeri bir tablo meydana gelir. Şu an için lösemiden korunmanın kesin bir yöntemi bilinmemektedir. Ancak ileri ki yıllarda genetik testler, lösemi gelişme riski yüksek kişileri belirlemede kullanılabilir. O döneme kadar lösemi hastalarının birinci derece akrabaları düzen-li olarak doktorlarına muayene olmalı ve kan testi yaptırmalıdırlar.

TedaviHastalığın tedavisinde, son yıllarda oldukça önem-li adımlar atılmışsa da sebepler bilinemediği için sebebe yönelik tedavi yapılamamaktadır. Günü-müzde tatbik edilen tedavilerin temel amacı, ha-bis hücreleri ortadan kaldırmaktır. Tedavi şemaları hastalığın tiplerine ve safhalarına göre değişiklik gösterir. Radyasyon (şua) tedavisi; çeşitli kanser ilaçlarının tatbiki; bağışıklama (veya bağışıklık siste-mini güçlendirme) tedavisi (immünoterapi), kemik iliği nakli başlıca tedavi şekilleridir. Kemik iliği nakli, kriz (atak) atlatıldığı zamanda kişinin kendi hücre-lerinin (ototransplantasyon) veya uygun bir verici-nin hücrelerinin (allotransplantasyon) verilmesi ile olabilmektedir. Bu tedavi şekillerine ek olarak birçok yeni metod deneme safhasında olup, müsbet neti-celer vermektedir. Hastaların kaybedilmelerinin en önemli sebepleri, aşırı zayıflık, mikrobik hastalıklar, kanama ve işgale bağlı organ yetmezlikleridir. •

Hastalığın tedavisinde, son yıllarda oldukça önemli adımlar atılmışsa da sebepler bilinemediği için sebebe yönelik tedavi yapılamamaktadır.

Page 37: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK
Page 38: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 236

Organ BağışlamakHayat Kurtarmaktır

Organ bağışlamak hayat kurtarmaktır, kan bağışlamaktan farklı değildir. Ancak ülkemizde halen organ bağışı Avrupa ülkelerinin çok gerisindedir. Avrupa’da organ bağışında en başarılı ülke olan İtalya’da bağış oranlarının yüzde 35 Türkiye’de ise bu konuda artış olmasına rağmen oran halen yüzde 3’lerde seyretmektedir.

Aile İzniyle de Organlar AlınabiliyorOrgan bağışını ‘bir insanın hayattayken hiçbir etki altına kalma-dan organlarının bir kısmını veya tamamını tıbbi ölüm gerçekleş-tikten sonra başka insanların yararlanabilmesi için bağışlamasıdır. Bu konuda aranan en temel şart 18 yaşını doldurmak ve kişinin serbest iradesiyle verdiği karadır. Ancak 18 yaş altında da beyin ölümü gerçekleştiğinde ailenin izni söz konusu ise organlar ba-ğışlanabiliyor.

Yaşarken ve Öldükten Sonra Bağışlanabilen Organlar FarklıYaşarken bağışlanacak organların başında böbrek geliyor. Bunu kan, ilik ve üreme organları izliyor. Öldükten sonra başkalarının yararlanması için bağışlanacak organlar var ki bunlar çok daha geniş. Pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikçikleri, deri, kalp, karaciğer, kalp kapakçıları, kıkırdak dokusu, göz, gözün saydam tabakası, kemik dokusu, akciğer, böbrek, kas, beyin bunların hepsi bağışlanabilir.

1967 Ankara doğumlu Hacettepe üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu Anestezi ve

Reanimasyon uzmanı Uz. Dr. Yaşar Pala 5 yıldır Çerkezköy ‘de hizmetinizde.

Page 39: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 37

Dünyada En Fazla Böbreğe İhtiyaç VarTüm dünyada en fazla ihtiyaç duyulan organların başında böbrek geliyor. Son yıllarda Organ bağışın-da ciddi bir artış görülmektedir. Sağlık Bakanlığın bu konudaki ısrarlı çalışmaları fayda sağladı, ama henüz istenilen seviyede bağış yok. Türkiye’de ba-ğışlar Avrupa sıralamasında sonlarda yer alıyor. Me-sela İtalya’da bağış oranı yüzde 35’lerde iken, ülke-mizde bu oran yüzde 3’lerde seyrediyor ne yazık ki. Bu konuda herkesin duyarlı olması gerekir. Bağışta bulunmak isteyenler sağlık müdürlüğü, emniyet müdürlüğü, hastanelere, organ nakil merkezilerine ilgili vakıflara başvurup oradan bağış kartı çıkart-tırabilirler. Bu kart ile öldükten sonra organlar ba-ğışlanabilir, tabii kişi bu kartı da nüfus cüzdanı gibi yanında taşımalıdır. Çünkü üzerinde kart çıkmayan beyin ölümü gerçekleşmiş vakaların organları aile izni olmadan alınıp başkalarına nakledilemez.

Beyin Ölümü Nedir? Nasıl Gerçekleşir?Beyin ölümü herhangi bir şekilde travma veya başka bir sebeple beynin geri döndürülemeyecek şekilde hasar alması demektir. Beyin ölümü gerçek-leşmiş kişinin kalp atışları devam ediyordur, ama solunumu yoktur. Kişide beyin ölümünün gerçek-leştiğini anayasadaki mevzuat gereğince; nöroloji, kardiyoloji, anestezi doktoru ve beyin cerrahi dok-torundan kurulu 4 kişilik heyet onaylar.

Vericiden organ alımında gerek hayatta iken ve ge-rek tıbbi ölüm durumunda en önemli kriter bireyler arası doku uygunluğudur. Alıcı ve verici arasındaki doku uygunluğu HLA testleri ile belirlenir. Doku uy-gunluğu yoksa organ nakli mümkün değildir.

Beyin Ölümü İslamiyet’te de Kişinin Ölümü Olarak Kabul EdiliyorBeyin ölümü İslamiyet’te de kişinin ölümü olarak kabul edilmiştir. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 6 Mart 1980 tarih ve 196 sayılı kararına göre organ bağı-şı İslam dinine göre caizdir. Yine Mısır’da birkaç yıl önce gerçekleştirilen İslam bilim adamlarının katıl-

dığı konferansta da bu konu gündeme gelmiş ve beyin ölümü İslamiyet açısından ölüm hali olarak kabul edilmiş, organ bağışının dinen caiz olduğu belirtilmiştir.

Bağışlanacak Organa Kişi Kendi Karar VerirBağış kartına bir ya da tüm organların bağışlanabilir. Kişi bir organını veya birden fazla organını ya da tüm vücudunu bağışlayabilir. Bunu organ bağış kartına bağışlamak istediği organları işaretleyerek gerçek-leştirir. Unutulmamalıdır ki organ bağışı ülkemizde gönüllülük ve kişinin serbest iradesindedir.

En Uzun Dayanan Organ KorneadırOrganın alıcıdan alınmasından sonra vericiye nak-ledilmesi için çok uzun süre yoktur hemen hemen tüm organların dayanma süreleri yaklaşık benzerdir. Eğer organ bir merkezden diğerine nakledilecek ise özel kaplarda ve içerisinde özel sıvılarda muhafaza edilerek taşınmaları gerekir. Bu sürenin olabildiğin-ce kısa olmasına özen gösterilir. Muhafaza süresi en uzun olan organ korneadır. Kornea öldükten sonra bile alınabiliyor, kornea naklinde beyin ölümü şartı yoktur. Biyolojik ölümün ardından da kısa süre için-de kornea alınabilirse nakil için yararlanılabilir.

Bağışın Dört YöntemiTüm dünyada dört yöntem ile organ bağışı gerçek-leşebilir. Bu yöntemlerden biri itiraz yöntemidir. Bu şu demektir, Sağlık Bakanlığı yani devlet beyin ölü-mü gerçekleşen herkesin organını alıp, bağışlaya-bilir. Burada ne kişinin kartı olup olmadığına ne de ailesinin arzusuna bakılır. İkinci yöntem ise genişle-tilmiş itiraz yöntemi, bunda bağışçının ölümünden sonra akrabaları organ bağışını bir vasiyet olarak kabul eder. Aslında burada da bir zorlama var, ilk yöntemden tek farkı aileden imza alınmasıdır. Bu imza prosedür olarak alınır. Üçüncü yöntem ise gönüllük yöntemidir, bunda bağışçının organlarını bağışlamayı kabul etmesi şarttır, kişinin ailesi bile istese böyle bir durumda bağış yapılamaz. Son ve ülkemizde olan yöntem ise genişletilmiş gönüllük yöntemidir. Bunda bağışçının kartı olabilir veya ol-mayabilir beyin ölümünden sonra yakınlarının izni varsa organları alınabilir, bağışçının kartı varsa aile izin vermese dahi organları alınabilir. •

Organ bağışının dinen caiz olduğu belirtilmiştir.

Page 40: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 238

Sonbaharda Görülen Hastalıklar

Sonbahar denilince akla, dökülen yapraklar, yağan yağmurlar gelse de hastalıkları da hafife almamak gerekiyor. Kimi zaman toplu alanlarda bulunmak kimi zaman hasta kişilerle yakın temas kurmak mikropların bu mevsimde yayılmasını kolaylaştırıyor. Yaz aylarının sıcak günleri geride kalırken sonbahara alışmak sadece ruhsal anlamda değil, fiziksel olarak da zor olabiliyor. Ruhunuz gibi vücudunuz da değişen hava koşullarına ayak uydurmakta güçlük çekiyor. Özelikle bu aylarda üst solunum yolları hastalık-ları artıyor. Neden mi? Çünkü kapalı alanlarda daha çok zaman geçirilmeye başlanıyor. Bir diğer sebep ise tabii ki soğuk havalar. Soğuk, kılcal damarlarda büzüşmelere yol açıyor, bu da vücudun savunma elemanlarının hastalık etkenlerinin olduğu bölgelere ulaşmasında güçlüğe neden oluyor. Vücut savunmasız kaldığın-da ise hastaların hapşırma ve öksürmesi nedeniyle havada asılı kalan partiküllerin solunması bulaşmayı kolaylaştırıyor.

Sonbahar Hastalıklarının TedavileriTekrarlayan sinüs, bademcik, geniz eti ve orta kulak iltihapların-da cerrahi müdahaleye gerek olabiliyor. Bademcik iltihapları yılda beş kez ya da daha fazla tekrarlıyorsa, bademciklerin ameliyatla alınması gerekiyor. Geniz eti ve kulak iltihapları yaşayan çocuk-ların geniz etinin alınması, gelişimlerini kolaylaştırıyor, uykularını rahatlatıyor. Sinüzitlerde, yılda dört defadan fazla tekrarlayan bul-gularda sinüs ağzını açmak yarar sağlıyor. Orta kulakta tekrarlayan iltihaplarda ise kulağa tüp takılabiliyor.

1969 Kars doğumlu Gazi ÜniversitesiTıp Fakültesi mezunu Kulak Burun Boğaz

Uzmanı Op. Dr. Kamil Yüceer 14 yıldır Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 41: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 39

Bademcik İltihaplarıBademcik iltihaplarının bir kısmı aslında kronik bir hastalığın yeniden alevlenmesi olarak ortaya çıkı-yor. Vücut direncinin düşük olması, bu iltihapların tekrarlamasına yol açıyor. Boğaz ağrısı, yutma güç-lüğü, ateş en önemli belirtiler arasında yer alıyor. Hastalığın tedavisi için uzman kontrolünde anti-biyotik kullanılması gerekiyor. Özellikle çocuklar-da geniz eti iltihapları, bademcik iltihabına neden olabiliyor. Geniz eti iltihapları; burun akıntısı, geniz akıntısı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan öksürük ve ateşle seyrediyor.

Nezle ve GripNezle ve grip genellikle halsizlik, hapşırık, sulu bu-run akıntısı, burunda dolgunluk, yutma güçlüğü gibi ortak semptomlara sahip ama farklı virüslerin neden olduğu enfeksiyonlar. Hapşırık, öksürük, ko-nuşma veya ortak kullanılan eşyalara temas etme yoluyla yayılırlar. Nezle, rinovirüslerin etken olduğu bir hastalık ve hafif seyrediyor. Grip ise daha ani baş-layan, sıklıkla ateşin daha yüksek seyrettiği bir has-talık. Gripte kas ve eklem ağrıları daha yoğun, ateş ve halsizlik daha belirgin hale geliyor. Nezle ve grip de kendiliğinden düzeldiğinden antibiyotik ilaçlara gereksinim kalmıyor. En güvenilir tedavi yöntemi ise bol sıvı tüketmek ve istirahat etmek. Semptom-ları hafifletmek için burun tıkanıklığını giderecek ilaçlardan ve ateş düşürücülerden yararlanılabiliyor. Ancak, orta kulak iltihabı, sinüzit veya bronşit gibi komplikasyonlar gelişirse, antibiyotik tedavisine başlanması gerekebiliyor.

SinüzitSinüzit, çoğunlukla nezle ya da kısa süren soğuk algınlığıyla başlıyor. Burun tıkanıklığı ve sulu burun akıntısı ile devam ediyor. Ateş de çıkabiliyor. Ateşle birlikte burundaki akıntının rengi ve şekli de deği-şiyor. Belirtilere öksürük eklenebiliyor. Şiddetli baş ağrısı, yüzde basınç, dolgunluk hissi oluşuyor. Bun-lar sinüzitin ana belirtileri arasında yer alıyor. Baş dönmesi şikayeti de olabiliyor. Muayene sonrasın-da uygun antibiyotik seçimiyle tedavi başlıyor. Uza-ması halinde kış boyu öksürükler devam edebiliyor. Tekrarlar halinde ya da tüm bulguların geçmemesi durumunda hastalık, kronik sinüzite dönüşebiliyor. Bu durumda cerrahi tedaviye de ihtiyaç duyulabi-liyor.

Sonbahar Alerjileriİlkbahar kadar yoğun olmasa da, sonbaharda da

alerjik rahatsızlıklar oluşabiliyor. Burun akıntısı, bu-run tıkanıklığı ve hapşırık ile seyrediyor. Ancak nezle ve gripten farklı olarak ateş, halsizlik gibi enfeksiyon belirtileri eşlik etmiyor.

LarenjitLarenjit, ses teli ve çevre dokularının iltihabı anlamı-na geliyor. Çoğunlukla ses kısıklığı, yutma güçlüğü, nefes darlığı ve öksürükle kendini gösteriyor. Özel-likle çocuklarda acil müdahale gerektiren durum gelişebiliyor.

Sonbaharda Hastalıklardan Korunmanın YollarıEnfeksiyon hastalıklarının bulaşma yolları temas ve havada asılı partiküllerle olması nedeniyle ön-lemlerin ona göre alınması önemli. Bu nedenle el hijyenine dikkat edilmesi gerekiyor. Ellerin sık sık yı-kanması öneriliyor. Çocuklara da bu bilincin küçük yaşlardan itibaren aşılanması toplum sağlığı açısın-dan büyük önem taşıyor.

Vücut direncini yüksek tutmak için iyi beslenmek gerekiyor. Bu sayede enfeksiyonların daha rahat geçirilmesi sağlanıyor. Beslenme alışkanlığı bozuk, sürekli hazır gıda yiyen, az sebze-meyve tüketen, aşırı kirli ve ileri derecede yorucu işlerde çalışanlara vücudunu özellikle C vitamini ve diğer vitaminlerle desteklemesi öneriliyor.

Enfeksiyon ortaya çıktığında, uygun tedaviye baş-lamak için gecikmemek gerekiyor. Uygunsuz anti-biyotik kullanılmamasına özellikle dikkat edilmeli. Eğer viral enfeksiyon varsa, şikayetleri azaltıcı ilaç-larla ve istirahat ile hastalık tedavi edilebiliyor. Çün-kü viral enfeksiyonlarda gereksiz antibiyotik kullanı-mı başka hastalık etkenlerinin direnç göstermesine neden olabiliyor. Bakteriyel enfeksiyonlarda ise er-ken dönemde alınacak antibiyotiklerle bu hastalık-ları atlatmak kolay oluyor.

Hastanın hastalığı çevreye bulaştırmamak için ted-bir alması gerekiyor. Maske takmak, tokalaşmamak, öpüşmemek, başkalarıyla aynı çatal, kaşık, bardak gibi eşyalarına kullanmamak alınacak önlemler ara-sında yer alıyor.

Risk grubundakilerin grip aşısı olması korunmak açısından önem taşıyor. Aşılar 65 yaş üzerindekilere, kronik kalp ve karaciğer hastalığı olanlara, diyabet gibi kronik sistemik hastalıkları olanlara, bağışıklık sistemi yetersiz hastalara, toplu halde yaşayanla-ra ve doktor, hemşire gibi risk grubundaki kişilere öneriliyor. •

Page 42: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 240

ÜSTÜN DÖKMENYaşam Koçlarına Dikkat

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 240

Page 43: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 41

Son günlerde tartışılan Yaşam Koçları ve Psikologlar tartışmasına bir tepki de Üstün Dökmen’den geldi. Psikoloji dünyasının du-ayen isimlerinden Prof. Dr. Üstün Dökmen kişisel gelişim ve NLP hakkında sorularımızı yanıtlarken yaşam koçlarının psikolog veya psikıyatrist olması gerektiği konusunda uyardı.

Öncelikle kişisel gelişim nedir tanımlar mısınız?

Kişisel gelişim, birinci olarak; bireyselliği vurguluyor, ikinci olarak; tek tip insan olmayı, daha çok kazanmayı ön plana çıkartıyor. Batının hızlı koşuşturma tarzı içe-risinde kısa sürede çok iş yapma, çok para kazanma, bir an önce terfi etme dünyasına yönlendiriyor. Bir an önce terfi etmenin bir erdem olduğu dünyada kişisel gelişim gerekli olabilir, ama bu iyi mi kötü mü, işte bu tartışılır. Kişisel gelişim, kişiyi ezmemeli. Yani genelde eğitim sisteminin amacı, bireyin iç dünyasını zen-ginleştirmek, potansiyelini ortaya çıkarmaktır. Kişisel gelişim de bu amaca hizmet ediyorsa eyvallah. Ama sanki günümüzde birtakım insanlar, kişisel gelişimin ağırlığı altında eziliyorlar. Yani, fil olmak iyi bir şeydir. Filin doğada düşmanı yoktur bildiğim kadarıyla. Çok güçlü, aslan filan da bir şey yapmıyor. Fil, güçlü, iri olduğu için doğal düşmanı yok, ama filin en önemli düşmanı da kendisidir.

Ne kadarlık bir geçmişe sahip? İnsanlar kişisel gelişime niçin bu kadar önem veriyorlar?

Kişisel gelişim tarihin her döneminde adı kişisel geli-şim konmadan günümüze kadar gelmiştir. Kişisel ge-lişim başlığı altında önemseniyor. Ne zaman önem-senmeye başladı dersek eğer 1980’lerden sonra bu ekonomik finansal gelişimlerin global gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Genelde dünyada iş çevresi haklı olarak kar etmek ister kimse zarar ederek gelişmek istemez. Kar etmenin yollarına baktığımızda kar edenlerin yolu daha açıktır. Bu ne olabilir daha iyi çalışan işçiyi motive etmek gerekir çalışan kazanan adama zam verirseniz daha çok çalışmak ister. Bun-ların kârı arttırmak için malzemeler tedarikçiler ne-lerdir önce bunlara bakılır. Fazla zam vermek işveren için uygun değildir, işveren fazla zam vermek istemez dünyada bunlar yıllarca yazıldı. Eğitimler verelim, iş-yerinde nasıl çalışılır, bir meseleye nasıl bağlanır, özel yaşamında nasıl mutlu olunur gibi bir takım kişisel gelişim furyaları ortaya çıktı. Zamanla beyaz yaka mavi yaka çalışan işçi kişisel gelişim eğitimleri alsınlar daha çok çalışsınlar daha çok mutlu olsunlar mutlu

oldukça daha çok kâr gelsin şeklinde ana motifin bu olduğu söyleniyor. Eğer bir kişisel gelişim gerçekten bireyi geliştirmeye yönelikse psikologlara saygı gös-teririz fakat bir şirketin sadece kârını arttırmak içinse o zaman bu çok ahlaki ve etik bir davranış değildir. Ama kişinin mutlu olması kişisel gelişime bağlıdır. Mesela çevrede Doğan Cüceloğlu’nun Üstün Dökmen’in ki-tapları var. İnsanlar bunları okuyorlar TV programları-mızı izliyorlar. Bu gibi konularda birilerinin kazancını arttırma amacı yok. Doğan Cüceloğlu ya da ben bir şirketin kârı artsın diye bu eğitimleri vermiyoruz. Ama özel şirketlere yönelik özel eğitimler veriyoruz oradaki bir amaçtır. Birincisi insanlar mutlu olsun bireyin ge-lişmesi için yapılan kişisel gelişim kutsaldır güzeldir ve işlevseldir ama sadece kârı arttırmaya yöneliktir ama hadi koçum mutlu olun kendinizi iyi hissedin daha iyi çalışın amacına yönelikse bu uygun değildir.

Peki günümüzde insanlar neden psikologlara değil de NLP’ye yönelmeye başladılar?

Günümüzde insan koçları çıktı. Şirketlerin Genel Mü-dürleri olsun birçok insan yaşam koçlarına gidiyor. Ya-şam koçlarını önce ele alalım; bu uygun, etik ve ahlaki değildir. Çünkü psikoloji ve psikiyatri eğitimi almamış birinin nen yaşam koçuyum diye kendini ortaya at-ması tamamen yanlıştır. Üç aylık bir kurs eğitiminden sonra yaşam koçu olmuşlar, bu adamlar genel müdü-re şuna çalış buna çalış diyecekler. Mesela bir mühen-dis ben çok mutsuzum dedi sebebini sorduğumuzda psikolojik dünyasına girdiniz demektir. Eşimle anlaşa-mıyoruz dedi anlat bakalım ne sorunun var diye so-

Röportaj, Zeynep Kübra Ağaçyetiştiren

Page 44: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 242

rulması gerekir hatta ailevi sıkıntısı varsa bunun için yaşam koçuna değil aile terapistine gitmesi gerekir. Psikiyatra gidilir gerekirse ilaç veya anti-depresan ve-rir eğer psikiyatr eğitim almışsa terapi verir. Psikolog ilaç vermez eğitim almışsa terapi verir bunu iyi anla-malıyız. Yaşam koçlarının bazı gazetelerde yazılarına bakıyorum psikolojiyi hiç bilmiyorlar. Amatörce psi-kologluk yapmaları çok yanlıştır. Hatta şöyle söylerler “Psikoloji insanın geçmişiyle ilgilenir, yaşam koçları insanların bugünü ve yarınıyla ilgilenir” kulağa şık gel-se de yanlış saçma ve anlamsız bir ifadedir. Psikoloji insanın sadece geçmişiyle ilgilenmez en az 40’a yakın yaklaşımı vardır sadece bir tanesi geçmişiyle ilgilidir geriye kalan 39 tane yaklaşım bugünümüz ve yarını-mız ile ilgilidir. Varoluşçu yaklaşımı, bilişsel davranışçı yaklaşımı bilmeden konuşursa o kişi bu işlerin cahili-dir demektir.

NLP uzmanlarının akademik bir alanı var mıdır? Sizce insanların ruh sağlığının gelişiminde herhangi bir etkisi olur mu?

NLP uzmanlığına her hangi bir alanda uzmanlaşmıştır zaten bir psikolog veya psikiyatr ben NLP uzmanıyım diye ortaya çıkmaz. Psikolog-Psikiyatrist bir bütün-dür. Bunun öteki ucunda NLP uzmanı var bu şuna benziyor. Teşbihte hata aranmaz Ortopedist- sınıkçı diye özetleyebilirim. Ortopedist kırık çıkık alanında eğitimi vardır bunun her yönüyle ilgilidir ama bir de halk arasında Sınıkçı diye bildiğimiz insanlar vardır. Bir psikiyatristin veya psikologun kişiliğine saygı duyarım işine saygı duyarım ama bir Yaşam Koçu’nun NLP Uz-manının kişiliğine saygı duysam da yaptığı işin uygun

olmadığını düşünüyorum. Psikologun amatörü olup bu işi yapmak uygun değildir. Herkes kendi işini yap-malıdır. Herhalde biz psikologlar veya psikiyatristler topluma yeterince cevap veremiyoruz ve toplum buna ihtiyaç duyuyor.

Yaşam Koçları ağırlıklı olarak beden dili uzmanlığı üzerinden tedavi ediyor sizce bu ne kadar doğru?

Şunu hiçbir zaman unutmayın iyi bir psikolog hiçbir zaman beden dilini ciddiye almaz. Psikolojinin konu-sudur, ama ciddiye almayız. Yani beden dilini öğren-diğin zaman, satışların artacak, o zaman öğrensinler bunu, satışları iki katına çıkarsınlar. Ama olmuyor. Çok kesin bilimsel kanıtlar yok. Yani elimi bu şekilde yaparsam bir şey saklıyorum, başka bir şekilde yapar-sam iletişime kapalıyım. Bu konuda düşük bir ilişki bulunabilir. Ama iletişimi buna dayanarak kurmama-lıyız. Yani bu biraz simyacılığa giriyor.

Nasıl yani?

Simyacı nedir? Bakırı, demiri katıp altın yapmak, ya olur, uğraşalım, belki yaparız. Evet, altın yapmak mümkündür, ama o kadar pahalı ki… Borcunu öde-miyor. Yani simyacılık, verimli bir şey değil. Yani senin şapkanın şekline bakıp, senin kişiliğin hakkında sana bir şeyler söylersem, bu keçiboynuzu çiğnemek gibi, çok ufak bir tat gelebilir, ama kesin bir şey değil. Şimdi alandan olmayan, beden dilinin çok muazzam bir şey olduğunu düşünüyor. Alanı psikoloji olmayanların bu işi yapması etik değil. Kim yapar, işletmeci yapar, mü-hendis yapar, ama bu yanlış bir şey. •

Page 45: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

Atatürk’ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova’da bulunduğu sırada ciddî olarak has-talandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara’ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.

Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde ol-ması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul’a gitti. Dok-torlar tarafından, siroz hastalığı teşhi-si kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul’a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938’de Ha-tay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirip moralini dü-zeltti.

Temmuz sonlarına kadar Savarona’da kalan Atatürk’ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. Onun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kav-rayarak 5 Eylül 1938’de Vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.

Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat çok ar-zuladığı hâlde, Ankara’ya gelip Cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938’de kahraman Türk Ordusu’na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafın-dan okundu. “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!” sözü ile Türk Ordusu’nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda “Türk vatanının ve Türklük ca-miasının şan ve şerefini, dâhilî ve harici her türlü tehlikele-re karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve itimadımız vardır” diyerek Türk Ordusu’na olan gü-venini belirtmiştir.

Atatürk’ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıy-la ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleke-

ti tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk’ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dol-

mabahçe Sarayı’nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü

uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk mil-

leti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük küçük bütün devletler onun

cenaze töreninde bulunmak üze-re temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.

16 Kasım günü Atatürk’ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tö-

ren salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir in-

san seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.

Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şera-fettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On

iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top ara-basına konularak, İstanbul halkının

gözyaşları arasında Gülhane Parkı’na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz

zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanma-mız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit’e getirdi. Burada Ya-vuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Ata-larına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara’ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk’ün vefatı üzerine Cumhurbaş-kanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Baş-kanı, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. An-kara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulundu-ğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk’ün tabutu katafalkta alınarak Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.

Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasat Tepe’de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953’te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk’ün naşı Anıtkabir’e getirildi. Bu-rada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan toprakları ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi. •

yazı, Derya Zengin

Atatürk’ün Son Yıllarıve Ölümü

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 43

Page 46: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 244

Evleriyle Meşhur

SAFRANBOLU

200 km kuzeyinde ve Karadeniz’in 100 km güneyin-dedir. Karabük ilçe merkezinin de 9 km kuzeyinde bulunmaktadır.

Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihî ev-leri ile ünlü olan şehir, bu özelliği sayesinde 17 Aralık 1994 tarihinden beri Türkiye’de Dünya Miras Listesi’nde yer alan 9 kültürel varlıktan biridir ve tu-ristik ilgi çekmektedir. Safranbolu ismini, bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safrandan alır. Safran-bolu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca idari ve ticari bir merkez olmuştur. 2000 yılı nüfus sayımı-na göre nüfusu 47.257’dir.

Tarihte Paflagonya olarak adlandırılan bölgede bu-lunur ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1196 yılında-dır. Osmanlı zamanında 17. yüzyılda İstanbul-Sinop yolu üzerinde olması nedeniyle tarihteki en önemli dönemini yaşamıştır.

2002’de kurulan Zonguldak Karaelmas Üni-versitesi’ne bağlı Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Ta-sarım Fakültesi ve Safranbolu Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır.

Yazı, Nurgüzel Uçar

Page 47: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 45

Safranbolu Evlerinin Mimari Özellikleri

Safranbolu Evleri, yüzlerce yıllık bir süreçte olu-şan Türk kent kültürünün günümüzde yaşamaya devam eden en önemli yapı taşlarıdır. İlçe merke-zinde 18. ve 19. ile 20. yy. başlarında yapılmış yak-laşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Evler Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde gruplanmış du-rumdadır. Birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yaz-lık olarak kullanılan kesim.

Tüm evler kendilerine göre daha merkezi konum-daki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönüktür. Hangi evden bakılırsa bakılsın manzara kapanmaz. Evlerin yakın plan cepheleri kör, uzak plan cepheleri açık ve birbirlerini izleyecek konum-dadır.

Şehrin ortasında bulunan meydana yönelik yollar ve sokaklar tamamen Arnavut kaldırımlıdır. Anıt eserlerin avluları ve meydanlar da Arnavut kaldı-rımlıdır. Mevcut taş kaplama tarzı rutubeti en aza indiren, sel sularına karşı dayanıklı ve ağaç kökleri-nin yeterli su almasına uygun yapıdadır.

O dönemin Safranbolu halkının yaşama biçimini, beğenisini, kültürünü, üstün yapı tekniğini yansıtan Safranbolu evleri yöre mimarisinin en dikkati çeken öğeleridir. Safranbolu’nun çekirdeğini oluşturan Ka-leiçi ve çevresi ile Üç dere vadisinin yamaçlarına ya-yılan bu evler birbirinin görünümünü bozmayacak biçimde yerleştirilmiştir. Dar, kıvrımlı sokak dokusu-nu izleyen bu yapılar çoğunlukla yüksek duvarlar üzerine kurulmuş, dışa taşkın üst katlar yapıya es-tetik bir görünüm de kazandıran eli böğründelere oturtulmuştur. Ahşap çatılı, taş ve kerpiç örgülü du-varlar beyaz badanalıdır. Meyve bahçeleri içindeki konumları, planları, selamlık köşkleri, iç düzenleme-leri, sedirlerle çevrili fıskiyeli havuzları, ahşap işleri

(tavanlar, kapılar, dolaplar), yaşmaklı ocakları, geniş saçakları, kabaralı süslü halkalı kapıları ile Türk konut mimarlığının en özgün örneklerini oluşturan Saf-ranbolu evleri İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü’nün öncülüğündeki çalışmalarla koruma altına alınmış ve yöre sit alanı olarak belirlenmiştir.

Yurdumuzun önemli turizm merkezlerinden biri olan Safranbolu tatil yapmak için iyi bir seçim olup, her yıl tarihi Safranbolu evlerini görmeye gelen on binlerce yerli ve yabancı turist ağırlamaktadır.

Safranbolu’ya Nasıl Gidilir?

Karayolu ve demiryolu ulaşımının bulunduğu Safranbolu’ya en yakın havaalanı Ankara Esenboğa Havaalanı (240 km)’dir.

Safranbolu’ya karayolu ile Ankara-İstanbul otoyolu-nun Gerede sapağından ayrılarak 88 km sonra ula-şılır. Otogar kent merkezindedir. Kent merkezinden otobüs firmaları servisleri, dolmuşlar veya Safran-bolu Halk Otobüsleri ile 15 dk.’ da gidilebilir.

Safranbolu’dan Zonguldak ve Ankara’ya Karabük şehir merkezine vararak demiryolu ile ulaşım müm-kündür. İstasyonun Karabük şehir merkezine uzak-lığı 2 km’dir. •

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 45

Page 48: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 246

Ev Dışında da Sağlıklı Yiyecekler Yiyebilirsiniz

Diyet yapan kişilerin en büyük ikilemlerindendir dışarıda yemek. Fakat öğrenciler ve çalışan kişilerin sosyalleşmek için kullandıkları bir araçtır aynı zamanda. Çoğu zaman arkadaşımızla buluşmak istediğimizde sorduğumuz soru “bir şeyler yemeye gidelim mi” olmaz mı? Genellikle diyet yapan kişiler bu soruya daha çekimser yanıtlar verebiliyor. Peki, dışarıda yenecek öğünlerde de sağlıklı seçimler yapılabilir mi? Diyet yapmak sosyal olmanın önünde bir engel midir?

Bu soruların cevabı yapılan diyetin içeriğine göre değişir; ancak diyette çok güncel bir yaklaşım olan ve dünyada en yaygın kabul gören dengeli beslenme modeli “MyPlate” ile her yerde sağlıklı seçimler yapmak mümkün. Bunun yolu da besin gruplarını tanı-maktan, yediklerimizin içeriğini bilmekten ve uygun porsiyonları seçebilmekten geçiyor. Bu yazıda dışarıda yemek seçerken dikkat edilmesi gerekenleri ve sıklıkla yemek yenen mekânlarda yapıla-bilecek sağlıklı seçimlere örnekleri bulacaksınız.

Kısaca MyPlate, Amerika Tarım Bakanlığı (USDA) Beslenme Po-litikası ve Tanıtım Merkezi’nin 2011 yılında, dengeli beslenmeyi daha anlaşılır kılmak için yayınladığı önerilerin sembolüdür. Besin piramidi gün içerisinde alınması gereken besin öğelerini gösterir-ken; MyPlate ana öğünlerde alınması gereken besin öğelerini ve

1989 Lüleburgaz doğumlu Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme

ve Diyetetik Bölümü mezunu Dyt. Alperen Hasköylü Çerkezköy’de hizmetinizde.

Page 49: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 2 47

yaklaşık oranlarını göstermektedir. İdeal bir diyette önerilen ana öğün sebze ve meyve, tahıl, et ve süt gruplarından yeterli ve dengeli miktarlarda içerir. Akıllı seçimler yaparak benzer içerikleri dışarıda ye-nen yemeklerle sağlamak da mümkün. Bu yazıda size dışarıda ideal tabağı oluşturmayı anlatacağım ve sağlıklı seçimlere örnekler vereceğim.

Yemeğe Çıkmadan Önce Ne Yiyeceğinizi PlanlayınYemeğe çıkmadan önce aynen evde yaptığınız gibi ne yiyeceğinizi planlayın. Yiyeceklerinizin sizin ge-reksiniminize uygun, doyurucu ve sağlıklı olmasına özen gösterin. Örneğin; balık restoranına gitmeye karar verdiyseniz zevkinize göre seçtiğiniz balığın ızgara ya da fırınlanmış olmasına özen gösterin. Kızartılmış bir porsiyon balık günlük yağ gereksini-minizden bile fazlasını içeriyor olabilir. Balığın ya-nında tercih edilebilecek en sağlıklı şey kuşkusuz salatadır. Balıklar cinslerine göre değişmekle birlikte zaten yağ içeriği yüksek protein kaynaklarıdır. Ta-bağınızın besin öğeleri bakımından dengesini sür-dürmesi için salatanıza yağ ilave etmemeniz iyi bir seçim olacaktır. Aynı zamanda deniz mahsullerinin sodyum içeriği de yüksek olduğundan; balığınıza

tuz eklememek de sağlıklı bir tercih olabilir. Balığın porsiyonu tamamen kişisel gereksiniminize göre değişmekle birlikte; gün içerisinde tüketmiş oldu-ğunuz et ürünleri ile de bağlantılıdır. Eğer diğer öğünlerde et, tavuk veya balık grubundan besin tüketmediyseniz balığınızı orta-büyük balıklardan tercih etmeniz daha doğru bir seçim olabilir. Balıkta yenecek miktar çok önemliyken; örneğin seçilen bir yeşil salata, eğer yağ veya kalorili soslar eklenmez-se istenildiği kadar tüketilebilir. Tabağımızda balıkla proteini ve yağı, salatayla sebzeyi tamamladık; sıra tahıl grubunda. Bir balık restoranında balıkla tüke-tilebilecek en uygun tahıl grubu besin kuşkusuz ki ekmektir. Balığın yanında gereksiniminize uygun miktarda ekmek tüketmekten de çekinmeyin. Çün-kü ekmek yağ içermediğinden tercih edebileceği-niz en sağlıklı tahıllardandır. Yine bu tarz restoran-larda dikkat edilmesi gereken yağ içeriği çok yüksek olan mezelerden, ara sıcaklardan ve yağın yanında şeker de içeren tatlılardan uzak durmaktır.

İçecek Tercihlerinizi Gözden Geçirinİçecekler masum görünseler de bir bardaklarında yüzlerce kalori içerebilirler. Özellikle meşrubatlar faydalı hiçbir besin öğesi içermemekle birlikte yük-sek miktarda şeker içerdiklerinden sağlıklı seçimler olmayacaklardır. Yine kahve gibi dışarıda çok tüke-tilen ve aşırıya kaçmadan tüketilmesinde sakınca görülmeyen içecekler dahi içerilerine katılan şeker, krema ve çeşitli şuruplarla kalori bombasına dönüş-türülmektedir. Gittiğiniz kafede veya restorandaki ürünlerin besin içeriklerini sormaktan çekinmeyi-niz. Örneğin, Starbucks’ta kalori cetveli talep ede-bilir ve cetveli inceleyerek size uygun olan içeceği belirleyebilirsiniz.

Fast-food Tabu OlmamalıFast-food restoranlar, Türkçe ismiyle hızlı hazır ye-mek restoranları, artık hemen hemen her köşe ba-şındalar. İnsanlar talep ettikçe de açılmaya devam edecekler. Bu restoranları hayatımızdan tamamen çıkarmak çok da mümkün gözükmediği için, ora-larda en sağlıklı neler seçebiliriz diye düşünmekte fayda görüyorum.

Yemekten hemen sonra dişlerinizi fırçalarsanız daha fazla bir şey yemek istemeyeceksiniz.

Page 50: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

E K İ M - K A S I M - A R A L I K 2 0 1 248

Seçimlerinizi yaparken burgerinizde değişiklik ya-pabileceğinizi unutmayın. Öncelikle yağlı sosların – mayonez gibi – konmamasını isteyerek başlayabi-lirsiniz. Fast-food restoranlarında sıklıkla kullanılan, ancak sağlıklı beslenmede yeri olmayan bir diğer besin maddesi de turşular. Burgerinizin turşusuz ol-masını da istemeyi unutmayın. Böylelikle fast-food restoranların yüksek oranda yağ ve sodyum içeren burgerleri bir nebze hafifletmiş ve daha sağlıklı bir hale getirmiş olursunuz.

Kendi menünüzü kendiniz oluşturun. Çünkü fast-food restoranlardaki hazır menülerde sağlıklı alter-natifler bulmak gerçekten güçtür. Yazının başında anlattığım tabak modelini düşünsenize. Hem 3 di-lim kadar ekmek içeren bir burger yerken; bunun yanında yine karbonhidrat kaynağı patates de ye-nirse bu menünün dengesinden nasıl bahsedilebi-lir. Ayrıca kızartma yönteminin en sağlıksız pişirme yöntemi olduğuna değinmiyorum bile. Küçük boy bir patates kızartması ile tabağınıza fazladan 2 di-lim ekmek, 2 tatlı kaşığı da yağ eklemiş olacaksınız. Patatesin yanında ekstradan tüketilebilecek yağlı soslar da yağ alımını artırarak günlük ihtiyacınızın bile üzerine çıkarabilir. Bu yüzden, burger+içecek ve salata+içecek şeklindeki menüler şüphesiz daha sağlıklı bir seçim olacaktır. İçecek olarak da, en sağ-lıklı seçim şüphesiz Ayran olacaktır. Ancak ben bur-gerin yanında meşrubat olmadan yapamam diyen-ler için de kalorisiz tatlandırıcılı meşrubat seçimleri daha doğru olacaktır. Ama bu içecekleri tüke-tirken dikkat edilmesi gereken nokta, kalori içerikleri 0’dır ancak, fazla tüketimleri çe-şitli sağlık problemlerine neden olabilir.

Fast-food restoranlara giderken dik-kat etmemiz gereken nokta, bu yi-yecekleri tüketmenin bir süre sonra alışkanlığa hatta bağımlılığa dönü-şebileceğidir. Bu nedenle fast-food tabu olmamalı ancak, dışarıda yemek denince akla gelen tek seçenek de ol-mamalıdır.

Restoranda Yeme Kontrolünü Sağlamak İçin Birkaç Öneri• Ana yemekten önce hafif bir çorba tercih

edin. Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalar, çor-banın öğünlerde içilmesinin açlığı bastırdığını ve yemek tüketimini azalttığını ortaya koymuştur.

• Aperatifler yerine salataları tercih edin. Ancaksalatanızı sipariş ederken yağsız ve sossuz ola-rak istediğinizi belirtmeyi unutmayın. Salatanız, masanıza geldikten sonra yağı, limonu ve sirkeyi kendiniz ihtiyacınıza göre ayarlayın. Salata doy-gunluk hissi için en büyük yardımcınız olacaktır.

• Başlangıçlarıveyemeksonunda,eğertercihede-cekseniz tatlıyı, arkadaşınız ile paylaşmayı dene-yin. Tatlı yiyecekseniz, seçiminiz kesinlikle sütlü veya meyveli hafif tatlılardan biri olmalıdır. Şer-betli tatlıları hayatınızdan çıkarmanın vakti çok-tan geldi.

• Yemeğeçıkmadanbirkaçsaatöncemeyve,grisi-ni veya küçük bir kepekli sandviç gibi bir ara öğün tüketirseniz, yemekte çok aç olmayacağınız için aşırıya da kaçmayacaksınız.

• Eğer gittiğiniz yerde çok da sağlıklı seçenekleryoksa porsiyonlarınızı küçültmeyi deneyin.

• Son olarak, yanınızda sürekli diş fırçanızı ve dişmacununuzu taşıyın. Yemekten hemen sonra dişlerinizi fırçalarsanız daha fazla bir şey yemek istemeyeceksiniz. İşe yaradığını göreceksiniz.

Bu önerileri dikkate alarak ve bahsettiğim örnekleri inceleyerek siz de dışarıda yemek yemeyi daha sağ-lıklı bir hale getirebilirsiniz. Böylelikle hem sosyal yaşantınızdan ödün vermemiş hem de diyetinizi aksatmamış olursunuz.

Sizlere hep doğru seçimler yaptığınız, sağlıklı ve uzun bir yaşam diliyorum. •

Şerbetli tatlıları hayatınızdan çıkarmanın vakti çoktan geldi.

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

ALPEREN HASKÖYLÜ

ÇERKEZKÖY ÖZEL OPTİMED

HASTANESİ 'NDE

HİZMETİNİZDE

DİYETİSYEN

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

Page 51: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

ALPEREN HASKÖYLÜ

ÇERKEZKÖY ÖZEL OPTİMED

HASTANESİ 'NDE

HİZMETİNİZDE

DİYETİSYEN

www.ozeloptimed.com.tr

Sağlığınız Güvende

Page 52: OPTİMEDYA SAYI 10 EKİM/KASIM/ARALIK

Top Related