direnen filistin kazanacak! - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2009/sikb.09.02/sikb 2009 -...

32
Sosyalizm İçin Direnen Filistin kazanacak! Amerikan işbirlikçileri, ellerinizdeki kanı gizleyemezsiniz! Sayı: 2009/02 15 Ocak 2009 1 TL

Upload: others

Post on 16-Sep-2019

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Sosyalizm İçin

Direnen Filistin kazanacak!

Amerikan işbirlikçileri,ellerinizdeki kanı gizleyemezsiniz!

Sayı: 2009/02 15 Ocak 2009 1 TL

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERErgenekon’un yeni dalgası... . . . . . . . . . 3

Emperyalist gericilik gölgesinde dinci

Direnen Filistin kazanacak! . . . . . . . . . . 4

Ezilen halkların her tür araçla işgalcilere

karşı direnişi meşrudur! . . . . . . . . . . . . . 5

Gazze’de zıt iki dünya karşı karşıya . 6-7

Obama’ya bağlanan umutlar boşa düştü!8

Gazze katliamı protestolarından… . . 9-11

“Alevi açılımı”nda son perde…. . . . . . 12

Vira-Kürşat işçilerinin açlık grevi

sürüyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

TORGEM Tersanesi’nde ücret gaspına

karşı direniş ateşi! . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Bütünlüğü içinde kapitalizmin krizi 16-17

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 18-19

Sınıf çalışmalarından.... . . . . . . . . . . . . 20

Kriz tartışılıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

BMİS üyesi Sinter işçileriyle direniş

süreci üzerine konuştuk.... . . . . . . . . . . 22

Direnen kadınlar anlatıyor.... . . . . . . . . 23

Gençlik hareketinden… . . . . . . . . . . . . 24

Gençliğin Filistin’le dayanışma eylem ve

etkinlikleri…. . . . . . . . . . . . . . . . . . 25-26

Gerici Gürcistan rejimi ABD uydusu

olma yolunda!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 1

Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/02 l 15 Ocak 2009Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Emekçi kitleler kapitalizmin krizinin etkilerini dahasomut ve ağır biçimde hissetmeye başladılar. Krizinyansımaları ağırlıklı olarak daha yoğun işten atmalar,ücretli/ücretsiz izinler, fazla mesailer, düşük ya dadüşürülen ücretler vb. şekillerde kendisini gösteriyor.Kapitalistler zaten pervasızca uygulamakta olduklarısaldırıları krizi de arkalarına alarak, çoğu yerde fırsataçevirerek işçi ve emekçilere daha beter koşullarıdayatmaya başladılar. Sınıf bölükleri başta sendikalıyerler olmak üzere krizin ilk etkilerine karşı değişikeylem ve direnişler sergilemeye başladılar. Birçokyerde işten atmalara karşı fabrikaları terk etmemeeylemi, fabrika önlerinden şehrin merkezlerine doğruyürüyüşler şeklinde kendini gösteren bu sürecin ilerikidönemlerde daha sert mücadelelere konu olacağıaçıktır.

Krize karşı sendikalar, meslek örgütleri, sol siyasalgüçler de kendi cephelerinden müdahale etmeyeçalışmaktadırlar. Krize ve sonuçlarına karşı birçokyerde çeşitli eylem, etkinlik, miting, toplantı vb.yapılmaya devam edilmektedir.

Sınıf devrimcileri de bulundukları alanlarda kendicephelerinden krizi düzenin temel çelişkileriniderinleştirmenin, işçi ve emekçileri devrimci sınıfmücadelesine çağırmanın, devrim ve sosyalizmingüncelliğine vurgu yapmanın bir imkanına çevirmeyeçalışmaktadırlar. Bugüne kadar yapılanlar anlamlıdır.Ancak sürecin bundan sonrası daha etkin bir çalışmayakonu edilmelidir. Bunun için daha etkin müdahalelerinve kitlesel tepkilerin açığa çıkmasını hedeflemekgerekmektedir. Sınıf devrimcileri çalışma yürüttükleritüm alanları, havzaları, fabrikaları vb. krizinyansımaları üzerinden dikkatlice incelemeli, işçi veemekçileri haklı ve meşru taleplerini kazanmayaçağırırken bunun uygun yol, yöntem ve araçlarınıyaratmayı da birlikte örgütlemelidir. Bunun için işçi veemekçilerin örgütlü birliği şarttır. Tabanın öfke vetepkisinin, eylemli mücadelesinin açığa çıkacağı tabanörgütlüklerinin, yerel ve merkezi birlikteliklerinyaratılması çaba harcanmalıdır. Önümüzdeki dönemintüm gelişmelerine, bahar sürecine, yerel seçimlere, 8Mart, 21 Mart ve 1 Mayıs’a bu gözle bakılmalı, krizinyarattığı atmosfere dayanarak işçi ve emekçiler

alanlara, eylemlereçağrılmalıdırlar.

***Türkiye halkları

Filistin’degerçekleştirilenkatliama büyük birnefret duyarkenFilistin halkınındirenişini de büyükbir sempatiylekarşılamaktadır.Katliam tepkiye konuolurken Filistinhalkının direnişiilgiyle izlenmektedir. Ancak emekçi kitlelerdeki butepkinin akıtılacağı kanalların yaratılması yeterincegözetilmemektedir. Emek güçlerinin şehirmerkezlerinde gerçekleştirdiği eylemler anlamlıdır.Ancak bu eylemlerin daha yaygın ve kitlesel geçmesiiçin emekçi kitlelerin çalışma ve yaşama alanlarınadoğru seslenmek, eylemleri buralara taşımakgerekmektedir.

Bu konuda sınıf devrimcileri mevcut güç veimkanlarına takılmadan emekçi kitlelerdeki tepkiyiaçığa çıkaracak, eylemli bir hatta akıtacak değişik veyaratıcı yol ve yöntemlerle sürece müdahaleetmelidirler. Emekçilerin akacak bir kanalbulduklarında eylemli bir şekilde harekete geçtiğimahallelerde gerçekleştirilen meşaleli yürüyüşlerle,basın açıklamalarıyla açığa çıkmıştır. Bu eylemlerinkitlesel geçmesinin gerisinde saldırıya duyulan tepkiyatmaktadır. Sınıf devrimcileri hiç vakit yitirmedenemekçi kitlelerin tepkisini sokağa ve eyleme yöneltmekiçin daha fazla inisiyatif sergilemelidirler.

***Tuzla tersanelerde yaşanan hak gaspları

sürmektedir. En son Torgem Tersanesi işçileri ücrethakları için TİB-DER öncülüğünde eyleme geçerekkararlılıklarını sergilemektedirler. Torgem işçilerininhaklı taleplerini sahiplenmek, sesini duyurmak,tersanedeki sorunlara dikkat çekmek emekten yana tümgüçler için bir görev ve sorumluluktur.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Başyazı Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Ergenekon operasyonlarının “10. dalgası”geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Bu dalganın boyuöncekileri fazlasıyla aşmaktaydı. Öyle ki eski MGKGenel Sekreteri Tuncer Kılıç, eski Harp AkademileriKomutanı Kemal Yavuz, ünlü Yargıtay BaşsavcısıSabih Kanadoğlu, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüzhedefteki isimler arasındaydı. Bunlardan başka, birkısmı general çok sayıda subay gözaltına alındı.Askerlerin dışında operasyonda öne çıkan isimlerdenbiri eski Susurluk hükümlüsü özel harekatçı İbrahimŞahin, diğeri ise Yalçın Küçük oldu.

Operasyon sadece hedefteki isimlerin kimlikleriitibariyle değil aynı zamanda ortaya çıkarılan silahlarbakımından da önceki operasyonları aşan bir mahiyetesahipti. İbrahim Şahin’in evinde ele geçirildiği iddiaedilen krokilere dayanılarak başta Ankara olmak üzerebirçok yerde yapılan kazılarda cephanelikler bulundu.

Ergenekon’ın bu son dalgası, bir süredirgündemden düşen, daha çok magazin boyutuylamedyaya konu olan Ergenekon davasını yenidengündemin ön sırasına oturttu. Sadece oturtmaklakalmadı, ciddi boyutlada bir inandırıcılık sorunuyaşayan davaya bazı kesimler nezdinde kısmen birinandırıcılık da kazandırdı. Ordu ve hükümetinyaşanan çatışmalı sürecin ardından bir mutabakatavarmalarıyla birlikte, dava süreci büyük ölçüdesulandırılmıştı. Mutabakat, AKP hakkında açılankapatma davasının geri çekilmesi karşılığında tutuklugenerallere yönelik darbe iddiasının davaya dahiledilmemesi karşılığında sağlanmıştı. Kısa bir süresonra da darbe planladığı iddia edilen eski JandarmaGenel Komutanı Şener Eruygur sağlık durumugerekçe gösterilerek serbest bırakıldı. Ergenekondavası süreci büyük ölçüde Veli Küçük çetesi ileİP’lilerin yargılanmasına daraltıldı. Böylece, baştarejim üzerindeki asker vesayetinin kırılacağı vekontrgerilla yapılanmasının tasfiye edileceğibiçiminde hayaller kuran liberaller olmak üzeredavaya umut bağlayan çevreler hayal kırıklığınauğratıldı.

Ancak operasyonun bu son dalgası Ergenekonhakkında yaratılan yanılsamaları yeniden canlandırdı.Operasyonla gözaltına alınanların kimlikleri ve ortayaçıkarılan cephanelikler, davayı kendi hesaplarıncasürükleyenler payına bu açıdan son derece işlevseldi.Böylelikle Ergenekon davasının bir süredir ihtiyaçduyduğu inandırıcılık sorunu halledilecek, İbrahimŞahin üzerinden bulunduğu açıklanan cephaneliklerise davaya bir ciddiyet kazandıracaktı. Kimileriburadan yola çıkarak Ergenekon’un Susurluk’labağlantısının ortaya çıktığını ve artık Susurluk’tayarım bırakılanın da tamamlanmaya başladığını iddiaetti. Bu yorumları yapanlara göre, artık asıl omurgayadokunulmaya başlanmış, kontrgerillayı tasfiyesürecine girilmiştir. Buradan gidilerek de, NATO üyesiülkelerdeki benzer örgütlerin tasfiye süreçlerine atıflaryapılıyor, yaşananın gecikmeli de olsa benzer bir süreçolduğu söyleniyor.

Öte yandan, operasyonun yeni dalgası geçici birmutabakatla küllenen rejim içi çatışmanın daalevlenmesi demekti. Mutabakatın bu biçimdebozulmuş olması yeni bir durumdu. Çünkü bu kez ilksaldırı hükümetin temsil ettiği cepheden geldi. OysaErgenekon operasyonu Cumhurbaşkanlığı seçimlerisürecinde, ordu cephesinden AKP’nin önünü almak

amacıyla yürütülen operasyonlara karşılık olarakgündeme getirilmişti. Daha sonra AKP’nin kapatmadavasıyla ilişkilendirilerek yeni operasyon dalgalarıyaratılmıştı. Fakat bu yeni durumda, en beklenmedikzamanda, ordu ve hükümet arasında uyumlu birortaklığın sergilendiği bir dönemde, ilk silahı çekendinci gericilik cephesi olmuştur. Buna orducephesinden henüz anlamlı bir yanıt verilmiş değildir,zevahiri kurtarmaya yönelik bazı ilk gün girişimlerininötesinde ordu halen gelişmeleri seyretmekleyetinmektedir. Bugün meydanda CHP vardır. AKP-CHP arasında, birinin “savcı” diğerinin “avukat”olduğu bir orta oyunu oynanmaktadır.

Peki orduyu sarsan bu hamle hangi gücedayanılarak ve ne tür hesaplarla yapılmıştır? Bunoktada açık olan şudur ki, bu çapta bir operasyonAKP’nin haddi değildir. Ortada kendisine yönelikciddi bir saldırı yokken, bu düzeyde bir hamle ileçatışmayı başlatan olmak için çok daha büyük bir gücesahip olmak gerekir. Gücün bu kadarı ne AKP’de nede AKP ile organik bağları olan sermaye güçleriyledinci çevrelerde vardır. Zira bu öyle bir güçtür ki,ortada bariz bir neden yokken, orduyu rahatsız etmepahasına, MGK genel sekreterliği yapmış bir generalde dahil eski generalleri, hala Yargıtay onursal başkanısıfatını taşıyan bir eski yargıcı ve eski YÖK başkanıgibi bu düzen için büyük hizmetlerde bulunmuşşahısları gözaltına alabilmektedir. Dahası bu hamleyekarşılık vermesi beklenen ordu sessiz kalabilmektedir.

Burjuva medyanın da büyük bir şaşkınlıkla yanıtınıaradığı bu soru mevcut durumu aydınlatabilmekaçısından kilit önemdedir. Evet hangi güç ve neden?Ordunun karşısında suspus olduğu bu güç elbette kiABD’dir. Operasyonun gerisinde ABD olduğu içindirki, büyük bir prestij ve güven kaybına neden oluştursada, ordu bu operasyon karşısında sesiniçıkaramamaktadır.

Peki ABD’nin parmağı olan bu operasyonlahedeflenen nedir? Hedeflenenin orduyu güçtendüşürmek ya da kontrgerillayı tasfiye etmek olmadığıaçıktır. Susurluk artığı bir eski özel harekatçı ve onunüzerinden gidilerek çıkarılan cephaneliğinkontrgerillanın kendisi olmadığı açıktır.Kontrgerillanın Genelkurmay merkezli bir derinörgütlenme olduğu bilinmektedir. Dolayısıylaoperasyonla açığa çıkarılan ve hedef haline getirilenlerolsa olsa kontrgerillanın artıkları olabilir. Bununla isekontrgerilla tasfiye edilmez, ancak tasfiye ediliyorgörüntüsü yaratılabilir. Bugün yapılan da, hem bugörüntüyü yaratmak, hem denetim dışına çıkmışunsurları tasfiye etmek, böylece hem orduyu hem dekontrgerilla aygıtını yeniden yapılandırmaktır.Gözaltına alınanların önemli bölümü ABD güdümlü“derin devlet”te geçmişte önemli görevler üstlenmiş,fakat bir süredir “ulusalcı” çizgide anti-amerikancılıkyapan, Kürt sorunu, Kıbrıs ve Irak gibi konulardaAmerikan politikalarına karşı durmakta ısrar eden,bazıları Rusya ve Çin gibi ülkelerle yeni bir stratejikittifak kurulması eğilimini zaman zaman dışa vurankişilerdir.

Örneğin TRT-Şeş açılımının gerisinde ABD’ninKürt politikası bulunmaktadır. Erdoğan’ın 5 Kasım2007’de Bush’un huzuruna çıkarak kabul ettiği,Genelkurmay’ın da onayladığı bu politika, Kürtsorunu konusunda kırıntı düzeyde bir takım

açılımların yapılmasıyla birlikte PKK’nin tasfiyesi,Güney Kürdistan yönetimiyle ilişkilerin geliştirilmesive Ortadoğu’da ABD stratejileri doğrultusunda aktifrol olarak özetlenebilir. Bugün atılmakta olan adımlartümüyle bu çerçevededir. Ama bu sınırlardaki adımlardahi, Kürt sorununda onlarca yıllık inkar ve imhasisteminin parçası olmuş ve bu sisteme hizmet etmişdevlet görevlileri tarafından ayak diremelerlekarşılanmaktadır.

Bu aşamada Ergenekon operasyonlarının, ABDstratejilerinin merkezinde durduğu devleti yenidenyapılandırmak amacıyla yapılan sistemli bir müdahaleolduğu çok daha açık biçimde görülmektedir. ABDemperyalizmi ülkedeki temel dayanakları yoluyla, eskialışkanlıklarında ayak direyen, bir yerden sonra damuhalefete soyunan eski uşaklarını cezalandırıyor. Bucezalandırma işlemini de sembolik isimleri hedefalarak yapıyor. Bununla, eski yapılar ve ideolojiksöylemde ısrar eden ve ABD stratejilerinin güncelgerekleri konusunda yalpalayan güçlerin direncinikırmaya çalışıyor. Böylece devlete yeni bir ideolojik-politik görünüm kazandırmaya, bu görünüme uygunkadroları iş başına getirmeye çalışıyor.

Kısacası, Ergenekon operasyonlarıyla yapılan,kontrgerillanın tasfiyesi ya da ordunun siyasal sistemüzerindeki ağırlığının azaltılarak demokratikleşmeninyolunun açılması değil, ABD’nin merkezinde durduğukurulu devlet sistemini yeniden yapılandırmak,kadrolarını değiştirmek, eskilerini tasfiye edip yerineyenilerini koymaktır. Bu sürecin demokratikleşme vekontrgerillanın tasfiyesi gibi gösterilmesi ise, buoperasyonun gerçek amaçlarını gizlemek ve istenilendoğrultuda ilerletilmesi için gerekli siyasal desteğisağlamak içindir.

Ergenekon’a karşı tutum bu temel gerçeği hesabakatarak belirlenmelidir. Böyle yapıldığında, kuruludüzen içerisinde taraf olarak çıkanlardan bağımsız birtutum alınabilir. Bu tutum ise, hangi görünümleçıkarsa çıksın tüm düzen güçleri karşısında net birdevrimci konumda çıkmayı gerektirir. Anti-emperyalist tutum da ancak bu koşullarda gerçekanlamını bulur.

Ergenekon’un yeni dalgası...

Demokratikleşme değil ABD’nin devleteçeki düzen verme operasyonu!

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Emperyalist-siyonist güçlerin irade kırma saldırısı başarısızlığa mahkumdur!..

Direnen Filistin kazanacak!Siyonist İsrail’in üçüncü haftasına giren vahşi

saldırısında katledilen Filistinli sayısı 900’e, yaralısayısı ise 4 bine yaklaştı. Katledilen çocuk sayısınınyüzleri bulduğunu bildiren Filistin hastane kaynakları,yaralananların bin 500’ünün çocuk, 500’ünün kadınolduğunu belirtiyor. Ölü ve yaralı sayısı saat başıartmaya devam ederken, emperyalist güç odaklarıylabölgedeki gerici rejimlerin desteği ile sürdürülensaldırı, uğursuz amacına ulaşabilmiş değil.

Barbarlık direnişi kıramıyor!

ABD, AB, BM gibi vahşi kapitalizmin önde gelentemsilcilerinin desteğini alan siyonist rejimin yasa vekural tanımaz saldırganlığı, dünyayı yöneten katillersürüsünün direnen halklara karşı tutumunun çarpıcıbir örneğini oluşturuyor. Ölüm kusan İsrail savaşmakinesine karşı kahramanca direnen Filistin halkınınduruşu ise, hiçbir gücün halkların onurlu ve özgür biryaşama duyduğu özlemi yok edemeyeceğinigöstermektedir.

Kapitalist-emperyalist sistemin vurucu gücü olanİsrail savaş makinesi, Gazze Şeridi’ne havadan,karadan, denizden ölüm saçan bombalar yağdırırken,abluka ile üstü açık bir hapishaneye dönüştürülenbölgede yaşam mücadelesi veren 1.5 milyon Filistinliaç, susuz, ilaçsız, uykusuz bırakılarak diz çökmeyezorlanıyor. Her gün 50-60 kişinin ayrımsız bir şekildekatledildiği Gazze’de teslim olmanın belirtileriolmadığı gibi, sergilenen kahramanca direniş siyonistordunun kentlerin içine ilerlemesini engelliyor. Karasaldırısının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen, 30bin askerini seferber eden İsrail savaş makinesikentleri işgal edebilmiş değil. Filistinli direnişçilerinİsrail’e roket fırlatması önlenemediği gibi, daha önce20 km menzilli roketler atan Filistinli direnişçiler, songünlerde 50 km menzili olan roketler de atmayabaşladı.

Gelinen noktada bazı siyonist şefler de, Hamas’ıetkisizleştirme hedefine ulaşılamayacağını kabuletmektedir. Bu, Filistin halkının direnme iradesinikırmanın mümkün olmadığını teslim etmek anlamınageliyor. Zira “uluslararası toplum”un desteği ilesürdürülen siyonist barbarlığın hedefi esas olarakHamas değil, tam da Filistin halkının bu inatçıdirenme iradesini kırmaktır.

Güvenlik Konseyi kararısiyonist barbarlığı onaylamaktadır!

Temmuz 2006’daki Lübnan saldırısında olduğugibi Birleşmiş Milletler, siyonist savaş makinesininvahşi saldırısını iki haftaya yakın süre izledikten sonraArap Birliği’nin talebi ile toplandı. Toplantıda ABemperyalistlerinin sunduğu karar tasarısı kabul edildi.Washington’daki savaş kundakçıları tasarıya çekimseroy verirken, 14 üye lehte oy kullandı. GüvenlikKonseyi’nin kabul ettiği tasarıda İsrail vahşetinikınayan tek kelimeye rastlanmazken, siyonistbarbarlara herhangi bir yaptırım da içermiyor.

Tasarının kabul edildiği günlerde bölgede bulunanNicolas Sarkozy, Ortadoğu’daki temaslarını sadeceFransa Devlet Başkanı olarak değil, aynı zamandaBM Güvenlik Konseyi’nin Dönem Başkanı sıfatıylayürütüyordu. Bu arada Sarkozy’nin yanısıra ABDönem Başkanı Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı

Karel Schwarzenberg, bir sonraki dönem başkanıİsveç’in Dışişleri Bakanı Carl Bildt, AvrupaKomisyonu’nun Dış İlişkiler sorumlusu Ferraro-Waldner, AB’nın Dış Politika ve Güvenlik patronuJavier Solana gibi isimler de bölgede bulunuyordu.Bunlara Amerikancı Türkiye ile Mısır rejimleriningirişimlerini de eklemek gerekiyor.

Tüm bu girişimleri önemsemeyen siyonist rejimGüvenlik Konseyi’nin ateşkes öneren tasarısını dakaale almadı. Tersine saldırganlık dozunu arttıranİsrail savaş makinesi hastane, okul, ambulans, basınbüroları, BM yardım konvoyları vb. yerleri debombalaya başladı. Gazze üzerine savaş uçaklarındanbildiri atan İsrail savaş makinesi, psikolojik savaşta dadaha iğrenç yöntemler uygulamaya başladı.

60 yıldır BM kararlarına paçavra muamelesi yapansiyonist rejimin son tasarıya farklı bir değer biçmesiiçin bir neden yok. Zira şeflerinin söylemlerinerağmen BM Güvenlik Konseyi siyonist canilerininsanlığa karşı işledikleri ağır suçları görmezdengelmekte, dahası Hamas’ı da hedef alarak siyonistrejime göz kırpmaktadır. İsrail savaş makinesinin BMgörevlilerinin üzerine bomba atması da bu çürümüşkurumun utanç verici tutumunda herhangi birdeğişikliğe yol açmadı. İsrail savaş uçaklarınınyardım konvoyunu bombalamasına BM şefleriningösterdiği tepki, yardımı durdurmanın ötesinegeçmemiştir.

Kabul edilen karar tasarısına dönersek… GüvenlikKonseyi’nin söz konusu kararında, Gazze’de derhalateşkese gidilmesi, ardından İsrail güçlerinin bölgedentamamen çekilmesi önerilmektedir. Ancakyaptırımdan yoksun karar tasarısına göre, kalıcıateşkes için İsrail işgaline karşı direnişin son bulmasıve Gazze’ye silah kaçırılmasının durdurulması dagerekmektedir. Görüldüğü üzere siyonist barbarlığıkınamaktan kaçınan BM, İsrail’in saldırısına sonvermesi için, Filistin direnişinin silahlanmasınınengellenmesini şart koşmaktadır. Yani İsrail, savaş

teknolojisinin son ürünü ölüm kusan silahlarlasaldırırken, fosfor bombalarıyla katliamlar yaparken,Filistin halkının silahsızlandırılması hedeflenmektedir.

Bu uğursuz karar, İsrail’in fiili saldırganlığınıengellemezken, Filistin direnişininsilahsızlandırılmasını tartışma konusu yapmaktadır.Kısacası BM de, Filistin halkının direnme iradesininkırılması için siyonist cellat takımı ile aynı noktadabuluşmaktadır.

Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği tasarıdaİsrail’in barbarlığından tek kelime ise söz edilmemesi,siyonist cellatları daha da küstahlaştırdı. Ateşkesigörüşmek için Gazze-Refah sınır bölgesinin ikitarafında ABD askerlerinin konuşlandırılmasını talepeden siyonist şefler, kuşatma altındaki Gazze’nin dışdünya ile bağlantısını sağlayan tünellerinkapatılmasını da talep ediyorlar. TünellerdenGazze’ye silah kaçırıldığını savunan ırkçı-siyonistler,emperyalist güçlerden Filistin direnişinisilahsızlandırmasını istemektedirler. Ankara’dakiişbirlikçiler, gerici Mısır rejimi, Batı Şeria’dakiFilistin yönetiminin başı Mahmut Abbas ile ekibininde bu konuda uğursuz girişimleri bulunuyor.

Gazze’deki durum, siyonist savaş makinesininyıkım ve katliamlar konusunda etkili, ancak Filistinhaklının direnme iradesini kırma noktasında başarısızolduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Yiğit Filistin halkının ağır bedeller pahasınadirenme iradesini koruması, hukuk ve kuraltanımayan İsrail savaş makinesinin bu noktadakiaczini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak ırkçısiyonizmin yenilip direniş iradesinin zaferlesonuçlanabilmesi, hem bölge hem dünya halklarınınbu onurlu direnişle güçlü bir enternasyonal dayanışmasergilemeleriyle mümkün olacaktır. Unutmamakgerekiyor ki, kapitalist-emperyalist güçlerin sömürüve köleliğe karşı direnecek halkların işçi ve emekçikesimlerine vaat ettiği gelecek, Gazze’nin şu ankihalinden farklı olmayacaktır.

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Gazze Şeridi’nde yaşayan 1.5 milyon Filistinli’ninüzerine havadan, karadan, denizden bomba yağdıranİsrail savaş makinesinin şefleri, Naziler’dendevraldıkları soykırımcı barbarlıklarına, Filistinhalkının direnişi sürdürmesini gerekçe gösteriyorlar.Her şey apaçık orta yerde dururken, sadece Hamas’ınhedef alındığı iddiası ise iğrenç bir uydurmadır.

Irkçı-siyonistlerin bıktırırcasına kullandıkları busöylem, Filistinli direnişçilerin İsrail’e attıkları evyapımı füzelere karşı kendilerini korudukları iddiasınadayanıyor. Aynı söylem, ırkçı-siyonizmin medyadamevzilenen tetikçi uzantılarının katkılarıyla büyükmedya tekelleri tarafından da tekrarlanıp duruyor.Siyonist rejime destek veren emperyalist güçodaklarının şefleri de aynı çirkin söylemi ısıtıpduruyorlar.

İşgalin vahşeti bu kadar aleniyken bu söylemin işeyaraması, Filistin direnişinde öne çıkan örgütünHamas olmasıyla da bağlantılı. Zira Hamas’ın siyasalislamcı çizgisi, Müslüman olmayan halklara mesajvermesini zorlaştırıyor. Buna rağmen yüzbinlercekişinin katılımıyla dünyanın dört bir yanındagerçekleşen eylemlerde Filistin direnişiyle dayanışmaşiarlarının yükseltilmesi, Filistin direnişininHamas’tan öte bir olgu olduğunun, en azından ilerici-devrimci güçler tarafından bilindiğine işaret ediyor.

Emperyalistlerle gerici güçler tarafındandesteklenen siyonist barbarlığın esas olarak Hamas’ıdeğil, diz çökmeyi reddeden Filistin halkını hedefaldığını artık İsrail savunucuları bile kabul ediyor.Zaten yüzlerce Filistinli çocuk katledilmişken, ırkçı-siyonistlerin kimi hedef aldığını tartışmak bile İsrail’edestek anlamına gelir.

İsrail savaş makinesi, vahşi icraatlarını adeta dünyahalklarının gözlerine sokarak tekrarlıyor. Farklıeğilimleri benimseyen güçlerin dünyanın dört biryanında siyonist barbarlığı protesto etmesi bundandır.Fakat, Filistin direnişine destek verme konusunda aynıbilinç açıklığının mevcut olduğunu söylemek mümkündeğil. Elbette Filistin direnişine yaygın şekilde destekverilmektedir. Yine de siyonist vahşeti protesto etmekher zaman Filistin direnişini desteklemek anlamınagelmiyor.

İsrail’in barbarlığı orta yerde dururken “her türşiddete karşıyız”, “Filistin’e ‘barış gücü’ gönderilsin”türünden söylemlerin dillendirilmesi, bazı çevrelerşahsında kafa karışıklığının devam ettiğine işaretetmektedir. “Her tür şiddete karşı olmak” söylemi,vahşi kapitalizmin şiddeti ile işçi sınıfının, ezilenhalkların özgürlük uğruna mücadelede başvurduklarışiddeti aynı kefeye koymak anlamına gelir. Buyaklaşım, son tahlilde bir şiddet düzeni olan kapitalist-emperyalist sisteme hizmet etmekten öteye geçemez.Zira sömürünün, köleliğin, işgalin vb. varlığı kaba birşiddet iken, kapitalizmin bu vahşi görünümlerine karşıyükseltilen devrimci şiddeti de mahkum eden biranlayıştır söz konusu olan.

Filistin söz konusu olduğunda ise, siyonist işgalekarşı silahlı direnişi İsrail savaş makinesinin vahşişiddeti ile eş tutmak, en hafif deyimle aymazlıktır.Zira İsrail devleti tepeden tırnağa militarize olmuş birterör aygıtıdır. Dahası bu aygıt, İsrail’de yaşayan tümYahudiler’i asker kabul ediyor. Bazı kökten dincilerhariç İsrail’deki tüm Yahudiler zorunlu askerlik yapar,her yıl bir ay orduya katılır. Şu günlerde olduğu gibi

İsrail savaş makinesi saldırı başlattığında iseonbinlerce “yedek asker” orduya çağrılır. Siyonistrejim, sistemli uygulamaları ile işgal edilmiş Filistintoprakları üzerinde yaşayan bu toplumun dokularını damilitarize etmiştir. Örneğin dünya halkları Gazze’dekivahşete karşı ayağa kalkarken, İsrail’de ezici çoğunlukdesteklemektedir.

Gözü dönüş caniler komutasındaki İsrail ordusu neyasa ne kural ne uluslararası anlaşma tanır. Irkçı-zihniyetinden dolayı herhangi bir ahlaki değerebağlılık da göstermez. 60 yıldır yıkıp/yakan, kitleselkıyımlar yapan bu savaş aygıtı, emperyalistlerdenaldığı sınırsız destek sayesinde dünyayı takmayacakkadar da küstahlaşmıştır.

İşte Filistin halkı böylesi bir rejime karşı direniyor,bu rejimin savaş teknolojisinin son silahlarıyladonanmış ölüm saçan ordusunun önünde dizçökmüyor. Verili koşullarda Filistin direnişindeHamas’ın öne çıkması, bu direnişin meşruiyetini zerrekadar etkilemez. Öte yandan Filistin direnişiniHamas’tan ibaret sanmak ya da Hamas’ın islamcıçizgisini gerekçe göstererek bu direnişe destekvermekten kaçınmak, ırkçı-siyonist propagandanınetkisi altına girmek değilse eğer, kafa karışıklığınınaçık bir göstergesidir.

Hamas’ın gelişip güçlenmesi, devrimci alternatifinzayıfladığı döneme denk düşer. Hamas’ı Hamas yapanislamcı çizgisi değil, beslendiği direnişçi damardır.Zira Hamas ilk ortaya çıkışında Mısır’daki MüslümanKardeşler Örgütü’nün Filistin versiyonu idi. İlerici-devrimci direnişçi örgütlerin birliğinden oluşanFilistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) zayıflatacağıhesaba katılarak İsrail tarafından önü düzlenmiştir.Gerici Arap rejimleri de Hamas’ı mali açıdan birdönem cömertçe desteklediler. Hamas’ıngüçlenmesinde bu mali desteğin kısmen de olsa birrolü olmuştur.

Devrimci alternatifin zayıfladığı bir dönemde,1987’de patlak veren 1. İntifada Hamas’ıngüçlenmesini hızlandırmıştır. Kendine özgü bir halkayaklanması olan intifada ortamında güçlenen Hamas,

direnişçi çizgiyi benimseyerek siyonist işgale karşıbiriken öfkeyi siyasal güce dönüştürmeyi başarabildi.

Gazze’de ulusal, ekonomik, sosyal, siyasalçelişkilerin yoğunluğundan beslenen direnişçi damar,zorunlu olarak Hamas’ı da direnişçi bir çizgiyeçekmiştir. Devrimci akımların zayıfladığı bir tarihselkesitte direnişçi damara yaslanan Hamas, Filistinliörgütlerin en kitleseli, en güçlüsü haline gelebilmiştir.Hamas’ın üssü olan Gazze Şeridi, önemli bir kısmımültecilerden oluşan en yoksul Filistinliler’in yaşamalanıdır. Dışarıdan gelen yardımlarla hayatta kalan buyoksul kitleler Hamas’ın kitle tabanını oluşturuyor. Butaban militan, direnişçi çizgiyi besleyen esaskaynaktır. Hamas, bu yönüyle Türkiye’deki dinci-gerici akımdan çok farklıdır. Türkiye’deki dinciakımlar baştan beri emperyalizmin hizmetindeolmuştur. Filistin’deki Hamas, İslami Cihad gibiörgütler ise, fiilen hem siyonizme hem emperyalizmekarşı direniyorlar.

Filistin direnişinin Filistin’den öte bir etkisi vardır.Emperyalist-siyonist güçlerin köleleştirmek istediğiOrtadoğu halklarına direnmenin mümkün olduğunugösteren Filistin halkı, anti-emperyalist/anti-siyonistbilincin bölge çapında yayılmasında da önemli bir roloynamaktadır.

Siyonist vahşet her Filistinli’ye ağır bedellerödetmektedir. Ancak yine de direnişin bükülemeyeniradesi, yoksul Filistinliler şahsında ete-kemiğebürünüyor. Mahmut Abbas önderliğindeki orta kesimFilistinliler ise, emperyalistlerden medet uman utançverici bir sürüklenişe kapılmış gidiyorlar. Görüldüğüüzere Filistin’de de iki farklı sınıfsal duruşbulunmaktadır. Yani direniş, esas olarak Filistinliyoksulların direnişidir. Filistin direnişi, bu yönüyle demümkün olan her araçla desteklenmeyi haketmektedir.

Verili koşullarda baskın olan İslamcı çizgininFilistin devrimini zafere ulaştırma ufkundan yoksunoluşu ise, enternasyonal dayanışmayı daha da büyütüpFilistin’deki devrimci akımları güçlendirmeyi zorunlukılıyor.

Ezilen halkların her tür araçla işgalcilere karşı direnişi meşrudur!

İlerici-devrimci güçlerin görevi direnen halklarlaenternasyonal dayanışmayı yükseltmektir!

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

İsrail savaş makinesinin Gazze’yi işgal saldırısıkara, hava, deniz bombardımanları eşliğinde devamediyor. Katledilen Filistinli sayısı bine yaklaşırken,binlerce kişi yaralandı, onbinlerce kişinin evi yıkıldı,yüzbinlerce kişi ise acil yardıma muhtaç durumadüşürüldü. Katledilenlerden en az 300’ünün çocukolması, siyonizmin borazanlığını yapan medyaorganları tarafından bile artık görmezden gelinemiyor.BBC gibi yayın kuruluşları, İsrail ordusunun çocukkatilliğini ara başlıklara çıkartmaya başladı. Zirasadece ırkçı-siyonistler değil, kapitalist-emperyalistbarbarlık düzeni de Gazze’de suçüstü yakalanmıştır.

Halklar dünyanın dört bir yanında siyonist canavarlığa karşı ayakta!

Üçüncü haftasını doldurmak üzere olan vahşisaldırıya Venezüella dışında hiçbir devlet somut tepkigöstermezken, dünyanın sokaklarını dolduranyüzbinler, vahşi kapitalizmin iğrenç bir görünümüİsrail savaş makinesinin canavarlıklarını nefretlekınamaktadır.

Sadece Arap, müslüman ülkelerde değil, pek çokbaşka ülkede de etkili eylemler yapılıyor. Yüzlercekente yayılan eylemlerin bir kısmı oldukça kitleselgeçmektedir. Neredeyse eylemlere katılan tüm güçler,siyonist cellatların yanısıra, onların hamiliğini yapanABD emperyalizmini, kimi yerde ise ABemperyalistlerini de hedef alıyorlar. Hem İsrail’dehem başka ülkelerde siyonist vahşete karşı çıkanYahudiler de eylemlere katılıyorlar.

İsrail Komünist Partisi, sol partiler ile bazı insanhakları örgütleri Tel Aviv’de Gazze’ye destek mitingidüzenlediler. İsrail savaş makinesinin katliamlarınıprotesto eden Yahudiler, siyonistlerin saldırısınarağmen eylemlerini sonuna kadar sürdürdüler. İsrailsavaş makinesinin kara saldırısına başladığı gün,Kanada’da yaşayan bir grup Yahudi kadınToronto’daki İsrail Konsolosluğu’nu işgal etti.İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü son saldırınınkendilerine çok büyük acı verdiğini, Kanadahükümetinin bu katliam karşısında sessiz kalmasınınise kabul edilemez olduğunu belirttiler.

Suriye’de yüzbinlerin katıldığı eylemlergerçekleştirilirken, Ürdün’ün başkenti Amman’dasokaklara çıkan onbinlerce gösterici, siyonist rejimlekurulan tüm ilişkilerin kesilmesini, İsraillidiplomatların ise bir an önce sınırdışı edilmesini talepetti.

Avrupa’da en dikkat çeken eylemler iseYunanistan, Fransa ve İngiltere’de gerçekleştirildi.Yunanistan’da siyonist vahşeti kınayıp, Filistindirenişine destek vermek amacıyla bir günlük grevgerçekleştirildi. İngiltere’de ise, 100 bin civarındagöstericinin katıldığı eylemde siyonist rejiminyanısıra, suç ortakları ABD ile İngiltere rejimleri deprotesto edildi.

Fransa’da tanınmış aydın, yazar ve sendikacılarınyer aldığı platformun yayınladığı manifestoda, Fransadevletinin İsrail’le yaptığı ikili anlaşmaları iptaletmesi istendi.

Kitle gösterilerinin de yaygın olduğu Fransa’da130 kentte yapılan eylemlerle katliam protesto edildi.Fransa İnsan Hakları Derneği, sendikalar, kitleörgütleri, Fransa Komünist Partisi ile sol örgütlerin

çağrısını yaptığı mitinglere 300 bin kişinin katıldığıbildirildi. Paris’te yapılan büyük gösteriye ise 100 bincivarında insan katıldı. Dünyanın dört bir yanındaeylemler devam ediyor.

Enternasyonal dayanışmanın anlamlı örneklerininsergilendiği eylemlerin özel bir önemi vardır. Ancakeylemlerin siyonist rejimin şefleri üzerinde etkiliolabilmesi için, devletlerin İsrail’le kurdukları her türilişkinin kesilmesi için basınç uygulaması şarttır.

Kana doymayan siyonist şeflerin küstahlığı

Batılı emperyalistlerin “Ortadoğu’nun tekdemokrasisi” diye pazarlamaya çalıştığı ırkçı-siyonistİsrail devletinin şefleri, BM Güvenlik Konseyi’ninateşkes sağlanmasına yönelik 1860 sayılı kararınıdikkate bile almadılar. 60 yıldır BM kararlarına birpaçavradan öte değer vermeyen İsrail’in bu küstahlığı,emperyalist güç odakları tarafından özel korumayaalınması sayesinde mümkün olmaktadır. Ziragaspedilen Filistin toprakları üzerinde kurulan bugayr-ı meşru devlet, genelde emperyalist güçlerin,özelde ABD’nin tetikçisi rolünü üstlenmiştir. Tanınanayrıcalık, bu tetikçiliğin mükafatıdır. NitekimGazze’ye dönük saldırı siyonistlerin iğrenç emellerineuygun düşmekle birlikte, emperyalist güç odaklarınında tam desteği sayesinde devam etmektedir.

Güvenlik Konseyi kararını zerre kadarönemsemeyen Tel Aviv’deki siyonist cellat takımı,küstahça açıklamalar yapmaktan da geri durmuyor.Gazze’ye girişi yasaklanan gazetecilere bilinentiksindirici propagandasını tekrarlayan siyonistrejimin sözcüleri, saldırıyı sona erdirmeye niyetliolmadıklarını, İsrail ordusunun başarılı olduğunu,ancak daha yapacak çok işin bulunduğunu, Hamas’ıbitiremeye kararlı olduklarını tekrarlayıp duruyorlar.Katlettikleri yüzlerce çocuk söz konusu olduğundaise, utanmadan suçu Hamas’a yıkmaya çalışıyorlar.

Siyonist vahşet dünya halkları tarafındanlanetlenirken bu kadar pervasız olabilmelerini, batılıemperyalistlerin “katliama devam edebilirsiniz”şeklinde okunan tutumlarına borçludurlar. Siyonistideoloji ile zehirlenen İsrail’deki Yahudiler’in, küçükbir azınlık dışında katliama alkış tutmaları da

küstahlığın bir diğer sebebidir.

Emperyalistler ve işbirlikçileri vahşeti riyakârca izliyorlar!

Gazze’deki topyekûn yıkımın, kitleselkatliamların, altyapının yıkılmasının, hiçbir yeregitme olanağı olmayan 1.5 milyon insanın dar bir alansıkıştırılıp gece-gündüz üzerine bombayağdırılmasının yarattığı felaket kimse için bir sırdeğil. Kapitalist-emperyalist sistemin vahşetini gözlerönüne seren bu tablo, bazı çevreleri ikiyüzlüaçıklamalar yapmaya zorluyor. Ancak Gazze’deyaşanan felaket, yapılan açıklamaların baştan savmaolduğunu kanıtlıyor.

İsrail savaş makinesinin fosfor bombalarıkullandığı, dahası konvansiyonel olmayan silahlarıFilistin halkı üzerinde denediği kesinlik kazanmıştır.Gazze’deki en büyük hastane olan Şifa Hastanesi’ndeçalışan Norveçli doktor Mads Gilbert, CBStelevizyonuna verdiği röportajda, İsrail’in napalmbenzeri beyaz fosfor bombası kullandığını, bubombalardan yayılan kimyasal dumanın çok acı verenyanıklara neden olduğunu, bazen eti kemiğe kadarkavurabildiğini söylüyor. Bu bomba nedeniylegerçekleştiğini düşündükleri birçok organ kopmasıvakasıyla karşılaştıklarını dile getiren doktor Gilbert,“birçok kişinin aşırı derecede kesikler, kopmalar veiki bacağı birden ezilmiş halde geldiğini” vurguluyor.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yaptığı saldırılar sırasındafosfor bombası ve diğer tartışmalı mühimmatkullandığını yazan İngiliz The Times gazetesi de,sayfalarında bombaları gösteren fotoğraflara yer verdi.Amerikan yapımı bombaların fotoğraflarını inceleyenkonunun uzmanları, İsrail’in bu bombalarıkullandığına kuşku bulunmadığını belirttiler.

Felaketin boyutuna dikkat çeken BM ÇocuklaraYardım Fonu’na (UNICEF), “Gazze’de çocuklar içinen korkutucu durum kaçacak yerin olmaması.Bombalardan korunacak sığınak yok, sınırlar kapalı”açıklamasını yaptı. “Çocuklar şokta, konuşamıyorlar”ifadelerine yer veren örgüt, yeni bir durumla karşıkarşıya olduklarını da belirtiyor.

Gazze’de durum bu kadar vahimken, emperyalist

Gazze’de zıt iki dünya karşı karşıya…

Emperyalist-siyonist gericilik Filistin halkınınözgür yaşama iradesini kırmayı başaramayacak!

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

güçlerle onların izinden giden gerici rejimlerin yaptığıtek şey, “taraflar bir an önce ateşkes kararına uysun”türünden zırvaların ötesine geçemiyor.Washington’daki savaş baronları Tel Aviv’dekitetikçilerine tam destek verirken, sorunu tartışmak içintoplanan AB Parlamentosu ise, hem İsrail’in Gazze’yeyaptığı saldırılara hem de Hamas’ın saldırılarına sonvermelerini isteyen bir karar alacakmış.

Güvenlik Konseyi kararı İsrail tarafındanpaçavraya çevrilen BM’nin şefi Ban ki Moon da, ABşefleriyle aynı teraneyi tekrarlıyor. Ortadoğu turunaçıkmaya hazırlanan şef, yaptığı “sert” açıklamadaİsrail’e ve Hamas’a Gazze’deki çatışmaları bir anönce sona erdirmeleri çağrısında bulundu.

Bu türden tiksindirici sözler sarf etmenin ötesinegeçemeyen ABD kuklası Ban ki Moon, Ortadoğuturunda Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek, siyonistcellât Ehud Olmert, Türkiye Cumhurbaşkanı AbdullahGül, Ürdün Kralı Abdullah, Filistin Özerk YönetimiBaşkanı Mahmud Abbas, Suriye lideri Beşar Esad’lagörüşmeyi planlıyormuş. Görüldüğü üzere geziprogramında ne Gazze Şeridi ziyareti ne Hamasliderleriyle görüşme yer alıyor.

Saldırının ilk haftasında bir takım etkisizaçıklamalarda bulunan Arap Birliği, utanç verici birtutumla suskunluğa bürünmüş durumdadır. BaşındaTayyip’in müritlerinden bir görevlinin bulunduğuİslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ise, baştan savma biraçıklama yapmanın ötesine geçmemiştir. SuudiArabistan, Mısır, Ürdün gibi Amerikancı rejimlerİsrail ile işbirliğine devam ederken, Libya ile Suriyedışındaki Arap devletlerinden ise ses çıkmıyor.

Gazze saldırısı başladığında suçüstü yakalananTayyip Erdoğan ile müritlerine gelince. Bunlarriyakârlığın doruklarında dolaşıyorlar.

Etkisiz sözler sarf etmeyi sürdüren dinci gericiliğinbaşı Tayyip, “Gazze’de çocuklarla birlikte insanlıkölüyor” türünden keskin açıklamalar yaparken,“İsrail’le yapılan silah anlaşmaları iptal edilecekmi?” sorusuna “Biz bakkal dükkânı değil, TürkiyeCumhuriyeti’ni idare ediyoruz” yanıtını vermektesakınca görmüyor. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek ise,“Gazze’deki vahşet karşısında İsrail’le imzalanansilah anlaşmasını iptal etmeyi düşünüyor musunuz?”sorusuna kıvırtmadan şu yanıtı veriyor: “Ülkelerarasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağlarınkoparılması söz konusu olamaz. İsrail’le askeriişbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmetetmektedir.”

Oysa Tayyip Erdoğan Nisan 2002’de, “Bu terörkarşısında Türkiye’nin İsrail’le imzaladığı M-60tanklarının modernizasyonuna ilişkin anlaşmayıaskıya alması gerekir” açıklamasını yaptığı günlerdebaşbakanlık koltuğuna oturmaya hazırlanıyordu. Aynıgünlerde Mecliste yaptığı konuşmada ise, “Eğermevcut hükümet Türkiye’nin gücünün farkında değilseyazıklar olsun. 700 yıllık Türkiye, tanklarınımodernize etmek için 50 yıllık İsrail’e muhtaçoluyorsa, bu kara kara düşünülmesi gereken birunsurdur” sözlerini sarf ediyordu. Şu anda Çankayatepesinde oturan Abdullah Gül de benzeraçıklamalarda bulunuyordu.

Dinci gericiliğin şeflerini riyakârlığa zorlayan şey,tabanda Gazze saldırısına karşı oluşan duyarlılıktır.Yoksa onlar emperyalizmin olduğu kadar, siyonizminde sadık hizmetkârlardır. Bundan sonra da bu alçaltıcıhizmetkarlığa devam edeceklerinden kuşkuduymamak gerek.

İsrail savaş makinesi Filistin halkınındirenme iradesini kırmayı başaramayacak!

Yoğun bombardıman eşliğinde Gazze merkezinedoğru ilerleyen İsrail savaş makinesinin Filistinhalkını ağır bir kıyıma maruz bıraktığı açıktır. Bir süresonra saldırıyı sona erdirmek zorunda kalacak olan

siyonist cellat takımının, katliamları daha dayoğunlaştıracağı kesindir. Bu, İsrail savaş makinesininbilinen iğrenç taktiklerinden biridir.

Belirtmek gerekir ki, siyonist canilerinpervasızlığının bir nedeni de, direniş iradesinindimdik ayakta olmasıdır. 2006’da aynı amaçlaLübnan’a giriştiği saldırıdan utanç verici bir yenilgiile çıkan İsrail savaş makinesi, Gazze’de de aynıakibete uğramamak için vahşette hiçbir sınırtanımamaktadır. Ancak saldırı üç haftayı doldurmaküzere olduğu halde, direniş iradesini kırma noktasındabir milim bile ilerleyememiştir.

İsrail savaş makinesinin toplu katliamlardançekinmediği halde, Gazze gibi stratejik derinliği

olmayan bir bölgede amacına ulaşma noktasındayaşadığı sıkıntı, Tel Aviv’deki cellat takımı arasındafikir ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden olduğubildiriliyor. Siyonist rejim şeflerinin saldırının devamıkonusunda hemfikir olmadıkları farklı kaynaklartarafından doğrulanıyor. Saldırının seyri, yıkım vekatliamların büyük olacağını, ancak direniş iradesininkırılamayacağını bir kez daha ortaya koyacak yöndeilerliyor.

Gazze saldırısı, halkların direnme iradesini kırmakisteyen emperyalist-siyonist güçlerin barbarlığını tümçıplaklığıyla ortaya sererken, özgürlüğü uğrunaölümüne direnen Filistin halkının yüceliğini de tümdünyaya göstermiştir.

Ellerinizdeki kanı saklayamazsınız...

Emperyalist-siyonist gericiliktenhesap er geç sorulacak!

Filistin halkı siyonizmin kimyasal silahlarınave bombalarına bedenleriyle direnirken, Türksermaye devleti ise bu vahşete suç ortaklığınıikiyüzlü açıklamalarla perdelemenin peşindekoşuyor. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzeredevlet erkânının sözcüleri, bilinen ahkâm kesmetavrıyla Filistin halkının yanındaymış görüntüsüvermeye çalışıyor. Bu beyhude çabalarinandırıcılıktan yoksun olduğu kadar tiksintivericidir de aynı zamanda. Ortada İsrail’leyapılmış pek çok anlaşma varken, ikiyüzlüceyapılan bu açıklamalarla, sergilenen vahşettekipaylarını zerre kadar gizleyemezler.

Sermayenin ve devletinin sözde duyarlılığıgeçtiğimiz hafta yapılan bir davette tam birmizansen şeklinde yaşandı. “TC BaşbakanıRefikaları Sayın Emine Erdoğan’ın Gazze’yedestek için İstanbul Buluşması” daveti yapıldı.Sermaye sınıfının duyarlılığını göstermek için busefer kadın sözcüleri devredeydi. Bu davetteTÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ,TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı AynurBektaş, KAGİDER Başkanı Gülseren Oran ve soyadı Koç, Sabancı, Eczacıbaşı olan kadınlar davetliydi.Davet oldukça lüks bir otelde yemek şeklinde verildi.

Davetin örgütlenişi ve katılımcıları bile bu ikiyüzlüce “yardım”ın nasıl bir şey olduğunu göstermeyeyetmektedir. Daveti izleyen burjuva gazetecileri bile, bu mizansenin zorlama bir “yardım” gösterisi olduğunugörmekte zorlanmadılar. “Gazze’nin sesi” olmak için “görev” duygusunun yaratılmasının zorlanıldığını ifadeeden bu gazeteciler, konuyla ilgili olarak bu kadınların “iki çift söz” dahi etmemelerini eleştiriyorlar.Kuşkusuz sermayenin bu sözcüleri başta kendi ülkelerinde olmak üzere sayısız katliamdan ve İsrail’inFilistin’e yönelik vahşetinden sorumlu olmalarından dolayı zaten ne söyleyebilirlerdi ki?

Evet, sermaye “duyarlı” kadınlarıyla bu suç ortaklığını gizlemek için beyhude bir çaba içerisindedir.Sermayenin bu “duyarlı” kadınları bu rolü oynayamayacak denli elleri kana bulanmış haldedir. Ellerindekikanı böyle sahte yardım davetleriyle saklayamayacaklarını onlar da gayet iyi biliyorlar. Onların “yardım”anlayışı para toplamaktan ibarettir ki, bu davette onu bile yapmadılar, birçoğu toplantıyı erken terk ederek nedenli duyarlı olduklarını gösterdiler.

İsrail’le yapılan anlaşmalar sonucu kasalarına dolan paralarla lüks yaşamlarını sürdüren bu kadınlar“Gazze’nin sesi” olabilir mi hiç? Filistinli kadınların acılarını paylaşması mümkün mü? İki ayrı sınıfın iki ayrıdünyanın kadınlarıdır onlar. Kardeşini, eşini, çocuğunu İsrail’in saldırıları sonucu kaybetmiş Filistinli kadınınacılarını anlamak için “kadın” olmak değil, aynı sınıfın parçası olmak gerekmektedir. Filistinli annelerçocuklarını yıkıntılar altında ararken, bombaların parçaladığı bedenleri son kez kucaklarken yüreklerindengeçen acıyı, ancak ezilen sınıfın kadınları anlayabilir, dillerindeki ağıtları ancak onlar duyabilir.

Biz aynı acıları yaşayan ezilen ve sömürülen sınıfın kadınları olarak biliyoruz ki, “Gazze’nin sesi” olmakiçin bize düşen görev her yeri Gazze’ye dönüştürmektir. Filistin halkının direnişini fabrikamızda,mahallemizde duyurmak, eylem alanlarında olmaktır. Ancak böylece Filistinli kadınların acılarına ortakolabiliriz. İşçi ve emekçi kadınlar yaşanan bu katliama sessiz kalmamalıdır. Yaşanan vahşete gözyaşı dökmekdeğil öfkemizi haykırmak zamanıdır şimdi. Kendimiz ve çocuklarımız için onurlu bir yaşam istiyorsak, bununyolu mücadeleye katılmaktan geçmektedir.

Şunu biliyoruz ki, Ortadoğu’daki suç çetelesi hayli kabarık olan emperyalistlerden, siyonistlerden ve Türksermaye devletinden hesap er-geç sorulacaktır. Yüzlerinde acıların ve zulmün izi olsa da, gözlerinde işgalciyeve zalime olan öfkenin keskinliği ve direnişin pırıltısı hiç eksik olmayan Filistinli kadınlar bunun kanıtıdır.

D. Yıldız

Obama ve sahte umutlar...8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Politik aktörler derilerinin rengine göre değil, hizmet ettikleri sınıfların çıkarlarınagöre tutum alırlar...

Obama’ya bağlanan umutlar boşa düştü!İki dönem emperyalist Amerikan rejimini yöneten

Bush şefliğindeki neo-faşist ekip yolun sonuna gelmişbulunuyor. Başkanlığa seçilen demokrat aday BarackObama, 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturarakABD’de “yeni dönem”i başlatacak.

Hatırlanacağı üzere Obama’nın başkanlığaseçilmesi dünyada geniş yankı uyandırmıştı. Seçimsonuçları “ötekilerin zaferi” ilan edilmiş, hatta bazıçevreler bunu “devrim” olarak nitelendirmişti.

Bu uçuk değerlendirmelerin bir nedeni emperyalistsaldırganlık ve savaş politikasını pervasızca icra edenneo-faşist ekipten duyulan rahatsızlıktı. Zira Irak’ıyerle bir eden vahşi işgal, 1 milyonu aşkın Iraklı’nınkatledilmesine vesile olmakla kalmamış, bu ülkenintarihi dokusunu, altyapısını, sanayisini, tarımını…kısacası tüm gelişme dinamiklerini tahrip ederekortaçağ karanlığına doğru sürüklemiştir. Ebu Garip,Guantanamo toplama kampları, CIA’nin işkenceuçaklarından kurduğu filo, işkencenin yasalgüvenceye alınması ise, bu vahşet tablosunun sadeceABD’de değil tüm dünyada Bush yönetiminden nefretedilmesine yol açtığı için Obama’nın seçilmesinebüyük önem atfedildi.

Bush şefliğindeki neofaşist çetenin icraatlarısadece ABD emperyalizmini değil,kapitalist/emperyalist dünya düzeninin barbarlığınıgözler önüne sermiştir. Bundan dolayı gerici güçler,Obama’nın seçilmesini kan denizinde yüzenemperyalist Amerikan rejiminin imajını düzeltmeninbir olanağına çevirmek için uğraşıyorlar.

Barack Obama’nın seçilmesine büyük önematfedenlerin başında liberal budalalar bulunmaktadır.Kapitalizme iman etmiş, serbest piyasaya olduğukadar neoliberal politikalara da tapınan bu kesimler,Obama’nın seçilmesini “umut tacirliği” yapmanınfırsatına çevirdiler. Obama’nın siyahi olmasınıgerekçe gösteren bu çevreler, ABD saldırganlığınınsona ereceğini, sorunlara barışçıl çözümlerbulanacağını, Filistin, Afganistan, Irak işgallerinin sonbulacağını iddia etmiş, Amerika’daki göçmenlerinmaruz kaldığı ırkçılığın sona ereceği “müjdesi”nivermişlerdi.

Bir politik figürün deri rengine bakarak ona birtakım meziyetler vehmetmek, kitleleri aldatmak içinuydurulan bir yalan değilse eğer, düpedüz budalalıktır.Zira politik aktörler derilerinin rengine göre değil,temsil ettikleri sınıfın çıkarlarına göre tutum alırlar.Nitekim hem baba Bush hem oğul Bushyönetimlerinde üst düzey siyahi aktörler yer aldı.Baba Bush yönetimi 1991’de “Kuveyt’i kurtarmak”adına Irak’a saldırı kararı aldığında, uygulayanemperyalist ordunun başında general Colin Powellbulunuyordu. Saddam ordusunun geri çekilmesisırasında 200 bin Iraklı askeri gereksiz yere yakarakkatletme emrini veren Colin Powell’ın siyahi olduğuunutulmamalı. Aynı Powell, oğul Bush yönetiminin ilkdöneminde dışişleri bakanı koltuğuna oturarak, Irakişgalinin baş sorumluları arasında yer almıştır.Neofaşist çetenin etkin siyahi isimlerinden biri deABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’dir.Diğerlerinin yanısıra bu iki siyahi aktör, Afganistan,Irak, Filistin, Lübnan ve diğer coğrafyalarda dökülenkanlardan birinci derecede sorumludur.

Hal böyleyken deri rengine bakarak BarackObama’ya bir takım meziyet atfetmek abesleiştigaldir. Nitekim Obama’nın kendini belli etmesi içinbaşkanlık koltuğuna oturmasına bile gerek kalmadı.

Ekibini oluştururken ırkçı-siyonistlere özel bir ağırlıkveren Obama’nın, Filistinli kanı dökenleri çevresindetoplaması başkanlık koltuğuna oturduğunda izleyeceğipolitikalar hakkında fikir vermiştir.

İlk beyanlarında ise Afganistan işgalini üstlenensavaş aygıtı NATO’ya takviye güçler vaat edenObama, ırkçı-siyonist İsrail rejiminin vahşi kıyımınadair konuşmaktan da özenle kaçındı. Gazze yerle biredilene, bine yakın Filistinli katledilene kadar suskunkalan Obama’nın “başkan değilim”, “iki başlılıkgörüntüsü vermek istemedim” türünden gerekçelerineitibar eden olmadı. Çünkü her olay hakkında konuşanObama, sözkonusu İsrail’in vahşi katliamları oluncasusmayı tercih etti. İki hafta sonra konuştuğunda ise,hem İsrail tarafında hem de Filistin tarafında sivillerinölmesini “içler acısı” olarak niteleyen siyahi başkan,“Açıkçası bu, yıllardır süren sorunu çözmeye çalışmakiçin daha kararlı olmamı sağlıyor” demenin ötesinegeçemedi.

İlk dış gezisini İsrail’e gerçekleştiren Obama’nınKudüs’ü “siyonist devletin bölünmez başkenti” ilanetmesi, daha baştan kimin safında yer alacağınınsomut göstergesi olmuştu. Bu durumda BarackObama’nın siyonist barbarlık karşısında iki haftasessiz kalmasının bir anlamı olabilir; o da, “Bushyönetimi zaten benim fikirlerimi savunuyor, ne gerek

var konuşmama” şeklinde özetlenebilir. İki hafta sonrasöylediği iki cümlenin başka bir anlamı yoktur. İsrailsavaş makinesi bine yakın Filistinliyi katletmişken“iki tarafta sivillerin ölmesi” söylemi ancak tiksintiuyandırabilir.

Obama’nın tutumu inanmış burjuva liberallerinibile hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Ziraseçildiğinde estirilen havadan, başkanlık koltuğunaoturmaya hazırlandığı sırada eser kalmamıştır.Kapitalizme değil, yarattığı vahşi sonuçlara karşıçıkmakla yetinenler, bir kez daha pazarladıkları“iyimserlik efsunu” ile baş başa kalmışlardır.

Barack Obama’nın tutumu utanç verici olmaklabirlikte son derece akılcı ve mantıklıdır. Zira o,emperyalist Amerikan rejiminin bir dönembaşkanlığını yapmaya memur edilmiş biridir. Niyetiolsa bile, Obama, kan denizinde yüzmeden ayaktaduramayan emperyalist Amerikan rejiminin birvidasını bile değiştiremez. Görüntüyü kurtarmak adınayapması muhtemel değişikliklerin ise, öze değilbiçime dair olacağından kuşku duymamak gerek.

Emperyalist saldırganlığın halklara yaşattığıtarifsiz acıların son bulmasını samimiyetleisteyenlerin, vahşi kapitalizmin temsilcilerinden medetummak değil, anti-kapitalist/anti-emperyalist birleşikdirenişi örmektir.

İMF görüşme ve tartışmaları8 Ocak tarihinde Türkiye’ye gelen Rachel van Elkan başkanlığındaki IMF heyeti, Devlet Bakanı Mehmet

Şimşek’i makamında nezaket ziyaretiyle resmi temaslarını başlatmıştı. Bu görüşmeye, IMF Türkiye MasasıŞefi Rachel van Elkan, IMF Türkiye Temsilcisi Hüseyin Samei ile Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı dakatılmıştı.

Heyetin Maliye, Merkez Bankası, DPT, BDDK gibi kurumlarda çalışmalar yürütmek, bankacılık ve reelsektör temsilcileriyle görüşmek gibi etkinlikler için Ocak ayı sonuna kadar Türkiye’de kalması bekleniyor.Hükümetten yapılan açıklamalara göre görüşmeler Şubat ayında da sürecek.

Görüleceği gibi tablo, her zamanki olağan tablodur.Oysa, daha ziyaretin 3-5 gün öncesine kadar hükümet, Erdoğan’ın ağzından esip yağıyordu. İMF’ye muhtaç

olmadıklarını, ülkeyi İMF’ye muhtaç durumdan kurtardıklarını, yola İMF’siz de devam edebileceklerini anlatıpduruyordu. Ve medyada boy gösteren düzenin anlı-şanlı ekonomistleri de, sanki Tayyip Erdoğan’ın söylemlerizerre kadar gerçeklik taşıyormuş gibi, “İMF’ye muhtaçlık” yaygarası koparıyordu.

Oysa her iki taraf da gerçeği tek taraftan, İMF tarafından görüp/gösterme gayretindedir. Cambazlıkla,sahtekarlıkla kitleleri kandırma, oyalama taktiğidir.

Erdoğan’ın söylemindeki sahtekarlık, İMF’ye muhtaç olmadığımız değil, Tayyip Erdoğan ve hükümetmuhtaç olduğu halde, bu ülkenin aslında onlarsız hiç de muhtaç olmayacağı gerçeğini popülist bir söylememalzeme yapmasındadır. Burjuva ekonomistlerin sahtekarlığı ise, öncelikle, inanmadıkları halde Erdoğangerçeği söylüyormuş gibi yaygara koparmaları, bu arada, gerçek olmadığı halde İMF’ye ne kadar muhtaçolduğumuz propagandasına girişmeleri. İşin propaganda kısmını, İMF görüşme ve anlaşmalarına paralel birrutine oturmuş olduğundan artık ezberledik. Bu yıl değişik olan, bir, Erdoğan’ın popülizmi üzerinden demagojiyapmaktır. İkincisi ise, kriz bahanesiyle İMF’nin yaptığı popülizmi (krizdeki ekonomileri kurtarma operasyonu)kullanarak yalan üretmektir. Buna göre güya, bu yıl görüşme ve anlaşma farklı olacakmış!..

Oysa gerçek tüm çıplaklığı ile İMF’nin adında görünmektedir. Para, yani kapital, karakteri gereğibaşkalarını kurtarma aracı değildir. Kimin elinde ise onu kurtarabilir elbet. Fakat el değiştirdiğinde, örneğinkonumuzda olduğu gibi borç olarak başkasına verildiğinde, verenin amacı hiçbir koşulda “kurtarma” olamaz.Borcu alan kendini bazı sorunlardan kurtarmayı amaçlasa da bu böyledir. Borç veren de bunu alacağı faiz içinverir. Bu durum, kurumsal olduğunda bireyselden daha fazla böyledir.

İMF görüşmeleri vesilesiyle toplanan ve İMF ile hükümete yeni stand-by’dan kimi beklentilerini açıklayanTOBB’un taleplerine göz atılırsa, borç almaya çalışan Türk devletinin amaçları arasında da krizin kimietkilerinden devleti ”kurtarmak” gibi bir maddenin bulunmadığı görülecektir. Kuşkusuz devlet bu parayla yinebir takım “kurtarma” operasyonlarına girişecektir. Ancak bunun üretim alanlarına yönelik olmayacağı açık.Kredi garantisi istiyor patronlar. Krizin patladığı kaynak finansal olduğu oranda, kurtarma operasyonları da paramerkezlerine yöneliyor. Başta ABD olmak üzere kimi devletlerin ilk tedbirleri de bu yönde olmuştu nitekim.

Sonuçta İMF’ye yine biz borçlanacağız, yine bizden toplanıp ödenecek. Ama kriz nedeniyle işsiz ve açkalan da yine biz olacağız. İMF’den gelecek para da kredi faizlerini güvenceye almak adına para kasalarınaakıtılacak.

Katil İsrail lanetleniyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Gazze katliamı protestolarından…

“Katil İsrail Filistin’den defol!”GOP: “İsrail’le tüm anlaşmalar

iptal edilsin!”Sendika ve meslek odalarının aldığı karar

doğrultusunda Türkiye’nin dört bir yanında yapılmasıkararlaştırılan “Filistin’deki işgal bitene kadar sesver!” eylemlerini GOP Emek PlatformuGaziosmanpaşa’ya taşıdı. GOP yerelindeki ses vereylemi “İsrail’le askeri, siyasi ekonomik tümanlaşmalar iptal edilsin” talebiyle gerçekleştiriliyor.

İlk eylem GOP Merkez Bağlarbaşı Caddesi’ndegerçekleştirdi. 12 Ocak akşamı Şok Market önündebiraraya gelen kitle GOP Meydan’a kadar yürüdü.Yürüyüş boyunca sloganlar ve alkışlarla siyonistkatliamı protesto eden bileşenler adına açıklamayıEğitim-Sen 4 No’lu Şube Başkanı Mehmet Sarıokudu. Yaklaşık 50 kişinin katıldığı eylemde “Katilİsrail Filistin’den defol!”, “Filistin halkı yalnızdeğildir!”, “Direnen halklar kazanacak!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

Sefaköy: “Katil İsrail Filistin’dendefol!”

Siyonist saldırganlık 12 Ocak akşamı Sefaköy-İnönü Mahallesi’nde gerçekleştirilen eylemlelanetlendi. Devrimci ve demokrat kurumlar tarafındangerçekleştirilen eylem Yüzüncü Yıl İlköğretim Okuluönünde toplanılmasıyla başladı. Kitle meşaleler vesloganlar eşliğinde yürüyüşe geçti. Eylem boyunca“Katil İsrail Filistin’den defol!” ve “Direnen halklarkazanacak!” sloganları coşkuyla haykırıldı. PazartesiPazarı durağına ilerleyen kitle, buraya yaklaşıldığındayolu tamamen trafiğe kapadı. Pazar durağında basınaçıklaması gerçekleştirildi.

“Katil İsrail Filistin’den defol!” ve “Yaşasınhalkların kardeşliği!” sloganlarının haykırıldığı basınaçıklamasına çevreden destek hayli yoğundu. EylemAlınteri, BDSP, Birleşik İşçi Derneği, DHF, ESP,EHP, Halkevi, TÖP ve ÖDP tarafındangerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

HSGGP katliamı lanetlediİstanbul HSGGP, İsrail Konsolosluğu önünde 11

Ocak günü eylem gerçekleştirdi. Levent Metroçıkışında toplanılarak, alkış ve sloganlarlakonsolosluk önüne yüründü. En önde Filistin bayrağıaçıldı. Kurumlar kendi dövizleriyle yerlerini aldılar.Çevrede bulunan insanlar alkışlarla, araçlar kornaçalarak desteklerini sundular.

İsrail Konsolosluğu önüne gelindiğinde, islami birgrup ve TKP’liler de protesto için oradaydı. Yapılanaçıklamada, Platform’un sadece Türkiye’deki baskı veyıkıma değil dünyada yaşanan baskı ve zulme de sesizkalmayacağı vurgulandı. Ardından konuşmalaryapıldı. Hilmi Yarayıcı’nın söylediği şarkılarla birlikteyaklaşık 1,5 saat süren eylem sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana’da Filistin halkıyladayanışma eylemi

Siyonist İsrail’in katliam saldırısı 10 Ocak günüAdana’da düzenlenen coşkulu bir eylemle protestoedildi. 5 Ocak Meydanı’nda, “ABD emperyalizmine,İsrail siyonizmine, AKP işbirlikçiliğine karşı Filistin

halkının yanındayız!” pankartı arkasında toplanmayabaşlayan kitle, sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçti.Yürüyüş sırasında çok sayıda insan eyleme katıldı.

AKP il binası önüne gelindiğinde, kitlenin önüpolis barikatıyla kesildi. Coşkulu sloganların atıldığıbekleyişin ardından polis barikatı kaldırıldı. Okunanbasın metninde saldırı kınandı, AKP’nin işbirlikçitutumu teşhir edildi.

Sloganları ve coşkusu eksilmeyen kitleaçıklamanın ardından hep bir ağızdan Gündoğdumarşını söyledi. Çok sayıda kurumun düzenlediğieyleme 500 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Edirne’de İsrail karşıtı kampanyave miting!

Edirne’deki sendikalar, DKÖ’ler, siyasi partiler veöğrenci gençlik örgütleri bir araya gelerek İsrailvahşetine karşı bir kampanya kararı aldı. 9 Ocak günüEdirne PTT önünde ve Trakya Üniversitesi AyşekadınYerleşkesi önünde masa açılarak ajitasyon eşliğindebildiri dağıtımı yapıldı ve imza toplandı. 9 Ocakakşamı ise, “Ses ver Filistin duysun, ses ver İsraildursun!” başlığı altında 3 dakikalık ses çıkarmaeylemi yapıldı, sloganlar eşliğinde basına demeçverildi. Ardından Saraçlar Caddesi’nde halkaFilistin’de yaşanan vahşeti ve Filistin halkınınözgürlük mücadelesini anlatan slayt gösterimi yapıldı.Bu etkinliğe yaklaşık 150 kişi katıldı.

10 Ocak günü Edirne Belediyesi önünde toplanankitle PTT önüne doğru yürüyerek burada bir mitinggerçekleştirdi. Mitinge yaklaşık bin kişi katıldı.

Ekim Gençliği / Edirne

Kütahya’da İsrail protestosuSiyonist İsrail’in Filistin halkına dönük saldırıları

Kütahya’da Eğitim-Sen, SES ve DumlupınarÜniversitesi öğrencileri’nin 8 Ocak tarihinde yaptığıyürüyüşle protesto edildi. Eğitim-Sen önünde toplananyaklaşık 80 kişilik grup Küçük Park’a kadar yürüdü.Kürtçe, Arapça ve Türkçe olarak hazırlanmış “BijiTekoşina Gele Filistin!“, “Zafer direnen halklarınolacak!“ dövizlerinin yer aldığı eylemde Dumlupınar

ÜniversitesiÖğrencileri de pankart açtılar.

Kızıl Bayrak / Kütahya

İsrail katliamı Kartal’da lanetlendi!DİSK Genel-İş Sendikası’na üye Kartal Belediyesi

işçileri 8 Ocak günü katliamı lanetlediler. KartalBelediyesi önünde toplanan sendika yöneticileri veişçiler, şube pankartları, dövizleri ve Filistinbayraklarıyla Kartal Meydanı’na sloganlar eşliğindeyürüdüler. Yürüyüşe Sinter Metal işçileri pankart vedövizleriyle katıldılar. BDSP de yürüyüşe katılarakeyleme destek verdi.

Kartal Meydanı’nda yapılan açıklamada katliamlanetlendi. Yaklaşık 350 kişinin katıldığı eyleme BESKartal Temsilciliği, Tüm Bel-Sen, Emek Partisi veCHP temsilcileri de destek verdi. Eylem İsrailbayrağının yakılmasıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

PSAKD’dan protesto yürüyüşüPir Sultan Abdal Kültür Derneği İstanbul Şubeleri

10 Ocak günü Taksim Tramvay Durağı’ndagerçekleştirdiği eylemle İsrail’i protesto etti. PSAKDEsenler Şubesi pankartı ve üzerinde katliamgörüntülerinin bulunduğu fotoğraflı dövizlerininaçıldığı eylemde, Filistin halkı üzerinde uygulanansoykırım ve katliamın ABD destekli olduğuvurgulandı. Konuşmanın ardından kitle GalatasarayLisesi’ne kadar sloganlar eşliğinde yürüdü. Eylemeyaklaşık 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

11 Ocak 2009 / İkitelli

Katil İsrail lanetleniyor...10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Sağlıkçılar İsrail’i lanetledi!SES Anadolu Yakası Şubesi ve İstanbul Tabip

Odası 9 Ocak günü Göztepe Eğitim ve AraştırmaHastanesi önünde gerçekleştirdikleri eylemle İsrail’inGazze katliamını lanetledi.

SES Anadolu Yakası Şubesi pankartı ve “DirenFilistin seninleyiz!” ozalitinin açıldığı basınaçıklamasında İsrail’in insanlık suçu işlediğivurgulandı, vahşete sessiz kalmama çağrısı yapıldı.

SES Aksaray Şubesi de 8 Ocak günü İstanbulÜniversitesi Haseki Kardiyoloji Enstitüsü önündegerçekleştirdiği eylemle İsrail’i protesto etti. Eylemeyaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“İsrail postalarını taşımayacağız!”“İsrail postalarını taşımak istemiyoruz!” şiarıyla 9

Ocak günü Sirkeci Büyük Postane önünde toplananHaber Sen üyeleri, meşaleleriyle eylem yaptılar.Yapılan açıklamada, İsrail postalarını taşımakistemedikleri, İsrail’in sürdürdüğü katliamı durdurmakiçin herkesin bir şeyler yapması gerektiği belirtildi.Ardından Ümit Kıvanç’ın “Filistin Ocak 2003” adlıfilmi gösterildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Esenyurt: “Filistin halkı yalnızdeğildir!”

10 Ocak günü Esenyurt’ta ilerici ve devrimcigüçlerin ortak örgütlediği basın açıklamasına yaklaşık200 işçi emekçi katıldı. Eylem öncesi basınaçıklamasının yapılacağı alan Jandarma tarafındançembere alındı. Jandarma savcılıktan izin alarak üstaraması yapılmadan kimseyi alana almadı. Ayrıcakimlik kontrolü yapılmak istendi fakat boşa çıkarıldı.

Alana yürüyüş ile giren BDSP kitlesi, “Halklaradeğil katillere barikat!” sloganını haykırarakjandarmanın tutumunu teşhir etti. Eylemde “Filistinhalkı yalnız değildir!” pankartı açıldı. Açıklamanınardından jandarmanın tutumu oturma eylemi ileprotesto edildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Gazi’de Filistin yürüyüşü10 Ocak günü Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,

Partizan ve Mücadele Birliği Platformu GaziMahallesi’nde ortak bir yürüyüşgerçekleştirdi.Eylem öncesindeyaygın olarakozalitler kullanıldı.AjitasyonlarlaGazi emekçilerineeyleme katılımçağrısı yapıldı.

Saat 15.00’teEski Karakolönünde toplanankitle, slogan vezılgıtlarla yürüyüşegeçti. Eylememahalleli emekçilerdestek verdi. KitleninCemevi’ne doğruyaklaştığı sırada,antifaşist gençliğinseçim amaçlıCemevi’ne gelen İstanbul Büyükşehir BelediyeBaşkanı Kadir Topbaş’ı protesto ettiği görüldü. Busırada güvenlik güçleri ile eylemciler arasında çatışmaçıktı, Kadir Topbaş mahalleden kaçmak zorunda kaldı.

İki eylemci kitlenin bir araya gelmesi alanda coşkuyarattı. Okunan basın açıklamasının ardından “Gazi

faşizme mezar olacak!” sloganlarıyla eylem bitirildi.Eyleme 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

FHDD her gün eylemde…Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği (FHDD)

üyeleri, İsrail’in işgaline karşı Galatasaray Lisesiönünde her akşam eylem yapacaklarınıduyurmuşlardı.

9 Ocak akşamı yapılan eylemde dövizler ileFilistin bayraklarının yanısıra İsrail tarafındantutuklanan FHKC Genel Sekreteri Ahmet Saadat’ınfotoğrafı açıldı, mumlar yakıldı. Sanatçı Ferhat Tunç,Emre Saltuk ve Nurettin Güleç eyleme destek verdi.

11 Ocak akşamı,“Filistin’de ışıklar sönmeyecek,Filistin’de direniş kazanacak!” pankartı, katliamfotoğrafları, Filistin bayrakları taşındı, meşaleler vemumlar yakıldı.

12 Ocak akşamı yapılan açıklamada saldırınınbilançosu ve Filistin’deki yaşam hakkında bilgilerverildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Filistin’e açlık greviile destek!

Siyonist işgale karşı dünyaçapında başlatılan “Zincirlemeaçlık grevi” için İstanbul EylemGrubu 8 Ocak günü basıntoplantısı gerçekleştirdi.Toplantıya İstanbul’da açlıkgrevine başlayan Özhan Önderile İtalyan YönetmenMichelangelo Severgninikatıldı.“Dünya toplumunun herbir üyesi, sürmekte olan krizinherhangi bir gözlemcisi miyoksa gerçek bir tanığı mıolduğuna karar vermelidir”diyen Önder’in açıklamasıtaleplerin okunmasıyla son

buldu. Kızıl Bayrak / İstanbul

İkitelli: Direnen halklarkazanacak!

Küçükçekmece’de bulunan ilerici, devrimci,demokrat kurumların 11 Ocak günü İkitelli’de ortakörgütlediği eylem, eski postanenin önünde başladı.

“Filistinhalkı yalnız değildir!” pankartının açıldığıeylemde kurumların imzalarının olduğu dövizler detaşındı. 20 dakikalık yürüyüşün ardından basınaçıklaması gerçekleştirildi. Gazze’ye yönelikdüzenlenen saldırının askeri ve insani boyutuaktarıldıktan sonra saldırının arkasında ABDemperyalizmi ve BOP olduğu belirtildi. Eyleme 100kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Halk Cephesi Okmeydanı’ndayürüdü

Halk Cephesi, İsrail’in Filistin’e uyguladığıkatliamı protesto etmek için 11 Ocak akşamıOkmeydanı’nda yürüyüş ve basın açıklamasıgerçekleştirdi. Dikilitaş Parkı önünde biraraya gelenkitle meşaleler ve Filistin bayraklarıyla yürüdü.“İsrail, ABD, AB, AKP; Filistin halkının kanıellerinizde!” ve “Gazze’de vurulan dünya halklarıdır;Katil İsrail hesap verecek! / Halk Cephesi”pankartlarının yer aldığı eylemde ABD ve İsrailbayrakları yakıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Küresel BAK İsrail’i protesto etti!Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu 10 Ocak günü

Gazze katliamını protesto etti.Galatasaray Lisesi önünde, “Dünyanın tüm

Filistinlileri birleşin! / Küresel Barış ve AdaletKoalisyonu” pankartı ve dövizler açan 200’ü aşkınkişi, alkış düdük ve sloganlar eşliğinde TaksimTramvay Durağı’na yürüdü. Yürüyüş boyunca İstiklalCaddesi üzerinde birçok kişi de eyleme destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

8 Ocak 2009 / Kartal

9 Ocak 2009 / Edirne

Katil İsrail lanetleniyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

GOP BDSP: “Katil İsrailFilistin’den defol!”

GOP BDSP, Karadeniz Mahallesi’nde 10 Ocakakşamı yaptığı yürüyüşün ardından Mehmet AkifParkı’nda gerçekleştirdiği basın açıklaması ile siyonistkatliamı protesto etti.

Cenpaş Market önünde bir araya gelen kitle “Katilİsrail Filistin’den defol!” pankartı açtı. Buradan bütünsokak aralarında yürüyüş gerçekleştirildi, ajitasyonlaeyleme çağrı yapıldı. Balkonlardan alkış ve sloganlarladestek verilirken her sokakta yürüyüşe destek arttı.

Öfkenin hakim olduğu mahallede eyleme kadınlarınve çocukların ilgisi yoğundu. Yürüyüş yaklaşık 300kişiyle gerçekleşti.

Sokak aralarında yapılan yürüyüş kitlenin yenidenMehmet Akif Parkı’na gelmesi ile son buldu. BuradaGOP BDSP adına yapılan basın açıklamasında, siyonistİsrail’in tüm dünyanın gözleri önünde uyguladığıbarbarlığa en iyi yanıtın Ortadoğu’nun emekçi halklarıtarafından verildiği belirtildi.

Açıklamanın ardından yürüyüş sırasında evindençıkarak eyleme katılan üç çocuk annesi bir kadın, “Bende Filistinliyim” diyerek şunları söyledi: “3 çocukannesiyim. 3’ü de feda olsun Filistin için. Benanlamıyorum bu kadar sessizlik niye? Yiyoruz içiyoruzhiç mi vicdanımız rahatsız olmuyor? Ah olmasaydı! Vaholmasaydı! diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz. Oradaölenlerin sayısı bile belli değil. Artık yeter! Herkesayağa kalksın artık!”

Yürüyüş ve eylem boyunca “Katil İsrail Filistin’dendefol!”, “Diren Filistin seninleyiz!” “Her yer Filistin,hepimiz Filistinliyiz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Topkapı İşçi Derneği: “DirenenFilistin kazanacak!”

Topkapı İşçi Derneği olarak 9 Ocak günü 13.00’te,PTT Işıklarda gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasıylaFilistin’e yönelik saldırıları protesto ettik.

Eyleme çağrılarımızı TİM-1, TİM-2 Sanayi sitelerive 2. Matbaacılar Sitesi’ne yaptığımız afişlerle işçilereulaştırdık. Dövizlerimizi TİM-1’deki atölye ve büfeleredağıtarak camlarına astık. Eylem için hazırladığımız“İsrail ile yapılan siyasi-askeri anlaşmalar iptaledilsin! Emperyalist-siyonist saldırganlığa son!” şiarlıpankartımızı da derneğimizin camına astık.

Eylemden önce pankartımızla birlikte Işıklaragelerek, öğle paydosuna çıkan işçileri ve çevredengeçenleri Filistin halkına destek olmaya çağırdık.

Açıklamamızda, Filistin’de yaşanan vahşeti vebunun arka planındaki emperyalist politikaları teşhirettik. İsrail siyonizminin destekçisi ABD emperyalizmive bölgedeki gerici Arap rejimlerinin ikiyüzlütutumlarını ve bunların karşısında yerli işbirlikçilerininsert çıkışlarına karşın aynı politikalara hizmet ettiklerinibelirttik. Emperyalist-siyonist barbarlığa vesaldırganlığa karşı işçilerin ve emekçilerin birliktehareket etmesi gerektiğini, tek çıkar yolun “İşçilerinbirliği halkların kardeşliği” eksenli bir mücadeledengeçtiğini söyledik. İşçileri, İsrail’le siyasal vediplomatik ilişkilere son verilmesi, siyasal-askeri tümanlaşmaların iptal edilmesi, büyükelçiliklerin geriçekilmesi ve İsrail elçisinin sınırdışı edilmesi vb.talepler etrafında birleşik mücadeleye çağırdık.

Havzamızdan yükselen ilk ses olması bakımındaneylemimiz oldukça anlamlıydı. Eylemde “Katil İsrailFilistin’den defol!”, “Direnen Filistin kazanacak!”,“Diren Filistin seninleyiz!”, “Yaşasın işçilerin birliği

halkların kardeşliği!”, “Topkapı işçisi direnişinyanında!”, “Emperyalistler, işbirlikçiler yenilecek,direnen halklar kazanacak!” vb. sloganlar atıldı.

Topkapı İşçi Derneği üyeleri

İzmir BDSP: “Direnen halklarkazanacak!”

İzmir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu Filistinhalkı ile dayanışmak için 13 Ocak günü Kemeraltıgirişinde basın açıklaması yaptı. “Katil ABD / İsrailFilistin’den defol! Filistin halkı yalnız değildir! /BDSP” pankartının açıldığı eylem boyunca, “KatilABD Ortadoğu’dan defol!”, “Katil İsrail Filistin’dendefol!”, “Katil İsrail işbirlikçi MGK!”, “Yaşasın devrimve sosyalizm!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!”sloganları coşkuyla atıldı.

Basın açıklamasında siyonist katliamın sürdüğüsöylendi. İşbirlikçi burjuvazinin uşakları TayyipErdoğan ve Abdullah Gül’ün, Gazze saldırısından beşgün önce Filistin halkının cellatı İsrail Başbakanı EhudOlmert’i Ankara’da ağırladıkları ve 141 milyon dolarlıksilah ihalesinin son pazarlığının tamamlandığı dilegetirildi. Açıklama şu sözlerle son buldu:

“Elleri Filistin halkının kanıyla sulananlar bellidir.Emperyalist devletler, Türkiye’deki işbirlikçi ve uşak

takımı.Ama Türkiye halkları safını katillerden vebarbarlardan değil direnen Filistin halkından yanabelirlemiştir. Filistin halkıyla dayanışmak, İsrail’inkanlı saldırılarına son verilmesini istemek, Ankara’dakiuşakların İsrail ile yaptığı tüm anlaşmaları iptaletmesini sağlamak için günlerdir alanlara çıkmakta,katil ABD ve İsrail’i lanetlemektedir. BağımsızDevrimci Sınıf Platformu olarak Filistin halkıyladayanışma içerisinde olduğumuzu haykırıyor, işçi veemekçileri Filistin halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz.”

Coşkulu geçen eyleme çevreden de yoğun destekgeldi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Siyonist İsrail’in saldırılarına karşı “Ses verdünya duysun, ses ver İsrail dursun!” sloganıyla hergün üç dakikalık eylem yapma çağrısında bulunanDİSK, KESK, TMMOB, TTB, TÜRMOB, TürkiyeBarolar Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk DişHekimleri Birliği, TÜDEF, Çiftçi SendikalarıKonfederasyonu bileşenlerinin ilk eylemleri 9 Ocakgünü gerçekleştirildi.

İstanbul’da “ses ver” eylemleri…Taksim Gezi Parkı’ında saat 18.00’de gerçekleşen

eylemde DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebitarafından bir konuşma yapıldı. Çelebi, Ergenekondavası ile İsrail katliamına karşı çıkan seslerinboğulmak istendiğini söyledi. Yaklaşık 150 kişininkatıldığı eylem Filistin’de hayatını kaybedenler içinyapılan saygı duruşu ile sonlandırıldı.

İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Kartal veKadıköy’de de toplanan emekçiler, Filistin’ledayanışma gösterdi. Kadıköy’deki eyleme Genel-İşüyesi Kadıköy Belediyesi işçileri, Birleşik Metal-İşSendikası Genel Merkez yöneticileri, Yapı Yol-Senİstanbul Şubesi, Metalurji ve Kimya MühendisleriOdası, Emekli-Sen ve SDP katıldı.

Adana: “Katliamı durana kadarsusmayacağız!”

“Filistin için ses ver” eylemlerinin ilki 9 Ocakgünü İnönü Parkı’nda gerçekleştirildi. Saat 18.00’edoğru sloganlar ve düdüklerin çalınması ile başlayaneyleme yaklaşık 80 kişi katıldı.

10 Ocak akşamı da sloganlar ve düdük çalınmasıile başlayan eylemde “Filistin halkı yalnız değildir!”,“Katil ABD işbirlikçi AKP!”, “Katil İsrailFilistin’den defol!” sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık60 kişi katıldı.

Eylem 11 Ocak günü Adana TUYAP Kitap Fuarı

önünde, 12 Ocak günü İnönü Parkı’nda, 13 Ocakgünü Barajyolu Duygu Cafe önünde gerçekleştirildi.

14 Ocak günü ise eylem Çarşı merkezi KültürSokak girişinde yapıldı. Coşkulu geçen eylemde“Filistin halkı yalnız değildir!”, “Katil İsrail,işbirlikçi AKP!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”sloganları atıldı. Meşalelerinde kullanıldığı eylemeyaklaşık 60 kişi katıldı.

Ankara’da Filistin için...Ankara’da “Bağır, korna çal, siren çal, düdük çal,

çan çal! Katliam duruncaya kadar” diyerek başlayaneylemde Filistin için sessiz kalmama çağrısı yapıldı.Yaklaşık 200 kişinin katıldığı eylem haftalıkprogramın açıklanmasıyla son buldu.

İzmir’de Filistin’le dayanışma…9 Ocak akşamı saat 17.00’de DİSK Genel-İş

binası önünde toplanan kitle, en önde Filistin’dekatledilen çocukların fotoğrafları ile “Filistin ağlıyor,terörist İsrail akıttığın kanda boğulacaksın!” yazılıpankart taşındı. Genel-İş Sendikası İzmir 5 No’luŞube pankartlarının açıldığı yürüyüşe Genç-Sen dekatılırken DİSK üyelerini KESK’liler karşıladı.Yürüyüş Telekom önüne kadar sürdü. Eylemde basınaçıklamasını Genel-İş İzmir 5 No’lu Şube Başkanıokudu.

Bursa’da da Filistin için ses…Bursa’da Orhangazi Parkı’nda saat 18.00’de

yapılan açıklama alkışlar ve ıslıklar eşliğinde başladı.Kurumlar adına yapılan açıklamada, “Bizler buinsanlık suçuna ortak olmak istemeyen herkesi,katliam duruncaya kadar her gün saat tam 18.00’deüç dakika süreyle, Filistin için ses vermeyeçağırıyoruz.” denildi. Basın açıklamasına yaklaşık100 kişi katıldı.

Siyonist katliamı protestoeylemlerinden…

İllerden “ses ver” eylemleri…

9 Ocak 2009 / Topkapı

Alevi açılım üzerine...12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

“Alevi açılımı”nda son perde…

Alevi emekçileri için gerçek çözüm kurulu düzene karşı mücadelededir!

Aleviler için kutsal sayılan Muharrem ayı dintüccarlarını bir kez daha harekete geçirdi. AKP’ninAlevi açılımı yeniden ısıtılıp piyasaya sürüldü. Öteyandan CHP ve MHP’den de Aleviler’e şiringörünmeye dönük çıkışlar geldi. Adı geçen düzenpartileri, Muharrem ayını Aleviler içindeki etkileriniarttırmanın bir aracı olarak kullandılar. Örneğin AKP,kendi milletvekilleriyle “Alevi iftarı” düzenledi,bunlara bazı Alevi ileri gelenlerini çağırarak,Aleviler’e yönelik girişimlerini onaylatmaya yöneldi.

CHP ise işi kendi genel merkezinde “aşuredağıtmaya” kadar götürdü. Fakat bu partinin,Aleviler’in talebinin “Diyanet İşleri Başkanlığı’nınkaldırılması” olduğunu bildiği halde, büyük birarsızlıkla tüzüğüne son kurultayında da “Aleviliğindiyanette temsil edilmesi”ni aldığı biliniyor. Aleviler’een uzak duran ve adı Maraş, Çorum gibi Aleviler’inkatledildiği eylemlerle anılan bir parti olarak MHPbile, her yana “Muharrem ayını kutlayan” pankartlarasarak Aleviler’e şirin görünmeye çalıştı.

AKP, Aleviler’e yönelik politikalarında umduğubaşarıyı sağlayamadı. İki yılı aşkın süredir çeşitli“açılımlar”la Alevi kesimleri yedeklemeye çalışanAKP, son bir ayda yoğunlaştırdığı girişimlerindenhenüz bir sonuç alabilmiş değil. 9 Kasım’dadüzenlenen kitlesel Alevi mitinginin ardından, AKP,Aleviler’in taleplerini yeniden gündeme almakzorunda kalmıştı. Fakat TBMM Başkanı KöksalToptan’la görüşmek üzere Meclis’e giden Alevitemsilcileri, AKP’nin Alevi açılımının mimarı olanİstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu’nu görüşmeyekatması halinde masaya oturmayacaklarınıbildirmişlerdi. Daha sonra da, Alevi dedeleri AKP’ninmaaş teklifini reddetmişti.

Aralık ayında bir açıklama yapan Çamuroğlu,Aleviler’in istek ve sorunlarının çözüm yerininDiyanet İşleri Başkanlığı ya da Kültür Bakanlığıolmadığını, bu konularla yeni yıldan itibaren faaliyetgösterecek olan “Dini Kültüre Hizmet” birimininilgileneceğini açıklamıştı. Bu birimin nasıl bir statüdefaaliyet göstereceği henüz açıklık kazanmadı. YineAKP’nin Alevi örgütlerinin içinde bulunduğu 30 siviltoplum örgütü temsilcisiyle düzenlenecek iki günlükbir kamp hazırlığında olduğu belirtilmişti.

AKP, yeni yılda Aleviler’e bu kez TRT kanalıylaseslenmeye başladı. Aleviler’in yas orucu tuttuğuMuharrem ayı için, TRT özel bir yayın akışı hazırladı.Tayfun Talipoğlu’nun sunduğu “Nasılsınız?” adlıprogram, bazı Alevi temsilcilerinin katılımıyla yapıldı.Hatırlanacağı üzere, geçen yıl da TRT’de yayımlananbenzeri programlar, Aleviler’in tepkisine yol açmıştı.Bu yıl da Aleviler TRT’nin girişimine mesafeliyaklaştı.

Ayrıca TRT, Karacaahmet Cemevi’nde RehaÇamuroğlu tarafından ve Erdoğan’ın katılımıylagerçekleştirilen Muharrem iftarını canlı yayımladı.Alevi-Bektaşi kurumları önceden de iftara katılmayıdüşünmediklerini açıklamışlardı. Beklendiği gibi bukurumlardan katılım çok sınırlı olurken, iftara çoksayıda AKP’li katıldı. AKP’nin iftarına sadeceFethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Cem VakfıBaşkanı İzzettin Doğan, Ehlibeyt Vakfı BaşkanıFermani Altun, Gazi Cemevi Vakfı Başkanı HıdırElmas, Erikli Baba Derneği Başkanı Metin Tarhan ilebu kurumlara bağlı kişiler katıldı.

İftara katılmayı reddeden Alevi kurumları, AKP’ye“Şova gerek yok. 9 Kasım’ da Ankara’da yüzbinkişiyle dile getirdiğimiz talepler için adım atılmasınıbekliyoruz” mesajını ilettiler. Alevi BektaşiFederasyonu (ABF), Cem Vakfı’nın destek verdiği,Erdoğan’ın da davetli olduğu Muharrem iftarınıeleştirerek, “Alevi geleneğinde 12 imam matemorucunda, böylesi şölen, 5 yıldızlı otellerde avizeleraltında şov yoktur” denildi. İzzettin Doğan’ı ağır birdille eleştiren Alevi Bektaşi Federasyonu GenelBaşkanı Ali Balkız, “Muharrem İftarı”nı “Hızır Paşasofrası” ilan etti. Balkız, ABD’nin BOP ve ılımlı İslamplanları kapsamında Fethulah Gülen’in yanınaAleviler için de İzzetin Doğan’ı koymak istediğinibelirtti.

Alevilik Araştırmaları Merkezi Başkanı AliYıldırım ise, “Muharrem mateminin bir iftar şovadönüştürülmesi Aleviler’e yapılmış bir jest olmayıptam tersine Alevi değerlerinin rencide edilmesianlamına gelmektedir” dedi.

Kısacası, Diyanet İşleri Başkanlığı’nınkapatılmasını, okullardaki zorunlu din derslerininkaldırılmasını, cemevlerinin ibadethane kabuledilmesini ve Madımak Oteli’nin müze olmasınıisteyen Alevi kurumları, AKP’nin “Alevi açılımı”nısamimiyetsiz ve ciddiyetsiz buluyor.

Tüm bu düzen güçleri niçin bir “Alevi açılımı”naihtiyaç duymaktadırlar?

Aleviler yüzyıllardır yok sayılmakta, kıyımlarauğratılmakta, baskı altında tutulmaktadır. Osmanlı’nınAleviler’e karşı uyguladığı inkâr ve asimilasyonpolitikaları cumhuriyet döneminde de büyük ölçüdedevam ettirildi. Aleviler inançlarını gizlemek ya dasünnileşerek sistem içinde erimek ikilemiyle karşıkarşıya bırakıldı. Bundan dolayı da Aleviler hiçbirzaman devletle pek barışık olmadılar. Sünni inancamensup emekçi yığınlarını denetim altında tutmakonusunda önemli bir işlev üstlenen dinsel temalar,Aleviler sözkonusu olduğunda büyük ölçüde onlarırejimle problemli hale getiren, sistemin dışına itenaraçlar haline geldiler.

Cumhuriyet rejimi, dinsel gericilikle kontrol altınaalınamayan Alevi yığınlarını kendine bağlamanın birbaşka yolu olarak devletin sözde laik olduğugörüntüsünü kullanmıştır. Aleviler’in büyük bir kesimide laikliği, kendi inançlarını özgürce yaşama, baskı vezulümden kurtulma yolunda bir umut olarakgörmüşler, bundan dolayı da cumhuriyetin başındanbu yana bir dönem DP’ye yönelimi dışta tutarsaközellikle devlet partisi konumundaki CHP’ye yakındurmayı tercih etmişlerdir. Bir bakıma CHP’nin vedüzen siyasetinde yer alan diğer sol partilerin oydeposuna dönüşmüşlerdir. Ancak cumhuriyet rejimininlaik niteliği büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığı,Aleviler’i inkar ve asimilasyona dönük politikalarCHP hükümetleri döneminde de bir biçimdeuygulandığı için, devletin Aleviler üzerindeki denetimgücü, kimi dönemler artsa da, esas olarak bellisınırların ötesine geçememiştir. 1960’lı yıllardanitibaren güçlenen sol akımlar ve devrimci hareket,sistem tarafından ezilen ve dışlanan Aleviler arasındabelli bir taban bulmayı başarmıştır. O dönemde Aleviemekçiler, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu içinmücadele eden devrimci akımlara çoğu düzenpartisinden çok daha fazla yakınlık göstermişlerdir.

“Alevi açılımı”nın esas sahibinin sermaye sınıfı vedevleti olduğu unutulmamalıdır. Amaç ise Alevileridevlet denetimi altına almaktır. Sermaye bu sayede birtaşla birçok kuş vuracağını hesaplamaktadır. Herşeyden önce bu sayede Alevilik de tıpkı diğer dinselinançlar gibi sermayenin gerici çıkarlarının hizmetinekoşulmuş olacaktır. Sermaye Sünni inancına mensupemekçileri baskı ve denetim altında tutmak için dinseltemalardan nasıl faydalanıyorsa, aynı şey bu kezAlevilik üzerinden Alevi emekçileri kontrol altındatutmak için de yapılacaktır.

Amaç, devlet denetimi altına alınan Aleviliğin içiniboşaltmak, kendine özgü değerler sistemini yok etmekve dinsel gericiliğin sıradan bir unsuru halinegetirmektir. Sermaye devletinin sorunu, kendiçıkarlarına uygun bir Alevilik inşa etmek ve bunuAlevi emekçi yığınlarını denetim altında tutmanınetkili bir aracı olarak kullanmaktır. Sermaye devleti,böylece Alevi emekçilerinin devrimci akımlarlailişkisini zayıflatabileceğini ummaktadır.

Kuşkusuz ki, Aleviliğin denetim altına alınmasısorunu bugün ortaya çıkmış değildir. Bu sorun şimdiyekadar inkâr ve baskıyla çözülmeye çalışılmıştır. BaştaCHP olmak üzere düzen solundaki partilerin deAlevileri devlete bağlamak konusunda önemlihizmetleri olmuş, fakat bunlar kalıcı sonuçlarüretememiştir. Son yıllarda ise sol düzen partileri ileAleviler arasındaki bağlar giderek kopmaya yüztutmuştur. Yani Alevileri denetim altına alma sorunubir bakıma aciliyet kazanmıştır. İşte AKP, CHP veMHP gibi partiler, sermaye düzeninin bu ihtiyacınayanıt verme peşindedir.

Kuşkusuz ki, AKP hükümetinin yeni “Aleviaçılımı”nda, yerel seçimlerin yaklaşması da önemli birrol oynamaktadır. AKP, hükümet olmanın avantajınıda kullanıp diğer partilerin önüne geçerek, taleplerikendince yorumlayıp birkaç değişiklikgerçekleştirmeyi, böylece Alevi kitlelerine hoşgörünerek onların desteğini almayı hedefliyor.

Açıktır ki, sözkonusu düzen partilerinin Aleviemekçilerinin demokratik istemlerine yanıt vermekgibi bir sorunu ve yaklaşımı bulunmamaktadır. Aleviemekçiler, Reha Çamuroğlu, İzzettin Doğan veFermani Altun gibi Alevi burjuvazisinintemsilcilerinin düzen politikalarını meşrulaştırantutumlarına ortak olmamalı, Pir Sultanlar’ınmücadeleci ve direnişçi yolunu tutmalıdırlar.

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Vira ve Kürşat adlı taşeron firmalarda çalışanişçiler, sözleşmelerinin yenilenmesi ve kadroluçalışma talepleriyle yürüttükleri direnişlerini 7 Ocaktarihinden itibaren açlık grevi olarak sürdürüyorlar.Üç ay öncesinde örgütlenme çalışmasına başlayanişçiler, ilk olarak taşeron çalışmaya karşı taleplerini969 imzayla İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB)iletmişlerdi. Taşeron sisteminin kaldırılması vekadrolu istihdamın sağlanması talebiyle atılan buadımdan sonra 60 işçi Grand Plaza’da örgütlenmiş vekadrolu çalışmaya başlamışlardı.

Ama bu süreçte işçilerin örgütlülüğünü dağıtmaküzere birçok bürokratik engelin peş peşe gelmesi,işçiler cephesinden bir-bir buçuk aylık bir bekleyişeneden olmuştu. Yine bu zaman diliminin ardındanbasın açıklamaları ve yürüyüşlerle sokağa çıkmayabaşlayan park-bahçe işçilerinin iradesini kırmakyönlü birçok tehdit ve yıldırma Vira-Kürşattaşeronunun başvurduğu yöntem olmuştu. Bugünekadar yapılan her yürüyüş öncesi aileler teker tekeraranmış, işçilere yevmiyelerin kesileceği söylenmişve direnişleri kırılmaya çalışılmıştı.

Bundan sonra işçi temsilcilerini yanına çağıranİBB Başkanı Aziz Kocaoğlu,“siz davanızdahaklısınız, ama eylem yaparsanız benim sizesöyleyecek bir sözüm de yok” deyip bu süreçtekitutumunu ortaya koymuştu. A. Kocaoğlu’ndantaleplerine ilişkin hiçbir söz alamayan 6 kişilik işçikomitesi, bundan sonra bir daha İBB Başkanı ilekonuşamadılar. Daha sonrasında işveren şirketinkapısı da defalarca çalındı. İşçiler en son İZELMAN,İZENERJİ gibi belediyeye bağlı şirketlerde kadroluistihdamın sağlanmasını bürokratlara ilettiler. Aralıkayının 4’ü ve 16’sında belediyeye bağlı şirketlerinihaleye sokulacağını öğrenen işçiler bir kez dahakandırılmış oldular. Çünkü her iki gün de bu şirketlerihaleye girmedi.

Türk-İş Bölge Başkanı Mustafa Kundakçı’nın dadevreye girmesi ve olumsuz yanıt alınması üzerinedirenişe geçen işçiler beş kez yürüyüş ve basınaçıklaması, beraberinde iş bırakma eylemleri yaptılar.Defalarca Büyükşehir Belediyesi’nin önündeseslerini Kocaoğlu’na ulaştırmaya çalıştılar.

Vira taşeronunun ihaleyi kazanmasının ardındantaşerona devam kararı çıktı. Ancak direniş de bir

ölçüdesayı olarak azalmış oldu. Şu an Kürşattaşeron işçileri olarak 600 kişiyle direnişe devamettiklerini ifade eden işçi komitesi temsilcisi, açlıkgrevinin 4. gününde “Gemileri yaktık geri dönüş yok”diyerek tersane işçilerinin izinden gideceklerini dilegetirdi. Ancak taleplerin kabul edilmesi durumundauzlaşabileceklerini ifade eden temsilci, şu ana kadardönüşümlü yaptıkları açlık grevini 5. günden sonrasüresize çevireceklerini belirtti. İşçilerin sesiniduymamakta inat etmeleri durumunda “Ankarayürüyüşü, ölüm orucu vb.” eylemlerinisertleştireceklerini ifade etti. Her fırsatta taşerona karşıolduğunu söyleyen A. Kocaoğlu’nun “sosyal-demokrat” belediyeciliğini seçimlerle beraber ev ev,kahve kahve dolaşarak teşhir edeceklerini de söyleyenişçiler, yerel seçimlerde, “ha ampul, ha altı ok farkeden bir şey yok!” diyecekler...

Her gün belediye binasının önünde taleplerinihalkın imzasına açan ve battaniyeleriyle tüm gün açlıkgrevi direnişini devam ettiren işçilere halktan olumlutepkiler geliyor. Hedeflerinin 100 bin imza olduğunuifade eden işçiler, “burjuva basında görünebilmek içinilla birilerinin ölmesi mi lazım” diyorlar. Şimdiyekadar devrimci ilerici yazılı basın ve Hayat TV dışındakimsenin gelip eylem ve direnişlerle ilgilenmediğinisöylüyorlar. Son olarak kolluk güçlerinin, belediyeninve taşeron şirketin tüm engellemelerine karşındirenişteki işçilerin morallerinin çok iyi olduğunuifade eden işçi komitesi temsilcisi, “biz direnişimizleişimizi ve hayatımızı ortaya koyuyoruz, bakalım A.Kocaoğlu ve taşeron şirket neyini koyacak!” diyor...

Kızıl Bayrak / İzmir

Vira-Kürşat işçilerinin açlık grevi sürüyor…

“Geri dönüş yok!”Kürşat-Vira taşeron işçilerinin açlıkgreviyle dayanışma...

“Yaşasın sınıf dayanışması!”

Kürşat-Vira taşeron işçilerinin İzmir BüyükşehirBelediyesi önündeki açlık grevinin 7. günü olan 13Ocak günü, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nungösterdiği sınıf dayanışmasına ve direnişçi işçilerinailelerinin yaptığı eyleme sahne oldu.

İsrail siyonizminin Filistin’deki kanlı katliamınıprotesto eden BDSP’liler, eylemlerinin ardındanKürşat-Vira taşeron işçilerine destek ziyaretigerçekleştirdiler.

BDSP’nin ziyareti Kemeraltı girişinden başladı.Taşeron işçilerin yanına kadar “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Kürşat işçisi yalnızdeğildir!” sloganlar eşliğinde yürüyen BDSP’liler,direnişçi işçiler tarafından “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganıyla karşılandılar. İşçilerleyapılan sohbetlerde mücadele süreci üzerine görüşalışverişinde bulunuldu.

Saat 14.00’te eşlerinin bir yürüyüşgerçekleştireceğinden bahseden işçiler, eylemlerinedestek beklediklerini söylediler. İzmir BDSPtarafından direnişçi işçilerin mücadelelerinin yalnızbırakılmayacağı sözü verildi.

“Eşlerimizle omuz omuzayız!”

Açlık grevinin 7. gününde, direnişçi işçilerin eşve çocukları, yaptıkları eylemle mücadelenin içindeoldukları mesajını verdiler.

Saat 14.00’te Konak Pier Köprüsü’nde toplanankadınlar ve çocuklar, İzmir Büyükşehir Belediyesiönüne kadar yürüdüler. Burada basın açıklamasıyaptılar. Basın açıklamasını kucağında bulunançocuğuyla okuyan Türkan Yıldız, 31 Aralık 2008tarihinde işsiz kalan eşlerinin, döktükleri alınteriyletaşeronları zenginleştirdiklerini dile getirdi.Kadınlar olarak, taşeron sistemi değil iş güvencesiiçin mücadele eden eşlerinin yanında olduklarınıvurgulayan Yılmaz son olarak şunları söyledi:

“Eşlerimizin alınterinin karşılığı taşeronlarıncebine değil, bizim mutfaklarımızdaki tencereniniçine, çocuklarımızın kahvaltı sofrasına yansısın.Bizim eşlerimiz, hakları olan belediye şirketlerindegüvenceli bir iş talep ediyorlar ve bunun içingünlerdir mücadele ediyorlar. Kış mevsiminin ensoğuk günlerinde gece-gündüz demeden 24 saatburadalar. Şu an açlık grevinin 7. günündeler. Bizkadınlar belediye başkanına sesleniyoruz. Busorunun çözümünün tek muhattabısınız; duyarlıdavranıp bir an önce bu sorunu çözüpmağduriyetimizi gidermelisiniz. Eşlerimizin haklıtalepleri yerine getirilmediği takdirde bundan sonrabizler de her alanda eşlerimizle beraber omuzomuza mücadele etmeye hazırız. Kazanmaktakararlıyız.”

Açlık grevindeki taşeron işçilerinin çocukları,“Babama iş, bana süt istiyorum!”, “Başkan,babamız eve dönsün!”, “Babamın işi benimgeleceğimdir!” dövizlerini taşırken, direnişçiişçilerin eşleri de belediyenin önünde yaktıklarıpiknik tüpünde tencere içinde taş kaynattılar.

Yürüyüş boyunca “Eşlerimizle omuzomuzayız!”, “Eşlerimize iş, soframıza aşistiyoruz!”, “Taşeron sistemi istemiyoruz!”, “Katilİsrail Filistin’den defol!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganları atıldı. BDSP’liler deailelerin eylemine destek verdiler.

Kızıl Bayrak / İzmir

13 Ocak 2009 / İzmir

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Kapitalist krizle birlikte yeni saldırıları ve köleceçalışma koşullarını dayatan tersane patronları üçkuruşluk iş güvenliği önlemlerini almaz ve işçilerinücretlerini gaspederken, tersane işçileri bu kuralsızlığakarşı direniş ateşini yakıyorlar.

GİSBİR Başkan Vekili Kenan Torlak’ın sahibiolduğu TORGEM Tersanesi bünyesindeki ETNA-Özdemir taşeron firmasında çalışan 15 işçi toplam 20bin TL tutarındaki üç aylık ücret alacakları için Tersaneİşçileri Birliği Derneği’ne (TİB-DER) başvurdular.

TORGEM ve taşeron firmayla gerçekleşengörüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine TORGEMişçileri 8 Ocak 2009 tarihinde TORGEM önündedirenişe başladılar. 8 Ocak sabah saatlerinde TİB-DERbinasından “Krizin yükü patronlara, ücret hakkı içindireniyoruz” pankartını açarak TORGEM önüneyürüyen işçilerin bekleyişi öğle saatlerine kadar sürdü.Direnişçi işçiler ve TİB-DER yöneticileri saat 13.30’daGİSBİR’e yürüme kararı aldılar.

“Tersaneler cehennem işçiler köle kalmayacak”pankartını açarak dövizleriyle GİSBİR’e yürüyentersane işçilerinin GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’lagörüşme talebi Bayrak’ın binada bulunmadığıgerekçesiyle reddedildi.

GİSBİR eyleminin sonrasında Torgem Tersanesiönünde bekleyişlerini sürdüren işçiler 9 Ocak sabahıTorgem önüne gelerek direnişlerine devam ettiler.

Direnişin ikinci gününde GİSBİR Başkanı MuratBayrak’la GİSBİR Hastanesi’nde görüşme gerçekleşti.TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu ve direnişçiişçileri temsilen Samet Tıngır’ın katıldığı görüşmedeBayrak, sorunun çözümü için elinden geleniyapacağının sözünü verdi. TİB-DER Başkanı ise krizinsorumlusunun kendileri olmadığını, 20 bin TLtutarındaki ücretlerin bir an önce ödenmesiniistediklerini, aksi takdirde İstanbul’da Taksim’de,Ankara’da ise Çalışma Bakanlığı ve meclis önündeeylemler gerçekleştireceklerini ifade etti. Yapılangörüşmeden, 10 Ocak sabahı TİB-DER Başkanı,direnişçi işçi temsilcisi ve dernek avukatının KenanTorlak ve GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’la birarayagelmesi kararlaştırıldı.

10 Ocak sabahı tekrar tersane önünde beklemeyebaşlayan işçiler ateş yakarak ısındılar. Saat 10.00sularında TORGEM patronu Kenan Torlak tersaneyegeldiğinde sadece TİB-DER Başkanı’yla görüşmekistediğini iletti. Direnişçi işçilerle yapılandeğerlendirmede görüşmeye TİB-DER Başkanı’nıngitmesi kararlaştırıldı. Gergin geçen ve yarım saatsüren toplantıda Murat Bayrak “kızının hastalığı”gerekçesiyle yer almazken, kriz nedeniyle içinegirdikleri dar boğazdan yakınan Kenan Torlak ücretleriödemek için süreye ihtiyaçları olduğunu belirtti. TİB-DER Başkanı ise krizin sorumlusunun tersane işçileriolmadığını, faturayı ödemek istemediklerini vurguladı.Ücretlerin ödenmemesi halinde direnişin süreceğiuyarısında bulundu. Torgem patronunun tehditlersavurduğu görüşmede dernek başkanıyla Torlakarasında kısa süreli gerginlik yaşandı. Patron ve patrontemsilcileri ücretlerin ödeneceği sözünü verdiler.Direniş alanında işçilerle beraber yapılandeğerlendirmenin sonucunda, 12 Ocak Pazartesi günüakşamına kadar süre verilmesi, ücretlerin ödenmemesidurumunda ise direnişe devam edilmesi kararlaştırıldı.

TİB-DER üyesi TORGEM işçileri 12 Ocakgününden itibaren Tuzla tersaneler havzasında

yürütülen ücret hakkı mücadelesini diğer tersanelerdekiişçilere dağıttıkları bildirilerle duyurmaya başladılar.Tersane işçilerine “havzada genel direnişi örgütleme”çağrısını yükselttiler.

“Sonuna kadar direneceğiz!”

13 Ocak sabahı 08.00’den itibaren TORGEMTersanesi önünde direnişe devam eden işçiler, saat09.00’da tersaneye gelen TORGEM patronu KenanTorlak’ın arabasının önünü kestiler. Bir kez daha ücretalacaklarını talep eden TİB-DER üyesi TORGEMişçileri, “derneği muhatap almayarak yalnızlaştırma”tutumuyla karşılaştılar. Direnişteki bir işçiyle tekbaşına görüşme talebine işçilerin yanıtı ise “hayır”oldu. Etna taşeronu ve TORGEM patronunun işçileriörgütlü mücadeleden uzaklaştırmaya dönük çabalarınakarşı öfkelenen TORGEM işçileri taşeronun yolunuçevirdiler. Bu sırada taşeronla TİB-DER BaşkanıZeynel Nihadioğlu arasında kısa süreli bir gerginlikyaşandı. Nihadioğlu’nun taşeron firma sahibine cevabı“İşçilerin parasını vermek ve derneği muhatap almakzorundasın!” oldu.

Aynı tartışmada cebinden çıkardığı bildiriyigösteren taşeron, TORGEM işçilerinin havzadayürüttüğü mücadeleye destek çağrısının yükseltildiğibildiride yazanların doğru olmadığını savunarak, TİB-DER Başkanı’nı ölümle tehdit etti. Olaya müdahaleeden işçilerin taşeronun üzerine yürümesiyle gerginlikyatıştı.

Yaşanan tartışmalar boyunca “Taşeronlar işçiyehesap verecek!”, “Sonuna kadar direneceğiz!”sloganlarını atan TORGEM işçileri, saat 10.00

sularında direniş yerine gelen taşeron firma yetkilisinin“TİB-DER’siz görüşme” talebini reddettiler.

Tersane işçileri AKP önünde!

13 Ocak günü Saat 12.30’a kadar tersane önündesüren bekleyişin ardından direnişçi işçiler “Gemileriyaktık geri dönüş yok!” pankartı ve dövizleriyle Tuzla1. İçmeler Köprüsü’nden geçerek Tuzla AKP İlçebinası önünde basın açıklaması yaptılar. Açıklamadatersanelerde hüküm süren kuralsızlık teşhir edilirken,krizin faturasının bir kez daha tersane işçilerineçıkarıldığı vurgulandı.

TİB-DER’in açıklamasında, şimdiye kadar Tuzlatersanelerine birçok defa gelen Çalışma Bakanı FarukÇelik de hedef tahtasına oturtuldu. Tersanelerdeki işcinayetlerine ve hak gasplarına sessiz kalan bakanlığınsağır ve dilsizi oynayarak sömürü düzeninin bir parçasıolduğu belirtildi. Basın açıklaması hak gasplarına karşıdişe diş bir mücadelenin yürütüleceği sözüyle sonbuldu. Açıklamanın ardından 10 dakikalık oturmaeylemi gerçekleştiren tersane işçileri, buradan alkış,ıslık ve sloganlarla ayrılarak, tersane patronları veonların maşası hükümeti protesto ettiler.

Açıklama ve yürüyüş boyunca, “Tersane işçisi köledeğildir!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Krizinyükü patronlara!”, “Ücret hakkımız, söke söke alırız!”,“Ölmek var, dönmek yok!”, “Yaşasın TORGEMdirenişimiz!”, “Direne direne kazanacağız!”sloganlarını atan işçiler, siyonist katliama olantepkilerini de Filistin halkıyla dayanışma amacıylaattıkları sloganlarla gösterdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TORGEM Tersanesi’nde ücret gaspına karşıdireniş ateşi!

BİR-KAR Lozan: “TORGEM işçilerinin yanındayız!”Tersane işçileri havzada dişe diş mücadeleyi örerken yazılı bir açıklama yapan İşçilerin Birliği Halkların

Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)/Lozan, direnişi selamlayarak her türlü dayanışmayı göstereceklerini belirtti.BİR-KAR Lozan’ın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Direnişçi TORGEM işçilerinin başlatmış oldukları bu direnişin kazanımla sonuçlanması için her türlüdayanışma ve destek verilmelidir. Zira Tuzla tersanelerinde işçiler çok yaygın bir ücret gaspıyla karşıkarşıyalar. Dolayısıyla bu direnişin kazanımla sonuçlanması, bu havzada ücret gaspı yaşayan binlerce işçininkazanması anlamına gelecektir.

Bu bilinçle TORGEM işçilerinin başlatmış oldukları yeni direnişlerini heyecanla izliyor, onların yalnızolmadıklarını bilmelerini ve direnişleriyle her türlü dayanışma içinde olacağımızı bilmelerini istiyoruz.”

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

TORGEM Tersanesi işçilerinin üç aylıkücretlerini alamamaları üzerine başlattıkları direnişhavza içinde ve dışında gerçekleştirilen yürüyüş vebasın açıklamalarıyla devam ediyor.

15 Ocak ‘09’da Ankara’da Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı önünde eylem yapacaklarınıduyuran tersane işçilerinin 8 Ocak’ta başlattıklarıdirenişlerinin talepleri 14 Ocak günü İstiklalCaddesi’nde yankılandı. TORGEM işçileri krizbahanesiyle ücret haklarına saldıran tersanepatronlarını ve hak gasplarına karşı sessiz kalanÇalışma Bakanlığı’nı baretlerini yere vurarakprotesto ettiler.

Kamuoyuna duyurdukları eylem programıkapsamında saat 14.00’te Beyoğlu İstiklal Caddesiüzerindeki Emek Sineması önünde buluşan Tersaneİşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) üyesi TORGEMişçileri, “Torgem Tesanesi’ndeki direnişimizin 5.Günü...Ücret hakkı için direniyoruz! Bizkazanacağız! / TİB-DER” pankartını açarak coşkulubir yürüyüş gerçekleştirdiler.

“Tersane işçisi köle değildir!”, “İşçiyiz haklıyızkazanacağız!”, “Krizin yükü patronlara!”, “Ücrethakkımız söke söke alırız!”, “Tersane işçisi köledeğildir!”, “Ölmek var, dönmek yok!”, “YaşasınTORGEM direnişimiz!”, “Direne direnekazanacağız!” sloganlarını atarak yürüyüş ve basınaçıklamasını gerçekleştiren işçiler, siyonist İsrail’inFilistin halkına dönük katliamını da lanetleyensloganlar haykırdılar. “Filistin halkı yalnızdeğildir!”, “Katil İsrail Filistin’den defol!”, “KatilABD Ortadoğu’dan defol!” sloganlarıyla imhapolitikalarına sessiz kalmayacaklarını belirttiler.

GOP İşçi Platformu, Kot İşçileri Birliği, EkimGençliği’nin destek verdiği eyleme DİSK’e bağlıGenel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası BölgeBaşkanı Veysel Demir ve CHP Kartal BelediyeBaşkan Adayı Metin Ağırman da katıldı.

Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasıyapan Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) 5dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdi.

Eylemde yapılan konuşmalarda ve okunan basınaçıklamasında “Tuzla’yı düzelttik” diyen devletinbir takım göstermelik önlemler dışında sorununesasına dokunmadığı söylendi.

“GİSBİR cumhuriyetinde tersane patronlarınınkendine has kuralları işlemektedir. Bunda şaşılacakbir yan yoktur. Biz kendimizden başka hiç kimseyegüvenmiyoruz. Tuzla tersanelerini de düzeltirsekendi örgütlü gücümüz düzeltecektir. Bunun dışındabaşkaca bir çözüm yolu yoktur. Tuzla’yı düzelttikdiyenlerin arkasında bıraktıkları enkaz ortadadır.TORGEM Tersanesi’nde yaşananlar bunu açıkçaortaya koymaktadır” cümleleriyle devam edenaçıklamada, TORGEM direnişinin hak gasplarınauğrayan milyonlarca işçi ve emekçi adınayürütüldüğü hatırlatıldı.

TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu’nun basınaçıklamasını okumasının ardından Genel-İşSendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge BaşkanıVeysel Demir kısa bir konuşma yaptı. İşcinayetlerine sessiz kalan Çalışma Bakanlığı’nınkriz gerekçesiyle yaşanan ücret gasplarına da sessiz

kaldığını belirtti. Genel-İş olarak direnen TORGEMişçileriyle sonuna kadar dayanışma içindeolacaklarını söyledi.

Tersane İşçileri Birliği Derneği’nin (TİB-DER)mücadele talepleri:

- Krizin bedelini krizi yaratanlar ödemelidir!- İşten atmalar yasaklansın! İşten atılanlar geri

alınsın!- Taşeronluk sistemi tümden kaldırılsın!- İşçi sağlığı ve güvenliğine kaynak aktarılsın!

Önlemler tam olarak alınsın, ölümler durdurulsun!- Ücretler arttırılsın ve ana firma tarafından

zamanında ödensin!- Çalışma saatlerini 5 saate düşürsünler, geriye

kalan zaman dilimi için işsiz işçilere iş verilsin,işsizlik önlensin!

- İşsizlik sigortasını patronlara devreden kanunmaddesi kaldırılsın! İşsizlik sigortası fonu kayıtsızşartsız ülkemizdeki işsizlere aktarılsın!

- Herkese kesintisiz 2 günlük ücretli hafta sonutatili!

- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!Kızıl Bayrak / İstanbul

TORGEM işçileri direnişin 5. gününde Taksim’de yürüdü!

TİB-DER: “Ücret hakkı için direniyoruz! Biz kazanacağız!”

Bursa’dan krize karşı birleşik mücadele çağrısı:

“Krizin faturasını patronlar ödesin!”11 Ocak günü Bursa Halk Meclisi tarafından işten

atılmalara karşı bir miting düzenlendi. Saat 13.00’taKent Meydanı’nda başlayan mitingte alana BursaHalk Meclisi imzalı, “Yoksullaşma, iştençıkarmalara ve işsizliğe son!”, “Krizin faturasınıemekçiler ödemeyecek!”, “Krizin faturasınıpatronlar ödesin!”, “Tenceremiz boş öfkemizdolu!”, “Kapitalizmin krizini kapitalistler ödesin!”,“İşten atılmalara son!”, “Krizin ne faturasını öderizne şiddetine katlanırız!” pankartları asıldı.

Mitinge Bursa Halk Meclisi’yle beraber Sifaş-Nergis İşçileri, TÜMTİS üyesi sarı otobüsşoförleri, DİSK, Bandırma İzmir ve Bursaşubeleriyle Petrol-İş sendikası, KESK, TTB,BATİS-BAMİS ve Türk-İş kendi pankart vedövizleriyle katıldılar.

Filistin halkı için yapılan konuşmalar ve atılansloganlarla başlayan mitingte ilk konuşmayıBursa Halk Meclisi adına Çetin Erdolu yaptı.Bursa’da sürmekte olan direnişleri aktardı vebirleşik mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Ardından sözü işten çıkarıldıkları için her Pazar eylemlerini sürdüren Sifaş-Nergis işçileri temsilcisialdı. Nergis işçisi yaşadıkları süreci anlattı, destek olma çağrısında bulundu.

Renault işçileri adına kürsüye gelen bir işçi de konuşmasına örgütlü ve birleşik mücadele vermeningerekliliğine vurgu yaparak başladı. Çoğalttıkça azalan, ürettikçe sokağa atılan olduklarını belirten Renaultişçisi, fabrikanın 3 milyonuncu aracı ürettiği için reklam yaptığını ancak işçilerin topluca işten atıldıklarınısöyledi. Bu sırada işçilerden patronlara yönelik yuhalamalar ve hakaretler yükseldi. “Hak verilmez alınır”şiarına vurgu yapan Renault işçisi, bir hafta sonra mücadeleyi aktif olarak sürdüreceklerini belirtti.Çalışmakta olan işçilere seslenen Renault işçisinin konuşması “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!” sloganıyla selamlandı.

Renault işçisinden sonra 225 gündür direnişte olan TÜMTİS üyesi bir sarı otobüs şoförü konuşmayaptı. Yaşadıkları süreci anlatan işçi, taşeronlaştırmaya ve işten atılmalara karşı birleşik mücadele vurgusuyaparak Pazartesi günleri yaptıkları eylemlere destek çağrısı yaptı.

KESK Genel Başkanı Sami Evren önce Filistin’de yaşanan katliama değindi ve Türkiye’nin İsrail ileolan ilişkilerini feshetmesi gerektiğini belirtti. Ardından Ergenekon üzerinden oluşan siyasal gündemedeğindi.

Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın krizin sistemin krizi olduğunu belirterek sisteme karşı olmakgerektiğini dile getirdi. Sadece yakınmak, şikayet etmek değil hesap sormak gerektiğini de belirtenÖztaşkın, birleşik mücadelenin önemini vurguladı.

Konuşmaların ardından şu an grevde bulunan BMİS üyesi ASEMAT işçilerinin alana girişi selamlandı.Nida Ateş’in seslendirdiği türküler eşliğinde halaylar çekilerek miting sona erdirildi.Yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı mitinge başta direnişte olanlar olmak üzere oldukça yoğun bir işçi

katılımı vardı. Direnişçi işçiler kitlenin en coşkulu kesimini oluşturdu.Kızıl Bayrak / Bursa

11 Ocak 2009 / Bursa

EKİM’den, 16 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

CMYK

Bütünlüğü içindDünya kapitalizminin bütününü saran ekonomik

kriz tüm dünyanın ana gündemi olmayı sürdürüyor. Şuveya bu olay ya da gelişme kısa süreliğine de olsaelbette zaman zaman öne çıkabilir, fakat girmişbulunduğumuz dönemin ana gündemi artıkkapitalizmin küresel çaptaki krizidir. Tüm öteki olay vegelişmeler bundan böyle bu zemin üzerinde bir anlamtaşıyacaklardır. Krizden beslenecek, gerisin geri krizibesleyeceklerdir.

Krizden çıkışa biçilen vadeler

Dünya kapitalizminin mevcut krizinideğerlendirirken iki önemli noktayı gözönündebulundurmak gerekir. Bunlardan ilki krizin şiddeti vesüresi, öteki ise ekonomik alanın ötesindeki sosyal vepolitik boyutlarıdır. Bu ikincisi, ekonomik krizinsistemin bütünsel krizi içinde değerlendirilmesizorunluluğu olarak da ifade edilebilir.

Krizin ağırlığını itiraf etmek zorunda kalan sistemsözcüleri ve savunucuları halen aşılmasına sürelerbiçmekte, buna ilişkin iyimser tahminlerde birbirleriyleyarışmaktadırlar. Resmi çevrelerdeki yaygın kanı (bunapompalanan iyimserlik de denebilir), krizin bir-iki yıliçinde, en geç 2010 yılında aşılacağı yönünde. Dahatemkinli olanlar ise en az 2 yıl olmak üzere 2 ila 5yıllık sürelerden sözetmektedirler. Sonuçta burjuvadünyasının kendi içinde bile, etki ve sonuçlarıbakımından önümüzdeki yıllara damgasını vuracak birkriz gerçeği üzerine herhangi bir kuşku ya da tartışmayoktur.

Fakat zaman gerek süre gerekse yıkıcı etkileriyönünden burjuva dünyasının krize ilişkin en temkinlitahminlerinin bile aşılacağını göstermektegecikmeyecektir. Bunun gerisinde, bugünkü krizinkapsamı ve niteliği vardır. Sözkonusu olan 30 yıldırçok çeşitli yollarla ertelenen bir genel yıkımın(depresyonun) kendini artık nihayet her türlü önlemiboşa çıkaracak biçimde dayatmasıdır. Mevcut krizbugün henüz bu türden bir genel yıkımın öncüsarsıntıları sınırlarında seyretmektedir. Fakat bu kadarıbile kapitalist dünya ekonomisini istisnasız tümülkelerde genel bir durgunluğun (resesyon) vedaralmanın içine çekmeye yetebilmiştir. Korkulandepresyondur. Tüm önlemlere rağmen ardı arkasıkesilmeyen sarsıntılar bunun gerçekleşme ihtimalinigünden güne büyütmektedir. Krizin ana üssükapitalizmin emperyalist metropolleri, en başta daABD olduğu için, bu türden bir çöküşün etki vesonuçları kelimenin en tam anlamında dünya ölçüsündeolacaktır.

Krizin onyıllardır ertelenen büyük birikimi

Son 30 yıl içinde genel bir durgunluk içindebulunan kapitalist dünya, bu sınırlardaki bir krizin birgenel yıkıma dönüşmesini ikili bir mekanizma ileengelleye geldi. Bunun bir yolu, neo-liberal saldırıpolitikaları ile bir yandan sömürüyü yoğunlaştırmak veöte yandan ise sermaye için yeni kârlı sömürü alanlarıaçmak ve yöntemleri bulmak oldu. Akla gelen hertürden neo-liberal saldırı, ‘90’lı yıllardan itibaren

“küreselleşme” adı altında sürdürülen tüm politika veuygulamalar, buna hizmet etti ve bunda önemli birbaşarı da elde edildi. Burada mevcut krizin bu alandagösterilen tüm başarıya rağmen patlak verdiğiniönemle gözönünde bulundurmak gerekir.

Genel durgunluğun bir depresyona yolaçmamasını,tersine belli canlanma dönemleri eşliğinde sürmesiniolanaklı kılan ikinci temel mekanizma ise, finansdünyasında oluşan korkunç boyutlardaki şişkinlik(burjuva ekonomi dünyasının popüler deyimi ile“köpük”ler) oldu. Bu mekanizma ticari çarkın sorunsuzolarak işlemesini, her türden tüketimin kapitalistmanada gerçek sınırlarının çok üstündegerçekleşmesini ve böylece üretim çarkının dadönmesini olanaklı kıldı. İşte şimdi felce uğrayan bumekanizmadır. Krizin öncelikle finans dünyasındaki birkriz olarak patlak vermesi de bundan dolayıdır. Tümkapitalist ekonomi çarkının ne edip edip dönmesiniolanaklı kılan finansal cambazlıkların, gerçek karşılığıolmayan geniş çaplı borç ve kredi denizinin, her türdensanal oyunların ve spekülasyonların içyüzü açığaçıkmış, büyü bir anda bozulmuş, finansal balonlarbirbiri ardına sönmeye başlamıştır.

Finans krizinin anında “reel ekonomi”ye sıçramasıda bu çerçevede kaçınılmazdı. Zira finansal krizeyolaçan tüm yol ve yöntemler son tahlilde tam da onahizmet ediyordu. Finansal alan “reel ekonomi”alanında yeterli kâr oranıyla iş göremeyen muazzamsermaye fazlasını kendine çekerek, böylece bu alanıkârlılık oranı yönünden rahatlatmakla kalmıyor,yarattığı sanal şişkinliklerle reel ekonominin ticariçarkının (ki bu kapitalist artı-değer sömürüsünün nihai“gerçekleşme” alanıdır) dönmesini de olanaklıkılıyordu. Böylece durgunluktan çöküşe geçiş sürekliolarak engelleniyordu. Finans dünyasının bu yollayarattığı ve uzun yıllara yaydığı büyülü çözüm biryerinden belverince, bunun gecikmeksizin “reelekonomi” (kapitalist üretim süreci) üzerinde yıkıcısonuçlar yaratması da bu nedenle kaçınılmazdı.

Finansal çarkın bozulması, kapitalist ekonomininaşırı üretim bunalımı gerçeğini tüm açıklığı ile gözlerönüne sermiştir. Nitekim kriz şimdi finansal veekonomik kriz olarak iç içe seyrediyor. Çöken ya daçöküş tehlikesi yaşayan finansal kurumlara artık çökenya da çöküş tehlikesi içinde bulunan dev üretimsektörleri eşlik ediyor. Tüm büyük ekonomilerinpeşpeşe durgunluğa ve daralmaya girmesinin yanısıra,muazzam boyutlardaki Amerikan otomotiv sanayisininhalihazırdaki iflas riski tablosu bunun çarpıcı birgüncel göstergesidir.

Sonuç olarak uzun yıllardır finansal cambazlıklarladöndürülen çark artık bir yerinden kırılmıştır ve dünyakapitalizmi kendini genel bir kriz içinde bulmuştur.Resesyon şimdiden çarpıcı bir olgudur ve korkulan,etki ve sonuçları yönünden 1929’da patlak veren“Büyük Depresyon”u kat ve kat aşacak bir büyükyıkım/depresyondur.

Krizden çıkış yolları ve siyasal sonuçları

Bu krizden çıkış için burjuva dünyasının önünde ikiyol durmaktır. Bunlardan ilki, krizi işçi sınıfına ve

emekçilere fatura etmektir. Bu, son 30 yıldıryapılmakta olanı yeni bir düzeyde şiddetlendirmekanlamına gelmektedir. İkincisi, sermaye birikimindekiaşırılığı ve aşırı üretim fazlasını geniş çaplı bir“değersizleşme” süreci içinde ortadan kaldırmaktır. Buise geniş çaplı iflaslar zincirinden ekonominin yeni birdüzeyde askerileştirilmesine ve büyük çaplı yıkıcısavaşlara kadar, sosyal-siyasal ve kültürel faturasıolağanüstü ağır bir dizi yol ve yönteme kapıyı ardınakadar açmak anlamına gelir. Zira kapitalizm, genel birekonomik çöküşe evrilme potansiyeli taşıyan genişçaplı bir krizden, her zaman üretci güçlerin ve birikmişzenginlerin geniş çaplı bir tahribi olmaksızın, kendinikurtaramaz.

Kapitalizmin kendi mantığı içinde krizden çıkışınbu birbirini tamamlaması gereken iki yolu, bir aradabizi krizin sosyal ve siyasal boyutlarına taşımaktadır.Bu, mevcut krizin etki ve sonuçlarının hiçbir biçimdeekonomik ve finansal alanın kendi dar sınırları içindeele alınamayacağı anlamına gelmektedir.

Geniş çaplı sosyal saldırılar, bu yolla sömürününyoğunlaştırılması ve emekçilerin kazanılmış haklarınınsistemli biçimde gaspedilmesi, kapitalist dünyanın sonotuz yıldır krize karşı uygulanan politikası olageldi.Mevcut kriz buna rağmen patlak vermiştir ve şimdi bupolitikaları yeni bir düzeyde uygulamak, krizin ağırfaturasını emekçilere ödetmek, sermaye dünyası içintutmaktan kaçınamayacakları temel bir yoldur. Bu iseabartmasız tüm kapitalist dünyada sosyal dengelerialtüst edecek, tüm sosyal-kültürel sorunlarıağırlaştıracak, sınıf çelişkilerini görülmemiş ölçüdekeskinleştirecektir.

Yeni düzeyde bir sosyal yıkım, özellikle de işsizlikve yoksulluk, her toplum için güçlü bir sosyal bunalımdinamiği demektir. Burjuva dünyası, elbette bugünleride düşünerek, uzun zamandan beri buna görehazırlanmakta, her türden bahaneyi kullanarak, gerekkurumsal ve gerekse yasal yönden polis devletinegeçişi hızlandırmaktadır. Bu, burjuvazinin sosyalyıkıma/bunalıma eşlik etmesi kaçınılmaz sosyalkaynaşmalara önden hazırlığıdır. Bütün bunlar herkapitalist ülkenin kendi içinde ekonomik krizin sosyalve siyasal krizle kopmaz organik bağlarını ortayakoymaktadır.

Sonuçta olayların sosyal ve siyasal alandaki seyri,ilkin krizin seyri ve şiddetine, ve ikinci olarak krizinfaturasının kime ve nasıl ödetileceğine, faturanınkendilerine kesilmesine karşı işçi sınıfı ve emekçilerinortaya koyabilecekleri örgütlü dirence sıkı sıkıyabağlıdır.

Dünya sahnesinin bütününde ise aynı etkilerkendini militarizmin yeni bir düzeyde tırmanması veemperyalistler arası mücadelenin şiddetlenmesi olarakgösterecektir. Bunda da esası yönünden bir yenilik yokkuşkusuz. ‘89 çöküşünün ardından yöneldiği dünyaimparatorluğu hevesiyle Amerikan emperyalizmibunun önünü neredeyse 20 yıldır sınırsızca açmışdurumdaydı. Bu çerçevede günden güne artansilahlanma yarışı ve yayılma eğilimi gösterenemperyalist bölgesel savaşlar, şimdiden dünyasiyasetinin temel önemde bir olgusudur.

Fakat kriz, hele de onun ağırlaşacak seyri, bu

Parti’den... Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 17

CMYK

mücadeleyi alabildiğine şiddetlendirecektir. Zirakapitalizmin kriz dönemleri her ülkede tekeller arasırekabeti ve dünya sahnesinin genelinde iseemperyalistler arası rekabeti normal dönemlerlekıyaslanamaz ölçüde şiddetlendirir. Marx’ınKapital’deki ifadeleriyle, işler yolunda gittiği sürece azçok normal bir seyir izleyen kapitalist rekabetmücadelesi, “sorun, karın değil zararın paylaşılmasıhalini alır almaz, herkes keni payına düşen zararı enaza indirme ve bunu başkasının sırtına yüklemeçabasına düştüğü” için, görülmemiş boyutlardaşiddetlenir. Bu bilimsel gözlem her kapitalist ülkeninkendi içinde tekeller arası rekabet için olduğu kadar,dünya sahnesinin genelinde de tekeller arası veemperyalist devletler arası ilişkiler için de geçerlidir.Bu nedenle krizin muhtemel bir ağırlaşmasıdurumunda emperyalistler arası ilişkiler hızlabozulacak, mücadele elbette başta iktisadi ve malialanlarda olmak üzere tüm alanlarda, demek oluyor kipolitik ve askeri planda da şiddetlenecektir.

Küresel ekonomik krizin emperyalist dünyada birhegemonya krizinin yaşanmakta olduğu bir evredegündeme gelmesi, bu çatışmanın şiddetini ayrıcaarttıran temel önemde bir etken olacaktır. Mevcutkrizin merkez üssü ABD’dir ve en büyük yıkıcı etkiyikaçınılmaz olarak o yaşayacaktır. Hegemonyasıçözülen ve krizle birlikte yeni bir düzeydesorgulanmaya başlayan güç de ABD’dir. Ama ABDdünya sahnesinde buna rağmen halen en büyük güçtürve askeri açıdan önemli üstünlüklere sahiptir. Tümbunlar birarada ABD saldırganlığını şiddetlendireceketkenlerdir; halklarla ilişkilerde olduğu kadar mevcutve potansiyel emperyalist rakipleriyle ilişkiler alanındada. Bugüne dek ABD ekonomisinin gücü onuemperyalist dünyanın hegemon gücü konumundatutmakla kalmadı, ona muazzam boyutlarda bir savaşmakinasını finanse etmek olanağı da sağladı. Şimdi builişkinin tersine döndüğü bir dönemin içindeyiz.Amerikan emperyalizminin önünde şimdi savaşmakinasını kullanarak hegemon güç süresini uzatma vetık nefes olan ekonomisine nefes aldırma sorunu var.Bugünkü Amerikan saldırganlığının önemli biretkenidir bu ve kriz buna yeni boyutlar ekleyecektir.

Her bir ülkede ekonomik krizin seyri ve şiddeti ilesosyal-siyasal alanda olaylarını seyri arasındaki sıkıbağa ilişkin olarak söylediklerimiz, dünya sahnesindeemperyalist dünyanın içi ilişkileri için de aynı şekildegeçerlidir. Şu an krizin seyri, alabileceği muhtemelboyutlar konusunda kesin şeyler söylenemeyeceği için,bunun emperyalist dünyanın iç ilişkilerine etkileri(dolayısıyla bunun tüm insanlık için yaratabileceği ağıryıkım) konusunda da kesin şeyler söylemek olanağıyoktur. Bugünden ancak olayların gelişme yönü, yanieğilimler saptanabilir.

İşçi sınıfı ve ezilen halkların devrimciinisiyatifinin tarihi önemi

Küresel çaptaki ekonomik krizlerin emperyalistdünyadaki hegemonya krizi ile birleştiği durumlarakapitalizmin tarihinde iki önemli ve kapsamlı örnekvar. Bunlardan ilki, militarizmin tırmanmasına, birinci

dünya savaşına ve Ekim Devrimi ile başlayan fırtınalısürece, ikincisi sert sınıf mücadelelerine, faşizme,ikinci bir dünya savaşına ve yeni bir devrimlerdalgasına yolaçtı. Bu tarihi durumları kaderci birbakışla bugünün olaylarının gelişme seyrine bire biruyarlamaya kalkmamalıyız elbette. Fakat yine deönümüzdeki sürecin olaylarına bu tarihi verilerinışığında, demek oluyor ki, geniş bir ufuklabakabilmeliyiz.

Kapitalizm bunalımlarla birlikte savaşlar vedevrimler üretiyor, geride kalan tarihi bunu kanıtlıyor.Şimdi yine günden güne şiddetlenen bir bunalımlar vekendini bugünden bölgesel çapta gösteren savaşlardönemi içindeyiz. Biriken muazzam sorunlar vekeskinleşen sınıf çelişkileri devrimler için de toprağıgitgide daha çok mayalıyor. Bu durumda, burjuvagericiliğinin devrimin olanaklarını boğmaya yönelikkarşı-devrimci hamlerini boşa çıkarmak ve insanlığıyeni bir büyük emperyalist savaşın telafisi zoryıkımından korumak, işçi sınıfı ve halkların gelmekteolan yeni devrimler döneminin olanaklarının ne ölçüdedeğerlendirilebileceğine sıkı sıkıya bağlı olacaktır.

(tkip.org sitesinden alınmıştır...)

“Kriz bizim krizimiz değil” mi?Bugünkü kriz dünya ölçüsündedir, sistemin ana merkezlerinde patlak vermekte ve bir anda tüm dünya

üzerinde etki ve sonuçlarını göstermektedir. Bu da anlaşılır bir şeydir. Zira neredeyse son iki on yıldır burjuvadünyasında üzerine fırtınalar koparılan küreselleşme sürecinin genel bir sömürü ve yağma politikasından ötebir anlamı varsa eğer, o da işte tam da burada ifadesini bulmaktadır. Kapitalist dünya sistemi bugün üretim vedolaşım süreçleri yönünden artık organik bir bütündür. Kapitalizmin emperyalizm aşaması sistemi dünyapazarı düzeyinden dünya ekonomisi düzeyine taşımış, emperyalizmin ayırdedici özelliklerinden biri olansermaye ihracı bunda temel bir rol oynamıştı. Üretici güçler geniş ölçekte ulusal sınırların dışına taşmış veböylece kapitalizmin ekonomik bunalımlarına küresel bir temel kazandırmıştı. Büyük bunalımlarınemperyalist dünya savaşlarını gündeme getirmesi de bunun ürünü olmuştu.

20. yüzyılın ikinci yarısında gelişmenin bu kez bizzat üretim sürecinin uluslararasılaşması düzeyinevardığını biliyoruz. Bir metanın son biçimini almasının artık dünya ölçüsündeki çok sayıda üretim sürecininbir sonucu olarak gerçekleşebilmesi bunu anlatmaktadır. Bu, kapitalist dünya ekonomisinin artık binbir bağlabirbirine bağlandığını, genişlemesine olduğu kadar derinlemesine de iç içe geçtiğini göstermektedir. Dünyaekonomisinin bir parçasındaki bir gelişmenin anında tümünde şu veya bu şekilde yankılanması, borsadakinabız atışlarının birbirleriyle endeksli halde seyretmesi, tüm bunlar bunun bir ifadesidir.

Kapitalist ekonominin bugünkü bu gelişme düzeyi, şu veya bu ülkenin kendi sınırları içindeki krizdinamiklerini ortadan kaldırmıyor, ama özellikle de sistemin hakim ekonomilerinde patlak veren bir bunalımınbir anda kendini bir küresel ekonomik bunalım halinde ortaya koymasının ekonomik temellerini ortayakoyuyor.

Buradan bakıldığında bugünkü bunalım, bir bütün olarak sistemin iflasının, onun insanlığın tarihi-toplumsal gelişmesinin önünde bir engele dönüştüğünün dile gelmesinden başka bir şey değildir.

Bu aynı olgu, Türkiye’yi yönetenlerin “kriz bizim kendi krizimiz değil, dünyadaki krizin bize yansımasınınbir sonucu” söyleminin ilkelliği ölçüsünde demagojik niteliğini de ortaya koyuyor. Kriz özel olarak sizin değilama bir parçası olduğunuz, bir parçası olmakla da övündüğünüz kapitalist dünya sisteminin krizidir.Ekonominiz binbir bağla bu sisteme bağlı, işçinizi açlık sınırlarında çalıştırarak ürettiğiniz malları bu pazarasürüyor, sanayiniz için temel girdileri bu pazardan alıyorsunuz. Borsanız üçte iki oranında bu sisteme dahilfinans spekülatörlerinin elinde, siz devlet olarak bütçe açıklarınızı buradan giren “sıcak para” ile finanseediyorsunuz. Tekelci şirketleriniz üretim çarklarını bu sistemin finans piyasalarından aldıkları yüklü borçlarlaçevirebiliyorlar vb., vb.

Tüm bunlar böyleyse eğer, kalkıp kriz bizim kendi krizimiz değil demeniz tam bir arsızlık ifadesiolmalıdır. Kriz, dahil olmakla, organik bir parçasını oluşturmakla övündüğünüz sisteminizin krizi, yani buanlamda sizin kendi öz krizinizdir.

e kapitalizmin krizi

Sınıfa karşı sınıf!18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

İşçi kıyımı ve ücretsiz izin saldırısı...İlbek direnişinin son bulmasının ardından CMT

ismiyle üretime başlayan fabrikada direnişe katılanişçilerin bir kısmı da çalışmaya devam etti. CMTpatronu İlyas Bektaş direnişe katılan işçilerdenbazılarını zamana yayarak işten çıkardı. Çalışmasüresini uzatarak performans uygulamasınıağırlaştırdı. Ücretlere zam yapmayarak karını daha daartırdı.

Çalışma saatini 5 Ocak’tan itibaren bir saat arttıranpatron, 50 işçinin işine son vererek, bunu diğer işçilerekarşı tehdit aracı olarak kullanıyor. Erdoğan Turanisimli ustasına verdiği talimatla işten çıkarılacak 50kişilik isim listesi oluşturuldu. Listede çalışmakoşullarına itiraz edebilecek ve İlbek direnişine katılanişçilere yer verilmiş. Bazı kişilere çıkışları bildirildi,diğerlerine de önümüzdeki günlerde bildirilecek.

Elmabahçesi’nde bulunan Vateks Tekstil işçileriücretsiz izne çıkardı. Yaklaşık 100 işçinin çalıştığıVateks Tekstil’de Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikasıörgütlü. Ücretleri yükselen işçilerin işine düzenliolarak son verilip düşük ücretle yenisinin alınmasınınsıradan bir hal aldığı Vateks’te sendika şimdiye kadarhiçbir saldırıya itiraz etmedi, aksine işverenin busaldırılarını destekleyen tutumlar aldı.

Kızıl Bayrak / GOP

Sinter patronu makinalarıkaçırıyor!

Sinter işçileri 36 saat süren fabrika işgallerininardından sendika hakkı mücadelelerine fabrika kapısıönünde devam ettiler. Direniş nedeniyle sıkışan Sinterpatronu şimdi de fabrikada bulunan makinelerikaçırmaya başladı.

Aldığı siparişleri yetiştiremeyen ve yurtdışınayaptığı üretimi büyük kayba uğrayan Sinter patronu,makineleri kaçırmak için, işçilerin direniş yerindebeklemediği Pazar gününü seçti. 11 Ocak günü Gebze-Şekerpınar’daki başka bir atölyeye fabrikadan 12makineyi kaçıran Sinter patronunun, Gebze’debulunan makinelerle beraber toplam 18 makinesiolduğu tahmin ediliyor.

Birleşik Metal-İş üyesi Sinter işçilerini farklıkanallarla arayarak direnişten koparmaya çalışanSinter patronunun bu tutumuna karşın Sinter Metal’inana firmasında çalışan ve iş akitleri feshedilmeyenBirleşik Metal-İş üyesi az sayıdaki işçi, çaymolalarında ve öğle yemeği arasında fabrika kapısınagelerek direnişteki arkadaşlarına destek veriyorlar.

Hemen tüm üretimini yurtdışından gelen siparişlerüzerinden gerçekleştiren Sinter patronu, uluslararasıpazardaki “imajının” zedelenmemesi için geçtiğimizgünlerde fabrikaya gelen Copeland TürkiyeTemsilcisi’ne “tüm işçilerin tazminat haklarınıverdiği” yalanını söyledi.

Direnişçi Sinter işçileri ise, kapı önünde kışsoğuğuna rağmen sürdürdükleri kararlı bekleyişlerinidaha etkili mücadele yöntemleriyle devam ettirmeeğilimi taşıyorlar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Gürsaş’ta direniş güçlenereksürüyor…

Ümraniye’de 2008 yılının son günlerinde başlayanGürsaş direnişi kararlılıkla sürüyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenen GürsaşElektronik işçilerinin, örgütlülüğe saldırmak için ilkolarak 6 işçiyi işten atan Gürsaş patronuna cevabı

direniş oldu.Fabrika önündeki direniş çadırında bekleyişlerini

sürdüren işçiler “Sendika hakkımız engellenemez!”pankartını asarak kararlı duruşlarını gösteriyorlar.Sinter işçileri ile sürekli dayanışma içinde olan Gürsaşişçileri direnişlerini fabrika önüyle sınırlı tutmayıpalanlara da taşıyorlar.

Fabrikada çalışan işçiler de dışarıdakiarkadaşlarına olan desteklerini sürdürüyorlar.Direnişin 19. gününde, çalışan işçiler direnişte olanişçilerle birlik olduklarını göstermek amacıyla kepeylemi yaptılar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Ümraniye’de dayanışmaziyaretleri…

Ümraniye Krize Karşı Emek Platformu 8 Ocakgünü Sinter ve Gürsaş işçilerine destek ziyaretlerigerçekleştirdi. Saat 12.30’da İMES C Kapısı’ndabuluşan platform bileşenleri, sloganlarlagerçekleştirilen yürüyüşün ardından Sinter’in önündedirenişte olan işçilerle buluştu.

Platform adına yapılan konuşmada Sinterişçilerinin onurlu mücadelesini selamladı.

Sinter ziyaretinden sonra platform, Sinterişçileriyle aynı gün direnişe geçen Gürsaş direnişçadırını ziyaret etti. Ziyaret sırasında, direnişte olanbir Gürsaş işçisi platformda yer alan CHP ve DSP’yekarşı hoşnutsuzluğunu belirtti. CHP ve DSP’nin deiktidara geldiği taktirde işçi sınıfını sömürmeye devamedeceğini vurguladı, bu gibi partilerin emekten yanaplatformlarda yer almaması gerektiğini ifade etti.

Ziyaretlere yaklaşık 60 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / Ümraniye

Düşmanlık sürgünlerle sürüyor!Dev-Sağlık İş Sendikası Kadıköy Belediyesi’nde

sendikal örgütlenmeye yönelik saldırıya karşı 13 Ocakgünü DİSK Genel Merkezi’nde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Açıklamada konuşan Dev-Sağlık İş SendikasıGenel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, işten atılmalarınsendikal nedenli olduğunu vurguladı, iştençıkarmaların öncesinde ve sonrasında tehdit vebaskılar, sürgünler, sendikadan istifaya zorlamalar gibisaldırıların yaşandığını ifade etti. Kadıköy

Belediyesi’ninsendika düşmanı tutumundan vazgeçmeyeçağırdı.

Açıklamada Çelebi ve işten atılan sağlık çalışanlarıkonuşmalar yaptılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ÖKP Bedaş önünde!Özelleştirme Karşıtı Platform (ÖKP) bileşeni olan

sendika, oda ve dernekler, BEDAŞ’ınözelleştirilmesini 13 Ocak günü Ankara BEDAŞ(Başkent Elektrik Dağıtım AŞ) önünde yapılan basınaçıklamasıyla protesto ettiler.

Açıklamada, dünyada neo-liberalizminsavunucularının krizi aşmak için kamulaştırmapolitikalarına başvurduğuna işaret edilerek,“özelleştirme ideolojisi büyük darbe aldı” denildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

226. günde sınıf dayanışmasıTÜMTİS’te örgütlendikleri için işten atılan ve

Bursa’da 226 gündür direnen sarı otobüs şoförleri 12Ocak günü de eylemlerine devam ettiler.

Basın açıklaması öncesinde yapılan konuşmada,İsrail’in Filistin’de uyguladığı vahşet ve katliamanlatıldı. TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz dabir konuşma yaptı.

Bu haftaki eyleme işten atılan Sifaş-Nergis işçileride “Sifaş-Nergis Eski İşçileri TÜMTİS işçilerinidestekliyoruz!” ve “Bizler hakkımız olantazminatlarımızı istiyoruz, bizler iş istiyoruz!”

İşçi ve emekçi hareketinden…

14 Ocak 2009 / Sinter

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

dövizleriyle katıldılar. Eyleme yaklaşık 65 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Bursa

Emine Arslan’la dayanışma eylemiDESA Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu, 10

Ocak günü Beyoğlu DESA mağazası önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

“DESA patronu sendikayı hala kabul etmiyor!”,“Direnen işçiler sendikayla fabrikaya dönene dekDESA’yı boykot!”, “Düzce DESA işçileri 257 gündürdireniyor!” dövizlerinin taşındığı eyleme Emine Arslanda “Ben Emine Arslan/ Desa fabrikası önünde 192gündür direniyorum” döviziyle katıldı.

Platform adına yapılan açıklamada, EmineArslan’ın haklı mücadelesinin mahkeme kararıyla birkez daha onaylandığı belirtildi. 25 Aralık günüDüzce’deki fabrikasında çalışan 5 sendika üyesi işçiyidaha işten attığı vurgulandı. Desa ürünlerinin boykotedildiği belirtilerek, herkese boykota katılma çağrısıyapıldı.

Basın açıklamasının ardından, IBM’den işten atılanbir emekçi de söz alarak, ortak mücadelenin öneminedeğindi. Eyleme yaklaşık 40 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

IMF heyeti protesto edildi!Ankara’da çeşitli sendika, siyasal parti ve odadan

oluşan birlik, 10 Ocak’ta İMF’ye karşı bir eylemgerçekleştirdi. Sakarya Caddesi’nde buluşularakburadan Kocatepe’deki AKP İl Binası’na yüründü. IMFheyetinin Ankara’ya gelmesini protesto etmekamacıyla örgütlenen eylemde İsrail siyonizmi veemperyalizm de lanetlendi.

AKP binasının önünde okunan açıklamada TC’ninikiyüzlülüğü ve süren savaşta ABD’nin doğrudansorumluluğu teşhir edildi. İkinci açıklamada ise, krizinbaş sorumlusunun AKP hükümeti olduğu ifade edilerekIMF ile yapılacak anlaşmalar teşhir edildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

SES’ten döner sermaye eylemiSağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

(SES) Aksaray Şubesi, döner sermaye katkı paylarınınadil dağıtılması talebiyle 9 Ocak günü İstanbulÜniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Mono Blokönünde eylem gerçekleştirdi.

Mono Blok önünde öğlen saatlerinde bir arayagelen sağlık emekçileri, alkış ve sloganlarla hastaneiçerisinde dolaştılar. Yapılan açıklamada, yasadabelirtilen döner sermaye oranının üst sınırınınuygulanması, alınan ve bankalarda bekletilenpromosyon paralarının eşit dağıtılması ve üniversiteyönetiminde sendikanın tüm çalışanlar adına temsiledilmesi talep edildi. Açıklamada siyonist saldırganlıkda kınandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Balcalı’da yemek boykotuBalcalı Hastanesi’nde 4 Ocak’tan itibaren devam

eden yemek boykotu ve promosyonlar konusundaortaya çıkan usulsüzlükten dolayı 8 Ocak günüüniversite içinde bir yürüyüş ve basın açıklamasıgerçekleşti.

Saat 12.00’de poliklinikler önünde toplanmayabaşlayan sağlık çalışanları buradan rektörlüğe doğruyürüyüşe geçtiler. Eyleme Eğitim-Sen’e bağlıemekçiler de katıldı. 300 olan sayı rektörlük önünegelindiğinde 500’e ulaştı..

Kurumlar adına yapılan açıklamada bankapromosyonları ile ilgili genelgeden bahsedildi, bununÇukurova Üniversitesi Rektörlüğü’nce gereğinceuygulanmadığı dile getirildi, promosyon bedelinin birkerede ödenmesi talep edildi.

Açıklamanın ardından çalışanlar sendikanıngetirdiği simit-ayranı yediler. Oldukça coşkulu geçen

eylemde Sosyalist Kamu Emekçileri de KamuEmekçileri Bülteni’nin Ocak sayısının dağıtımınıgerçekleştirdi.

9 Ocak günü sağlık emekçileri promosyon haklarıiçin de imza kampanyası başlattılar. Masa etrafındaajitasyon konuşmaları yapılarak başlayan imzakampanyasına çalışanların yoğun bir katılımı oldu.

Kızıl Bayrak / Adana

Bursa’da “kriz” yürüyüşüTürk-İş’e bağlı sendikaların Bursa Şubeleri 8 Ocak

günü gerçekleştirdikleri yürüyüşle, bir yandan “krizinyükünü çekmeyeceğiz!” derken, bir yandan da İsrail’inGazze’ye dönük saldırılarını protesto ettiler. 2 bin işçikendi sendikalarının şapka, önlük ve dövizleriyle KentMeydanı’ndan Şehreküstü Meydanı’na kadaryürüdüler.

Yürüyüşün sonunda Şehreküstü Meydanı’na gelenkitleye Türk Metal Bursa Şube Başkanı bir konuşmayaptı. Konuşmasında Filistin katliamına ve buna karşıdünya devletlerin sessiz kaldığına değindi. Türk-İş

Bursa Sendika Şubeleri adına konuşan Mehmet Kanca,krizin ortaya çıkardığı tabloyu özetleyerek, sermayeyeve hükümete akıl hocalığı yapan önerilerde bulundu.

Eyleme, direnişlerini sürdüren TÜMTİS üyesi sarıotobüs şoförleri de katıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Tezcan’da açılış protestosu9 Ocak günü Tezcan Galvaniz firmasının yaptırdığı

Fevziye Tezcan Anadolu Teknik ve Endüstri MeslekLisesi’nin açılışı için Arslanbey’e gelen Milli EğitimBakanı Hüseyin Çelik’i karşılayan şirket yöneticileriCahit ve Sönmez Tezcan’ı “köşeye sıkıştıran” işçiler,yaptıkları protestoyla beraber ilk görüşmelerinigerçekleştirdiler.

Sloganlarla işten atmaları protesto eden TezcanGalvaniz işçilerini eylemlerinden vazgeçirmeye çalışanşirket yöneticileri, Kocaeli Valisi Yardımcısı veBirleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli Şube Başkanı’nınyer aldığı bir görüşme gerçekleştirmek zorundakaldılar.

“Krize karşı işçi forumu”Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin (TAREM) DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Türk-İş’e bağlı

Petrol-İş, Tekgıda-İş ve T. Harb-İş sendikalarıyla ortaklaşa düzenlediği “Krize karşı işçi forumu” 9 Ocak günüKartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Maltepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Atilla Özsever, TAREM Akademik Çalışmalar DanışmanıSinan Alçın’ın yürütücülüğünü yaptığı foruma Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı MehmetBeşeli, Petrol-İş Sendikası Genel Örgütlenme Uzmanı Hakan Koçak ile T. Harb-İş Sendikası Anadolu YakasıŞubesi Eğitim Sekreteri ve İstanbul Tersanesi İşyeri Baştemsilcisi Necdet Altun konuşmacı olarak katıldılar.

Ümraniye Dudullu’daki direnişlerini sürdüren Sinter Metal işçileriyle beraber Tez-Koop-İş Sendikası’ndaörgütlenen IBM çalışanları da forumda yer aldılar.

Açılış konuşmasını Sinan Alçın’ın yaptığı forumda sözü ilk olarak Atilla Özsever aldı. Küresel krize karşımücadelede “güç dengelerinin iyi hesaplanması” gerektiğinin altını çizdi, sürece uygun mücadeleyöntemlerinin geliştirilmesini önerdi.

Mehmet Beşeli konuşmasına “krizin” işçi sınıfı açısından yarattığı sonuçları üç bölüm halindedeğerlendirerek başladı. Krize karşı mücadele edilmediği takdirde sömürü zincirlerinin daha da kalınlaşacağıuyarısında bulunurken, bu dönemdeki en önemli talebin “işten atmaların yasaklanması” olacağını söyledi.Meşru bir zeminde, sömürünün sonlandırılması perspektifiyle yürütülecek mücadelenin günün koşulları içindoğru olduğunu sözlerine ekleyerek konuşmasını noktaladı.

Forum, Petrol-İş Sendikası Genel Örgütlenme Uzmanı Hakan Koçak ve T. Harb-İş Sendikası AnadoluYakası Şubesi Eğitim Sekreteri ve İstanbul Tersanesi İşyeri Baştemsilcisi Necdet Altun’un konuşmaları iledevam etti.

İkinci bölüm, katılımcıların söz aldığı ve sunum yapan konuşmacılara sordukları sorularla devam etti.IBM, Sinter Metal, Bahause ve daha çok İstanbul Tersanesi’nden işçilerin düşüncelerini ifade ettiği bu bölümkonuşmacıların son sözlerini söylemesinin ardından sona erdi.

Foruma Birleşik Metal-İş, T. Harb-İş, Tekgıda-İş ve Petrol-İş sendikalarının yöneticileri ve Anadoluyakasındaki şubelerinde örgütlü olan işçileri, IBM çalışanları, Tez-Koop-İş ve Limter-İş sendikalarının üye veyöneticileri, Genel-İş Sendikası, EMEP, BDSP, Genç-Sen, Emekli-Sen ve UİD-DER temsilcileri katıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal

Sınıf çalışmalarından...20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Siyonist İsrail’in Filistin’e yönelik vahşi saldırılarıdevam ederken, Filistin halkı kanının son damlasınakadar direnme kararlılığını sürdürüyor. Esenyurt’tansınıf devrimcileri olarak bölgemizde Filistin halkınındirenişine destek olmak için çalışmalarımızıyoğunlaştırdık.

Emperyalizmin ve siyonizmin Ortadoğu’daki kanlıve kirli hesapları, sahte timsah gözyaşlarıyla birlikteişbirlikçi sermaye devletinin Filistin’in cellatlarıylabirlikte işbirlikçiliğini teşhir eden ve Filistin halkınındirenişini selamlayan, işçi ve emekçileri bu direnişesahip çıkmaya ve destek vermeye çağıran bir bildirikaleme aldık. Yerel imkânlarımızla çıkardığımızEsenyurt-BDSP imzalı bin adet bildiriyi bölgede etkinbir şekilde kullandık. Esenyurt Meydanda, sabahlarıservis bekleyen işçilere ve sürekli faaliyetyürüttüğümüz işçi semtlerinde bildirimizi işçi veemekçilere ulaştırdık.

Aynı zamanda Depo Mahallesi girişi, EsenyutKöyiçi, Kıraç’ın Kuruçeşme ve Yeni mahalleleri veBeylikdüzü Bakırcılar ile Evren Sanayi sitelerineyaptığımız Kızıl Bayrak satışı sırasında,emperyalizmin ve siyonizmin vahşetini teşhir eden,işçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini vurgulayanajitasyon konuşmalarımız oldukça ilgi gördü. İşçi veemekçilerin Filistin halkının direnişine olandesteklerinin ve katil İsrail’e olan öfkelerinin oldukçayoğun olduğunu gözlemliyoruz. İki günde elimizdekigazeteleri bitirdik. Gazete almayan emekçiler isebildirimize ilgi gösterdi.

Bu çalışmalarımızın yanısıra bölgemizde şu ya dabu düzeyde varolan devrimci ve reformist çevrelerle

ortak örgütlenen eylemde etkin bir şekilde yer aldık.Esenyurt İşçi Kültür Evi’nin önünden kortejoluşturarak eylemin yapıldığı Esenyurt Meydanı’nakadar sloganlarımız eşliğinde yürüdük.

Bu faaliyetimiz dışında kriz ve sosyal yıkımsaldırıları gündemi üzerinden yürüttüğümüzfaaliyetimizin de temposunu arttırarak sürdürüyoruz.Konu üzerinden yerel bülten satışları ve 18 Ocak’tadüzenleyeceğimiz işçi toplantısının davetiyelerinifabrika önlerinde ve işçi semtlerinde etkin bir şekildekullanıyoruz. Asgari ücret, kriz, ekonomik-sosyalyıkım saldırıları üzerinden başlattığımız imzakampanyasına da devam ediyoruz. Sanayibölgelerinde, işçi semtlerinde ve kahveleri dolaşarakimza topluyor, ajitasyon konuşmalarıgerçekleştiriyoruz. İşçi ve emekçileri krizin faturasınıödememeye çağırıyor, sermayenin saldırılarına karşıbazı fabrikalarda yaşanan işgal-grev ve direnişlerianlatıyoruz.

Bu çalışmalarımızı İsrail vahşeti-Filistin direnişigündemi üzerinden yürüttüğümüz faaliyetlebirleştirerek, kapitalizme, emperyalizme ve siyonizmekarşı işçi ve emekçilere örgütlü mücadele çağrısıyapıyoruz. Kapitalizmi uşaklarıyla birlikte tarihinçöplüğüne gömmediğimiz takdirde, bu yıkımsaldırılarının devam edeceği, tutmamız gereken yolunemperyalist dünyanın tüm barbarlığına rağmen boyuneğmeyen yiğit Filistin halkının onurlu direnişinin yoluolduğu, fabrika işgalleri ve direnişlerle sokaklarıtutuşturmamız gerektiği vb. çağrılarımızısürdürüyoruz.

Esenyurt’tan komünistler

Esenyurt’ta sınıf çalışmalarımızdan….

Kapitalizme, emperyalizme ve siyonizmekarşı mücadeleye!

Buca’da Tekstil İşçileri Bülteni olarak yürüttüğümüzçalışmalara “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarı iledüzenlediğimiz basın açıklaması ve her hafta yaptığımız tekstilişçileri toplantısı ile devam ettik.

11 Ocak günü Buca’nın merkezi noktası olan Forbesgirişinde toplandık. Açıklamada “Kriz düşük ücretler, iştenatmalar, ücretsiz izinler olarak biz işçilere ödetilmek isteniyor..Krizin faturası kapitalistlere!” şiarlı ozalitimizi açtık.

Açıklamada, sermayenin krizi de fırsat bilerek işçilerikölelik koşullarında çalışmaya zorladığı vurgulandı.Sermayenin tüm bu saldırılarına karşı işçi sınıfının da sessizkalmadığı, her gün yeni bir fabrikada yaşanan saldırılara karşıişçilerin direnişe geçtiği veya fabrikayı işgal ettiği belirtildi.Sinter, Ünsa, vb. fabrikalarda işçilerin krizin faturasıkapitalistlere şiarını yükselttiği vurgulandı.

Ardından bulunduğumuz bölgede de tekstil patronlarınınkrizin faturasını işçilere ödetmeye başladığı ve birçok fabrikada işçiçıkartıldığı anlatıldı. Tekstil İşçileri Bülteni’nin bu saldırılara karşı işçileri örgütlenmeye çağırdığıvurgulandı. Açıklamada MTK tekstilciler çarşısında yaşanan özel güvenlik ve polis saldırısı da teşhir edildi.

Eylem, Filistin halkı ile dayanışma çağrısı yapılması ile sona erdi. Eyleme Deri İşçileri Derneği çalışanlarıda destek verdi.

Tekstil işçileri olarak her hafta düzenlediğimiz toplantılarımızdan birisini de basın açıklamasının ardındanBuca Emekli-Sen’de gerçekleştirdik. Toplantı, yürütülen faaliyetlerin ve panelin değerlendirmesiyle başladı.Yapılan değerlendirmelerde panelin amacına ulaştığı, hem katılım hem de içerik olarak başarılı olduğu ifadeedildi. Ardından bültenin yeni sayısının gündemleri tartışıldı.

Toplantıda, yürütülen “Krizin faturası kapitalistlere!” kampanyasının güçlendirilmesi için neleryapılabileceği de tartışıldı ve önümüzdeki sürece dair somut planlamalar yapıldı.

Begos, MTK ve Gıda Çarşısından tekstil işçileri

Küçükçekmece’defaaliyetlerden...

Krizin etkilerinin daha açık yaşandığı birdönemde Küçükçekmece ve çevre bölgelerdekifaaliyet hız kazanıyor.

Emekçinin Gündemi’nin 20. sayısınıbölgemizde İkitelli, Sefaköy, Yenibosna veGüneşli’de bulunan büyük ve orta ölçeklifabrikalara ulaştırmaya devam ediyoruz.Gerçekleştirdiğimiz dağıtım ve satışlarla bin adetEmekçinin Gündemi’ni tüketmiş bulunuyoruz.

Faaliyetlerimiz sırasında, krizin yansımalarınedeniyle işçilerin hoşnutsuzluklarının giderekarttığı gözleniyor. Dağıtımların yapıldığıbölgelerde kriz bahanesiyle işten atmalar, ücretsizizinler, bunlarla beraber ücret ve hak gasplarıyaygınlaşıyor. İşçiler, fabrika ismiyle bildirilerhazırlanıp dağıtılmasını istiyorlar. Özgünsorunların yaşandığı kimi tekstil fabrikalarına özelsayılar hazırlanıp dağıtıldı.

Desa direnişi tüm kararlılığıyla devam ediyor.Desa patronu, mahkeme kararını kabul etmeyerekkararı temyize yolladı. Böylece direnişteki işçileriyıldırmaya çalışıyor. Desa Direnişiyle DayanışmaPlatformu, dayanışmayı büyütmek ve direnişinkazanımlarını öne çıkarmak için bölgede ve çevresanayilerin olduğu bölgelerde kullanmak amaçlıozalitler çıkaracak. Çevre fabrikalardaki işçilerdayanışmayı büyütmeye çağrılacak. Ayrıca direnişemaddi destek amaçlı bin adet kart çıkarılacak.

Bölgemizde bulunan demokratik kurum vedevrimci yapılar krize karşı 23 Ocak günü ortak birpanel düzenleyecekler. Panel için bölge sanayi vefabrikalarının yanısıra semtlerde dağıtılmak üzerekriz ve ne yapmalıyı anlatan bildiriler hazırlanacakve önümüzdeki hafta bunlar kullanılacak. Ayrıcapanele ve krizin sonuçlarına karşı mücadeleyeçağıran ozalitler yapılacak. Krize karşı birleşikmücadele adımları devam edecek.

Küçükçekmece İşçi Platformu

Ümraniye’de faaliyetlerden...

13 Ocak sabahı İMES A Kapısı’nda saat07.15’ten başlayarak, siyonist İsrail devletininGazze’de sürdürdüğü katliama karşı işçi veemekçileri mücadeleye ve direnen Filistin halkı iledayanışmayı yükseltmeye çağıran bildirilerimizindağıtımını yaptık. Bildirilerimizde, emperyalizminOrtadoğu hesapları ile emperyalist devletlerinkatliamın doğrudan sorumluluğunu taşıdıklarını,Türk devleti ve hükümetinin ABD-İsrail-Türkiyeişbirliğinde ısrar ettiği sürece, katliamın suç ortağıolacağını belirttik. Bir saat süren dağıtım sırasında,bazı işçiler de katliam karşısında duydukları öfkeyidile getirdiler.

Bildiri dağıtımı sonrasında, bildirilerimizledirenişteki Gürsaş ve Sinter işçilerini ziyaret ettik.Direnişçi Gürsaş işçileri ile birlikte kahvaltı yaptık.Direnişler, kapitalizmin krizi ve emperyalist-siyonist katliam hakkında konuştuk. Gürsaş’ınardından bildirilerimizi direnişçi Sinter işçilerineulaştırdık. Sinter işçileri de bildirilerimizi ilgiylekarşıladılar. Sinter fabrikası önünde, siyonistkatliam ve siyonist cellatları güçlendiren Türkiye-İsrail ekonomik, askeri, siyasal ilişkileri üzerinekonuşmalar yapıldı.

Ayrıca Dudullu merkez ve İMES’te “İsrailkatlediyor, Filistin direniyor… Direnen Filistinhalkı yalnız değildir!” ve “Direnen Sinter Metal veGürsaş işçisi yalnız değildir!” şiarlı ozalitler yaptık.

OSB-İMES İşçileri Derneği

Buca’da Tekstil İşçileri Bülteni çalışmalarından…

“Krizin faturası kapitalistlere!”

11 Ocak 2009 / Buca

Kriz tartışılıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun (BDSP)Türkiye’nin çeşitli illerinde kapitalist krize ilişkindüzenlediği panellerden biri de Ankara’da 11 Ocakgünü gerçekleşti.

Panel kısa bir açılış konuşmasının ardından Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı VolkanYaraşır’ın konuşmasıyla başladı.

Yaraşır konuşmasına, krizin sıklıkla ifade edildiğibiçim olan “finans-banka, mali kriz” olmadığınıbelirterek başladı. Üretim sektöründe yansımalarıgörülen kriz sürecine sınıf çelişkileri ve çatışmalarıüzerinden bakmak gerektiğine işaret etti.

Bu dönemdeki mücadele taleplerini “krizinfaturasını sermaye ödesin!”, “işsizlik tazminatı iştenatılanlara ödensin”, “işten atılmalar yasaklansın” vb.olarak sıralayan Yaraşır, bu talepleri öne sürerken,taleplerin kabul edilebilirliği üzerinden değil,kapitalizmin teşhiri üzerinden bir mücadele hattıörülmesi gerektiğini belirtti. Öte yandan, fabrikaişgallerinin mücadele içinde tuttuğu temel önemevurgu yaparak, bu tarz eylemlerin yaygınlaştırılmasıgerektiğine işaret etti. Taban örgütlülükleriyaratmanın acil önemine değindi. Sözlerini,devrimcilerin ve komünistlerin bu süreçteki tarihselmisyonunu hatırlatarak sonlandırdı.

Ardından sözü Prof. Dr. Yüksel Akkaya aldı.Akkaya sözlerine, kapitalizmin her kriz döneminiyeni bir yapılanmayla aştığını hatırlatarak başladı.Kapitalizmin üç ana krizinin ilkinde taylorizm,ikincisinde fordizm ve üçüncüsünde de esnekleştirmemodellerinin uygulandığını söyledi. Bu krizdöneminde de sınıf cephesinden güçlü bir sesgelmediği takdirde uzun ve yoğun çalışma saatleri veotorite dayatmalarının kaçınılmaz olduğunu ifadeetti.

Akkaya konuşmasının son bölümündedevrimcilerin ne yapması gerektiğine dairdüşüncelerini belirtti. “Bu dönem sistemi iyileştirmekdeğil, sistemi yıkmak için çaba harcamak gerekir”diyen Akkaya, yürütülecek mücadelede dengenin iyikurulması gerektiğini, ileri sürülecek taleplerinsistemi teşhir etmesi gerektiğini hatırlattı.

Atılacak somut adımlar noktasında ise, örgütlümücadelenin esas olduğunu belirterek, işyerikomiteleri oluşturmak, taban örgütlülükleri yaratmakve bunların sürekliliğini sağlamak gerektiğinisöyledi. Akkaya konuşmasını, tüm bu somutönerilerinin bir iktidar perspektifiyle beraber elealınması gerektiğini ifade ederek sonlandırdı.

Panelin üçüncü konuşmacısı ise Tersane İşçileriBirliği Derneği (TİB-DER) Başkanı ZeynelNihadioğlu’ydu. Tuzla tersaneler havzasındaörgütlenme çalışması yürüten TİB-DER’in şu ankihedefinin havza genelinde bir direnişi örgütlemekolduğunu söyleyen Nihadioğlu, tersaneler dışındaSinter’de, Brisa’da sergilenen direnişleri de örnekgöstererek, buralardaki mücadele süreçlerinineksikliklerine vurgu yaptı. Bu örneklerden yolaçıkarak, “fabrikalar artık gerici sendikalar tarafındandeğil, komünistler tarafından tutulmalıdır” dedi.Nihadioğlu konuşmasının son bölümünde,tersanelerde verdikleri mücadeleyi sadece ekonomikkazanımlar üzerinden ele almadıklarının belirtti.İşçilere Sinter’i, Brisa’yı, Filistin’i anlattıklarını vesosyalizmi de anlatacaklarını söyledi. Krizlerin sınıfmücadelelerini sertleştiren süreçler olduğunuhatırlatarak sözlerini bitirdi.

Paneldeki son konuşma BDSP temsilcisitarafından yapıldı. Temsilci sözlerine kriz sürecindedevrimci sorumlulukların tartışılmasının öneminedeğinerek başladı. Toplumda geniş kesimlerinörgütsüzlüğünden bahsederek, kriz dönemindebirleşik siyasal bir hat örülmesi gerektiğini söyledi.Ancak birleşik bir hat örmenin önünde birtakımengeller olduğunu, özellikle sol içindeki mezhepçianlayışın ve geri eğilimlerin birer engel teşkil ettiğiniifade ederek konuşmasını sürdürdü. Ankara’da krizgündemli oluşturulan kimi platformlara devrimcilerinçağrılmamasını bu yaklaşımlara örnek olarak verdi.Biraraya gelen yaklaşımların geri politik eğilimlerinide eleştiren BDSP temsilcisi, kurulan ittifaklarındüzen içi arayışların sonucu olarak seçimlereendekslenmesi veya krize yaklaşımın “AKPkarşıtlığı”yla sınırlandırılmasını örnek verdi.

BDSP temsilcisi sözlerini, taban örgütlülükleriyaratma ve birleşik bir siyasal hat oluşturmaçağrısıyla sonlandırdı.

İlk bölümde gerçekleşen sunumların ardındanpanele kısa bir ara verildi. İkinci bölümde sunumlarüzerinden soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümdecanlı tartışmalar yapıldı.

Panel, sınıf devrimcilerinin bu süreçte adımlarınıbir adım daha ileri atacağının ifade edilmesiyle ve busorumluluğu taşıyan herkesin mücadeleyeçağrılmasıyla son buldu. Panele yaklaşık 60 kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Ankara’da “Kriz ve devrimci alternatifler” paneli…

“Sistemi iyileştirmek değil sistemiyıkmak için çaba harcamak!..”

Çiğli’de işçiler krizi tartıştı…

“Krize karşı işçi sınıfınınmücadele programı

ne olmalı?”Tüm dünyada etkisini gösteren kriz, Çiğli

Organize’de de yakıcı bir şekilde hissediliyor. Çiğliİşçi Platformu olarak, işçi ve emekçileri krizinfaturasını ödememesi için talepleri etrafındamücadeleye çağırıyoruz. Bu çalışmaların bir parçasıolarak 11 Ocak günü Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde“Kriz ve kapitalizm… Krize karşı işçi sınıfınınmücadele programı ne olmalı?” başlıklı bir panelgerçekleştirdik.

Panele çağrı amacıyla çeşitli araçlar kullandık.Panelin duyurusunun da yer aldığı Çiğli İşçiBülteni’nin dağıtımını yaptık. Soğukkuyu, Serinkuyu-Dedebaşı’nda işçi servisleri güzergahına ve ÇiğliOrganize’de 15 fabrikaya bültenimizi dağıttık. Çiğlimerkezde ve organize işçilerinin servislere bindiği ikinoktada Çiğli İşçi Platformu, Tekstil İşçileri Bülteni,ve Demir-Çelik İşçileri Bülteni’nin ortak çalışmasıolan, krizin faturasını ödemeyi reddeden imzakampanyasını açtığımız masalarda topladık, panelinduyurusunu yaptık. Çiğli merkezde ve Organizegirişinde panele çağrı yapan ozalitler kullandık. Ayrıca100 adet davetiyeyi elden işçilere ulaştırdık.

Saat 15:00’te başlayan panele konuşmacı olarakSağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Çoban, ÇağdaşHukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlarındanÇağlayan Kapucu ve Çiğli İşçi Platformu’nu temsilenbir arkadaşımız katıldı.

İlk sözü Kapucu aldı. Krizin işçiler cephesinden enfazla hissedilen yönlerini anlatarak işçilerin hukukiolarak haklarından bahsetti ve sorunu çözecek olanınişçilerin birlikte mücadelesi olduğunu söyledi.

Ardından sözü Çoban aldı. Krizin kapitalizminyapısal bir sorunu olduğunu, kapitalizmin şimdiyekadar dört büyük kriz yaşadığını söyleyerek,kapitalizmin ‘29 büyük bunalımında olumsuzetkilenmeyen tek ülkenin Sovyetler Birliği, yanisosyalizm olduğunu vurguladı. Krizlerden kurtulmanıngerçek yolunun kapitalizmden kurtulmak olduğunusöyleyerek konuşmasını bitirdi.

Ardından sözü ÇİP sözcüsü aldı. Çiğli Organize’yekrizin yansımalarının somut örnekleri üzerindenkonuşmasına başladı. İlk olarak burjuva basında çıkan“Çiğli Organize’de 17 fabrika kapandı, 3500 işçi işsizkaldı” haberini kaynağından öğrenmek için 400fabrikanın dolaşıldığını dile getirdi. Ardından İzmir veÇiğli Organize işçisinin patronların kriz saldırısıkarşısında özellikle sendikalı yerler şahsında kötü birsınav verdiğini belirtti. İşçi sınıfının kölece koşullarıhak etmediğini, insanca yaşamak ve çalışmak içinmücadele etmesinin bir zorunluluk olduğunu söyledi.Krizin faturasını ödememek için Sinter Metal, TezcanGalvaniz ve Ünsa Çuval işçilerinin mücadelesini örnekalmak gerektiğini belirtti. Çiğli Organize işçilerini,işçilerin birliğini sağlamak için işyeri komitelerikurmaya, sendikalarda örgütlenmeye çağırdı. Çiğli İşçiPlatformu’nun böyle bir amacın ürünü olduğunusöyleyerek tüm işçileri ÇİP çatısı altında mücadeleyeçağırdı. Krizin faturasını ödememek için krizuygulamalarına karşı işçilerin mücadele etmesigereken talepleri sıralayarak krizin faturasıkapitalistlere ödetme çağrısıyla konuşmasınıtamamladı.

35 işçinin katıldığı panel soru-cevapla son buldu.Canlı tartışmaların yaşandığı panel yaklaşık ikibuçuksaat sürdü.

Çiğli İşçi Platformu çalışanları

Direnenler anlatıyor...22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

- Sinter işçilerinin örgütlenme süreci nasılbaşladı?

Ümit Aydın: Örgütlenme süreci 5 arkadaşınbiraraya gelmesiyle başladı. Sendikayla temas halinegirdik. Ondan sonra herkes kendi bölümündeörgütlenmeye başladı. Çok uzun da sürmedi. İki ay gibibir sürede fabrikanın yüzde sekseni örgütlendi.Ardından bunu duyan patron 38 işçiyi attı. Üyeliklerintamamlandığını duyan patron, krizi bahane ederekayrıca 351 işçiyi daha işten attı... Krizle uzaktanyakından alakası olmadığını da herkes biliyor.

- Sinter işçilerini sendikaya iten şey neydi?Ümit Aydın: Öncelikle çalışma saatleri çok

uzundu. Zorunlu mesailer ve baskılar vardı. Elimizdekisosyal hakların gaspedilmesi vardı. Bu haklar bir birelimizden alındı. İçeride biriken paralar ve bununakabinde de idari binanın (müdürlerin, şeflerin) işçiüzerindeki baskısı vardı. Disiplin baskıları vardı. Tümbunlar Sinter işçilerini örgütlenmeye itti. Bıçağınkemiğe dayandığı andı ve sonuçta oldu. Sendikalaştıkve umarım bu fabrikaya sendikayla da gireceğiz.

- 36 saati aşkın süre fabrikada işgalgerçekleştirdiniz. Bu süreçten devam eden direnişsürecine baktığında Sinter işçilerinde nasıl birdeğişim görüyorsun?

Murat Öğütücü: İşçi arkadaşlarımızda çok kısasüre içinde büyük bir değişim yaşandı. Sınıf bilinciyerleşti zihnimize. Yaklaşık iki gün süren bir işgalgerçekleştirdik. Patron yasal olmayan bir biçimde krizibahane ederek 380 kişiyi çıkardı. Krizi kabul etsek, kiböyle bir şey yok, bunu bile yasal olarak gereklikurumlara bir ay önceden haber vermesi gerekiyordu.Onu da yapmadı, yasadışı bir lokavt uyguladı. Bununsonucunda işgal eylemini gerçekleştirdik. Bu türyasadışı uygulamalara karşı bizlerin böyle bir eylemyapması normal karşılanabilmelidir.

Şu anda bir aya yakın bir süre geçti. Direnişimizsürüyor ve sürecektir. Şu anda kriz bahane edilerekbirçok fabrikada işçiler çıkartılıyor. Bu direnişi, buyüzden buradaki fabrikalara da örnek teşkil edeceğiniumuyoruz ve öyle de olacaktır. İşçi sınıfı olarak bumücadeleyi hep birlikte sürdürmemiz lazım. Gereklidestekler her gün sürüyor.

- Direnişlerdeki sınıf dayanışmasının öneminibiliyoruz. Sizin mücadelenizde nasıl bir dayanışmasergileniyor?

Ümit Aydın: İşçi sınıfı olarak her yerden destekalıyoruz ve alacağımıza inanıyoruz, sonuna kadar.Bunun dışında farklı alanlardan da destek alıyoruz.

- İçeride ana firma bünyesinde çalışan sendikaüyesi işçiler var. Onların desteği var mı?

Ümit Aydın: Dayanışma çok güzel. Her çay veöğlen paydosunda yanımıza geliyorlar. Özellikle akşampaydoslarında yanımıza geliyorlar. İçeride ve dışardabir kenetlenme var. Her zaman da sloganını atıyoruz“İçeride de dışarıda da biz biriz!” diye.

- Sinter patronunun baskıları sürüyor mu?Tekin Karakoç: Patron çoğu arkadaşımıza telefon

ettirerek işe geri dönmesini sağlamaya çalışıyor vearkadaşlarımız bunu reddediyor. Sendika gelirsedöneriz deniliyor. Patron kendine göre birtakımuygulamalara devam ediyor ancak biz birlikolduğumuz için buna direniyoruz. “Ya hep beraber yahiçbirimiz!” diyoruz. Biz sadece insan gibi yaşamak

istiyoruz ve ekmeğimizin peşindeyiz. Çalışmakoşullarımızın daha iyi olması, maaşımızın dahayüksek olması, zorunlu mesainin olmaması gibihakların sağlanmasını istiyoruz.

Şimdiye kadar sendika olmadığı için patronun herdediği oluyordu. Maaşlar geç ödeniyordu. Birtakımsosyal haklar ödenmiyordu. Bize girerken sosyalhaklardan söz edildi ve bir süre sonra bunlarverilmemeye başlandı. Zaten asgari ücretle kıt kanaatgeçiniyoruz. Şimdi bizi kapının önüne koydu.Aldığımız maaş yetmiyor. Biz geldiğimizde burası ikikatlı bir yerdi. Yıllardır burada çalışıyoruz. Bir hayliemek verdik ve patron işyerini büyüttü. O da yetmediyan taraftaki fabrikayı satın aldı. Makinaları doldurdu.Parasına para kattı, bizim emeğimizle her şeyi yaptı.Demek ki biz onun gözünde hiçbir şeymişiz.

- Sinter işçisi direniş sürecinde bir sınıf olarakürettiğinin karşılığını alamadığını gördü. BugünSinter işçilerinin sınıf bilincinin geliştiğindenbahsedebilir miyiz?

Ümit Aydın: Tabii ki bahsedebiliriz. Şu andaherkesin düşüncesi aynı. Bu fabrikayı biz kurduk vebizimle üretim yapmaya devam etmesi lazım. Öyle deolacak.

- Bir ay geride kaldı direnişinizde. Nedüşünüyorsunuz? Direnişin havza içinde duyulmasıve dayanışmanın yükseltilmesi için neler yapılmalı?

Murat Öğütücü: Tabii ki sadece buradaki direnişlesınırlı kalmamalı mücadele. Çünkü bu sadece Sinterişçilerinin sorunu değil. Buradaki bütün fabrikaların veişçi sınıfının sorunu. Bu direnişi bölgedeki fabrikalar

dahil tüm Türkiye’ye duyurmamız lazım. Gerçektenkrizin faturasını işçiler ödüyor. Bu krizi işçileryaratmadı ve bu krizi çıkartan yine sermayeninkendisidir. Faturasını onlar ödemeli. Bu yüzden sadeceSinter’le sınırlı kalınmamalı. Daha kalabalıkyürüyüşlerle ve farklı eylemlerle haklılığımızıkamuoyuna duyurmamız gerekiyor.

- Bu noktada hem Sinter işçilerine, hemsendikaya, hem de destek için gelenlere büyükgörevler düşüyor... Neler söyleyebilirsin?

Ümit Aydın: Destek gerekiyor ve bu desteğin hiçazalmaması gerekiyor. Sonuçta bu bir sınıf mücadelesive işçi sınıfı mücadelesi veren herkesin desteğinibekliyoruz. Varolan krizin faturası işçilere çıkmamalı,krizin faturası işçilere ödetilmemeli.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bakırçay’da demir-çelik işçileri toplantısı…Bakırçay Havzası’nda yürütülen metal çalışmasında 3. toplantı 10 Ocak günü gerçekleştirildi.Vardiya sistemi nedeniyle demir-çelik işçisi arkadaşlarımızın bir bölümü toplantıya katılım sağlayamadı.

Toplantıda, ağır çalışma koşulları ve birikmiş sorunlara karşı tepkiler ortaya konuldu.Demir-çelik işçileri, toplantıda taşeron çalışmayı tüm yönleriyle somut örnekler üzerinden ele alırken,

ileriki dönemde ortaya konulacak hukuki mücadele yöntemleri de tartışıldı.ÇHD üyesi bir avukatın da katılımıyla gerçekleşen toplantıda, asıl olarak yürünmesi gereken yolun fiili

mücadele olduğunun altı çizildi. Hakları elde edene kadar grev silahının etkili bir tarzda kullanılmasıgerektiğine değinildi. Kadrolu ve taşeron işçilerin mücadelelerini ortaklaştırma gerekliliği toplantıda üzerindedurulan bir başka nokta oldu.

Demir-çelik işçilerinin yakıcı sorunlarından olan kriz ve işten çıkarmalarla ilgili ileriki haftalarda dahageniş katılımlı bir toplantı örgütleme kararı alındı.

Bakırçay Havzası’ndan demir çelik işçileri

Ankara’da krize karşı faaliyet…Emperyalist barbarlık ve kapitalist sömürüye karşı devrimci sınıf hareketini yükselterek “krizin faturasını

kapitalistlere ödetme” bakışıyla ele aldığımız kriz gündemine müdahalemizi sürdürüyoruz. Bu çerçevede 11Ocak günü gerçekleştireceğimiz panelimizi de yaygın bir ön çalışmaya konu ettik.

Balgat, Ulus, Ostim, Batıkent ve Tuzluçayır’da işçi servislerine ve Kızılay’a, “Krizin faturasını ödememekiçin mücadele barikatlarını kuralım, genel direnişi örelim!” şiarlı BDSP imzalı bildirilerimizle birliktepanelimizin duyurusunu dağıttık. Mamak’ta ve Sincan’da, ODTÜ, Beytepe, Cebeci kampüslerinde afişlerimizive bildirilerimizi kullanarak panele çağrı yaptık.

İnsanlığın derinleşen krizle birlikte daha hızlı bir şekilde kapitalizm tarafından yıkıma sürüklendiği birsüreçte tek kurtuluş yolunun sosyalizm olduğunu işçi ve emekçilerle tartışarak genel direnişi yükseltmeyeçağırdık.

Ankara BDSP

Ümraniye Dudullu’da direnişlerini sürdüren BMİS üyesi Sinter işçileriyle direnişsüreci üzerine konuştuk...

“Mücadele Sinter’deki direnişle sınırlı kalmamalı!”

Kadının kurtuluşu sosyalizmde! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Samandıra Ünsa Çuval Fabrikası:- Direnişe nasıl başladınız?Melahat Kumaş: Biz Ünsa Çuval Fabrikası’nın

Sultanbeyli’de bulunan fasonunda çalışıyorduk.Taşeron, fabrikayı kapatacağını söyledi. Biz de üretimibırakarak direnişe geçtik. Önce Sultanbeyli’dekifabrikanın önünde beklemeye başladık. Daha sonrabizim gerçek muhattabımızın üst işveren olduğunuöğrendik. Alt işverenden alacağımızı istemek için anafirmanın önünde direnişe geçtik.

Sadet Hasgül: Taşeron battığını söyledi.Maaşımızı, mesailerimizi, tazminatlarımızı kısacasıhiçbir hakkımızı vermedi. Hakkımızı vermeyentaşeron, elindeki malı bitirmek için de bizi habireçalıştırıyordu. Biz de çalışmayı bıraktık, hakkımızıalmak için direnişe geçtik. Ben üç yıldır bu işteçalışıyordum. İşe başladığım gün sigortamınbaşladığını söylemişlerdi. Oysa işi bıraktığım günsigortamı yapmışlar. Yani yıllardır bu fabrikadaçalışmama rağmen sadece bir gün sigortam yatmış.Benim gibi mağdur olan çok arkadaş var. Hakkımızıalmayalım da ne yapalım?

- Direnişinizi başarıyla sonuçlandırmaya kararlımısınız?

Melahat Kumaş: Tabii ki hazırız. Biz yıllarca buişyerinde emeğimizi harcadık. Bazen insanolduğumuzu unuttuk. Direnişimizi sonuna kadardevam edeceğiz. Ölmek var dönmek yok. Patronlarınbu kadar kolay sömürmelerine izin vermeyeceğiz.

- Direniş sana ne öğretti? Sadet Hasgül: Bu direniş bana haklı ve haksızın

kim olduğunu öğretti. Hakkımı kim olursa olsunyedirmemeyi öğretti. Mücadeleyi etmeyi, direnmeyiöğretti. Önceki Sadet ile şimdiki Sadet arasında çokfark var. Şimdi hayatı daha farklı görüyorum. Aslındaeskiden görmüyordum, şimdi artık görüyorum.Direnişimiz başarıyla sonuçlanana kadar buradayız.Sizler de direnişimiz boyunca bizi yalnızbırakmadığınız için çok sağolun...

Sinter Metal direnişçisi kadınişçiler:

- Direnişe nasıl başladınız? Yeliz: 1.5 yıldır Sinter Metal’de çalışıyorum. İşe

ilk başladığımda sosyal haklarımız günündeveriliyordu. Patron zenginliğine doymayınca sosyalhaklarımızı elimizden almaya başladı. Patronunhaklarımızı vermemesiyle örgütlendik, sendikaya üyeolmaya karar verdik. Fabrikanın %51’i hatta 450’yeyakını sendikaya üye olmayı kararlaştırdı. Bunu duyanpatron 38 arkadaşımızın işine son verdi. Ondan sonrabiz birlik olduk ve sendikaya üyeliğimizi yaptırdık. 22Aralık günü işe geldiğimizde fabrikanın kapılarıkapalıydı ve hoparlörle tek tek isimlerimiz okundu.Sinter Metal AŞ (ana firma) çalışanları dışındaherkesin işine son verildiği söylendi. Sonra sendikanınyardımıyla fabrikayı işgal ettik. İki gün fabrikanınyemekhanesinde kaldık. Üçüncü gün sendikanın vebizim isteğimizle kapı önüne çıktık. Yaklaşık 13gündür direnişimize devam ediyoruz.

- Bu direniş sana ne öğretti?Yeliz: Birlik-beraberlik ne demektir daha iyi

öğrendim. Fabrikalardan, derneklerden, işçi ve emekpartilerden çok destek geldi. Bundan sonra biz deelimizin uzandığı yere yardım edeceğiz.

- Şu anda Türkiye’de ve dünyada yaşanan bir krizvar. Sizler bu krizden nasıl etkilendiniz?

Yeliz: Krizden biz aslında hiç etkilenmedik, 22Aralık gününe kadar. Üretim müdürü krizle ile ilgilibir toplantı yapmış, krizin etkisi bu fabrikada yokdemişti. 22 Aralık günü işe geldiğimizde hepimizkrizden dolayı işten çıkarıldık. Tabii ki bunainanmadık, aslında hepimiz sendikalı olduğumuz içinçıkarıldık. Bu yüzden sonuna kadar hakkımızıarayacağız.

- İki günlük işgal sürecinde yaşadığınduygularını bize anlatır mısın?

Necla: Güzeldi, en azından herkes birliği öğrendi.Çünkü ben buraya geldiğimde birlik yoktu. Şimdi oişgalle birlikte herkes birlik oldu. Çok güzel birşekilde mücadele veriliyor. Kar, yağmur demedenfabrikanın önüne geliyoruz, mücadelemizi veriyoruz.Patrona sesimizi duyurmak istiyoruz.

- Önceden böyle bir direnişin parçası olmayıdüşünür müydün?

Necla: Böyle bir şeye katılacağım, mücadelevereceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

- Bu direniş sana ne öğretti?Necla: Mücadele etmeyi öğrendim. Fabrikaya

geldiğimde herkes susuyordu. Bir şeye karşı çıkılsabile yukarıdakiler konuşma yaptıklarında hemenherkes “tamam” diyordu. 35-40 kişi işten çıkartıldığızaman sabrımızın sonuna gelmiştik. Herkesin bir sabrıvardı, onu taşırdılar. Birlik olduk, hep birliktemücadele veriyoruz.

- Bu direniş sana ne öğretti?Songül: Bu mücadele bana dayanışmayla her şeyi

başaracağımızı öğretti. İçerde çalışırken birbirimizitanımıyorduk. Bir araya geldik ve daha çok konuşupbirbirimizi tanıma fırsatı bulduk. İçerde ne kadaryanlış çalıştığımızı gördük. Bu açıdan benim için daha

iyi oldu. Birçok arkadaşım, dostum oldu. İçerdesenelerce birlikte çalışıp tanımadığım insanları birkaçgün içinde tanıma fırsatı yakaladım.

- Şu anda Türkiye’de ve dünyada yaşanan bir krizvar. Sizler bu krizden nasıl etkilendiniz?

Songül: Krizin Türkiye’de bahane edildiğinidüşünüyorum. Bizim fabrikada baştan sona “kriz”diye bir şey yoktu. Yeni çıkan yasalarla patronlar krizikullanmaya başladı. İşten çıkarmalar fazlasıylayaşanıyor. Böylelikle insanlarda para tükeniyor, heryerde tüketim azalıyor. İnsanlar az harcamaya başladı.Devlet, patronlara krizi kullanmalarına izinvermeseydi çok daha iyi durumda olurduk. Kriz SinterMetal’de tamamen bahane olarak kullanıldı.

Direnen kadınlar anlatıyor...

“Patronların bu kadar kolaysömürmelerine izin vermeyeceğiz!”

DESA’da işten atılan ve 200 gündür fabrika önünde direnen Emine Aslan’la konuştuk....

“Kadınlar boyun eğmesinler, örgütlensinler!”- Bir kadın işçi olarak fabrikadaki sorunlarınız nelerdi?Her dönem yoğun ve fazla mesaili çalışırdık. İki gün bir gece boyunca hiç durmaksızın, çocuklarımızı dahi

görmeden çalıştık. İşten eve geldiğimizde duş alacak halimiz dahi kalmıyordu. Yükleme olduğunda yemeğeçıkarmıyorlardı. Çalışma koşulları ise hiç sağlıklı değildi. Zararlı kimyasal malzemelerle, yapıştırıcılarlaçalışmamıza rağmen hiçbir sağlık önlemi alınmıyordu. Bir ay boyunca mesaiye kalır, ay sonunda 240 saatmesai yapmış olurduk. Ama bize zorla 6-8 saat mesai yaptığımıza dair kağıt imzalatmaya çalışırlardı. 8 seneboyunca çalışan, emek veren işçiler de asgari ücrete çalıştırılıyordu. İzin almak istenildiğinde hiçbir bir şekildeizin verilmezdi. Ve daha birçok haksızlık yaşanıyordu.

- Mücadele etmeyi tercih ettiniz. Mücadele sürecinde bir kadın olarak kendinizde ne gibi değişimler farkettiniz?

Bugüne kadar sahip olduğumuz hakların da, benim haklarımın da mücadele edilerek kazanıldığını anladım.İşçilerin haklarını aradığında, yanyana geldiğinde herşeyi yapabildiğini gördüm. Bu direnişle kendime olanözgüvenim geldi. Haklarımı, mücadelemi rahatlıkla anlatabiliyor, savunabiliyorum. Ben sendikalaşmadan,sınıf dostlarımla tanışmadan birçok hakkımdan, ülkede ve dünyada olup bitenden, yaşanan sorunlardanhabersizdim. Mücadele bana yaşama ve dünyaya bir başka bakmayı öğretti.

Mücadele bana hayatın gerçeklerini de gösterdi. Polisin, devletin işçilerin ve emekçilerin yanındaolmadığını gördüm. Önceden polislere saygı duyardım, direnişle beraber bana yaptıklarıyla onların gerçekyüzünü gördüm, işçilere ne kadar düşman olduklarını anladım. Şimdi ise nefret ediyorum.

- Buradan kadın işçilere sorunlarının çözümü için ne yapmalarını önerirsiniz?Hiçbir şeye boyun eğmesinler, korkmasınlar ve örgütlensinler. Hangi işkolunda olursa olsun evde, sokakta,

her yerde örgütlensinler. Örgütlenmekten korkmasınlar. Birleşmekten, yanyana gelmekten, omuz omuza veripmücadele etmekten korkmasınlar. Çünkü başka bir yolumuz, kurtuluşumuz yok. Kazanana kadar mücadeleetmek gerekiyor. Bunda tereddüt etmemeliyiz.

Çapa’da öğrencilerin açlık grevidirenişi kazandı!

1 Ekim’de yürürlüğe giren SSGSS yasasıylabirlikte işten çıkarılan asistan öğrencilerin açlık grevi11. gününde kazanımla sonuçlandı.

9 Ocak günü Çapa Tıp Fakültesi’nde yapılan basınaçıklamasında, Çalışma Bakanlığı’yla yapılan görüşmesonucunda Şubat ayının ortasına kadar yasada gereklideğişikliğin yapılacağı konusunda söz alındığı belirtildive ödenmeyen maaşların da ödeneceği söylendi.Çapa/Genç-Sen adına yapılan açıklamada şunlar dilegetirildi: “Mücadelemizi öğrencilerin emek-sermayeçelişkisine dahil olmadığı gerekçesiyle kapatılmakistenen Genç-Sen ile kazandık. Halbuki bizler eğitiminparalı olması, kötü yurt koşulları, yüksek ev kiraları,burslarımızın kesilmesi, kriz bahanesiyle yapılanzamlar dolayısıyla çalışmak zorundayız. Bu durumsendikalaşmamızın haklılığının kanıtıdır.” Açıklamada6 aydır direnen temizlik işçilerinin de greve destekverdiği belirtildi.

Öğrenci kantininin bulunduğu binaya,“KAZANDIK! İlk kazanımımız maaşlarımız geriödeniyor! Perşembe günü mecliste yapılan basınaçıklaması sonrası Çalışma Bakanlığı’ndan yasadeğişikliği ile işlerimize geri alınacağımız sözünüaldık. Yaşasın açlık grevi direnişimiz! Çapa/Genç-Sen”yazılı pankart asıldı.

Grup Alatav’ın müzik dinletisi, halaylar vecoşkuyla atılan sloganlarla eylem sona erdi.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

YTÜ’de işten çıkarılan asistanöğrenciler tartıştı

YTÜ’ de asistan öğrencilerin işten atılmaları vesonrasında gelişen süreç ile ilgili toplantı, asistanöğrencilerin ve Genç-Sen’lilerin katılımı ile 9 Ocakgünü gerçekleşti. İlk olarak, Çapa’dan açlık grevinekatılan bir öğrenci, işten çıkarılmaları sürecini anlattı.120 asistan öğrencinin bulunduğu Çapa’da 10 öğrenciile başlayan grevin en son 24 öğrenci ile sonlandığınıdile getirdi. Bakanlık ile yapılan görüşme sonucu, iştençıkarılan 20 bin öğrencinin işlerine geri alınacağı“sözü” verildiğini söyledi.

Toplantıda ayrıca, üniversite öğrencilerininticarileşen eğitim ile birlikte öğrenim masrafları içinçalışmaya mecbur bırakıldıkları, güvencesizçalıştırılmalarının yanısıra eşit işi yapan kamuemekçilerinden daha düşük ücrete aldıkları söylendi.

Toplantıda Genç-Sen içerisindeki reformist bloğuntutumu ise salt işten çıkartılmalara vurgu yapılması vesürecin parasız eğitim talebi ile bütünleştirilmesinegerek olmadığı yönündeydi.

Elde edilen kazanımın sendikanın meşruluğusayesinde gerçekleştiği, sendikanın böyle birmücadelede mutlak bir araç olduğu söylemi üzerineasistan öğrencilerden bazıları ile Devrimci Genç-Sen’lilerin tutumu ise, meşruluğun öğrencilerin haklıtalepleri üzerinden olduğu ve sendikanın da buradasadece araçlardan biri olduğu yönünde oldu.

YTÜ Ekim Gençliği

Genç-Sen’den eylem!İstanbul Genç-Sen olarak 7 Ocak günü, bursların

ödenmesiyle ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’na verilensürenin dolmuş olmasından dolayı Sirkeci’denCağaloğlu’nda bulunan Milli Eğitim Müdürlüğü’neyüründü, burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

“Burslarımızı geri istiyoruz!” pankartının taşındığı

eylemde, basın metninin okunmasından önce iki Genç-Sen üyesi Milli Eğitim Müdürü ile görüşmek üzerebinaya girdi. Dışarıda yapılan konuşmalar, sloganlar veşarkılarla görüşme gerçekleştirilene dek eyleminbitirilmeyeceği belirtildi.

İl Milli Eğitim Müdürü Yardımcısı ile yapılangörüşmede, en geç bir saat içerisinde önümüzdekigünler için Milli Eğitim Müdürü’yle randevuayarlanacağı “sözü” verildi.

Ardından okunan basın metninde,“50.000 öğrencisizlerin seçim planları yüzünden şu an hakkı olanburslar almıyor. Bu burslara aktarılmış olan kaynaklarelbette ki bir yol bulunarak öğrencilere dağıtılabilir”denildi. Atılan sloganların ardından eylem sona erdi.

Ekim Gençliği / İstanbul

OGÜ: “Faşizme karşı omuzomuza!”

7 Aralık akşam saatlerinde tedavi olmak içinhastaneye gelen EHP’li bir öğrenci ve eşlik edenarkadaşları yine aynı saatlerde Dumlupınar Yurdundabir nedenden dolayı yaralanan faşistlerle hastanedekarşılaşmış, tedavi olup hastaneden ayrıldıkları sıradafaşistlerin saldırısına uğramıştır.

Anadolu Üniversitesi’nde 8 Aralık günü yapılanFilistin’le dayanışma eyleminin ardından okuldan topluçıkış yapılarak Osmangazi Üniversitesi’ne toplu geçişyapıldı. Hastanenin acil girişinde bir basın açıklamasıyapılarak saldırı kınandı. “Kurtuluş yok tek başına, yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”sloganlarının atıldığı açıklamaya yaklaşık 60 kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Trabzon’da gözaltı terörüTrabzon’da 9 Ocak 2009 sabahı saat 06.00

sularında eş zamanlı olarak gerçekleştirilen baskınlardaSDP üyesi gençler gözaltına alındı. SDP gençliğininkaldığı üç eve yapılan baskınlarda evlerde bulunandergi, gazete vb. el konuldu.

10 kişinin gözaltına alındığı baskınlar hakkındaEmniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada,“2008 yılının Haziran ayında Trabzon’da yapılan evbaskınlarında ele geçirilen “yasak materyaller” ve“Yurtsever Demokratik Gençlik çalışması yürütmek”gerekçesi gösterildi.

Trabzon Ekim Gençliği

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Gençlik hareketinden…

Ege’de boykot sona erdi!Ege Üniversitesi’nde taşeron aracılığıyla çalışan 1 No’lu yemekhane işçileri ücretlerini alamadıkları için

öğrencilerle beraber bir günlük boykot yapmış, ardından ücretlerini iki saat içerisinde almışlardı. Boykotkazanımla sonuçlanmıştı.

Bu olayın ardından rektörlük, taşeronla sözleşmenin 31 Aralık’ta biteceğini, yemekhaneleri kendibünyesine alacağını açıklayarak yemekhane mutfağında yapılacak tadilat süresi içerinde geçici taşeronçalıştıracağını söylemişti. Bu, işçilerin işten atılması demekti. Bunun üzerine Öğrenci Kolektifleri’nin işçilerleberaber başlattıkları bir boykot süreci başladı. Bu sürece müdahale temelinde gençlik örgütleri tarafındanMeclis oluşturuldu.

Meclis bir yandan boykotu diğer yandan rektörlükle görüşmeleri sürdürdü. Meclisin rektörlükten talebi,tüm işçilerin geçici süre olarak tariflenen iki aylık sürede istihdam ettirilmesi ve yemekhane rektörlüğünbünyesine geçince ise tüm işçilerin yemekhane çalışanı olarak işe devam etmesiydi. Meclis tüm direnen işçilerişe alınana dek direnişi sürdürme kararı almıştı.

29 Aralık günü tüm işçilerin işe geri alınacağı açıklaması yapıldı. Bunun üzerine 30 Aralık günü işçiler veöğrenci temsilcileri işçileri geçici süreliğine alan taşeronla sözleşme yapmak üzere Çiğli Organize Sanayi’yegitti. Burada işçiler tek tek mülakata alınarak “sizi arayacağız” denildi.

31 Aralık günü de sadece direnen 17 işçinin işe alındığı öğrenildi. Meclisin direnişi sürdürme kararıolmasına rağmen Öğrenci Kolektifleri ve SES üyesi bir sendikacı işçilerle konuşarak bunun bir kazanımolduğunu ve 17 işçinin işe alınması gerektiği, diğer işçilerle de dayanışma içerisinde olunacağını söyledi.Yapılan müdahalelere rağmen işe alınan işçiler işi kabul ettiler ve boykot fiilen sona erdi.

Yapılan meclis toplantısında meclis iradesinin boşa düşürüldüğü ve meclisin işlerliğinin kalmadığısonucuna varılarak meclis dağıldı. Şimdi Öğrenci Kolektifleri ve birkaç işçinin sendikacılarla beraberörgütledikleri kermes ve dayanışma gecesi yapılıyor. Toplanan paralar işsiz kalan işçilerle paylaşılacak.

Direnen işçilerinin dördünün işine de son verilmiş bulunuyor.

Gençlik Filistin halkının yanında! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Gençlik Filistin halkının yanında!Siyonist İsral’in 27 Aralık’ta Gazze’ye dönük

başlattığı saldırı şiddetlenerek devam ediyor.Hayatını kaybeden Filistinliler’in sayısı bineyaklaştı, yaralıların sayısı üçbini aştı.

Gençlik örgütleri, Filistin’de yaşananemperyalist-siyonist saldırganlığa karşı Filistinhalkının direnişinin yanında olduğunu göstermek,emperyalistleri ve işbirlikçilerini teşhir etmek içindevrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler olarak 15Ocak günü bir eylem gerçekleştirecekler.

DGH, EHP, Ekim Gençliği, Kaldıraç, MarksistBakış, SGD, YDG ve YDGM tarafından örgütleneneylem, “Emperyalizm yenilecek, direnen halklarkazanacak!”, “Gazze’de intifada, Amed’de serhıldankazanacak! Halkların kurtuluşu sosyalizmde!”şiarlarıyla gerçekleştirilecek.

Kocaeli’nde Filistin direnişiselamlandı!

14 Ocak günü Kocaeli Üniversitesi’nde İsrail’invahşi saldırısı protesto edildi. Saat 12.30’da yaklaşık150 üniversite öğrencisinin yemekhane önündenalkış ve ıslıklarla başlattığı eylem, giriş kapısındayapılan basın açıklaması ve emperyalist devletlerinOrtadoğu halkları üzerinde uyguladığı politikalarıteşhir eden bir mizansen ile bitirildi.

Okunan basın açıklamasında, “Ezilen halklar içintek bir kurtuluş vardır, o da insanlığın sömürüsüz birdünya yaratmak düşünün savaşıdır. Şimdi Filistin’dedüşene dövüşene bin selam olsun. Katil İsrail’e karşıdirenen Filistin halkı mücadelesinde yalnızdeğildir.” denildi.

Eylemde “Filistin’de düşene, dövüşene binselam!/ Üniversite Öğrencileri” yazılı pankart açıldı,“Diren Filistin seninleyiz!”, “Filistin’de düşene,dövüşene bin selam!”, “Bıji Bratiya Gelan!”sloganları atıldı.

Ekim Gençliği / Kocaeli

Beytepe’de Filistin’le dayanışma9 Ocak günü Beytepe kampüsünde

gerçekleştirilen eylemde Filistin direnişi selamlandı. Üzerinde Filistin’deki işgali anlatan fotoğrafların

ve gazetelerden kesilen haberlerin bulunduğu panosergilenerek kütüphane önünde basın açıklamasınaçağrı yapıldı. Dağıtılan bildiri ve el ilanlarıylaFilistin’deki savaş ve yıkım anlatıldı, Türkdevletinin emperyalistlerle ve İsrail’le işbirliği teşhiredildi.

Basın açıklaması öncesinde EdebiyatFakültesi’nden yemekhaneye bir yürüyüşgerçekleştirildi. Sloganlar eşliğinde devam edenyürüyüşte “Emperyalistler yenilecek direnen halklarkazanacak!” dövizleri de açıldı. Eyleme yaklaşık 80kişi katıldı.

Akşam ise yurtlar önünde toplanılarak meşalelibir yürüyüş gerçekleştirildi. Yurtta kalanöğrencilerin lambalarını yakıp söndürürerekalkışlarla destek verdiği yürüyüş sonrasında mum veresimler yaptığımız sergiyi yurt kantini önünebırakmamızla eylemimiz son buldu.

Beytepe Ekim Gençliği

Cebeci’de katliam lanetlendiAnkara Üniversitesi öğrencileri Cebeci

Kampusü’nde 8 Ocak günü gerçekleştirdiği eylemleFilistin’de yaşanan katliamı lanetledi. “Siyonizmyenilecek, direnen Filistin kazanacak!” şiarınınyazılı olduğu ozalit ile kampüs kantinleri dolaşılarakbasın açıklamasına çağrı yapıldı. Fakültelergezildikten sonra kampüs girişinde basın açıklamasıgerçekleştirildi. Okunan açıklamada, İsrail’inaylardır sürdüğü katliam ile Türk devletinin yaptığıgizli anlaşmalara dikkat çekildi.

DGH, Ekim Gençliği, SGD, Tüm İGD, ÖEP,YDG, YDG(M)’nin örgütlediği eylem sloganlarınatılmasıyla son buldu.

Cebeci Ekim Gençliği

ODTÜ işgale karşı birleştiODTÜ’deki topluluklar İsrail’in Filistin’e

yönelik saldırılarını protesto etmek için birarayageldiler. Asılan afişlerle hem düzenin savaşçığırtkanlığı teşhir edildi hem de Türkiye’dekiişbirlikçilerinin İsrail’le yaptığı anlaşmaların iptaledilmesi istendi. Gazze işgaline Türkiye’nin verdiğidesteğin son bulması gerektiği anlatıldı. ODTÜteknokentindeki silah sanayi de unutulmadı. BaştaAselsan olmak üzere birçok şirket üzerindenODTÜ’nün silah ürettiğini artık herkes biliyor.Bunun yanısıra Aselsan, İsrail ordusu ile yaptığıantlaşmalarla İsrail’in Gazze’deki kanlıkatliamlarına suç ortaklığı yapıyor.

Bu yüzden ODTÜ’deki topluluklar “ODTÜ’deFilistin’i vuran silahların üretildiği Aselsankapatılsın!” çağrısını yükselttiler.

ODTÜ Ekim Gençliği

“Katliamı lanetliyoruz, direnişiselamlıyoruz!”

8 Ocak günü İÜ Edebiyat Fakültesi’nde Filistin’e

yapılansaldırıyı anlatan çeşitli haber vefotoğraflardan oluşan “Katliamı lanetliyoruz,direnişi selamlıyoruz!” başlıklı bir sergi yaptık.

Sergimizi asmaya çalıştığımız sırada ÖGB şefigelerek engellemeye çalıştı, fakat gereken cevabıaldı. Çalışmamızın engellenmesine izin verilmedi.Daha sonra Edebiyat Fakültesi yemekhanesinde,babası İsrail askerleri tarafından kaçırılmış Filistinlibir kız çocuğunun yazdığı şiiri anlatan birsinevizyon gösterdik. Gösterim ilgiyle izlendi.Yaptığımız konuşmada tüm öğrencileri katliamasessiz kalmamaya çağırdık ve bir dakikalık alkışlıprotesto eylemi gerçekleştirdik.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Eskişehir’de katliam protestosuEskişehir Anadolu Üniversitesi Yunus Emre

kampüsünde İsrail’in Filistin’e uyguladığı katliamılanetleyen bir eylem örgütlendi. 8 Ocak sabah8.30’da, eylemin duyurusunun yer aldığı el ilanları,üniversitenin Yunus Emre ve Eczacılık kapıgirişlerinde dağıtıldı. Üniversitenin çeşitli yerlerineyine eylemin çağrısının yapıldığı afişler asıldı.Öğlen yurt önünde toplanan kitle, “Filistin halkıyalnız değildir! Direnen halklar kazanacak!”pankartı ile Filistin bayrağı arkasında ve ortak

Gençliğin Filistin’le dayanışma eylem ve etkinlikleri…

“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!”

8 Ocak 2009 / Cebeci

Eskişehir’de “geçit yok!”kampanyası sona erdi!

Ekim Gençliği’nin merkezi olarak yürüttüğü“Geçit Yok” kampanyası Eskişehir’de 9 Ocak günüyapılan bir söyleşiyle sonlandırıldı.

Yaklaşık iki aydır çalışmalarını yürüttüğümüzkampanya faaliyeti, merkezi materyallerin yanısırayerelde çeşitli materyallerle de zenginleştirildi.Kampanya süresince 19 Aralık cezaevi katliamı, 25Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararasımücadele günü, Yunanistan gençliğinin düzene karşıhaklı isyanı, ekonomik kriz ve İsrail’in Filistin’esaldırısı gündemlerine yönelik duvar gazetesi, afiş vb.araçlar kullanıldı.

Son olarak yapılan söyleşiyle kampanya faaliyetisona erdi. Söyleşi kampanya gündemlerininçerçevesini ele alan kısa bir açılış konuşmasıylabaşladı. Kampanya gündemleri, kriz ve Filistingündeminin yanı sıra ağırlıklı olarak örgütlenmesorunları ile gençliğin önündeki engeller ve görevlertartışıldı. Gençlik hareketinin parçalı yönüne vurguyapılarak nasıl bir gençlik örgütlenmesi gerektiğitartışması yürütüldü. Gençlik hareketinin önündeki enacil görevlerden birinin birleşik, kitlesel, devrimci birgençlik örgütlenmesi olduğuna vurgu yapıldı. Söyleşicanlı ve düşündürücü tartışmalarla son erdi.

Ekim Gençliği / Eskişehir

YTÜ’de Ekim Gençliğiçalışmalarından...

YTÜ Yıldız Kampüs’ünde İP-TGB çetesininyönlendiriciliğinde hareket eden, okulun öğrencitemsilcilerinden oluşan Öğrenci Konseyi, Filistinişgaline dair bir etkinlik, panele dair iki günlükçalışma yapmak istedi. Üniversitenin devrimcidemokrat yurtsever öğrencileri hızlı bir refleks ile bupanele ve çetenin sadece afiş asmak ile sınırlıbırakılmış çalışmasına, hazırladıkları duvar gazetelerive bildiriler ile cevap verdiler. Alanda bir varlıkgösteremeyen çete ve onun yedeklendiği ulusalcıcenahı hazırlanmış materyallerle teşhir edildi.

Ayrıca ekonomik krizin yarattığı hareketlilik ileberaber 2008 sonuna dair değerlendirmelerimiz ve2009’a yönelik mücadele başlıklarımız çeşitli duvargazeteleri ile alanda kullanıldı.

İsrail’in süren vahşetine dair komünistler olarakokulumuzda hazırlanan afişler ve duvar gazeteleri ile

siyonist saldırıları ve emperyalist barbarlığı teşhiretmeye devam ettik.

Açtığımız Ekim Gençliği masasından yayınımızıokuyucularımıza ulaştırdık, okulumuzda yerel yayınAmatör’ün dağıtımını yayın ekibi ile birliktesürdürdük.

YTÜ Ekim Gençliği

Kam-Üs dergisi faaliyetleri devamediyor...

Bu dönemde yeni sayının çıkmasıyla birlikte Kam-Üs dergisini kullanmaya ve etkinliklergerçekleştirmeye başladık.

Kamp-Üs Dergisi Sinema Atölyesi 8 Ocak günüÖKM Sinema Kulübü’nde bir belgesel gösterimigerçekleştirdi. Filistinli çocukların direnişini ve Farisadlı bir çocuğun yaşam öyküsünü anlatan“Geçemeyeceksiniz” isimli film, yaklaşık 40 kişininkatılımıyla ilgiyle izlendi.

Filmin ardından, defalarca ÖKM’ye gelereksatırlarla öğrencilere saldıran, yapılan çalışmalarınönünü kesmek isteyen Türkçe Yaşam Kulübü’nün“120” adlı filmi Sinema Kulübü’nde göstermekistemesi üzerine bir gerginlik yaşandı. Filmbitiminden sonra diğer kulüplerin üyeleriyle birliktetoplu çıkış yapıldı.

Kamp-Üs Dergisi

Ege Üniversitesi’nde Ekim Gençliğiçalışmaları…

Ege Üniversitesi’nin final tatiline girmesine birhafta kala çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz.Filistin’de süren katliama karşı hazırladığımız“Halkların kurtuluşu sosyalizmde!” şiarının yer aldığıafişlerimizi yoğun olarak kullanmaya devam ediyoruz.Afişlerimizi öğrencilerin yoğun olarak bulunduğuöğrenci çarşısının yanı sıra fakülte içlerinde dekullanıyoruz.

Ayrıca okulumuzda hazırlık öğrencilerinin ikinciöğretim saatinde masamızı açarak “Ekim Gençliği”satışı gerçekleştiriyoruz. Ders saatlerinden kaynaklıokul gündeminden kopuk olan öğrencilerin masamızailgisi olumluydu.

Önümüzdeki günlerde öğrenci çarşısında militansatışlarla dergimizi daha geniş öğrenci kitlesiylebuluşturarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz..

Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği

Gençlik Filistin halkının yanında!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

dövizler açarak yürüyüşe başladı. Coşku ve öfkeyleatılan sloganlar eşliğinde yemekhane önüne gelindi.

Önce yemekhaneye girilerek, katliama sessizkalmama çağrısı yapıldı. Konuşmanın ardındanyemekhanede bulunan öğrenciler alkışlarıyladesteklerini sundular.

Yemekhane karşısında okunan basınaçıklamasında İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısıkınandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın timsahgözyaşlarının kimseyi kandıramayacağı söylendi.

Ekim Gençliği, DPG, DGH, DÖB, SGD, ODAK/Genç Direnişçi, Öğrenci Kolektifleri, EHP Gençliği,SDG ve Genç-Sen’in örgütlediği, YDG-M’nindestek verdiği eyleme 150 kişi katıldı.

14 Ocak günü Hamam Yolu Yediler Parkı’ndabir araya gelen gençlik örgütleri İsrail’in saldırılarınılanetlerken Filistin halkının direnişi selamladı.

“Emperyalizm ve siyonizm yenilecek! DirenenFilistin halkı kazanacak!” pankartı arkasındakurumlar flama ve ortak dövizlerle yerlerini aldılar.Yediler Parkı’ndan sloganlarla yürüyüşe geçen kitleAdalar Migros önüne kadar yürüdü. Yoldan geçen veevlerinin pencerelerinden bakan insanlar alkışlarıylaeyleme desteklerini sundular. Adalar Migros önünegelindiğinde ortak basın metni okundu. EkimGençliği, DGH, DPG, ÖDP, ÖGD ve SDG’ninörgütlediği eyleme DÖB, EHP ve TKP katılarakdestek verdi. Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Ege’de sessiz yürüyüşEge Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencileri

Gazze’de süren katliamı 8 Ocak günü bir yürüyüşleprotesto etti.

Edebiyat Fakültesi’nde öğle saatlerindetoplanmaya başlayan aralarında öğretim üyelerininde bulunduğu yaklaşık 150 kişilik kitle, “Sessiz ve elele / Filistin haklarının ve tüm ezilen halklarınçığlığını duymak için susuyoruz / İsrail ile yapılanantlaşmalar iptal edilsin / Her devlet teröristtir,katildir / Tepkisiz kalmak onaylamaktır /Savaşahayır” yazılı pankartın arkasında alkışlarla yürüyüşegeçti.

Yürüyüş boyunca izleyen öğrencilere bildiridağıtımı yapıldı. Yol boyunca yürüyüşe katılımlargerçekleşti ve kitlenin sayısı 200’ü aştı. EdebiyatFakültesi’nin önüne gelindiğinde basın metniokundu. Metinde İsrail’in katliamı teşhir edildi.Eylem alkışlarla son buldu.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Samsun Genç-Sen’den eylemSamsun Genç-Sen, Filistin halkına uygulanan

katliamı ve zulmü lanetlemek için 7 Ocak günüOndokuz Mayıs Üniversitesi’nde basın açıklamasıyaptı. Basın açıklamasından önce fakültelerdesiyonist İsrail’in saldırısının protesto edilmesi vebasın açıklamasına destek verilmesi için çağrıyapıldı. Fen Edebiyat Fakültesi kantininde başlayanbasın açıklaması, kantinde bulunan öğrencilertarafından yoğun ilgiyle karşılandı, alkışlarla destekverildi.

Ekim Gençliği / Samsun

Tuzluçayır Lisesi’nde dayanışmaeylemi

Siyonist İsrail’in Gazze saldırıları TuzluçayırLisesi’nde lanetlendi. 9 Ocak günü okul çıkışında 20kadar Liselilerin Sesi okuru sloganlarla İsrail’iprotesto etti. Diğer öğrencilerde alkış ve ıslıklarlaeyleme destek verdiler. Eylemde “Filistin halkıyalnız değildir!”, “Direnişe devam, Filistin’e binselam!” sloganları coşkuyla atıldı.

Tuzluçayır’dan Liselilerin Sesi okurları

Gençliğin faaliyetlerinden…

Emperyalizm ve işbirlikçileri... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Dünya jandarmalığı sarsılan ABD emperyalizmi,petrol-doğalgaz kaynaklarının bulunduğu Ortadoğubölgesiyle Hazar Havzası’nı denetim altında tutarakdiğer emperyalist güç odaklarının gelişiminikösteklemeye çalışıyor. Bu kirli hedefe ulaşmak içinsavaş makinesini hoyratça kullanan Washington’dakineofaşist çete, bazı ülkelerde başa geçirdiklerikuklalarını da bu uğurda seferber ediyor.

Bilindiği üzere Beyaz Saray’daki savaşbaronlarının denetim altına almak istedikleri ülkelerinbaşında Rusya gelmektedir. Zira, çıkarlarızedelendiğinde batılı emperyalistlere rest çekenRusya’nın zengin enerji kaynaklarına sahip olması,nükleer silah üretme kapasitesini koruması, uzayteknolojisini geliştirme becerisi gibi üstünlükleribulunmaktadır. Bu nitelikler, Rusya’yı denetimaltında tutmanın önemini arttırmakla birlikte, buhedefe ulaşmak kolay değil artık.

Rusya’yı denetleme gücünden yoksun olan ABDemperyalizminin geliştirdiği taktiklerden biri, komşudevletlerin tepesine soysuz işbirlikçilerini yerleştirip,bu sayede Rusya’yı kuşatma altına alabilmek. NitekimGürcistan’da “renkli devrim” ile başa geçirilenAmerikancılar’ın ilk işi AB kapısı önünde sırayagirmek oldu. Savaş aygıtı NATO’ya üye olmak için deyalvar yakar olan Tiflis’teki işbirlikçiler, batılıemperyalistlere uşaklık etmeye hevesli olduklarınıgösterdiler.

Doğu Avrupa’da, eski Sovyet Cumhuriyetlerindebaşa geçen işbirlikçi rejimler de batılı emperyalistlereuşaklık etme hevesini pek çok vesile ile kanıtladılar.Amerikan yetiştirmesi Mihail Saakaşvilibaşkanlığındaki yönetimin Güney Osetya ileAbhazya’ya saldırması, bu girişimlerin tipikörneklerinden biridir. Ancak saldırı Rusya’nın serttepkisiyle karşılanmış, utanç verici bir yenilgiyeuğrayan Tiflis’teki işbirlikçiler ise ABD savaşmakinesinin gelip kendilerini savunması boşunabeklemişlerdi.

Çatışmanın Gürcistan rejiminin burnunu sürtenRusya lehine sonuçlanması, ABD emperyalizmininbölgeyi karıştırma planlarını bir süreliğineertelemesine yol açmıştı. ABD ile Gürcistan arasındaimzalanan yeni anlaşma ise savaş kundakçılarınınuğursuz işlerine kaldıkları yerden devam etmeyehevesli olduklarına işaret etmektedir.

Yapılan açıklamaya göre, Washington’da ABDDışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın huzuruna çıkanGürcistan Dışişleri Bakanı Grigol Vaşadze, iki ülkearasındaki işbirliğini güçlendiren stratejik anlaşmayıbasın toplantısında imzaladılar. İmzanın ardındankonuşma yapan Rice, “ABD, Gürcistan’ın toprakbütünlüğünü ve egemenliğini desteklemektedir vedesteklemeye devam edecektir” dedi.

Açıklamada, anlaşmanın savunma, ticaret, enerjigüvenliği, demokratik kurumların güçlendirilmesi,halklar arasındaki irtibat ve kültürel değiş tokuş gibikonularda iki ülke arasındaki işbirliğinin ilkelerinibelirlediği söylendi.

Bu açıklama, ABD emperyalizminin Kafkaslar’adönük kirli planlarının halen devrede olduğunu teyitediyor. Irak’ta bir milyonu aşkın insanı katledendünyanın en zalim işgalci gücünün Kafkaslar’a elatması, bu bölgenin de kan gölüne çevrilmetehlikesinin artması anlamına geliyor.

Bu arada Gürcistan’daki kimi partiler, ABD ileyapılan kölelik anlaşmasına karşı çıktılar. Bir kısmı

anlaşmaya yüzeysel tepki gösterirken, İşçi Partisitarafından yapılan açıklamada, Gürcistan’ın NATO’yatam üyelik hedefinden derhal vazgeçmesi gerektiği,ABD ile yapılacak stratejik ortaklığın ülkeningüvenlik ve istikrarını tehlikeye soktuğu vurgulandı.

Amerikan kuklası Saakaşvili yönetiminin

Gürcistan’ı haydutların paravan örgütüne dönüştürmeçabalarının, bu ülke halklarının başına yeni belalaraçmaktan başka bir sonuç doğurması mümkün değil.Bu gidişatı tersine çevirmek ancak Gürcistan ilerici-devrimci güçlerinin hem emperyalizme hemişbirlikçilerine karşı direnmesiyle mümkün olacaktır.

Gerici Gürcistan rejimi ABD uydusu olma yolunda!

İsrail protestolarından…

“Filistin halkına özgürlük!”Köln’de İsrail protestosu

10 Ocak günü Köln’deki Dom Meydanı’ndaİsrail’i protesto eylemi gerçekleştirildi.

Çağrısı, bazı Alman sol gruplarının dadesteğiyle, Köln’deki Filistinliler Derneğitarafından yapılan mitinge yaklaşık 3 bin kişikatıldı. Kitlenin ezici çoğunluğunu Ortadoğu veTürkiyeli ile İslami çevreler oluşturdu. Buçevrelerin yer yer Türk bayrağı taşıdıklarıgözlendi. Türkiyeli sol gruplardan ise HalkCephesi, DİDİF ve Devrimci Proletarya pankartve dövizleriyle yer aldılar. Dinci-gericisloganların atıldığı mitingte İsrail’i kınayan veFilistin direnişini selamlayan çok sayıda döviz,Filistin bayrakları ve katliam resimleri taşındı.Eylemde sloganlar hiç susmadı.

Bir-Kar olarak mitingte “Filistin halkınaözgürlük!” yazılı pankart ile üzerinde, “Her ölüFilistinli İsrail’de bir oy demektir!”, “Alman devleti İsrail’e olan politik ve askeri desteğini çeksin!”,“Siyonizm yenilecek, direnen Filistin halkı kazanacak!” yazılı dövizler taşıdık.

Bir-Kar / Köln

Stuttgart’da İsrail protestosuStuttgart’da ilerici kurum ve kuruluşların oluşturduğu ortak platform 10 Ocak günü düzenlediği bir

mitingle emperyalizmi ve siyonizmi bir kez daha protesto etti. Saat 15.30’da Schlossplatz Meydanı’ndatoplanan yüzlerce kişi ABD ve İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü barbarca saldırılara direnen Filistinhalkının yanında olduklarını haykırdı.

Eylemde Filistinle Dayanışma Komitesi ile Türkiyeli ve Alman ilerici kurumların ortak çıkardıkları“Stoppt das Israelische Massaker in Gaza!” başlıklı bildirinin dağıtımı gerçekleştirildi.

Eylemde BİR-KAR imzalı “Zum Aktiven Widerstand mit dem palestinensichen Volk!” başlıklı bildirimizidağıttık.

Bir-Kar / Stuttgart

Bern’de coşkulu yürüyüşKatil İsrail ordusunun sınır tanımayan saldırganlığı 10 Ocak günü Bern’de yapılan büyük bir yürüyüşle

protesto edildi. Saat 14.30’da toplanmaya başlayan kitle saat 15.00`te kortejler oluşturarak yürüyüşe geçti.Uzun yürüyüş güzergahı boyunca konuşmalar yapıldı. Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı yürüyüşe öfke ve coşkuegemendi. Yürüyüşe özellikle Fransız kantonlarından yoğun bir katılım sağlandı.

İsviçre BİR-KAR olarak yürüyüşe, Almanca “Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleye!”şiarlı pankartımız, üzerinde resim ve şiarların yer aldığı dövizlerimizle katıldık. “Filistin’de siyonist katliamason, bütün emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun” başlıklı Almanca bildirimizi yaygın olarak dağıttık.

Bir-Kar / İsviçre

Bretagne’de İsrail protestosuFransa’nın Bretagne’ya bölgesinin Lorient kentinde 10 Ocak günü yürüyüş yapıldı.Fransız Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği’nin düzenlediği yürüyüş öncesinde İsrail’in şimdiye kadarki

katliamları sıralanarak siyonistler protesto edildi. Lorient’teki tüm sol güçler, demokratik kitle örgütleri,komünist partiler ve sendikalar yürüyüşe destek verdiler.

Yürüyüş boyunca, “Birleşmiş Milletler suç ortağı!”, “İsrail katil!” sloganları atıldı. Katılımın büyükbölümünü Fransızların oluşturduğu yürüyüşte Arapların katılımı da dikkat çekti. Türkiyeli yapılardan ise BİR-KAR eyleme destek sağlayarak bildiri dağıttı. Yürüyüşe bine yakın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Fransa - Bretagne

Krize karşı mücadele üzerine...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

Kriz süreci, sınıf mücadelesini keskinleştirdi. Sınıfhareketi kritik bir momente giriyor. Fabrika işgalleri,işyeri direnişleri, protesto yürüyüşleri ve kitleseleylemler yoğunlaşmaya başladı. 2009 yılının birmücadele yılı olacağı daha şimdiden anlaşılıyor.

2007 yılında başlayan işçi hareketinin yükselişi,yeni yılda yeni aşamalar kaydedeceğe benziyor. 2007yılı işçi hareketinde bir gelişmeyi işaretlemişti. HrantDink’in cenazesinin kitle hareketine dönüşmesiylebaşlayan bu süreç, aynı yılın 1 Mayısı’yla ivmekazandı. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanma ısrarı, sınıfıngüç ve moral birikiminin göstergesi oldu. Ardındangelen Telekom grevi bütün eksiklerine rağmen 12 Eylülsonrası gerçekleşen en büyük grevlerden biri olarak,sınıf tarihinde alması gereken yeri aldı. Yılınsonlarında doğru sosyal yıkım politikalarına ve hakgasplarına karşı uluslararası düzeyde işçi hareketiningerçekleştirdiği grev ve genel grevler sınıfınözgüvenini artırdı.

2008 yılına bu birikimlerle girildi. 2008, Davutpaşakatliamı ve Tuzla cehenneminde yaşanan işcinayetleriyle başladı. Kapitalizm ölüm, kan, gözyaşıve vahşi bir sömürü olan gerçek yüzünü bu katliamlarlabir kez daha gösterdi. Tekel işçilerinin kararlımücadelesi sınıfın öfkesini tetikledi. 14 Mart geneldirenişi ise sınıfın neo-liberal politikalara karşı kolektifduruşunu gösterdi. Ataklar 1 Nisan ve 6 Nisan’dasürdürülmeye çalışıldı. Ne var ki 14 Mart’ınkazanımlarının iyi değerlendirilememesi, sendikalbürokrasinin blokajları ve neo-liberal politikaların saltsonuçlarıyla hareket etme, mücadele ivmesinin hızladüşmesine yol açtı. 2008 1 Mayıs’ı bu anlamda yılınson kolektif ve radikal atağıydı. Sınıf hareketi 1 Mayıssonrasında durulmaya başladı. Bahar ayları inatçı,kararlı ve azimli Yörsan, E-Kart, Desa, Unilever, Tegadirenişleriyle geçti.

Ekim ayından başlayarak sınıfın gündemine krizgirdi. Önce medyanın dezenformasyonu vemanipülasyonlarıyla gelişmeleri izleyen sınıf, krizinhızla kendini üretim sektöründe göstermesiylerefleksler vermeye başladı.

Merkez ülkelerde finans sektöründe başlayan krizbelirli bir zaman sonra üretim sektörüne sıçrarken,periferide bu süreç daha kısa yaşandı. Kriz neo-liberalizmin bir krizi değil, eksik tüketimin biryansıması olarak fazla üretim krizi ya da kapitalizminkrizi olduğu yaşananlarla görülmeye başlandı.

Dezenformasyon ve misenformasyon taktikleriSönmez Flament’in kapatılması, Hundai’nin işçiçıkarmaya hazırlanması, Türk Philips, Asil Çelik,Bosch ve Renault’un üretime ara vermesi ve ücretsizizin dayatması, Kayseri’de Katartaş firmasında veGaziantep’te Elegant Tekstil’de binlerce işçinin iştenatılması, birçok sanayi bölgesinde yaşanan tensikat veişyeri kapatmalarıyla etkisizleşti.

Sınıf bu sefer bir yandan olayları anlamaya çalıştı,merak etmeye ve öfkelenmeye başladı, diğer yandaniçe kapanmaya, umutsuzluğa, kaderci bazı yaklaşımlargöstererek krizin abartıldığını düşünmeye başladı.Sınıfın bu ikili ruh hali halen sürüyor. Özellikle birveba ya da kara ölüm gibi bütün işçilerin üzerindeişsizlik dalgasının hissedilmesi, bu ikili ruh halinibesliyor. Öfke ve umutsuzluk bir arada yaşanıyor.

Sınıf krize karşı ilk tepkilerini veriyor

Bu süreç umutsuzluğun öldürücü ya da felç edicibir şekilde etkisini gösterdiği, moral değerlerinçöktüğü, sinizmin yayıldığı bir süreç olabileceği gibi,öfkenin umutla ve sınıf kiniyle kaynaştığı ve muazzamatılımların yaşandığı bir süreç de olabilir.

Sürecin karakterini sınıfsal antagonizmanın taraflarıbelirleyecektir.

Son iki ayda işçi hareketinde yaşanan gelişmelerkonjonktürel sınırlılıktan öte bir tarihsel anlam veiçerik taşımaktadır. İşçi sınıfı sermayenin kompleks birkarakter taşıyan kriz görünümü altındaki açıksaldırısına net yanıtlar üretmiştir. Fabrika işgaleylemleri, fiili protesto yürüyüşleri, iş bırakmalar veçeşitli düzeylerdeki direnişler bütün eksik veyetersizliklerine rağmen sınıfın diriliğini ortayakoymakta ve taşıdığı muazzam potansiyeligöstermektedir.

Sorun sınıfın yıkıcı gücünü senkronize bir şekildeaçığa çıkaracak eylemlerin örgütlenmesi ve mücadelehattının oluşturulması ve bunun sınıfın gündemine acilolarak sokulmasıdır. Bu aynı zamanda sınıfın özgüvenkazanması ve kolektif gücünün farkına varmasıdemektir.

Bugün yaşanan eylemlerin anatomisini çıkarmak buanlamda önemlidir.

Krizin hissedilmesiyle birlikte sınıfın en önemliatağı fabrika işgal eylemleri oldu. Bu eylemleri TezcanGalvaniz’de işten atılmalara kaşı 400 işçinin polisbarikatlarını fiilen aşarak (D-100 karayolunu kapatıp),şehir merkezine kilometrelerce yürümeleri, yineRenault, Bosch, Türk Philips ve Asil Çelik’te üretimeara verilmesi ve ücretsiz izinlere karşı işçilerin yaptığıprotesto yürüyüşleri takip etti. Bu fiili yürüyüşler metalsektöründe toplusözleşmeler imzalanmadan öncegerçekleşen haftalık yürüyüşlerle kendini göstermeyebaşlamıştı.

Sınıfın kriz sürecinde fiili protesto yürüyüşleriniSifaş, Nergis Tekstil, Ünsa Ambalaj, Gürsaş, Koluman-Kogel, Lgs-Sky gibi bir dizi fabrikada işten atılmalarakarşı ve sendikalaşma mücadelesi nedeniyle ortayaçıkan işyeri direnişleri izledi.

Bu arada çeşitli illerde DİSK, KESK, TTB, Sendika

Şubeler Platformu, bir dizi demokratik örgütün veçeşitli siyasi dergilerin katıldığı kitlesel gösteriler-basınaçıklamaları yapıldı, yapılıyor.

Kitlesel gösterilerin yanı sıra Desa, Tega, Yörsan,Unilever, IBM gibi uzun süreden beri devam eden işçieylemleri ve direnişleri var. Son olarak değişik siyasalözneler krize yönelik son derece yetersiz ajitasyon vepropaganda faaliyetleri sürdürüyor.

Kısaca kategorize ettiğimiz bu eylemler vefaaliyetler üzerine söylenecek ilk şey, belirli birkoordinasyonun olmaması ve bir eylem, örgütlenme vemücadele çizgisinin bulunmamasıdır.

Yaşanan eylem ve direnişlerin sınıfın ağırlıkla özsavunma reflekslerinin bir ürünü olarak doğmalarıdikkat çekmektedir. Ayrıca eylemlerin çoğunluğunundeğişik işkollarına bağlı sendikalı ya da yenisendikalaşmış işyerlerinde gerçekleşmesi çarpıcıdır.

Yer yer yükselen direniş ve eylemlerin kendi lokalsınırlarına hapsolması, genişleyemeyerek zamanlagiderek izole olmaları da düşündürücüdür.

Fabrika işgal eylemleri

İşçi sınıfı krizin bir sınıf saldırısı olduğunuhissettiği an, hemen en sert karşılığını verdi ve fabrikaişgal eylemlerine başladı. Key Tekstil, Prysmian,Dostel işgallerini, Sinter, Brisa, Tezcan Galvaniz veÜnsa Ambalaj işgalleri izledi.

Bugün ağırlıklı olarak savunma refleksinin birgöstergesi ve bazı yalın taleplerle sınırlı ve mahiyetidar işgal eylemleri yaşansa da, eylemlerin hızlaradikalleşme potansiyeli taşıdığı ortadadır.

Yaşanan işgalleri incelersek bazı somut verileryakalayabiliriz.

Batis’le ilişkili Key Tekstil’de çalışan 350 işçiücretlerinin üç aydır ödenmemesi ve fabrikanınkapatılmasına karşı, Kasım ayında işgal eylemi yaptı.Polis işçilere saldırdı. BMİS’e (DİSK/ Birleşik Metalİşçileri Sendikası) üye 400 işçinin çalıştığıPrysmian’da toplusözleşme görüşmelerinin MESS’intavrı ve dayatmaları sonucunda tıkanmasına karşı,işçiler işyerlerini terk etmeyerek, fiili işgal eylemiyaptı. Yine BMİS üyesi Dostel Makine’de ücretsiz izinsaldırısı ve işten atılmalara karşı, Kasım ayı sonunda

Kapitalist krize ve sermayenin saldırısına karşı işçi sınıfının eylem veörgütlenme hattı:

İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 1 Volkan Yaraşır

Krize karşı mücadele üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

bir vardiya (08.00-16.00 vardiyası) fabrikayı terketmedi, diğer vardiya (16.00-24.00) fabrikaya girereküretim yapmadı.

Bu eylemleri Sinter ve Brisa fabrika işgal eylemleriizledi. Daha önceki “işgal” eylemlerindeki kısmiataklar Sinter ve Brisa işgalinde daha nitelikleştirildi vebu işgaller daha radikal bir içerikte gerçekleşti.

Sinter’de çalışan 400’e yakın işçinin BMİS’e üyeolmaları işgale giden yolu açtı. Sinter patronunun 38işçiyi işten atması, diğer çalışanları harekete geçirdi.İşten atılmalar protesto edildi. Patron bu sefer anti-sendikal tavrını açıkça gösterip işçilerin tümünü iştençıkardı. Fabrika önündeki işçiler bu saldırıya karşı netbir tutum alıp, işyerini işgal etti. BMİS’in işgalingerçekleşmesinde oldukça önemli bir rolü oldu. Önderişçilerin atak davranmasını sağladı ve işgal iki günsürdü. BMİS önce var olan radikal atmosferin deetkisiyle işgale aktif destek verdi. İşten atılmaların“yasadışı” bir lokavt olduğunu açıkladı. Bu tavır işgalciişçilerin moralini ve özgüvenini yükseltti. Ne var kiişgale, işçilerin (daha önce 25. Madde’den atılan işçilerde dahil) 17. Madde’den iş akitlerinin feshedildiğininaçıklanması ve polisin müdahale edeceği gerekçesiyleson verildi. Direnişin fabrika önünde yapılacakeylemlerle “süreceği” bildirildi. İşçilerin tekrar işedönmek için yaptıkları direniş halen devam ediyor.

Brisa’da 64 işçinin işten atılması, Brisa işçilerininfabrikayı işgal etmeleriyle karşılık buldu. İki gün süreneylem sonucunda Lastik-İş sendikası SabancıHolding’le bir araya gelmek zorunda kaldı. Atılanişçilerin 7 gün ücretli ve 2 gün ücretsiz kabul edileceğiaçıklandı. İşten çıkarılan işçilerin hepsinin sendikayönetimine muhalif olmaları ve Lastik-İş Sendikasıyönetiminin işverenle anlaşarak bu işçilerin atılmasınaonay vermesi, sendikal ihanetin boyutunu ortayakoydu. Ardından Lastik-İş Sendikası benzer bir tutumuPirelli’de gösterdi. İşverenle anlaşması sonucunda 80işçinin işten atılacağı bildirildi.

İşgal eylemlerinin ağırlıkta sendikalı işyerlerindegerçekleşmesi önem taşımaktadır. Sendikal yapılarınbazen bürokratik blokajları, bazen açık ihanetlerinerağmen, sermayenin her düzeydeki saldırısına,özellikle sendikalı işçilerin ilk ve sert yanıt vermeleridikkat çekmektedir. Sendikal yapıların bütünbürokratik ve korparatist özelliklerine rağmen sınıfınkolektif davranma yeteneklerini beslediği de gözardıedilmemelidir.

2009 yılında da işçi sınıfının reflekslerinin buyönde devam etmesi büyük bir olasılıktır. Sinter işgalibelirli olumlulukları içinde taşıyan ama yine debürokrasinin etkin olduğu bir yapının gelebileceği enüst noktayı göstermektedir. BMİS’in kısa zamandaişgali bitirerek defansif bir noktaya çekilmesidüşündürücüdür. BMİS yönetimi Sinter işgalinin şukonjonktürdeki sınıf hareketi açısından yakıcı öneminigörmemiş, görmek istememiş ve eylemi bloke etmiştir.BMİS, kendine üye diğer işyerlerinde de tavrı tutuk,eylemleri yatıştırıcı ve eylemin içeriğini zaten yasal birhak olan kıdem ve ihbar tazminatlarının alınmasıylasınırlı tuttu. Ayrıca Sinter işgalinin bitirildiği günBMİS’in metal sözleşmesini imzalaması kaygıvericidir. İmzalanan toplusözleşmeyle, 100 bin metalişçisinin sözcüsüyüz diye yola çıkan BMİS, Türk-Metal’in hegemonyasını kırma, yıpratma şansınıkullanamamış ve bazı önemsiz maddelerdekikazanımlarla Türk-Metal çizgisine tabi olmuştur.

Sinter işgali mahiyeti itibariyle sınıfın genelinemesaj taşıdığı gibi, özelde metal işçilerine de mesajtaşımaktaydı. BMİS’in burada göstereceği kararlı tavır,metal sektöründe hegemonik gücünü artırabilirdi.Bölgenin bir işçi havzası olduğu düşünülürse, Sinterişgalinin sürmesi yaşanan kriz koşullarında inanılmazolanaklar ortaya çıkarabilir ve sarsıcı etkileryaratabilirdi. İşçi sınıfının eylem içinde öğrendiği veyaşanan bir emsalin işten atılmalara ve tensikatlarakarşı ‘ne yapmalı?’ sorusuna net bir yanıt olacağı göz

ardı edildi. Bütün bu yönleriyle Sinter işgali, sendikal yapıların

sınırlarının altını çizdi. Özellikle işyerlerinde önder,duyarlı, sınıf bilinçli işçilerin kurduğu ve çalışanlarınbütününü kapsayacak ve aynı zamanda sınıfın kolektifiradesini ve bağımsız gücünü ortaya koyan tabanörgütlenmelerinin (ya da işyeri komitelerinin) öneminevurgu yaptı. Taban örgütlenmeleri aracılığıyla dünsendikalara örgütlü giden işçiler, yine bu örgütlenmeleraracılığıyla hem sermayeye, hem de sendikalbürokrasinin her türlü blokajına karşı net ve kararlı birtutum takınabilirdi.

Burada unutmadan, taban örgütlenmelerinin saltsendikal alana yönelik bir önerme değil, sınıfın bütünkesimlerine ve özellikle güvencesiz ve sendikasızişçilere yönelik bir önerme olduğunu vurgulamaktayarar var.

Brisa işgali ise sendikal bürokrasinin ihanetini netbir şekilde ortaya koydu. Bu işgalde de problem sınıfınişyeri esaslı taban örgütlenmelerinin olmamasıydı.İşgal bu ihtiyacı yakıcı olarak ortaya çıkardı. Yine deBrisa’nın her şeye rağmen “sendikalı” olması işçilerinortak hareket etme, kolektif davranma zeminleriniyarattı.

Başta Sinter ve Brisa olmak üzere diğer işgaleylemleri 2009’da sınıf hareketinin krize karşıizleyeceği yolu gösterdi. 2009’da gerçekleşecek daharadikal fabrika işgal eylemlerinin öncülü oldu. Ayrıcasendikalı işyerinin önümüzdeki dönemde, sınıfeylemliliği açısından katalizör işlevi görme olasılığınıişaret etti. Yine metal ve otomotiv sektörününöneminin altını çizdi. Bu sektörde çalışan işçilerinmücadele deneyimleri ve birikimleri, çabuk radikalizeolma özellikleri ve hızla tepki gösteren karakterleriyaşanan pratiklerle ortaya çıktı.

Bu verilerin ışığında bugünden işçi havzaları veorganize sanayi bölgelerindeki stratejik işyerlerininbelirlenmesi ve bu işyerlerinde ajitasyon vepropaganda faaliyetlerinin yoğunlaştırılması gerekiyor.Havzalarda özellikler taban örgütlenmelerinin biçimleriolan özsavunma komiteleri, direniş komiteleri, işgalkomiteleri ve mücadele komiteleri şiarlarınınyükseltilmesi acil önem taşıyor. Önder ve duyarlıişçilerle organik bağların kurulması ve sürecehazırlanmalarını sağlamak temel görev olarakönümüzde duruyor. Benzer çalışmalar sendikasız,güvencesiz işyerlerinde de aksatılmadan ve ihmaledilmeden yerine getirilmelidir. Sendikalı işyerlerinevurgu taktik önceliklere ilişkin bir vurgudur. Buradaönemli olan havzayı harekete geçirecek ya da havzadaeylemleri tetikleyecek odak işyerleridir. Özellikle buişyerlerinde gelişecek fabrika işgal eylemleri, sınıfınhızla radikalize olmasını sağlayacaktır. Bu işgallerkrizin yıkıcı etkilerine ve sermayenin saldırılarına karşınet bir cevaptır. Sınıfa karşı sınıf politikasının enkonsantre halidir. Sınıf bu eylemlerle sermayeninacıyan yerine vuracaktır.

Türkiye işçi sınıfının tarihi, fabrika işgaleylemlerinde nelere dikkat edilmesinin pratikleriyledoludur. İşgallerde yaşanan eksiklikler bu deneyimlerebakılarak aşılabilir. 1968-1969 ve 1970 yıllarındagerçekleşen Derby, Singer, Demirdöküm, Sungurlarfabrika işgal eylemlerinin bütününde işçilerle devletinresmi güçleri arasında açık çatışma yaşandı. İşgallersınıfsal antagonizmanın açık bir göstergesi olarak izbıraktı. İşgallere başta işçi aileleri, yakın işyerlerindeçalışan işçiler ve aynı sendikaya bağlı işçiler ve çevrehalkı tarafından sahip çıkıldı. Bir nevi işgal edilenfabrikalar etten duvarla sarılıp, militanca korundu.Örneğin Demirdöküm işgalinde fabrika, 10 tank ve 15zırhlı araçla kuşatıldı. Polisin saldırısı iki defapüskürtüldü. İşçiler kendini aktif şekilde savundu.İşçiler ancak haklarını elde ettikten sonra eylemlerineson verdiler (1).

2009 yılında yaygınlaşması muhtemel fabrika işgaleylemlerini bu perspektifle organize etmek, işgalin

lokal düzeyde kalmasını engelleyecek ve her işgalinsenkronize bir etki yaratmasını sağlayacaktır. İşçiailelerinin, çevre halkın ve yakın işyerlerindekiişçilerin işgallere aktif desteğinin sağlanması için herişçi havzası, her işyeri, işçilerin yaşadığı bölgeler vemahalleler asli çalışma haline getirilmelidir. Özellikleişçi ailelerine ulaşılmalı ve aileler aktive edilmelidir.Sınıf dayanışması vurgulanmalı, krizin ve iştenatılmaların sorumluları gösterilmelidir. Ancakdirenmeyle hakların alınabileceği ve korunabileceğianlatılmalıdır. Burada işin bütün ağırlığı devrimciproleterlere düşecektir. Fakat yaratılacak sarsıcı birdeneyimin de etkisi muhteşem olacaktır. Böylesi bireylem bütün havzayı tetikleyecektir. Ancak havzadirenişleri ve grevleri bu yangının içinde doğabilir.

Fabrika işgal eylemleri, kapitalist sistemin ruhuolan özel mülke karşı gerçekleştirilen en sert eylembiçimidir. Burjuva hukukunu yerle bir eden bir eylemtarzıdır. Sınıfın kapitalizme ve sermayeye karşıöfkesinin ve kininin en açık biçimidir. Bu eylem sınıfınhem öznel, hem de nesnel şekillenmesini hızlandırıcıbir içerik taşır.

Direnişler ve fiili sokak-protesto yürüyüşleri

Kriz süreciyle birlikte Türkiye çapında birçokişyerinde işten atılmalar ve işyeri kapatmaları gündemegeldi. Sifaş, Nergiz Tekstil, Ünsa Ambalaj, Gürsaş,Lgs-Sky, Koluman Kogel gibi işyerlerinde işçilerdirenişe geçti. Sermaye krizi bahane ederek bir yandanücretleri baskılandırdı ve kazanılmış hakları gaspetmeye başladı, diğer yandan işten atılmaları bir saldırıstratejisi haline dönüştürdü. Bugün bazıları sendikalıolan, birçok işyerinde direnişler sürüyor. Ne var ki budirenişlerin hedefi kısmi hak kazanımlarıyla ve ağırlıklıolarak kıdem ve ihbar tazminatlarının alınmasıylasınırlı tutuluyor. Direnişler bir türlü dalgasal etkiyaratamıyor ve giderek lokalize oluyor. Eylemlerağırlıkta ilk dönemlerde daha sistemli, daha sonrarutinleşen işyeri önünde beklemeler şeklindebiçimleniyor. Zamanla direnişler izole olmaya başlıyorve hatta eylemciler ruhsal atalet içine düşüyor vedemoralizasyon güçlü bir şekilde kendini gösteriyor.Bir türlü direnişler sınıfın geneliyle kaynaşamıyor.

2009 yılındaki yerel seçimlerden sonra sermayeninsaldırılarının artacağı ve özellikle işten atılmalarınyaygınlaşacağı ortadadır. Yani 2009 yeni işçidirenişlerine gebedir. Sorun bu direnişlerin lokalreaksiyonlar olarak kalmaması, zincirleme reaksiyonadönüşmesidir. Bu direnişlerin zincirleme reaksiyonyaratması için havzalarda ve organize sanayibölgelerinde özel olarak çalışmak, daha şimdidenmakro projeler oluşturmak gerekiyor. İşyeri işyeri,atölye atölye kurulacak taban örgütlenmeleri, havzakomitelerine, organize sanayi eşgüdüm komitelerinedönüştürülmeli, sermayenin saldırılarına karşı kolektifduyarlılıklar artırılmalıdır. Sınıfın örgütlü duruşunuyaratmak için çabalar yoğunlaştırılmalıdır. Bununyanında krizin nedenleri, sonuçları ve işçi sınıfınaetkileri üzerine yapılacak ajitasyon ve propagandafaaliyetleri önem taşıyacaktır. Bu faaliyetlerle biryandan kapitalizm teşhir edilirken, öte yandandevrimin ve sosyalizmin propagandası yapılmalıdır.Sınıfın kolektif gücü ve müdahalesinin önemi üzerindedurularak, işsizliğe karşı yürütülecek eylemler giderekönem taşıyacaktır. Bu anlamda her direnişi, her eylemihavzanın geneline yayma ve destek direnişleri yaratma,ziyaretler örgütleme ve fiili gösteriler düzenlemeyiönümüze koymalıyız. Sınıfın hem bir savunma, hembir direniş, hem de bir mücadele organı olan tabanörgütlenmelerinde bir araya gelmesi içinçalışmalarımızı yoğunlaştırmalıyız.

Sınıfa en temel silahının taban örgütlenmeleriolduğunu göstermeliyiz.

Fiili protesto ve sokak gösterileri/eylemleriönümüzdeki dönemde artacağa benzemektedir. Bu

Krize karşı mücadele üzerine...30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/02 H 15 Ocak 2009

gösteriler, burjuva hukukunu fiilen devre dışı bırakan, polisblokajlarını aşan, yer yer çatışmalara sahne olan ama aynızamanda öfkenin ve sınıf kininin göstergesi olaneylemlerdir. Gelişmesi muhtemel bu eylemler desteklenmelive radikalleşmesi için gayret gösterilmelidir. İşçiler bueylemler içinde muktedir olma duygusunu yaşadığı, kolektifgücünün farkına vardığı gibi, daha sonra gerçekleştireceğieylemler için özgüven kazanır. Sınıf kardeşliği bazen birçatışmanın ve polis barikatlarının önünde pekişir, bazenortak sloganlarla kendini ifade eder. Metal sözleşmeleridöneminde, naif özellikler taşısa da BMİS birçok ilde fiilieylemler örgütledi. Bu eylemler bazen polis engelinetakıldıysa da, genelde pek fazla problem yaşanmadı. Yine demetal patronlarına karşı bir güç gösterisinin ya da birreaksiyonun ifadesi olarak iz bıraktı. Her ne kadar BMİS bubirikimleri değerlendirmese de, bugünkü sonucu itibariylemetal işçisinin tepkilerini nötrleştirici bir işlev görse de, fiilieylemler her şeyden önce sokak eylemleriydi. Fabrikanınruhunu sokağa taşıması anlamında, muazzam derecedeönemli oldu. Hatta ileride fabrikayla sokak arasındakidiyalektiğin kurulmasını sağlayacak zeminler yarattı.

Olası krizin yıkıcı sonuçlarında özellikle sokaklar, sonderece stratejik önem taşıyacak. Sınıf mücadelesinde sokağıkazanmak büyük bir merhaledir. Sokakla tanışan, sokağahakim olan, onun özgürleştirici atmosferini yaşayan işçi,yarın gelişebilecek sert mücadelelere hazırlanmış işçidir.2001’de Arjantin’de yaşanan krizde, yepyeni grev tarzlarıylauluslararası işçi hareketine katkı yapan İşsiz İşçiler Hareketisokakta ortaya çıktı. Ve sokağın hakimi olarak sürecedamgasını vurdu. Bolivya’da, El Alto’da COB’ye bağlıişçiler sokak barikatları ve sokak savaşlarıyla güçleriniortaya koydu. Morales’i sokaklardan iktidara taşıdı.Türkiye’de 14 Mart eylemi gücünü fiili sokak eylemlerindenaldı. Belediye-İş Sendikası İstanbul şubeleri, BüyükşehirBelediyesi’yle yaşadığı toplusözleşme problemlerini fiilisokak yürüyüşleriyle aştı.

Krize karşı ilk etkili sokak eylemini Tezcan Galvanizişçileri gerçekleştirdi. Tezcan Galvaniz işçileri kriz bahaneedilerek 120’ye yakın işçinin işten atılmasına karşılık,anayolu keserek 20 km yürüdü. Bütün polis barikatlarınıaşarak Kocaeli şehir merkezine ulaştı. Aynı işçilersaldırıların devamı karşısında eylemlerini fabrika işgaleylemine çevirdi ve üretimi durdurdu. Tezcan Galvanizişçilerinin gerçekleştirdiği tarzdaki eylemlerin ileriki süreçteyayılması, bu ve benzeri sokak eylemlerinin sertleşmesimuhtemeldir. Bu eylemler havzalarda tıpkı 15-16Haziran’da olduğu gibi fabrika fabrika katılımlarla kendinigösterebilir. Saldırıların özellikle işten atılma ve hak gaspışeklinde odaklanması, sınıfın ruh halini deortaklaştırmaktadır. Bu gelişmeleri havza direnişlerinin ilkkıvılcımları olarak görmek gerekir. Krizin yıkıcı bir şekildehissedilmesiyle bir fabrikada başlayan “basit” bir fiili sokakyürüyüşü, birden bir havza direnişine ya da bir havzagrevine dönüşebilir. Görev bugünden havza çalışmalarını buperspektife oturtmak, olası gelişmeleri önceden tahminedecek şekilde konumlanmak ve her düzeydekikoordinasyonu sağlamak için eşgüdüm komitelerioluşturmaktır. Her şeyden önce sınıfın bu yöndehazırlanması önemlidir.

Yaygın havza direnişleri ve grevleri, genel direnişlerin vegenel grevlerin ön habercisi olduğu unutulmamalıdır.Bundan dolayı önümüzdeki dönemde yaygınlaşması olasıfiili sokak yürüyüşlerini desteklemeyi, lokal düzeydençıkarıp, halkın, işçi ailelerinin ve değişik işyerlerinde çalışanişçilerin katılımlarıyla büyük kitle gösterilerinedönüştürmeyi önümüze koymalıyız.

Fabrikanın kalbinin ve ruhunun sokağa taşınması,sokakları özgürleştirecektir. Sınıfı hızla radikalleştiripsiyasallaştıracaktır. Sistemin en büyük korkusunun sokak vefabrika arasındaki diyalektiğin kurulması olduğubilinmelidir.

(Devam edecek...)Dipnot:(1) Daha geniş bilgi için bakınız Volkan Yaraşır, İşgal

Direniş Grev, Mephisto Yay., 2006

Berlin’de Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anmasınaonbinler katıldı…

“Gelecek her yerdesosyalizme aittir!”

Alman proletaryasının ve sosyalizmin iki seçkin önderi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, her yılolduğu gibi, 11 Ocak’da Berlin’de yapılan bir yürüyüş ve anıt mezar ziyareti ile anıldılar. Bu yılkiyürüyüşe 10 bin civarında, anıt mezar törenine ise 80 bin işçi, emekçi ve genç katıldı.

Saat 11.00’de, Berlin’in Frankfurter Tor Meydanı’nda başlatılan yürüyüşe, Almanya’nın hemen herkentinden gelenler dışında Avrupa ülkelerinden ilerici, anti-faşist ve devrimci güçler de katıldılar.Dolayısıyla yürüyüş enternasyonal bir nitelik taşıyordu. Öte yandan yürüyüş, taşınan rengarenkpankartlar, dövizler, bayraklar, atılan sloganlar ve daha ilk anda alana yansıyan coşkusu ile görülmeyedeğer anlara sahne oldu. Yürüyüşe başından sonuna dek canlılık ve coşku hakimdi.

Bu yılki yürüyüş ve anıt mezar törenine iki önemli gelişme damgasını vurdu. Bunlardan biri Filistinsorunu, diğeri ise kapitalizmin yeniden içine yuvarlandığı krizdi. Yürüyüşün ilk anından itibarenyürüyüşçüler, siyonist İsrail’in Filistin’de sergilediği vahşete dönük protestolarda bulundular. ABD baştagelmek üzere, bu saldırganlığın gerisindeki güçlere gönderme yapılarak, siyonist vahşetin derhaldurdurulması içerikli çağrılar yapıldı. Yiğit Filistin halkı ile dayanışmacı sloganlar atıldı, kimi kortejlerdeonlara ait flamalar taşındı ve oldukça yoğun bildiri dağıtımı yapıldı.

Anma etkinliklerine asıl damgasını vuran ise kapitalizmin krizi oldu. Bir gün öncesinde DKP, PDS veJunge Welt’in ortaklaşa organize ettikleri konferansın, çeşitli anti-faşist grupların düzenlediği gösterilerin,akşam saatlerinde MLPD ve gençlik örgütleri Rebell’in düzenlediği, Rosa ve Karl’ı anma niteliği taşıyanetkinliğin asıl teması krizdi. Yürüyüşte de ağırlıklı olarak kriz karşıtı pankart ve dövizler taşındı.Kapitalizmi teşhir eden ve sorgulayan bildiriler dağıtıldı. Yürüyüş boyunca neredeyse tüm kortejlerde,kapitalizm karşıtlığında ifadesi olan, sosyalizm özlemini dile getirip hedef gösteren sloganlar haykırıldı.Karl Marx’ın çok sayıda resminin taşınması da bu tabloyu bütünledi ve güçlendirdi.

Yürüyüşe yerli devrimci güçlerden en anlamlı katılımı DKP ve MLPD gerçekleştirdi. Özellikle DKPgözle görülür bir sahiplenme içindeydi ve hazırlıklı gelmişti. Daha önceki yürüyüşlerde gözle görülür birkatılım sağlayan ve canlılığı ile hissedilen anti-faşist otonom gruplar ise bu yıl zayıf bir katılımla temsiledildiler.

Türkiye’den ise, TKP-ML, MLKP, TİKB, MKP, P. Devrimci Duruş ve Anadolu Federasyonu gibidevrimci parti ve kuruluşların yanısıra DİDİF ve TKP gibi reformist parti ve kurumlar katıldı.

İçinde bulunduğumuz dönem, kapitalizmin yeniden cepheden sorgulandığı, sosyalizmin güncelleştiği,bu anlama gelmek üzere, işçi ve emekçiler için yeniden umut ve özlem haline geldiği bir dönemdir. Bunedenle, tüm yaşamları işçi sınıfı ve sosyalizm davası için savaşmakla geçen iki seçkin devrimci önderiçin düzenlenen bu yılki etkinliklere her zamankinden daha bilinçli ve hazırlıklı katılmak gerekiyordu. Bubilinçle hareket ettik, yurtdışındaki komünistler olarak 50 kişilik bir kortejle katıldık. Yürüyüşte, TKİPimzalı, üzerinde “Gelecek her yerde sosyalizme aittir!” şiarlı bir pankart taşıdık. Yürüyüş boyunca veanıt mezarların yakınındaki alanda, aynı başlığa sahip olan bildirimizi yoğun biçimde dağıttık.

“Emperyalizme ve siyonizme karşı Filistin halkı ile dayanışmaya!” pankartıyla, BİR-KAR dayürüyüşte yerini aldı.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht yürüyüşü, anıt mezarların bulunduğu alanda sona erdi. Buradada kimi parti ve örgütler küçük toplantılar yaptılar. Kapitalizmi teşhir eden, sosyalizm için mücadeleçağrısı yapan bu konuşmaların ardından, yürüyüşçüler gelecek yıl tekrar buluşmak üzere geldiklerikentlere geri döndüler.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht ölümsüzdür!Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!Gelecek her yerde sosyalizme aittir!

Yurtdışından TKİP taraftarları

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Barış Anneleri’nden protestoBarış Anneleri İnisiyatifi, 10 Ocak günü Diyarbakır, İstanbul, Siirt ve İzmir’de gerçekleştirdikleri

oturma eylemleriyle Kürtçe üzerindeki baskıları protesto ettiler.İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda gerçekleşen eylemde yapılan Kürtçe açıklamada anneler, binlerce

yıldır çocuklarını Kürtçe ninnilerle uyuttuklarını, onları topluma Kürt diliyle terbiye ederek hazırladıklarınıbelirtti ve devletin Kürt dili üzerindeki baskılarını eleştirdi. Aynı zamanda devletin açtığı TRT 6‘yı samimibulmadıklarını belirtti.

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollardan çözümü için atılacak ilk adımın Kürtçe’nin kreştenüniversiteye kadar eğitim dili olarak kabul edilmesi olduğunu söyleyen Aras, talepleri kabul edilene kadarmücadelelerinin devam edeceğini ifade etti.

Basın açıklamasının ardından Kürtçe hazırlanan basın metni basına dağıtıldı.Açıklamanın ardından 10 dakikalık oturma eylemi yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sağlık kurumlarından protesto!İstanbul Tabip Odası, İstanbul Ezcacı Odası,

İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul VeterinerHekimleri Odası, SES İstanbul Şubeleri, Dev Sağlık İşSendikası 14 Ocak günü Okmeydanı Eğitim veAraştırma Hastanesi önünde gerçekleştirdikleri eylemle“Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın yarattığı hakkayıplarını protesto ettiler.

Eylemde “İşimize, işyerimize, özlük haklarımıza vegeleceğimize sahip çıkıyoruz” pankartı ve taleplerinyeraldığı dövizler açıldı.

Bileşenler adına yapılan ortak açıklamada şunlarsöylendi:“Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altındakiuygulamalar, ekonomik kriz bahanesiyle bizleredayatılanlar göstermektedir ki, bu yaşananlara sessizkalmak, bütün çalışanların güvencesiz koşullarda,bugün ve gelecek endişesi içerisinde daha düşük ücretlerve gelir karşılığında çalışması demektir. Hükümet eliyledayatılan İMF-Dünya Bankası ‘reçeteleri’ne boyuneğmek, paran kadar sağlık anlayışına mahkum olmakdemektir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sarıgazi’de kontra saldırılarSarıgazi’de Anadolu Demokratik Haklar Derneği

üyesi Hüseyin Arslan ve İnan Coşar gündüz saatlerindeyol ortasında uzun namlulu silahlar kullanılarakkaçırıldılar.

9 Ocak günü İHD İstanbul Şubesi’ndegerçekleştirilen toplantıda DHF adına açıklamayıokuyan Eylem Yıldız, yüzleri maskeli ve “kimliğibelirsiz” kişiler tarafından kaçırılan üyelerinin darpedildiklerini ve çeşitli işkencelere maruz kaldıklarınısöyledi. Hüseyin Arslan ve İnan Coşar’ın yaşadıklarıaktarıldı.

Hüseyin Arslan, 7 Ocak 2009 tarihinde saat11.00’de Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde bir kadıntarafından adres sorma bahanesiyle ara sokağa getirildi.Sokakta bulunan kar maskeli kişiler tarafından gözleribağlanarak siyah renkte “Şahin” marka bir aracabindirildi. Ormanlık bir alana getirilen Arslan’ınüzerindeki giysiler çıkarılarak darp edildi ve son olarakSarıgazi’deki bir okulun önüne atıldı.

İnan Coşar, 8 Ocak 2009 tarihinde DemokrasiCaddesi’nde yürürken arkasından yaklaşan Hyundaimarka bir araca zorla bindirildi. Gözleri bağlanan Coşarkar maskeli kişiler tarafından kaba dayağa, darpa, küfüremaruz kaldı. Son olarak ise Taşdelen Köprüsü’nünkenarına atılarak bırakıldı. Coşar’ın vücudunda bıçakyaraları olduğu görüldü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) 9 Ocak günü İHD İstanbul Şubesi’nde düzenlediğibasın toplantısı ile cezaevlerindeki faşizan uygulamaları protesto etti.

Açıklamada, Edirne E Tipi’nden Erol Engin isimli tutsaktan gelen haberlerin yanısıra cezaevlerindegenel olarak uygulanan baskı yöntemleri sıralandı:

- Hapishanelerde kullanım suları düzenli akmıyor,- Sıcak su haftada bir saat veriliyor,- Tutsakların fiziksel direnme güçlerini zayıflatmak için verilen yemekler az ve besleyici değil,- Diyet yemek diye verilen yiyecekler; patates, makarna vb.- Elektrik paraları tutsaklardan tahsil ediliyor,- Kış aylarında merkezi sistem ile ısıtılan hücrelerin kaloriferleri yakılmıyor, tutsaklar soğuktan

kaynaklı birçok enfeksiyon kapıyor,- Adli Tıp raporlarında, “Cezaevi şartlarında yaşamını devam ettirmesi mümkün değildir.” denilen

tutsaklar tahliye edilmeyerek ölüme terkediliyor,- Tutsakların her türlü karşı çıkışı disiplin cezaları ve işkencelerle karşılık buluyor. Sayısız tutsağa

verilen cezalar arasında, 6 ay, 1 yıllık, açık-kapalı görüş yasakları, mektup yasakları, telefon yasakları vehücre cezaları bulunuyor. İadeli taahütlü gönderilmeyen mektupların ise garantisi yok.

- Kitap ve dergiler üzerinde uygulanmakta olan yasaklar düzmece komisyon kararlarıyla hayatageçiriliyor. Birçok kitap ve derginin tutsaklara ulaşması engelleniyor.

- Tutsaklar kimi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ellerindeki malzemeleri ufak araçlara çeviriyor.Örneğin, jiletten bıçak; çöp kovalarından sehpa; çöplerden de toprak yapmak gibi. Buna bile tahammülüolmayan hapishane idaresi amaç dışı kullanım adı altında yeni bir disiplin cezası gerekçesi oluşturuyor.

- Tutsakların, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerinde Kürtçe konuşulması yasaklanıyor, tutsaklarınailesiyle yaptıkları görüşmeler Kürtçe konuşulduğu gerekçesiyle engelleniyor.

- Sevkler ve mahkemeye gidiş-gelişler tutsaklar açısından tam bir işkenceye çevriliyor. Sürgün sevkişkencesine maruz bırakılan tutsakların elleri zincirlerle bağlanıyor, hücre tipi ringlerle taşınıyorlar. Buringler, kışın dışarıdaki hava sıcaklığından daha soğuk; yazın ise daha sıcak ve nefes almayı bilezorlaştıracak kadar nemli, havasız.

Açıklamada tutsak yakınlarının da tecrit işkencesinden paylarını aldıkları söylendi.Ailelerin birbirlerini görmemeleri için görüş günü ve saatleri birbirlerini göremeyecek biçimde

düzenleniyor.E Tipi Muş Hapishanesi’nden Mehmet Yamaç’ın yaşadığı işkenceyi anlattığı mektubundan da alıntı

yapılan açıklamada TUYAB’ın talepleri ise şöyle sıralandı:- Uluslararası sözleşmelere göre 15 kişiden az olan mekanlar, tecrit sayılmaktadır. Hücre Tipi Cezaevleri

bu esasa uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemeler yapılana kadar hücre kapıları gündüzleriaçık tutulmalıdır.

- Ceza İnfaz Kanunu (CİK), içinde Baro, ÇHD ve TTB’nin de yer aldığı kurumlarca insan haklarınauygun biçimde değiştirilmelidir.

- Tutsakların tüm haklarını koşulsuz olarak kullanması sağlanmalıdır.- Bağımsız İzleme Kurulları oluşturulmalıdır. Bu kurum içinde tutsak yakınları İHD, ÇHD, Baro, TTB

ve sanatçılar yer almalıdır.- Hasta tutsakların tedavileri yapılmalı ve hasta tutsaklar bir an önce tahliye edilmelidir.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TUYAB’dan tecrite ve faşizanuygulamalara karşı açıklama!

Rosa Luxemburg ve

Karl Liebknecht’i

katledilişlerinin 90. yılında

saygıyla anıyoruz...

“Gelecek her yerde sosyalizme aittir!”