bilim teknik a 287 ustos 2008

113
SAYI 489 yıldız takımı Dünya’nın 7 Harikası Bazen bir bina, bir resim, bir fotoğraf ya da bir heykel görürüz veya bir müzik parçası duyarız ve o anda soluğumuz kesilir, kendimizi hafif ve küçük hissederiz. O yapıta hayranlık duyarız. Eşsiz bir şeyle karşı karşıyayızdır. Sıcakla Başa Çıkabiliriz Havai Fişekler Kutup Yıldızı BİLİM VE TEKNİK DERGİSİNİN EKİDİR - SAYI 3 - AĞUSTOS 2008 212110 2008/08 BİLİM TEKNİK 489 AĞUSTOS 2008 Su Fakirliği... Uzayda Tuvalet... Robot Dünya Kupası... Tohum Bankaları... Sıradışı Haritalar... TÜBİTAK AĞUSTOS 2008 Uzayda Tuvalet... Robot Dünya Kupası... Tohum Bankaları... Sıradışı Haritalar... Su Fakirliği Su Fakirliği 3,5 YTL

Upload: drskull37

Post on 08-Aug-2015

148 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

S A Y I 4 8 9

yıldız takımıDünya’nın7HarikasıBazen bir bina, bir resim, bir fotoğraf ya da bir heykel görürüz

veya bir müzik parçası duyarız ve o anda soluğumuz kesilir,kendimizi hafif ve küçük hissederiz.

O yapıta hayranlık duyarız. Eşsiz bir şeyle karşı karşıyayızdır.

Sıcakla Başa Çıkabiliriz

Havai FişeklerKutup Yıldızı

B İ L İ M V E T E K N İ K D E R G İ S İ N İ N E K İ D İ R - S A Y I 3 - A Ğ U S T O S 2 0 0 8

212110 2008/08

BİLİM

veTEK

NİK

489 A

ĞU

STO

S2008

Su Fakirliği...Uzayda Tuvalet... Robot Dünya Kupası...Tohum

Bankaları... Sıradışı Haritalar...TÜBİTAK

AĞUSTOS 2008

Uzayda Tuvalet... Robot Dünya Kupası... Tohum Bankaları... Sıradışı Haritalar...

Su FakirliğiSu Fakirliği

3,5 YTL

kapakAgust08:ekim- kapak 7/28/08 4:32 PM Page 1

Page 2: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Yazışma Adresi : Bilim ve Teknik Dergisi Atatürk Bulvarı No: 221 Kavaklıdere 06100 Çankaya - Ankara

Yazı İşleri : (312) 427 06 25 (312) 427 23 92 Faks: (312) 427 66 77

Satış-Abone-Dağıtım : (312) 467 32 46 (312) 468 53 00/1061 ve 3438Faks: (312) 427 13 36

TÜBİTAK Santral : (312) 468 53 00Adres : Atatürk Bulvar , 221 Kavaklıdere 06100 Ankara

Internet : www.biltek.tubitak.gov.tr e-posta : [email protected]

ISSN 977-1300-3380 Fiyatı 3,50 YTL (KDV dahil) Yurtdışı Fiyatı 5 Euro.

Dağıtım : Turkuvaz Dağıtım

Baskı : Promat Basım Yayın A.Ş. www.promat.com.tr

Tel: (0212) 622 63 63

Bilim ve Teknik Dergisi, Milli Eğitim Bakanlığı [Tebliğler Dergisi, 30.11.1970, sayfa 407B, karar no: 10247] tarafından lise ve dengi okullara; Genelkurmay Başkanlığı [7 Şubat 1979, HRK: 4013-22-79 Eğt. Krs. Ş. sayı Nşr.83] tarafından Silahlı Kuvvetler personeline tavsiye edilmiştir.

SahibiTÜBİTAK Adına Başkan V.Prof. Dr. Nüket Yetiş

Genel Yayın YönetmeniSorumlu Yazı İşleri Müdürü Çiğdem Atakuman ([email protected])

Yayın KuruluGüldal Büyükdamgacı AloganEfser KerimoğluAhmet OnatMehmet Mahir ÖzmenFerit Öztürk

Yayın KoordinatörüDuran Akca ([email protected])

Araştırma ve Yazı GrubuAlp Akoğlu ([email protected])

Bülent Gözcelioğlu ([email protected])

Serpil Yıldız ([email protected])

Elif Yılmaz ([email protected])

Grafik Tasarım - UygulamaAyşegül D. Bircan ([email protected])

Ödül Evren Töngür ([email protected])

Web UygulamaSadi Atılgan ([email protected])

Mali KoordinatörH. Mustafa Uçar ([email protected])

Okur İlişkileri - İdari Hizmetlerİbrahim Aygün ([email protected])

Vedat Demir ([email protected])

Sema Eti ([email protected])

Zehra Şen ([email protected])

A Y L I K P O P Ü L E R B İ L İ M D E R G İ S İ

C İ L T 4 1 S A Y I 4 8 9

Bilim veteknik“Benim mânevi mirasım ilim ve akıldır”

Mustafa Kemal AtatürkGezegenimize mavi rengini veren, yaşamın kaynağı su... Bedenimizdekioranında meydana gelebilecek en küçük eksilme yaşamımızı tehlikeye atıyor.Mevsimin şu en sıcak günlerinde, susuzluğumuzu ve bedenimizdeki su kaybınıgidermenin yollarını kolayca bulmanın rahatlığını yaşadığımız günler sayılıolabilir. Araştırmalar, bunun nedenini yalnızca küresel ısınmaya bağlamanında doğru olmadığını gösteriyor. Dünyanın sularının yalnızca %2.5’lik birkısmı “tatlı.” Bunun da sadece % 1’i içilebilir. Bu %2.5’in %1’ine de tekbaşına sahip değiliz; yaşam döngüsü içerisindeki tüm diğer canlılarla birliktepaylaşmak zorundayız. Bencillik edip tümüne sahip olmaya gücümüz yeter,ama yaşamımızı sürdürmemiz olanaksızlaşır o zaman… Endişelenmeyin, henüz kıtlık çekmeyecek kadar suyumuz var hepimizeyetecek. Tek sorun, var olan bu suyun ne kadar hakkaniyetle dağılacağı, heminsanoğlu için, hem de bu mavi gezegenin diğer sakinleri için. Dünyadayaklaşık 2 milyar insan su fakiri ülkelerde yaşıyor. Biz ise su zenginiolduğumuzu düşünmekte ne kadar haklıyız? Kapak konusu yaptığımız SuFakirliği yazısı, öngörülerin çok üzerinde seyreden nüfus artışımız vekentleşme ile büyüyen su sorunumuzun çözümüne tek çarenin bütünleşik suyönetimi olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. Bizlere düşense bu konudakiduyarlılığımızı yitirmeden, bireysel olarak da sorumluluklarımızı yerinegetirmeye çalışmak. Hızla kaybolmakta olan tür çeşitliliğini korumak için çeşitli girişimler var.Bunlardan biri de bitki çeşitliliğini korumak için oluşturulan tohum bankaları.Tohum bankaları, aslında tohumların düşük sıcaklık ve nem koşullarındauzun sürelerle korunabildiği özel depolar. Birleşmiş Milletler Gıda ve TarımÖrgütü (FAO) verilerine göre 100’den fazla ülkede, 1400 gen bankasıbulunuyor ve 6,5 milyon örnek bu bankalarda saklanıyor. Tohum bankalarıaracılığıyla çeşitliliği korumanın halen tartışılan birçok ahlakî yönü var. Amabankalar kurulmaya devam ediyor. Norveç’in Kuzey Kutup bölgesine yakınSvalbard takımadalarında 28 Şubat’ta açılan tohum bankasının kuruluş amacı,olası bir küresel çaplı felakete karşı tohumları güvende tutarak tarımı devamettirebilmek. Bu olası küresel felaket gelene kadar ise tohum kolleksiyonusahibi yatırımcılar, tarımı nasıl tekellerine alabileceklerinin hesaplarınıyapmaya çoktan başlamışlar. Yapımı için 9 milyon dolar harcanan Svalbardtohum bankası, toplam 268.000 farklı tür tohumla dünyanın en büyük tohumbankası olacak. Tohum bankalarını ele alan yazımızda da belirtildiği gibi,giderek tekelleşen tohum şirketlerine bağlı kalmaktan kurtulmak için kendiçeşitlilik ve türlerimizi korumaya yönelik sistemli çalışmalara vereceğimizdestek ve yatırımla, tek tipleşen dünyaya kazandırabileceğimiz çok şey var.Sevgiyle...

Çiğdem Atakuman

kunyeAgust:künye 7/28/08 11:20 AM Page 1

Page 3: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

İçindekiler

TÜBİTAK Formula G ve Hidromobil Yarışları 2008 ......................................................4

Bilim ve Teknoloji Haberleri ................................................................................................6

İlettikleriniz ............................................................................................................................21

Nerede Ne Var?/Duran Akca .................................................................................................22

Teknoloji Adımları ................................................................................................................24

Dünya Güncesi/Özgür Tek ....................................................................................................28

Uzayda WC Teknolojisi/Ethem Derman ..............................................................................30

Reenkarnasyon Schrödinger’in Kedisini Kurtarabilir/Çeviri: lhami Buğdaycı .............34

CERN’deki Deneyler Dünya’yı Yok Edebilir mi?/lhami Buğdaycı ................................36

Duygusal Robotun Yükselişi/Çeviri: Cumhur Öztürk ........................................................40

Robot Dünya Kupası/Çağlar Sunay .....................................................................................42

Su Fakirliği Kapımızda mı?/Serpil Yıldız ...........................................................................48

Hollanda’nın Suyla Sınavı/Muzaffer Özgüleş .....................................................................64

2. TÜBİTAK Sualtı Bilim Kampı’nın Ardından/Bülent Gözcelioğlu ..............................68

Bitkiler de Zekidir/Muzaffer Özgüleş ....................................................................................72

Kıyamet Günü Kasası Svalbard ve Tohum Bankaları/Özgür Tek ...............................78

Sıra Dışı Haritalar/Özgür Tek ..............................................................................................84

Türkiye Doğası/Bülent Gözcelioğlu ........................................................................................92

Yeşil Teknik/Cenk Durmuşkahya ............................................................................................94

Bilim Tarihinde Bu Ay/Murat Dirican .................................................................................96

İnsan ve Sağlık/Ferda Şenel ..................................................................................................98

Gökyüzü/Alp Akoğlu ............................................................................................................100

Yayın Dünyası/Bülent Gözcelioğlu ......................................................................................103

Kendimiz Yapalım/Yavuz Erol ...........................................................................................104

Zeka Oyunları/Emrehan Halıcı ............................................................................................106

Matematik Kulesi/Engin Toktaş .........................................................................................107

İçbükey Yansımalar/İnci Ayhan .........................................................................................108

icindekiler:Layout 1 7/28/08 1:15 PM Page 1

Page 4: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

30

Svalbard Tohum Bankası’nın kuruluşundaki amaç, dünya üzerinde olası bir felaketin sonucunda tohumları güvende tutarak tarımürünlerinin herhangi bir bölgede yeniden yetiştirilmesini sağlamak ve gerekli olan gıda üretimine karşı bir sigorta görevi yapmak.

78

Pratik anlamda baktığımızda haritalama insanın kendinden daha büyük ve algılamada güçlük çektiği ölçekleri daha küçük ölçektegözler önüne sermek ve kuşbakışı bir görüntü sunmak olarak düşünülebilir. Ancak değişik haritalar ve haritalama teknikleri bize

bundan daha çok bilgi sunar.

84

48

Uzayda tuvalete gitmek hiç de kolay değil. NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yapılacak ek tuvalet için bir Rus firmasına 19 milyon dolar ödemeyi göze alıyor. Uzay tuvaletleri özel bir araştırma ve teknoloji geliştirme konusu.

Aşırı nüfus artışı, kirlilik, kuraklık ve nihayet iklim değişikliği gibi etkenler yeni sorunlar oluşturmaya başladı. Üstelik bu etkenlerin biraradalığı, tarihte görülmüş örneklerinden daha da büyük boyutlarda kıtlık senaryolarını hızla, yeniden gündeme getiriyor. Ülkeler arasısu paylaşımı sorunları, uluslararası tekellerin su yönetiminde etkin rol alma istekleri su kıtlığı olgusunun tetiklediği gelişmeler olarak

görülebilir. Dikkat! 20. yüzyılın ekonomik değeri eşşiz görünen petrolünün yerini, 21. yüzyılda su alabilir...

icindekiler:Layout 1 7/28/08 1:15 PM Page 2

Page 5: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Final : 31 Ağustos 200825-31 Ağustos 2008

İzmir Yarış Pisti - PINARBAŞI

TÜBİTAK

G

Page 6: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008
Page 7: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Kan TestindenAkciğer Kanseri Tanısı

Amerikan Göğüs Derneği’nin(American Thoracic Society) 20 Mayıs2008’de Toronto’da gerçekleştirilenuluslararası konferansında sunulanyeni bir araştırmaya göre basit bir kantestiyle erken aşamadaki akciğerkanserleri bugüne kadar görülmemişbir duyarlılıkla saptanabilecek. Akciğerlerdeki kanserli dokuları iyihuylu dokulardan ayırt etmeyisağlayacak non-invaziv (cilt ya damukozayı geçmeden tamamlanan) birtestin geliştirilmesi olasılığınınyalnızca tıp dünyası için değil, öntestlerin ardından kesin biyopsisonuçlarını beklemek gibi üzücü birdeneyim geçirmiş olan her hasta içinde büyük bir etkisi olacak. Pensilvanya Üniversitesi’nden tıpdoktoru Yrd. Doç. Dr. Anil Vachani,“Bilgisayarlı tomografi (CT) iletarama, akciğer nodüllerinin %20–60arasında saptanmasını sağlıyor” diyor.“Hata oranı yüksek bu yöntemhastaları seri halindeki bilgisayarlıtomografi (CT) taramaları, pozitron

emisyon tomografisi (PET) taramalarıya da biyopsiler gibi daha kapsamlı vebirbirini izleyen araştırmalarakatlanmak zorunda bırakıyor. Eğer butest büyük ölçekteki tanısal bir araçşeklinde geliştirilirse, tüm bunlaraolan gereksinimi karşılayabilir” diyeekliyor. Akciğer kanseri çok farklı bir hastalıkolduğundan bu hastalığın izlenmesiçok zor olabiliyor. Bu araştırmacılarbeyaz kan hücrelerinin gen ifadelerinitest ederek akciğer kanserininvarlığını saptamanın kalıcı ve tutarlıbir yolunu bulmayı umuyor. Dr. Vachani ve çalışma arkadaşlarınınkullandığı test, başlangıçaşamasındaki tümörün kana

salgıladığı faktörleri taramak yerine,hastanın kan dolaşımındaki kendibeyaz kan hücrelerindeki genifadelerine bakıyor. Dr. Vachani budurumu “Bu hücrelerdeki gentiplerinin bizlere kanserin var olupolmadığını söyleyebileceğini bulduk”şeklinde açıklıyor. Yöntemin doğruluğunu vegeçerliliğini sınamak içinaraştırmacılar yaş, sigara içmedurumu, cinsiyet ve ırk bakımındanaynı özellikler taşıyan; akciğerkanserinin erken evrelerindeki 44hasta ve 52 sağlıklı bireyden (kontrolgrubu) oluşan bir grup oluşturdu.Sonra da kanserin varlığını saptamadakullanılabilecek en iyi hedefibelirlemek için bir takım genetikdiziler kullandı. 15 gen dizisinin%87’lik bir oranla en yüksekdoğruluğu taşıdığını buldular. Dr. Vachani “Bu bulgular akciğerkanserlerinin dolaşımdaki beyaz kanhücreleriyle etkileştiğini ve buhücrelerdeki etkin gen tiplerinideğiştirdiğini gösteriyor. Elde edilenbu sonuç, ileride akciğer kanserikuşkusu taşıyan hastalarda non-invaziv tanısal bir testin geliştirilmesiiçin kullanılabilir.” diyor ve ekliyor“Hastalardaki kanser riskini dahakesin bir şekilde belirleyebilecek butanısal test çok değerli olabileceği gibigereksiz cerrahi müdahaleleri,biyopsileri ve yinelenen görüntülemetetkiklerini azaltacak ve önemliekonomik etkileri olacaktır.” Dr. Vachani sözlerine “Bu yaklaşımınakciğer kanseri tanısındakullanılabilirliğini daha iyideğerlendirmek için daha genişgruplar üzerinde doğrulamaçalışmaları yapmayı planlıyoruz. Eğersonuçlarımız umut verici olursa bunugelecekte klinik bir deneyde sınamakistiyoruz.” diyerek son veriyor.

Esra Tok

http://www.eurekalert.org/pub_releases/2008-05/ats-btf051208.php

BiLiMveTEKNiK Ağustos 20086

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 6

Page 8: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 7

HIV virüsü uzun yıllar boyuncaaraştırmacılar için zorlu bir hedefolduğunu birçok kez kanıtlamıştı. Nehücre içinde oluştuğu yeri ve zamanıne de hücreden ayrılışını kimse tamolarak bilemiyordu. HIV ve ötekivirüslere ilişkin bilinenlersemikroskop görüntülerinden veenfeksiyonun değişik aşamalarındadondurulmuş durumdaki hücrelereyapılan kimyasal sondalardan eldeediliyordu. Bu şekilde yalnızcavirüsün belirli bir aşamadaki durumuanlaşılabiliyordu. Şimdi araştırmacılarbir hücrenin içinde yüz binlercemolekülün bir araya gelerek HIVvirüsünün parçalarını oluşturuşunuizlemeyi başardı.İki kişilik araştırma ekibinden,Rockefeller Üniversitesi’nde ve AaronDiamond AIDS Araştırma Merkezi’ndeçalışan virüs araştırmacısı PaulBieniasz “Daha önce hiç kimse virüsparçalarının oluşumunugözlememişti” diyor. Bu çalışma biliminsanlarının virüs oluşumunugözlediği ilk çalışma ve gerçekte biliminsanlarının virüslere bakışınıdeğiştirebilecek bir devrim niteliğinde.Araştırmayı, Rockefeller

Üniversitesi’nde büyük moleküllerinhücreye giriş çıkışları üzerine çalışan,biyofizikçi Sanford Simon ve PaulBieniasz birlikte yürütmüş. İki biliminsanı, bir virüsün oluşum ve konakhücreden ayrılış sürecinin heraşamasını izlemiş ve 6 dakika sürenbu süreci bir dizi yenilikçigörüntüleme yöntemi kullanarak dakaydetmiş.Araştırmanın temelinde bütünsel içyansıma tekniği denen ve genelliklegöz ardı edilen bir mikroskop tekniğiyer alıyor. Teknikte ışığın kırılmaözelliğinden yararlanılıyor. Bir camın

içinden hücre zarına doğru dar biraçıyla gönderilen ışınlar kırılır. Açıdaha da dikleştiğinde ışınlar kırılmaz,onun yerine yüzeyden geri yansır. Buyansıyan ışınlar da hücre yüzeyindenormalde görüntülenemeyen çok incebir alanın görüntülenmesini sağlar.Virüsün temel yapısal proteinlerindenGag’ı ışıkta parlayan bir proteinleişaretleyen araştırmacılar,moleküllerin bir araya gelerek birvirüsü oluşturmasını izlemeyibaşarmış. Bir görünüp bir yok olanparlak noktalara benzeyen görüntüiçin “Gökyüzünde parlayıp sönenyıldızlara benziyordu. Gerçekten çokgüzeldi.” diyor Sanford Simon.Araştırmacılar, gördükleri şeyinmoleküllerin bir araya gelerek birvirüsü oluşturduğundan emin olmakiçin birbirine yaklaştıkça renkdeğiştiren proteinlerle Gag proteininiişaretlemiş. Bu sayede proteinlerin biraraya gelerek sıkı bir yapıyadönüştüğünü ve virüsüoluşturduğunu gözlemlemişler.Bir sonraki aşamada da virüsünortaya çıktıktan sonra konak hücreyiterk etmesini görmek istemişler.Bunun için de Gag proteinini ortamınasitliğine göre renk değiştiren başkabir proteinle işaretlemişler. Hücreninasit düzeyi dışarıdan verilen karbondioksitle arttırıldığında hücre içindekimoleküller hemen tepki verirkenhücre dışına çıkmış, virüse aitmoleküller tepki vermekte gecikmiş.Biyolojide araştırmacılar genellikleyapılan dolaylı gözlemlerden birtakımsonuçlar çıkarır. Buradaki durumbunun tersi. Bieniasz da “Bu yöntemsayesinde virüsün oluşması gerçekzamanlı olarak gözleniyor ve kuşkuyayer bırakmayacak şekilde oluşum yerive zamanı biliniyor.” diyor.Gelecekte, HIV’ın oluşum süreci iyicebilindiğinde araştırmacılar bu virüslesavaşmak için daha etkili ilaçlargeliştirebilir. Virüsün oluşumaşamalarını durduracak yollarbulunabilir. Ayrıca bu teknik yalnızcaHIV’da değil, başka virüsler üzerindede uygulanabilir.

Çağlar Sunay

http://www.technologyreview.com/Biotech/20826/

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

AIDS Virüsünün Oluşumu Gözlendi

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 7

Page 9: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 20088

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Evrim, Tarih Sever

Organizmalar, atalarının taşımadığıyeni özellikleri nasıl kazanır? Önemlievrimsel yeniliklerin tek birmutasyonla mı kazanıldığı yoksa,kuşaklar boyu oluşan birçokmutasyonun birikimiyle mi ortayaçıktığı yıllardır evrimsel biyologlararasında süren ateşli bir tartışmanınkaynağı. Michigan DevletÜniversitesi’nden Richard Lenski veekibinin Haziran ayında yayımlananaraştırma sonuçları, evrimselyeniliklerin oluşumunda tarihinönemini açık bir şekilde gösteriyor.Araştırmaya göre organizmaların yeniözellikler kazanmasında bir andaönemli fenotipik değişimlere yol açanbir tek mutasyondansa, çok sayıdaküçük ve daha az etkili mutasyonun,evrimsel tarih boyunca birikimi çokdaha önemli.Lenski’nin 1988’de tek bir bakteripopülasyonuyla başlattığı çalışmanın(20 yıl ve 30.000 bakteri kuşağı)sonucu, E. coli bakterilerinin dahaönceden taşımadıkları bir özelliği,sitrat molekülünü kullanmayeteneğini, kazandığını gösteriyor. Tek bir bakteri kolonisiyle başlatılandeney aslında çok basit bir şekildekurulmuş. Tek bir koloniden eldeedilen 12 bakteri hattı her günglikozla beslenerek yirmi yıl ve onbinlerce kuşak boyunca yaşatılmış.Evrime ilişkin bildiklerimizedayanarak bu yirmi yıllık süreç içindebakterilerin birçok mutasyongeçirmesini ve doğal seçiliminişleyerek bu mutasyonlar sonucundabulundukları deney ortamına daha iyiuyarlanan bakterilerin seçilmesinibekleriz. Araştırmacılar da bubeklentiyle deneyi başlattıkları ilkkoloniden itibaren her beş yüz bakterikuşağında bir bakteri örneğinidondurarak bunlardan bir çeşitdondurulmuş fosil kaydı oluşturmuş.Bunun jeolojik fosil kayıtlarından çokönemli bir farkı var: Dondurulmuşbakteriler çözülüp, yenidencanlandırılarak atalar ile torunlarınözelliklerinin karşılaştırılmasınıolanaklı kılıyor. Ekip deney boyuncaevrimsel sürece ilişkin birçok

gözlemde bulunma fırsatı yakalamış.Örneğin günümüz bakterileri ilkatalarından ortalama %75 daha hızlıürüyormuş. Bunun yanında süreklibeslendikleri glikozu daha verimlikullanırken bazı başka şeker türlerinikullanmada artık ataları kadar iyideğillermiş. Araştırmacılar süreçboyunca evrim geçiren bazı genleribelirlemeyi de başarmış. Deneyinyürütüldüğü on iki bakteri hattınıntümünde birden değişen genlerolmuş; ancak bunların her birindegenin değişen bölgesi ötekilerdenfarklıymış. Lenski’nin ekibi 33.127’nci kuşaktansonra kolonilerden birinde bir gariplikolduğunu fark etmiş. Bu koloni, sitratmolekülünü kullanabilme yeteneğikazanmış. Birçok bakteri bu organikbileşiği kullanabilir, ancak sitratıhücre zarından içeri alamayan E.colibu molekülden yararlanamaz. Ekip,bu beklenmedik değişimin nasılortaya çıktığını anlamak için

dondurulmuş bakteri stoklarına geridönmüş. Yirmi yıllık kaydın farklızamanlarından canlandırılan örneklerincelenmiş. Sonunda sitratkullanabilen bakterilerin ilk kez31.500’üncü kuşakta ortaya çıktığıbelirlenmiş. O anda popülasyonunyalnızca binde beşini oluşturanbakterilerin popülasyon içindekioranları sonraki bin kuşakta %19’akadar çıkmış ve bunlar 33.000’incikuşakta bir anda ortadan kaybolmuş.Ne var ki 120 kuşak kadar sonrayeniden ortaya çıkıp bu kezpopülasyona egemen olmuşlar.Sitratçı bakterilerin popülasyoniçindeki varlıklarının çizdiği bu inişliçıkışlı eğri, sitrat kullanmayeteneğinin tek bir mutasyonla değil,birden çok mutasyonla oluştuğunudüşündürüyor. Lenski, bu değişiminyeniden gelişip gelişmeyeceğinigörmek için deneyi farklı kuşaklarüzerinden yeniden başlatmış. İlk15.000 kuşaktan hiç biri sitratkullanma yeteneği geliştirememiş.Bundan sonraki kuşakların öncekileregöre sitrat kullanma yeteneğinigeliştirmeye çok daha yatkın olduklarıgörülmüş. Bu, 20.000’inci kuşakdolayında gerçekleşen çok nadir birmutasyonun sitrat kullanmayeteneğinin gelişmesine ön ayakolduğunu gösteriyor. Ancak sitratkullanma yeteneğinin kazanılması içinbunun ardından gelen bir dizi başkamutasyon daha gerekli. Lenski’ninçıkardığı sonuç şöyle: Önemli evrimselgelişmeler, organizmaların geçmişteyaşadığı rastlantısal değişimlere sıkıcabağlıdır. Ekibin çok zor olduğunukabul ettiği şimdiki amacı da tamolarak hangi mutasyonun bu değişimeyol açtığını saptamak.

Murat Gülsaçan

Evolution loves history, June 2 2008, http://www.the-scientist.comA New Step In Evolution, June 2, 2008, http://scienceblogs.com/loom

Yapılan bir araştırmada Myxococcus xanthus’ların,kuyruklarının bir araya getirerek grup halinde

avlandıkları gözlenmiş. Acıkınca alttaki gibi bir topoluşturmuşlar.

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 8

Page 10: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 9

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

2000 Yaşındaki HurmaTohumu Ağaç OlmaYolunda

İsrail’deki Masada Kalesi’nde bulunan2000 yaşındaki hurma tohumubaşarıyla çimlendirilip, büyütüldü.Lut Gölü yakınlarındaki antik MasadaKalesi’nde yapılan kazılar sırasındabulunan hurma tohumununçimlenmeyi başaran en yaşlı tohumolduğu belirlendi. İsrailliaraştırmacılar, Masada Kalesi’nde1960’lı yılların başında yapılanarkeolojik kazılar sırasında bulunan,üç hurma tohumu üzerinde iki yılönce yeniden çalışmaya başlamışlardı.Radyokarbon tarihlendirme amacıylakullanılan iki tohumun MÖ 206 ileMS 24 tarihleri arasında, MasadaKalesi’nin Romalılarca kuşatılıpyıkıldığı tarihten (MS 72) kısa bir süresonra oluştuğu anlaşılmıştı. Hiç zararverilmeden çimlenmeye bırakılan son

tohumun da aynı yaşlarda olduğu,saksı değişimi sırasında elde edilentohum kabuklarından belirlendi. Aşağıyukarı 2000 yaşındaki bir tohumuçimlendirip büyütmeyi başaran ekibinlideri Sarah Salon, tohumun bugünekadar canlı kalabilmesini yıkıntılarınbulunduğu Lut Gölü bölgesinin aşırıderecede kurak ve sıcak olmasınabağlıyor. Masada hurması üzerindeyapılan ilk genetik analizler,DNA’sının yarısını Mısır, Fas veIrak’taki günümüzün üç hurmaçeşidiyle paylaştığını ve bugünkühurmalara göre büyük miktarda

genetik çeşitlilik içerdiğini gösteriyor.Geçmişte yok olmuş bir popülasyonailişkin tek bir bireyin sağlayacağı bilgisınırlı olduğundan başka hurmatohumlarının da çimlendirilmesiplanlanıyor. Masada hurması üzerinesürdürülen araştırmaların tohumbankacılığı, koruma biyolojisi veçağdaş hurmacılık üzerinde etkileriolacağı düşülüyor.

Murat Gülsaçan

Science 13 June 2008 Vol. 320. no. 5882, p. 1464"Methuselah" Tree Grew From 2,000-Year-Old Seed, June 12, 2008

http://news.nationalgeographic.com 2.000-year-old seed grows into 'tree of life' for scientists, 13 June

2008 http://www.independent.co.uk

Grönland’daYaşamkalım UzmanıBir Bakteri

Yeni tanımlanan bir bakteri türüGrönland’da 120.000 yıldır içindesıkışıp kaldığı buzdan canlı çıkmayıbaşardı.Pensilvanya Devlet Üniversitesi’ndenJennifer Loveland-Curtze vearkadaşları, Grönland buzullarındayaklaşık üç kilometre derindençıkardıkları buz örnekleri içinde sonderece küçük, bugüne kadartanımlanmamış yeni bir bakteri türükeşfetti. 120.000 yıl önce oluşmuşbuzul tabakasının içinde, o gündenbu yana düşük sıcaklık, eksikoksijen, yüksek basınç ve yetersizbesin koşullarında hayatta kalmayıbaşaran bakteri, yaşamın böylesi aşırıkoşullarda nasıl sürdüğününaraştırılmasına olanak sağlayacak.Yeni keşfedilen bakteri, hemen heryerde karşılaşıldığı halde hakkındaçok az şey bilinen son derece küçük(ultra-small) bakterilerden biri.

Normal boyutlardaki bakterileringeçemediği en ince gözeneklifiltrelerden bile geçebilecek kadarküçük olan bakterinin çok küçükboyutları, böylesi aşırı koşullardahayatta kalabilmesinin açıklaması

olabilir. Genetik olarak denizçamurunda, bitki köklerinde vebalıklarda bulunan bazı bakterilerleilişkilendirilen ve Chryseobacteriumgreenlandensis adı verilen bakteri,kutup buzullarında keşfedilenonuncu bakteri türü oldu.Yeryüzündeki biyokütlenin üçte biriya da daha çoğu mikroplardanoluşuyor. Loveland-Curtze yaklaşık 3milyondan çok mikrop türüolduğunun tahmin edildiğini ancakbugüne kadar tanımlanmış türsayısının 8000’den az olduğunubelirtiyor. Loveland-Curtzekeşiflerinin ötekimikroorganizmaların tanımlanması,üretilmesi ve özel yeteneklerindenyararlanılması açısından önemli biradım olduğunu söylüyor. Ekipçalışmalarının hücrelerin nasılhayatta kaldığı ve zaman içindebiyokimyalarını ve fizyolojilerini nasıldeğiştirdiklerinin anlaşılmasınakatkıda bulunacağını umuyor.

Murat Gülsaçan

http://www.eurekalert.org/multimedia/pub/8383.php?from=115264

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 9

Page 11: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200810

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Almanya YeraltındaKarbon DioksitDepolamaya BaşladıAlmanya, Avrupa’nın ilk karbondioksit depolama sahasının açılıştörenini 1 Temmuz’da yaptı. Berlin’inbatısında Ketzin bölgesinde bulunansaha, CO2SINK (Karbon dioksityutağı) adı verilen Avrupa projesininbir parçası. Karbon dioksitinyeraltındaki kayaçların içinehapsedilerek depolanmasınıamaçlayan projede, Potsdam’dabulunan Ulusal YerbilimEnstitüsü’nce küresel ısınmaylamücadele konusunda çok etkili biryöntem izleniyor.Gazın yeraltına pompalanması, 1Temmuz’daki törenle başladı. Enstitü

bu sahada 60.000 ton sera gazını,önümüzdeki iki yılı aşkın bir sürede,600 m’den daha derindeki, tuzlu suiçeren, gözenekli kayaçların içinepompalayacak. Enstitü’nün bilim yöneticisi, ReinhardHuettl, karbon dioksitin yeraltındadepolanmasının küresel ısınmayıyavaşlatabileceğini, bunun da biliminsanlarına alternatif enerjikaynaklarını geliştirme çabalarında

zaman kazandıracağını belirtti. Huettl,“Etkili bir sera gazı olan karbondioksitin depolanması, ‘karbon dioksitiçeriği düşürülmüş’ enerjiteknolojisinin geliştirilmesinde zamankazanmak için iyi bir seçeneksunuyor.” dedi. Huettl’a göreKetzin’deki saha, küresel ısınmaya yolaçan başlıca gazla ilgili çalışmalarınyürütüleceği “dünya çapında ilk vetek laboratuvar” olacak.Bazı çevreci gruplarsa endüstrininneden olduğu karbon salımınınyeraltında depolanması konusundatedirgin. Bunlardan biri deGreenpeace. Greenpeace’e göre buyöntemin, yüksek miktarda zehiriçeren yeraltı sızıntılarına yol açmariski var.

Pınar Dündar

http://www.physorg.com/news134055385.html

Peru’da İnka ÖncesiDönemden MezarBulundu

Arkeologlar 1600 yıl önce yaşamış,İnka dönemi öncesinden bir yerliliderin bozulmamış mezarını buldu.Kazı gurubunun lideri, bulunanmezarın Peru’nun eski Moçikakültürüyle ilgili sır perdesiniaralamaya yardımcı olabileceğinibelirtti. Huaca del Pueblo adı verilenmezar, Lima’nın yaklaşık 770 kmkuzeyindeki Lambayeque eyaletinde.

Kazı, Moçika kültürünün MÖ 100 ileMS 600 arasında geliştiği kıyıbölgesindeki (şu anda ıssız olan) biralanda yapıldı. Mezardaki buluntularaynı bölgede 20 yıl önce bulunan veson dönemde gerçekleşen en önemliarkeolojik keşiflerden biri sayılanSipan buluntularıyla benzerliktaşıyor. Her iki alanda da Moçikakültürünün önemli kişilerine ait,karmaşık yapı teknikleriyle inşaedilmiş ve sanat eserleri içerenmezarlar bulunuyor. Kanadalıarkeolog Steve Bourget bununkesinlikle birinci sınıf bir buluntuolduğunu çünkü ayrıntılarla dolu

birçok ikonograf içerdiğini belirtiyor.Bourget’ye göre verilerin sağlamasınıyapmak ve bunları Sipan ve benzeriyerlerdeki buluntularla karşılaştırmakçok keyifli olacak. 1986’dan beri bölgede çalışanBourget mezarın 14 taç, çeşitlimaskeler, mücevherler ve gelişmişbir teknolojinin göstergesi olanbakırdan yapılma nesneler içerdiğinisöylüyor. Bourget’ye göre buluntuönemli olmasına karşın Sipan’dakilerkadar kayda değer değil.Araştırmacılar eski nesnelerikoleksiyonculara satmak için yapılanmezar hırsızlığının uzun bir geçmişedayandığı Peru’daki öteki birçokarkeolojik buluntunun tersinemezarın iyi korunduğunuvurguluyor.Bourget çalıştığı kazı alanı iyikorunduğu için söz konusubuluntuların yok olmaktankurtulduğunu belirtiyor. 2006’daİngiliz polisi Londra’daki bir evdeMoçika kültürüne ait altındanyapılma ve insanı andıran desenlerlebezeli mitolojik bir ahtapottanoluşan bir hazine ele geçirmişti. Buhazine daha az bilinen bir kazıalanından 1988’de çalınmıştı.

Şeyma Bayrak

http://www.abc.net.au/news/stories/2008/07/06/2295710.htm?site=science&topic=latest

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 10

Page 12: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 11

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

“Akıllı Bomba”NanoparçacıklarıYöntemi MetastazıVuruyor.Kaliforniya Üniversitesi MooresKanser Merkezi yöneticilerinden Dr. David Cheresh ve araştırma ekibi,tasarladıkları ‘nanoparçacık’ ilaçsalım sistemiyle farelerde pankreas veböbrek kanserindeki metastazda(hastalığın bedendeki başka doku veorganlara yayılması) etkili bir sonuçelde etmek için kemoterapiyiyönlendirecek bir yöntem buldu.Çalışmayı yürüten patoloji profesörüCheresh nanoparçacıklarınkemoterapi yükünü “integrin” (ανβ3)olarak adlandırılan bir proteinişaretleyiciyi hedefleyerek taşıdığınıbelirledi. Sonra da bazı tümörlü kanhücrelerinin yüzeyinde bulunanintegrinlerin bulundukları bölgedekan hücresi oluşumu ve habis tümörgelişimiyle ilişkilendiğini fark etti. Ekip, nanoparçacık/ilaç birleşimininbirincil tümörlerde çok etkiliolmadığını ama farelerde pankreas veböbrek kanserlerinin metastazınıdurdurduğunu buldu. Araştırmacılarilacın kanserli bölgeyi besleyen belirlikan hücrelerini seçtiğini ve buhücreleri çevredeki dokulara zararvermeden yok ettiği içinkemoterapinin önemli ölçüde

azaltılmış dozlarda da istenen etkiyisağlayabileceğini gösterdi.Kemoterapinin düzenliuygulanmasının yol açtığı yan etkibedende çok miktarda toksinindolaşımına neden olması ve sonuçtasağlıklı dokuların da kanserlihücrelerle birlikte yok edilmesidir.Cherish, ilacın düzenlikullanıldığında normalden on beş katdaha az bir dozun verilmesiyle dekansere karşı istenen etkiyi eldeedebildiklerini belirtti. Cherish’e göreişin ilginç yanı habis bölgelerinuygulanan tedaviye birinciltümörlerden daha çok duyarlılıkgöstermesiydi. Çalışma, KaliforniyaÜniversitesi Sağlık Bilimleri veJacobs Mühendislik Okuluaraştırmacılarını bir araya getirengirişimin bir sonucu. Birlikte çalışanmühendis ve onkologlar kanserlihücreleri öldüren doxorubicin ilacınıve ανβ3 proteininin görüldüğütümörleri besleyen kan hücrelerinetaşıyan nanoparçacıkları -yaklaşık100 nm boyutlarında parçacıklar-tasarladılar. Cheresh, doxorubicininkansere karşı etkili bir ilaç olarakbilindiğini ancak uygun dozunhastalara zararlı yan etkilere yolaçmadan verilmesinin zor olduğunubelirtti. Bunun yanında yeniyönteminse hastada aşırı kilo kaybıya da etkisi gözle görülebilenzehirlenmeler gibi ikincil zararlar

olmadan sonuçlandığını vurguladı. Kanser metastazının tedavisigeleneksel olarak birincil tümörlerintedavisinden daha zordur. Genelliklehastanın ölümüyle sonuçlanır.Metastaz yeni kan hücresi ya da kandamarı oluşumuna mevcut tümörleregöre daha çok bağlı olduğu içinCherish kansere karşı ilaçlarla yenikan damarlarının oluştuğu bölgelerinhedeflenmesinin metastazbölgelerinde öncelikli etkileriolacağını düşünüyor. Ona göregeleneksel tedaviler çoğunluklayetersiz ya da zamanla etkisiz oluyor.Bu yeni yöntemse metastazhastalıklarının tedavisinde önemli birgelişme vaat ediyor.

Tuncay Baydemirhttp://www.eurekalert.org/pub_releases/2008-07/uoc--bn070208.php

Prof. Nihat BerkerHumboldt AraştırmaÖdülü’nü Aldı

Prof. Nihat Berker, bilime yaptığıkatkılardan ötürü, Almanya’nın enprestijli bilim ödüllerinden HumboldtAraştırma Ödülü ile onurlandırıldı.Ödülünü Almanya CumhurbaşkanıHorst Köhler’in de katıldığıBerlin’deki Bellevue Sarayı’ndadüzenlenen bir toplantıda alan Prof.Berker, bu ödülü Türkiye’den alan ilkaraştırmacı oldu. Ödül, Prof. NihatBerker’e, temel bilimsel buluşları,geliştirdiği yeni kuramlar ve kendialanında olduğu gibi alanının

ötesinde önemli etkileri olankatkılardan dolayı verildi. Törensırasında Humboldt Vakfı Başkanı Dr.Helmut Schwarz, Humboldt Vakfı’nın

farklı ülkelerden araştırmacılarıbilimin şemsiyesi altında birarayagetirdiğini belirterek, bütün bilimdallarını kapsayan bu yüksek ödülüilk kez Türkiye’den bir bilimadamının almasından özelliklemutluluk duyduğunu kaydetti. Prof.Dr. Nihat Berker, 1999 yılından buyana TÜBİTAK Feza GürseyAraştırma Enstitüsü’nün YönetimKurulu Başkanı’dır. Fizikçalışmalarını Koç Üniversitesi’ndeyürüten Prof. Berker’in, faz geçişlerive çok kritik sistemler, yüzeysistemleri, sıvı kristaller, manyetik vecamsı sistemler, süperakışkanlık vesüperiletkenlik, ölçeksiz ve küçükdünya ağları üzerine çalışmaları var.http://www.gursey.gov.tr/

Opera Sarayında, Alexander von Humboldt VakfınınBaşkanı Dr. Helmut Schwarz ve Prof. Dr. Nihat

Berker, Ödülün verilmesi sırasında

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:07 AM Page 11

Page 13: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200812

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Deprem Uyarı Sistemi

NASA’da çalışan bilim insanları,depremi önceden tahmin etmeyeyönelik çalışmalarında bir devrimineşiğinde olduklarını açıkladı.Araştırmacılar atmosferin sınırlarındaelektrik sinyallerindekidüzensizliklerle yerin altındagerçekleşmek üzere olan depremlerarasında yakın bir ilişki olduğunusöylüyor. 12 Mayıs’ta Çin’de meydanagelen yıkıcı depremin öncesinde,elektrik sinyallerinde bu ilişkiyidestekleyen tam da böyle birdüzensizlik saptandı. NASA’dakiaraştırmacılar uzay-tabanlı erken uyarısistemi araştırmaları içinİngiltere’deki uzmanlarla birlikte birekip oluşturdu. Öte yandan bilimdünyasında önemli bir kesim businyallerin gerçekten de yaklaşan birdepremin habercisi olduğukonusunda kuşkulu. Kaliforniya’dakiNASA Ames Araştırma Merkezi’denuzman fizikçi Minoru Freund yaptığıaçıklamada şunları söyledi: “Belli başlıdepremlerle deprem öncesi sinyallerinarasında net bir bağın olduğunutarafsız çalışmalarla ortayakoyacağımıza inanıyorum. Doğrubilimsel verilerimiz olduğu konusundaiyimser olduğum kadar tedbirlidavrandığımı da belirtmeliyim.Nitekim bilimsel verilerimizidoğrulamak için birçok deneyyapmayı planlıyoruz.” Deprem

işaretleri üzerine yıllardırsüren araştırmalara karşın,depremi önceden haberverecek güvenilir biryöntem daha bulunamadı.Birçok bilim insanı böylebir erken uyarı sistemininon binlerce yaşamıkurtaracağı konusunda görüşbirliğinde. İyonosfer, Güneş’ten gelenışınımın etkisinde kalarak elektrikyükleniyor ve bu özelliğiyleatmosferin öteki katmanlarındanayrılıyor. Uydular, depremlerinolduğu bölgelerin 100–600 kmyukarısında, atmosferin bubölümünde, daha deprem olmadanönce birçok kez düzensiz sinyalleraldı. Bunların en önemlileri deiyonosferde bulunan elektronların veelektrik yüklü başka parçacıklarınyoğunluklarındaki artış ve azalmalarsonucu oluşanlar. Erken uyarıYapılan bir çalışmada Tayvan’da olanve büyüklüğü 5,0 ve üzerindeki 100deprem incelendi. Araştırmacılaryaklaşık 35 km derinlikte meydanagelen depremlerin hemen hepsindenönce iyonosferde belli elektrikseldüzensizliklerin ortaya çıktığınıgözledi. Analizleri, Tayvan’daki ChungLi Uzay ve Uzaktan AlgılamaAraştırmaları Merkezi’nden Jann-YengLiu yaptı. Araştırmanın bütünayrıntıları daha açıklanmamış olsa da12 Mayıs’ta Çin’de meydana gelen 7,8büyüklüğündeki depremden önceiyonosferde ‘büyük’ bir sinyalin

saptandığı sanılıyor.NASA’daki ekip ayrıca,uydu tabanlı bir erkenuyarı sistemininyapılabilirliği konusundaİngiltere’deki Surrey UyduTeknolojileri Şirketi’yle(SSTL) birlikte çalışıyor.

Şirketin iş geliştirme lideri StuartEves yaptığı açıklamada şunlarıbelirtti: “Göstergeler teknolojikyeterlilik açısından yeterli düzeyeulaştığımız fikrini veriyor ancakortaya çıkan etkinin ne kadar büyükolduğu ve depremden önce ne kadarsürdüğü konusunda daha bilgimizyok.” Minoru Freund başka deprem‘habercileri’nin bu sisteme destekolarak kullanılabileceğine inanıyor.Düşük frekanslı elektrik ve manyetikalan verilerindeki sapmaların yanı sıradepremin merkez üssünün kızılötesiışınım salımındaki artış da bunlararasında sayılabilir. Kayaç ‘pilleri’Sözü edilen deprem habercilerininardındaki bilimsel kuramı Minoru ilekendisi gibi NASA Ames AraştırmaMerkezi’nde çalışan babasıFriedemann Freund geliştirdi.Kuramın özünde -tektonik plakahareketliliğinde olduğu gibi-sıkıştığında, kayaçların tıpkı elektrikakımı üreten piller gibi davranmasıyatıyor. “Bu kayaçların katı halfiziğini büyük ölçüde anlamışdurumdayız” diyor Minoru.Kuramlarına göre yük taşıyıcılar, ‘artıyüklü delik’ anlamında kullanılan ve‘phole’ adı verilen özel bir çeşitelektron içeriyor. Laboratuvardeneyleri sırasında uzun mesafelerkat edebilen bu elektronlar, Dünyayüzeyinde hareket ettikleri sırada,yüzey artı elektrik yükleniyor. Buyük, iyonosferi etkileyecek derecedebüyük. Öyle ki iyonosferdeki elektriksinyallerinde uydularınalgılayabileceği düzensizliklere yolaçıyor. Bu ‘phole’ler Dünya yüzeyinde“yeniden birleştiğinde” enerjiyüklenerek harekete geçiyorlar vesonra yeniden orta-kızılötesi ışıkparçacıkları ya da fotonlar yayarakkararlı duruma geliyorlar. Çalışmalarıdışarıdan izleyen ABD JeolojikAraştırmalar Merkezi’nden (USGS)

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 12

Page 14: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 13

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Intel’in Atom AdlıYongası

Intel, 3 Haziran 2008’de, Asya’nın enbüyük bilgi teknolojileri fuarlarındanolan Computex Taipei Fuarı’nda,mobil İnternet aygıtları için hazırlanan“Atom” adlı yonganın içindebulunduğu yeni yonga ailesini tanıttı.Intel, Atomun dizüstü bilgisayarlarınçok daha düşük maliyetlerleüretilmesini sağlayarak bilgiteknolojisinde atılım yaratacağını ilerisürüyor. Atom işlemcisinin bilgisayarsahibi olamayan milyonlarca insanınİnternete erişimini sağlayacağıdüşünülüyor. Atom ve benzeri yongaların

güncellenmiş versiyonları özellikleavuçiçi bilgisayarlardakullanılabilecek. Bu da ceptelefonlarının sağladığından daha üstdüzeyde bir İnternet deneyimianlamına geliyor. Özellikle İnternetkullanımı için tasarlanmış bu sınıftakidizüstü bilgisayarların, standartdizüstülere göre daha düşükçözünürlüklü ve daha küçük

ekranları ve daha az fonksiyonu var.Bununla birlikte daha az güçtüketiyorlar ve daha kolaytaşınabiliyorlar. Fiyatları şimdilikortalama 500$ dolar dolayında amateknolojideki yeni gelişmelerle bufiyatlar da hızla düşüyor. Intel, buaygıtları İnternet’in gücünü herkesinayağına getirmek için tasarmış. Çokdaha düşük güçle çalışan Atom,bugüne kadar Intel’in ürettiği enucuz ve en küçük yonga. Her biri 47milyon transistor içeren 2500 yongayalnızca 30 cm’lik bir yonga diskinesığıyor. Bir başka deyişle 25 YKr’likmadeni paraya 45 yonga sığıyor.

Korkut Demirbaş

http://physorg.com/news131721259.html

Avustralyalı bilim insanlarınıngeliştirdiği bir yonga sayesindeİnternet şimdikine oranla 100 katkadar daha hızlı bir şekildeulaşılabilir olacak. Günümüzde,İnternet’in omurgasını oluşturanfiberoptik kablolarda bilgi taşınması

için ışık kullanılıyor. Kuramsal olarakbu sayede ışık hızına yakın hızlardabilgi aktarımı elde edilmesi gerekiyor.Ancak veri ağlarındaki trafiğisağlayan anahtarlar ışıkla gelenbilgiyi elektrik sinyallerinedönüştürmek zorunda kalıyor. Buanahtarları, demiryollarındakimakaslar gibi düşünebiliriz. Optik sistemler için araçlar üzerindeçalışan bir merkezin yöneticisi olanProf. Ben Eggleton, ışık sinyalinielektriğe dönüştürmedenanahtarlama yapabilecek bir ışıkyongası elde etmeyi başardıklarınıaçıkladı. Yonga, kalsojenit adlı özelbir cam kullanılarak üretiliyor.Bu yonga çok yüksek hızlardaçalışabiliyor ve şu anki gömülükablolarda da kullanılabilecek. Busayede büyük çaplı altyapı çalışmalarıgerekmeden, İnternet’in hızıarttırılabilecek.

Yeni geliştirilen yonganın başka birönemli özelliği de hatasız çalışması.Daha önce de hızlı anahtarlargeliştirilmişti ancak bu anahtarlardabelli bir hata oranı bulunduğundanyeğlenmemişlerdi.Prof. Eggleton, yonganın birtransistor gibi çalıştığını ancakelektronlar yerine ışığın temelyapıtaşı olarak bilinen fotonlara yönverdiğini belirtti. Fotonların yönünüsaniyenin çok küçük bir bölümündedeğiştirebilen yonga, yüklümiktarlardaki verinin yüksek hızlardayönlendirilmesini sağlayacak.Prototip aşamasındaki yongaylayapılan testlerde saniyede 640gigabayt veri aktarımı gerçekleştirildi.Bu da şu an kullanılan Telstarağlarından yaklaşık 60 kat hızlı veriaktarımı demek oluyor.

Sinan Erdem

http://news.ninemsn.com.au/article.aspx?id=594743

jeofizikçi Dr. Mike Blanpied,halihazırda laboratuvar ortamındayapılan çalışmalarla Dünya’da geçerlisüreçler arasındaki bağlantının dahaaçığa çıkarılamadığını ve bu noktanınhâlâ araştırma konusu olduğunusöylüyor. Blanpied’ın araştırmaylailgili eleştirileri başlıca iki noktadatoplanıyor. Birincisi, deneylerin odasıcaklığı ve basıncında, kuru ya da aznemli kayaçların üzerinde yapılmışolması. Blanpied’ın belirttiği gibi

yerkabuğunun derinliklerindekikayaçlardaki boşluklar mineralçözeltileriyle dolu ve yüksek sıcaklıkve basıncın etkisi altında. Blanpied’ıneleştirdiği ikinci nokta daaraştırmacıların yerkabuğunda oluşanani basınç ve gerilim değişikliklerinindepremlerden birkaç gün öncebaşladığını varsayması. Blanpied, şuana kadar bir depremden önce ani birgerilim değişikliğinin gözlenmediğini,dolayısıyla deprem habercisi

gerilimlerin fark edilemeyecek kadarküçük olabileceğini vurguluyor.Minoru Freund da eldeki verilerin vekuramın iyileştirilmesi için daha çokçalışma gerektiği görüşünde. Ayrıcaen az üç uyduyu temel alan, düşükmaliyetli bir uzay-tabanlı erken uyarısistemi önerisi üzerinde çalışmayıplanladığını belirtiyor.

Pınar Dündar

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7435324.stm

İnternet Yakında 100 Kat Daha HızlıOlabilir

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 13

Page 15: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200814

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

İlk Hücrelerin TaklitleriYapılıyor

Araştırmacılar, milyarlarca yıl önceyaşadığı düşünülen ilk basithücrelerin yeniden yapılandırılmasıiçin gerekli genetik malzemeyi eldeetmeyi başardı.Günümüz hücreleri, enerji merkezleri(mitokondriler), yerel yönetimmerkezleri (anayasası DNA olançekirdek) ve çöp kutuları (lizozomlar)

gibi temel öğeleri olan ve sınırlarıiçinde birçok etkinliğin yapıldığımikroskobik kentler gibidir. Bukentlerde, yararlı maddelerin içerideve zararlı maddelerin dışarıdatutulduğu iki katmanlı zarlar, sınırpolisi görevi görür. Bu zorlu göreviyerine getirirken de protein gücüyleçalışan pompa, gözenek ve kanallarıkullanırlar. Hücreler 3,5-4 milyar yıl önce,yaşamın başladığı dönemdebugünkünden çok farklıydı. O

zamanlar hücreler, küçük kentlerdençok içinde genetik bilgi barındıran birzardan oluşan ve talimat taşıyanküçük çantalar gibiydi. İlkselhücreler, hücrenin bugün bildiğimizşekliyle çalışmasını sağlayanyapılardan ve proteinlerdenyoksundu. Bu noktada karşımıza şusoru çıkıyor: İlksel hücreler, yaşamasıve üremesi için gerekli olan maddelerinasıl elde ediyordu (ya da içerialıyordu)?Harvard Tıp Fakültesi’nde çalışan bir

Kırmızı ŞaraptakiResveratrol Kalbi Genç Tutuyor

Bilim insanları, Fransızların doymuşyağ oranı yüksek yiyeceklerlebeslenmelerine karşın kalplerininnasıl sağlıklı olduğunu uzunzamandır merak ediyordu. Bu gizemyavaş yavaş çözülüyor. Uluslararasıaraştırmacılardan oluşan bir ekibinyaptığı araştırmaya göre, “Fransızparadoksu” olarak da bilinen busorunun yanıtı üzüm, nar, kırmızışarap ve bazı başka yiyeceklerdebulunan doğal madde resveratroldesaklı. Orta yaşlarındaki farelere düşükdoz resveratrol içeren bir diyetuygulayan araştırmacılar, bununfarelerin yaşlanmayla ilgili genetiketkinliklerini etkilediğini ve kalplerineözel bir koruma sağladığınıgözlemlediklerini belirtiyor. Daha önce yapılan bazı araştırmalaryüksek dozlarda resveratrolünomurgasızların ömrünü uzattığını veyüksek yağ içeren bir diyet uygulananfarelerde erken ölümü engellediğinigösteriyordu. Araştırmacılar düşükdozlardaki resveratrolün etkilerininde ömrü uzattığı ve yaşlanmanınetkilerini azalttığı bilinen düşükkalorili diyetin (normal diyete göre%20-30 daha düşük kalori alınan)etkileriyle benzerlik gösterdiğinibuldu. Wisconsin-Madison Üniversitesigenetik profesörlerinden TomasProlla, resveratrolün daha öncedüşünülenden çok daha düşükdozlarda bile etken olduğunu ve

etkilerinin düşük kalorili bir diyetinsonucunda görülen değişikliklere (genetkinlikleri düzeyinde) benzediğinibelirtti. Araştırmacılar dokulardaki genetkinliklerindeki değişiklikleriaraştırarak resveratrolün kalp, kaslarve beyin üzerindeki etkilerinigözlemledi. Hayvanlar yaşlandıkçabazı genler etkinleşirken bazıları daetkinliğini yitirir. Bu nedenlebedenlerindeki çeşitli dokuların genetkinliği farklılaşır. Gruptaki araştırmacılardan JamieBarger düşük kalorili diyet uygulananhayvanlarla, diyetlerine düşükdozlarda resveratrol eklenenhayvanları genetik olarak karşılaştıranbu yeni araştırmada benzerliklerindikkate değer olduğunu belirtiyor.Örneğin, kalpte işlevleri yaşla değişenen az 1029 gen var ve kalbinişlevlerinin yaşlandıkça yavaşladığıbiliniyor. Yapılan araştırmanınsonuçlarına göre düşük kalorili diyetuygulanan hayvanlarda kalpgenlerinden % 90’ı olması gerekenden

farklı gen etkinliği gösterirken normalbeslenmesine düşük dozda resveratroleklenenlerde bu oran % 92 çıkıyor. Bubulguların sonucunda araştırmacılar,bir kadeh şarap ya da düşük dozlardabile olsa resveratrol içeren gıdaların,kalp yaşlanmasının geciktirilmesindeönemli bir aracı olduğunu kaydediyor. Bu sonucun, yoğun olarak doymuşyağlarla beslenen Fransızların kaydadeğer kalp sağlıklarını ve ABD’debaşlıca ölüm nedenlerinden biri olankalp krizinden ölüm oranınınFransa’da düşük olmasını daaçıklayabileceği düşünülüyor.Fransa’da geleneksel olarakyemeklere bir kadeh şarap eşlikediyor. Yeni resveratrol araştırması,resveratrolün ve örümcekten insanabirçok hayvanda denenen kalorikısıtlamasının yaşlanmayla ilgili aynıtemel genetik etki mekanizmalarınıkullanıyor olabileceğini göstermesiaçısından da büyük önemi var. Prof.Prolla, kalori kısıtlamasıyla etkinleşenbirkaç temel biyokimyasal mekanizmaolduğunu ve resveratrolün de butemel mekanizmalardan bazılarınıetkinleştiriyor gibi göründüğünübelirtiyor. Araştırmacılara göre bu yeni bulgular,resveratrolün kalbin işlevleri gibiyaşlanmanın çeşitli parametrelerineetki ederek yaşam kalitesiniartırabileceği yönünde güçlü bir kanıt.Ancak resveratrolün kalori kısıtlamasıgibi ömrü uzatan bir etkisi olupolmadığının anlaşılabilmesi içinkuşkusuz yeni araştırmalar gerekiyor.

Müge Şenerhttp://www.eurekalert.org/pub_releases/2008-06/uow-air060208.php

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 14

Page 16: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 15

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

grup araştırmacı, ilksel hücrelerebenzeyen, içinde yalnızca genetikmalzeme bulunan ve yağdan oluşanbir zarla sarılmış bir hücre modeligeliştirdiklerini bildirdi. Modernhücrelerin çevresindeki zar, fosfolipidolarak bilinen iki katmanlı yağasitlerinden oluşur. Harvard’dakiaraştırmada geliştirilen modelde, tıpkıyaşamın başlangıcındaki hücrelerinzarlarında var olduğu düşünülen basityağ asitlerine benzer yağ asitlerikullanıldı. Araştırma ekibindenHarvard Üniversitesi genetikçisi JackSzostak bu araştırmadaki en önemliadımın, besin maddesi olan (DNA’nınyapıtaşı olan nükleotitler gibi) bazımaddeleri içeri alacak geçirgenlikteama genetik malzemenin de dışarıkaçmasına izin vermeyecek kadardayanıklı bir gözenek oluşturmak

olduğunu belirtti. Araştırmacılar ilksel hücrenin birkopyasını yapmak amacıyla, su dolubir deney tüpü içine bir DNA ipliği veyağ asitleri (hücre zarını oluşturmaküzere) koymuş. Tüpün içinde, yağasitleri tek DNA ipliğinin çevresini birhalka gibi sararak hücre zarını

oluşturmuşlar. Daha sonraaraştırmacılar deney tüpünün içinegenetik malzemenin yapıtaşı olannükleotitleri eklemiş ve nükleotitlerinhücre zarından geçip hücreniniçindeki DNA’yı kopyalayıpkopyalamayacağını gözlemlemiş.Sonuç olarak nükleotitlerin hücreyegirdiği, DNA’ya yapıştığı ve onu 24saat içinde kopyaladığı gözlemlenmiş. Szostak’a göre artık bilim insanlarına,orijinal ve kopya DNA ipliklerininnasıl birbirinden ayrıldığını ve builksel hücrenin nasıl bölündüğünü veürediğini bulmak kalıyor. Szostak“Burada bir dizi problemi birer birerçözüp hücrenin gelişim süreciniaşama aşama taklit etmeyihedefliyoruz”. diyor.

M.Ender Terz ihttp://www.sciam.com/article.cfm?id=scientists-close-to-recon

Uykunun, beynin iletişim halindeolan sinir hücreleri arasındakibağlantıları güçlendirdiği ve busürecin öğrenme ve hafızanıntemelini oluşturduğu düşünülüyor.İsviçreli bilim insanları bu konudayapacakları araştırma için bir grupgönüllü seçmiş. Gönüllülere dahasonra hatırlamaları istenecek birbeceri öğretilmiş ya da fotoğraflargösterilmiş. Örneğin, joy stickkullanarak bilgisayar ekranındahareket eden bir noktayı izlemek bubeceriler arasında yer almış.

Katılımcılardan bir grubun sekiz saatuyumasına izin verilirken ötekiler yauykudan yoksun bırakılmış ya dayalnızca biraz kestirmelerine izinverilmiş. Bir sonraki gün görevleriniyinelemeleri ya da resimlerianımsamaları istenmiş. Bu sıradafonksiyonel manyetik rezonansgörüntüleme (fMRI) olarak bilinen birteknikle beyinleri taranmış. Düzgünbir şekilde uykularını alanlar daha iyibir performans sergilemiş ve budurum beyin etkinlikleri açısından dagözler önüne serilmiş.

Araştırmayı yöneten CenevreÜniversitesi’nden Dr. SophieSchwartz “Elde ettiğimiz sonuçlaryeni bir deneyimden sonra gelenuykunun, deneyimden elde edilenöğrenmenin ardıl etkilerinipekiştirdiğini ve geliştirdiğinigöstermiştir. Bu gelişim, öğrenilenmalzemenin ilgili özellikleri içinkodlama yapan özel bölgelerde, beyinetkinliğinde meydana gelendeğişikliklerden kaynaklanıyor"diyor. Uyku beynin öğrenilen deneyimleripekiştirmesine ve zaman içindesönüp gidebilecek olan zayıf anılarıdaha kalıcı hale getirmesine yardımcıoluyor. Ancak beynin bu süreçtenyararlanabilmesi için ne kadar süreuyumak gerektiği hala bilinemiyor.Dr Schwartz: “Öğrenmede geceboyunca hangi beyin devrelerininetkili olduğunu ve öğrenmeyideneysel olarak artırıpartıramayacağımızı bilmek istiyoruz.Uyku bozukluklarının duygusal vezihinsel etkinliği nasıl etkilediğini vebundan hangi biyolojik etkenlerinsorumlu olduğunu değerlendirmekistiyoruz” diyor.

Fulya Yıkı lgan

http://www.telegraph.co.uk/earth/main.jhtml?xml=/earth/2008/07/14/easleep114.xml

İyi Bir Gece Uykusu Beyni Geliştiriyor

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 15

Page 17: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200816

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Mikrorobotlar Topluİğne Ucundan DahaKüçük Bir Alanda Dans Ediyor

Dışarıdan bir yönlendirme olmadanmanevra yapabilen mikroskobikrobotlar Duke Üniversitesi’nden birbilgisayar uzmanının yıllardıryürüttüğü bir araştırmanın sonucundakendi kendini organize edebilenyapılara dönüşmeye başladı. Duke Üniversitesi’nde bilgisayar vebiyokimya profesörü olan BruceDonald “Bu denli küçük şeylerin birarada işleyişini görmek ve onlarıkontrol edebilmek olağanüstü” diyor.Her bir mikrorobotun spatulayabenzer bir şekli var ve yalnızcamikronla (bir metrenin milyonda biri)ölçülebilecek boyutlarda. Donald’agöre kendi türlerindeki daha öncekirobot tasarımlarından neredeyse 100kat daha küçükler ve çok dahahafifler. Bir başka anlatımla,mikroelektromekanik sistem (MEMS)olarak bilinen bu mikrorobotlar birbilgisayar yongasının üzerine sığacaklaboratuvarlarda hareket edebilecekkadar küçükler. Donald’ın araştırma ekibininkaydettiği video görüntülerinde ikimikrorobotun yalnızca 1 mmgenişliğindeki bir dans pistindeStrauss’un valsi eşliğinde dans ettiğigörülüyor. Başka bir karede de boruşeklindeki kolları elektrik yüküyleyüzeye doğru çekildiğinde kusursuzbir şekilde kendi eksenlerindedönerken görülüyorlar.Haziran başında ABD’de GüneyCarolina’da düzenlenen Hilton HeadÇalıştayı’nda sunulan bir rapordaDonald'ın ekibi çalışmalarını şöyleözetliyor: "Çalışmamız bağımsız vemultimikrorobotik bir sistemin ilkadımını oluşturmaktadır.Çalışmamızda beş mikrorobotunbirden aynı kontrol sistemi altındaişbirliği içinde grup manevrasıyapmasını sağladık ”. Donald Duke Üniversitesi’negelmeden önce 1992’den bu yanasırasıyla Cornell, Stanford ve

Dartmouth üniversitelerindemikrorobotların çeşitli sürümleriüzerinde çalışmış. Donald "İlksürümlerde mikroorganizmalardakisilileri taklit eden bir dizi kolyapmıştık. Bu kollar bilgisayaryongası gibi küçük nesneleriüzerlerinde (tıpkı izleyenlerin bir rockşarkıcısını kollarının üzerindetaşıması gibi) ilerletiyordu. 6 cm2

içinde 15.000 silikon sili yapmıştık”diyor. Donald ve öteki bilim insanlarıncahazırlanan ve Şubat 2006’taMikroelektromekanik SistemlerDergisi’nde yayınlanan bir rapor, şuanki tasarımın temel özellikleriniayrıntılandırıyor: 60 mikrongenişliğinde, 250 mikronuzunluğunda ve 10 mikronyüksekliğinde ve elektriklenmiş biryüzeyden güç alarak çalışan aygıtlar.Mikrorobotlar bu tür yüzeylerinüzerinde tırtıl-benzeri bir şekildeilerliyor. Bir metrenin milyonda 10’uila 20'si arasında bir uzunlukta adımatıyorlar ve bu hareketi saniyede20.000 kez yineleyebiliyorlar. Mikrorobotların bu kadar küçükboyutlarda olabilmesinin nedeni kablobenzeri bağlantılarla dışarıdan birkontrol sistemine bağlı olmamaları.Yonga üretim teknikleriyle

yapılandırılan mikrorobotlar, çalışanparçaların üzerine gerilim yüklenipboşaldıkça hepsinin algıladığı aynıkontrol sinyaline farklı tepki vermeküzere tasarlanmış. Biyokimya vebiyolojideki süreçleri incelemek içinbilgisayar algoritmalarındanyararlanan Donald’ın anlatımıyla bubütünsel kontrol, hücrelerdekiproteinlerin kimyasal sinyallere tepkivermesine benzeyen bir süreç. Son çalışmalarla, mikrorobotların beşibirden, her biri farklı boyut vesertlikte yapılandırıldığı zaman dahaönceden planlanmış bir şekilde hepbirlikte ilerleyebiliyor, dönebiliyor veçember oluşturabiliyor. Donald veçalışma arkadaşları 1997’den 2002’yekadar geçen süreçte yalnızca herhangibir bağlantı olmadan çalışabilen birmikrorobot yapabilmiş. Bununardından, mikrorobotları bütünselkontrol kapsamında yönlendirmek üçyıllarını, bir seferde birden çokmikrorobota manevra yaptırmak dabir başka üç yıllarını almış. Donald’agöre işin en zor bölümü aynıkaynaktan güç ve kontrolü alırkenmikrorobotların birbirinden bağımsızbir şekilde çalışmasını tasarlamakolmuş.

Fulya Yıkı lganhttp://www.sciencedaily.com/releases/2008/06/080602133313.htm

Mikrorobot 3 Mikrorobot 1

Mikrorobot 4

İlk dağılım Mikrorobot 4 ile mikrorobot 5 yan yana geliyor.

Mikrorobot 3, mikrorobot 4 ile mikrorobot 5’in yanına geliyor. Mikrorobot 1, öteki 3 mikrorobotun yanına geliyor.

Mikrorobot 5

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 16

Page 18: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 17

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Hawking EvreninŞişmesini Açıklıyor

Büyük Patlama neden çok büyüktü?Büyük Patlama’nın ardından oluşandaha şişmemiş bebek evren,oluşumundan sonra neden o kadarhızlı şişti? CambridgeÜniversitesi’nden Stephen Hawkingve çalışma arkadaşları bu sorularaaçıklık getiren bir yanıtın sonaşamasında olduklarını düşünüyor.Ekip, yanıtı oluştururken başlangıçdönemdeki evreni, çok sayıdaalternatif evrenin harmanlanarakbugün içinde yaşadığımız evrenedönüşen, bir kuantum nesnesi olarakele almış. Evrenin büyük patlamadansonraki 10 ile 34. saniyeleri arasındaşaşırtıcı bir hızla şiştiği düşüncesi,evrenin aralarında çok büyükuzaklıklar bulunan bölgelerindekiarka plan sıcaklıklarının nedenbirbirine benzediğini açıklamak içinöne sürülmüştü. Buna göre şişmeylebirbirinden uzaklaşan bölgeler, şişmeolmadan önce bir arada olmalıdır kibenzer özellikler taşısınlar. Amaevrenin neden şiştiği fiziğin hâlâçözemediği bir gizem. Paris’teki Denis DiderotÜniversitesi’nden Thomas Hertogevrenin şişmesi düşüncesiyle ilgiliolarak “Evrenimizin başlangıcındakişişmeyi açıklayan temel bir kuramyok. Bu düşünce yalnızca bazıgözlemleri açıklayan geçici bir çözümolarak ortaya konmuştu.” diyor. Daha da kötüsü, evrenin nasıloluştuğunu açıklamaya çalışan en iyigirişimlerden birisi sicim kuramı; amaonun kendisinin de tartışmaları süren,çok karmaşık sorunları bulunuyor. Bukuram değişik fiziksel parametreleriolan 10.500’den çok, farklı evreninyan yana bulunuyor olabileceğiniöngörüyor. Hertog “Çeşit çeşitevreniniz var: Hiç şişme yaşamamışevrenler olduğu gibi, uzun bir şişmesüreci geçiren evrenler de var vebizim evrenimiz bunlardan birinekarşılık geliyor.” diyor. Hawking ve Hertog ikilisi 2006’daevrenin neden şiştiğini açıkladığınıumdukları ve sicim kuramının bütün

alternatif evrenlerini de içeren birdüşünce öne sürdü. Daha şişmemişbebek evreni bir kuantum nesnesiolarak ele alıyorlardı. Kuantummekaniğine göre, bir parçacık ikinokta arasında ilerlerken yalnızca biryoldan gitmez; o iki nokta arasındakibütün yollardan aynı anda geçer.İkili, benzer bir yaklaşımla, evrenin

de tek ve biricik bir başlangıcıolmayabileceğini ileri sürdü. Bununyerine evrenin dalga fonksiyonu,Büyük Patlama ile evrenin bugünküdurumunu birleştiren çok sayıdaalternatif yolu da içindebarındırıyordu. Birtakım başlangıçkoşullarıyla evrenin nasıl evrimgeçirdiğini hesaplamak yerine ikili,güncel gözlemleri başlangıç noktasıolarak alıp geriye doğru çıkarsamalar

yaparak evrenin olası başlangıçkoşullarını içeren küçük bir kümeelde etmeye çalıştı. Evrenimizitanımladığını düşündükleri en temelözellikleri saptayarak işe başladılar:Evreni genellikle klasik anlamdagörürüz. Bir başka deyişle garipkuantum etkilerindense, günlükyaşamımıza Newton’un fizik yasalarıegemendir. Sonra ikili klasik birevrene ulaşan, evrenimizin olasıbütün geçmişlerini ortaya koydu. Bunoktada bir sorunla karşılaştılar:Hesaplar evrenin başlangıcındayalnızca çok küçük bir şişmeninolması gerektiğini gösteriyordu. Budurum da kozmik mikrodalga arkaplan ışımasındaki –Büyük

Patlama’dan kalan ışıma– sıcaklıkdeğişim örüntüsü gözlemleriyleçelişiyordu. Bu örüntü şişmenin dahauzun sürmüş olması gerektiğiniortaya koyuyordu. Hawking “Budurum bize bir süre sorunmuş gibigeldi.” diyor.Şimdi bu sorunu çözdüklerini ilerisürüyorlar. Santa Barbara’dakiCalifornia Üniversitesi’nden JamesHartle ile birlikte çalışarakgeliştirdikleri çözüm, bütün evreninyalnızca sonlu bir bölümünügözleyebileceğimiz gerçeğini içeriyor.Bu gözlenebilir bölgeye “Hubblehacmi” deniyor. Ekip, şimdiye kadarilk kez, Hubble hacminin tıpkı biryapbozun parçası gibi evrenimizeyalnızca tek şekilde sığabileceğinivarsaydı. Orijinal modelleri, Hubblehacmine sığacak kadar şişen az sayıdaalternatif evren olduğunu öngördü.Ekip de yalnızca bu kümedekileriolası, geri kalan evrenleri de olanaksızevren olarak kabul etti. Aslındagözlemlenebilir bölgemizin, alternatifevrenlerin küçük kümesindeki herevrene uyabileceği milyonlarca olasıyol var. Bu ‘hacim değerlendirmesi’nihesaba katmak evrenimizin, o olasıevrenlerin küçük kümesinde yer alanherhangi bir evrenden gelmeolasılığını çok arttırıyor.Geçen ayki kozmoloji toplantısındaçalışmalarını sunan Hawking ‘Hacimdeğerlendirmeli bu yaklaşımlaevrenimizin neden şiştiğini gösterdik.’diyor. Hertog da ‘Şişme olmayanklasik bir evrenimiz olamayacağınıkeşfettik’ diye ekliyor. Hatta,kuramları, sicim kuramınınöngördüğü evrenlerden nasıl bir yolizlenerek bugün bulunduğumuznoktaya geldiğimizi de açıklıyor. ABD’de Tufts Üniversitesi kozmoloğuAlex Vilenkin, kuramın artık arka planışımasıyla örtüşmesinin çok etkileyiciolduğunu düşünüyor ve ‘Bu, yeteneklibir ekibin ilginç bir çalışması.Şişmeyle ilgili çok ilginç bağlantılarbulmuşlar. Ama unutmamalı ki bu,üzerinde hâlâ çalışılan,tamamlanmamış bir kuram.’ diyor.

Çağlar Sunay

http://space.newscientist.com/article/mg19826624.300

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 17

Page 19: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200818

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

DNA’mızın Faturası

DNA zincirinizin dizilimini öğrenmekiçin ne kadar ödersiniz? Bir milyondolar mı, yüz bin dolar mı? Yoksa bindolar yeterli mi? Bir kişinin genharitasını elde etmesi, hâlâ birmilyoner düşü olsa da, bir tek genomdizilimini çıkarmanın maliyetininyaklaşık beş yıl içinde bin dolarakadar düşeceği öngörülüyor. Bubedeli çok bulanlara bir şeyanımsatalım: İnsan Genom Projesi (birinsanın gen haritasını ve gendiziliminin tamamını çıkartmaprojesi), üç milyar dolar olaraköngörülen bir bütçeyle başladı.Gelişen teknoloji proje bütçesinin üçyüz milyon dolara kadar düşmesinisağladı. Proje bugün başlamış olsaydıyalnızca elli milyon dolara malolacaktı. Günümüzde, WellcomeTrust Sanger Enstitüsü’nün her ikidakikada bir çıkardığı genom dizilimimiktarı, 1982-1987 yılları arasındadünyada yapılan tüm araştırmalardakimiktara neredeyse eşit. Bilgisayarsektörüne özgü Moore Yasası(öncekine benzer bir ürünü hazırlayıpsunmak için gerekli teknolojiyeverilen paranın, her iki yılda bir yarıyarıya düşeceğini öngören bir yasa)genom teknolojisi alanında dageçerliliğini koruyor. Çok hızlıgelişen teknoloji ve düşen maliyetler,genetik bilgi selinin uluslararasıenstitülere akmasını sağlıyor. Eskidengigabazlar (bir milyar baz çiftine birgigabaz deniyor) cinsinden ölçümyapan enstitüler artık, terabazlara (birtrilyon baz çiftine bir terabaz deniyor)sıçradı. Bir insanın genomununyaklaşık 3 gigabaz olduğudüşünülürse, bu bilgi akışınıtanımlarken neden “sel” dendiği dahaiyi anlaşılabilir. Değişimin hızınabakarak “Ama nasıl?” sorusunusoracaksınız elbette. Bunu izleyensoru da “Maliyetler hep bu hızladüşmeyi sürdürecek mi?” olacaktır.Yanıtı bulmak için aşama aşama birdeğerlendirme yapalım. BirinciAşama: İşgücü. İlk başlarda dizilimbulma işi insan gücüne dayanıyor veyavaş ilerliyordu. Her bir yapıtaşının(adenin, guanin, sitozin ve timin: A, G,

C, T) bilgiye çevrilmesi insan elinebakıyordu. DNA parçaları birçok kezçoğaltılarak özel enzimler aracılığıylaçeşitli parçalara bölünüyordu. Buişlem, DNA molekülleri tek tekgörünür olana değin sürdürülüyordu.İnsan eliyle yapılması bu işlemi çokyavaşlatıyordu. Makineler bu işlemiinsanlara göre çok daha hızlıgerçekleştiriyor. Biyologların bu işleriyapacak otomatik sistemlereyönelmesi işleri hızlandırdı. İkinciAşama: Otomasyon. Araştırmacılaröncelikli olarak A, G, C ve T’lerinokunması işini otomatikleştirdi. Dahasonra iyileştirilmiş bir ayırma sistemibaşlıca enstitülerde kullanılmayabaşlandı. Bu yeni sistemle beraberDNA’lar tüplere yerleştirilmeyebaşlandı; makinelere yükleme işihızlandı ve verim arttı. 2006’ya kadarolan bu gelişmeler bile 100 bazçiftinin çıkarılma maliyetinin çeyrekdolara kadar düşmesine yetti. Hemensevinmeyin: İnsan genomunda üçmilyar çift baz var. Üçüncü Aşama:Yeni Kuşak Dizilimciler. Yeni kuşakdizilimciler (örneğin ABI, İllumina ve454) maliyetlerin düşmesini

hızlandırıyor. Tek bir çalıştırmada ençok birkaç yüz DNA örneğikullanabilen eski teknolojiye karşınbir milyon DNA örneği kullanan buyeni teknoloji, geçmiş yıllarınaraştırmacıları için ancak hayal ürünüolabilir. Birçok örneği bir andaişleyebilen bu yeni teknolojininolumsuz yönleri de var. Yalnızca çokküçük DNA parçaları için çalışıyor.Birkaç yüz baz çiftinden fazlasınıkoyamıyorsunuz. En küçük genomunbile milyonlarca baz çiftindenoluştuğunu düşünürseniz, bu birkaçyüz çiftlik bilgi parçalarının bir arayagetirilme işinin ne kadar güçolabileceğini anlarsınız. İşte tam bunoktada bilgisayarlar devreye girerekaraştırmacıları rahatlatıyor. Bubasamağın iyileştirilmesi süreci dehâlâ sürüyor: Amaç elbette ki dahahızlı bilgi çıkışı alabilmek. DördüncüAşama: Yeni Kuşak Teknoloji. Genomdiziliminde kullanılan,bilgisayarlardan makinelere kadar hertür aygıtın teknolojisi baş döndürücübir hızla gelişiyor. Bu gelişmeleraraştırmacılara yeni örüntüleri dahahızlı tanıma ve bilgi akışınıhızlandırma olanağı sunuyor.Önümüzdeki on yıl içindenanoteknolojinin yardımıylaaraştırmacıların her bir baz çiftinibağımsız olarak görebilme vetanıyabilmesi bekleniyor. En büyükamaç da elektronik dizilimeerişebilmek: Tek bir seferde, bir uçtanDNA genomunu verip öbür uçtanelektronik çıktıyı alabilmek.

Özden Hanoğlu

http://blog.wired.com/wiredscience/2008/07/british-institu.html

Kocaman makineler neredeyse bir mutfak robotuna dönüştü.Eski teknoloji (solda) ve yeni nesil teknoloji (sağda)

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 18

Page 20: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 19

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Dinozorlara Olan Bizede Olur mu?

Çok eski zamanlardan günümüzekadar yeryüzüne çarpan asteroit vekuyrukluyıldızlar Dünya yüzeyindeçeşitli kraterlerin oluşmasına nedenolmuştur. 65 milyon yıl önceMeksika’nın Yucatan Körfezi’nedüşen böyle bir cismin dinozorlarınyok oluşuyla ilgili olduğu sanılıyor. NASA, bunun gibi önemlideğişikliklere yol açabilecekasteroitleri on yıldır saptamayaçalışıyor. Özellikle de “öldürücüdarbe” potansiyeli olan, çapı 1 km’ninüzerinde ve Dünya’ya 50 milyonkilometre ve daha yakın yörüngelerdedolanan cisimlere odaklanılıyor. Ancak büyük olanları saptamak işinkolay kısmı. Kolaycatanımlanamayacak kadar küçükolanların da ciddi tehditoluşturabildiğini yaşanan örneklerdenbiliyoruz. Yüz yıl önce Sibirya’nınorta bölgelerine düşen birkuyrukluyıldız havada patlayarakyaklaşık 2000 km2lik ormanlık alanıyerle bir etmişti. Havadaki patlamanın8,5 km yüksekte ve Hiroşima’ya atılanatom bombasınınkinden 185 kat dahagüçlü bir etkiyle gerçekleştiği tahminediliyor. Sandia UlusalLaboratuvarları’nın yaptığıbenzetimler 27 m çapındaki bir cisminbu etkiyi ortaya çıkarmayayetebileceğini gösteriyor. Sibirya semalarını bir ateş topuylaaydınlatan bu patlama 30 Haziran1908’de sabahın erken saatlerindeoldu ve Tunguska olayı olarak anıldı.Bu olay, uzaydan gelebilecek gizlitehlikelerle ilgili yakın geçmişteverilmiş bir uyarı olarak kabulediliyor. NASA’nın Kaliforniya’daki Jet İtki

Laboratuvarları’nda çalışanaraştırmacılar Tunguska olayındakigibi bir göktaşının Dünya atmosferineher 300 yılda bir girme olasılığıbulunduğunu ve “yakın”yörüngelerde dolanan benzerbüyüklükteki asteroit sayısının375.000 dolayında olabileceğinibelirtiyorlar.Neyse ki bir sonraki göktaşınınyeryüzünün üçte birini oluşturanokyanuslardan ya da yerleşimyerlerine uzak, geniş arazilerdenbirine düşme olasılığı daha büyük.İlgili kamu kurumlarının böyle birolayın olası zararlarına hazır olmakiçin ne kadar kaynak ayırmasıgerektiğiyse risk yönetimi sınavlarınınhâlâ en zor sorularından biri. Jet İtki Laboratuvarları’ndan DonaldK. Yeomans, atmosferimize sürekliçok sayıda göktaşının girdiğini,bunların basketbol topu ile birotomobil arasında değişenbüyüklüklerde olduğunu vebirçoğunun tümüyle yanarken, birbölümünün zarar verecek şekildehavada patladığnğ belirtiyor. Engüncel örneklerden biriyse buHaziran ayı sonunda Peru’ya düşenve 18 m çapında bir krater açangöktaşı. Büyük olasılıkla bir basketboltopundan büyük olmayan bu cisim,gizlice süzülen göktaşlarınınbarındırdığı tehlikeyi hatırlattı. NASA, Dünya’ya çok yakın, 1 km vedaha büyük çaplı 940 asteroitinolduğunu tahmin ediyor. Bunlardan

743’ü tanımlanmış durumda. NASADünya’ya yakın 5500’den çokasteroidi saptamış bulunuyor. Bütçekısıntıları NASA’nın önümüzdeki yıl%90’ını bitirmeyi amaçladığı büyükcisimleri tanımlama projesiniyavaşlatıyor. Sibirya’ya düşen göktaşıgibi küçük olanların tanımlanmasıysadaha uzun yıllar sürecek gibi.Durum böyle olsa da gökbilimcilerDünya’ya çarpma olasılığı olan birçokasteroitin önümüzdeki on yıl içindetanımlanacağını belirtiyor. “Ancakfarkına varmak tehdidin üstesindengelmek için yalnızca ilk adım.” diyorApollo 9 astronotu RustySchweickart. Schweickart, Dünya’yayakın cisimleri tanımlamak ve bunlaramüdahale etmek için insansız uzayaracı geliştirme amacıyla daha çokaraştırma yapılması gerektiğinisavunan bir vakfı yönetiyor. Eski astronot, büyük ya da küçük,dünyaya doğru gelen bir asteroit yada kuyrukluyıldızın saptanmasıdurumunda bir yön saptırmatekniğinin ortaya konmamış olmasıbir yana, böyle kaçınılmaz bir olayiçin uluslararası işbirliğine yönelikkayda değer bir çabanın dabulunmadığını vurguluyor.Schweickart’a göre uluslararası kararsürecinin işlememesi gelecektealacağımız bir darbenin belki de enbüyük nedeni olacak.

Bi la l Ayan

http://www.nytimes.com/2008/07/06/weekinreview/06revkin.html

Moskova

RUSYA Tunguskaolay yeri

KAZAKİSTAN

MOĞOLİSTAN

ÇİN

S İ B İ R Y A

1908’de Sibirya’nın Tunguska bölgesine düşen birkuyrukluyıldız havada patlayarak yaklaşık 2000 km2likormanlık bir alanı yerle bir etmişti.

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 19

Page 21: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200820

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Geleceği ŞimdidenGörebilmek

Mayıs sonunda New York’tadüzenlenen Dünya Bilim Fuarı’nakatılan konuşmacılardan biri de ünlümucit ve fütürist Ray Kurzweil’di.Onun Festival’deki konuşmasısırasında açıkladığı bazı gelecektahminleri şöyle:• 10 yıl sonra, alacağınız bir ilaçsayesinde kilo almadan istediğiniziyiyebileceksiniz.• Güneş enerjisi şu an için ekonomikolmayabilir ama nanoteknolojidekigelişmelerin artan hızı sayesinde 5 yıliçinde fosil yakıtlar kadar ucuz olacakve 20 yıl sonra bütün enerjimizi temizkaynaklardan elde edeceğiz.• Yalnızca 15 yıl sonra ortalamayaşam uzunluğunuz yaşlandığınızdandaha hızlı artacak. 2050’den önce dedevrimsel bir insan-makine iç içeliğiyaşanacak ve sürekli gelişenyazılımlar sayesinde ölümsüzlüğegiderek yaklaşılacak. Ray Kurzweil bir medyum ya dasıradan bir bilimkurgu fantezicisideğil. Bilim dünyasında saygın bir yeriolan, güneş enerjisine ilişkinöngörüleri ABD Ulusal MühendislikAkademisi tarafından yayınlanmış birbilim insanı. Geleceğe yöneliköngörülerini İvmeli Kazançlar Yasasıile açıklayan Kurzweil, BilimFestivali’nde bu yasayı çeşitli grafiklerkullanarak anlattı. Örnek olarak dakendi geliştirdiği Kurzweil OkumaAygıtı’nı verdi.Kurzweil 1976’da körler için herhangiyazılı bir metni tarayan ve onu yükseksesle okuyan bir aygıt yapmıştı. Ozaman bu aygıt yaklaşık bir çamaşırmakinesi büyüklüğündeydi.Kurzweil’in ilk müşterisi de ünlümüzisyen Steve Wonder’di. Kurzweilo dönemde bir de öngörüdebulunmuştu: Körler için herhangi biryerde her türlü metni okuyabilecek elbüyüklüğünde bir elektronik aygıt 21.yüzyılın başında piyasada olacaktır.2002’de bu öngörüsünü biraz dahadaralttı ve 2008 yılını işaret etti. İki ayönceki Dünya Bilim Festivali’ndeKurzweil cebinden çıkardığı cep

telefonu büyüklüğünde bir aygıtlafestival broşürünü çevresindekilereyüksek sesle dinleterek buöngörüsünün gerçekleştiğini gösterdi.1980’li yılların sonunda, birmakinenin bir insanı satrançtayenebileceğini ve bunun 1998’degerçekleşeceğini söyleyen Kurzweil ozaman yanılmıştı. Çünkü Deep Blue(Derin Mavi) adlı bilgisayar,Kasparov’u 1997’de yenmişti. Ancakbir yıllık bir yanılgı da hiç fenasayılmaz.Teknolojinin bazı yönlerininkolaylıkla tahmin edilebilecek şekildegelişme gösterdiğini belirtenKurzweil, bilgisayarların hesaplamagücünün yüzyılın başındakielektromekanik makineler zamanındaher üç yılda bir ikiye katlandığını,yüzyılın ortalarında bu zamanın ikiyıla indiğini ve bugünlerde de artıkher yıl ikiye katlandığını gösterengrafikler gösterdi.Kurzweil’in başka bazı grafikleri,patent sayısındaki, telefonkullanımındaki, eğitime harcananparadaki katlanarak artan değişimigösteriyordu. Bir başka grafikte deteknolojinin gelişimi taş devrindengünümüze kadar ortaya koyuluyordu.Kurzweil şimdi de bilgi teknolojilerisayesinde başta biyoloji, tıp ve enerjiolmak üzere birçok alanda devrimyaşanacağını ileri sürüyor. Grafikleri,nanoteknoloji konusunda üstel artışgösteren bir eğrinin daha başlarınıyaşamakta olduğumuzu ortayakoyuyor. Bu bilgilerin ışığında

Kurzweil, 2020’li yıllarda insanbeynine bilgisayar parçalarınıntakılabileceğini ve insanlar kadarakıllı makinelerin yapılabileceğiniöngörüyor.Bu konuyu Kurzweil ile Festival’detartışan nörobilimci Vilayanur S.Ramachandran Kurzweil’e katılmıyor.O, insan beyninin çok karmaşık biryapıda olduğunu, düşünen, empatikbir makine yapılabileceğini amayapılan makinenin insan beyni gibiçalışmayacağını düşünüyor. İnsanınevriminin rasgele olduğunu ve bukonuda tersine mühendislik yapmanınçok zor olduğunu söylüyor.Kurzweil, genelde benzer davranışgösteren gelişim grafiklerinin ilkzamanlarındaki yavaşlığa veçizgiselliğe aldanan bilim insanlarınınumutsuzluğa kapılabileceğinisöylüyor. İnsan genomunun %1’likbölümünü çözmenin yıllar aldığını,ancak bundan sonraki her yılda buoranın ikiye katlanarak, insangenomunun tamamını çözmeninyalnızca yedi yıl daha alacağını daekliyor.Kurzweil bu grafiklerine o kadar çokgüveniyor ki, 2029’da bir insanlasohbet edebilecek ve insan olmadığıanlaşılamayacak, Turing testindengeçebilen bir makine yapılabileceğikonusunda Lotus yazılımınınyaratıcısı Mitch Kapor ile 10.000 $’lıkbir iddiaya bile girmiş.

Sinan Erdem

http://www.nytimes.com/2008/06/03/science/03tier.html

İllüstrasyon: Viktor Koen

haberlerAGUST:Layout 1 7/28/08 4:08 AM Page 20

Page 22: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Kitap BekliyoruzYaklaşık 10 yıllık bilim teknik okuyucu-

su ve çeşitli kurumlar vasıtasıyla abonesi-yim. Sıkı sıkıya takip ettiğim bu dergideöğrencilik yıllarımda çeşitli projelerde deaktif görev aldım.

Bir ilköğretim okulu öğretmeni olaraköğrencilerime ve okuluma her ay okudu-ğum Bilim ve Teknik dergimi ve bir popü-ler bilim kitabımı kütüphanemize hediyeediyorum. Özellikle yıldız takımı bölümü-nün kendine özgü bir ek olarak devam et-mesi bizi çok sevindirdi bunun için teşek-kürler.

Bir köy okulu olmamızdan dolayı kitapsıkıntısı çekiyoruz. Güzel bir kütüphanemizvar ama kitabımız az. Ancak bu çabalarlakitap ve dergi sayımızı artırıyoruz. Sizdenve bu mesaj panosuna yazan arkadaşlardanda bu konuda yardım istiyoruz. Eski oku-madığınız kitaplarınızı, yardım edebilecek-lerden yeni kitaplarını bize ulaştırmalarınıistiyoruz.

Caner CereciBilişim Teknolojileri Formatör Öğret-

menDarıpınarı Yatılı İlköğretim Bölge Oku-

lu, Çamlıyayla/Mersin

Albayrak OkuyorTokat Niksar Albayrak İlköğretim Oku-

lu'nda Fen ve Teknoloji dersi öğretmeniolarak görev yapmaktayım. Okulumuzdabaşlatmış olduğumuz Albayrak OkuyorKampanyası nedeniyle okul kütüphanemi-ze 1 ayda 1000 kitap kazandırmayı hedef-liyoruz. Bu kampanyaya sizin yayınlarınızladestek olmanızı bekliyoruz. Bilim TeknikDergisinin önceki sayılarını ücretsiz olarakkampanyamıza gönderirseniz şükranları-mızı bir borç biliriz. Bu kampanyaya katı-lacağınızı düşünerek şimdiden teşekkürle-rimizi sunarız.

[email protected] İlköğretim O. Niksar-Tokat

Kütüphane KampanyasıMüdürü olduğum Pınar ilköğretim Oku-

lu, Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde. 894 öğ-rencisi ve 26 öğretmeni var. Taşımalı mer-kezi bir ilköğretim okulu. 27 köyden oku-lumuza 450 öğrenci taşınıyor.

Okul kütüphanemizde hiç kitap bulun-mamakta. Okulda öğrenciler için bir kü-

tüphane oluşturabilmek amacıyla birkampanya başlattık. İlköğretim okulundaokunabilecek öykü, roman, inceleme,başvuru kaynağı gibi her tür kitaba ihti-yacımız var.

Sizlerin aydınlık Türkiye’ye katkılarınızve eğitime desteğinizi biliyorum. Desteği-nizi bekliyorum. Kitap yardımında buluna-bilecek arkadaşlar kitapları kendi olanak-larıyla aşağıdaki adrese gönderebilecek-lerdir.

Mehmet BeyaztaşMerkez Pınar ilköğretim Okulu

Bozova/Şanlıurfa

Programcılık KöşesiBen uzun yıllardır Bilim ve Teknik der-

gisinin bütün sayılarını takip eden birisi-yim. Çıkardığınız konular yazılar çok güzel,hoş karşılanıyor. Fakat Dergilerinizde Al-goritma problemlerinden profesyonel dü-zeyde programlama derslerine yer versenizve bu konuda bir köşe oluştursanız siziokuyan programcılar için daha anlamlı olurkanaatimce. Bizim buna ihtiyacımız var. Ya-zılım konusunda TÜBİTAK’ın Türkçe prog-ramlama dili çıkarmasını ve geliştirmesiniistiyoruz. Kolay gelsin...

Volkan Sarı

Uzay KonusuBen 3 yıldır Bilim ve Teknik dergisi oku-

yorum. Okudukça yeni şeyler öğreniyorumve bu beni mutlu ediyor. Okumaya başla-dığımdan beri bilim adamı olmak isteğibaşladı. Dergide uzay konusunda daha faz-la bilgi olursa çok mutlu olurum.

Rüveyda Çelik

Bilim CD’leriYaklaşık 3 yıldır bilim ve teknik okuru-

yum. Bu süre zarfında dergimizin verdiğiekler ve dökümanlardan dolayı tüm yöne-ticilerine tebrik ve teşekkürlerimi sunuyo-rum. Özellikle bilim CD’leri lisede fen bi-limleri alanında okuyan her öğrencinin işi-ne yarayabilecek biçimde hazırlanmış. Ge-rek okul ödevlerime yardım eden, gereksede içimdeki bilim aşkına cevap oluşturanbu eşsiz bilgi hazinesini öğrencilerin hiz-metine sunan tüm emeği geçenlere şük-ranlarımı sunuyor; dergimizin bir sonrakisayısını sabırsızlıkla bekliyorum...

Veysel Bulan

Derginin Yeni YüzüBen derginizi yeni okumaya başladım.

Ve ne mutlu ki derginizin yeni yüzüyle ta-nıştım. A'dan Z'ye bilim ve teknoloji ha-berleriyle dolu bir içerik hazırlamışsınız.Bu, ülkemiz için bir onur kaynağı. Ayrıcaçok yalın ve sade bir dille anlatmışsınız.Böylece okuyucuyu da sıkmadan vermek is-tediklerinizi verebiliyorsunuz.

Ekiniz olan Yıldız Takımı’nı da çok be-ğendim. Derginizden bağımsız, ancak birbütün oluşturacak şekilde hazırlamışsınız.Ayrıca bunun için teşekkür etmek gerekirsizlere. CD’leriniz de çok güzel. Bilgi dolubir içeriğe sahip. Birbirinden faklı konula-rıyla da okuyucuları bilgilendiriyor.

Ülkemiz gerçekten de bu tür atılımlaraaç. Bilgi dolu bir gelecek ümidiyle...

Ali Furkan Fakıoğlu

Bilim KulübüTürkiye teknoloji ve bilim sektörünün

önde gelen firmaları ve kurumlarına birçağrımız var: Çankaya üniversitesi bilgisa-yar mühendisliği bölümü öğrencileri ola-rak, 2008-2009 akademik yılında oluştur-mayı planladığımız Türkiye Bilim İletişimiAğı'ni oluşturmak üzere 10 üniversitedeGüzel Bilim Kulübü kurulmasını sağlamayıhedeflemekteyiz. Bu amacımızı gerçekleş-tirmek ve bilim iletişimi ağını hizmete so-kabilmek için sektörümüzün güçlü şirket-lerinin her türlü sponsorluklarını ve des-teklerini bekliyoruz. Basın-yayın, popülerbilim araçları ve ekipmanları, deney setle-ri, maddi sponsorluk vs.

Bilim iletişimi ağı, güzel bilim kulüpleri-nin kurulacağı üniversitelerde, bu kulübeüye olan öğrenciler ve bilimadamlarının kar-şılıklı bilgi, deneyim ve heyecanlarını pay-laşarak ortak projeler ve çalışmalar yürüt-melerını amaçlamaktadır. Ayrıca ortak or-ganizasyonlarda bir araya gelerek konfe-rans ve seminerler ile her kesimden insan-larda güncel ve önemli konularda bilimselfarkındalığı artırmayı hedeflemektedir.

İlgilenen şirketler ve kurumların bizler-le iletişime geçmelerini talep ediyoruz.

Bu iletişim ağına yapacağınız katkılarbizleri çok mutlu edecektir.

Saygılarımızla.Çankaya üniversitesi, Güzel Bilim

Kulübü adına, Kulüp Başkanı,Çağrı Erdoğan

İ l e t t i k l e r i n i z

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 21

ilettikDuzSayfano:Layout 1 7/28/08 3:31 AM Page 21

Page 23: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Temmuz 200822

Türkiye’den 84 Kişi Jean Monnet Bursu Kazandı

AB’ye katılım sürecinde Türkiye’nin ABmevzuatı alanındaki nitelikli insan kaynak-larını desteklemeyi amaçlayan Jean Monnetprogramı kapsamında 2008-2009 akade-mik yılı için 84 kişiye burs verildi. Programiçin AB fonlarından ayrılan miktar 2,55 mil-yon Euro. Jean Monnet DeğerlendirmeKomitesi tarafından seçilen bursiyerler ça-lışmalarını, AB’ye katılım ve “toplulukmüktesebatı”nın malların serbest dolaşımı,tarım ve kırsal kalkınma, enerji, adalet vetemel haklar gibi alanlarında yapacaklar.

Jean Monnet Burs Programı kapsamın-da, 1989 yılından bu yana 20 milyonEuro’nun üzerinde bir kaynak kullanıldı. Bukapsamda 900’ün üzerinde yeni mezun, ka-mu ve özel sektör çalışanı AB’de akademikçalışma ve araştırmalar gerçekleştirdi. Buprogram, katılımcıların kişisel ve meslekigelişimlerini olumlu yönde etkilerken,Türkiye’deki kurumların, Avrupa mevzuatı-nı uygulama yönündeki idari kapasitelerininde güçlendirilmesine katkı sağlamakta.

Jean Monnet Burs Programı, AvrupaKomisyonu’nun Türkiye ile AB Üyesi Ülke-lerdeki sivil toplumun karşılıklı olarak bir-birlerini daha iyi tanımasını hedefleyen SivilToplum Diyaloğu girişiminin bir parçası. Burs ve programla ilgili ayrıntılı bilgilerewww.abgs.gov.trwww.cfcu.gov.tr http://www.avrupa.info.tr

www.jeanmonnet.org.tr web adreslerinden ulaşılabilir.

Design Turkey: EndüstriyelTasarım Ödülleri

Ülkemiz sanayiinde tasarım kültürünüyaygınlaştırmak, ulusal ve uluslararası pa-zarlarda ürüne katma değer ve rekabetçi üs-tünlük kazandıran iyi tasarımı ödüllendir-mek amacıyla hayata geçirilen “DesignTurkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri”,Türkiye’de tasarımla markalaşmanın yolunuaçmaya hazırlanıyor. Turquality Programıdahilinde Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiyeİhracatçılar Meclisi ve EndüstriyelTasarımcılar Meslek Kuruluşu’nun işbirliğiy-

le düzenlenen ve nitelikli tasarımların ödül-lendirileceği “Design Turkey EndüstriyelTasarım Ödülleri”ne, toplam 12 sektördentasarımcılar ve üretici firmalar piyasayasundukları ürünleriyle katılabilecek.

“Design Turkey Endüstriyel TasarımÖdülleri”, tüm Türk tasarımcıların, markasahibi firmaların ve firma yetkililerinin katı-lımına açık olacak. İnternet üzerinden baş-vuruların alınacağı projekapsamında, değerlendir-meye alınacak ürünlerde,en fazla üç yıl önce üretil-miş ve piyasaya sürülmüşolması ile tasarımının,üretiminin veya marka sa-hipliğinin TC kökenli olma-sı özellikleri aranıyor.

Ön elemeyi geçen ürün-ler, ödül töreninden ikigün önce, ulusal ve uluslar-arası uzmanlardan oluşan

30 kişilik bir jüri heyeti tarafından sektörelbazda değerlendirilerek “İyi Tasarım Ödü-lü”; “Üstün Tasarım Ödülü” ve “TurqualityTasarım Ödülü” olmak üzere 3 kategoridederecelendirilecek. 21 Ekim 2008'de yapı-lacak ödül töreniyle, “Design TurkeyEndüstriyel Tasarım Ödülleri” sahiplerinibulacak. Ödül alan ürünler ayrıca, projeningücünü, “Design Turkey” logosuyla ürünle-

rine taşıyarak, ürünleri-nin tasarım değerini ulu-sal ve uluslararası alandabelgeleyebilecek.

Bu yıl ilki yapılacak“Design TurkeyEndüstriyel TasarımÖdülleri”, tasarımcılarısektör bünyesindeki üre-ticilerle buluştururken,yurt içi ve yurt dışındagerçekleştirilecek faali-yetlerle tasarım dünya-

N E R E D E N E V A R ?

D u r a n A k c a

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200822

İş Sizi Bekliyor!Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında

dünyanın yedinci, Avrasya’nın ise en büyükfuarı olarak İstanbul’u Avrasya’nın dijital işplatformu haline getiren CeBIT BilişimEurasia, bu yıl 7 - 12 Ekim 2008 tarihlerin-de gerçekleştirilecek.

Fuar, dünyanın dört bir yanındaki 70 ka-dar ülke ve bölgeden 150 bini aşkın ziyaret-çiyi İstanbul TÜYAP Beylikdüzü Fuar veKongre Merkezi'nde bir araya getirecek.

Yaklaşık 1000 katılımcı firmanın, hedef-ledikleri kitleye daha kolay ulaşarak verimliiş bağlantıları yapabilmeleri amacıyla yeni-

den tasarlanan CeBIT Bilişim Eurasia İşDünyası, Dijital Yaşam, Telekomünikasyonve Ev Elektroniği olmak üzere dört ana bö-lümde toplanıyor. Ana bölümlerin yanı sıra11 adet tematik bölümle (Ko-Bi-lisim@CeBITbilişim, Gelecek Parkı, İnovasyon,YASAD Yazılım, Mobil İş Çözümleri, KamuSektörü, İş ve Kariyer, TekMer@ CeBIT bili-şim, eSağlık/ Tele Sağlık, Gençler@CeBITbilişim ve TeknoKent@CeBITbilişim)beraber düzenlenecek forum ve etkinlikler-de bugünün yaklaşımları ortaya konulurken,geleceği etkileyecek çözümlere de yer verile-cek.

neredeNeDuzSayfano:Layout 1 7/28/08 3:23 AM Page 22

Page 24: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 23

sında Türkiye’nin yerini de vurgulayacak. “Design Turkey Endüstriyel Tasarım

Ödülleri”, 12 sektörü kapsıyor: Ambalaj,aydınlatma, elektronik ürünler, ev cihazları,ev ve ofis gereçleri ve aksesuarları, kamu-sal ve ticari ürünler, mobilya, spor, hobi,oyun ve kişisel ürünler, ulaşım ve taşımaaraçları, yapı gereçleri, yatırım ürünleri vetıbbi gereçler sektörlerinin tasarlanmışürünleri değerlendirmeye alınacak.

Yarışmaya başvuran ürünler, getirdiğiyenilik ve sunduğu farklılık, kullanıcının ih-tiyacına cevap verebilme özelliği, işlevselliğive taşıdığı estetik değer gibi ölçütler açısın-dan değerlendirilecek.

Başvurular, internet üzerindenwww.designturkey.org.tr adresine girilerek,15 Ağustos'a kadar yapılabilecek. 18Ağustos - 12 Eylül tarihleri arasında yapıla-cak ön elemenin ardından sergiye katılma-ya hak kazanan projeler 17 Eylül 2008'deinternet üzerinden açıklanacak.

Girişim Günleri İstanbul 2008ABD’de 2007 yılında başlatılan ve inter-

net tutkunlarının geliştirdikleri dünyanın ilkticari fikir platformu olarak tanınan, bu gü-ne kadar sadece ABD, Almanya ve İsrail´deorganize edilen startupweekend isimli etkin-lik, 30-31 Ağustos 2008 tarihleri arasındaİstanbul´da “Girişim Günleri İstanbul2008” adıyla organize ediliyor.

İstanbul’da yapılacak olan etkinlikteTürkiye’deki internet tutkunları ticari fikir-lerini tanıtma ve gerçerkleştirme fırsatı bu-lacacak. Haftasonu boyunca devam edeceketkinlik süresince katılımcılar, üçer dakika-lık süre içinde girişim fikirlerini katılımcıla-ra sunacaklar. Her katılımcı üç dakika içe-risinde sunumunu yapacağı fikre, diğer ka-tılımcıları ikna etmeye çalışacak. Fikirlersunulurken hedef kitle ve girişimin dayana-ğı özellikle önem taşıyacak.

Yapılan sunumların ardından katılımcı-lardan en fazla oyu alan girişim fikri, üze-rinde çalışılmak üzere seçilecek. Seçilen fik-rin şirket haline dönüştürülebilmesi için haf-ta sonu boyunca gerekli bütün hazırlıklarınyapılmasının ardından, aynı gün etkinliksonunda tüm katılımcıların ortaklığıyla şir-ket haline dönüştürülecek. Etkinliğe katı-lanlar çok ortaklı bir limited şirketin ortağıolarak etkinlikten ayrılacaklar.Ayrıntılı bilgi için:Dortmund - Almanya Telefon: +49 (0) 231.3998-2070Telefax: +49 (0) 231.3998-2071 Mobil: +49 (0)163.8975330Istanbul - Türkiye Telefon.: +90 (0) 216.4665682Mobil: +90 (0) 542.4910954E-Mail: [email protected]: http://www.girisimgunleri.comTwitter: http://www.twitter.com/girisimgunleri

Geleceğin Yayın DünyasıBilkent’te Tartışılacak

Bilkent Üniversitesi İletişim ve TasarımBölümü, 10-11 Ekim 2008 tarihlerinde,uluslararası alanda önemli ağırlığa sahipVideo Vortex Konferansı’nın üçüncüsüne evsahipliği yapacak. Geleceğin iletişim dünya-sını belirleyecek “online video” konusununele alındığı Video Vortex konferanslarındanilki Brüksel’de, ikincisiyse Amsterdam’dagerçekleştirilmişti.

İki gün sürecek VideoVortex Ankara etkinliğinde,uluslararası konferansın yanısıra, çeşitli atölye çalışmaları,sergi ve performanslar da yeralacak. Uluslararası konfe-ransta ele alınacak konularınbaşında, Türkiye’de YouTubeyasağıyla gündeme gelen in-ternette sansür, veri ve içe-rik paylaşımı, yeni işbirliğimodelleri ve yeni iletişim

araçlarıyla sanat konusu yer alıyor.Konferansta ayrıca kullanıcılara kişisel ola-rak geniş bir kitleye yayın olanağını sunaninternet günlükleri blog ve vlog’lar (videogünlükleri) da tartışılacak.

Video Vortex Ankara etkinliği BilkentÜniversitesi ile merkezi Amsterdam’da bulu-nan Ağ Kültürleri Enstitüsü (Institute ofNetwork Cultures ) işbirliğiyle düzenleniyor.

Video Vortex Ankara, farklı birçok alan-dan araştırmacı, sanatçı ve küratörün yanı

sıra hukuçuları, yapımcıları vemühendisleri bir araya getirmeyiamaçlıyor. Etkinliğe katı lmasıbeklenen isimler arasında film ku-ramı alanında tanınmış DonatoTotaro, sanat teknoloji ilişkisi veenformasyon sanatı üzerine çalış-maları ile bilinen Stephen Wilsongibi önemli akademisyenlerin yanısıra, profosyoneller ve online videoyayıncıları da var.Video Vortex Ankara web adresleri:http://www.networkcultures.org/videovortexhttp://std.comd.bilkent.edu.tr/videovortex/tr/?p=1

Böceklerin İlginç DünyasınaYönelik BÖFYAP-ÖĞRETMENProjesi İzmir’de Başlıyor !

“BÖFYAP” sözcüğü Böcek FarkındalığıYaratma Projesi sözcüklerinin ilk harfleri-nin kısaltmasından oluşuyor.

BÖFYAP-ÖĞRETMEN Projesinin amaçla-rı:

• Canlılar içinde en büyük grubu oluş-turan böcek zenginliğinin ve doğadaki iş-levlerinin farkına vardırılması,

• Böcekler konusundaki doğru bilgilen-dirmeye bağlı olarak bilinçlenmenin artırıl-ması,

• Böcek farkındalığının yaşama sokula-rak, diğer canlılarla olduğu gibi böceklerlede daha yakın ilişki kurulması,

• Çoğunlukla yanlış bilgilere dayanarakortaya çıkmış olan korku ve tiksinti gibiolumsuz duyguların azaltılarak, bunun yeri-ne böcek sevgisinin ön plana çıkarılması

• Proje çalışması sırasında elde edilenbirikimin öğrencilerle paylaşılması olarakaçıklanıyor.

BÖFYAP-ÖĞRETMEN projesi TÜBİTAKtarafından Bilim ve Toplum Projeleri kap-samında parasal olarak desteklenmekte veEge Üniversitesi Ziraat Fakültesi BitkiKoruma Bölümü’nde yürütülmekte.Projeye katılım ücretsiz.

Proje çalışmasına toplam 100 sınıf öğ-retmeninin katılması planlanmış. Bu katı-lımcılar 16-17 kişilik gruplar halinde çalış-malarda yer alacaklar. Proje çalışmalarınınbirer günlük programlar halinde, aşağıda

belirtilen tarihlerde gerçekleştirilmesi plan-lanmış:

1.grup: 18 Ağustos 2008 Pazartesi2.grup: 25 Ağustos 2008 Pazartesi3.grup: 1Eylül 2008 Pazartesi4.grup: 8 Eylül 2008 Pazartesi5.grup: 9 Eylül 2008 Salı6.grup: 10 Eylül 2008 ÇarşambaProje çalışmaları sırasında işlenecek

konuların başlıcaları şunlar: Böceklerin il-ginç yaşamını esas alan sunu ve tartışma.Doğa, sera ve iklim odalarında böceklereilişkin gözlemlerin yapılması. Doğada bö-cek toplama uygulamaları. Toplanan bö-ceklerin mikroskopta incelenmesi. Ege Üni-versitesi Ziraat Fakültesi’nde bulunanTürkiye’nin en zengin böcek müzesi olanProf. Dr. Niyazi LODOS Böcek Müzesi(LEMT)’ndeki böcek koleksiyonlarının ince-lenmesi. Böceklerin insan sağlığındaki yerive önemi konulu sunu ve tartışma.Böcekler ve geleceğimiz konulu görsel su-nu ve tartışma. Günün değerlendirilmesi.Projeyle ilgili diğer ayrıntılı bilgi:http://www.bofyap.ege.edu.tr/ adresinden edinilebilir. Projeye katılmak isteyen öğretmenlerin yukarıdaki adreste bulunan

başvuru formunu doldurarak [email protected] adresinegöndermeleri gerekmektedir.

neredeNeDuzSayfano:Layout 1 7/28/08 3:23 AM Page 23

Page 25: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Dünyanın en gelişmiş biyonik eli İngiltere’nin en ünlümühendislik ödülünü kazandı. Her parmağı ayrı ayrı hareket edebilen protez i-LIMB,öteki üç finalisti geride bırakarak bu yılki MacRobertÖdülü’nü aldı. Aygıt şimdiye kadar aralarında Irak’takisavaşta bazı uzuvlarını kaybetmiş ABD askerlerinin debulunduğu 200 kişi üzerinde denendi. Gelişmiş protez üzerindeki çalışmaların geçmişi,İskoçya’da 1963’te Talidomid ilacından etkilenmişçocuklara yardım eden bir projeye kadar dayanıyor. İlkkez Temmuz 2007’de satışa çıkan bu karmaşık aygıtıTouch Bionics şirketi üretiyor. İngiltere’de aygıtı ilkdeneyenlerden, elleri ve ayakları olmayan Ray Edwards,proteze ilişkin “Son derece fantastik bir buluş. Koludenediğim zaman ağlamaya başladım; 21 yıldır ilk kezelimi açabiliyordum.” diyor ve ekliyor “Baş parmağımla‘tamam’ işareti yapabiliyorum, kalem tutabiliyorum, dahaönce yapamadığım bir çok şeyi yapabiliyorum”. Dünya BirincisiGeliştirdiği bu protez nedeniyle Touch Bionics şirketi,Kraliyet Mühendislik Akademisi Ödülü’nü Londra’datörenle aldı. Ödül’ün öteki finalistlerinden ilki sıfırınaltındaki sıcaklıklarda milyonlarca biyolojik örnekle işlem

yapabilen bir robot sistemiydi. İkinci finalist hastalıklaraerken aşamalarında tanı koyan kimyasal bir algılayıcıydı.Son finalist de dizel otomobiller için üretilen gelişmiş birduman filtresiydi. Ödül töreninde jüri başkanı Dr. GeoffRobinson “Touch Bionics şirketi, bir protezi belirleyenölçütleri kökünden değiştirdi” diye konuştu.Touch Bionics yetkilileri biyonik el i-LIMB’in iki benzersizözelliği olduğunu söylüyor. Birincisi, her parmakta birmotor olması -ki bu her parmağın ve eklemin ayrı ayrıhareket edebilmesini sağlıyor. İkincisi de başparmağıntıpkı gerçek bir elde olduğu gibi 90° açılabiliyor olması.Biyonik el, gerçek elin hem yapısını hem de işlevlerinitaklit eden ilk protez el. Bunun yanında başka şirket vekurumlar, örneğin ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)ve ABD’nin askeri araştırma kurumu DARPA, çok dahagelişmiş eller yaptı. Ama bütün bu biyonik ellerlabaratuvarda çalışan prototipler. i-LIMB ise piyasadasatılıyor. Biyonik elin hastaya takılması için ameliyata dagerek yok. i-LIMB’in deriye tutunan ve elektrik sinyallerialgılayan iki elektrodu var. Bu elektrik sinyalleribedendeki kas liflerinin kasılmasıyla oluşuyor, elinarkasındaki bilgisayar bu sinyalleri kullanıyor, onlarıyorumluyor ve eli kontrol ediyor. Engelliler Derneği Başkanı Ray Edwards “Bir tane dahaalmayı çok isterim” diyor. “Psikolojik olarak eşsiz bir şey.Ama fiziksel olarak eşyaları hareket ettirebilmek birazzor”. Edwards biyonik eli kullanmayı tuğla taşımayabenzetiyor. Yine de üstün yanlarının olumsuz yanlarınagöre çok ağır bastığı görüşünde. “Ben çok şanslıyım” diyebu durumu özetliyor.Touch Bionics şimdi i-LIMB’in tasarımını geliştirmek veakıllı protezlerinin çeşitliliğini arttırmak istiyor. Tamdonatılmış bir sistem üzerinde çalışıyorlar ve dahaşimdiden bilek, dirsek ve omuz prototipleri hazır.

A . Gülnihal Ergen

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7443866.stm

Teknoloji adımları

Biyonik El En Önemli Teknoloji Ödülünü Kazandı

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200824

teknoadimsaynoduz:Layout 1 7/28/08 3:38 AM Page 24

Page 26: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 25

Hangimiz zaman zaman ev işlerinde yardıma gerekduymaz ki? Hizmet robotları yakında bizleri ağır, kirli,monoton ve can sıkıcı işlerden kurtaracak. Araştırmacılaryeni kuşak bir ev robotunu bizlere gururla takdim ediyor:“Care-O-bot® 3”Tek kollu robot yavaş yavaş mutfak masamıza doğruilerleyip üç parmağıyla elma suyu şişesini dikkatlicekaldırıp hemen yanındaki tepside duran bardağadolduruyor. Hemen ardından salona doğru ilerleyipsalonda oturan konuklara içecekleri ikram ediyor.Gelecekte yapay asistanlar bu şekilde çalışacak.Yalnızca 1,45 m boyunda olan Care-O-bot® 3, yeni kuşakhizmet robotlarının insanlara ev işlerinde yardım etmesiiçin tasarlanmış bir prototipi. Hızlı öğrenebilme yeteneğiolan bu asistanlar, Stutgart Fraunhofer Enstitüsü’ndebulunan Üretim Mühendisliği ve Otomasyon birimiaraştırmacıları tarafından geliştirildi.Robot kendisine gerekli olan nesneleri neredebulabileceğini nasıl bilebiliyor? İnsanlara çarpması nasılengeleniyor? Bu tür çarpmaların önüne geçebilmek içinçok sayıda algılayıcıdan yararlanılmış. Çift lensli renklikameralar, lazer tarayıcılar ve 3 boyutlu derinlik

kameraları, Care-O-bot® 3’e çevreyi gerçek zamanlı olaraküç boyutta algılama olanağı veriyor. Eğer bir kişi robotunkolunun hareket alanına girerse, robot hareketinidurduruyor. Bu minik ve maharetli robotun başka birgöze çarpan özelliği de her yöne hareket edebilmeyeteneği.Fraunhoef Enstitüsü ev robotu ve kişisel robot tasarımgrubu şefi Birgit Graf'a göre bu sistemin bu kadarkullanışlı olmasının nedeni, sistemin temelinde bağımsızhareket edebilen ve bağımsız yönlendirilebilen 4 tekerlekli, her yöne gidebilen bir platformun kullanılmasıdır. Busayede robotlar ev içindeki çok dar yerlerden bilesorunsuz geçebiliyor. Care-O-bot® 3, serbestlik derecesi 7olan, çok esnek bir kolu ve üç parmaklı bir ele olan birrobot. Bu özellikler, şişe ve fincan gibi nesnelerikavramaya ve değişik ev aletlerini çalıştırabilmesineolanak sağlıyor. Güç algılayıcıları, robotun nesnelerikavrarken aşırı sıkmasını engelliyor. Kol ve tutucuparçaları Schunk geliştirmiş.Çay kahve gibi şeyleri üzerinde taşıyabilmesi için robotunön bölümüne bir tepsi monte edilmiş. Tepsinin üzerinderobotu kontrol etmek için bir dokunmatik ekran var.Ayrıca robot sözlü komutlarla da kontrol edilebiliyor.Graf’ın belirttiğine göre önceki robotlardan farklı olarak,Care-O-bot® 3 el, kol, baş hareketlerini algılayabiliyor vekarşılık verebiliyor. Evle ilgili birçok bilgi robotun veritabanına yüklenmiş. Örneğin robot, bir fincanın neyebenzediğini ve fincanı mutfakta nerede bulabileceğinibiliyor. Ayrıca yeni nesneleri de tanıyıp veri tabanınaekleyebiliyor. Kullanıcı, robotun tanımadığı bir nesneyirobotun eline yerleştirdiğinde, robot nesnenin üç boyutluşeklini belleğine yükleyebiliyor. Ancak bu yeni robotinsana benzemiyor. Care-O-bot® 3’ün proje yöneticisiChristopher Parlitz “Biz Care-O-bot® 3’ü tasarlarkenzaten var olan, insana benzeyen hizmet robotlarınabenzememesine özellikle dikkat ettik.” diyor.

M. Ender Terz i

http://www.care-o-bot.de/english/Care-O-bot_3.php

Yeni kuşak Ev Robotları Çok Hamarat

teknoadimsaynoduz:Layout 1 7/28/08 3:39 AM Page 25

Page 27: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 26

SolFocus adlı güneş paneli üreticisinin SF-1000S-CPV-30adını verdiği yeni güneş paneli dizilişleri, gelenekselgüneş panellerinden daha çok güç üretiyor, üstelikgeleneksel panellerde kullanılan pahalı yarıiletkenmalzemelerin yalnızca binde birini kullanıyor. Paneldizilişlerinde kullanılan kavisli aynalar, güneş ışığını 500kat daha artıran, pil verimliliğini daha da yükselten 1cm2’lik güneş pillerinin üzerine odaklıyor. SolFocus’unkurulan ilk güç üreteci, yaz sonuna kadar 500 KiloWattelektrik üretecek. Şirket, 2010’a kadar, kendi bulduğudizilişler sayesinde, elektrik üretiminin gelenekselkaynaklardan daha da ekonomik olacağını umuyor.Geleneksel panellerle yapılan elektrik üretimindeelektriğin kiloWat/saat bedeli neredeyse yarı yarıyainecek.

Serpi l Yı ld ızhttps://www.technologyreview.com

Yeni bir ürün yüksek çözünürlüklüdijital televizyonlarda (HDTV) İnter-net videolorı izlemeyi olanaklı kılıyor.ZeeVee adlı şirketin piyasaya sürdüğüZvBox adlı aygıt yüksek çözünürlüklüdijital televizyonunuzu bir bilgisayarekranına kolayca dönüştürebiliyor.ZvBox’ın bir ucundaki fiş bilgisayara,öteki de televizyona takılıyor.Böylece evdeki herhangi bir diji-tal televizyonda İnternet videolarıkolayca izleyenebiliyor. Elbette

yalnızca videolar izlemekle kalınmıyor, İn-ternet TV’lerini izleme, e-posta okuma gibiözelliklerden de yararlanabiliyorsunuz.ZvBox’ın içindeki yeni tür bir yonga bilgi-sayar video çıkış sinyalini dijital televizyonsinyaline dönüştürüyor. Aygıtın yanındaverilen uzaktan kumanda aracı da televiz-yon izlediğiniz yerden bilgisayarı denetle-menize olanak veriyor.

Serpil Yıldızhttp://www.technologyreview.com/Infotech

Bilgisayar fareleri ekrandaki 2-D (iki boyutlu) imleci hare-ket ettirmek üzere tasarlanmıştır. Bu nedenle sıradan fare-ler, “Second Life” ya da başka 3–D (üç boyutlu) sanaldünyalarda gezinirken istenen verimlilikte kullanılamıyor.Bu duruma bir çare olabilecek 3Dconnexion’ın yeni dene-tim aygıtının tepesi, bastırabileceği-niz ve kaldırabileceğiniz, her yöneitebileceğiniz ve eğip bükebileceğinizbiçimde tasarlanmış. Bu sayede 3–Dbir dünyada istediğiniz yöne hareketedebiliyor ve 3–D nesneleri hareketettirebiliyorsunuz. Aygıt, üzerine uy-gulanan basınca duyarlı olduğundanhareket hızınızı da ayarlayabiliyorsu-nuz. Nisan ayında Linden Laboratuvarı’naait “Second Life”, aralarında GoogleEarth’ün de bulunduğu 130 kadaruygulamayla da çalışan Space Navi-

gator’ı (Uzay Yönlendiricisi) destekleyebilmek için yazılı-mını güncelledi. Space Navigator sıradan fareye yaptığıdestekle, kullanıcıyı fareyle klavyenin arasında gidip gel-mekten kurtarıyor. Böylece, 3–D bir uzayda ilerlemeyizorlaştıran “durdur–başlat” komutlarına gerek kalmıyor.

Kullanıcı baskın olarak kullanmadığıeliyle (örneğin, solaksa sağ eliyle) SpaceNavigator’ı kontrol ederken, fareyiuzayda hareket etmek için kullanabili-yor. Bu aygıt sistemi, “Second Life”ınsesli iletişim için geliştirdiği yeni des-tekle de uyumlu bir biçimde çalışıyor.Bu sayede kullanıcının hareket etmekve sanal dünyada etkileşime girmek içinklavye kullanmasına gerek kalmıyor.

El i f Yı lmaz

http://www.technologyreview.com/Info-tech/20875

Güneş Enerjisi Ucuzlayabilir

İnternet Televizyonda

Fare Yerine Üç Boyutlu Yönlendirici

teknoadimsaynoduz:Layout 1 7/28/08 3:39 AM Page 26

Page 28: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 27

2008 Yılı TÜBİTAK Bilim, Hizmet,Teşvik Ödülleri ve TÜBİTAK ÖzelÖdülü ile TÜBİTAK-TWAS TeşvikÖdülüne ilişkin değerlendirmeçalışmaları sonuçlandı.TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından2008 yılında 3 Bilim Ödülü, 18 TeşvikÖdülü ve 1 TÜBİTAK Özel Ödülüverilmesine karar verildi. Bu yıl HizmetÖdülü ve TÜBİTAK-TWAS TeşvikÖdülü verilmedi.2008 Yılı TÜBİTAK ÖdülleriniKazanan Bilim İnsanları:

BİLİM ÖDÜLLERİTemel Bilimler Alanı:Prof. Dr. Metin Gürses (Bilkent Ü. Mate-matik Bölümü): “Matematiksel Fizik ala-nında Einstein Alan Denklemlerinin Çö-zülebilirliği konusundaki uluslararası dü-zeyde üstün nitelikli çalışmaları”Prof. Dr. Mehmet E. Şengün Özsöz (EgeÜ. Eczacılık Fakültesi): “Biyolojik mad-de algılayıcı sensörler (biyosensörler) ala-nında elektrokimyasal enzim ve DNA bi-yosensörleri geliştirme konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”Sosyal Bilimler Alanı:Prof. Dr. Mehmet Baç (Sabancı Ü. Sanatve Sosyal Bilimler Fakültesi): “Mikro-ekonomi alanında kurumlarda yolsuzlukve rüşvet gibi yetkilerin kötüye kullanı-mını engellemeye yönelik denetim, ödülve ceza sistemi tasarımı konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”

TEŞVİK ÖDÜLLERİTemel Bilimler Alanı:Doç. Dr. Cemsinan Deliduman (İTÜ Fi-zik Bölümü): “Teorik yüksek enerji fizi-ği alanında sicim kuramı, konformal alankuramı ve takassız geometri konuların-daki uluslararası düzeyde üstün nitelikliçalışmaları”Doç. Dr. Ersin Göğüş (Sabancı Ü. Mü-hendislik Fakültesi): “Astrofizik alanın-da nötron yıldızı, kara delikler ve gamaışını patlamaları konularındaki uluslar-arası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları”Doç. Dr. Ali Kaya (Boğaziçi Ü. Fizik Bö-lümü): “Süpersicim/M teorileri alanındasicim/zar gazları kozmolojisi konusun-daki uluslararası düzeyde üstün nitelikliçalışmaları”Yrd. Doç. Dr. Alper Kiraz (Koç Ü. FizikBölümü): “Optik alanında optik mikro-kovukların spektroskopik incelenmesikonusundaki uluslararası düzeyde üstünnitelikli çalışmaları”

Mühendislik Bilimleri Alanı:Prof. Dr. Ahmet Erhan Aksoylu (Boğazi-çi Ü. Kimya Mühendisliği): “Heterojenkataliz alanında katalitik hidrojen üreti-mi ve değerli hidrokarbonların/olefinle-rin katalitik yolla eldesi için katalizör ge-liştirilmesi konularındaki uluslararası dü-zeyde üstün nitelikli çalışmaları”Prof. Dr. Orhan Aydın (KTÜ Makine Mü-hendisliği): “Makine Mühendisliği ala-nında mikroelektromekanik sistemlerde(MEMS) akış ve ısı geçişi, kapalı ortam-larda doğal ve karma taşınım, kurutmave enerji depolama konularındaki ulus-lararası düzeyde üstün nitelikli çalışma-ları”Doç. Dr. Ş. İlker Birbil (Sabancı Ü.): “En-düstri mühendisliği ve yönetim bilimlerialanında, üretim planlama ve envanterkontrol ile yöneylem araştırması -özel-likle global eniyileme- konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”Prof. Dr. Tuğrul Dayar (Bilkent Ü. Bilgi-sayar Mühendisliği): “Başarım modelle-mesi alanında oluşturulan seyrek ve Kro-necker gösterimli büyük Markov zincir-lerinin dolaylı yöntemlerle başarım de-ğerlerinin hesap edilmesi ve rassal kar-şılaştırma yöntemiyle başarım değerleriüzerinde sınırlar bulunması konuların-daki uluslararası düzeyde üstün nitelikliçalışmaları”Doç. Dr. A. Arif Ergin (Gebze YTE Elek-tronik Mühendisliği): “Hesaplamalı Elek-tromanyetik alanında Zamanda Adımla-ma Metodu, bu metodun hızlandırılmasıve Fiziksel Optik yöntemi konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”Doç. Dr. İsmail Koyuncu (İTÜ İnşaat Fa-kültesi): “Çevre Mühendisliği alanındaMembran Teknolojisi konusundaki ulus-lararası düzeyde üstün nitelikli çalışma-ları”

Sağlık Bilimleri Alanı:Doç. Dr. Zafer C. Çehreli (Hacettepe Ü.Dişhekimliği Fakültesi): “Dişhekimliğialanında Dental Biomateryaller konu-sundaki uluslararası düzeyde üstün ni-telikli çalışmaları”Prof. Dr. Alper B. İskit (Hacettepe Ü. TıpFakültesi): “Farmakoloji alanında septikşok konusundaki uluslararası düzeydeüstün nitelikli çalışmaları”Doç. Dr. Yasemin (Gürsoy) Özdemir(Hacettepe Ü. Nörolojik Bilimler ve Psi-kiyatri Enstitüsü): Nörolojik Bilimleralanında Serebral iskemi/reperfüzyonhasarı (felç,inme) konularındaki ulus-lararası düzeyde üstün nitelikli çalış-malarıDoç. Dr. Mustafa Tekin (Ankara Ü. TıpFakültesi): “Klinik ve moleküler genetikalanında işitme kayıplarının genetik özel-likleri konusundaki uluslararası düzey-de üstün nitelikli çalışmaları”Doç. Dr. Okan Bülent Yıldız (HacettepeÜ. Tıp Fakültesi): “Polikistik over sen-dromu (PKOS) alanında metabolik bo-zukluklar, uzun dönem sağlık riskleri, ai-lesel etkilenim ve tedavi konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”Yrd. Doç. Dr. Mahmut İlker Yılmaz (GA-TA Nefroloji Bilim Dalı): “Nefroloji ala-nında önemli yer tutan kronik böbrekhastalığı (KBH), proteinüri ve böbreknakli durumlarında endotel disfonksiyo-nunun oksidatif stres, inflamasyon, nit-rik oksit metabolizması ve adipositokin-ler ile olan ilişkileri konularındaki ulus-lararası düzeyde üstün nitelikli çalışma-ları”Sosyal Bilimler Alanı:Yrd. Doç. Dr. Selva Demiralp (Koç Ü.):“İktisat alanında Parasal Ekonomi ve Ya-pısal VAR konularındaki uluslararası dü-zeyde üstün nitelikli çalışmaları”Yrd. Doç. Dr. Ayşe Gürel (Boğaziçi Ü.Eğitim Fakültesi): “Uygulamalı Dilbilimalanında anadil kaybı ile yabancı dil edi-niminin karşılaştırması konularındakiuluslararası düzeyde üstün nitelikli ça-lışmaları”

TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜProf. Dr. M. Selim Ünlü (Boston Üniver-sitesi): “Optoelektronik ve nanoteknolo-ji alanında yüksek performanslı fotode-tektörler, yakın alan taramalı mikrosko-pi ve yüksek çözünürlüklü yüzey altımikroskopi konularındaki uluslararasıdüzeyde üstün nitelikli çalışmaları” do-layısıyla ödül kazandı.

2008 Yılı TÜBiTAK Ödülleri Açıklandı

bilimOdulu1:Layout 1 7/28/08 6:14 PM Page 1

Page 29: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Dünya GüncesiÖ z g ü r T e k

Dünya’nın En Büyük Mercan Kayalığı Abrolhos, Brezilya –Bilim insanları Brezilya’nın Bahia eyaletinin güneybölümündeki Abrolhos kıyısı açıklarında dünyanın en büyük mercankayalığının bulunduğuna inandıklarını belirtti. Dünyanın en büyükmercan kayalığı aslında yine bu bölgede bulunuyor ve Abrolhos mercankayalığı adlandırılıyor. Ama yeni keşfedilen bölgedeki kayalıkAbrolhos mercan kayalığının iki katı büyüklüğünde. Alanın kıyıdanuzaklığı 15 km ile 200 km arasında değişiyor. Derinliğinin de 20-73 marasında olduğu düşünülüyor. Araştırmacıların en büyük umudu yenibulunan alanlarda keşfedilecek yeni canlı türleri.

9 Milyon AğaçDikimiMexico City, Meksika –Meksika’nınbaşkentinde 507.000 kişininkatıldığı ağaç dikme kampanyasındadokuz milyon ağaç dikildi. Her yılyaklaşık 315.000 hektarlık ormanalanını kaybeden Meksika bu açıdandünya beşincisi. Ağaçlandırmakampanyası 2007’de 250 milyonağacın dikilmesiyle başlamıştı. 2008yılı için bu hedef 280 milyon.Meksika’nın bu konuda yaşadığı enbüyük sorun yasal olmayan yollardanyapılan ağaç kesimleri.

AdıKuzey Kutbu Deniz Buzu Grönland Buz TabakasıKolombiya BuzuluGlacier National ParkAntarktika Deniz Buzu Pine Adası BuzuluLarsen B Buz TabakasıTasman BuzuluMeren, Carstenz ve Northwall Firn BuzuluDokriani Bamak BuzuluDuosuogang ZirvesiTien Shan DağlarıGürcü Dağları Alpler Kenya DağıSpeka BuzuluUpsala BuzuluQuelccaya Buzulu

Bulunduğu YerKuzey Kutbu OkyanusuGrönlandAlaska, ABDKayalık Dağlar, ABDGüney OkyanusuGüney AntarktikaAntarktika YarımadasıYeni ZelandaIrian Jaya, Endonezya

Himalayalar, HindistanUlan Ula Dağları, ÇinAsyaRusyaBatı AvrupaKenyaUgandaArjantinAndlar, Peru

Hesaplanan Kayboluş1978’den bu yana %6 oranında eridi. 30 yıl içinde %40 oranında inceldi. 1993’ten bu yana güney ve doğu köşelerinden her yıl 1 m kadar inceldi. 1982’den bu yana 13 km geri çekildi. 1999’da geri çekilme oranı günde 25 m’den 35 m’ye’ çıktı.1850’den bu yana buzulların sayısı 150’den 50’ye indi. Geri kalanlar da 30 yıl içinde tümüyle kaybolabilir. 1973-1993 arasında Antarktika’nın batısındaki buz %20 oranında azaldı ve azalması da sürüyor. Buzun incelme oranı yıllık %3,5. 1998’de 200 km2’lik bir buzdağı koptu. 1998-1999 arası 1714 km2 ve 1999-2000 arasında 300 km2’lik buzdağları ayrıldı.1971-1982 arasında ortalama 200 m inceldi ve 1991’den bu yana buzdağları kopmaya başlayarak çöküşü hızlandırdı. 1995’te geri çekilme yılda 45 m’ye ulaştı. 1936-1995 arasında buzulun alanı %84 oranında küçüldü. Günümüzde Meren Buzulu yok olma noktasındadır. 1998’de geri çekilme 20 m’ye ulaştı. Bundan önceki beş yılda yıllık geri çekilme 16,5 m oluyordu. Buzullar 1970’li yılların başından bu yana %60 oranında küçüldü. Son 40 yılda buzul hacmi %22 oranında kayboldu.Son yüzyılda buzul hacmi yarı yarıya kayboldu. Buzul alanı %35-40 oranında kayboldu. 1800’lü yıllardan bu yana en büyük buzul kütlesinin %92’sini kaybetti. 1977-1990 arasında 150 m’den çok geri çekildi. Son 60 yıldır yıllık ortalama 60 m geri çekildi. Bu oran giderek artıyor. 1970-1990 arasında her yıl ortalama 3 m geri çekiliyordu. 1990’dan sonra bu ortalama 30 m oldu.

SahraÇölü’ndenElektrikBarselona, İspanya –Avrupa Bilim AçıkFormu’nda yapılan biraçıklamaya göre Avrupakarbon salınımını azaltmakve enerji gereksinimini karşılamak için Sahra çölünü düşünüyor. Plan çöle büyükbir güneş enerjisi santralinin kurulması. Güneş panelleriyle ya da güneşinsıcaklığını yoğunlaştırma yöntemiyle kurulacak santral Avrupa’ya göre üç katverimli olacak. Avrupa’nın, buradan elde edilecek elektriği doğru akımlı (DC) birhat üzerinden dağıtması düşünülüyor. Yatırım maliyeti çok büyük olan bu projenin2050’de Avrupa’ya 100 GW elektrik sağlayacağı öngörülüyor.

Kar

Deniz Buzu

Buz Tabakası

Buz Katmanı

Buzullar

Donmuş Toprak (sürekli)

Donmuş Toprak (süreksiz)

Donmuş Toprak (izole)

Dünya Eriyor Küresel ısınma nedeniyle dünya üzerindeki buzlar ve buzullar hızlı bir erime sürecine girdi.Çerçevede en önemli buzullar ve erime miktarları üzerine bilgiler bulacaksınız.

© Hugo Ahlenius, UNEP/GRID-Arendal

dunyaGunce:Layout 1 7/28/08 11:51 AM Page 26

Page 30: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Kuraklık YoksulluğuVuruyorEtiyopya – Birleşmiş Milletler Etiyopya’dakikuraklığın binlerce hayvanı öldürdüğü, gıdakıtlığının bulunduğu ve acil insani yardımgereksiniminin iki katına çıktığını açıkladı.2,2 milyon kişinin yardıma ihtiyacı olanülkede kuraklıktan sonra bu sayı 4,6milyona çıktı. Ülkenin kimi bölgeleri çok azyağmur aldığı için tarım üretiminin düştüğübelirtiliyor. BM ülkeye 400.000 ton gıdayardımı yapmayı planlıyor. 75.000 çocuğunkötü beslenme sonucu hasta olduğubildiriliyor. Küresel anlamda tahılfiyatlarının artması da bir çözüm yolubulunamamış bu ve benzeri sorunların dahada çözümsüz kalacağını gösteriyor gibi.

Viktorya Gölü KuruyorKampala, Uganda –BM Çevre Programı’ndan yapılan bir açıklamaya göre çevreselbozulma ve iklimsel değişimler yüzünden Viktorya Gölü de Afrika’da kuruyan göllerarasında yerini aldı. Ağaçlık ve sulak alanların kaybolması, gölün gerileyen kıyıçizgisinin temel nedenleri. Sulak alanların %75’i insan etkisi altında %13’ü de büyükoranda bozulmuş. Viktorya gölündeki su seviyesi 2002’de düşmeye başlamıştı. Ogünden bu yana kıyı çizgisi 100 m gerilemiş durumda ve son altı yılda bu konuda birgelişme kaydedilememiş. Göl kaynaklarının nüfus artışı nedeniyle çokca sömürülmesitatlı su kaynakları açısından büyük tehlike oluşturuyor. Viktorya gölü beslenmehavzasının çevresindeki 100 km’lik alanda nüfus %7 oranında artmış. Bu, kıtadagörülen en hızlı nüfus artışı. Çad gölü de kıtada tehlike altında olan başka bir sukaynağı. Son 35 yılda Çad gölü %95 oranında küçülmüş. Viktorya gölünün desonunun aynı olmasından korkuluyor.

Nokia Cep Telefonlarını GeriDönüştürecekFinlandiya –Günümüzde cep telefonunun ortalama ömrü18 ay. Yeni modeller çıktıkça birçok cep telefonu kullanımdışı kalıyor ve içerdikleri kimyasal maddeler çevreyebüyük zarar veriyor. Aslında tüm teknolojik aygıtlar dabenzer bir risk taşıyor. İşte, bunun önüne geçmek içinNokia şirketi ABD’de ve Avrupa’da “Biz: Geri DönüşümProgramı”nı başlattı. Avrupa’da cep telefonunuzun geridönüştürülmesi için telefonu herhangi bir Nokia bayisinebırakmanız yeterli oluyor. ABD’deki uygulamadaysa Nokiaşirketi, kullanıcılarına posta ücreti ödenmiş bir zarfsağlayarak telefonların kendisine gönderilmesini bekliyor.

Çin’de Plastik Poşet YasakÇin –Gelişen sanayisi ve ticaretiyle, hele hele nüfusuyla Çinen çok karbon salımı yapan ülkelerin başında geliyor. Ancakgeçtiğimiz aylarda Çin’de çok ilginç bir yasa çıkarılarakücretsiz plastik torbaların verilmesi yasaklandı. Alışverişyapanlar plastik torbalar için ek para vermek zorunda. Bukararı Çinliler olumlu karşıladı ve plastik torba kullanımıbirden yarıya düştü. Pekin’deki kimi süpermarketlerde düşüşoranı %90’a ulaştı. Yasaktan önce Çinli tüketiciler günde üçmilyar plastik torba kullanıyordu. Bu da yıllıkdönüştürülemeyen 3 milyon ton atık anlamına geliyor. Çinyıllık olarak ithal ettiği petrolün 37 milyon varilinipaketlemede kullanılan plastik üretimine ayırıyor. Birçok ülkealışverişlerde bedava plastik torba verilmesini yasaklamayabaşladı.

Türkiye Yanıyorİzmir, Mersin, Türkiye –Türkiye yanıyor amasıcaklardan değil. Geçtiğimiz ay yangılarındaMersin Gülnar’da orman yangını 3000 hektarlıkalanda etkili oldu. İzmir Menderes’de çıkanorman yangını da 800 hektarlık bir bölgeyiağaçsız bıraktı. Geçtiğimiz yıl açıklanan sayılaragöre son beş yılda 76 ilde çıkan ormanyangınları yüzünden 32.808 hektarlık ormanalanımız yok oldu.

İtalya’da Kum Savaşı Lecce, İtalya –İtalya’da iki kent arasında kum savaşları var.İtalya kıyılarının %40’ı erozyon nedeniyle tehdit altında.San Cataldo plajının kumlarını kaybetmemek için Leccekenti, denizden 200.000 m3 kum çıkarmak istemiş. Ancakkomşu kent Brindisi 10.000 imza toplayarak bu sürecidurdurmak için mahkemeye başvurmuş. “Kuma dokunma”sloganıyla yola çıkan Brindisi’liler yapılan bu işleminyarardan daha çok zarar getireceğini savunuyor. Mahkemede Brindisi’lileri haklı bularak kum çıkarma işleminidurdurmuş. Kumları kaybetmenin nedeni olarak ağaçkesimlerin durması ve dağlardaki erozyonun azalmış olmasıgösteriliyor. Irmaklarla yeterli toprak taşınmadığı içinkıyıda kum birikmesi azalmış durumda. Çevresel açıdançözülmesi zor bir denklem. Lecce daha kolay bir yolbulmuş. Kaybettiği kumları Arnavutluk’tan alacak.

dunyaGunce:Layout 1 7/28/08 11:52 AM Page 27

Page 31: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

İnsanların günlük yaşamda vazge-çemeyecekleri, doğal bir gereksinim tu-valete gitmek. Hatta bazı kişilere görebedendeki katı ve sıvı atıkları dışarı at-mak insana büyük mutluluk veren bireylem. Ancak bu tür konuları arkadaş-lar arasında ya da aile içinde konuşmaknedense hep ayıp sayılır. Kuşkusuz buişi alışık olduğumuz yerde yani yeryü-zünde yapmak kolay. Peki, uzayda na-sıl yapılıyor? Bu yazıda uzayda bu işinne denli zor olduğunu, bu zorluğu yen-mek için uzay mühendislerinin ürettiğiçözümleri bulacaksınız.

Temiz tuvalet kavramı dini ve kül-türel geleneklerin de bir gereği olarak

çok eskilere dayanır. 1667 tarihinde“tuvalet vakfı” kurulduğunda, Avru-pa’da tuvalet kavramı daha yeni ortayaçıkmaktaymış. Daha sonra işler biraztersine dönmüş. Bugün “Tüm Tuvalet-ler Eğitim Araştırma Geliştirme Reha-bilitasyon Uygulamalar ve İşletmecileriDerneği (TUMAR)” adlı dernek olsunOPET şirketi olsun tuvaletlerimizi na-sıl temiz tutacağımız konusunda çalış-malar yapıyor. UNICEF, 19 Kasım gü-nünü “Dünya Tuvalet Günü” ilan etmiş:Yeryüzünde yaşayan insanların yarısıtemiz ve kullanışlı bir tuvaletten yok-sun olduğu için. Temiz tuvaletler insansağlığı için çok önemli.

Tarihte ilk “lüks” tuvalet MÖ3000’li yıllarda Girit sarayında bulunu-yormuş. Dikine taştan borularla tuvale-te hem sıcak hem de soğuk su gelirmişve yine benzer borularla atıklar saray-dan uzaklaştırılırmış.

İnsanların yeryüzünde tuvaletleriniyapmaları, yerçekimi dolayısıyla çok ko-lay olur. Dışarı çıkan atık, normal ola-rak düşey bir yol izler. Düşük çekimalanının olduğu uzaydaysa bu tam birsorundur. Uzayda eğer normal bir tu-valette gereksinmenizi gidermek ister-seniz atıklar düşey bir yol izlemez heryere saçılır. Bu durum astronotlarınsağlığını bozacağı için, üzerinde önem-

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200830

Uzayda WC Teknolojisi

Uzayda tuvalete gitmek hiç de kolay değil. NASA, Uluslararası Uzayİstasyonu’nda yapılacak ek tuvalet için bir Rus firmasına 19 milyon dolar ödemeyi

göze alıyor. Uzay tuvaletleri özel bir araştırma ve teknoloji geliştirme konusu.

uzaydaWC:Layout 1 7/28/08 4:57 PM Page 30

Page 32: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 31

le durulması gereken bir araştırma ko-nusudur. İşte bu nedenle NASA, 24 mil-yon dolar harcayarak uzay mekiği içinözel bir tuvalet tasarlıyor ve yapıyor.

İlk uzay tuvaleti çok basitti, astro-notlar tuvaletlerini elbiselerinin içineyapıyorlardı. Çünkü astronot elbiseleriçok katlı bir tulum şeklindeydi. ABD’deilk insanlı uzay uçuşunu 5 Mayıs 1961tarihinde Alan B. Shepard gerçekleştir-di. Bu uçuş yalnızca 15 dakika sürmüşve uzay aracı Dünya çevresinde bir turbile atmamıştı. Normal olarak insan bukadar sürede tuvalet gereksinimi duy-maz. Shepard, o günün sabahı son birhaftadır olduğu gibi “düşük atıklı” di-yet kahvaltısını yapmıştı. 9:30’da Mer-cury adlı roketin üzerindeki kapsülüneyerleşmiş ve geri sayımı bekliyordu. As-tronotlar uzaya çıkarken yüksek ivme-ye dayanabilmeleri için kapsülde ba-cakları havada, başları aşağı bir du-rumda otururlar. Bu durumda da ba-caklardaki kan böbreklere akar veonun daha da iyi çalışmasını sağlar. Buda mesanedeki idrar miktarını artırır.Alan Shepard geri sayımı beklerken,yer kontrol merkezi de son anda ortayaçıkan sorunlarla uğraşıyordu. Shepardtam 4 saat o kapsülün içinde bekledik-ten sonra mesanesinde şiddetli basınçhissetmeye ve bu durumdan yakınma-ya başladı. Doktorların ve kontrol mer-kezi teknisyenlerinin uzun tartışmaları

sonucu emir geldi: “Elbisene yapabilir-sin”. Yalıtılmış, basınçlı ve soğuk havasoğutmalı bir elbisenin içinde She-pard’ın sıkışması çok doğaldı. Astronot,4 dakika 43 saniye ağırlıksız ortamdakaldıktan sonra elbisesinde boğazınakadar gelen idrar ile birlikte denize in-mişti.

İşte, bu olaydan sonra NASA, uzayelbiselerinin içine çocuk bezi yerleştir-meye başladı. Shepard’dan iki ay sonrauzaya giden ikinci astronot Gus Gris-som’ın elbisesinin içine o zamanlar ka-dınların özel günlerinde giydikleri, ço-cuk bezine çok benzeyen bir iç çamaşı-rı kondu. Bugün bile, ister uzay istas-yonunda isterse uzay mekiğinde olsun,araç dışında uzun süre çalışan astro-notların elbiseleri içinde büyük boy ço-cuk bezi bulunur. Uzay mühendisleriçocuk bezini daha da geliştirerek heriki tarafında yapışkan bant bulunan bü-yük bir naylon torbaya (atık torbası)dönüştürdüler. Bu yapışkan bant, nay-lon torbanın astronotun kalçasına iyiceyapışmasını sağlıyor. Uzayda tuvalet ih-tiyacını gideren astronot elleriyle bubantların yanında bulunan bir vanayıaçtığında idrarını dışarı atabiliyor. Ço-cuk bezine benzeyen bu uzay elbisesiparçasına En Yüksek Derecede EmiciÇamaşır (Maximum Absorption Gar-ment - MAG) deniyor ve kaçınılmaz şe-kilde her yıl biraz daha geliştiriliyor.

Dışkıyla başa çıkmak, idrara göredaha zor. Bir astronot uzay yürüyü-şünden döndükten sonra pantolonunuçıkarttığında, dışkıyı toplayan özel nay-lon torba ağzı sıkıca kapalı, yalıtılmışbir şekilde özel bir dolaba konuyordu.Uzay mühendislerinin en çok korktuğuolay, torba astronotun kalçasına iyi ya-pışmadığı için pisliğin dışarı taşması.Çünkü uzayda mikrop ve mantarlaryeryüzündekine göre çok daha hızlı birşekilde çoğalabilir. Bu da astronotlarınherhangi bir hastalık kapma olasılığınıyükselterek tüm uzay programının bo-zulmasına neden olabilir. Bu nedenle,yaklaşık 13 milyon dolara mal olanuzay elbiseleri 2-3 kez kullanıldıktansonra dikkatlice sterilize edilir ve birsonraki uzay yürüyüşüne hazır tutulur.1984’ün Aralık ayında Discovery astro-notları ilginç bir sorun yaşadı ve bütündünya televizyonları bu olayı duyurdu.Sıvı atıkları dışarı atacak şekilde tasar-lanmış olan mekiğin tuvaletinin boşalt-ma bölümünün dışında bir buz yığınıoluşmuştu. Bu durumun uzay aracı at-mosfere girdiği anda büyük tehlike ya-ratacağı düşünüldü. Bunun üzerine as-tronotlara tuvaleti kullanmaları yasak-landı ve naylon torbaları kullanmalarıemredildi. Bu naylon torbalar ApolloAy uçuşları için hazırlanmış torbalardıve yalnızca erkek astronotlar için dü-şünülmüştü. Bu durum Discovery’debulunan kadın astronot Judy Resnikiçin sorun oldu. Bunun üzerineJudy’nin tuvaleti kullanmasına izin ve-rildi. Daha sonra uzay mekiğindeki me-kanik kolla buz yığını yerinden söküle-rek uzaya atıldı. Anımsatmak gerekir-se, bu tür atıklar “uzay çöpü” olarakdeğerlendirilmiyor. Uzay çöpleri, par-çalanan roketlerin madeni parçaların-dan oluşuyor.

ABD’nin ilk uzay projeleri olanMercury, Gemini ve Apollo uçuşlarındatuvalet sorunu üstünkörü ele alınmıştı.Bu uçuşlarda astronotların hepsi er-kekti ve sıvı atıkları için ucunda huniolan bir boru kullanırlardı. Borununöteki ucunda da küçük bir naylon tor-ba olurdu. Astronotlar, tuvaletleriniyaptıktan sonra bu torbayı borudan çı-karıp uzaya atardı. Katı atıklarsa yinenaylon torbalarda biriktirilir ve tıbbianalizler için Dünya’ya geri getirilirdi.Uzay çalışmalarında ilk özel tuvaletABD’nin Skylab uzay istasyonunda ya-pıldı. Çalışma mekanizması bir fan yar-

ABD’nin ilk insanlı uzay uçuşundaki astronot Alan Shepard. Shepard, fırlatmayla ilgili bir takım sorunlarınçıkması nedeniyle kapsülde 4 saat beklemek zorunda kaldı. Shepard’ın kapsülün içinde giydiği basınçlı uzayelbisesindeki fiziksel koşullar ve vücudunun kapsül içindeki duruşu sıkışmasına neden oldu. Tüm kameralar

üzerinde iken o donuk donuk bakıyordu, acaba ne yapıyordu?

uzaydaWC:Layout 1 7/28/08 4:57 PM Page 31

Page 33: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200832

dımıyla katı ve sıvı atıkları bir atık tan-kında depoluyordu. Astronotlardan bi-ri, anılarında bu fan ve dişlilerin sesin-den çok korktuğunu dile getirmişti;çünkü mekanizma çok gürültülü çalışı-yordu.

Uzay tuvaletleri sürekli bir gelişimiçinde. Uzay mekiklerinde de bu geliş-me sürüyor. NASA bu birime “Atık Bi-riktirme Sistemi” (Waste CollectionSystem -WCS) adını veriyor. Son za-manlarda hem erkek hem de kadınlarınkullanabileceği tuvaletler yapıldı. As-tronotlar her ne kadar yumuşak bir klo-zet kapağına otursa da uzayda bu tu-valetler suyla temizlenemez. Çünkü suhem azdır hem de ortalığa dağılmasısöz konusudur. Bunun yerine tüm te-mizlik havayla yapılır. Klozetin arka-sındaki hava pompası çalıştırılır ve herşey içeri çekilir. Tuvaleti kullanan as-tronot, önce bel kemeri ile kendini bağ-lar ardından ayaklarını kelepçeye takar.Çünkü ağırlıksız ortamda küçük bir ha-reketle klozetten ayrılabilir.

Astronot idrarını yapmak istiyorsa,hemen önünde bulunan esnek bir bo-ruyu alıp her astronota verilen bir hu-niye geçirerek idrarını yapar. Bu işi is-ter ayakta ister oturarak yapabilir. Bo-runun içindeki hava sürekli olarakemildiğinden sıvının dışarı kaçma ola-sılığı yoktur. Kadın astronotlar da ben-zer bir tasarımı kullanır.

Katı atıklar da benzer bir şekilde,klozet içindeki havanın emilmesiyleuzaklaştırılır. Aslında tuvalete oturul-duğu anda kabindeki hava oturağın al-tından ıslık çalarak 10 cm çaplı klozet

borusundan sürekli emilir. Dakikada850 litre hava tüm pislikleri klozetin al-tına itmek için yeterli olur. Bu katı atık-lar gözenekli ve çok katmanlı bir tor-baya istiflenir, gözenekli olduğundaniçinde sıvı ve hava kalmaz. Astronot tu-valette işini bitirir bitirmez bir vanayıçevirerek bu atığı uzay boşluğuyla bu-luşturur. İşte o zaman atık donarak ku-rur ve kötü kokusu giderilmiş olur. Ar-dından, otomatik olarak yeni bir torba,bir sonraki kullanıcı için hazırlanır. Me-tal bir tankta toplanan bu atıklar dahasonra kimyasal ve biyolojik incelemeleriçin Dünya’ya getirilir. Atık tankları dauzay mekiği yeryüzüne döndüğündeboşaltılıp temizlenir ve mikroplardanarındırılarak bir sonraki uçuşa hazırla-nır. Sıvı atık tankı da zaman zamanuzaya boşaltılır ve bu boşaltma sırasın-da çok güzel manzaralar oluşur. Bir as-tronot bu konuda şöyle demişti: “Gü-neş batımı sırasında idrarın uzaya fırla-tılmasıyla oluşan görüntü kadar güzelbir şey olamaz.”

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda(UUİ) kullanılan tuvalet doğal olarak engelişmiş olanıdır. Astronotlar tuvaletle-rini yaptıktan sonra temizlenme ola-nakları bile var. Burada da katı atıklarkurutulup dondurulduktan sonra pa-ketlenip bir tankta toplanıyor. Sıvı atık-sa hemen gerekli süreçlerden geçirile-rek yeniden içilecek düzeyde arı su ha-line getiriliyor. Bu arada, idrarı içilebi-lir su haline getirmek için kullanılanenerjinin, tuzlu suyu içilebilir su halinegetirmek için kullanılan enerjiden dahaaz olduğunu belirtmek gerek.

Yaklaşık olarak üç ayda bir UUİ’yeservis yapılır ve astronotlar için yiye-cek, su ve oksijen, UUİ için de yakıt ta-şınır. Servisi yaptıktan sonra yükü bo-şalan uzay aracına UUİ’deki tüm atık-lar yüklenir. Genellikle insansız Prog-ress serisi Rus uzay araçları, UUİ’denayrıldıktan sonra okyanus üzerinde at-mosfere girerek yanar ve yok olur. Ka-nadalı bir astronot, verdiği bir konfe-rans sırasında bu katı atık tankının ba-zen çabuk dolduğunu dolayısıyla dahaservis aracı gelmeden bunları uzaya fır-lattıklarını söyledi. Dinleyiciler, astron-otun “gece gördüğünüz akanyıldızlarınbir bölümünü bunlar oluşturabilir” sö-züne çok gülmüştü.

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda sü-rekli yaşayan üç astronot aynı tuvaletikullanır. Çünkü istasyonda yalnız birtuvalet var. Rus bölümünde yer alan butuvalet Rus yapımı. 2009’dan sonraUUİ’de sürekli olarak altı astronot bu-lunacak; dolayısıyla bu tek tuvalet on-lara yetmeyecek. O nedenle bu yılınsonlarında NASA, ABD bölümüne ikin-ci bir tuvalet yerleştirmeyi planlıyor.

NASA, bu tuvaleti de Ruslardan al-maya karar verdi. NASA’nın, Korolevkentinde bulunan uzay şirketi RSCEnergia ile imzaladığı 46 milyon dolar-

Rusların Soyuz uzay aracında kullandıkları tuvalet çok ilkel olmasına karşın etkin bir şekilde görevini yerinegetiriyordu. Araç, MIR uzay istasyonuna gidiş ve geliş için kullanıldığı için uçuş kısa sürüyordu ve katı atık için

olan kısım pek kullanılmıyordu.

Skylab Uzay Laboratuvarı’ndakullanılan tuvalet.

uzaydaWC:Layout 1 7/28/08 4:57 PM Page 32

Page 34: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

33

lık bir anlaşmanın ilk parçası bu 19 mil-yon dolarlık tuvalet. Amerikalılar NA-SA’yı “bir tuvalet için bu kadar paraödenir mi?” diye eleştirirken NASA yet-kilileri ürünün ucuz olduğunu ve ken-dileri yaptığında daha da pahalıya çı-kacağını anlattı. Ayrıca bu tuvaletin is-tasyonda 2000’den bu yana kullanılantuvaletin aynısı olması dolayısıyla as-tronotların kullanmada yabancılık çek-meyeceğine de değiniliyor. NASA yet-kililerinin en büyük savunmalarındanbiri de bu tuvalet için Rus kozmonot-lara kullanma yasağı getirileceği şek-lindeydi.

Geçtiğimiz aylarda uzay istasyo-nunda yeni bir tuvalet krizi başladı.Medyamızda da bu konuda çok sayıdahaber yayımlandı. Ne olmuştu? Kulla-nılan tek tuvaletin sıvı atık bölümününpompası bozulmuştu ve burası kullanı-lamıyordu. Evinizde tuvalet bozulduğuzaman hemen bir tesisatçı çağırırsınız,gelir onarır. Ama “uzay tesisatçısı” yokki! Rus astronotlar tuvaleti tamir etme-ye uğraştı ama bunun olanaksız oldu-ğunu gördüler. O bölüm kullanılama-yınca katı atık bölümü de doğal olarak

bir işe yaramıyordu. Peki, astronotlarne yapacaktı?

Rusların bir Soyuz aracı, herhangibir acil durumda istasyondan kaçış içinona kenetlenmiş durumda bulunur. Tu-valet sorunu ortaya çıktığında da So-yuz aracı çok işe yaradı. Astronotlaronun tuvaletini kullanmaya başladı. El-bette, kullanmadan önce Rus kontrolmerkezinden onay aldılar. Ama bu araç

uzun süreli kullanımlar için tasarlan-mamıştı, en fazla 2-3 günlük yolculuk-larda kullanılıyordu. O nedenle de tu-valet tankları çok küçüktü. İstasyonda-ki üç astronot hızla bu tankları doldu-ruverdi. Bunun ardından, istasyondaacil tuvalet durumları için bulunduru-lan naylon torbalar imdada yetişti. Amanereden bakarsanız bakın tam bir krizortamı oluşmuştu. Bu durumla ilgili ya-pılan bir takım esprilerden biri şöyleydi;“Hem astronot olmuşsun, hem de idra-rını tutamıyorsun.”

Bu durumun tek olumlu yanı krizbaşladıktan 15 gün sonra uzay mekiğiDiscovery’nin normal tarifeli seferiniyapacak olmasıydı. Bu sırada Rus tek-nisyenler de hangi parçanın bozuldu-ğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sonundabozuk parçayı buldular ve ilgili yedekparçayı diplomatik yollardan ABD’yeulaştırdılar. Discovery, uzay istasyonu-na kenetlendikten sonra yapılan ilk işpaketin açılması ve ilgili parçanın de-ğiştirilmesi oldu. Rus kozmonot, iki sa-atlik bir tesisatçılıktan sonra tuvaleti ça-lıştırmayı başardı. Uzay araçlarındakituvalet sorununun ne kadar önemli ol-duğu da bu şekilde anlaşılmış oldu.

Anlaşılacağı üzere uzayda tuvaletsorunu tam bir çözüme kavuşmuş de-ğil. Sorunların neler olduğunu yazıyıokuyunca anlayabiliyorsunuz. NASA,genç beyinlerin sorunlara nasıl yaklaş-tığına çok önem veriyor. Bu nedenlesık sık bu konularda yarışmalar düzen-liyor. Bu bir yandan halka ve genç ku-şağa bilimi sevdirmek için yapılıyor ol-sa da gençlerin bu konuda hazırladık-ları projelere çeşitli ödüller veriliyor.Siz de düşünün… Sorunlardan biri içinbile bir çözüm öneriniz varsa, hemenNASA’ya yazabilirsiniz. Unutmayın herdüşünce değerlidir.

Prof . Dr . Ethem DermanAnkara Üniversitesi Astronomi ve

Uzay Bilimleri Bölümü

Kaynaklar:http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=14400http://www.twcworld.com/y_dernegimiz.htmhttp://teachers.net/gazette/MAR08/newlin/http://www.abc.net.au/science/k2/moments/s348188.htmhttp://www.nealthompson.com/pdfs/lightthiscandle-chap1.pdfhttp://www.bookrags.com/research/sanitary-facilities-spsc-03/http://news.bbc.co.uk/1/hi/magazine/6640035.stmhttp://www.spacetoday.org/History/ManInSpaceFirsts/CreatureCom-

forts.htmlhttp://www.tabpi.org/2006/f20.pdfhttp://www.doctorzebra.com/drz/s_bathroom.htmlhttp://spaceflight.nasa.gov/shuttle/reference/shutref/orbiter/eclss/

wcs.htmlhttp://www.firstafricaninspace.com/home/mission/logs/1/200202

09.shtmlhttp://www.trekunited.com/news/index.php?option=com_content&ta

sk=view&id=1062&Itemid=82

ABD’nin Rus şirketinden alacağı tuvalet için internette bir çok fotoğraf bulunuyor. Hangisi doğru olursa olsunyine astronotları belinden sıkıca tutan iki kol ve ayaklarını tutturacakları iki ayaklık var.

ABD’de Ulusal Uzay Merkezi’nde sergilenen uzaytuvaleti.

Ağustos 2008 BiLiMveTEKNiK

uzaydaWC:Layout 1 7/28/08 4:57 PM Page 33

Page 35: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Ölçülmeden önce atomların ve atomaltı parçacıkların belirgin, sabit özellik-leri yoktur; birbiriyle çelişkili de olabilenbirçok özelliğin üst üste geldiği bir du-rum sergilerler. Bu görüşe en iyi örnek,bir düşünce deneyi olan ‘Schrödinger’inKedisi’ paradoksudur. Deneyde bir kedi,içinde zehirli gaz bulunan bir şişeyle bir-likte bir kutunun içine kilitlenmiştir.Kuantum parçacığının hangi durumdaolduğu şişenin ve kedinin kaderini belir-ler; çünkü durumlardan birinde zehirlişişe kırılır, ötekindeyse sağlam kalır. Ku-tu kapalıyken, parçacık her iki durumunda eşzamanlı olarak üst üste geldiği vebir arada bulunduğu haldedir; yani camşişe hem kırılmış hem de kırılmamıştır.Bir başka deyişle kedi hem ölüdür hemde diri. Kutu açılırsa, bu üst üste gelmedurumu, bir araya geldiği durumlardanbirine çöker ve kedi artık klasik dille yaölü ya da diri olur.

Santa Barbara’daki California Üni-versitesi’nden Nadav Katz ve çalışmaarkadaşları, yaptıkları bir deneyle par-çacığı çökmenin kıyısından çekip çök-memiş hale, yani gözlenmemiş duru-muna getirmeyi başardı. Aslında teknikolarak kediyi kutunun kıyısından gizli-ce gözetlediler, böylece kediyi ölümdendöndürdüler.

İsviçre’deki Cenevre Üniversite-si’nden, kuantum fizikçisi Markus Büt-tiker, Kopenhag yorumu ekolünde ye-tişmiş bir fizikçi için, herhangi bir çök-meme durumunun çok şaşırtıcı oldu-ğunu söylüyor: “Kutuyu açtığınızda, ke-di ya ölüdür ya da diri, arasında bir du-rum yoktur”. Ancak kuantum mekani-ğinin yeni yorumlarından biri olan“bağlaşıksızlık (decoherence) kura-mı”na göre çökme birdenbire olmaz.Kuantum sistemi çevresiyle etkileşir veçökme aşamalı olarak gerçekleşir.

2006’da Riverside’daki California Üni-versitesi’nden Alexander Korokotov veNew York’taki Rochester Üniversite-si’nden Andrew Jordan bu durumun,deneycilerin çökmeyi engellemeye mü-dahale edebilmesi için zaman kazandı-rabileceğini önermişti. Bu da Katz, Ko-rotkov ve çalışma arkadaşlarının bu dü-şünceyi sınamak için yaptıkları deneyebir tasarı niteliğindeydi.

Yaşayan ÖlüSchrödinger’in kedisinin yerine,

Katz ve arkadaşları bir “faz qubiti” (qu-bit –kuantum bit) yaptı. Qubit, genel-likle kuantum bilgisayarı deneylerindekullanılır ve yalıtıcı bir kavşak tarafın-dan kırılmış bir süperiletken devre içe-rir. Qubit, bu devredeki ilmek çevre-sinde akan ortalama akımdaki dalga-lanmalardan oluşur ve ‘faz’ıyla nitelen-

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200834

Kuantum mekaniğinin 1927’de ortaya atılan Kopenhag yorumuna göre bir kuantum nesnesinigözlemlemek, onun durumunu bozar ve onu kuantum kurallarının dünyasından klasik fizik

gerçeklerinin dünyasına taşır. Yeni ortaya atılan ve kuantum dünyasından klasik fizik dünyasına(ya da tersine klasik fizikten kuantuma) bu geçişi durdurmanın olanaklı olduğunu gösteren birdeney, bu iki dünya arasındaki farklılığı daha da bulanıklaştırıyor. Bu deneyden çıkacak başarılı

bir sonuç, ilginç özellikleri olan kuantum bilgisayarlara da kapı açabilir.

Reenkarnasyon

Schrödinger’in Kedisini

Kurtarabilir

schrodinger:Layout 1 7/27/08 11:24 PM Page 34

Page 36: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 35

dirilir; bu faz, akımın kavşağı geçerkenattığı adımın derecesidir.

Qubit alçak ve yüksek olmak üze-re iki farklı enerjide olabilir. Katz veekibi her iki enerjiyi de aynı anda veüst üste taşıyan bir qubit hazırladı. Buda deneysel olarak Scrödinger’in kedi-sinin aynı anda hem ölü hem diri ol-masıyla eşdeğerdi. Qubitin enerjisinidoğrudan ölçmeye yönelik herhangibir girişim, kuantum durumunun buiki enerji durumundan birisine geri dö-nülmez biçimde çökmesine neden olur.Tıpkı Schrödinger’in kutusunun açıl-ması gibi. Katz, bu tam çökmeden kur-tulmanın hilesinin, qubitin enerjisinidolaylı yollardan ve fark ettirmeden el-de etmek olduğunu söylüyor. Ekip ar-dından “tünelleme” adı verilen kuan-tum mekaniksel olguya yönelmiş. Tü-nelleme, kuantum parçacıklarının ken-di enerjilerini aşan bir engelle karşı-laştığında, enerjisi atlayıp geçmeye yet-mese dahi, tümüyle yansımayıp bir bö-lümünün engelin içinden geçmesi du-rumudur. Ekip bu engelin yüksekliği-ni kontrol eden devredeki akımı değiş-tirerek qubitin faz değiştirmesini dahazor hale getirmiş. Engel, düşük enerji-li qubitlerin yeni bir faza geçmesineolanak vermeyecek kadar güçlüydü;ancak yüksek enerjili qubitlerin engel-de bir geçiş bulmalarına yetebilecek bi-çimde ayarlanmıştı. Böylece, bir man-yetik enerji patlamasının yardımıyla,qubitin geçiş yapıp yapmadığına baka-rak, qubitin enerjisine ilişkin de bir fi-kir sahibi olunmuş.

“En az heyecan verici sonuç, qubi-tin geçişi başarması” diyor Katz; çünkübu, qubitin kesin olarak yüksek enerji-li duruma çöktüğü ve tünellendiği an-lamına geliyor. Katz’a göre bu, oyununsonu demek. Yani kutuyu açıp kedininölü mü yoksa diri mi olduğuna bak-makla eşdeğer.

Zamanda YolculukQubit tünellenmediğinde işler ilginç

hale geliyor. Bu, qubitin düşük enerjilidurumda olma olasılığını yükseltiyor.“Ancak kesin olarak bilmenize olanakolmadığından, bu ölçüm sistemin birduruma çökmesi anlamına gelmiyor”diyor Katz ve ekliyor “ Kediyi kısa birsüreliğine gözetledik ve kapağı hemenkapattık”. Bu “zayıf” ölçüm çok az daolsa sistemi rahatsız ediyor. Katz, de-neyin burada sonlanması durumunda,

bu rahatsızlığın qubiti tam olarak dü-şük enerjili duruma çökmeye sürükle-meye yeteceğini vurguluyor. Ekip busonucu, benzer biçimde hazırlanmışbinlerce qubitle ölçümü yineleyerek veardından bu noktada deneyi keserekdoğrulamış. Bu aşamada qubitin duru-munu ölçmenin, çoğu durumda dahadüşük enerjili durumlara çökmeyle so-nuçlandığını göstermiş. Bu da Schrö-dinger’in kutusunun kapağının yenidenaçılarak, kedinin çok büyük olasılıklaölü bulunacağı duruma denk geliyor.Çökmeyi engellemek için ekip tam çö-küşe giden süreci tamamlamadan öncequbiti yakalamak zorundaydı; “yaptığı-mız şey hasarı düzeltmekti” diyor Katz.Qubitin enerji düzeylerini değiştirmekiçin standart bir teknik uygulamışlar.Bu teknikte, özel olarak hazırlanmış birmikrodalga atımı (pulse) devreye so-kulmuş. Bu da qubitin yüksek enerjilidurumdan düşüğe ya da düşük enerjilidurumdan yüksek olana dönmesini sağ-lamış. Bu değişim sayesinde, zayıf öl-çümler yinelendiğinde, ilk ölçümlerin-deki etkiyi tümüyle yok edecek bir bo-zulmaya neden olmuşlar. Kediyi ilk gö-zetlediklerinde ölüme sürüklerken ikin-ci kez gözetlediklerinde canlı halde bul-muşlar; bu da başladıkları noktaya ge-ri dönülmesi anlamına geliyor.

Ekip, deneyleri birçok kez yinele-yerek durumun çökmeden özgün hali-ne geri döndüğünü istatistiksel olarakda doğrulamış. Deneyin sonunda duru-mu ölçerek, beklendiği gibi yüksek (yada düşük) enerjili durumlarından biri-sinde olduğunu bulmuşlar.

“Veriler çok net” diyor Büttiker veekliyor “Bu devrimsel bir deney”. Le-eds Üniverstesi’nden kuantum fizikçisiVlatko Vedral de bu sonucun klasikgerçeklik anlayışımızın ne kadar naifolabileceği konusunda bir uyarı oldu-ğunu belirtiyor ve bu ölçümlerin, ger-çekliği ortaya çıkardığını varsayamaya-cağımızı söylüyor; çünkü ölçümün et-kilerini silip yeni baştan ölçmek müm-kün. Avustralya’daki Melbourne Üni-versitesi’nden kuantum kuramcısı Ma-ximilian Schlosshauer de “Kuantumdünyası daha somutlaşırken gerçekli-ğin doğası daha da gizemli hale geli-yor.” diyor.

Zeeya Merali, “Reincarnation can save Schrödinger’s cat”,

Nature, Temmuz 2008, Vol. 454

Çev i r i : İ lhami Buğdayc ı

KuantumBilgisayarları İçinBir Düzeltme

Kuantum bilgisayarların, klasik bilgisayar-lardan daha yüksek performansla çalışacağıileri sürülür. Ancak daha yapım aşamasında-lar. Nadav Katz ve çalışma arkadaşlarının de-neylerinde ortaya çıkardığı kuantum durum-larının “çökmeme” yetenekleri, bu bilgisayar-ların yapımına ilişkin girişimler için bir iticigüç niteliğinde.

Geleneksel bilgisayarlar bilgiyi yalnızca 1ya da 0 değerleri alabilen “bit”lerle işler.Kuantum bilgisayarlarsa, her iki durumun eş-zamanlı olarak üst üste bulunduğu durumlar-da da olabilen “qubit”leri kullanır. Bu, kuan-

tum bilgisayarların çoklu hesapları aynı andayapabileceği anlamına geliyor. Ancak şimdiyedeğin laboratuvarda bu hesapları yapabilecekçok az sayıda qubit bir araya getirilebildi.

Büyük ölçekli kuantum bilgisayarları yap-ma çabalarının önündeki en büyük engel qu-bitlerin çok kırılgan olması. Çevredeki en kü-çük bir etki qubitler için çekiç darbesi gibi olu-yor; bu da qubitin kuantum durumunun çök-mesine ve depolanmış bilginin kaybına nedenoluyor. Çöken qubitlerin kurtarılabileceğini veçökmemiş özgün hallerine dönebileceğini gös-teren bu deney, günün birinde bilgi kaybınaneden olan bu hataları onarmada kullanılabi-lir. Kanada’nın Ontario kentindeki PremierKuramsal Fizik Enstitüsü’nden, kuantum ku-ramcısı Robin Blume-Kohout da bu konuda ay-nı düşüncede: “Bu, kuantum bilgisayarların-da bilginin kurtarılması için kullanılabilecekçok yararlı bir hata düzeltme tekniği olabilir”.

Nadav Katz

schrodinger:Layout 1 7/27/08 11:24 PM Page 35

Page 37: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200836

CERN’deki Deneyler Dünya’yı Yok Edebilir mi?

LHC (Large Hadron Collider –Büyük Hadron Çarpıştırıcısı), takvimini aksatmış olsa da tamamlanıpdeneylerine hazır duruma gelmesine az kaldı. Burada proton çiftleri 7 TeV’lik enerjiyle

çarpıştırılacaklar. Bu enerji, bir protonun serbest halde taşıdığından yaklaşık 700 kat daha büyük.LHC’de ayrıca çekirdeğindeki nötron ve proton başına 2,8 TeV enerji bulunan, kurşun gibi ağır

iyonların çekirdekleri de çarpıştırılacak. Yani şimdiye değin Dünya üzerindeki herhangi birhızlandırıcıda ulaşılmamış, yüksek enerjilere çıkılacak. Ancak bu enerji yine de evrendeki tüm

gökcisimlerinin hatta Dünya’nın milyarlarca yıldır etkisinde kaldığı kozmik ışlınlarla çarpışmalardaelde edilenden çok daha düşük kalıyor. LHC’de bu düzeyde yüksek enerjilerle oynamanın kimifelaketlere yol açacağına ilişkin senaryolar da gündeme geldi. Bu senaryoların kuramsal olarak

dayandırıldığı, vakum kabarcıkları, manyetik tekkutuplar, mikroskobik karadelikler gibi kavramlarda çok yeni değil. Dahası CERN bunun için 2003’te bağımsız bilim insanlarından oluşan bir

komisyona bir güvenlik raporu hazırlatmıştı. LHC’nin çalışmaya başlamasının eli kulağındayken, bufelaket senaryolarının da artmasıyla, CERN 2003’te yayımladığı güvenlik raporunu gözden geçirtip,geçtiğimiz aylarda yeniden yayımladı. Bu yeni raporda, tüm felaket senaryolarında ileri sürülenler

kuramsal temellere ve deneysel verilere dayandırılarak tek tek yanıtlanıyor.

cern_DeneyDuz:Layout 1 7/28/08 2:41 AM Page 36

Page 38: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 37

LHC, şimdiye değin başka hiçbirparçacık hızlandırıcısının erişemediğibir enerjiye ulaşabilir; hızlandırıcıda el-de edilen enerji artınca da daha ağır ku-arklar, zayıf etkileşimlerin taşıyıcı par-çacıkları gibi görece ağır ve daha az ka-rarlı parçacıklar ortaya çıkacak. Bu par-çacıklar alışık olduğumuz “kararlı”maddelerde bulunmuyor; ancak evre-nin oluşumunun ilk zamanlarında çokönemli rolleri olmuştu. Bu parçacıklargünümüzde halen yüksek enerji potan-siyeli olan ve kozmik ışınları üreten ki-mi gökcisimleri için çok önemli. Yük-sek enerjiden söz ediliyor ve doğuraca-ğı sonuçlardan endişe duyuluyorsa, bukozmik ışınların önemi bir kat daha ar-tıyor. Çünkü zaten kozmik ışın çarpış-malarıyla çok yüksek enerjilere evreninbaşlangıcından beri ulaşılıyor. Dolayı-sıyla böylesi yüksek enerjili parçacıkla-rın çarpışmalarında ne olacağına ilişkindüşünceler de yıllardır var. Aslına ba-kılırsa, Dünya var olduğundan bu yanabu yüksek enerjili kozmik ışınlar tara-fından bombardımana uğruyor. Bu ba-direlere karşın Dünya’nın ve dolayısıy-la bizlerin hâlâ ayakta olması biraz içi-mizi rahatlatıyor kuşkusuz. Ama bununkuramsal olarak da açıklığa kavuştu-rulması gereği var. O bir yana, başka id-diaların da su yüzüne çıkması, CERN’inkolları yeniden sıvayıp 2003’teki rapo-ru daha güçlü argümanlarla kamuoyu-na sunmasını sağladı. Bu çalışmayı daLHC Güvenlik Değerlendirme Grubu(LSAG –LHC Safety Assesment Group)yaptı.

LSAG’nin bu yeni raporu, 2003’tesunulan raporun sonuçlarını yenidendoğrular nitelikte. Temel olarak daLHC çarpışmalarında herhangi bir en-dişeye neden olacak bir şey olmadığınısöylüyor. LSAG’ye göre, LHC deneyle-ri sonunda Dünya’yı bir felaket bekle-miyor.

Kozmik IşınlarLHC de, tıpkı öteki parçacık hız-

landırıcıları gibi, kozmik ışınların do-ğasını anlamak ve onları daha ayrıntılıolarak inceleyebilmek için laboratuvarkoşullarında kontrollü olarak bu ışın-ları baştan yaratacak. Bunun için ön-celikle proton demetlerini ya da ağıriyonları çarpıştıracak. Proton-protonçarpışmalarıyla 7 TeV’lik enerjiye ula-şılacağı düşünülüyor. Bu düzeyde ener-

jiler kozmik ışınlarla gökcisimlerininçarpışmalarında ortaya çıkıyor. LHC, ta-sarlandığı gibi çalıştığında iki dev de-dektörü ATLAS ve CMS’de saniyede birmilyar proton-proton çarpışması ger-çekleşecek. Planlanan deney süresincede bu iki dedektör 1017 proton-protonçarpışmasına sahne olacak. Kozmikışınlar, uzayda oluşan ve kimilerininenerjisi de LHC’de yaratılacak olanla-rınkini kat kat aşan parçacıklar. Dün-ya’nın atmosferine ulaşan bu parçacık-ların enerjileri 70 yıldır ölçülüyor. As-lında bir milyar yıldan uzun bir süredir,milyonlarca LHC deneyinin üreteceği-ne eşdeğer çarpışmaları doğa kendi ba-şına Dünya üzerinde üretiyor. Gezege-nimiz de hâlâ ayakta ve sapasağlam du-ruyor. Evrende Dünya’dan daha büyükgökcisimleri var, örneğin Jüpiter’in ya-rıçapı Dünya’nınkinin 10 katı, Gü-neş’inkiyse bir 10 katı daha büyük. Gü-neş’in yüzey alanıysa Dünya’nınkinden10.000 kat daha geniş. Doğa, kozmikışınlar aracılığıyla LHC’dekine benzerdeneyleri Güneş üzerinde yaklaşık birmilyar kere yapmış durumda, ama Gü-neş de hâlâ hayatta. Gökbilimciler ev-rende sayılamayacak kadar çok, çoğuda bizim Güneş’imizden kat kat büyükgökcismi gözlüyor. Bunların hepsi koz-mik ışınlarla çarpışmaların etkisinde ka-lıyor. Kısacası evrende her saniye 10milyon kere milyon (1012) kereden da-ha çok LHC deneyi oluyor. Ancak ev-renimizde bu çarpışmaların etkisindekalan tüm gökcisimlerinin halen varlı-

ğını sürdürüyor olması, LHC deneyle-rinin üreteceği parçacıkların Dünya’yıfelakete sürükleyeceğine ilişkin senar-yoları çürütüyor.

Mikroskobik KaraDelikler

Kara delikler, Güneş’ten çok dahabüyük kimi yıldızların, ömürlerinin so-nunda kendi üzerlerine çökmeleri so-nucu oluşur. Kara deliklerde çok bü-yük miktardaki madde çok küçük biralana yoğunlaşmıştır. LHC’de mikros-kobik kara delik yaratılacağı iddialarıproton çiftlerinin çarpışmalarına da-yandırılıyor; ancak karşılaştırıldığındabu çiftlerin çarpışmaları sonucu ortayaçıkacak enerji, uçan iki sivrisineğin çar-pışmasıyla oluşacak olana eşdeğer. Ya-ni LHC’de oluşabilecek bir kara delikbildiğimiz kara deliklerle karşılaştırıla-mayacak denli küçük olacak. Çünkügökbilim ölçeklerinde bir kara delik,LHC’de üretilebilecek olandan çok çokdaha ağır.

Einstein’in genel görelilik kuramıy-la tanımlanan kütleçekim kavramınagöre, kütleçekim kuvveti bilinen dörttemel kuvvet arasında en zayıf olanı;dolayısıyla LHC’de mikroskobik düzey-de bile olsa bir kara deliğin oluşmasıolanaksız görünüyor. Rapora göreLHC’de bu türden parçacıkların oluşa-cağını, gerçekliği tartışma götürür olaniddialar söylüyor. Bu iddiaların teme-

cern_DeneyDuz:Layout 1 7/28/08 2:41 AM Page 37

Page 39: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200838

linde de ortaya çıkacak bu parçacıkla-rın bir anda dağılacağı öngörüleri var.Dolayısıyla kara deliğin maddeyi birleş-tirmeye zamanı olmayacak ve mikros-kobik sonuçlar doğmayacak.

Kuramsal olarak kararlı mikrosko-bik kara delikler beklenmese de koz-mik ışınların bu türden yapılar oluştur-masına ilişkin çalışmalar bu kara delik-lerin aslında yeterince “kara” olmadığı-nı, yani zararsız olduğunu gösteriyor.LHC’deki çarpışmalar da kozmik ışın-ların Dünya gibi gökcisimleriyle çarpış-masından farklı. Kararlı kara deliklerelektriksel olarak yüklü ya da yüksüzolabilir. Eğer yüklülerse, ister kozmikışınlar tarafından isterse LHC tarafın-dan oluşturulsunlar, maddeyle etkile-şirler. Bu da örneğin Dünya gibi birgökcisminin içinden geçerken durdu-rulacakları anlamına geliyor. Dünyanın

varlığını sürdürüyor olması, LHC’ninya da kozmik ışınların yük taşıyan teh-likeli kara delikler oluşturması olasılı-ğını yok ediyor. Eğer kararlı kara de-likler yüksüzlerse, bu durumda Dünyaile etkileşimleri çok zayıf olacak. Koz-mik ışınların ürettikleri zararsız bir bi-çimde Dünya’yı delip geçerek uzaya da-ğılacak, LHC’nin üretecekleriyse Dün-ya’da kalacak. Yine raporda, nötron yıl-dızları ve beyaz cüceler gibi evrenin yo-ğun cisimlerinin, tıpkı Dünya gibi var-lıklarını sürdürmesinin LHC’de her-hangi bir kara deliğin oluşması olasılı-ğını yok ettiği vurgulanıyor.

StrangeletlerEvrende bizim bildiğimiz tüm mad-

deler, kuarkların en hafifi olan aşağı(down) ve yukarı (up) kuarklardan

oluşmuştur. Daha ağır ve daha karar-sız olanlar kozmik ışınlarda ve hızlan-dırıcılardaki çarpışmalarda görülür.Bunların arasında en hafif olanı da ga-rip (strange) kuarktır. Garip kuarklarıiçeren maddeler yıllardır düzenli ola-rak laboratuvarlarda üretiliyor. Ancakbu maddelerin ömürleri çok kısa; do-ğumlarından itibaren hayatta kaldıkla-rı süre nanosaniye düzeylerinde hattakimi zaman daha da kısa. Bu türden kı-sa ömürler, radyoaktif bozunmadan so-rumlu zayıf kuvvet etkileşimlerinin deözelliği. İki ya da üç garip kuark içe-ren kimi parçacıklar da gözlenmiş. Birgarip kuarkı olan parçacıkların bir çe-kirdeğe bağlanmasıyla hiper-çekirdekadı verilen yapılar oluşabiliyor; ancakbunlar da kararsız ve yine nanosaniyegibi kısa bir sürede bozunuyor. Her bi-ri, bir garip kuarkı olan, iki parçacıklıve hızla bozunan bu çekirdeklerin dı-şında, daha çok sayıda garip kuark içe-ren başka bir çekirdeğe hiç rastlanma-mış. Garip kuark maddesi adı verilenşey de tümüyle varsayıma dayalı birmadde durumu. Varsayıma göre aşağıve yukarı kuarklarla garip kuarklardanneredeyse eşit miktarda içeren bu ku-ramsal mikroskobik “garip madde” yı-ğınına Strangelet adı veriliyor. Birçokkurama göre strangeletler saniyeninbin kere milyonda biri gibi bir süredemaddeyi değiştirmeli. Peki, bu stran-geletler maddeyle bütünleşip “garipmadde”ye dönüşebilir mi? Bu soru, ilkolarak, ABD’de 2000’de yapılan Göre-li Ağır İyon Çarpıştırıcısı (RelativisticHeavy Ion Collider –RHIC) daha çalış-maya başlamadan önce ortaya atılmış-tı. O sırada yapılan araştırmalar böylebir endişeye gerek olmadığını göster-mişti. RHIC sekiz yıldır çalışıyor ve bugarip maddeleri arıyor; ama henüz hiç-bir şeye rastlamadı. Zamanı geldiğindeLHC de tıpkı RHIC gibi ağır çekirdekdemetleriyle çalışacak. LHC’nin de-metleri RHIC’ninkinden daha büyükenerjili olacak; ancak bu, düşünülenintersine, strangeletlerin oluşma olasılı-ğını daha da azaltıyor. Bu tür çarpıştı-rıcılarda ortaya çıkan yüksek sıcaklık-larda garip maddeyi bir arada tutmakçok zor; çünkü bu, sıcak su içerisindebuz oluşturmaya benzetiliyor. Ayrıcakuarklar da LHC’de, RHIC’de oldu-ğundan daha seyreltik olacak ki bu dagarip maddeyi bir araya getirmeyi zor-laştıran başka etkenlerden. LHC’de

LHC hakkında…

- LHC için üretilen kablolardaki 6400 adetsüperiletken niyobyum-titanyum filamanın herbirinin kalınlığı 0,007 mm, yani bir saç telininonda biri kalınlığında. Tüm bu filamanlar uçuca eklendiğinde, Güneş’e beş kez gidip geli-necek, bir de üstüne birkaç Ay yolculuğu ya-pılacak kadar uzun oluyor.

- CERN’de hızlandırılacak tüm protonlar hid-rojenden elde ediliyor. LHC’deki proton de-metleri çok yoğun olmalarına karşın, günde yal-nızca 2 nanogram hidrojen hızlandırılacak. Bu,1 g hidrojeni hızlandırmak için LHC’nin bir mil-yon yıl çalışması gerektiği anlamına geliyor.

- LHC’nin merkezi Dünya’nın en büyükbuzdolabı. Sıcaklık uzaydakinden bile daha

düşük olacak (yaklaşık -270°C).- LHC’nin demet tüplerindeki basınç Ay’da-

ki basınçtan on kat daha düşük olacak. Bu du-ruma Ultra-yüksek vakum adı veriliyor.

- LHC’nin protonlarının hızları neredeyseışık hızına (0,999999991 c) kadar çıkacak veher bir proton 27 km’lik turunu saniyenin11.000’de biri gibi kısa bir sürede atacak.

- En yüksek enerjilerine çıktıklarında,LHC’nin iki proton demetinin toplam enrjisi150 km/s hızla hareket eden 400 tonluk birtrene eşdeğer olacak.

- CMS’nin mıknatıs sistemi 10.000 ton de-mir içeriyor; bu da Eyfel kulesinde kullanılandemirden daha çok.

- LHC’deki büyük deneylerde her yıl eldeedilecek veriler 100.000 DVD’ye sığacak ka-dar çok olacak.

cern_DeneyDuz:Layout 1 7/28/08 2:42 AM Page 38

Page 40: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 39

strangelet oluşturulabilmesi olasılığı,RHIC’de oluşturulmasından çok dahadüşük. Şimdiye değin yapılan deneylerde strangeletlerin oluşturulamayacağı-nı gösteriyor.

Vakum KabarcıklarıLHC deneylerinin olası tehlikeleri-

ne ilişkin iddialardan biri de evrenin enkararlı durumunda olmayışını temelalıyor. Buna göre, LHC’deki deney ev-renin daha kararlı olduğu ve “vakumkabarcığı” adı verilen bir duruma geç-mesini tetikleyebilir. Bu da bizim so-numuz anlamına geliyor. Vakum endüşük enerjili durum olmayabilir ve da-ha düşük enerjili durumlara bozunabi-lir. Şimdiye değin böyle bir şeye rast-lanmamış olması, bu bozunumun yarıömrünün evrenimizin yaşından dahabüyük olmasını gerektiriyor. Yüksekenerjili parçacık çarpışmaları bu tür-den daha düşük enerjili durumlu “ka-barcıkların” oluşumunu uyarabilir vebu de genişleyerek yalnızca Dünya’yıdeğil tüm evreni yok edebilir. Ancakbu vakum kabarcıklarını LHC çarpış-maları yapabilirse, kozmik ışınların dayapabilmesi gerekirdi. Bu yeni vakumkabarcıkları da şimdiye değin çoktangenişlemiş ve görünür evrenin çok bü-yük bir bölümünü kaplamış olurdu.Görünür evrenin hiçbir yerinde bu tür-den bir vakum kabarcığının görülme-mesi, kozmik ışınların bu kabarcıklaraneden olmadığı, dolayısıyla da LHC’ninde bu ortamı yaratmayacağı anlamınageliyor.

Manyetik Tekkutuplar

Manyetik tekkutuplar, yalnızca ku-zey ya da yalnızca güney kutbu olantek manyetik yüklü kuramsal parçacık-lar. Büyük birleştirme kuramında man-yetik tekkutupların, proton ve nötron-ları elektronlara ya da pozitronlara vekararsız mezonlara dönüştürerek çe-kirdek bozunumuna katkıda bulundu-ğu ileri sürülür. Bu durumda, çok sayı-da çekirdeğin çarpışmasıyla hatırı sayı-lır bir enerji açığa çıkar. Bu türdenmanyetik tekkutupların ağırlıklarının1015 GeV düzeylerinde olacağı öngörü-lüyor ki bu da LHC’de üretilemeyecekkadar büyük bir kütle demek. LHC’debu manyetik tekkutupların üretileceği-ni düşündüğümüzdeyse, aklımıza bun-

lardan çok daha fazlasının zaten koz-mik ışınların Dünya ya da başka gökci-simlerine çarpması sonucunda üretil-mesi gerektiği geliyor. Yine Dünya’nınve kozmik ışın çarpışmalarının etkisin-de kalan öteki gökcisimlerinin hâlâ var-lıklarını sürdürmesi, ortaya çıkan man-yetik tekkutupların proton bozunmala-rına neden olamadığını gösteriyor. Bumanyetik tekkutupların LHC’de üreti-lecek kadar hafif olduğuı varsayımınakarşılık da Dünya’nın, kozmik ışınlarlaoluşan hafif manyetik tekkutupları za-ten durduruyor ya da hapsediyor oldu-ğu sonucu çıkıyor ki bu da iddiayı baş-tan çürütüyor.

Parçacık hızlandırıcılarındaki yük-sek enerjili çarpışmaların güvenliğiyleilgili tüm iddiları bu şekilde yanıtlayanLSAG raporunu, LHC’deki herhangibir deneyde görev almayan Avrupalıve ABD’li fizikçiler hazırlamış. CERNayrıca LHC çarpışmalarıyla ilgili enson iddiaları değerlendirip araştırmasıiçin yine LHC deneylerinde yer alma-yan bir grup parçacık fizikçisini çalış-tırmaya başlamış bile. LHC’de en geçönümüzdeki yıl deneylere başlanacak.Dünyamızı felakete mi götürecek, yok-sa her şey hesaplandığı ve buradaaçıklandığı gibi mi olacak, göreceğiz.Ancak CERN’in hazırlattığı ve sundu-ğu bu raporda yer alan bilimsel yanıt-lar hiç bir endişeye gerek olmadığı me-sajını veriyor.

İ lhami Buğdaycı

Kaynaklar:http://cern.ch/lsag/LSAG-Report.pdfhttp://public.web.cern.ch/Public/en/LHC/Safety-en.html

cern_DeneyDuz:Layout 1 7/28/08 2:42 AM Page 39

Page 41: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Kuzey Carolina, Durham'da bulu-nan Duke Üniversitesi'nin odalarının bi-rinde Duke, lacivert beyaz renkli parlakzeminin üzerinde gürültülü bir şekildebir yandan ötekine hızla hareket ediyor.O bir öğrenci değil, Roomba adı verilendisk şeklinde bir robot elektrik süpür-gesi. Sahipleri onu giydirmekle kalma-mış, ona bir ad ve de cinsiyet vermiş.

Duke, türünün tek örneği değil.Ja-Young Sung ve Rebecca Grinter'ıngeçen yılın sonlarına doğru 400'e yakınRoomba sahibiyle gerçekleştirdiği ça-lışmaya göre böylesi bir davranış tarzıRoomba sahipleri arasında çok yaygın.Sung ve Grinter, Atlanta'da bulunanGeorgia Teknoloji Enstitüsü'nde insan-bilgisayar etkileşimi üzerine çalışıyor.

“Roombaları giydirmek çok değişikşekillerde olabiliyor.” diyor Sung. Ams-terdam'da yapılan İnsan-Bilgisayar Et-kileşimi Konferansı'nda Sung'un bu ça-lışmaya dayanarak sunduğu bildiri-ye göre insanlar genellikle robot-larına bir ad ve cinsiyet veriyor.

Atlanta'da yaşayan mühen-dis Kathy Morgan robotununüzerinde “Bebeğimiz” yazılı birçıkartma olduğunu söylüyor.Morgan'a göre robot da aileninbir parçası: “Onu gerçekten sevi-yoruz. Yaşamımızdan temizlik gibi

“Roombalarını giydiren tek bir aileninbile onlara makine gibi davrandığınıgörmedim. İnsanlar, Roombalara üzer-lerindeki kıyafet ya da kostümlerle da-ha saygılı davranmaya çalışıyor.” diyeekliyor Sung.

Massachusetts, Burlington'da bulu-nan iRobot şirketinin ürettiği Roombainsanların bağlandığı tek robot değil gi-bi görünüyor. Irak'ta savaşan ABD as-kerleriyle Washington Post'un geçenyıl yaptığı bir röportaja göre askerler,bombaları etkisiz hale getiren ve ma-yınların yerlerini belirleyen Packbot veTalon robotlarına karşı güçlü duygusalbağlar geliştiriyor. Bir patlama sonucubu robotların parçalanması onlara bü-yük üzüntü yaşatıyor. Bazı askerlerin,robotları parçalandığında yedek parça-larla robotlarının tamir edilmesini sağ-ladığı hatta robotlarını balık tutmayayanlarında götürdüğü ve oltalarını on-lara tutturduğu gözlenmiş.

İnsanların robotları yalnızca bir ma-kine değil de bir ortak gibi kabul etme-ye ne kadar istekli olduğunun anlaşıl-ması, robotlar için hangi görev ve işlev-lerin uygun olduğuna karar vermele-rinde tasarımcılara yol gösterecek. Buanlam kaymasını robotların mı yoksa in-sanların mı yaptığının belirlenmesi, ta-sarımcıların bilinçli bir şekilde insanlar-da daha çok duygu uyandıracak robot-lar üretmesine yol açabilir. “Mühendis-lerin insanlarda kötü duygulardan çokiyi duygular uyandıracak pozitif robottasarım etkenlerini belirlemesi gereke-cek. Robotları, bu duyguları geliştirecekşekilde tasarlayacaklar.” diyor Sung.

Hangi tür robotların insanlardatoplumsal tepkiler oluşturduğunu araş-

tırmak amacıyla Almanya'daki Biele-feld Üniversitesi’nden Frank He-ger başkanlığındaki araştırmacı-lar, robotlarla ilişki halindeykeninsanların beyinlerini tarıyor.Ekip öncelikle insanları dörtfarklı “rakiple” “tanıştırıyor”: Dizüstü bilgisayarda çalışan bir

program, diz üstü bilgisayarın tuş-larına basan bir çift robot kol, yine

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200840

Duygusal RobotunYükselişi

bir angaryayı çıkartarak bizi daha öz-gür bırakıyor.” diyor.

Sung, insanların robotları neredey-se bir aile bireyi ya da bir arkadaş gibigörmesi durumunun yalnızca merakduygusuyla açıklanamayacağına inanı-yor. “İnsanlar Roombalarının benzersizgörünmesini istiyor çünkü bu robotlarbir aygıttan daha fazlasına dönüştü.”Bu tepkileri anlamak, insanların robot-larla nasıl bir ilişki kurmak istediğiniaçıklayabilmenin yolu olabilir. Şimdiyekadar robotlar, araba perçinlemek,bombaları etkisiz hale getirmek ya daçimleri biçmek gibi “ağır, kirli ve tehli-keli” olarak nitelenen işler için tasarla-nıyordu. Robot sözcüğü bile Çekçe an-garya anlamına gelen “robota”dan ge-liyor. Sung'un gözlemleri, bizim birsonraki aşamaya geçtiğimizi gösteriyor.

duygusalR:Layout 1 7/28/08 4:15 PM Page 40

Page 42: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 41

diz üstü bilgisayarın tuşlarına basangövdesi insana benzeyen ve kauçuktanyapılmış bir kafası olan bir robot ve birinsan. Sonrasında gönüllüler video göz-lüklerini takarak MRI cihazına giriyor-lar. Aygıtın içindeyken gözlüklerinekarşılaşacakları rakiplerin görüntüleriveriliyor.

‘Mahkumun ikilemi’ oyununun de-ğiştirilmiş bir versiyonu olan oyundagönüllülerden, rakipleriyle işbirliği yap-ması ya da onlara ihanet etmesi isteni-yor. Rakiplerinin ne yapacağını bilme-diklerinden gönüllülerin, rakiplerininne düşündüğünü tahmin etmesi gere-kiyor. Kararlar, video görüntüsünükontrol eden bir el kumandası aracılı-ğıyla tarayıcının içinden veriliyor. De-neyde 32 gönüllü dört rakibin hepsiylekarşılaşmış. Ekip elde edilen beyin ta-ramalarını tüm rakipler için karşılaştır-mış. Karşılaştırma sırasında zihin teori-si olarak bilinen ve başka bir kişininruhsal durumunun anlaşılmasında gö-revli beyin bölgelerine özellikle dikkatedilmiş. Araştırmacılar bu yeteneğin,başarılı sosyal ilişkiler kurulmasında ya-şamsal önem taşıdığını düşünüyor.

Beklenen bir şekilde ekip, tüm ra-kiplerle oynanırken zihin teorisiyle il-gili sinir hücrelerinin belirli bir düzey-de etkin olduğunu görmüş. Yine de et-kinliğin karşıdaki rakibin insana ben-zedikçe arttığı ve rakibin insan olduğudurumda beynin bu bölgesinde en çoketkinliğin olduğu gözlenmiş. Ekip, ikin-ci en yüksek etkinliği de rakibin insanbedeni ve kafası görünümlü robot ol-duğu durumda kaydetmiş. Araştırmacı-lar robot görüntüsünün, insan ve robotarasındaki etkileşimin düzeyini belirle-diğini belirtiyor.

İnsanların robotları ve öteki insan-ları değerlendirmesinde benzerlikler ol-duğu gibi bazı farklar da var. Tennes-

see, Nashville'deki Vanderbilt Üniversi-tesi'nden Daniel Levin ve çalışma arka-daşları, çeşitli işler yapan robot görün-tüleri gösterdikleri insanlarla görüşmeyapmış. Levin, robotlar ne kadar geliş-miş görünürse görünsün insanların ro-botlara bir anlam yüklemekten kaçın-dıklarını belirtiyor. İşin daha da karma-şık yanı araştırmanın, insanların bir ro-botla ilişki kurma ve bir robota güven-me düzeyinin cinsiyetlerine ve milliyet-lerine bağlı olduğunu göstermiş olması.

Bu belirsizlikler kimi araştırmacıla-rın kuvvetli düşünceler geliştirmesineengel olmamış. Stanford Üniversite-si'nden psikolog Herbert Clark, insan-ların robotlarla gelişmiş ilişkiler kur-ması düşüncesinden kuşku duyuyor.“Robotbilimcilerin, robotların hiçbir za-man insan benzeri ilişki düzeylerine

ulaşamayacağını kabul etmesi gereki-yor. Bunu ne kadar çabuk başarabilir-lerse, insanların robotlardan bekleyebi-lecekleri konusunda o kadar çabuk,gerçekçi bir düşüncemiz olacak.” Clark,robotların arzudan ve özgür iradedenyoksun olmasının insanların onları al-gılama şekillerini her zaman sınırlaya-cağını belirtiyor.

Japonya'daki Osaka Üniversite-si'nden Hiroshi Ishiguro ise robotlarlakuracağımız ilişkinin gelişmişliği konu-sunda yalnızca birkaç sınır olduğunudüşünüyor. Ishiguro kıpırdanan, gözkırpan, soluk alan, konuşan, gözlerinihareket ettiren ve korkutucu bir şekil-de kendine benzeyen uzaktan kuman-dalı bir ‘karanlık kopya’sını (doppel-gänger) üretmiş. Kısa bir süre önce Is-higuro, üniversitedeki derslerini ver-mesi için uzaktan kumanda ettiği kop-yasını kullandı. Ishiguro, ‘karanlık kop-ya’sına verilen tepkilerden insanlarınduygusal olarak robotla bir iletişimegeçtiğini düşünüyor. “İnsanlar kopya-ma tümüyle doğal bir şekilde davranı-yor. Hatta yanından geçerken ona ‘mer-haba’ bile diyorlar. Robotlar insanlarındostu olabilir ve hatta olacaktır da.” di-ye ekliyor.

Marks, P. “Welcome to The Era of The Emotobot”,

New Scientist, 05 Nisan 2008,

Çev i r i : Cumhur Öztürk

Cinsiyet MerkezliRobotla Tanışma

İnsanların robotları nasıl gördüğü, gele-cekte robotların neler yapabileceği konusundafikir verebilir ama cinsiyetin ve milliyetin dav-ranışlarımızı etkilediği de bir gerçek.

Bloomington'da bulunan Indiana Üniversi-tesi'nden bilişsel bilimci Paul Schermerhorn veçalışma arkadaşları 24 erkek ve 23 kadındanoluşan bir ekipten, makine gibi görünen bir ro-botla birlikte çalışarak bir matematik proble-mini çözmelerini ve bunun sonucunda bir ince-leme formu doldurmalarını istemiş. Robot, birmetrelik iki direkten oluşan bir kaidenin üze-rinde bulunan bir kafa ve göz gibi görünen ikikameradan oluşturulmuş. Bir ses bireşimcisi sa-yesinde konuşması sağlanmış. Araştırma grubuerkeklerin kadınlara oranla robotu daha insan-sı bulduğunu ve sosyal düzeyde robotla dahaiyi iletişime geçtiğini gözlemlemiş. Kadınlar sos-yal olarak robota daha uzak dururken robotuda “daha makine gibi” olarak tanımlamışlar.

Yine de araştırmacılar algıdaki farklılığınrobotun kadınlara davranış şeklinden kaynak-

lanabileceğini düşünüyor. Belki de bir şekilderobot, erkeklere çekici gelmiş olabilir. Robot-ların insanlarla iletişime geçebilmek için cinsi-yet merkezli davranışları olması gerekebilece-ğini düşünüyorlar. Schermerhorn, “İnsanlarkendi ya da karşı cinsiyetin özelliklerini taşı-yan robotlarla iletişime geçmek isteyebilirler.”diyor. “Bu, robotun özelliklerinin gelecektekiilişkiler için karşısındaki insanın cinsiyetine gö-re düzenlenmesini getirebilir.”

Bu arada, Amsterdam Üniversitesi'nden Va-nessa Evers, Stanford Üniversitesi'nden birgrup araştırmacıyla birlikte Avrupa kökenliABD'li gönüllülerin, Çin'de büyümüş ve başkabir yerde altı yıldan az yaşamış kişilere görerobotları daha farklı algıladığını gözlemlemiş.Gönüllülere uzayda gerçekleşen hayali bir acildurumda kendilerini kurtaracak bir robot bu-lunduğunda nasıl davranacaklarını sormuşlar.ABD'li katılımcıların Çinli katılımcılara oranlarobotun kararlarına güvenmede daha istekli veuzay gemisinin kontrolünü robota bırakma ko-nusunda daha rahat olduğu belirlenmiş. Evers,“Bu, farklı ulusal kültürlerden gelenlerin ro-botlara da farklı şekillerde davranabileceğininbir göstergesidir.” diyor.

Roomba sahibi 379 kişiyle yürütülen çalışmaya göre, Roomba ile temizlik dışında daha birçok etkinlikyapıldığı ortaya çıkmış.

Rommba’yı çalışırkenizlemekten keyif alma

Başkalarına Roombagösterisi yapma

Roomba ile birlikteoyun oynama

Roomba ilekonuşma

Roomba’ya giysi alma

Roomba’nın çalışmasistemini bozma

Roomba’ya cinsiyet atama

Roomba’ya ad vermi

Roomba’ya kişilik atama

duygusalR:Layout 1 7/28/08 4:15 PM Page 41

Page 43: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Robotbilim ve yapay zeka alanındaçalışan bilim insanlarını önümüzdeki40 yıl boyunca uğraştıracak çok zorlubir hedef, bu. Robot teknolojisinin bu-günkü durumuna bakarak 40 yılın böy-lesi iddialı bir amaca ulaşmak için ger-çekte pek de yetmeyeceği düşünülebi-lir. Ne var ki yaklaşık 15 yıl önce önle-rine böyle iddialı bir hedef koyan biliminsanlarının da bir bildiği var. Onlar,hem Wright Kardeşlerin ilk uçuşuylaApollo projesinin başlangıcı arasındahem de ilk dijital bilgisayarla DeepBlue (dünya satranç şampiyonunu ye-nen bilgisayar) arasında yaklaşık 50 yılolduğunu biliyor. Kendi başına kararverip hareket edebilen insansı bir robot

futbol oyuncusunun yapımının çok ça-ba gerektireceğini; ama onu ortaya çı-karmanın da 40 yıldan daha çok alma-yacağını düşünüyorlar.

Gerçekte uluslararası bir eğitim vearaştırma girişimi olan RoboCup,1993’ten bu yana düzenlenen, uluslar-arası bir robot yarışması. Amacı yapayzeka ve zeki robot araştırmalarını geliş-tirmek ve kamuoyunun ilgisini de bualandaki araştırmalara ve eğitime çek-mek. Bunun için robotbilimciler bilim veteknolojinin birçok dalının ancak birle-şerek çözüm bulacağı standart ama çokzor bir problem ortaya atmış: Futbol.

Bağımsız çalışan robotlardan oluşanbir futbol takımının futbol oynayabil-mesi için teknolojinin çok değişik alan-larında geliştirilen ürünlerin bir arada,eşgüdümlü çalışması gerekir. Futbol ro-botbilim araştırmaları için gerçekte bir-

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200842

Bu yüzyılın ortalarında insanlık ilginç bir futbol maçına tanıklık edecek. Bu karşılaşmada biryanda son Dünya kupasını kazanmış ülkenin ulusal futbol takımı yer alırken öte yanda insan

boyutlarında robotlardan oluşan bir takım olacak.

Futbol oynayan robotlardüşüncesini ilk kez Prof. AlanMackworth 1992’de ortaya attı.

Robot Dünya Kupası

Robot Dünya Kupası

robotKupasiDuz:Layout 1 7/28/08 3:28 AM Page 42

Page 44: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 43

çok kuramın, algoritmanın ve bilgisayarmimarisinin sınandığı, değerlendirildiğive geliştirildiği standart bir problem.Tıpkı dünya satranç şampiyonunu ye-necek bilgisayarı geliştirme problemi gi-bi. O zorlu amaca ulaşmak için yürütü-len araştırmaların sonucunda kuşkusuzortaya yalnızca Garry Kasparov’u yenenbir bilgisayar çıkmadı. Bilgisayar yazılı-mı ve mimarisi alanında da çok sayıda,önemli gelişme sağlandı. Bu gelişmelerde biz pek farkına varmadan günlük ya-şamımızda kısa bir sürede yerlerini al-dı. İşin aslında RoboCup da ardındanbirçok teknolojik gelişmenin geleceğiyeni bir Ar-Ge zemini.

Her yıl farklı bir ülkede düzenlenenRoboCup organizasyonlarında uluslar-arası konferanslar, uluslararası robotfutbol karşılaşmaları, eğitim program-ları ve altyapı geliştirme çalışmaları ger-çekleştiriliyor. Ancak organizasyonunmerkezinde futbol karşılaşmaları vekonferanslar her zaman araştırmacıla-rın bir araya geldiği ve son gelişmelerideğerlendirdiği en temel etkinlikler ola-gelmiş.

RoboCup organizasyonunun ulaş-mak istediği en son amaç da 21. yüzyı-lın ortalarında tümüyle kendi başınahareket eden insansı robotlardan olu-şan bir futbol takımının, son dünya ku-pasını kazanmış ülkenin futbol takı-mıyla FIFA kuralları çerçevesinde birmaç yapması ve robot takımın insan ta-kımı yenmesi.

İlk RoboCup etkinlikleri 1997’de Ja-ponya’nın Nagoya kentinde, IJCAI-97uluslararası yapay zeka konferansıylabirlikte yapıldı. Bu yıl Çin’in Suzhoukentinde on ikincisi düzenlenen Robo-Cup etkinliklerinde konferansın yanı sı-ra dört değişik daldaki 11 ligde yarış-malar yapıldı.

Robot J-Ligi’ndenRoboCup’a

Yapay zeka ve robot çalışmalarında1997 yılı bir dönüm noktasıydı. IBM’ingeliştirdiği Deep Blue adlı bilgisayar oyıl Mayıs ayında ilk kez dünya satrançşampyonunu yendi. Böylece dünya ya-pay zeka camiası 40 yıllık, zorlu amacı-na ulaşmış oldu. Bu olaydan iki ay son-ra da ABD Uzay ve Havacılık Dairesi’nin(NASA) Mars’a gönderdiği yüzey robotuSojourner, Mars’ın taşlık yüzeyinde in-celemelere başladı. RoboCup ise o yılınson önemli gelişmesiydi. İlk RoboCupkarşılaşmaları ve konferansı, Japon-ya’nın Nagoya kentinde gerçekleştirildi.

Gerçekte futbol oynayan robotlardüşüncesi çok eski değil. Bu düşünce-yi ilk kez Kanada’daki British Colum-bia Üniversitesi’nden Prof. Alan Mack-worth 1992’de yayımladığı bir makale-de ortaya attı. Ne var ki asıl gelişmelerKanada’da değil, Japonya’da oldu.Mackworth’ten bağımsız olarak birgrup Japon araştırmacı aynı yıl Ekimayında Tokyo’da ‘Yapay Zekanın Önün-

Çin’in Suzhou kentinde 14-20 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 12. RoboCup'a 400'en yakın takım katıldı. Her yıl düzenlenen RoboCup, dünyada yapay zeka ve robotbilim üzerine çalışan 3000 dolayında uzman için bulunmaz bir fırsat. Bu sayede araştırmacılar hem üzerinde çalıştıkları

robotları sınama olanağı buluyor hem de meslektaşlarının yaptığı robotları inceliyor, onların gösterdiği ilerlemeyi öğreniyor.

Futbol KarşılaşmalarıDans KarşılaşmalarıKurtarma Karşılaşmaları

(toplam 195 takım)

Kurtarma Simülasyonu Ligi (21 takım)Gerçek Kurtarma Robot Ligi (18 takım)

Simülasyon Ligi (41 takım)Küçük Boy Ligi (17 takım)Orta Boy Ligi (13 takım)Standart Platform Ligi (26 takım)İnsansı Ligi (33 takım)

14 takım

RoboCup Futbol

RoboCup etkinlikleri dört ana dalın altındaki 11 ligdeyapılıyor. Bu yıl toplam 397 takım değişik liglerdebirbirleriyle karşılaştı.

RoboCup Kurtarma RoboCup Genç RoboCup@Home

robotKupasiDuz:Layout 1 7/28/08 3:28 AM Page 43

Page 45: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200844

deki Zorluklar’ başlıklı bir çalıştay dü-zenledi. Bu çalıştaya katılan Japon bi-lim insanları, yapay zekanın önündekiengelleri aşmak için gereken bilimselve teknolojik ilerlemeyi hızlandırıp onuyönlendirecek bir araç olarak futboldanyararlanmayı tartıştı, değerlendirdi. Bu-nun için projenin teknolojik ve parasalyeterliliği ile toplumsal etkisi konula-rında bir dizi araştırma yapıldı. Sonrakurallar kabaca saptandı hatta ilk fut-bolcu robotların ve simülatör sistemle-rinin ilk örnekleri de üretildi. Bu başa-rılı ön çalışmaların ortaya koyduğu so-nuç çok umut vericiydi: Robotlar arası

futbol kupası projesi robotbilimin geli-şimini hızlandıracak gibi görünüyordu.

Bunun üzerine Haziran 1993’te birgrup robot araştırmacısı ilk robot ya-rışmasının duyurusunu yaptı. Yarışma-ya geçici olarak Robot J-Ligi (O dö-nemde yeni kurulan profesyonel Japonfutbol liginin adı J-Ligi’ydi.) dendi. Nevar ki duyurudan sonraki ayda şaşırtıcıgelişmeler yaşandı. Yarışma Japonya dı-şındaki onlarca robot araştırmacısınınçok ilgisini çekmişti. Yarışmanın ulusalolmaktan çıkartılıp uluslararası bir et-kinliğe dönüşmesini istiyorlardı. Giri-şimcileri çok memnun eden bu geliş-menin üzerine organizasyon kısa süre-de ve yoğun bir çabayla uluslararası biretkinliğe dönüştürüldü; adı da RobotDünya Kupası Girişimi (kısaca Robo-Cup) oldu.

Kurallar belirlendikten sonra Eylül1993’te yeni organizasyonun ilk duyu-ruları yapıldı. Ardından çeşitli uluslar-arası robotbilim konferanslarında, sem-pozyum ve çalıştaylarında organizasyo-

na yönelik teknik konular tartışıldı.1995’te Kanada’nın Montreal kentindedüzenlenen Uluslararası Birleşik YapayZeka Konferansı’nda (IJCAI-95) ilk Ro-bot Dünya Kupası Futbol Karşılaşma-ları ve Konferansı’nın IJCAI-97 ile bir-leşik olarak 1997’de Japonya’nın Na-goya kentinde yapılacağı duyuruldu.Ama ondan önce 1996’da Ön RoboCup-96 adlı bir yarışma düzenlenecekti. Buön yarışmada edinilecek deneyim, erte-si yıl yapılacak, büyük ölçekli, asıl Ro-boCup’ın da daha düzgün ve sorunsuzgeçmesini sağlayacaktı. İlk RoboCup’adaha iki yıl vardı. Bu süre de araştır-macıların futbolcu robotlarını ve simü-lasyon sistemlerini geliştirmeleri içinyeterli sayılırdı.

Ön RoboCup-96, Japonya’nın Osa-ka kentinde 4-8 Kasım 1996 tarihindedüzenlenen Zeki Robotlar ve SistemlerÜzerine Uluslararası Konferans sırasın-da gerçekleştirildi. Yarışmaya yalnızcasekiz takım katıldı. Takımlar simülas-yon liginde ve orta boy robotlar liginde

RoboCup Kurtarma, büyük ölçekli felaketlerden sonraki arama-kurtarmaetkinliklerinde kullanılacak robotları geliştirmeyi amaçlayan bir lig. Böyle

felaketlerin ciddi bir toplumsal sorun olması ve futbol ile birçok ortak yönübulunması bu ligin açılmasını sağlamış.

RoboCup Simülasyon liginde hiç gerçek robot yoktur. Onun yerine bilgisayardarobot canlandırmalar vardır. Araştırmacılar donanımdan bağımsız olarak

tümüyle robotların karar vermesi üzerinde yoğunlaşır ve bu konuda yazılım geliştirir.

321 39440 35419 35345 37238 35188 29141 22110 19

85 2363 1938 11

RoboCup 2007 Atlanta - ABDRoboCup 2006 Bremen - AlmanyaRoboCup 2005 Osaka - JaponyaRoboCup 2004 Lizbon - PortekizRoboCup 2003 Padua - İtalyaRoboCup 2002 Fukuoka/Busan - Japonya /KoreRoboCup 2001 Seattle - ABDRoboCup 2000 Melbourne - AvustralyaRoboCup 1999 Stockholm – İsveçRoboCup 1998 Paris - Fransa

RoboCup 1997 Nagoya - Japonya

EtkinlikTakımSayısı

ÜlkeSayısı

Aibo

1999’da Sony, oyuncak robot Aibo’yu üretti ve piyasaya sürdü. Aibo, taşıdığı video kameralar, kızılötesialgılayıcılar ve kablosuz Ethernet kartlarıyla aslında çok üstün bir robottu. Bunun üzerine RoboCup’ta

Sony’nin desteklediği bir özel lig (Dört Ayaklı Ligi) açıldı. Bu ligde bütün takımların oyuncuları Aibo oluyordu.Her takım, Aibolarında kendi geliştirdiği yazılımı kullanıyordu. Böylece yazılımların çarpıştığı ortak bir zemin(standart platform) oluşturuldu. Ne var ki 2004’te Sony, Aibo üretimini durdurdu. Bunun üzerine Standart

Platform Ligi’nde de Aldebaran Robotics şirketinin geliştirdiği Aldebaran Nao robotları kullanılmaya başlandı.

robotKupasiDuz:Layout 1 7/28/08 3:29 AM Page 44

Page 46: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 45

karşı karşıya geldiler. Böylece futbol sa-yesinde robotbilimin geliştirilmesi ça-lışmaları resmen başlamış oldu.

İlk resmi RoboCup oyunları ve kon-feransı 1997’de Nagoya’da büyük birbaşarıyla gerçekleştirildi. Bu ilk dünyakupasına 11 ülkeden 38 takım katıldıve karşılaşmaları 5000 dolayında seyir-ci izledi. Ertesi yıl Paris’te yapılan Ro-boCup-98’e ilgi daha da büyük oldu.İkinci kupaya 19 ülkeden 63 takım ka-tıldı. Sonra yapılan her kupaya katılımdaha da arttı. Geçen yıl ABD’nin Atlan-ta kentinde düzenlenen RoboCup’a da39 ülkeden 321 takım katıldı. Geçen aySuzhou’daki son etkinlikteyse Türki-ye’nin de aralarında bulunduğu 34 ül-keden 397 takım ve 2000 dolayında bi-lim insanı yer aldı. RoboCup önümüz-deki yıl Avusturya’nın Graz kentindeyapılacak. 2010’daki karşılaşmaların evsahibiyse daha belli değil; ama adaylar-dan biri de İstanbul...

RoboCup’ta şimdilik dört ana dalda11 lig var. Takımlar bunlardan birinde

yarışmak için katılıyor. Kupanın mer-kezindeki futbol karşılaşmaları beş lig-de yapılıyor: Simülasyon Ligi, KüçükBoy Ligi, Orta Boy Ligi, Standart Plat-form Ligi ve İnsansı Ligi. Bunlardanson dördünde gerçek robotların bece-rilerini gösterdiği futbol maçları yapılı-yor. Simülasyon ligindeyse gerçek ro-botların yerine bilgisayar ekranındakicanlandırma robotlar karşılaşıyor. Bu,tümüyle donanımdan bağımsız bir lig.Simülasyon ligi RoboCup Kurtarma da-lında da var. Ama o dalda asıl ilgiyi ‘fe-laket bölgesi’nde arama-kurtarma yap-maya çalışan robot araçlar topluyor.RoboCup Genç, 19 yaşın altındaki, me-raklı, hevesli, geleceğin robotbilimcisigençlere yönelik. RoboCup@Home ye-ni bir ana dal. Buna katılan robotlar,günlük yaşamımızı kolaylaştıracak ba-zı beceriler göstermeye çalışıyor.

Bugünkü duruma bakıldığında, yal-nızca 8 takımın iki dalda yarıştığı Ro-boCup’ın 12 yılda dünyanın önde gelenrobot etkinliği olduğunu görüyoruz.

2008’den 2050’yeRobot Futbolcular

Yarışmalar 12. yılına girdi ama fut-bolcu robotlar filmlerde gördüklerimiz-den hala çok uzak. Hatta onlarca yıllıkaraştırma-geliştirmeye karşın robotbili-min daha bebeklik döneminde olduğubile söylenebilir. Robotların donanımaçısından da yazılım açısından da al-ması gereken çok uzun yolları var. Za-ten birçok bilim insanı da 2050 yılı içinkonan hedefi, gerçekte ulaşılması ola-naksız görüyor. Bugünkü durumu ka-baca özetlemek için RoboCup karşılaş-malarından birinden şöyle kısa bir bö-lümü radyodan dinlediğinizi düşünebi-lirsiniz: ‘Evet, penaltı atışı yapılacak.Seyirciler heyecanlı (robotlar değil). Ka-leci robot, kalesinde bekliyor. Top ka-leden 3 m ötede. Penaltıyı atacak rakiprobot da topun yaklaşık 50 cm gerisin-de duruyor. Duruyor. Duruyor. Duru-yor. Hayır, kapanmadı ya da bozulmadı.Hesaplar yapıyor. Evet, hızla (!) ilerle-meye başladı. 50 cm’lik mesafeyi 50adımda (ve bir dakikada) alan robot, to-pun önüne geldiğinde birden yine dur-du. Hayır, bozulmadı. Yalnızca konu-munu değerlendiriyor ve yapacağı işihesaplıyor. Evet, sağ ayağını topa doğ-ru uzatıyor. Heyecan dorukta. Robotpek hızlı olmasa da topa vuruyor. Veevet, top 10 cm kadar gidip durdu, pen-altıcı robotsa sırt üstü yerde... Karşılaş-ma bütün hızıyla (!) sürüyor...

Her Dünya Kupası etkinliğinde olduğu gibi RoboCup karşılaşmaları sırasında da umulmadık gelişmeler oluyor. Maçın ortasında robotlardan biri olduğu yerde hareketsizkalabiliyor ya da şut çeken bir robot sırt üstü düşebiliyor. O zaman takımın doktorları (!) devreye giriyor. Büyük bölümü yüksek lisans ya da doktora öğrencisi olan

robot yapımcıları oyun dışı kalan robotu onarmaya, donanım ya da yazılımdaki sorunu bulup bir an önce gidermeye çalışıyor.

On dokuz yaşından küçüklerin katılabildiği RoboCup Genç’te üç lig var: futbol, kurtarma ve dans. Dans ligindeçeşitli giysiler içindeki robotlar, müzik duyduğunda uyumlu ve estetik hareketlerle dans ediyor. Futbol ve

kurtarma liglerinin amaçları yetişkin liglerindekinin aynı.

robotKupasiDuz:Layout 1 7/28/08 3:29 AM Page 45

Page 47: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200846

Bu tür sahnelere RoboCup karşı-laşmalarında sık sık raslanıyor. Belkibu durum ilk izleyende ufak bir düşkı-rıklığı yaratabilir. Bununla birlikte ya-rışmaya on yıl önce katılan robotlarındurumu göz önüne alındığında (çoğuuzaktan kumandalı arabalara benze-yen, az hareket eden ve zaman zamanaşırı ısınıp yanan kutular) gerçektenbüyük bir ilerlemenin olduğu da çokaçık. Hemen herkes son birkaç yıldakişaşırtıcı gelişmenin farkında. Bebeklikdönemindeki robotbilim tıpkı bebeklergibi çok hızla büyüyeceğinin işaretleri-ni veriyor.

Dünyada robotlar üzerine çalışan-lar yalnızca üniversitelerdeki araştır-macılar değil kuşkusuz. Otomobil şir-ketlerinden ordulara enerji şirketle-rinden uzay ajanslarına kadar birçokmerkezde gizli ya da açık olarak robotaraştırmaları yürütülüyor. Bunların ki-minde robotların kendi kendisine öğ-renmesi üzerine çalışılıyor kiminde den-gelerinin geliştirilmesine uğraşılıyor ki-minde de yapay kaslar ve deri araştır-maları yapılıyor. Amaç hepsinde de ay-nı: İnsan benzeri robotlar, yani huma-

noid ya da androidler yapmak. Kuşku-suz bunların yalnızca görünüşleri insa-na benzemeyecek. Tıpkı Bıçak Sırtı fil-minde olduğu gibi her şeyleri insanabenzeyecek: öğrenmeleri, düşünmeleri,hareketlerindeki yumuşaklık, mimikler,jestler, vs... Bir başka deyişle bilimkur-

gu ile gerçeklik arasındaki açık kapa-nacak, ortadan kalkacak.

Bu sürece en büyük katkılardan bi-rini de RoboCup organizasyonu sağla-yacak kuşkusuz. Robotbilimin birçokalanındaki çalışmaların birleşmesiyleortaya çıkan robot futbolcular, her yılRoboCup’ta daha da gelişmiş, yetkin-leşmiş becerilerini sergileyecek. Tıpkıbugün olduğu gibi gelecekte de robot-lardaki gelişmenin en iyi izlendiği plat-form olacak RoboCup. Her geçen yıldaha da sıkılaşan kurallar sayesinde bi-lim insanları kendilerini pek de rahathissetmeye fırsat bulamadan daha iyi,daha üstün robotlar geliştirmeyi sür-dürecek. Bu zorlu süreç de çok değil40 yıl kadar daha sürecek.

Çağlar Sunay

Kaynaklarhttp://www.robocup.org/http://www.robocup-cn.org/http://www.gatech.edu/gallery/v/robocup/http://www.sonycsl.co.jp/person/kitano/RoboCup/RoboCup-

old.htmlhttp://www.robotics-erlangen.de/wp/media/wpg2http://www.robocup.org/games/06Bremen/images/highlights/in-

dex.htmhttp://www.nimbro.net/news_archive.htmlhttp://www.adaptronics.dk/Photos/Humanoid/Viki/index.htmlhttp://www.robocup.org/games/05Osaka/images

robotKupasiDuz:Layout 1 7/28/08 3:29 AM Page 46

Page 48: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Sabun köpüğü neden renklidir? Sualtındaki cisimler neden gerçekte olduklarından daha yakın görünürler? Işık ne kadar hızla hareket eder? Elmas neden parıldar? Işık bir otomobili nasıl çalıştırabilir?

Tüm bu soruların ve daha fazlasının yanıtlarını burada, ışığın büyüleyici öyküsüne yeni bir bakışla keşfedin. Bilimsel deneyler,karmaşık bilimsel aletler, özgün deney düzeneklerinin renkli otoğrafları ve üç boyutlu modellerin yer aldığı bu kitapta dünyamızı dönüştüren inanılmaz keşifler anlatılıyor.

POPÜLER BİLİM KİTAPLARI

ilan1:ilan1 7/28/08 11:57 AM Page 1

Page 49: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Foto

ğraf

: © K

adir

Ekin

ci

SU fakirliği SU fakirliği

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 48

Page 50: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Su yaşamın sürekliliğini sağlayan, kültürleri şekillendiren, uygarlıkların kaderini belirleyen,vazgeçilmez bir değer, yaşamın temeli. Tarih boyunca uygarlıklar su kıyısında yaşam bulmuş.

Susuzlukla karşı karşıya kalanlardan bazıları yok olmuş. Günümüzde durum daha farklı. Suyundepolanması, iletim tesislerinin planlanması ve işletilmesi, arıtma tesisleri, kontrol ve hijyençalışmaları gibi, bir dizi teknolojik gelişme söz konusu. Bütün bu gelişmeler, yaşadığımız

yüzyılda ve yakın gelecekte, olası bir susuzluğun önüne geçebilecek mi? Gelişen teknolojiyekoşut olarak son yüzyılda, dünya nüfusu patladı. Yaşam biçimleri hızla değişti. Refah düzeyiyüksek ve kolaycı bir yaşam biçimine olan eğilim üssel bir artış gösterdi. Kentler megalaştı,

dünya küreselleşti. Bütün bu gelişmelere koşut olarak da insanlık suyla ilgili gerçeklerleyüzleşmek zorunda kaldı, kalıyor. Bunca bilgiye, teknolojiye karşın, aşırı nüfus artışı, kirlilik,

kuraklık ve nihayet iklim değişikliği gibi etkenler yeni sorunlar oluşturmaya başladı. Üstelik buetkenlerin bir aradalığı, tarihte görülmüş örneklerinden daha da büyük boyutlarda kıtlık

senaryolarını hızla, yeniden gündeme getiriyor. Ülkeler arası su paylaşımı sorunları, uluslararası tekellerin su yönetiminde etkin rol alma istekleri su kıtlığı olgusunun tetiklediği

gelişmeler olarak görülebilir. Dikkat! 20. yüzyılın ekonomik değeri eşşiz görünen petrolün yerini, 21. yüzyılda su alabilir...

Ülkemiz de bu sorunlara uzak değil. Tüm bu gelişmeler sonucunda ön plana çıkan, en önemliçözüm bilimsel temellere dayalı, bütünleşik bir su yönetiminin yapılması...

kapımızda mı? kapımızda mı?

Toplam su Okyanuslar %97,5

Tatlı su %2,5

Tatlı su

Buzullar %68,7

Yeraltı suları %30,1

Toprakta donmuş olarakbulunan su %0,8

Yüzeydeki ve atmosferdeki su %0,4

Yüzeydeki ve atmosferdeki su

Tatlı su gölleri %67,4

Topraktaki nem %12,2Atmosferdeki su buharı %9,5

Öteki sulak alanlar %8,5Irmaklar %1,6

Bitkiler ve hayvanlar %0,8

Küresel Suyun Dağılımı

Küresel ısınma ve kuraklıkla ilgili kötümser haberleri güngeçtikçe daha da çok duyacakmışız gibi görünüyor. Oysadünya üzerinde en bol bulunan şey su… Okyanuslaryeryüzünün %70’inden çoğunu kaplasa da insanlarınkullanabildiği su miktarı çok az ve sınırlıdır. Artan nüfuslabirlikte, özellikle yoksul ülkelerdeki su gereksinimi enbüyük sorun olarak karşımıza çıkıyor. Dünya Bankası’nınraporuna göre iki milyar kişinin temiz suya erişimi yok.Önümüzdeki 30 yıl içinde su sıkıntısı olan ülkelerin sayısıda altı kat artacak. Üstelik bunların arasında gelişmişülkeler de var. Bundaki en önemli etken de yüksek yaşamstandartları ve su tüketiminin giderek artması. Tuzlusudan tatlı su elde etmek üzerine bir çok ülkede projelergeliştirildi. 120 ülkede tuzlu sudan tatlı su elde etmek için11.000 tesis bulunuyor. Ancak kimi çevreciler bunun dayeni sorunlara yol açacağını ileri sürüyor. Çözümün suyundaha sürdürülebilir bir şekilde kullanımında yattığını vegerekli önlemlerin bir an önce alınması gerektiğinisöylüyorlar.

Kaynak:WWPA 2006 Shiklomanov ve Rodda 2003 verilerinden

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 49

Page 51: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200850

Güneş sisteminin mavi tek gezege-ni Dünya. Dörtte üçü sularla kaplı.Böyle bir gezegende yaşayıp da su sı-kıntısı çekmek biraz tuhaf görünüyor.Ancak, gezegenimizi mavileştiren su-lara yakından bakınca düşüncemiz de-ğişiyor. Dünyayı kaplayan suların de-vasa miktarı, yani %97,5’i (1,4 milyarkm3) tuzlu, yani içilemiyor. Tatlı su,yeryüzündeki toplam su miktarınınçok azını oluşturuyor: Yalnızca %2,5(35 milyon km3). Tatlı suyun yaklaşık%69’u kutuplarda, buzul halinde katı-laşmış olarak, %30’u da yeraltındakiderinliklerde bulunuyor. Göller, ne-hirler, akarsular, çaylar, dereler, sulakalanlar, bataklıklar gibi, doğrudan ula-şılabilen yüzeysel kaynakları oluştu-ran suların miktarıysa yalnızca %1. İyide, bütün bu rakamlar ne anlama ge-liyor? İlk bakışta, içebildiğimiz su mik-tarı çok az görünüyor ve endişeye ne-den oluyor. Su gerçekten de bu kadarazsa, ne kadar eşşiz bir değer olduğuda tartışılmaz hale geliyor. Bununlabirlikte, su miktarının bu denli sınırlıolması, kıt olduğu anlamına gelmiyor.Suyun yenilenebilir bir kaynak oluşuiçimizi biraz rahatlatıyor. Bu özelli-ğiyle su, sosyal - ekonomik - ekolojikyaşam için tartışılmaz önemde.

Su Döngüsü Tatlı suyun ana kaynağı okyanuslar

ve denizler. Okyanuslardan ve deniz-lerden buharlaşıp bulutlaşan su, rüz-gârlarla genellikle karalara sürükleni-yor. Yağış halinde karalara, okyanusla-ra ve denizlere düşüyor. İşte, hem ka-ralardan hem de okyanuslardan ve de-nizlerden buharlaşan suyun, yeryüzü-ne yağışla düşmesi şeklinde işleyen bu-harlaşma-yağış döngüsüne “su döngü-sü” deniyor. Bu olayın sürekli yineleni-yor oluşu, suya yenilenebilir olma özel-liği katıyor. Karalardan yılda yaklaşık71 bin km3 su buharlaşırken, karalarayağışla 110 bin km3 su düşüyor. Bu-harlaşan sudan 40 bin km3 daha fazlasu nasıl, nereden geliyor? Sorunun ya-nıtı basit. Okyanuslardan ve denizler-den 425 bin km3 su buharlaşıyor, amaokyanuslara ve denizlere yağışla düşensu miktarı 385 bin km3. Başka bir de-yişle, su döngüsünün işleyişi sayesinde,her yıl okyanuslardan ya da denizler-den buharlaşan suyun 40 bin km3’ü ka-ralara yağış şeklinde taşınıyor. Karalar-

da, akış halindeki su kaynağını oluştu-ran işte bu. 40 bin km3’lük suyun 25bin km3’ü, çok hızlı akışlarla okyanus-lara ya da denizlere ulaşıyor. Kalan 15bin km3 suyun yaklaşık 5-6 bin km3’üde yağışla, insan yaşamının az olduğubölgelere düşüyor. Geriye, yalnızca 9bin km3 içilebilir-kullanılabilir su kalı-yor.

Yazık ki, 9 bin km3 su dünyanın heryerine eşit dağılmıyor. Bazı şanslı böl-geler aşırı yağış alırken, bazıları da yaçok az yağış alıyor ya da hiç almıyor.Dünya’nın bazı yerlerinde, sular öz-gürce ve sanki sonsuz bir kaynaktangeliyormuş gibi tüketilirken, bazı yer-lerde de, suya ulaşmak için aşırı çabaharcanıyor. Batı Afrika ülkesi Mali’de,kadınlar yaşadıkları yere en yakın neh-re ulaşmak için hâlâ saatlerce yürümekzorundalar; çünkü evlerine taşıyabile-cekleri suyun tek kaynağı o nehir. Birbaşka ülkede, Yemen’de de kadınlar birsarnıçtan doldurdukları su kaplarını hâ-lâ yük hayvanlarıyla evlerine taşıyorlar.Bu tür örneklerin sayısını artırmak ola-sı. Hatta bazı yerlerde bu örneklerinhepsi tek bir ülkede, örneğin Türki-ye’de bile yaşanabiliyor. Su Vakfı Baş-kanı Prof. Dr. Zekai Şen’e göre, bir do-ğal su laboratuvarı özelliği gösteren ül-kemizde, birbirinden farklı iklim özelli-ği gösteren yaklaşık 7-8 bölge bulunu-yor – ayrıntılandırılması halinde bu sa-yı daha da artabiliyor. Güneyde, özel-likle Toros Dağları’nın karstik (aşınımakarşı dirençsiz, kolay eriyebilen kaya-lardan oluşan arazi tipi) yapısı sayesin-de yeraltı su zenginliği artıyor. DoğuKaradeniz’de yağmurlar, Doğu Anado-lu’da kar yağışları aşırıyken, İç Anado-

lu’da yıllık yağış miktarı çok düşük ola-biliyor. Özetle söylemek gerekirse böl-gesel iklim farklılıkları bazı yöreleri suzengini yaparken bazılarını da su faki-ri yapıyor. Bu nedenle bazı bölgelerdesuya ulaşmak çok kolayken, bazılarındada bir yerden bir yere su taşıyan insan-lar görebiliyoruz.

Gerçek şu ki, insanlar bulunduklarıcoğrafyanın özelliklerine göre dünya-daki su kaynaklarından eşit şekilde ya-rarlanamıyorlar. Dünya üzerinde 1,2milyar insan güvenilir içme suyundanyoksun yaşıyor. 2,4 milyar insan da sağ-lık koşullarına uygun suya erişemiyor.İçilebilir-kullanılabilir suyun %85’initoplam dünya nüfusunun yalnızca%12’si tüketiyor. Avrupa’da ortalamasu kullanımı günde 200-300 litre,ABD’de günde 575 litre. Oysa kalkın-makta olan ülkelerde yaşayan halkınbeşte biri, bir insan hakkı olarak kabuledilen günde 20 litre suya bile erişemi-yor. Kalkınmakta olan ülkelerde, halkınen zengin %20’lik kesimi şebeke siste-miyle ulaşan suyun %85’ini, en yoksul%20’lik kesimiyse yalnızca %15’ini kul-lanabiliyor.

Sanki sonsuz miktardaymış ve hiçtükenmezmiş gibi algıladığımız, ger-çekteyse oldukça sınırlı miktarda olansu, 2007 Haziran istatistiklerine göre,6,6 milyar olan dünya nüfusuna bölün-düğünde, kişi başına, yeraltı suları ha-riç, yılda ortalama 1364 km3 içilebilir-kullanılabilir su düşüyor. Geleneksel suzenginliği göstergesine göre, bu miktargenel bir su sıkıntısının habercisi. Dün-ya nüfusunun çok değil, yalnızca2012’de 7 milyara ulaşması bekleniyor.2050 yılına kadar Orta Doğu ülkeleri

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 50

Page 52: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 51

başta olmak üzere 54 ülkenin su sıkın-tısı çekeceği öngörülüyor. Ülkemize ge-lince, DSİ’nin (Devlet Su İşleri GenelMüdürlüğü) verilerine göre, ana su kay-nağımız topraklarımıza düşen yıllık or-talama 643 mm yağış. Bu sayede, yıldaortalama 501 km3 suyumuz var. Bunun274 km3’ü buharlaşıyor. 69 km3’ü deyeraltı su kaynaklarını besliyor, ama 28km3’ü pınarlar yoluyla yüzey sularınayeniden katılıyor. Kalan 158 km3 su,akışla denizlere ve göllere boşalıyor.Bir de, komşu ülkelerden ülkemize akışyoluyla ortalama 7 km3 su geliyor. Ül-kemizin yüzeyinde yılda 193 km3 suakışı gerçekleşiyor. Yeraltı su kaynak-larını besleyen 41 km3 suyu da dikkatealırsak, ülkemizin toplam yenilenebilirsu potansiyeli 234 km3 olarak hesap-lanmış. Ancak, teknolojik ve ekonomikbazı nedenler dolayısıyla, tüketebilece-ğimiz yüzeysel sularımızın miktarı yal-nızca 98 km3. Buna 14 km3 yeraltı su-yu potansiyeli de eklenirse yıllık orta-lama 112 km3 içilebilir-kullanılabilir supotansiyeline sahibiz. “İyi de bütün burakamlar ne anlatıyor? Zaten ülkemizsu zengini değil mi? Yoksa su sıkıntısımı çekiyoruz?” gibi sorular aklınızdangeçiyor olmalı. Merakınızı gidermekiçin birçok kurumdan akademisyenler-le ve uzmanlarla görüştük.

Su ZenginliğiGöstergesi ve SuFakirlik İndisi

Geleneksel olarak, bir ülkede suzenginliği ya da fakirliğinin ölçüsü yıl-da kişi başına düşen su miktarıyla öl-çülüyor. Yılda kişi başına düşen su mik-tarı en az 10 bin m3 olan ülkeler suzengini; 3000-10.000 m3 arasında olanülkeler yeterli suyu olan; 1000-3000 m3

arasında olan ülkeler su sıkıntısı çeken;1000 m3’ün altında olan ülkelerse sufakiri sayılıyorlar.

Aslında çoğumuz, ülkemizin su kay-nakları bakımından zengin olduğunusanıyoruz. Çevre ve Orman Bakanlı-ğı’ndaki bazı veriler bu inanışın nere-den kaynaklandığını açıkça gösteriyor.Yaklaşık 50 yıl önce su zengini bir ülkeolduğumuzu o döneme ilişkin verilerde doğruluyor. Nüfusumuzun yaklaşık49 milyon olduğu 1955 yılında yılda ki-şi başına 8509 m3 yenilenebilir su dü-

şerken, nüfusumuzun 57 milyon oldu-ğu 1990’da bu miktar 3626 m3’e düş-müş. Dikkat edin, söz konusu azalmayalnızca 35 yıl içinde gerçekleşmiş. Da-ha çarpıcı olansa o yıllarda yapılan biröngörü: Nüfusun 63 milyon olabilece-ğinin varsayıldığı 2025 yılında, ülke-mizde yılda kişi başına düşen su mik-tarı 2186 m3 olabilir... 2007 Aralık ayınüfus verilerine göre ülkemizde70.586.256 kişi yaşıyor. Bu nüfusla ki-şi başına düşen yıllık yenilenebilir sumiktarı 1587 m3. Daha şimdiden, nüfu-sumuz 2025 yılı öngörüsünün çok üs-tünde, kişi başına düşen yıllık su mik-

tarı da oldukça altında. O halde, geç-mişiyle kıyaslandığında, Türkiye su sı-kıntısı çeken ülkeler arasına girmeyemi başladı? Hacettepe Üniversitesi Hid-roloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.Mehmet Ekmekçi’ye göre, Türkiye ön-ceden de su zengini sayılmazdı. Zen-ginlik varsayımı tümüyle değerlendirmeyöntemiyle ilişkili. “Su zenginliği ya dafakirliği, 3. Dünya Su Forumu’na kadarkişi başına düşen su miktarıyla ölçü-lürdü.” diyor Ekmekçi. Su zenginliğineilişkin geleneksel hesaplama yöntemini

de şöyle anlatıyor: “Suyun ana kaynağıyağış. Bir yıl boyunca belli bir coğraf-yaya düşen ortalama yağışla coğrafya-nın alanı çarpılıp bir hacim elde edili-yor. Bu hacim ülke nüfusuna bölünün-ce de kişi başına düşen su miktarı bu-lunuyor.” Ekmekçi’nin söylediğine görebu yöntemde kabul ya da göz ardı edi-len önemli hususlar var. Bunların ba-şında, tüm hesapların ortalama bir ya-ğış değeri üzerinden yapılması geliyor.Bu yüzden, bu coğrafyanın her yerineeşit miktarda yağış düştüğü, düşen ya-ğışın her yerde eşit miktarda tutuldu-ğu, bu coğrafyada yaşayan herkesin su-ya erişebilirliğinin aynı ölçüde güç yada kolay olduğu, her noktadaki nüfu-sun da aynı miktarda suya gereksinmeduyduğu varsayılıyor. Ancak bütün buhesaplamalara yıllık zamansal değişimkatılmıyor. Bu yüzden, bu göstergenin

Kaynak Erişebilirlik Erişim Kullanım Çevresel Etki Su Fakirlik Varlığı Kapasitesi Becerisi Boyutu İndisi

Kongo Cumhuriyeti 17,1 10,3 11,8 7,3 10,9 57,3Finlandiya 12,2 20,0 18,0 10,6 17,1 78,0Fransa 7,0 20,0 18,0 8,0 14,1 68,0Almanya 6,5 20,0 18,0 6,2 13,7 64,5Haiti 6,1 6,2 10,5 6,5 5,8 35,1İran 6,8 14,8 15,5 13,5 9,8 60,3İsrail 0,8 16,7 16,8 10,9 8,6 53,9İtalya 7,7 19,8 17,4 5,3 10,7 60,9Nijerya 7,4 7,5 8,5 10,4 10,1 43,9Umman 3,1 17,5 16,2 11,7 10,9 59,4Suudi Arabistan 0,2 14,9 16,1 13,7 7,7 52,6Sudan 7,9 9,1 9,8 14,6 7,9 49,4Suriye 6,3 11,8 14,9 14,0 8,1 55,2Türkiye 7,8 14,8 13,1 10,7 10,1 56,5İngiltere 7,3 20,0 17,8 10,3 16,0 71,5

ÜLKELER 2006 2023Su zengini ülkeler (Kanada, ABD, Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri) 10.000+ 8000+Irak 2110 1000Türkiye 1600 1000Suriye 1420 1000İsrail 300 172Ürdün 250 93Filistin 100 43

Tatlı su kaynaklarının dağılımına ilişkin bazı tahmini veriler.

Orta Afrika %4Güney Asya %4

Kuzey Afrika %3

Doğu Avrupa %2

Güneydoğu Afrika %2Japonya %1

Orta Doğu %11Doğu Asya %7

Batı Avrupa %4Kuzey Amerika %15

Asya Pasifik %17

Güney Amerika %17

Bazı ülkelerin geleneksel yönteme göre tatlı su dağılımıverileri: Yılda kişi başına düşen su miktarı (m3)

Su fakirliği indisi’ne göre ülkelerin su zenginliği

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 51

Page 53: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200852

gerçekçi bir yönlendirici olma özelliğizayıf.

Ekmekçi’den edindiğimiz bilgileregöre 3. Dünya Su Forumu’nda, gele-neksel hesaplama yöntemindeki varsa-yımların yanlış yönlendirmelere nedenolduğu ortaya çıktı. Bunun yerine su fa-kirliği indisi denen yeni bir gösterge ta-nımlandı. Bu göstergenin en önemliözelliği yalnızca miktara dayalı olma-ması. Su miktarı elbette önemli, ama bumiktar çeşitli nedenlerden, örneğin kir-lilik yüzünden insanın kullanımına ve-rilemiyorsa, o zaman zenginlikten desöz edilemiyor. Bu yeni indisin hesap-lanmasında dikkate alınan etkenler şöy-le:

1) Su miktarı 2) Bu suya erişebilirlik 3) Erişimi sağlayacak ekonomik-tek-

nolojik kapasite, başka bir deyişle, busuya erişebilmek için teknik donanımyeterli mi, değilse donanım satın almagücü var mı?

4) Su etkin ve verimli kullanılıyormu?

5) Çevresel etki boyutu, yani suyunne kadarının temiz ve kullanılabilir yada kirlenmekte olduğuna ilişkin süreçizleniyor mu?

Bu yeni göstergeye göre 147 ülkearasında, kaynak varlığı 6,1 olmasınakarşın su fakirlik indisi 35,1 olan Haitien fakir ülke, kaynak varlığı 12,2, su fa-kirlik indisi 78 olan Finlandiya da enzengin ülke olarak anılıyor. Türkiye 7,8kaynak varlığı ve 56,5’lik su fakirlik in-disi değeriyle sıralamada ortalama biryerde bulunuyor. Suudi Arabistan 0,2gibi çok az su kaynağına sahip olması-na karşın 52,6 su fakirlik indisiyle ül-kemizden biraz geride.

Nasıl fakirleşiyoruz?Şimdiye kadar okuduklarımızdan,

fakirleşmeye yol açan etkenlerin en ba-şında aşırı nüfus artışının olduğunu he-men söyleyebiliriz. Nüfus artışı diğeretkenlerin ortaya çıkmasında da çokbelirleyici. Artan nüfusun gıda, temiz-lik, sağlık, daha kaliteli bir yaşam gibigereksinmelerini karşılamada, günlükkullanımdan sanayiye ve tarıma kadarhemen her alanda, daha çok suya ge-reksinim duyuluyor. Ülkemizde 2006yılı DSİ verilerine göre, tarımsal sula-ma için 29,6 km3 (%74), içme suyu için6,2 km3 (%15), sanayi faaliyetleri için

de 4,3 km3 (%11) olmak üzere toplam40,1 milyar m3 su kullanılıyor. 2023 yı-lındaysa tarımsal sulama için 72 km3

(%65), içme suyu için 18 km3 (%15), sa-nayi faaliyetleri içinse 22 km3 (%20) ol-mak üzere toplam 112 km3, yani yıllıkortalama içilebilir-kullanılabilir toplamsu potansiyelimizin tümüyle kullanım-da olacağı öngörülüyor.

Buradaki tehlikeli soru şu: Bütünpotansiyelimizi kullanırken, sürdürü-lebilir bir yaşam için, suyun kalitesinikoruyabilecek miyiz? Su hesaplarınınyapılmasındaki etkenlerden biri olankirlilik, su kalitesinin korunmasındakien büyük tehlike. Prof. Dr. MehmetEkmekçi’den edindiğimiz bilgilere gö-re su kalitesini olumsuz etkileyen et-kenleri tarım, sanayi, kentleşme, ma-dencilik, ekonomiye bağlı gelişmelerolarak sıralamak olası. Üstelik kirleti-cilerin özellikle 20. yüzyıldaki geliş-melere koşut olarak devreye girmiş ol-ması da dikkat çekici. Şimdi Ekmek-çi’ye kulak verelim: “Dünya’da1900’lere kadar dışkı kaynaklı kirleti-ciler ve bir kaç organik kirletici dışın-da bir kirletici yok. 1900’lerden sonrayavaş yavaş tarıma ve yanlış drenajabağlı olarak tuzlanma sorunu yaşan-maya başlıyor, ki gelişmiş ülkeler busorunu 1930’larda çözüp bitirdi. Öteyandan giderek gelişen sanayiyle bir-likte, 1910’lu yıllarda metal kirliliğibaşladı. Bu sorunun üstesinden tamolarak gelinemedi, hâlâ sürüyor, amagelişmiş ülkeler 1970’lerde bu soru-nun da farkına varıp yine önlem aldı-lar. 1930’lu yıllarda organik tarım ilaç-larının ortaya çıkmasıyla organik kir-

leticiler ortaya çıkmaya başladı. Ayrıcasulak alanlarda otrefikasyonla (özel-likle göllerin organik maddece zengin-leşerek yavaş yavaş ölmeye doğru git-mesi, turbalaşması) karşılaşıldı.1940’larda tarımda gübre kullanılma-ya başlanmasıyla birlikte nitrat kirliliğibaşladı. 1950’lerin başlarında yoğunbir şekilde yapılan nükleer denemeler-le ani bir kirlenme oldu. 1957’de bu-nun farkına varıldı ve bir anda dene-meler durduruldu. Bu çok önemli, çün-kü radyasyon yağışla beraber su kay-naklarına giriyordu. Şimdi ise asit yağ-murları dünyanın sorunu. 1960’lardanberi de asit yağmurları kirletici olma-ya başladı. 1974’ten başlayarak da klo-roflorokarbonlar ortaya çıktı, ama buda büyük ölçüde durduruldu. Saydı-ğım kirleticilerin neredeyse tümüyle sukaynaklarımızı kirletmeyi sürdürüyo-ruz.”

Bu kirleticilerin çoğu Türkiye içinde tehlike oluşturabiliyor. Ülkemizde,aşırı sulama yüzünden tuzlanma, aşırıgübre kullanımı yüzünden nitrat kirli-liği ve sanayi atıklarının yarattığı me-tal kirliliği gibi sorunları yaşıyoruz.Kirlilikteki bütün payı saydığımız ge-lişmelere yıkmak doğru olmaz. Bu ge-lişmelere koşut olarak yükselen yaşamstandardı, evsel kullanımların kirlilik-teki payının da az olmadığını ortayakoyuyor. Hatta turizm etkinlikleri bilesuyun kirlenmesinde bir etken. Tümbu kirleticiler yalnızca yüzey sularınıdeğil yeraltı sularını da olumsuz etkili-yor.

Gelişmiş ülkeler özellikle ABD geli-şen teknolojiye koşut olarak kirlilik ko-

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 52

Page 54: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 53

nusunda sürekli izlemeler yapıyor.ABD Çevre Koruma Ajansı’nın web si-tesine (http://www.epa.gov/ebtpa-ges/water.html) girenler, atmosfere vesu kaynaklarına verilen bütün madde-lerle ilgili olarak sürekli yapılan çalış-maları izleyebilirler. Buradaki çarpıcıdurum, yeni çalışmalara bağlı olarak iç-me-kullanma suyu standartlarının sü-rekli değişiyor olması. Ülkemizdeyse,kirlilik izlenmesine ilişkin bazı çalışma-lar yapılıyor ama bir su yönetimi çerçe-vesinde, bütünleşik kirlilik izleme ça-lışmalarının yapılabildiğini söylemekzor. “Yürürlükteki standartlara göre,suyun yalnızca temiz ya da kirli oldu-ğunu belirleyen analizler yapılırken, su-yun kirlenme sürecine ilişkin bir izle-me ne yazık ki yapılamıyor. Ayrıca hersu kaynağında da izleme yapılamıyor.”diyen Ekmekçi, standartlarımızın TSEtarafından periyodik olarak yenilendi-ğini ancak bu yenilemenin özgün ko-şullarımıza göre değil de dış kaynaklıstandartlara göre yapılmasının sorun-larımızı çözmekte yetersiz kaldığını sa-vunuyor.

Suyun KirlenmesiNeden Bu KadarÖnemli?

Çünkü kirlilik su kalitesini bozuyor,yanı sıra da giderilmesi zor çevresel so-runlar yaratıyor. Kirli su kaynağı kulla-nımdan çıkmak zorunda kalıyor, başkabir deyişle özenli kullanılmazsa ve ön-lem alınmazsa, kullanımdaki su mikta-

rı azalıyor. Önceleri su sıkıntısı çekil-meye başlanıyor, ardından da bir bakı-yorsunuz su fakiri oluvermişsiniz. Ki-mileri için akla gelen ilk çözüm kirle-nen suyu arıtmak. Çok kolaymış gibigörünse de, arıtma sanıldığı kadar ko-lay yapılamıyor, ayrıca hem kirleticiyehem de gelişen teknolojiye göre sis-temlerin sürekli yenilenmesini gerekti-ren, çok pahalı bir iş.

Aslında özellikle sanayi yoluyla su-yun kirlenmesine neden olanların, kir-lettikleri suyu arıtan sistemleri de geliş-tirmiş olması gerekiyor. Böyle çalışanfirmaların çoğunun denetlenmesi sıra-sında, denetleyiciler genellikle çalışanbir arıtma sistemi olduğunu ve su kirli-liğinin önlendiğini bildiriyorlar. Yine deözellikle sanayinin geliştiği bölgelerde

su kirliliğinin önüne geçilemiyor. Acabafirmalar arıtma sistemlerini yalnızca de-netimler sırasında mı çalıştırıyor? Bu so-rumuzu Hacettepe Üniversitesi Uluslar-arası İlişkiler Bölümü Öğretim ÜyesiDoç. Dr. Sencer İmer’e yönelttik: “Neyazık ki böyle bir sorun olduğu doğru,ama yalnızca Türkiye’de değil, bununörnekleri az olmakla birlikte dünyadada var. Örneğin, ABD’deki KoloradoNehri 10 ABD eyaletini geçerek Meksi-ka’dan denize dökülüyor. Bu geçiş sıra-sında Meksika’nın o bölgesini de besle-yen bir kaynak. Ancak, Amerikalılar za-man içinde nehir üzerine barajlar yaptı-lar. Meksika’ya çok az su kaldı. Meksi-ka’nın eskiden pamuk tarlalarıyla kaplıverimli alanları artık ekilip biçilemez birdurumda, çünkü tuzlandı. Bu aradaAmerikalılar da nehir suyunu, kalitesi-ni bozdukları için temizlemeye kararverdiler. Suyu besleyen bazı yerlerde,suyu kirletenlere arıtma tesisleri kur-durdular. Meksikalıların iddiasına göre,bu arıtma tesisleri de ancak denetleme-den denetlemeye çalıştırılıyor. Bunun al-tında yatan neden de basit. Genellikle,insanlar ya da şirketler en çok kârı eldeetmek için, geride bıraktıkları zararlarıgözardı ederler. Denetleme burada dev-reye girer. İyi denetleyebiliyorsanız, iyibir sonuç elde edebilirsiniz. Öte yandan,genelde sanayileşmemiş ya da az sana-yileşmiş bir ülke sanayileşirken yatırım-ları düşük tutmaya ve kâr etmeye çalı-şır. Oysa su arıtma, maliyeti artırıcı biretkinlik. O zaman sanayici maliyeti dü-şürmek için arıtmayı ya az yapmaya ya

Su k

alite

sini

boz

an e

tken

lerin

art

ışı Dışk

ı kirl

iliği

Orga

nikkir

lilik

Tuzla

nma

Met

alki

rliliğ

i

Otre

fikas

yon

(Tur

bala

şma)

Rady

oakt

ifat

ıkla

Nitra

tOr

ganik

kirlet

iciler

Asit

yağm

uru

1850 1900 1910 1920 1930 1940 1950 1960 1970 1980

Kirleticilerin ortaya çıktığı yıllar

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 53

Page 55: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200854

da hiç yapmamaya çalışır. Ulusal politi-kada öncelik sanayileşmenin gelişme-siyse, belki belli bir dönem boyunca buduruma tümüyle ya da sınırlı olarak gözyumulabilir. Ama sanayinin gelişmesinidesteklerken, dört dörtlük işleyen birarıtma yapılması da istenirse, o tesis hiççalıştırılamayabilir. Bulunması gerekençözüm, çevreye verilecek zararı en azaindirmek, bunu yaparken de şirketiayakta tutmak olmalıdır. Aksi halde ül-kenin kalkınma çabaları da sekteye uğ-rayabilir.” İmer’e göre ülke kalkınmapolitikalarıyla, suyun yönetimi ve ko-runmasında tarafları hoşnut edecek çö-zümler üretilebilir.

Şirketlerin gereksinim duyduklarısuyu arıtıp tekrar tekrar kullanmaları-nın bir çözüm olup olmayacağını sor-duğumuzda, İmer yanıtın bilim ve tek-nolojide aranması gerektiğini, bununda AR-GE çalışmalarının gelişmesineyardımcı olacağını söylüyor. Hatta butür ek çalışma alanları yaratmanın şir-ketlere yeni fırsatlar yaratacağını da ek-liyor. “Maliyetleri artırmadan suyun ka-litesini en iyi durumda tutmayı nasıl ba-şarırız? Temel sorun bu.” diyor İmer vesözlerine şöyle devam ediyor: “Bulunançözümler sanayinin yerine, atık su bı-rakılan kaynağın özelliklerine, hattabölgenin iklim özelliklerine göre farklı-lıklar gösterebilir. Böyle bir çözüm ara-yışında mühendisler, ekonomistler, ko-nuyla ilgili olabilecek herkes bir aradaçalışmalı. Çözümler nasıl üretilirse üre-tilsin, asıl önemli olan, suyun merkezibir yerden ve bütünleşik bir yapıda yö-netilmesidir.”

Yenilenme Süreleri

Arıtma işleminin zorluğunun far-kında olan kimileri de kirlilik sorunla-rının aşılmasında, suyun yenilenebilirolma özelliğine güveniyor. Peki, bu okadar kolay mı?

Yenilenebilir olması, genellikle su-yun sonsuz bir kaynakmış gibi algılan-masına neden oluyor. Oysa sonsuz olanyalnızca su döngüsünün işleyişi. Sonlubir kaynak olan suyun kirlenmesi bu iş-leyişi etkilemiyor, ama kalitesi bozulansu artık içilebilir-kullanılabilir olmaözelliğini yitirdiğinden insan kullanı-mına uygun olmaktan çıkıyor.

Kirlenen suyun kendini yenilemesi,özellikle de derin ve büyük göllerde veyeraltı sularında sanıldığı kadar hızlıdeğil. Bir rezervuarın yenilenme süre-si, bu rezervuara giren-çıkan su hac-

mine ve suyun giriş-çıkış hızını etkile-yen unsurlara bağlı olarak değişiyor.Akış halindeki yüzey suları suyun mik-tarına ve aktığı yerin yapısal özellikle-rine göre saatler-yıllar, durgun yüzeysuları sığlığına ya da derinliğine ve bu-lunduğu yerin yapısal özelliklerine gö-re haftalar-yüzyıllar, yeraltı sularıysabulundukları depoların yapısal özellik-lerine ve büyüklüklerine göre günler-binyıllar arasında değişen zaman di-limlerinde yenilenebiliyor. Dikkat! Sukaynağı bir yeraltı suyuysa, tüketilensu binlerce yıl yaşında olabilir. Yeraltısularının binlerce yıl sürebilen yeni-lenmeleri, bu su kaynaklarına iki ne-denle ayrı bir stratejik önem kazandı-rıyor. Ekmekçi bu nedenleri şöyle açık-lıyor: “Birincisi yeraltı suları kısa yani7-10 yıl süreli kuraklık dönemlerindenetkilenmezler. Böyle bir kuraklık dö-neminde yüzeyde su bulmakta zorla-nırsınız. Yeraltı suları böyle dönemler-deki susuzluğun giderilmesindeki enönemli kaynaklardır. İkincisi de yeraltısuları, kirliliğe karşı korunmasız olanyüzey suları kadar kirliliğe açık değil.Ani bir kimyasal ya da nükleer ya dabiyolojik bir serpintiyle baraj göllerinebir kirletici geldiğini varsayalım. Böylebir durumda, su anında kullanılmazhale gelir. Arıtmayla temizlemeye ça-lışmak da o kadar kolay olmaz. O za-man yalnızca, suyun yenilenmesinibeklemek zorundasınız. Kaç yılda ye-nileniyorsa o kadar zaman, kirleticininseyrelerek yok olmasını bekleyeceksi-niz. Oysa böyle bir olay olduğunda yer-altı sularının kirlenmesi de bazen yüz,bazen de bin yıllar alabiliyor.”

Akarsular

DurgunSular

Yeraltı Suları

Küçük akıntılar

Sığ göller Derin göller

Su miktarı

Karstik Alüvyonlu

Saatler Günler Aylar Yıllar 10 Yıllar 100 Yıllar 1000 Yıllar

Tortul Derin

NehirlarBugün içtiğiniz su

kaç yaşında?

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 54

Page 56: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 55

Yeraltı Sularımız Doğru Kullanılıyor mu?

“Yeraltı sularının Türkiye’de oldu-ğu kadar talan edildiği başka bir yer,dünyada belki de yok.” diyen Prof. Dr.Zekai Şen sözlerine şöyle devam edi-yor: “Eskiden 10-20 metreden su çeki-liyordu, şimdilerde bu derinlik bazı yer-lerde 200 metreyi aştı.” Yeraltı suları-nın su seviyelerinin bu kadar düşmüşolması, bazı sıkıntıları da beraberindegetiriyor: İçi boşalmış yeraltı su depo-ları, yapılarına bağlı olarak, çöküntüleroluşturup yüzey şekillerinde değişikli-ğe neden olabiliyorlar. Bu hem çevredeyerleşim varsa ona zarar veriyor, hemde aslında bir su deposu kaybediliyor.Ayrıca 10-20 m derinlikten su çekmek-le 200 m derinlikten çekmek arasındagiderler bakımından da önemli farklarvar. Artan derinlik, daha fazla enerji veharcama gerektiriyor. “Ekonomik bir işyapalım derken, daha çok israf yapılı-yor. Giderek daha da derinden su çek-mek için, her zaman olduğundan dahaaşırı harcama yapan halk da bununçoktandır farkında.” diyen Şen’e göreyeraltı suları gerçekten çok değerli,kaybedilmeleri büyük tehlike. Sürdü-rülebilir bir yaşam için, insanlığın, birtoplumun ya da bir ülkenin kalıcı varlı-ğının tek güvencesi. Ayrıca, yeraltı su-ları çok önemli bir acil durum sigorta-sı: “Başımıza gelmesini hiç istemem,ama İstanbul’da ya da başka büyükkentlerimizden birinde bir deprem olsave şehir şebekesi kullanılamaz hale gel-se, ne yapacağız? İnsanın suya ihtiyacıvar. Hemen yeraltı suyumuza başvura-cağız. Örnekleri artırmak olası. Başkabir senaryoda, su iletim hattınızı kay-bedebilirsiniz. Ne olacak? Yeraltı suyu-nu hizmete sokacaksınız. Bunun gibibeklenmedik durumlarda yeraltı sularıçok önemli, çünkü bu sulara dışarıdanmüdahale kolay değil.” diyor Şen.

Ülkemizde yeraltı suyu kullanımı-nın çok yaygın olduğu herkesçe bilini-

yor. Aşırı yeraltı suyu kullanımı da, osuyla ilgili bütün öteki su sistemlerinietkiliyor. Şen, “Orta Anadolu’da yeral-tı sularının seviyelerinin aşırı düşmesi-nin bu bölgedeki yüzey sularının de-rinlere çekilmesine, yüzeydeki eskidensuyla dolu göllerin ya da sulak alanla-rın da kurumasına yol açtığını söylü-yor. Çoğu kimsenin yüzey sularındakarşılaşılan su çekilmesi ya da kurumaolaylarını kuraklığa bağlamasına kar-şın, Şen’e göre bunlar kuraklıktan çok,aşırı su kullanımından kaynaklanıyor.“Su sistemlerinin birbirleriyle ilişkisiz-miş gibi görünmelerine karşın, aslındabir bütünün parçaları olduklarını unut-mamak gerekiyor. Aralarında mutlakabir bağlantı var. Bana en çok sorulan

sorulardan biri sularımızın neden ku-ruduğu? Bunun yanıtı çok açık, yeral-tı su seviyeleri düştükçe sular yeraltıdepolarına doğru çekiliyor. Çünkü ye-rin altında, suyu yüzeyde tutmaya ye-tecek kadar su yok. Yeraltı sularınınaşırı kullanımı yerin altındaki dengeyive işleyişi de bozuyor.” diyen Şen, akıl-cı dengeli ve sürdürülebilir bir işleyiş-te bütünleşik su yönetiminin öneminibir kez daha vurguluyor ve su yöneti-minde etkin bir yol izlenmesinin ne ka-dar önemli olduğuna dikkat çekiyor.Şen “Bütünleşik bir su yönetimine da-yalı bir politika uygulayabilseydik, neKonya ovasını, ne Tuz ve Akşehir göl-lerini ne de daha küçük su kaynakları-mızı kaybederdik.” diyor.

Meke gölü de kurumaya yüz tuttu.

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:17 AM Page 55

Page 57: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200856

DSİ Genel Müdürlüğü Etüd PlanDairesi Başkan Yardımcısı Sait Tah-misçioğlu da Konya ovasında yeraltı suseviyelerinin deniz seviyesine yaklaştı-ğını, yalnızca 20 m’lik bir potansiyelfark olduğunu söylüyor. Suyun denizseviyesinin altına düşmesi durumunda,tuzlu deniz suyunun Konya ovasını ger-çekten tehdit edeceğini, böylesi bir kir-lenmenin de binlerce yılda ancak te-mizlenebileceğini belirtiyor. Tahmisçi-oğlu, DSİ’nin bu tehlikenin farkında ol-duğunu, sorunun Konya Ovası Projesi(KOP) kapsamında ele alınıp giderile-ceğini, Göksu nehrinden yapılacak bir

mavi tünelle ovaya su verilmesi ve bubölgede tarımsal sulama yöntemlerininsu ekonomisi yapmaya uygun olacakşekilde damlama sulamayla yapılabil-mesi çalışmalarının hızla sürdürüldü-ğünü ekliyor.

Sulama EtkileriBir birim gıda üretimi için en az 10

birim su kullanıldığı çoğumuzun aklı-na bile gelmez. Ancak yaşamın sürdü-rülebilmesi için su ne kadar değerliysegıda da o kadar değerli. Tarım yoluylagıda üretiminden vazgeçemeyeceğimi-

ze göre, tarımsal sulama kaynaklı sukayıplarını gidermek, kirliliği önlemekaşılması gereken öncelikli sorunlar ola-rak karşımıza çıkıyor.

Ülkemizin iklim özellikleri nedeniy-le her bölge sudan eşit şekilde yararla-namıyor. Bu nedenle suların barajlardadepolanıp su gereksinimi olan yerleretaşınması gerekiyor. Elbette barajlaryalnızca sulama için su depolamıyor.Barajlardan enerji üretimi için ve içmesuyu kaynakları olarak da yararlanılı-yor. Yalnızca enerji üretmek ya da yal-nızca sulama yapmak üzere kurulmuşbarajlarımız da var. Barajlarda depola-

Evsel Su Yönetimi,Atıksu Geri Kazanımı

Ülkemizde sürdürülen bazı projeler ger-çekten umut verici. TÜBİTAK Kimya ve ÇevreEnstitüsü’nde yürütülen Kentler İçin Sürdürü-lebilir Sıfır Deşarj Kavramı (Zer0-M) adlı pro-je, Avrupa Birliği Europaid Programı çerçe-vesinde yürütülüyor. Türkiye, Fas, Tunus, Mı-sır, Almanya, Avusturya, İtalya’nın da içindeolduğu 10 ortaklı projenin çalışmaları Eylül2003’te başlamış. Projenin hedefi, özellikleAkdeniz ülkelerinin yaşam koşullarına ve ik-lim özelliklerine uygun, sürdürülebilir su yö-netimi yöntemlerini geliştirip su kaynaklarınınetkili ve verimli kullanımını sağlamak. Projekapsamında, öncelikli olarak merkezi arıtmasistemlerine bağlı olmayan küçük belediyelerya da yerleşimler (örneğin turistik tesisler)için evsel su kaynaklarının kapalı bir döngüiçinde, en verimli kullanımını sağlayacak tek-nolojilerle çalışmalar yapılıyor. Bu uygulama-ların yaygınlaşmasını sağlamak üzere eğitimfaaliyetleri de sürdürülüyor. Projede, evselatık suların kirlilik özelliklerine göre ayrı top-lanması ve arıtılması, arıtılmış suların sulamaamaçlı ve/ya da rezervuarlarda yeniden kul-

lanımı gibi konular ele alınıyor, bunun yanı sı-ra su kullanımının azaltılmasına yönelik çö-züm seçenekleri de değerlendiriliyor. Projekapsamında geliştirilen kavramın uygulanma-

sı, eğitimlerde de kullanılması amacıyla TÜ-BİTAK Gebze Yerleşkesi içinde bir Eğitim veUygulama Alanı inşa edilmiş. Bu alanda, atık-su geri kazanımıyla ilgili farklı arıtım tekno-lojileri (membran biyoreaktör-MBR, ardışıkkesikli biyoreaktör-SBR, döner biyolojik disk-RBC, anaerobik reaktör, doğal arıtma) pilotölçekli sistemlerde sınanıyor. Atıksuyun arıtı-mı ve arıtılmış suların çeşitli amaçlarla gerikullanımı (tarımsal sulama, arazi sulama, tu-valet rezervuarlarında kullanım vb.) konusun-da da çalışmalar sürdürülüyor.

TÜBİTAK Kimya ve Çevre Enstitüsü’nünevsel atıkları azaltmada ve yeniden kazanım-da sürdürdüğü çalışmalarda geliştirilen yenituvalet modelleri de çok ilginç özelliklere sa-hip. Susuz tuvaletler, katı sıvı ayrımı yapantuvaletler ilginç özellikleriyle oldukça dikkatçekici.

Su kaynaklarının verimli kullanımı, sürdü-rülebilir su yönetimi kavramlarıyla birlikte,projede elde edilen teknolojik bilgi birikimininpaylaşılması amacıyla, ülkemizdeki çeşitli ka-mu kurumlarına, belediyelere, özel sektöre,üniversitelere, öteki tüm kurum/kuruluşlarafarklı tarihlerde teorik ve uygulamalı seminer-ler düzenleniyor.

Yağmur suyu

Banyo lavabo suyu

Sifonsuyu

BahçesulamaTuvalet suyu

BiyogazArıtıcısistemler Ayrıştırıcı

Atık kurutma yatağı Zer0-M Eğitim ve Uygulama Alanı akış şeması

Zer0-M Eğitim ve Uygulama Alanı

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 56

Page 58: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 57

nan suyun tarım alanlarına ulaştırılma-sında yaygın olarak açık sulama kanal-ları kullanılıyor. Tarıma açılacak arazi-lerin belirlenmesi, bunlara su sağlan-ması gibi konularda planlama ve yatı-rım çalışmaları DSİ tarafından yürütü-lüyor. Zekai Şen, sulama amaçlı su ka-nallarının ya da kanaletlerinin genel-likle açık havada olmasından yakınıyor.“Yatırımların yapıldığı yıllarda su sı-kıntısı belki söz konusu bile değildi; 30,40 belki 50 yıl önce kapalı sulama sis-temlerine gerek duyulmamış olabilir.Ancak ne yazık ki, 10 yıl önce hizmetegiren açık kanaletler de var, bunlarınyapılmaması gerekirdi.” diyen Şen’e gö-re, daha uzun vadeli öngörülerin yapı-labilmesi gerekiyor. “Kanaletlerin açıkolmasının ne sakıncası var?” diye soru-yoruz Şen’e: “Açık kanalet yapmanınaşırı yağış alan, buharlaşmanın az ol-duğu Karadeniz’de sakıncası olmayabi-lir. Oraya bugün de açık su kanalı ya-pabilirsiniz, ama yağış miktarı az, gü-neşli geçirdiği süre çok fazla olan Gü-neydoğu Anadolu’da ya da Orta Ana-dolu’da açık kanaletlerle sulama yapı-

lırsa doğal olarak aşırı buharlaşma, aşı-rı su kaybı olacaktır. Buharlaşma deyipgeçmeyin! Örneğin, İstanbul’a su temineden Alibeyköy, Küçük Çekmece, Ter-kos gibi değişik barajlar var. Bir yıldaİstanbul’un tüm göletlerinden buharla-şan su miktarı bile 40-50 milyon m3’e

varabiliyor. Bu miktarda su, durumagöre İstanbul’un 1,5 -2 aylık su gerek-sinmesini karşılayabilir. Durum böyley-ken, buharlaşmanın en aşırı olduğu ba-rajdaki suyu, yaz aylarına bırakmadan,kış boyunca kullanmak çok akıllıca ol-maz mı? Böylelikle, belki oradan yılda5-10 milyon m3 su tasarrufu yapılabilir.Bunu da 10 yıllara vurduğunuz zaman,su temini için yeni bir baraj yapılmasıda gereksizleşebilir. Bu, aslında suyunzamansal yönetimi dediğimiz kavramıniçinde ele alınacak bir konu ve çokönemli.”

Su kayıplarındaki ikinci etken de, ta-rımla uğraşan çifçilerin sulama anlayış-ları. Tarımsal yöntemler ve sulama ko-nusunda çifçilerimizin yeterince eğitim-li olmaması, aşırı ve çoğu zaman yanlışsu kullanımına neden oluyor. DSİ’ninson yıllarda yürüttüğü çalışmalar her ikisorunun da giderilmesine yönelik görü-nüyor. Sait Tahmisçioğlu’nun verdiğibilgilere göre 5 yıldan beri DSİ’nin bü-tün planlama ve tasarımları, içinde ener-ji kaynağı da olan, pompa kullanımınıortadan kaldıran damlama sulama ve

Foto

: ©N

urba

y Co

şkun

oğlu

Foto

: ©Al

pasl

an A

ydın

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 57

Page 59: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200858

yağmurlama sulama yapılmasını sağla-yacak şekilde geliştiriliyor. Şu anda va-rolan sulama sistemlerinin %4-5’inde,damlama sulamaya geçilmiş. Açık ka-nalla yapılan, vahşi sulama denen kla-sik sulama yönteminde tasarruf söz ko-nusu değil. Ancak bu tür kanalların iyi-leştirilmesi de büyük bir maddi kayna-ğın ayrılmasını gerektiriyor. Borulu sis-temlerin buharlaşmayı önleyeceği kesinolsa da, su kayıplarını tümüyle gider-mesi beklenmiyor. Borularda oluşabile-cek kayıpları önleme çalışmalarının dayapılması gerekiyor.

Tarım yaparak sularımızı nasıl kir-letiyoruz? Tarım ve Köy İşleri Bakanlı-ğı Koruma Kontrol Genel MüdürlüğüÇevre ve Doğal Afet Hizmetleri DaireBaşkanlığı uzmanlarından aldığımız bil-giye göre, tarımsal etkinliklerin suyukirletmesinde hem aşırı su kullanımıhem de kullanılan kimyasal ilaçlar vegübreler etkin rol oynuyor. Aşırı su kul-lanımı toprağın kalitesini bozuyor. Güb-

re ya da kimyasal ilaç kullanımı da doğ-rudan suyun kalitesini etkiliyor. Bitkiyebesleyiciler verildiğinde, bitki gereksin-me duyduğu kadarını alıyor, geriye ka-lan ilaç ya da gübre sulama suyuyla yü-zey ya da yeraltı sularına karışıyor. Aşı-rı kullanımlarda suya karışan miktarlarda aşırılaşıyor ve kirlenmeyi artırıyor.

Bu tür kirleticiler toprağın turbalaşa-rak yanmasına da yol açabiliyor. Tümbu sorunları en aza indirmenin en et-kin yolu, toprağa uygun bitki seçimi,bitki için kullanılacak besleyicilerindoğru seçimi, doğru sulama yöntemininseçimi gibi konuları kapsayan, doğru vebilinçli tarımın yapılabilmesi.

En kötü senaryo için ortalama sıcaklık alanının 1960 - 1990 döneminden farkı (otuz yıllık ortalamalar, 2011-2099 dönemi).

Suyun Metalaşması

Petrol 20. yüzyılın siyah altınıydı. 2006’davaril başına 63 dolara gerileyen petrol fiyatla-rı şimdilerde varil başına yaklaşık 135 dolarayükseldi. Bu rakamın yıl sonuna kadar 200 do-lara ulaşacağı sanılıyor. Ülkeden ülkeye değiş-mekle birlikte, petrol ülkelerinin bir varil pet-rolün üretimi için yaptıkları harcama 3-15 do-lar arasında değişiyor. Bu da kâr oranlarınınne kadar arttığını gösteriyor. İçinde yaşadığı-mız yüzyılın en değerli doğa varlığının su ola-cağı yönündeki öngörüler de giderek artıyor.Su, daha şimdiden 21. yüzyılın mavi altını ola-rak anılmaya başladı bile. Bunun en güzel ka-nıtı susayınca hemen hemen her yerden satınalabildiğimiz, pet şişeler içinde satılan sular...Su artık bir meta.

Zekai Şen’e göre, tarihimize baktığımızda,dünyada bizde olduğu kadar su paylaşımı ya-pan başka bir uygarlık yok. Gösterge çok açık.Osmanlı döneminden başlayarak bugüne ka-dar su herkesle paylaşıma açık. Çeşmeler debunun en önemli kanıtı. Öte yandan, su pet-rolden daha değerli bir metaya dönüşecek,çünkü suyun yerine konulabilecek başka birmadde yok. Suyun miktarı sınırlı ve belli, üs-telik kirlenmesi halinde var olan miktar da aza-lıyor. Petrol tükenirse, teknoloji onun yerinialabilecek enerji kaynaklarını çoktan ortayakoydu bile. Örnekleri artırmak olası: Eskidenbinalar ahşaptan yapılıyordu, kerpiç, tuğla vsevrimini geçirdi, şimdi yapılan çok katlı yük-sek binaların çoğu betonarme bile değil. Su-yun metalaşmasının ülkelerin kaderini etkile-yeceğine değinen Şen, Türkiye Cumhuriyeti’nin

devamlılığının suyla ilgili bilgilere, verilere veuzmanlara, akılcı planlara ve gelecek yüzyılı 5,10, 15’er yıl aralıklarla öngörecek senaryola-ra bağlı olduğunu söylüyor.

Suyun meta olarak değer kazanması elbet-te bazı şirketlerin iştahını açıyor. Dünya üze-rinde su konusunda çeşitli özelleştirme çalış-maları yapılıyor. Ancak suyun özelleştirilmesikonusu derin tartışmaların da kaynağı.

Sencer İmer’in özelleştirme hakkındaki gö-rüşleri şöyle: “Öncelikle, içme suyu ve sanayi-nin su gereksinmesini hem kalite hem de mik-tar olarak karşılayabilmek için yatırım yapmakgerekir. Suyu nakletmek, su kayıplarını azalt-mak, suyun kalitesini yükseltmek, suyu arıt-mak için yapılması gereken yatırımlardan sözediyorum. Günümüzde, bu yatırımların mali-yetleri devasa boyutlara ulaşıyor. Yerel ve mer-kezi kamunun elinde bu yatırımların yapılma-sını sağlayacak yeterli maddi kaynak olmadığıiçin, kamu bu sorununu çözmede, sermaye pi-yasasına yönelip buradan topladığı kaynaklar-la yatırım gerçekleştirmeye çalışıyor, yani su-yu özelleştirmiş oluyor. İşte bu koşullara bağ-lı olan yatırımlar, güçlü uluslararası su şirket-lerinin -ki, bunlar ağırlıkla İngiliz, Fransız, Al-man, yani Avrupalı şirketler- tam da beklediğitürden fırsatlar. Güçlü şirketler, dünya üzerin-deki herhangi bir yerde, bu gibi alanlara giripkendilerine ekonomik gelir ve çok büyük biregemelik sağlıyorlar. Bugün bu şirketlerin yıl-lık ciroları 200 milyar doları buluyor. Bu şir-ketlerin egemenlik kazanmaları aslında tehli-keli ve bir yerde suyu da pahallandırıyor. Pa-hallanan suya ulaşamayan insanlar da mağdurolup ayaklanabiliyorlar. Bu durumun örnekle-ri Güney Amerika’da Arjantin ve Bolivya’da

gerçekten yaşandı. Halk ayaklanmasının ar-dından suyla ilgili alanlar yeniden kamulaştı-rıldı.

Suyun özelleştirilmesi, üzerimize doğru ge-len vazgeçilmez bir hareket gibi görünüyor.Öyle bir durum karşısında, Türk sermaye pi-yasasından paraların toplanması, Türk özel suşirketlerinin oluşmasına destek verilmesi, tıp-kı yabancı su şirketlerine benzer nitelikte Türkşirketlerinin oluşması uygun olabilir. Kamu çı-kışlı, özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi bü-yük belediyelerin elindeki şirketler, bu iş içinhareket noktası olarak seçilebilir. Böyle bir ge-lişme olursa suyun arıtılması, kalitesinin yük-seltilmesi, taşınması gibi hizmetler ülke için-deki şirketlerin de ekonomik faaliyetine ola-nak tanır. Türkiye içinde bunu yaparsanız, ozaman yurtdışında da bu faaliyetleri yapabilir-siniz çünkü dünya üzerinde su pazarı, tıpkıenerji gibi, büyüyen yeni bir faaliyet alanı ola-rak karşımıza çıkıyor.

Elbette özelleşmenin bir sonucu da suyunpahalılanmasının kaçınılmaz olmasıdır. Pahalı-lanan suyun bedelini ödeyemeyen insanlar içinüretilecek çözümler bir sosyal politika olarakkarşımıza çıkıyor. Burada da, sosyal devlet an-layışıyla bakarsak, “su hakkı” dediğimiz birkavramın Anayasa’ya ve kanunlara girmesi ge-rekiyor, oysa şu anda yasada ilgili bir maddeyok. Su hakkı, insanın yaşamsal gereksinme-lerinden biri olan suyun, insanlar tarafındankarşılıksız olarak ya da bedelini ödeyebildiğikadar sağlanması demektir. Elbette bu miktartartışılır: Acaba bir kişiye bir günde ne kadarsu gerekir? İçeçeği kadar mı, yüzünü yıkaya-cağı kadar mı, öteki gereksinimlerini gidere-ceği kadar mı? Tartışılacak olan bu. Suda da

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 58

Page 60: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 59

İklim Değişikliği veKuraklık Etkileri

Son birkaç yıldır özellikle büyükkentlerde yaşanan su sıkıntılarının al-tında küresel iklim değişikliğinin yattı-ğı sıklıkla öne sürülüyor. İlk bakışta busav hemen destek bulsa da, İstanbul

Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisli-ği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.Mehmet Karaca’dan öğrendiklerimizsöz konusu savı desteklemeyi zorlaştı-rıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi İk-lim ve Deniz Bilimleri Bölümü ÖğretimÜyesi Nüzhet Dalfes’in yürütücülüğün-de, Karaca’nın da içinde olduğu bir

grup araştırmacının üzerinde çalıştığıTürkiye İçin İklim Değişikliği Senaryo-ları adlı proje, belirli senaryolar üze-rinden iklim değişikliği benzetimleri el-de etmeyi amaçlıyor. TÜBİTAK tarafın-dan desteklenen projenin sahibi DevletMeteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü.Projede elde edilen sonuçlar, kurgula-nan en kötü senaryo için bile, şu gün-lerde yaşadığımız sıcaklık, yağış, bu-harlaşma, su konularıyla ilgili sıkıntıla-rın henüz iklim değişikliğine bağlana-mayacağını gösteriyor.

İklim benzetimlerinin oluşturulma-sında yüksek teknolojili bilgisayarlarınkullanıldığı projede, ülkemize daha ya-kından bakan bir model geliştirilmiş.Modelin oluşturulmasında İklim Deği-şikliği Hükümetlerarası Paneli’nin(IPCC) büyük ölçekli bir modelinin sı-nır koşulları alınıp ülkemizin topoğraf-yasını daha iyi çözümleyebilecek, dahaküçük ölçekli, yüksek çözünürlüklü birmodele dönüştürülmüş.

En kötü senaryo için ortalama yağış miktarı 1960 - 1990 döneminden farkı (otuz yıllık ortalamalar, 2011-2099 dönemi).

kartlı ödeme sistemine geçilirse, kart parasıödendikçe su alınabilir. Bedeli ödenmediği za-man da su akmaz. Herhalde buna izin vermekolanaksız. Çünkü böyle bir uygulamayı kabulederseniz, insanın yaşama hakkını elinden al-mış olursunuz. Yaşam hakkını su hakkı olarakgörmek zorundayız. Bu çok önemli; yasal dü-zenlemeler yapılmadan bir özelleşme olursaçok dramatik durumlarla karşılaşabiliriz. Nite-kim Latin Amerika’da yaşanan şey buydu. Ora-da ne oldu? Şirket yaptığı yatırımların karşılı-ğını ve kârını alabilmek için suyun fiyatını okadar yükseltti ki, insanlar bu bedeli ödeye-mediler, bu yüzden de su alamadılar.

Özelleştirme olmazsa, o zaman tamamenkamusal yapıya geri dönüyorsunuz, kamununolanakları çerçevesinde hizmet alabiliyorsunuz.Örneğin, düşük kaliteli su içmek zorunda ka-labiliyorsunuz. Ya da boruları yenileme mali-yetleri yüksek olduğu için, borulardan sızaraktemiz suya karışan atık sular suyun kalitesinibozup çeşitli hastalıklara neden olabiliyor. Böy-le örnekler ülkemizde de yaşandı. Bu da alt-yapıyla ilgili. Bu yüzden altyapıyı yeniden yap-mak, boruları değiştirmek çok önemli. Bunuyaparken kontrol sistemleri kuracaksınız, ka-yıpları saptayacaksınız ve önleyeceksiniz. Şuanda bazı büyük kentler dahil, belediyelerin susistemine dayalı kayıpları %50’ye yaklaşıyor.Yani verdiğiniz suyun yarısı yere, toprağa gi-diyor. Bu çok değerli bir miktar. Bu tür ka-yıpları önlemenin tek yolu da yatırım yapmak.Kamu ortaklığı olan özel şirketlerin devreyegirmesi hem kamu denetimini getirir hem deşirket kâr ettiği bir alandaki kayıpları aza in-dirmek için gerekli yatırımları yapar. Güvenli-ği sağlamada da kamusal denetim vazgeçile-

mez bir dayanak. Uluslararası sermayeden deyararlanabilirsiniz, ama denetimleri çok iyiyapmanız, duruma hâkim olmanız bir zorunlu-luk. Unutmayın! Su yaşamsal önem taşıyor,ama aynı zamanda da bir tekel.

Tüketimdeki en yüksek paya sahip olan ta-rım alanındaki su kullanımı biraz düşeceği için,özellikle çiftçilerin tarım ve su kooperatiflerişeklinde olaya yaklaşmaları hem onların çıkar-ları hem de tarım politikaları açısından dahauygun görünüyor. Şu anda ülkemizde bu işleyişneredeyse %90’a yakın bir oranda, bölgeselolarak kurulmuş su birlikleri üzerinden gidiyor.Birlikler bölgelerindeki suyu çıkarıyor, tüketi-

ciye ulaştırıyor ve bundan da bir gelir elde edi-yor. Aslında bir noktada suyu özelleştirmiş olu-yorsunuz. Oysa tersi olmalı, zaten eskiden koo-peratiflerle yürütülüyordu. Bu işleyişin yenidenele alınması gerekir. Kooperatif işleyişinde, ge-reksinmeyi ortak karşılamak için herkesin eşithaklara sahip olduğu bir yapı vardı. Özetle, ta-rım politikasıyla, tarımda kullanılan suyu yö-netme politikası arasında da çok yakın bir iliş-ki var. Bu ilişki bozulursa tarım politikasını daürün politikasını da kendiliğinden etkilemişolursunuz. Bu yolla uluslararası, büyük tarımşirketlerinin egemenleşmesine katkı yaparası-nız, ki bu pek de istenen birşey olmaz.”

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 59

Page 61: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200860

Modelin işleyip işlemediği, İtalya,Yunanistan gibi çeşitli ülkelerdeki me-teoroloji örgütlerinden alınan 1960-1990 yıllarının verileriyle sınanmış. Budöneme ilişkin veriler, sonraki dönem-lere ilişkin benzetimlerin oluşturulma-sında referans olarak kullanılmış. Önceson 55 yılın verilerine göre modeldekiyağış, sıcaklık, buharlaşma ve kuraklıkdeğişimleri incelenmiş. Bu verilerdenyola çıkılarak en iyiden en kötüye 4 fak-lı senaryo üzerinden geleceğe ilişkinolası durumlar oluşturulmuş. Senaryo-lar, etkin ve yeni teknolojilerin gelişti-rildiği bir dünya (kötü), yerel uygula-maların ve aile değerlerinin öne çıktığıheterojen bir dünya (en kötü), temizteknolojilerin hakim olduğu bir dünya(en iyi), ekonomik ve çevresel sürdürü-lebilirliğin hâkim olduğu, yerel çözüm-lerin öne çıktığı bir dünya (iyi) yakla-şımlarına göre kurgulanmış.

Modelin geçmişte yaşanmış iklimlegerçekten uyumlu sonuçlar verdiğinisöyleyen Mehmet Karaca, gelecek tah-minlerinde modelin en kötü senaryoiçin uygulandığını belirtiyor. İklim de-ğişimlerinin saptanmasında 30 yıllık sü-relerin değişimleri göstermesi yüzün-den, 2010-2040, 2041-2070, 2071-2099kış, bahar, yaz, sonbahar dönemleri,1960-1990 dönemine ilişkin veriler ara-sındaki farklara dayalı olarak, sıcaklık,yağış, buharlaşma ve kuraklık bakı-mından incelenmiş. Modelin ortaya koy-duğu şekliyle beklenen değişimi Karacaşöyle anlatıyor: “Modele göre 2011-2040 arasında, kış aylarında yalnızca0,2°C sıcaklık artışı bekleniyor. 2041’debiraz daha artıyor, 1,5°C‘ye yakın.2071-2099’da kışın yaklaşık 3,5-4 °C’yekadar bir ısınma var. Güneydoğu’da sı-caklık artışı daha da fazla. Öte yandan2010-2040 arasında bahar aylarında birsoğuma var.

Yağışa baktığımızda yüzey yapısınıdaha iyi çözdüğümüz için, IPCC iklimdeğişikliği modellerinin ortaya koydu-ğu sonuçlarla çelişen bir durumla kar-şılaşıyoruz. Oradakinin aksine, 2011-2040’ta kış yağışlarında bazı bölgeler-de %8-10’luk bir artış var. Artış 2041-2070’te kuzey bölgelerinde daha fazla.2071-2099’da Akdeniz’de %25’e yakınbir azalma var. Karadeniz kıyılarında,İç Anadolu’da artış görülüyor. Yaz ay-larında yağışlar su kaynağı açısındandüşündüğümüzde çok anlamlı değil.Kurak günlerin sayısında gün olarak

Su Hakkı

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nınsuyun özelleştirilmesi konusundaki görüşle-ri farklı. Bu görüşlerin bir özeti şöyle: “Suyaşam için vazgeçilmez bir öğe olduğu hal-de bütün dünyada su varlıklarının ve su hiz-metlerinin özelleştirilmesi yönünde yürütü-len politikalar yaşamı tehdit ediyor. Su var-lıklarının ve su hizmetlerinin özelleştirilme-sinin altında yatanın yeni kâr ve pazar alan-ları arayışından kaynaklandığı da biliniyor.Yeni kâr ve pazar alanları artık hava ve sugibi yaşamsal değerlerimizi içeriyor. Su daarzı sınırlı, talebi sonsuz olarak kabul edil-diği sürece, hızla fiyatının ödenebileceği birmal ve hizmet haline dönüşüyor. Suyu kamumülkiyetinden çıkarıp özel mülkiyet alanınasokan bu dönüşüm, “arz yönlü su politika-larından” “talep yönlü su politikalarına”doğru bir değişim getiriyor. Değişim oranıda piyasa ekonomisinin gelişmişliğine göreülkeden ülkeye değişebiliyor.

Bu değişim insanların yaşam hakkı sayı-lan su hakkını da tehdit ediyor. Su yöneti-miyle ilgili tüm politikaların, toplumun ta-mamının su kaynaklarına ulaşım hakkı oldu-ğuna ve su kaynaklarının kamu yararına uy-gun olarak kullanımına oturan bir temeldeoluşturulmasını, herkesin ücretsiz, temiz suhakkının güvence altına alınmasını sağlaya-cak şekilde düzenlenmesini gerektiriyor. Butemelde Çevre Mühendisleri Odası’nın su yö-netimi üzerine görüş ve önerileri şunlar:

• Su varlıklarının korunması ve gelecek-teki gereksinmelerin karşılanması için ge-rekli araç ve teknikler geliştirilmeli, bu nok-tada yeni bir bakış açısı öne çıkarılmalı.

• Ulusal ve yerel ölçekte, kamucu bir supolitikası oluşturulmalı.

• Bireysel ve küresel ölçekte eşitlikçi,doğa korumacı, uluslararası bir su politika-

sının oluşturulmasında Türkiye öncü ülke ol-malı.

• Su varlıklarının korunması, geliştiril-mesi, doğru ve planlı kullanımında yasal dü-zenlemeler bilim ve toplum yararı eksenindeyapılmalı.

• Su politikası ve yönetiminde görev veyetki karmaşasını çözecek merkezi, yerel ör-gütlenmeler ve tüzel düzenlemeler, yeni biranlayışla ele alınmalı.

• Mevcut su varlıkları miktar ve kaliteolarak korunmalı ve iyileştirilmeli.

• Ülkemiz yeraltı ve yüzey suyu envante-ri, kullanım ve tüketim senaryoları kamusalbir bakışla ve katılımcı bir anlayışla oluştu-rulmalı.

• Hükümetler, ilgili kamu kurumları,üniversiteler ve meslek odalarıyla işbirliğini,acil ve öncelikli bir yaklaşım olarak ele al-malı.

• Tarımda, sanayide ve konutlarda suyunverimli kullanımına yönelik program ve pro-jeler geliştirilmeli.

• Su varlıklarının, atık sular, katı atık-lar, tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ile kir-lenmesinin önüne geçilmeli, bu alanda projeve yaptırımlar öncelikle tesis edilmeli.

• Kentsel altyapı hizmetlerinin (içme vekullanma suyu, kanalizasyon, atık su) geliş-tirilmesine önem ve öncelik verilmeli, bualanda da kamucu politakalar hayata geçi-rilmeli.

• İller Bankası ve DSİ Genel Müdürlüğügibi kurumların, su politikaları ve su yöneti-mi alanındaki görev ve sorumlulukları yeni-den tanımlanmalı, havza yönetimi temelindeyetkileri genişletilmeli.

• Uluslararası su tekellerinin kent ölçe-ğindeki su yönetimi politikalarına, bu alan-daki projelerine karşı, kentsel su dağıtım şe-bekeleri ve arıtım sistemleri hemen kamu-laştırılmalı, İller Bankası ve belediyeler eliy-le yönetilmeli.”

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 60

Page 62: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 61

çok önemli bir değişim yok. Öte yandanyazın, özellikle güney bölgelerinde ku-rak günlerin sayısı artıyor. Referans ve-rilerine göre 15-20 günlük artışlar var.Kuzeyde de tam tersine kurak gün sa-yısı azalıyor. Öte yandan kuraklık EgeBölgesi’ne kadar da yayılıyor. 2050’yekadar aslında çok fazla bir değişim yok.2050’den sonra korkunç bir senaryogerçekleşebilir, çünkü yağışlı gün sayı-sı özellikle güney bölgelerinde, Akde-niz’de azalıyor. Bu aşamada 10 mm vedaha üstü yağışlı günlerin referans ve-rilerimizden ne kadar farklı olacağınailişkin bir ölçüt koyduk. 2071-2099’dayağışlı günlerin sayısında tamamen ter-sine bir senaryo görüyoruz.

Şimdi gelelim yüzey akışına. Enönemlisi bu. Yüzey akışı nehirlere, ba-rajlara akan su aslında. Modele yağış-tan yüzey akışına dönüşen miktarı dahesaplatabiliyoruz. Kışın bazı bölgeler-de yüzey akışlarında artış, bazı bölge-lerimizde de azalış var, özellikle 2041-2070 arasında. Özellikle Doğu Anado-lu’da artış var. Genellikle, yüzey akışınıbaharda bekleriz kışın değil. Sebep deşu: Kar yağar, bahara doğru erir. Ba-harda eriyen su nehirlere akar. İşte buakış bahar aylarında değil, daha önceyekayarak kışın olacak. Baharda yüzeyakışı azalacak. Bu durumun nedeni kü-resel ısınma. Dikkat! İşte küresel ısın-ma etkisini tam olarak bu dönemde his-

sedeceğiz... Hatta bir projeksiyona göre2070-2099 dönemi için, Doğu Anado-lu’da kar kalınlığında, özellikle Fırat veDicle havzalarını besleyen kaynaklarda%20’ye yakın bir azalış olacağını bekli-yoruz. Bu bölgeye gelen su artık karolarak değil de daha çok yağmur ola-rak düşecek. Oysa suyun depolanmasıiçin en ideal yağış kardır. Yağışınız karolarak düşerse suyu orada tutabilirsi-niz. Yağmur olarak düşerse hızla akıpgider. Bu senaryoya göre Doğu’ya iyi kibarajlar yapılmış diyebiliyorum. Amayarattığı başka bazı etkiler yüzündenbazı durumlarda baraj yapılmasına dakarşıyım. Suyun çevrimi açısından ya-ğış-buharlaşma ilişkisi çok önemli. Oysakötümser senaryoya göre, bu yüzyılın

sonuna doğru, özellikle Fırat ve Diclehavzasını besleyen kaynaklarda durumiyi gözükmüyor. Bu yalnızca bizim içindeğil, Suriye ve Irak için de kötümserbir senaryo. Bütün mesele suyun yöne-timine kilitleniyor. Elinizde bu tip se-naryolar varsa suyu yönetebilirsiniz.Suyu idareli kullanabilirsiniz, suyu da-ha verimli ve kullanışlı hale getirebilir-siniz. Suyun yönetimi açısından iklimdeğişimi ve değişikliklerinin izlenmesiçok önemli.”

Bütünleşik SuYönetiminin Önemi

Bütünleşik su yönetiminin ne oldu-ğu, tam olarak neleri içerdiği, nasıl uy-gulanması gerektiği belki tümüyle ayrıbir yazı konusu olabilir. Ancak böylebir yönetimin sürdürülebilir bir yaşamiçin ne kadar önemli olduğu çok açık.Zaten değindiğimiz su sıkıntılarının üs-tesinden gelmekte, konu uzmanlarınıngörüşü de bu yönde ortaklaşıyor: Ülke-mizde bütünleşik bir su yönetimine ih-tiyaç var. Eldeki verilerin yenilenmesi-ne, farklı durumlar için farklı senaryo-lara göre oluşturulmuş modellere ge-reksinim duyuyoruz. Ülkemizin gelece-ğinin, elindeki kaynakları etkin yönete-bilme gücüne bağlı olduğunu söyleyenZekai Şen, yabancı ülkelerin Türki-ye’nin suyunu yönetme işi için oldukçaistekli olduklarının da altını çiziyor.

Ülkemizde su kaynaklarının yöneti-mi, planlanması, izlenmesi, geliştirilme-siyle ilgili çalışan kurumların çok sayı-da olması, eşgüdümlü bir çalışma orta-mını güçleştirerek uygulamalarda so-runlara neden olabiliyor. Su kaynakla-rının geliştirilmesi ve kullanımıyla ilgi-

İstanbul’da SuForumu

İstanbul, 16-22 Mart 2009 günlerindegerçekleşecek olan 5. Dünya su forumuna ha-zırlanıyor. Gezegenin su gereksinmeleri, gıdaüretimi için su, sağlığı iyileştirmek için su ,sanayi ve öteki hizmetler için su ve nüfusuntamamının su içmesi gibi sayılan başlıklarıntümünde daha iyi bir yönetime duyulan ge-reksinmelerin ele alınacağı Forum’un sekre-terliği de ülkemiz tarafından yürütülüyor. Se-kreterlik’te Başkan Yardımcılığı görevini üst-lenen Marmara Üniversitesi Çevre Mühendis-liği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. AhmetMete Saatçi’den foruma ilişkin aldığımız bil-gilerin özeti şöyle. Dünya ülkelerinin su so-runlarının ve çözümlerinin ele alınacağı Fo-rum “Farklılıkların Birleştirilmesi” ana hede-fiyle “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Su Temi-ni” ve “Suya Dayalı Kalkınma İçin Gerekli Me-kanizmaların Temnini” ana konularında 6 anatemada 14 alt başlığı kapsıyor. Hem ülkemizde hem de çeşitli ülkelerdeki bölgesel toplan-

tılarla bütün dünya bu foruma hazırlanıyor.Politik karar vericilerin de katılacağı Forum’ailişkin daha ayrıntılı bilgiye, sürdürülen çalış-maların geldiği noktaya www.worldwaterfo-rum5.org İnternet adresinden ulaşabilirsiniz.

1 fincan kahve 140 litre

Bir demlik çay30 litre

Şarap144 litre

Bira106 litre Muz

102 litre

Portakal49 litre

Elma 72 litre

Bonfile7030 litre

Tavuk1767 litre

Kuzu pirzola2177 litre

Pirinç pilavı1540 litre

Mısır 409 litre

Fasulye818 litre

Patates cipsi409 litre

Yumurta424 litre

Süt201 litre

Peynir238 litre

Gömlek2699 litre

Çanta24000 litre

Sanal su: Tükettiğimiz ürünlerin üretimi için harcanan su miktarı. Kaynak: Discover, Haziran 2008

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 61

Page 63: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200862

li kuruluşlar, sorumluluklarına göre,Devlet Su İşleri, İller Bankası GenelMüdürlüğü, Elektrik İşleri Etüt İdaresiGenel Müdürlüğü (EİEİ), Çevre ve Or-man Bakanlığı gibi yatırımcı kuruluş-lar; Çevre ve Orman Bakanlığı başta ol-mak üzere, Özel Çevre Kurumu Baş-kanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köy-işleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teş-kilatı (DPT), Maliye Bakanlığı ile Hazi-ne ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Yerel Yö-netimler de izleyici - denetleyici kuru-luşlar olarak ayrılıyor.

Bütünleşik su yönetimi için gerekenortak planlama ve yetki paylaşımının ya-pılması, kurumlar arası koordinasyon veişbirliğini artırarak daha etkin bir izlemeve yaptırım mekanizmasının oluşmasınaöncülük edecektir. Suyu kullanan tümtarafların yönetim ve planlama sürecinedahil edilmesiyle de bazı sorunların dahahızlı çözülmesi sağlanabilir.

Ülkemizde bütünleşik su yönetimi-ne yönelik adımlar atılmıyor değil.AB’ye uyum çalışmaları kapsamında,başta DSİ olmak üzere suyla ilgili pek

çok kurum, Su Çerçeve Direktifi’ne uy-gun bir yönetim anlayışının oluşabilme-si için gerekli düzenlemeleri yapmayave yapılmasını sağlamaya çalışıyor.

Üzerimize DüşenSorumluluklar

Su kaynaklarımızın sürdürülebilirli-ğinde elbette birey olarak bize de gö-revler düşüyor. Yediğimiz her lokma, iç-tiğimiz her yudum, aldığımız her elbise,

Sınır Aşan Sular

Bir ülkenin kendi sınırları içinde doğan,kendi sınırları içinde denize dökülen akarsula-rına ulusal nehir deniyor. Bir ülkenin kendi sı-nırları içinde doğan, ama başka bir ülkenin sı-nırları içinden denize dökülen akarsularına dasınır aşan sular deniyor. Ülkemizde sınır aşanhavzalar var. Sencer İmer’den edindiğimiz bil-gilere göre, ülkemizin uluslararası niteliktekinehir ve derelerini şöyle sıralayabiliriz: Çoruh,Aras, Dicle, Fırat, Asi, Meriç nehir havzalarıy-la Suriye’deki Halep havzasına giden münferitsular ve Trakya’daki münferit sular. Sınır aşansuların paylaşımında ilgili ülkelerin yapacakla-rı ikili anlaşmalar belirleyici oluyor. Uluslar-arası bu suların Trakya ve Doğu Anadolu’dabulunanları, aynı zamanda ülkemizi komşula-rımızdan ayıran sınır suları. Bu sulara ilişkinülkelerarası konular ikili işbirliği antlaşmala-rıyla çözülmüş. Fırat ve Dicle havzalarıyla ilgi-li olarak da Suriye ve Irak’la ayrı ayrı ikili an-tlaşmalar yapılmış. Türkiye bu iki nehrin ulus-lararası kullanımıyla ilgili antlaşmalarında vegörüşmelerinde, her zaman komşularının çı-karını da düşünen adil kullanım ilkesini esasalıyor. Hatta Orta Doğu’nun içine düşeceği susorunlarına çözüm üretmek üzere çeşitli pro-jeler gerçekleştiriyor.

İmer’e göre şu anda 300 milyon olan OrtaDoğu nüfusunun, öngörüler gerçekleşirse 22yıl içinde ikiye katlanıp 600 milyon olması bek-leniyor. Bu da gereksinim duyulacak suyun, sukayıpları olmadığı takdirde, en az şimdiki mik-tarın iki katı olacağına işaret ediyor. Bu ge-reksinimi karşılamadaki en önemli iki kaynakolarak Fırat ve Dicle, bütün ilgiyi üzerinde top-luyor. Bu ilgi yalnız Irak ve Suriye’yle sınırlıdeğil. Yıllık yağış oranlarının çok düşük olma-sı nedeniyle şu anda bile su fakiri sayılan İsrail,Ürdün ve Filistin’in de talepleri bulunuyor.İmer “Su konusunda yakın gelecekte Türki-ye’nin üzerine gelineceği şimdiden çok açıkgörünüyor.” diyor.

Zekai Şen’in sınır aşan sularla ilgi söyle-dikleri de şöyle: “Orta Doğu’da çok su sıkıntı-sı çekecek yerler var. Örneğin Filistin’de kişibaşına düşen yıllık su miktarı 50-100 m3 ara-

sında değişiyor. Bu miktar gerçekten de çokdüşük. Ürdün’de bu miktar yaklaşık 150 m3.İsrail bu iki ülkeye göre daha iyi bir durumda.Türkiye söz konusu olduğundaysa, aslında sı-kıntı çeken bir ülke olmamıza karşın, bölgeselkoşullara, özellikle güney komşularımızın gö-zünden bakınca, su bakımından zengin görü-nüyoruz. Çünkü Türkiye bölgede herkesten gö-rece daha çok suya sahip. Bu konuyla ilgili söy-lemek istediğim tek şey şu: Osmanlı devletiparçalanırken sınırlar petrol varlıklarına göreçizilmiş. Bu herkesin bildiği bir durum. Su dahızla metalaşıyor. Gelecekte de sınırların suyagöre çizilmeyeceğini kimse öne süremez. Butür sorunların aşılmasında, altını yüz kere çi-zerek söylüyorum, ulusal model sahibi olmakçok önemli. Türkiye’nin ne ulusal su kaynak-ları modeli, ne ulusal taşkın modeli, ne ulusalkuraklık modeli, ne ulusal sınır içi su kaynak-larının işletilmesi modeli, ne de sınır aşan su-lara ilişkin modeli var. Farklı senaryolar için

bütün modellerin oluşturulması şart. Bir baş-langıç ve örnek olması bakımından Vakıf ola-rak bir model örneğinin üzerinde çalışmalaryürütüyoruz.”

Sınır Aşan Sulara BirModel Yaklaşımı

Su yönetiminde, yönetime ilişkin modelle-rin olması çok önemli. Gebze Yüksek TeknolojiEnstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Kü-çükmehmetoğlu, Su Vakfı çatısı altında örnekbir model üzerinde çalışıyor. Modelini oyun ku-ramına dayandırdığını ve bunların varsayımsalyaklaşımları içerdiğini sık sık anımsatan Kü-çükmehmetoğlu modelini şöyle anlatıyor:“Dünyada değişik nehirler üzerinde yapılan ça-lışmalar var. ABD’deki Kolorado nehri de bun-lardan biri. Bu nehir için 5 eyalet arasında birbölüşümden söz ediliyor. Nehrin Meksika’yasınır aşan tarafı da var. Ama Amerikalıların

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 62

Page 64: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 63

giydiğimiz her ayakkabı bile suda bı-raktığımız izi olumsuz etkiliyor. En bü-yük sorumluluğumuz, sorumlu olduğu-muzu hep anımsamak.

İklim konusunda değindiğimiz eniyimser senaryoyu anımsıyor musunuz?Ekonomik ve çevresel sürdürülebilirli-ğin hâkim olduğu, yerel çözümlerin öneçıktığı bir dünya. Unutmayın! Böyle birdünyanın kurulmasına, yalnızca alış-kanlıklarımızı gözden geçirip, değiştire-rek bile, hepimiz katkı yapabiliriz.

Serpi l Yı ld ız

TeşekkürProf. Dr Zekai Şen, Prof. Dr. Mehmet Ekmekçi, Prof. Dr. Mehmet Karaca, Prof. Dr. Sencer İmer, Prof. Dr. Ahmet Mete Saatçi, Doç. Dr. MehmetKüçükmehmetoğlu, Sait Tahmiscioğlu; Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre YönetimiGenel Müdürlüğü Su ve Toprak Yönetimi Dairesi Başkanlığı’ndan Gürsel Erul, Çevreve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Doğa KorumaDairesi Başkanlığı’ndan Yusuf Ceran; Koruması Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı KorumaKontrol Genel Müdürlüğü Çevre ve Doğal Afet Hizmetleri Daire Başkanlığı’ndanYalçın Bağsız, Basri Evci, Hatice Bilgin Yıldırım; TÜBİTAK MAM Kimya ÇevreEnstitüsü’nden Selda Murat Kocaoğlu ve Işıl Ataçoğlu, su konulu yazının hazırlanmasısırasında sözlü ve yazılı kaynak sağlayarak katkıda bulunmuşlardır. Kendilerine çok teşekkür ederiz.

kendi eyaletleri arasında yapılacak bir payla-şım için bir modelleri var. Bu model hazırla-nırken çizgisel olmayan bir programlama kul-lanılmış. Çizgisel olmayan programlamanınkullanılması, matematiksel yöntemin daha ge-lişkin olduğunu gösteriyor. Üzerinde çalıştığımmodelse çizgisel bir programlamaya dayalı, ya-ni matematiği daha basit. Burada önemli olanbir sistemin tanımlanması.

Fırat ve Dicle nehirlerini kapsayan modeliTürkiye, Suriye ve Irak olmak üzere üç ülkeiçin tanımladık. Bu nehirler üzerine üç ülke-deki barajları yerleştirdik. Böyle bir sistemdebarajdan baraja akışlar var. Her akış da ener-ji santralının bulunduğu yerde enerji üretiyor.Bunun dışında tarımsal ve kentsel talep böl-geleri var. Suriye ve Irak’ta genellikle baraj-lardan su çekiliyor. Türkiye’nin kot farkındansahip olduğu yükseklik nedeniyle enerji üreti-mi daha fazla. Suriye sınırını geçtikten bir sü-re sonra azalan yükseklik yüzünden, su enerjiüretim potansiyelini yitiriyor.

Modelde, literatürden çıkarttığım bilgiyedayanarak, su aktarım hatlarına da yer veri-yoruz. Örneğin Dicle ve Fırat’ı, Türkiye’den Su-riye’ye bir hat aracılığıyla, Basra Körfezi’ne ya-kın olan birleşme noktasından çok daha önce-ki bir yerde birleştirmeyi öngören bir hat var.Aynı şekilde literatürden edindiğim şekliyle,Irak için de böyle bir hat var. Elbette hatlarbarajdan baraja olabiliyor. Açıktan aktarmayöntemleri de olabilir, ama bu tümüyle mü-hendislik işi. Irak içindeki hat halihazırda ya-pılmış durumda. Irak Dicle’nin suyunu kenditopraklarında Fırat’a aktararak sulamada kul-lanıyor. Böylece, Fırat havzasında sulanmayagereksinimi olan, ama su azlığı yüzünden su-lama sıkıntısı çekilen arazilerin sulanması sağ-lanıyor.

Model oyun kuramına dayanarak sistemitanımlıyor. Oyun teorisinde şöyle bir aşamavar: Öncelikle, Türkiye’nin coğrafi olarak bazıavantajları var. Benim elimdeki suyu ben kul-lanırım, artanı siz kullanırsınız gibi bir düşün-ceyle, modelde bireysel rasyonalite, alt gruprasyonalitesi ve tüm grup rasyonalitesi gözeti-liyor. Tüm grup, yani üç ülke bir arada olduğuzaman, iki nehir havzasını bütünleşik bir hav-za olarak görebilmek olası. Böyle bir durumda

belli koşullarda bu modelden, yani bütünleşikhavzadan, ‘Türkiye’yi sulama, onun yerineIrak’ı sula’ gibi bir sonuç da çıkabiliyor. Ör-neğin sonuçlardan bir tanesinde de, yukarıhavzadan havzanın özellikleri nedeniyle enerjiüretiyorsunuz. Rezervlerdeki suyu erken birnoktada sulamaya aktardığınızda, bir sonrakibarajda elde edilebilecek enerjiyi kaybetmişoluyoruz. Bütünleşik bir sistemde, optimizas-yon (eldeki bütün kaynakları verimli bir şekil-de kullanmak üzere yapılan işlemler bütünü,eniyileme) yaptığınız zaman düzlük arazileregelinmeden sulama yapılmasının kayıplar ya-rattığı, bu modele göre çok açık. Yine de dışetkenler çok önemli: Böyle bir durum enerji fi-yatlandırması çok yüksekken kârlılık sağlaya-bilir, ama enerji fiyatlandırması düşükken deenerji üretmek yerine yukarı havzadaki tarım-sal alanları sulamak daha kârlı olabilir. Yinede tüm bunlar kurulu bir sistem içindeki tümdeğişkenlerin değişmelerine göre, incelikli çö-zümlenmelerine bağlı bir şey. Burada önemliolan şey şu. Şimdi coğrafi avantajı yüzündenTürkiye diyor ki, elimdeki su potansiyelini, busistem içerisinde en ideal şekilde değerlendi-ririm. Benim elimden arta kalan su Suriye veIrak’a gider. Böyle bir durumda Türkiye’nin

elinde kullanabilceği bir değer var. Lütfenunutmayın, hep oyun kuramından bahsediyo-rum. Başka bir durum da şöyle şekillenebilir:Türkiye Suriye’yle bir ortaklık yaparsa bir de-ğer elde eder, kalanı Irak kullanır. Türkiye tekolur, Suriye ve Irak ortak olursa başka bir de-ğer üretir. Türkiye ve Irak ortak olur, Suriyetek kalırsa da başka bir değer üretilir. Sonuç-ta genel bütünleşik bir sistem olarak büyükkoalisyon dediğimiz üçlü grup bir arada olur-sa da başka bir değer ortaya çıkar. Bu sis-temde, her farklı durumda elde edilebilecekfarklı bir değer var. Ülkeler tek olduklarındabir fayda var, alt grupların elde edeceği başkabir fayda var. Ancak büyük koalisyonun, yaniüç ülkenin birlikte sistemden elde ettiği faydaen yüksek olanı. Çünkü sistem bütün içinde enverimli kullanımlara öncelik veriyor. O haldebirliktelikten doğan, ürettiğimiz fazla değerlerpaylaşılmalı. Ama bu noktada da paylaşımınnasıl yapılacağı önemli. Bu başka bir çalışma-mızın konusu. Henüz yayımlanmadığı için pekdeğinmek istemiyorum.

Üzerinde çalıştığımız bu modelin kendi için-de bir tutarlılığı var. Bu modele bakan birilerisonuçları beğenmeyebilir, değişkenlerin bü-yüklüğünü küçüklüğünü de beğenmeyebilir.Bu modelin amacı, aslında böyle modelleroluşturulabileceğine ilişkin bir ilk örnek oluş-turmak. Modelde gerçek veriler kullanılamadı.Kaynak olarak çeşitli yayınlarda kullanılan, enuygun verileri kullandım. Su vakfında yapma-ya çalıştığımız şey gerçek verileri elde edip ve-rileri elde ettikten sonra da bunu bir politikadeğerleri bütününe indirgemek; varmaya ça-lıştığımız hedef bu. Burada işleyen bir sistemvar; gerçek dünyaya uyarlanabilmesi için dahaçok geliştirilmesine, yanı sıra da büyük bir alt-yapı oluşturulmasına gereksinme var. Aslındabu altyapıda kullanacağımız verileri de ku-rumsal olarak istedik, ama bu verilerin eldeedilmesi o kadar da kolay değil. İşleyen birmodeli geliştirmeyi başarabilirsek, değişen ay-rıntıları model üzerine eklemek kolay olabilir.Çalışmalarımı sürdürüyorum. Modelin altyapı-sını çok değiştirmiyorum, çünkü amaç işleyenmodeli geliştirmek. Burada esas olan temel vedoğru işleyen bir altyapı modeli ortaya koy-mak, işlerliğini de gerçek verilerle görmek.”

TÜRKİYE

SURİYE

IRAK

GÖSTERGEÇekme yönüAkış yönüÜlke sınırıBağlantı hattıArz noktalarıTalep noktaları

suFakirligi:Layout 1 7/28/08 12:18 AM Page 63

Page 65: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Havadan bakıldığında sular içinde,sanki büyük bir sel felaketi geçirmiş gi-bi görünen Hollanda, aslında çok iyi iş-leyen su yolları ve bent sisteminin ba-şarılı bir sonucu olarak sapasağlamayakta duruyor; yalnızca biraz alçakta!En derin noktası denizden 7 m aşağı-daki Zuidplaspolder olan bu ülkeninyüzölçümünün de yarısı deniz seviyesi-nin altında. Geçmişte yaşadığı sel fela-ketlerinden edindiği deneyimlerle bir-likte hidrolik mühendisliğinde göster-diği gelişme, bu ülkeyi su yönetimi ko-nusunda öne çıkarmış. Öyle ki Hollan-da suyla mücadele alanında dünyanınen başarılı ve en çok yatırım yapan ül-kesi.

Söz konusu su yönetimi, iki önem-li amaç için yapılıyor: Deniz ve ırmak-ların yol açacağı taşkınların önlenmesive çeşitli amaçlar için yeni alanların ka-zanılması. Ülkenin dümdüz ve alçak ol-

ması, ayrıca yılın büyük bölümünde ya-ğış alması, taşkın olasılığını da berabe-rinde getiriyor. Ülkeyi taşkınlardan ko-ruyan, biri doğal öteki insan yapısı ikikoruma sistemi var. Yerkürenin jeolo-jik gelişiminin bir parçası olan deniz ke-narlarındaki kumullar (Şekil 1) son bu-zul çağından miras kalmış. Rüzgârınkumu bu bölgelerde tepecikler oluştu-racak şekilde biriktirmesi, su seviyesi-nin yükselmesi ve dalgaların mekanik

etkisi sonucunda oluşan bu kumullar,bazen bir ada görünümü alacak kadargeniş alanları kaplayabiliyor. (Şekil 2)

Hollanda’nın yukarıdaki coğrafiözellikleri, bu doğal setlerin yanı sırainsan yapımı bentlere de gereksinim do-ğurmuş. Deniz, göl, ırmak gibi geniş sukütlelerinin yanındaki duvar benzeri buyapıların amacı, bir yandaki suyun taş-kınlarla öteki yana geçmesini engelle-mek (Şekil 3). Kuzey Denizi kenarında

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200864

Eskimo dilinde “kar” için kullanılan ondan çok sözcüğün olması nasıl şaşırtıcı değilse,Hollandalıların da su yolları için bir o kadar sözcük kullanması şaşırtıcı değil. Çünkü yarısı deniz

seviyesinin altındaki bu ülkedeki nüfusun büyük bölümü, rakımı eksi değerlerdeki bölgelerdeyaşıyor ve kuramsal olarak suyun altındaki bu yaşamı sürdürebilmeleri için suyu yönlendirmeleri,önüne setler çekmeleri gerekiyor. İkliminin nemli ve çok yağışlı oluşu, bu ülkenin uzun bir suylamücadele geçmişinin, hatta bir Su Yönetimi Bakanlığı’nın olmasının bir başka önemli nedeni.

Vaalserberg bölgesindeki en yüksek noktası yalnızca 322 m olan, bu neredeyse dümdüztopraklara kendi dillerinde “alçak ülke” anlamına gelen Nederland demeleri de bu yüzden çokdoğal. Fakat işin ilginç yanı, bu ülkenin denizlerini ve göllerini yüzyıllardır fethediyor olması…

Hollanda’nınSuyla Sınavı

Hollanda’nınSuyla Sınavı

Şekil 1. Kumsalın hemen gerisinde başlayan kumul tepecikleri. Burada görülen otsu bitkiler, kumullarınoluşumunda ve devamlılığında önemli rol oynuyor.

hollanda:Layout 1 7/27/08 9:28 PM Page 64

Page 66: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

doğal olarak oluşmuş kumul tepecikle-rinin hemen gerisine çekilen bu bent-ler, ırmak ya da göl kenarlarına da ku-rulabiliyor. Nisan 2006’ya kadar dün-yanın insan yapımı en uzun bendi, Afs-luitdijk olarak bilinen ve ülkenin kuze-yindeki Kuzey Denizi’nin bir bölümü-nü Ijsselmeer adlı bir göle çeviren birbentti (Şekil 4). Fakat bu tarihte GüneyKore’de tamamlanan Saemangeumbendi, Hollanda’nın elinden bu unvanıalmış oldu.

Aslında bentler yalnızca Hollan-da’ya ya da Güney Kore’ye özgü yapılardeğil; dünyadaki başka düz ve alçakbölgelerde de böylesi yapılar var. Ör-neğin Kanada’nın Atlas Okyanusu kıyı-sında yer alan Fundy Körfezi, gelgitlersırasında su seviyesinin dünyada ençok yükseldiği bölgelerden biridir vebentler bu bölgede çok yaygındır. Ta-rihteki ilk bentlerse Pakistan ve KuzeyHindistan’ın İndüs Vadisi bölgesindeMÖ 2600 yıllarında yapılmıştır. Hollan-da’nın ilk bentlerinin tarihi de 12. yüz-yıla kadar gider. Bu ülkedeki ilk büyükbentlerden West Friesland Omringdijk,var olan bentlerin birleştirilmesiyle1250’de tamamlanmıştır.

Denizlerin FethiTarım alanlarına duyulan gereksi-

nim, yeni yerleşim bölgeleri açma dü-şüncesi ve başka gereksinimler, Hol-landalılar’ın topraklarını denizlere vegöllere doğru genişletmesine, böylecesuları fethetmelerine yol açan öteki ne-denlerdir. Yüzyıllar içinde denizleredoğru adım adım ilerleyen bu gelişmehâlâ sürüyor (Şekil 5). Bu sayede 14.yüzyıldan bu yana Hollanda’nın yüzöl-çümü % 10 oranında artmıştır. Son dö-nemlerdeki en önemli “fetih”lerden bi-ri, Flevoland bölgesidir. Doğu Flevo-land bölgesindeki çalışmalar sonucun-da 1957’den itibaren 54.000 hektar,Güney Flevoland bölgesinde de

1968’ten itibaren 43.000 hektar alan,Hollanda toprağı haline gelmiştir. Baş-ka bir ünlü fetih de bir zamanlar yolaçtığı soğuk ve nemli rüzgârla Ams-terdam’ı tehdit eden ve şu anda üze-rinde Schiphol havaalanının bulundu-ğu Haarlemmermeer gölünün kurutul-masıdır.

Sulak araziler tarım için elverişli gö-rünebilir fakat tarıma başlayabilmek vebu arazilerin yakınında yerleşebilmekiçin bu bölgelerin kurutulması gerekir.Böylesi bir kurutma işlemi de hiyerar-şik suyolları sistemiyle yapılmıştır; tıpkıkanın kalpten pompalandıktan sonraatardamarlara, oradan da kılcal damar-lara taşındığı dolaşım sistemimiz gibi.Bu sistemi, kurutulacak bölgeyi çevre-leyen su kanallarının kazılması, bura-dan tahliye edilen suyun aşama aşamadışarıya taşınması ve son olarak da ka-nallardaki suyun en yakındaki deniz ya

da ırmağa akıtılması şeklinde özetleye-biliriz. En alçaktaki yüzey suları ve top-rak altı sular, arklarla toplandıktan son-ra (Şekil 6), sırayla daha geniş su yol-larına aktarılır. Son olarak da pompa-lama motorlarıyla ırmak ya da kanalla-

Şekil 2. Bu uydu görüntüsündeki parlak ve üçgen şeklindeki bölge, Hollanda’nın Texel adasının güneyucundaki kumul bölgesi.

Şekil 3. Deniz kenarında bir bent.

Şekil 4. Afsluitdijk adlı bu uzun bendin biryanında Kuzey Denizi, öteki yanında artık birgöl olan Ijsselmeer yer alıyor.

hollanda:Layout 1 7/27/08 9:28 PM Page 65

Page 67: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200866

ra taşınır. Hatta kuraklık zamanlarındabu sistem tersine çevrilerek, ırmak su-yu sulama için sisteme geri pompala-nabilmektedir.

“Hollanda neyiyle ünlü?” diye so-rulduğunda bu soruya verilebilecek ya-nıtlardan biri de kuşkusuz “yel değir-menleri” olacaktır. Çünkü yukarıda sözettiğimiz su pompalarının çalışmasını

uzun yıllar yel değirmenleri sağlamıştır.Teknoloji tarihinin kilometre taşların-dan biri olan bu makinelerin Hollan-da’da genellikle kanalların, ırmaklarınve göllerin yakınında görülmesinin ne-deni de su pompalama amacıyla kulla-nılmalarıdır (Şekil 7). Teknolojinin ge-lişmesiyle birlikte yerini önce buhar ma-kinesine, daha sonra elektrikli ve dizelmotorlara bırakan yel değirmeni artık

yalnızca simgesel bir değer taşıyor veyer yer de tahıl öğütme amacıyla kulla-nılıyor (Şekil 8). Arşimet vidası ilkesiyledaha aşağıdaki suyun bir üst düzeye ak-tarılmasını sağlayan yel değirmenleri,suyun birkaç düzey yukarıya taşınacağıyerlerde yan yana yapılmışlar (Şekil 9).Bu nedenle, günümüzde yel değirmen-lerinin yerini alan modern pompalamaistasyonlarının yakınında üç farklı sudüzeyi yan yana görülebiliyor.

Aslında sulak alanların kurutularakyaşam ya da tarım alanı haline getiril-mesi Hollanda’ya özgü değildir. Was-hington D.C.’deki New Orleans, bir za-manlar bataklık bir bölgeydi. Finlandi-ya’nın başkenti Helsinki’nin büyük birbölümü de kurutulmuş bir alan üzerinekurulmuştur. Yerleşim alanı yapılmaküzere denizlerin fethedilmesine ilişkinbaşka iki örnek de San Francisco (Şekil10) ve Hong Kong’tur (Şekil 11). SanFrancisco Körfezi’ndeki kahverengiylegösterilen bölgeler, yerleşim alanı ya-pılmak üzere kazanılmıştır. İkinci hari-tadaki gri bölgeler de Hong Kong’takikazanılan toprakları gösteriyor; kentyerleşiminin büyük çoğunluğu da bu-ralarda yoğunlaşmıştır. Kırmızıyla gös-

terilen alanlarsa yerleşime açılması öne-rilen ya da bu yönde çalışmaların sür-düğü bölgelerdir. Ayrıca Singapur’un %20’sinin ya da 135 km2sinin de benzerşekilde ‘kazanıldığını’ ve bunu 99km2lik yeni bir çalışmanın beklediğinide ekleyelim.

Şekil 6. Tarlaların arasındaki arklarla sularıntoplanması.

Şekil 7. Hollanda’nın Delft kentini gösteren bu eskiresimde yan yana ve kanal kenarında dizilmiş yel

değirmenleri görülüyor. Bunlar suyunpompalanmasında olduğu kadar tahıl öğütmede de

kullanılıyordu.

Şekil 8. Alblasserwaard bölgesinin kurutulmasındakullanılan emekli yel değirmenlerinden biri, şu an

kanal kıyısını süslüyor.

Şekil 9. Değirmen dizileriyle aşamalı kurutma. Kurutulacak bölgeyle onu çevreleyen kanal arasındaki düzey farkınınüstesinden gelebilmek için su yan yana değirmen dizileriyle aşama aşama yükseltilir. Sistemde Arşimet vidası denen basit makineler de yer alır.

Şekil 5. 1860, 1900 ve 2000 yılları itibariyle Hollanda’nın deniz ve göllerinde fethettiği alanlar. 1860’lıyıllara kadar su ancak yel değirmenleriyle boşaltılabildiğinden kurutulan alanlar sınırlı kaldı. Ancak ileriki

yıllarda buhar makinesinin yardımıyla daha alçak bölgeler de kurutulabildi. Günümüzde modern yöntemlerlehâlâ süren çalışmalar devasa boyutlardaki alanları karaya çeviriyor.

Kazanılantopraklardenizseviyesininbirkaç metrealtında kaldığıiçin yeraltısuyu seviyesiyüksektir vedüzenli olarakkurutulmalıdır.

Kazanılantoprağıçevreleyenkanal

Aşağı değirmen

Aşağı havuz

Orta değirmen

Orta havuz

Arşimet vidası

Yukarı değirmen

Sızıntıkanalı

En dıştakikanaldangelecek suyuengelleyenbent

Suyunakıtıldığı endıştaki kanal

hollanda:Layout 1 7/27/08 9:28 PM Page 66

Page 68: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 67

Tarihe baktığımızda da sulak alan-ların, bataklıkların, hatta su kaynakla-rının kazanılmasına çok çeşitli örneklergörebiliriz. Bugün Hollanda’da sayıları3000’i bulan bu alanların ilk örnekleri11. yüzyıla ve Roma dönemine kadargider (Şekil 12). Hollandaca’dan İngi-lizceye de geçen ve dilimize “kazanılantoprak” olarak çevrilebilecek “polder”adlı bu alanların sayısı, 16. yüzyılda JanAdriaansz Leeghwater’ın icat ettiği vegöllerin yel değirmenleriyle kurutul-masını sağlayan sistemle artmıştır. 17.ve 18. yüzyıllarda Şekil 9’daki gibi de-ğirmen dizileriyle daha derin göllerinkurutulması başarılırken, buhar maki-nesinin icadı Haarlemmermeer gibi çokgeniş göllerin kurutulmasını sağlamış-tır. Oysa bu göl eski yöntemlerle kuru-tulmaya çalışılsaydı, yaklaşık 160 yeldeğirmeninin yapılması gerekecekti.

1953 ve Sonrası1953’te bir fırtınanın eşlik ettiği, de-

niz kaynaklı sel felaketinde, Kuzey De-nizi’ndeki su seviyesi, dev dalgalarla5,6 m yükselmiş ve Hollanda’nın yanısıra İngiltere, Belçika, Danimarka veFransa’ya da zarar vermişti. 1835 Hol-landalının öldüğü bu felaket sonrasın-da, Zeeland, Zuid Holland ve Noord-

Brabant bölgelerini koruyan bentlerinyeterince dayanıklı olmadığını görüldü.Bunun üzerine yeni ve daha güvenilirbentlerin yapımını da kapsayan DeltaProjesi yaşama geçirildi. Ülkenin güneybatısındaki Delta bölgesinde (Avru-pa’nın üç büyük ırmağı Ren, Maas veSchelde’nin Kuzey Denizi’ne dökülür-ken oluşturduğu delta) 1997’ye kadarsüren bu projede 16.500 km bendin ya-nı sıra, 13 baraj (Şekil 13), bunların de-vasa kapakları (Şekil 14) ve fırtınayadayanıklı bariyerler de yapıldı.

Hollanda hükümetinin dünyadakien büyük sel önleyici proje olarakövündüğü bu projeyi, Amerikan İnşaatMühendisleri Derneği dünyanın yedimodern harikası arasında gösteriyor.

Hollanda ayrıca, bu bentlerin taşkınlaradayanma olasılığına dayanan bir risk öl-çüm sistemi de geliştirmiş. Bu hesapla-ra göre şu andaki bentlerin denizdengelecek taşkınlardan 4000 ila 10.000yılda bir, ırmaklardan gelebilecek taş-kınlara karşı da 2500 ila 100 yılda birzarar görmesi bekleniyor. Yeni taşkınolasılıklarıyla güncellenen bu veriler,Hollanda Su Yönetimi Bakanlığı’nı şuandaki sistemi daha da güçlendirecekyollar aramaya itiyor.

Sonuç olarak, Hollanda’nın suyla sı-navını başarıyla sürdürdüğünü, sellemücadelede olduğu kadar sulak alan-ların kurutulması yöntemiyle yeni top-rakların kazanılmasında da dünyadaönde geldiğini söyleyebiliriz. Fakat şu-nu da unutmamak gerek: Sulak alanla-rın tarım ya da kent alanları oluştur-mak üzere kurutulması, doğal alanlaraciddi bir müdahale ve bir yaşam alanıyıkımı olarak da değerlendiriliyor. Buyüzden dünyanın bazı bölgelerinde ye-ni kurutma projeleri, çevreyi korumayasaları uyarınca kısıtlı olarak yürütü-lüyor ya da tümüyle yasaklanıyor. Fa-kat söz konusu Hollanda olunca, ülke-nin neredeyse tamamının insan eliyleortaya çıktığını ve bu nedenle “doğalalan” bulmanın zor olduğunu unutma-mak gerek. Tıpkı Voltaire’in dediği gibi:Tanrı dünyayı, Hollandalılar da kendimemleketlerini yarattı.

Muzaf fer Özgüleş

Kaynaklar:Hoeksema, Robert J., Designed for Dry Feet, Virginia: Asce Press ,

2006 Lörzing, Han, Introduction to Dutch Landscape and Park Architectu-

re, EindhovenHarmans, Gerard M. L., Holland, London: DK Press, 2005https://www.cia.gov/library/publications/the-world-

factbook/print/nl.htmlhttp://www.waterland.net/index.cfm/site/Water%20in%20the%20N

etherlands/pageid/82F77A67-F8E6-0465-01179B9CD26816FF/index.cfm

http://en.wikipedia.org/wiki/Dike_(construction)http://en.wikipedia.org/wiki/Land_reclamation

Şekil 10. Uydudan San Francisco Körfezi. Kahverengibölgeler kurutularak kazanılan topraklardır.

Şekil 11. Bu Hong Kong haritasında gri bölgelerkazanılan toprakları, kırmızılar çalışmaların sürdüğü

bölgeleri gösteriyor.

Şekil 13. Delta Projesi’ndeki 13 barajdan en büyüğü: Oosterscheldekering.

Şekil 14. Delta Projesi’ndeki dev bent kapakları.

Şekil 12. Ressamı bilinmeyen ve 1600’lü yıllardan kalan bu tabloda Hollanda’nın en eski kazanılan topraklarıüzerinde çalışan çiftçiler görülüyor.

hollanda:Layout 1 7/27/08 9:28 PM Page 67

Page 69: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

TÜBİTAK Bilim Toplum Dairesi ola-rak düzenlendiğimiz sualtı bilim kam-pını bu yıl Antalya’da Kaş’ta yapmamı-zın birçok nedeni var. Her şeyden önceKaş, hem deniz biyoçeşitliliği hem dezengin arkeolojik varlıklarından dolayıTürkiye’nin en önemli dalış noktasıdır.Kaş’taki herhangi bir dalışta kaplum-bağa, orfoz, lagos, ıskarmoz, dülger, or-kinos ya da fulya gibi rastlanma olasılı-ğı az deniz canlılarını görmek olasıdır.Bu durum, katılımcıların çok sayıda tü-rü gözleyebilmesini sağlar. Bunun ya-nında Kaş’ta sualtı görüşü genelde 10

m’nin üzerinde olduğundan fotoğrafatölyesi uygulamaları da daha etkinolur. Ayrıca Kaş’ın sualtı yaşamının de-niz turizmi kaynaklı, olumsuz insan et-kilerine açık olması dolayısıyla korun-ması konusuna dikkat çekmek de iste-dik. Tüm bu nedenlerden dolayı kampıKaş’ta yapmaya karar verdik. Çağrımı-za 410 kişi başvurdu ve bunların için-den her dönem 20 kişi olmak üzere 40kişiyi, sualtı bilim kampı ölçütlerine gö-re, katılımcı olarak belirledik.

Tüplü dalış bilmeyenlerin katıldığıkampın ilk dönemi 5 Temmuz’da baş-

ladı. Açılış ve tanışma etkinleriyle baş-layan kamp, daha sonra katılımcılarınsudaki durumlarını belirlemek için ha-vuz çalışmalarıyla sürdü. Havuz çalış-masında katılımcılardan 25 m yüzmele-rini istedik ve yüzme tekniklerine ba-karak onları gruplara ayırdık. Ayak vu-ruşları yeterli olmayanlar için doğruteknikleri gösterdik. Daha sonra mas-keden su boşaltma tekniklerini anlattıkve onlardan yapmalarını istedik. Tümbunlardan sonra havuzda tüplü dalışuygulamalarına geçtik ve tüm katılım-cılara ilk dalışlarını yaptırdık. Denizde

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200868

TÜBİTAK Sualtı Bilim Kampı’nın ikincisini 5-20 Temmuz 2008 tarihleri arasında Antalya’daKaş’ta gerçekleştirdik. İlkini geçtiğimiz yıl düzenlediğimiz sualtı bilim kampını, bu yıl iki

dönemde yaptık. Kampa ilk dönemde tüplü dalışı bilmeyenler, ikinci dönemdeyse tüplü dalışdeneyimi olanlar katıldı. Böyle bir kampı düzenlemedeki amacımız, denizbilimleri ve sualtı

alanında bilimsel araştırma yapmayı planlayan, yapan ve sualtı projelerinde çalışmayı düşünengenç bilim insanları ve adaylarına bilimsel dalış yöntemlerini öğreterek onları daha donanımlı

hale getirmek ve deniz zenginliklerimizin ortaya çıkarılmasına, korunmasına ve nitelikliaraştırmacı yetişmesine katkıda bulunmaktı.

2. TÜBiTAK Sualtı BilimKampı’nın Ardından

sualtikampi:Layout 1 7/28/08 4:46 AM Page 68

Page 70: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 69

yapacakları uygulamalar için uyum da-lışları biçiminde geçen havuz dalışla-rından sonra ikinci deniz uygulamala-rına geçtik. Üç gün boyunca TürkiyeSualtı Sporları Federasyonu’nun(TSSF) programına göre onlara dalışeğitimi verdik. Dördüncü gün bilimseldalış programına geçtik ve su altındakibilimsel uygulamaları öğrettik.

Sualtı bilimsel uygulamaları her ikidönem için de aynı biçimde yapıldı. Bi-limsel programda sualtı omurgasızları-nın örneklenmesi ve denizlerimizdekiyabancı türler, sualtı fotoğrafçılığınınbilimsel amaçlı kullanımı, gözleme da-yalı balık sayımı ve deniz çayırı (Posi-donia oceanica) analizi, sualtı arkeolo-jisi ve uygulamaları, sualtı görüntüleme(fotoğraf ve video) teknikleri dersleri,akşam kuramsal, gündüz de uygulamabiçiminde verildi.

Sualtı OmurgasızlarınınÖrneklenmesi veDenizlerimizdekiYabancı Türler

Haliç Üniversitesi’nden Yrd. Doç.Dr. Baki Yokeş’in verdiği bu uygulamaakşam kuramsal dersle başladı. Yokeşdalarak yapılacak örneklemenin sualtıfaunasının öğrenilebilmesi açısındançok önemli olduğunu vurguladı. Kıyıla-rımızda bulunan birçok türün, dalıştekniklerinin kullanılmaması yüzünden

örneklenemediği ve dolayısıyla kayıt al-tına alınamadığından söz eden Yokeş,sualtında çalışmanın zorluklarını, fark-lı habitat tiplerinde nasıl çalışılması ge-rektiğini ve örnekleme sırasında çevre-de en az etki bırakmak için nelere dik-kat edilmesi gerektiğini anlattı. Dahasonra bu uygulama için sualtında kul-lanılan fırça, kilitli torba, falkon tüpü,(substrat yüzeyinden duyarlı örnek al-mak için) şekerci küreği, (kavkı vs. al-mak için) boru, alüminyum folyo, sün-ger, plastik kutu, çekiç, kör tapa (koralmak için) gibi basit aletleri tanıttı. Budersin deniz uygulamaları için dalışla-rını Hidayet Koyu’nda yaptık. İlk ola-

rak katılımcıları dörder kişiden oluşanbeş gruba ayırdık ve gruptakileri de iki-şerli olarak eşleştirdik. Uygulama içinsualtında iki istasyon oluşturduk. Da-lan katılımcılar, ilk istasyonda tabanda-ki ve taş altında gözlemledikleri türleri,tanımlamak ve incelemek amacıyla yan-larında bulunan kavanozlara örnekledi.Ardından ikinci istasyona giderek, öte-ki uygulamalara geçtiler. İlk uygulama,fırça kullanarak yapılan örnekleme ol-du. Bu çalışmada, kaya ve algler (denizbitkileri) üzerlerinde yaşayan, burayayapışık olan ya da bu ortamda beslenenküçük organizmaların örneklemesi ya-pıldı. Katılımcılar incelenen alanın yü-zeyini yumuşak kıllı ayakkabı fırçasıy-la süpürerek kilitli poşet torbalara koy-du. Buradan da falkon tüplerine aldılar.İkinci uygulamada sedimandaki (dip ça-muru) kavkıların (foraminiferlerin ka-bukları) örneklemesini yaptılar. Buradabuldukları ölü organizmaların kabuk-larını, çökelmiş iskeletleri ve özellikleforaminiferleri daha sonra incelenmekamacıyla kutulara aldılar. Üçüncü uy-gulama, kor çakma çalışmasıydı. Korörneklemesi, o bölgede geçmişte olmuşekolojik olaylar, tür çeşitliliği ve bollu-ğundaki değişimler ve bunlara nedenolabilecek başka fiziksel ve kimyasalkoşullara ilişkin bilgi elde etmeye yara-yan bir çalışmadır. Birçok bölgede,özellikle kıyıya yakın yerlerde, su üstüolanaklarıyla kor çalışması yapılmasıolanaksızdır. Bu uygulamada Yokeş,dalarak bu örneklemenin nasıl yapıldı-ğını katılımcılara gösterdi ve onlara uy-

Kaya yüzeyinden fırçayla örnek alma yöntemleri

Kor örneklemesi yönteminde katılımcılar kum içinden örnek alıyor.

sualtikampi:Layout 1 7/28/08 4:46 AM Page 69

Page 71: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200870

gulattı. Katılımcılar, bu uygulama içindaha önceden hazırladığımız, plastikboruları, ağır bir çekiç yardımıyla, iste-nen sedimana çaktı. Sonra da bu ör-neklerin bozulmadan nasıl çıkarılacağıöğrendiler.

Dalışlar tamamlandıktan sonra KaşLimanı’na döndük. Katılımcılar burada,incelenecek örnekleri petri kaplarınaaktardı ve binoküler mikroskopla top-lanan örnekleri inceledi. Burada türle-ri belirlediler ve dalış sırasında göz-lemledikleri başka türleri tartıştılar.

Sualtı FotoğrafçılığınınBilimsel Kullanımı

İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölü-mü’nden Ünsal Karhan’ın anlattığıders, sunumla başladı. Karhan sunu-munda su altında fotoğraf çekiminin te-mel bilgileri (enstantane– diyafram aya-rı, beyaz ayarı, alan derinliği, lens kul-lanımı ve distorsiyon) anlattı. Sualtı fo-toğrafı çekerken yapılan hatalar ve alın-ması gereken önlemlerin yanı sıra, di-yafram–enstantane kullanımındaki in-celiklere de değinen Karhan bir fotoğ-rafın bilimsel amaçlı kullanılabilir ol-ması için gerekli niteliklerinden söz et-ti. Bu dersin sualtı uygulamasında iki-şerli gruplara ayrılan katılımcılar eğit-menlerin ve Karhan’ın eşliğinde daldı.Tüm katılımcılar, önceden belirlenennesnelerin, diyafram, enstantane ayar-larını değiştirerek fotoğrafını çekti. Da-ha sonra makro ve normal çekimler de

yaptılar. Bunun yanında boş, beyaz birtahtayı referans alarak, makinenin be-yaz ayarı yapmasını da öğrendiler. Fo-toğraf çekimlerini tamamlayan gruplaryine eğitmenlerin eşliğinde tekneye dö-nerek uygulamayı tamamladı.

Gözleme Dayalı BalıkSayımı ve Deniz ÇayırıAnalizi

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitü-sü’nden Doç. Dr. Ali Cemal Gücü’nünverdiği bu ders kuramsal sunumlarlabaşladı. İlk sunum balıkları sualtındagözlemleyerek doğrudan sayma tekniği(visual census) konusunda oldu. Gücü,bu sunumda balık sayımı için kullanılanfarklı yöntemleri, bu gözlemlerin nasılanaliz edileceğini ve hangi sonuçları ve-

receğini anlattı. Ayrıca ertesi gün uygu-laması yapılacak “serbest alan–sınırlı sü-reli” balık sayım yöntemini ayrıntılarıy-la anlatarak gözlenmesi olası türlerin fo-toğraflarını gösterdi ve balıkla ilgili ay-rıntılı bilgi verdi. Gücü’nün ikinci sunu-mu deniz çayırlarıyla ilgiliydi. Deniz ça-yırlarının ekosistemdeki yerini, önemi-ni, biyolojisini ve evrimsel karakteristi-ğini anlatan Gücü daha sonra, yapılacakçalışmanın ayrıntılarından ve bu ölçüm-lerin sonuçlarının hangi bilgileri sağla-yacağından söz etti.

Bir gün önceki kuramsal derste an-latılanların uygulaması için, o gün ye-niden denize açılarak dalış için hazır-lıklara başladık. Katılımcıları beşer ki-şilik gruplara ayırdık ve iki eğitmen veiki asistanla birlikte dalışlara başladık.İlk uygulama, “fish index”, doğrudangözlemle balık tür çeşitliliğinin belir-lenmesi üzerine oldu. Katılımcılar Gü-

Tüm katılımcılar bilimsel amaçlı fotoğraf çekmeyöntemlerini öğrendi.

Deniz çayırı analizi

Gözleme dayalı balık sayımı

sualtikampi:Layout 1 7/28/08 4:46 AM Page 70

Page 72: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 71

cü’nün belirlediği rotada onun arka-sından yüzerek gözlemledikleri balıktürlerini sualtı yazman tahtalarına notaldı. Burada türlerin yanı sıra, bireyle-rin boylarını da eklediler. Her grup birdalış sırasında eş zamanlı olarak 15’erdakikalık üç zaman diliminde gözlemyaptı ve kaydetti. Bu uygulamadan son-ra ikinci uygulama için Posidonia ocea-nica çayırlarının bulunduğu Limanağzıbölgesine gittik. Bu dalışlarda katılım-cıları ikişerli gruplara ayırdık. Sualtın-da da iki istasyon oluşturduk. İlk istas-yonda katılımcılar deniz çayırının yap-rak boyu ölçümünü yaptı. Sonra bun-ları yanlarında bulunan yazma tahtala-rına not aldılar. Daha sonra ikinci is-tasyona geçerek burada Posidonia sür-günlerini saydılar. Bu uygulama, 20x20cm çerçevelerin rastgele bir şekilde ça-yırların üzerine yerleştirilmesi ve çer-çeve içinde kalan sürgünlerin sayılması

biçiminde oldu. Tüm katılımcıların yap-tığı bu uygulamadan sonra dalışları ta-mamladık.

Sualtı Arkeolojisi veUygulamaları

Sualtı arkeolojisi dersi Kuzey Kıb-rıs Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Ha-kan Öniz’in kuramsal sunumuyla baş-ladı. Öniz arkeoloji, sualtı arkeolojisi vekapsamı, sualtı arkeolojisinin maliyeti,uygulanabilirliği ve eğitimi hakkındagenel bilgiler verdi. Bunun yanında su-altı arkeolojisinde kullanılan yandan ta-ramalı sonar, manyetik taramalı sonarve ROV (yüzeyden kontrol edilen sual-tı aracı) ile ilgili bilgi de verdi. Bu dersin deniz uygulamaları için ar-keolojik varlıkların olmadığı, kumlukbir alanı eğitim yeri olarak seçtik. Kal-

dırma balonu, hava borusu (air-lift) vearkeolojik bulguları çizim istasyonu ol-mak üzere üç ayrı istasyon kurduk. Ha-va borusu, arkeolojik bir bulgu araştı-rılırken ortamda kum gibi maddelerdenkaynaklanan bulanıklığın giderilmesinisağlayarak arkeolojik bulguyu rahatçaincelemeyi sağlar. Kaldırma balonu, su-altında taşınacak ya da yukarı çıkarıla-cak ağır bir yükün kolayca ve güç har-canmadan hareket ettirilmesini sağlar.Tüm katılımcılar hem bu aletleri kul-lanmayı öğrendi hem de arkeolojik çi-zim ve ölçüm yaptı.

Sualtı GörüntülemeTeknikleri

Sualtı görüntüleyicisi Tahsin Cey-lan’ın verdiği ders kuramsal eğitimlerlebaşladı. Ceylan daha çok sualtında gö-rüntülediği ilginç kareleri ve bunlarınasıl çektiğini anlatarak katılımcılaraküçük ipuçları verdi. Fotoğrafı çekile-cek canlının davranışlarını ve başka bi-yolojik özelliklerini bilmek gerektiğininönemini vurgulayan Ceylan, Türkiyedenizlerinde çektiği video ve fotoğraf-lardan oluşan bir sunum yaptı. Bu der-sin deniz uygulamalarını Ceylan ile bir-likte yaparak kampı tamamladık

Ülkemiz denizlerinin her türlü bi-limsel değerinin ortaya çıkarılması içinçok sayıda bilim insanına ve buna ben-zer uygulama kamplarına gereksinimvar. Umarız önümüzdeki yıllarda dahaçok sayıda kamp düzenleyerek açığı ka-patabiliriz. Böylece deniz varlıklarımızdaha bilinçli ve bilimsel yöntemlerle ko-runur.

Sualtı Bilim Kampı Ekibi adına

Yazı ve Fotoğraf: Bülent Gözcelioğlu

Hava borusuyla kumun temizlenmesi

Kaldırma balonuyla ağır cisimlerin taşınması.

Sualtında çizim yöntemleri

sualtikampi:Layout 1 7/28/08 4:46 AM Page 71

Page 73: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Zekânın tanımını yapmak kolay de-ğil. Ama İngiliz evrimsel biyoloji uzma-nı ve filozof David Stenhouse’un kabulgören tanımına kulak verebiliriz. Sten-house 1974’te yayımlanan “Zekânın Ev-rimi” adlı kitabında zekâyı “yaşam sü-resi boyunca sergilenen uyarlanabilirve değişken davranış” olarak tanımlı-yor. Bir başka İngiliz bilim insanı Ant-hony Trewavas ise bu tanımdaki “dav-ranış” sözcüğü yerine “büyüme ve ge-lişim”i koyarak bitkilerin zeki olduğu-nu ileri sürüyor. Trewavas çalışmalarınıbitkilerdeki iletişim ve davranış şekille-

ri üzerine yoğunlaştıran ve uluslarara-sı bitki nörobiyolojisi grubu üyesi birbilim insanı. Ona göre bitkilerin zekâpırıltılarını gün geçtikçe daha iyi anlı-yoruz; çünkü bitkilerin yeryüzüne ya-yılışındaki ve hayatta kalmadaki başa-rısı bile tek başına bir zekâ göstergesisayılabilir (Dünya biyokütlesinin%99’unu bitkiler oluşturur). Trewavas’akatılanlar olduğu gibi bitkiler için “ze-ki” sıfatını kullanmayı doğru bulmayanbilim insanları da var. Ancak bitkilerinşaşırtıcı yetenekleri keşfedildikçe bu ka-nı da değişeceğe benziyor.

Bitkiler de Karar Verir

Gerek hayvanlarda gerekse bitkiler-de zekâ göstergesi sayılabilecek hare-ketler, hayatta kalma şansını artırabile-cek en uygun duruma ulaşabilmek adı-na evrim geçirmiştir. Bitkiler için sözkonusu en uygun durumun, en çok ve-rimli tohumun elde edilebilmesi oldu-ğunu söyleyebiliriz. Bunun için bitkinindaha iyi beslenme koşullarına -suya, top-raktaki minerallere ama en önemlisi degüneş ışığına- ulaşması gerektiği açıktır.İşte, bu koşullara ulaşabilmek için bit-kilerde gelişim yaşam döngüsü boyun-ca sürer ve daha önceden belirlenmişbir programı izlemek yerine bitki, deği-şen çevre koşullarına uyum sağlayacakesneklikte hareketlerde bulunur.

Bitkiler gövdelerinin, yapraklarınınve köklerinin şekillerini, hatta farklı do-kularda yer alan hücre sayı ve tipleriniciddi oranda değiştirebilir. Kimi bitki-ler de yaşam döngülerinin bir bölü-münde dişiyken, sonraki bölümlerindeerkek davranışı gösterebilir; daha son-ra yeniden dişi davranışına geçebilir.Genel olarak bitkilerin, 15 kadar çev-resel etkeni gözlemleyip bunlar doğ-rultusunda yaşamsal kararlar verdiğisaptanmıştır. Örneğin kökler, toprağınnemini ve içerdiği minerallerin oranla-rını ölçebilir ya da yeni sürgünler çev-

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200872

Edinburgh Üniversitesi’nden AnthonyTrewavas, bitkilerin zeki olduğunu ileri

sürenlerin başında geliyor.

Floransa’daki bitki nörobiyolojisi laboratuvarındakiprofesörlerden Stefano Mancuso, bitkilerin iletişimi üzerine

çalışan uzmanlardan biri.

BiTKiLER DEZEKiDiR

BiTKiLER DEZEKiDiR

Zekâ, canlılar dünyasında çoğunlukla hayvanlara, özellikle de insana atfedilen bir özellik.Oysa bu kavramın tanımına baktığımızda bitkilerin de pekâlâ zeki sayılabileceğini görürüz.Çünkü bitkiler de çevresel koşullardaki değişimlere ayak uyduruyor, birbiriyle haberleşiyor,

hatta öğrenebiliyor. Kimileri güneş ışığına ulaşabilmek için köklerini toplayıp biraz yanakayıyor, kimileri “düşman saldırısını” yöresindeki dostlarına haber veriyor, kimileri de nerede

daha iyi beslenebileceğini öngörüyor. Bitkilerin taşıdığı bu yetenekler, sanıldığının tersineesnek, uyarlanabilir ve değişken davranışları olduğunun kanıtı. İşte, bu nedenle onların da

zeki olduğunu savlayabiliriz.

bitkilerdezekiDuz:Layout 1 7/28/08 2:47 AM Page 72

Page 74: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 73

redeki ışık kaynaklarını ve onların güç-lerini hesaplayabilir. Elde ettiği verilerdoğrultusunda da bitki ne yöne doğrubüyüyeceğine karar verir.

Bilim insanları yapılan deneylerde,soğuk ortamlara uyum sağlayan kedikuyruğu (Phleum pratense) adlı otsutürün farklı renklerdeki ışığa, dokun-maya ve değişik miktardaki kalsiyum,oksijen, nem, sıcaklık, etilen ve bitki-lerde büyüme ve gelişmeyi düzenleyenen önemli hormonlardan biri olan ok-sine verdiği tepkileri gözlemlediler. Butepkilerin yerçekimine zıt yönde büyü-meyi değişik oranlarda etkilediğini or-taya koydular. Ama daha önemlisi, bit-kinin tüm bu farklı etkilere verdiği tep-kinin bütünsel bir değerlendirme so-nucu olmasıydı. Birçok çevresel koşul-dan yola çıkarak verilen bu son karar,tam da hayvanlardaki zekâya benzerbir göstergeydi.

Güneş ışığının bitki için yaşamsalönemi ne kadar açık bir gerçekse bitki-lerin ona ulaşmak için verdiği mücade-le de bir o kadar çarpıcıdır. Ancak bit-kilerin çoğu için söz konusu mücadele,pasif bir ışığa yönelimle kalmaz: Işığınmiktarı ve kalitesi (hangi dalgaboyundaolduğu) algılanır, çevredeki komşu bit-kiler içinden olası rakiplerin yerleri sap-tanır, buna göre gövde incelerek uzarya da dallarla yana doğru genişler. Kök-lerin gelişimi de ışık yoğunluğunun bit-kinin öteki bölümlerinde algılanması vebu algının bitki içinde iletilmesinin ka-nıtı olacak şekilde değişkenlik gösterir.

Amazonlarda yetişen, yürüyen pal-miye (Socratea exorrhiza) adlı tür bukonudaki en çarpıcı örneklerden biri-dir. Dayanak şeklindeki kökler üzerin-de yükselen gövdesiyle dikkat çeken bupalmiye türü, çevresini rakipler sardı-ğında güneş ışığına doğru yürümesiyletanınır. Güneş ışığının olduğu, yani ha-reket edeceği yönde yeni kökler geliş-tirirken geride bıraktığı kökler ölür. Ki-mi bitkilerse ışığa ulaşmak için tırma-nır. Bir sarmaşık ailesi olan syngonium,ipliksi gövdesiyle çıktığı keşif yolculu-

ğunda beslenme şansı olduğu süreceağaçlara tırmanır, en tepeye varıp besi-nini tükettiğindeyse başka bir ağacageçmek üzere aşağı iner. Bu davranışağaçlarda beslenen hayvanlarınkiyle ne-redeyse aynıdır ve bir zekâ belirtisi ola-rak değerlendirilebilir.

Küsküt (cuscuta) adlı asalak bitki-nin beslenme yöntemi de ağız tadınagöre yemek seçmeye benzer. Fotosen-tez yeteneğini büyük oranda yitirmişolan bu tür, besleneceği başka bir bit-kiye sarıcı kollarla dolanır ve suyla be-

Kedi kuyruğu (Phleum pratense), birçok çevreselkoşulu değerlendirdikten sonra yaşamına yön verir.

Amazonlarda yetişen yürüyen palmiye (Socrateaexorrhiza), dayanak şeklindeki köklerini ayak olarak

kullanır ve ışık alabileceği yöne doğru yürür.

Yürüyen palmiye, güneş ışığının olduğu yönde yenikökler geliştirirken geride bıraktığı kökler ölür.

Bu sarmaşık türü beslenmek için ağaçlara tırmanır, yiyeceğini tüketince başka bir ağaca geçmek üzere aşağı iner.

bitkilerdezekiDuz:Layout 1 7/28/08 2:47 AM Page 73

Page 75: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200874

sinini doğrudan bu bitkiden sağlar. Fa-kat ilk başta, bu bitkiden alacağı besi-nin kendisine uygun olup olmadığınakarar verir. Yapılan deneylerde, konakbitkiye sarılan küskütlerin %60’ının bir-kaç saat içinde yemeğini beğenmediğigözlenmiş. Oysa konak bitkilere dahaönceden nitrat verildiğinde bu oran%25’e düşmüş ve küskütlerin daha çoksarıcı kolla beslenmeye geçtiği görül-müş. Hatta sarıcı kolların uzunluğununulaşılması öngörülen besin miktarıyladoğru orantılı olduğu saptanmış. So-nuç olarak, ilk temasta küskütün kim-yasal yolla edindiği bilginin konak se-çimini ve sarıcı kolların uzunluğunu be-lirlediği anlaşılmış.

Bitkiler de ÖğrenirBir organizmanın öğrenmesi, en

basit anlamda, ulaşılmak istenen birhedefi ve bu hedefe ne derece yaklaşıl-dığını gösteren bir hata değerlendirmemekanizmasını gerektirir. Öğrenme sü-reci, var olan davranışla ulaşılmak is-tenen hedef arasında bir geri beslemeilişkisi kurar. Bitkiler, çevresel koşul-ların çeşitliliği yüzünden deneme-ya-nılma yöntemiyle öğrenmeye gerek du-yar; bu da biraz çaba gerektirir. Deği-şik koşulların getirdiği sonuçların de-ğerlendirilmesi ve davranışın buna gö-re düzeltilmesi, bitkilerin öğrenme yön-temidir. Örneğin yerçekimine karşı ha-reket, yani köklerin suya ve mineralle-re doğru uzanırken sürgünlerin ışığadoğru yönelmesi ve bu yönelimin han-gi açıyla gerçekleşeceği bile aslında biröğrenmedir.

Bitkilerin deneme-yanılma yönte-miyle öğrenmesine başka bir örnek, su-suz kalan yapraklardaki stomaların ka-panmasında gözlenir. Su kaybını enaza indirirken gaz girişini de istenendüzeyde tutmak için stomalar bir se-ferde daralmaz; en uygun açıklığa ulaş-mak için geri beslemeli bir dizi açılıpkapanmadan sonra uygun açıklığı öğ-renirler. Yeniden suya kavuşulduğundada bu mekanizma tersine doğru işler.Rüzgârın bitkinin gövdesini eğmesinekarşılık bitkinin uygun esnekliği yaka-lamak üzere gövde kalınlığını değiştir-mesi de benzer bir deneme-yanılma sü-recinin sonucudur.

Bitkilerin susuz kaldıklarında de-neme-yanılma yöntemiyle kendilerineen uygun duruma ulaşmak için seçtik-leri başka mekanizmalar arasındakök/sürgün oranını değiştirme (deney-lerde bu oranın 20 katına kadar çıktığıgözlenmiş), bitki yüzeyindeki tüylerinarttırılması, erken çiçeklenme ve damar

sisteminin uyarlanması da sayılabilir.Tüm bu fizyolojik ya da morfolojik tep-kiler, var olan su düzeyiyle en uygunsu düzeyi arasında bir değerlendirmeyapabilmeyi gerektirir. Bu değerlendir-mede topraktaki mineraller, ortam sı-caklığı, nemlilik, bitkinin yaşı, geçmişive hastalıkları gibi birçok etken de gözönüne alınır ve bu nedenle verilecekson kararı bitkinin tümü birden verir.

Hayvanlardaki öğrenmenin sonucufarklı kasların bir amaç doğrultusundakasılmasıysa, bitkilerdeki öğrenmeninsonucu farklı dokuların gelişimsel dav-ranışlarının yine bir amaç doğrultu-sunda yönetilmesidir. Hayvanlardakiöğrenme sırasında sinir hücrelerindegerçekleşen değişikliklerin benzeri bit-kilerde karşımıza morfolojik değişiklik-ler olarak çıkar. Ama her ikisinde deuyaran şiddeti, değişimin niceliğinin be-lirlenmesinde ve sonuç olarak verilecektepkide etkendir. Bitkideki morfolojikdeğişimler uzun süreli bellek gibidir.Çünkü bu değişiklikler öteki çevreseletkenler sabit tutulduğunda bitkinindavranışını etkileyecek boyuttadır.

Bitkiler de HaberleşirBitkilerin farklı bölgelerinin kendi

aralarında ve farklı bitkilerin birbirle-riyle haberleştiği yapılan birçok deney-le ortaya konan bir gerçek. Tıpkı hay-van sinir hücrelerindeki sinirsel iletimgibi, bitkilerdeki iletim de kimyasalmaddelere dayanıyor. Örneğin gluta-mat insandakine benzer bir şekilde bit-ki hücrelerinde de hücreler arası Ca2+

iyonu iletimini etkiliyor. Yine beyinde

Küsküt (Cuscuta), yemek seçen bir asalak bitkidir. Önce, sarıldığı bitkiden alacağı besinin kendisine uygun olup olmadığına karar verir (solda). Küskütün geliştirdiğisarıcı kolların uzunluğu ulaşmayı öngördüğü besin miktarıyla doğru orantılıdır (sağda).

Domates bitkisinin yapraklarındaki stomalardan biri.Stomalar, su kaybını azaltmak ve gaz alışverişini

dengelemek için deneme-yanılma yöntemini kullanır.

bitkilerdezekiDuz:Layout 1 7/28/08 2:47 AM Page 74

Page 76: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 75

benzer bir görevi olan nitrit oksidinikincil mesajcı görevini üstlendiği de kı-sa zaman önce saptanan bir başka ger-çek. En basit anlamda, Ca2+ iyonu deri-şiminin gelen bir sinyal nedeniyle art-masının ve hücreler arasında bu iyonundalga dalga iletilmesinin iletişimi sağla-dığını söyleyebiliriz. Şimdi, yine bir ze-kâ belirtisi sayılabilecek bu iletişim yol-larından bazılarına göz atalım.

Bitkinin farklı bölgeleri arasındakiiletişimi göstermek üzere yapılan bir di-zi deneyde köklerin, sürgünlerin ya dayaprakların bir bölümü söküldüğündeışık, su ya da mineral miktarı azaltıldı-ğında veya bitkinin bir bölgesi değişikdüzeylerde ışığa maruz bırakıldığındabitkinin öteki bölgelerinin büyüme vegelişmesinde özel değişimler gözlen-miş. Bu, uyartıların bitki içinde iletildi-ğini gösteren ve “korelasyon” olarakadlandırılan bir durumdur. Tüm bu du-rumlarda bitkinin gelişimi, denge du-rumunu yeniden yakalayabilmek vekök/sürgün oranını uygun düzeye ge-tirmek için düzenlenir; bu da hata dü-zeltme yöntemiyle öğrenme olarak de-ğerlendirilebilir. Bitki içindeki bu ha-berleşmeyi sağlayan maddelerse çok çe-şitlidir: nükleik asitler, oligonükleotid-ler, protein ve peptitler, mineraller, gaz-lar, mekanik ve elektriksel sinyaller,yağlar, basit şekerler, aminoasitler, hat-ta RNAlar…

ABD’deki Darmouth College’dan I.T. Baldwin ve J. C. Schultz, kavak, ak-ağaç ve meşe üzerinde 1980’li yıllardayaptıkları bir deneyde bu ağaçların yap-raklarının bir bölümü yok edildiğindeağacın geri kalan bölümünün otoburhayvanların yiyemeyeceği bazı maddele-ri, özellikle de tanen salgıladığını gözle-miş. Başka bir deyişle, ağaç fazla tüketi-lince kendini yenemez hale getirmiş.Ama daha şaşırtıcı olan, yara almamışkomşu ağaçlarda da aynı maddelerinüretilmesi olmuş! Söz konusu ağaçlardatanen miktarı, zarar görmüş ağaçlarda-kiyle aynı oranda çıkmış. Kısacası yaraalmış ağaçların bir tehlike sinyaliylekomşularına haber verdiği anlaşılmış.

Aynı dönemde yapılan benzer birdeneyde Güney Afrika’daki PretoriaÜniversitesi’nden Profesör Van Hoven,alt yaprakları sopayla parçalanan akas-yaların bu yapraklarını on beş dakikadabir tahlil etmiş. Yapraklardaki tanenmiktarının düzenli olarak arttığını göz-lemleyen Van Hoven, ağacın düzenli

olarak sopalanmasından iki saat sonratanen miktarının iki buçuk katına ulaş-tığını saptamış. Deney bu kez bazı akas-yalar dışarıda bırakılarak yinelendiğin-de vurulan ağaçlara üç metre uzaktabulunan tüm ağaçlarda aynı tanen artı-şının olduğu gözlenmiş. Başka bir de-neydeyse Hollanda’daki Radboud Üni-versitesi’nden Josef Stuefer, tırtıl saldı-rısına uğrayan bitkilerin çevredeki öte-ki bitkilere bu haberi yaydığını ve ha-beri alanların da olası, benzer bir saldı-rıya karşı kimyasal maddeler aracılığıy-la daha korunaklı hale geldiğini ortaya

çıkarmış. Ağaçların kendi aralarındaki bu ile-

tişiminin nasıl gerçekleştiğine ilişkin ya-nıtsa yine Baldwin ve Schultz’dan geli-yor: Çok basit bir gaz olan etilen(C2H4), bitkilerin iletişimini sağlayanbir hormon görevi görüyordu. Bir bitkibu gazı salgıladığında komşu bitkilerde etkileniyordu. Örneğin elmaların ol-gunlaşması aşamasında salgılanan eti-len çevreye yayılarak, yakınlardaki ye-şil muzların da sararmasını sağlıyordu.Sonraki yıllarda bitkilerin iletişim içinbaşka gazları da (örneğin metil jasmo-nat (C13H20O3)) kullandığı ortaya çıktı.

Bitkilerin birbiriyle iletişim içindeolduğunu ya da çevresindeki öteki bi-reyleri tanıdığını gösteren bir başka de-neyde, Kanada’daki McMaster Üniver-sitesi’nden biyoloji doçenti Susan Dud-ley, “deniz roketi” adıyla anılan Cakileedentula adlı çiçekli bitkilerle çalışmış.Deneyde bu bitkinin başka türlerle ay-nı saksıyı paylaştığında daha rekabetçiolduğu ve topraktan daha çok su ve mi-neral alabilmek üzere daha çok kök ge-liştirdiği gözlenmiş. Oysa aynı bitki ken-di türünün başka bireyleriyle saksıyayerleştirildiğinde kök miktarının art-madığı görülmüş. Dudley ve ekibi, sözkonusu iletişim ve yakınını tanımanın,kökler arasındaki etkileşimle gerçek-leştiğini düşünüyor.

Bitkiler de AnımsarSinir sistemindeki hücreler arasın-

da yeni bağlantıların kurulması, en ba-sit anlamda belleğin oluşmasıdır. Bu

Kavak ağacı otobur hayvanların saldırısınauğradığında kendini yenemez hale getirir.

Yaprakları zarar gören akasya ağaçları kendilerini tanen salgılayarak korumaya alır. Bu sırada çevredeki öteki akasyalara da tehlike sinyali iletir.

bitkilerdezekiDuz:Layout 1 7/28/08 2:47 AM Page 75

Page 77: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200876

bağların yok olması, yani hücreler ara-sında kurulan köprülerin yıkılması daunutmak anlamına gelir. Geçmiş dene-yimlerin anımsanmasıysa, daha önce-den kurulan köprülere ulaşmak ve bun-lardan elde edilen bilginin o andaki du-ruma uyarlanması demektir. Yapılanaraştırmalar bitkilerde de buna benzerkısa ve uzun süreli belleğin var oldu-ğunu ortaya koyuyor. Şimdi birkaç ör-nek üzerinden giderek bitkilerin bu an-lamda da zeki sayılabileceğini görelim.

Fotoperiyodik (periyodik olarak ve-rilen ışığa duyarlı) bazı çiçekli bitkile-rin, birkaç fotoperiyot sonrasında dü-zensiz olarak verilen ışığa alındıkların-da önceki periyodu anımsadıkları ve ay-nı dönemlerde çiçeklendikleri gözlen-miş. Düşük sıcaklığın üzerlerinde geli-şimi hızlandırıcı bir etki yarattığı kimibitkiler, hatta bunların tohumları dabenzer bir sonuç ortaya koymuş. Üçer

haftalık sürelerle soğuk bir ortamda tu-tulan bu tip bitki ve tohumların, ortamsıcaklığı artırıldığında bile “üç hafta”yıanımsadıkları ve bu periyoda uyarak çi-çeklendikleri ya da çimlendikleri gö-rülmüş. Bu deneylerden çıkarılan so-nuç da şu olmuş: Bitkilerde çiçeklenmezamanı ve açılacak toplam çiçek sayısı,var olan besin durumu ile öğrenilen veanımsananların genel değerlendirmesisonucu verilen bir karardır. Araştırma-cıların bu ve benzeri deneylerden son-ra vardıkları bir başka sonuç da bitki-lerin kendilerine en uygun yaşam orta-

mına ilişkin bilgiyi içlerinde barındırdı-ğı ve bu bilgiye ulaşımın tıpkı uzun sü-reli belleğe benzediğidir.

Kısa süreli belleği bitkilerde ola-naklı kılan maddenin yine Ca2+ iyonuolduğu biliniyor. Ama mekanizmanınayrıntıları hâlâ sırrını koruyor. Keten(linum) üzerinde yapılan deneylerde ku-raklık ve rüzgâr gibi çevresel etkilerinCa2+ iyonu derişimini artırdığı ancakbu etkilerin hissedilebilmesi için bu de-rişimin bir gün boyunca düşmesi ge-rektiği gözlenmiş. Ama keten bitkisininbir önceki kuraklık ve rüzgâr deneyi-mini sekiz gün boyunca aklında tuttu-ğu, yani Ca2+ iyonu derişiminin dış et-kenler ortadan kalksa bile bu süre bo-yunca değişmediği anlaşılmış.

Bu gibi örnekler arttırılabilir. Bitki-lere ilişkin bilgimiz her geçen gün ço-ğalıyor. Onları daha yakından tanıdık-ça, onlara duyduğumuz hayranlık daartıyor. Bizimkinden farklı bir zamanölçeğinde yaşamlarını sürdürdükleriiçin birçok şaşırtıcı özelliği gözümüz-den kaçan bitkiler daha yakından ince-lendiğinde, onların hareket ve zekâdanyoksun olduğuna ilişkin yargı da kay-bolacaktır. Ama bu inceleme sırasındasabırlı olmak şart; çünkü hayvanlardahareket saniye ölçeğinde gözlenirkenbitkilerde hafta, hatta ay ölçeğine çıkı-yor. Hızlandırılmış görüntülerse bitki-lerin nasıl hareketli olduğunu anlamakiçin birebir. Öte yandan bitkilerin kim-yager yönünü keşfetmek, konuştuklarıdili anlamamıza, tek bir birey içinde vebireyler arasında kullandıkları iletişimmekanizmalarını çözmemize de yar-dımcı oluyor. Tüm bu çabamızın sonu-cunda bitkilerin de çevrelerine uyumsağlayan değişken davranışlar göster-diğini anlayıp onların da zeki olduğu-nu söylemek, işten bile değil.

Muzaf fer Özgüleş

Kaynaklar:Trewavas, Anthony, Aspects of Plant Intelligence, Annals of Botany,

92, 2003Trewavas, Anthony, Mindles Mastery, Anthony Trewavas, Nature 415,

2002Bose, Indrani; Karmakar, Rajesh, Simple Models of Plant Learning

and Memory, Physica Scripta, Vol. T106, 2003Pelt, Jean-Marie; Mazoyer, Marcel; Girardon, Jacques; Bitkilerin En

Güzel Tarihi, İş Kültür Yayınları, İstanbul 1999 http://www.plantneurobiology.org/http://www.csmonitor.com/2005/0303/p01s03-usgn.htmlhttp://www.physorg.com/news100963920.htmlhttp://www.animalintelligence.org/2007/10/15/does-plant-commu-

nication-imply-intelligence/http://www.sciencedaily.com/releases/1999/01/990105075808.htmhttp://www.wired.com/science/discoveries/news/2007/10/veg-

gie_intelligencehttp://www.enginbilim.byethost16.com/modules/news/article.php?k

eywords=zekay%FD&storyid=854

Deniz roketi (Cakile edentula), yakınlarını tanıyan ve onlarla dostça geçinen bir tür. Oysa rakiplerine karşı çokmücadeleci.

Noel yıldızı (Euphorbia pulcherrima), fotoperiyodikbir bitkidir ve yaşadığı ışıklanma sürelerini

anımsayabilir.

Fotoğraftaki keten bitkisi (Linum pubescens),yaşadığı kuraklığı ve esen sert rüzgârı sekiz gün

boyunca aklında tutabiliyor.

bitkilerdezekiDuz:Layout 1 7/28/08 2:47 AM Page 76

Page 78: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Katı madde ne kadar serttir? Yıldızlar hangi maddelerden oluşmuşlardır? Atom ne kadar büyüktür? Sıvılar neden akarlar? Bir bardak suda ne kadar atom vardır? Maddenin en büyük parçası nedir?

Tüm bu soruların ve daha fazlasının yanıtlarını burada, maddenin büyüleyici öyküsüne yeni bir bakışla keşfedin. Bilimsel deneyler, karmaşık bilimsel aletler, özgün deney düzeneklerinin renkli otoğrafları ve üç boyutlumodellerin yer aldığı bu kitapta evrene bakışımızıdeğiştiren keşifler anlatılıyor.

POPÜLER BİLİM KİTAPLARI

ilan2:ilan1 7/28/08 4:47 PM Page 1

Page 79: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Dünya üzerindeki tüm yaşam bitki-lere bağlıdır. Hayvan ve insanların için-de yaşadığı, büyüdüğü ekosistemin te-melini onlar oluşturur. Yaşam için ge-rekli olan oksijen ve karbon dioksit çev-rimini de onlar yapar. Bitkiler bize yi-yeceklerin yanında ilaç, lif, malzeme veson günlerde de çok tartışılan yakıt gi-bi birçok şeyi sağlar. Bütün bunlarınyanında dünya üzerinde birçok değişikinsan topluluğu için farklı bitkilerinkültürel önemi de büyüktür. Bitkilerinbu kadar önemli olduğunun anlaşıldığıbir zamanda birçok bitki türü de tehditaltında. Küresel ısınma ve savaşlar dı-şında yaşam alanlarının kaybı, yanlış ta-rım politikaları, istilacı yabancı türlerve ekonomik gerekçelerle tarımsal üre-timde bazı türlere öncelik verme bitki-lerin durumunu etkileyen en önemli et-kenler.

İnsan etkisi yüzünden yeryüzünde-ki çeşitlilik geri dönülmez bir şekildekayboluyor. Bu sürecin gelecekte dahada artacağı düşünülüyor. İşte, tüm buolumsuzlukların önüne geçmek içinbaşvurulan yollardan biri tohum ban-kaları oluşturmak. Doğal yaşam alanla-rından ayırarak ya da “gurbette” olarakTükçeye çevirebileceğimiz ‘ex situ’ ko-ruma stratejisi, tohum depolama, in vit-ro depolama, DNA depolama, çiçek to-zu depolama, tarla gen bankası, bota-nik bahçeleri ve arboreta gibi yöntem-lerle yapılıyor. Bu stratejinin bir ayağıolan tohum bankaları korumanın en es-ki ve en kolay yöntemi olarak biliniyor.In situ, yani türü yerinde koruma stra-tejisi de canlıları yerinde, yaban yaşamalanlarında korumaya yönelik bir yön-tem. Bu iki strateji arasındaki fark gü-nümüzde yalnızca bitkileri korumak

anlamında değil, doğal yaşama bakış,bunlara ilişkin politika geliştirme anla-mında da farklılıklar içeriyor. Bu stra-tejiler arasındaki önemli, başka, bir farkda türlerin evrimiyle ilgili. Yeri dışındayapılan koruma çalışmalarında türündoğal evrim sürecinin durdurulması veevrimin belirli bir dönemine ait geno-tiplerin koruma altına alınması söz ko-nusu. Yerinde korumadaysa evrim sü-rüyor ve değişen çevre koşullarına do-ğal olarak uyum sağlayan bireyler or-taya çıkabiliyor. Söz konusu stratejilerkoruma amaçlı olduğu için her iki yön-temin de birbirini tamamlayıcı şekildekullanılması gerekiyor.

Tarımsal ürün çeşitliliği, tarımsalamaçlarla kullanılabilen biyolojik çeşit-lilik demektir. Tarım alanında çeşitlilikaçısından kullanılan türler aslında sa-yıca azdır. Bu cinsler farklı türler ha-

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200878

kıyamet günü kasası svalbard

ve

tohum bankaları

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 78

Page 80: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 79

linde bulunmakta ve türler; boy, çiçekrengi, dallanma, meyve verme zamanı,meyve ve tohum büyüklüğü, tat ve aro-ma açısından farklılaşmaktadır. Bunla-rın soğuğa, sıcağa ya da kuraklığa da-yanıklılıkları, farklı topraklara uyumla-rının yanında besin değerleri, kimi has-talık ve zararlılara karşı koymak sınır-ları açısından da çeşitlilik gösterdiği bi-liniyor. İşte, tüm bu farklar açısındanher bir tür, çiftçiler ve bilim insanlarıaçısından eşsiz birer doğal kaynaktır.

Tohum Bankası Nedir?Tohum bankası, tohumların düşük

sıcaklık ve nem koşullarında korundu-ğu özel bir tesistir. Korumanın amacınave süresine göre kısa, orta ve uzun va-de olmak üzere üç değişik koruma or-tamı vardır. Kısa vade korumada deposıcaklığı 15°C ve ortam nemi % 30, ortavade korumada depo sıcaklığı 0°C ve or-tam nemi % 30, uzun vade korumaday-sa (temel koleksiyonlar için gereken) de-po sıcaklığı -18 ile -20°C arasında ve or-tam nemi de % 15 dolayında tutulur.

Bankalar tohumları uzun süre sak-layabilir. Depolanan bütün türlerin za-man içinde canlılık oranları düştüğüiçin zaman zaman bunlar yenilenmeli-dir. Bu süre türden türe farklılık gös-terir. Meşe, kestane gibi bazı bitki tür-lerinin tohumları kurutulduğunda can-lılıklarını kısa sürede yitirir. İnatçı (re-calcitrant) diye nitelenen bu türlerdeklasik yöntemlerle tohum koruması ya-pılamayacağından, yavaş büyütme, can-lı çeşit koruma bahçeleri oluşturma yo-luyla koruma yapılır. Zencefil, patates,sarmısak gibi bitkilerse yumrular ha-linde tutulur. Bazı türler de canlı bitki-lerden alınan doku örnekleri şeklindeya da sıvı azot içinde saklanır. Böğürt-len gibi bazı meyveler tohumları olma-dığı için ya da tohumları dondurulmuşşekilde saklanamadığı için bankalardakorunamaz.

Birleşmiş Milletler Gıda ve TarımÖrgütü’ne (FAO) göre dünya üzerinde-ki, 100’den çok ülkede 1400 gen ban-kası bulunuyor. 6,5 milyon örneğin bubankalarda saklandığı düşünülüyor.Bankalar tohumların içerdiği gen bilgi-lerini saklayan bir çeşit kütüphane ola-rak görev yapıyor. Gen bankalarını bi-yolojik araştırmalar için bilim insanla-rı, bitki ıslahçıları ve tohum üreticilerikullanıyor. Buradaki tohumlardan ham

kaynak olarak yararlanılıyor. Bu ne-denle bankalar olabildiğince değişikcins ve türü bulundurmak için çalışma-larını sürdürüyor. Yalnızca bu nedenleyıllık tohum trafiği yüz binlere ulaşıyor.

Türkiye’nin de taraf olduğu Biyolo-jik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD, TheConvention on Biological Diversity)2010’a kadar dünya üzerindeki 24.200tür bitkinin tohumunu, herbaryum ör-neklerini toplamayı, bunlara ilişkin ve-rileri tutmayı, uluslararası standartlar-da tohum bankalarında saklamayı, ulu-sal ve uluslararası saklama ve gelişmeprogramlarına katkı sağlamayı amaçlı-yor. Alaska’dan Antarktika’ya kadar bir-çok ülke birbiriyle tohum örneklerinipaylaşıyor. Tohum bankaları da to-humları daha çok bağış anlamında ka-bul ediyor. Aslında dünya çapında to-humların saklanması ve korunmasıamacıyla birçok işbirliği yapılmış du-rumda. Tehlike Altındaki Yaban Bitkive Fauna Türlerinin Uluslararası Tica-reti Sözleşmesi (CITES, Convention onInternational Trade in EndangeredSpecies of Wild Fauna and Flora) teh-dit altındaki canlı türlerinin uluslarara-sı ticareti üzerindeki alış verişi düzen-ler. Sözleşmenin amaçlarını gerçekleş-tirmek için başka tohum bankaları veülkelerle ilişkiler kurarak ortaklıklargeliştirmek üzerinde de duruluyor. Gü-venlik için tohumların birden çok yerdesaklanması öngörülmüş. Temel ilke ola-rak başka ülkelerin tohumlarını saklar-ken tohumların geldiği ülkelerde desaklanması benimsenmiş. Sözleşme, to-humların gerektiğinde araştırma ve do-ğada kullanımını sağlamak, tohum sak-

lama yöntemleri için çalışmalar ve araş-tırmalar yapmak, saklama konusundabilgi paylaşımında bulunmak ve bitkikorunması konusunda toplumsal bilin-ci geliştirmek için çalışmalar yapılmasıkonusunda hükümler içeriyor. Bununyanında taraf olduğumuz Biyolojik Çe-şitlilik Sözleşmesi ve Gıda ve TarımUluslararası Bitki Genetik KaynaklarıAntlaşması’nda (International Treaty ofPlant Genetic Resources for Food andAgriculture) da bitki genetik kaynakla-rının uluslararası değiştokuşunu teşvikedici hükümler getirilmiştir.

Svalbard TohumBankası

Svalbard Tohum Bankası da dünyadoğal kaynağını korumak ve olası birfelaket karşısında tohumları dünyanınhizmetine sunmak için tasarlanmış.Banka, Svalbard takım adasını oluştu-ran adalardan biri olan Spitsbergenadasındaki bir dağın 120 m içinde ya-pıldı. Svalbard takımadaları Norveç’inkuzeyinden 1000 km uzakta, KuzeyKutbu’na yakın bir bölgede yer alıyor.Tohum bankası için bu takım adalarınseçilme nedeni bu bölgenin çok ıssız ol-ması ve uzun dönemli bu proje için gü-venli bir alan olmasında yatıyor.

28 Şubat’ta açılan tohum bankası-nın kuruluşundaki amaç, dünya üze-rinde olası bir felaketin sonucunda to-humları güvende tutarak tarım ürünle-rinin herhangi bir bölgede yeniden ye-tiştirilmesini sağlamak ve gerekli olangıda üretimine karşı bir sigorta görevi

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 79

Page 81: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200880

yapmak olarak belirlenmiş. Nükleer sa-vaş ya da iklim değişikliği gibi tehlike-ler karşısında banka geniş bir tohumrezervini elinde bulundurmak için ça-lışmalarını sürdürüyor.

Norveç hükümeti, bankanın yapımıiçin 9 milyon dolar harcamış. Banka,Norveç Krallığı’nın ve Tarım ve GıdaBakanlığı’nca yönetiliyor. “Küresel Çe-şitlilik Vakfı” (Global Diversity Trust,GDT) FAO’nun Uluslararası Gıda ve Ta-rım Bitki Genetik Kaynakları Antlaş-ması’nın (International Treaty on PlantGenetic Resources for Food and Agri-culture, ITPGRFA) mali kaynağıdır vebankanın yürütme işlerini yüklenmişdurumda. Vakıf, bankanın tohumlarıtoplaması ve gelişmekte olan ülkeler-den bankaya tohumların getirilmesiiçin yapılan işleri de parasal açıdan des-tekliyor. Nordik Gen Bankası (Nord-Gen, Nordic Gene Bank) tesisin işlet-mesini yürütüyor ve banka içinde sak-lanan tohumların veri tabanını oluştur-mayı ve bunu kamuyla paylaşmayıamaçlıyor. Uluslararası Tarım Araştır-malar Danışman Grubu (ConsultativeGroup for International AgriculturalResearch, CGIAR) da bankanın yöneti-mi ve işlemlerini denetliyor.

Tohum bankasının yeri için Sval-bard takım adalarının seçilmesinin as-lında birkaç nedeni var. Soğuk iklimi vebuzullar bu bölgeyi güvenli kılmanın ya-nında, tohumlar için gerekli olan soğukdepolamayı sağlamak açısından da uy-gun koşulları sunuyor. Tohumları ko-rumak amacıyla bankanın içindeki sı-caklık, soğutma sistemiyle -18°C’a dü-

şürülecek. Ancak soğutma sistemindeherhangi bir arıza olması durumu ya daküresel ısınma nedeniyle hava sıcaklığı-nın artması bir tehdit teşkil etmiyor çün-kü bölgenin doğal sıcaklığı – 3°C ile -4°C arasında seyrediyor. Ayrıca, bankabir dağın 120 m içine yapıldığı için ko-ruma odalarının doğal olarak donmuşdurumda kalacağı düşünülüyor.

Bankanın kumtaşından bir dağıniçine yapılmış olmasının bankaya sağ-lam bir temel sağladığı düşünülüyor.Kumtaşının bir özelliği de düşük rad-yasyon miktarları taşıması. Bu da to-humların korunması açısından önemlibir konu. Bankanın Longyearbyen kö-yünün yakınında yer alması ona altyapıaçısından bir avantaj sunuyor. Ayrıcabölgeye günlük uçuşların olması dadünyadan uzak bu bankaya erişimi ko-laylaştırıyor.

Bankanın giriş kapısından tohum-ların saklandığı odaların en arkasınakadarki bölüm 146 m. Saklama odaları10 m x 27 m boyutlarında. Odalarınyüksekliği de 6 m. Plato dağı anlamınagelen Platåberget adlı dağın içine yapı-lan bankanın hareket algılayıcı, çift ha-va kilitli, 1 m kalınlığında çelikle güç-lendirilmiş, patlamaya karşı güvenli ikikapısı var.

Banka 268.000 değişik tür tohumaev sahipliği yapacak. Tohumları topla-mak ve paketlemek bir süre daha ala-cak. Banka toplamı işlemini tamamla-dığında dünyadaki en büyük tohum ko-leksiyonuna sahip olması bekleniyor.Toplam 2,25-4,5 milyar tohum saklana-cak. Bankada dünya üzerinde kültürü

yapılan bütün türlerin yabani akrabala-rı ve kültür formları bulunacak.

Tohumlar özel olarak tasarlanmışdört katlı folyo paketlerin içine kon-duktan sonra kapalı kutuların içine yer-leştiriliyor ve raflarda saklanıyor. Dü-şük ortam sıcaklığı ve nemin az olması,tohumların yüzlerce yıl hatta bazı du-rumlarda binlerce yıl boyunca canlı ola-rak korunmasını sağlayacak.

Banka aslında dünyadaki tüm genbankalarının bir emniyet yedeği gibi,bankaların bankası olarak görev yapa-cak. Bunun anlamı şu: Svalbard dünyaüzerindeki öteki tohum bankalarının to-humlarını saklayacak. Svalbard’da to-humlarını şimdiden saklayan birkaç ku-ruluş var. Bunlardan biri, 88 ülkeden15.000’in üzerinde farklı börülce türütoplamış olan Uluslararası Tropik TarımEnstitüsü’nün (The International Insti-tute of Tropical Agriculture) gen ban-kasıdır. Enstitü, 36 Afrika ülkesinden7000 tohum örneğini Svalbard’a gön-dermiş durumda. Bütün bu tohum top-lama, dünyadaki öteki tohum bankala-rıyla ilişki kurma ve tohumların korun-masını Küresel Ekin Çeşitliliği Vakfı(Global Crop Diversity Trust) yürütüyor.

Norveç’te genetiği değiştirilmiş or-ganizmalar (GDO) ithal etmek yasak ol-duğundan ve FAO’nun Gıda ve Tarımiçin Bitki Genetik Kaynakları Uluslar-arası Antlaşması’na (ITPGRFA, Inter-national Treaty on Plant Genetic Reso-urces for Food and Agriculture) görebankada şimdilik GDO’ların saklanma-sına izin verilmiyor.

In situ EleştirilerBirçok bilim insanı, araştırmacı ve

dernek tüm bu çabaların her ne kadargerekli olduğu konusunda olumlu gö-rüş bildirse de tohum bankaları konu-sunda eleştirdikleri kimi noktalar davar. Eleştiriler dünya gıda üretimi,GDO’lar ve çiftçi hakları konularına de-ğindiği için dikkate değer.

Eleştirilerden ilki tarımsal ürün yada bitki türlerin biyolojik çeşitliliğininkorunmasında seçilen strateji konu-sunda. Tohum bankalarında saklamayönteminin en yaygın yol olarak görül-mesi ve stratejilerin bu yönde yapılma-sının doğru olmadığı düşünülüyor. Çift-çilerin ve insan toplulukların yüzyıllar-dır değişen koşullara rağmen seçtiği,ürettiği, koruduğu ve paylaştığı to-

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 80

Page 82: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 81

humların bulunduğu ve bunların ye-rinde (in situ) korunageldiği belirtiliyor.Bulundukları ortama, iklime, hatta da-mak tadına göre seçilen, yetiştirilen tür-lerin farklılaşarak yetiştiği bölgenin adı-nı bile aldığı görülüyor. Bu birikiminkoruma altında alınarak bilimsel araş-tırmalarda kullanılması konusunda birsorun yok. Ancak tohum bankaların-dan yalnızca araştırmacıların ve tohumüreticilerinin yararlanması ve asıl gıdayetiştiren çiftçilerin bu sürecin dışındabırakılmış olması konusuna dikkat çe-kiliyor. Bunun tersi bazı yapılanmalarolsa da dikkate değer bir kurumsal ya-pı henüz görülemiyor.

Sürecin böyle işlemesinde, izlenen(hatta birçok ülkede hiç olmayan) tarımpolitikaları ve dev tohum üreticisi şir-ketlerin bulunması etkili. Çiftçiler ken-dilerine ve dünyaya daha büyük getirisağlayacak, daha çok ürün verecek ta-rımsal ürünlere yönlendiriliyor. Onlar-dan alınan tohumlarsa araştırmalar içinkullanılıyor ve ileride geliştirilecek ta-rımsal ürün tohumları için hammaddeolarak saklanıyor. İlk başta, geliştirilenyeni tohumların öngörüldüğü gibi dahaverimli, daha dayanıklı ürünler vermesibir sorun olmayacak gibi görünüyordu;ama aslında çeşitliliği korumak adınatek tipleştirme sürecinin işlediği görülü-yor. Bu süreç hâlâ işletilmeye çalışılıyor.

Gelişmekte olan birçok ülkeye araş-tırma laboratuvarlarında geliştirilmiş

hibrit tohumlar sunulmuştur. İlk yıllar-da iki-üç kat verim alınan bu tohumlar-dan elde edilen ürün miktarı daha son-raki yıllarda, normal tohumlardan alı-nanlardan bile az olmuştur. Melez to-humlar toprak verimliliğini azaltarakçiftçileri daha çok gübreleme yapmayaitmiştir. Melez tohumların bir başkaözelliği da üreme konusundadır. Nor-mal mahsulden elde edilen tohumlarlayapılan üretimlerde bir sonraki yıl aynımiktarda ürün alınsa da melez tohum-lardan alınan tohumlarla yapılan üre-timlerde elde edilen verim ilk yıl alı-nandan çok daha az olmaktadır. Bu daçiftçilerin her yıl yüksek mahsul verentohumları satın almak zorunda bırak-makta ve tekel haline dönüşen büyüktohum şirketlerine bağımlı olmasına yolaçmaktadır. Bu süreçten memnun kal-mayan bazı çiftçiler kendi tohumlarınadönse de günümüzde tarımsal üretiminbüyük bir bölümü geliştirilen bu meleztohumlarla yapılıyor.

İşin kötü yanı bu melez tohumlarsüreç içinde GDO’lara da bir yol açtı.Birçok ülke GDO’lara temkinli yaklaşsada yaygın GDO üretimi yapan tarım en-düstrisi gelişmiş ülkeler var. GDO üre-ten bu ülkelerden öteki ülkelere to-humların ya da bunlar kullanılarak eldeedilen ürünlerin girmesi konusunda ye-terli önlemler ne yazık ki alınmış değil.

Bir başka eleştiri Svalbard tohumbankası noktasında odaklanıyor. Nor-

veç 1984’ten bu yana Nordik GenetikAraştırma Merkezi adlı tohum banka-sında kendi tohumlarını saklıyordu.Ama 26 Şubat’ta açılan Svalbard to-hum bankası “Nuh’un Ambarı”, “Kıya-met Günü Kasası” olarak tanıtıldı vedünya çapında büyük bir medya olayıolarak birçok yayında yer aldı.

Svalbard bankaların bankası olarakçalışacağını belirtiyor. Dünya üzerindekötü yönetim ya da Afganistan veIrak’taki gibi savaşlar sırasında tohumbankalarının yok olması ve tohumlarıntalan edilmesi yüzünden kimi tohumbankalarının, sakladığı tohumları kay-bettiği biliniyor. Hatta saklanan to-humların yeniden yapılan üretimlerin-de kendilerine özgü özelliklerini kay-bederek genetik açıdan kirlendiği de(genetik bulaşmanın etkisinde kaldığıda) görülmüş. Svalbard’ın bu konular-da ne kadar güvenli olduğu konusun-da endişeler var. Ayrıca tohum banka-sının resmi açılışından hemen önce, 21Şubat’ta Norveç, tarihinin en şiddetlidepremini (6,4 büyüklüğünde) Sval-bard takım adalarında yaşadı.

Svalbard’la ilgili başka bir endişe deşu: Svalbard yalnızca başka tohum ban-kalarında saklanan tohum örneklerinikendi içinde saklamayı kabul ediyor,bunun da bir şartı var. Svalbard’da to-hum saklamak isteyenler istedikleri to-humları bankaya veremiyor. Genetik çe-şitliliği yüksek tutabilmek ve alandan

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 81

Page 83: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200882

tasarruf etmek için birbirinin benzeriya da aynı olan örneklerin elenmesi veolabildiğince tek (unique) örneklerintutulması amaçlanıyor. Bunun yanındatohum bankasına en çok kimin tohumsağladığına ve kendisi için bir tür ön-celik hakkı elde ettiğine bakıldığında,listede bir petrol şirketi vakfının, devbir bilgisayar yazılım şirketi vakfının veGDO konusunda etkinlik gösteren ba-zı şirketlerin bulunması da şaşırtıcı.

Dünya üzerinde köklü ve iyi çalı-şan tohum bankalarının yanında Sval-bard konusunda medyada çıkarılanyaygarayı anlamak zor. Üstelik bankaşimdiden kimi komplo teorilerinin mer-kezine oturmuş durumda. Komplo teo-rileri Henry Kissinger’ın 1970’te dedi-ği bir söze dayanıyor “Akaryakıtı kont-rol edersen ülkeyi kontrol edersin, gı-dayı kontrol edersen nüfusu kontroledersin”.

Aslında dünya üzerindeki birçokcins ve tür bitki anavatanlarından fark-lı bölgelere yayılmış ve geldiği yerlerdeyaygın olarak üretilmeye başlanmıştır.Fernand Braudel’in anlattığı gibi yıllarönce Akdeniz’deki tarım zeytin, üzümve tahıldan oluşuyordu. Daha sonrakiyıllarda toplumlararası alışveriş ve ka-şiflerin farklı türleri anavatanlarına ta-şımasıyla tarımsal bir dönüşüm yaşan-dı. Bu türler geldikleri bölgelerde fark-lılaştı ve tarımsal biyoçeşitlilik arttı. İş-te, bu biyoçeşitliliği toplamak ve sakla-mak için yapılan çalışmalar eskilere da-yanıyor.

Türkiye’deki Çalışmalar Türkiye’nin, bitki örtüsü bakımın-

dan tür çeşitliliği anlamında çok önem-li bir yeri vardır. Değişken coğrafi ya-pısı ve iklim koşulları nedeniyle büyük

ekolojik çeşitlilik görülür. Türkiye flo-rasında 10.754 takson bulunur ve bun-ların 3708’i (% 34,8) endemik özellikgösterir.

Türkiye’de genetik kaynaklarınıntoplanması ve değerlendirilmesi içinMirza Gökgöl 1929-1955 arasında to-hum toplamaya başlamıştır. Gökgölbuğday, çavdar, taş yoncası ve patatesgibi türleri toplayıp karakterize ederek18.000’in üzerinde farklı tip buğday ör-neğini belirleyerek bunların arasından256 yeni buğday çeşidini tanımlamıştır.

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü(ETAE) bünyesinde 1964’te ex situ ça-lışmalar başlamış, 1972’de aynı ensti-tünün bünyesinde kurulan Ulusal To-hum Gen Bankası’nda ülkemizin bitkigenetik kaynaklarının tohum örneklerikorunmaya başlanmıştır. ETAE UlusalTohum Gen Bankası’nda 600 cinsden50.000 örnek bulunuyor. Bunun ya-

Svalbard’ın web sitesinden bir görüntü. İlgi alanlara tıklandığında daha

ayrıntılı biligilere ulaşmak mümkün.

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 82

Page 84: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 83

nında Ankara Tarla Bitkileri MerkezAraştırma Enstitüsü bünyesinde çalış-malarını sürdüren tohum bankasındatahıl, yemeklik tane baklagil ve yem bit-kilerine ait 10.000’den çok örnek ko-runuyor. Bu banka aynı zamandaETAE Ulusal Tohum Gen Bankası’nınemniyet yedeklerini de koruyor.

Prof. Dr. Osman Tosun ve arkadaş-ları 1938-1975 arasında yurt içinden veyurt dışından serin iklim tahılları, ye-meklik ve yemlik baklagiller ile kışlıkyağ bitkilerinin tohum örneklerini top-lamıştır. Bu zengin kolleksiyonu ıslah-çıların hizmetine sunulabilmek amacıy-la 15 Haziran 1982’de Ankara Üniver-sitesi Ziraat Fakültesi’nde Osman To-sun Gen Bankası kurulmuştur. Bu genbankası stoklarında yaklaşık 13.000 türbulunmaktadır.

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçe-si’nde de farklı türler korunmaktadır.Bahçenin soğanlı bitkiler koleksiyo-nu'nda şu an 332 tür bulunuyor. Bun-lardan 320'si Türkiye’nin doğal bitkile-ridir ve bunlardan 97’si endemiktir. Me-şe koleksiyonunda 18 değişik Türkiyemeşesi toplanmıştır. Dünyanın tüm me-şelerinin toplanmasını amaçlayan buprojede toplam sayı 28’dir. Bahçede il-gi çekici bir bitki de vardır. Piyan (Ther-mopsis turcica) adlı ve baklagillerdenolan bu bitkinin dört ovaryumu vardır.Üzerine araştırma yapıldığı zaman butür sayesinde baklagil ürünlerinde ve-rim üç kat artabilir.

Türkiye’de in situ (türü yerinde) ko-ruma çalışmaları da yapılıyor. GEF des-teğiyle yürütülen “Genetik ÇeşitliliğinYerinde (in situ) Muhafazası” Projesi1993’te başlamış ve beş yıl sürmüştür.Projenin sonunda Ceylanpınar Tarımİşletmesi’nde yer alan, buğdayın beş ya-bani akrabası için altı saha “Gen Koru-ma ve Yönetim Alanı (GEKYA)” olarakseçilmiştir. Buna ek olarak Kazdağla-rı’nda da öteki hedef türlerden kesta-ne, erik ve bazı orman ağacı türleri içinGEKYA’lar seçilmiştir. Projenin başkabir çıktısı olarak “Türkiye Bitki Gene-tik Çeşitliliğinin Yerinde (in situ) Ko-runması Ulusal Planı” hazırlanmıştır.

Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle2000-2003 arasında, Tarım ve KöyişleriBakanlığı ile Çevre Bakanlığı işbirliğiiçinde “Tehdit Altındaki Bitki Türleri-nin Kendi Ekosistemlerinde Korunma-sı (LIFE III)” projesini yürütmüştür. Buproje, Tuz Gölü ve Göller Yöresi’ndeki

endemik 16 bitki türünün yerinde ko-runmasını öngören bir çalışmadır. Buçalışmanın sonunda da Tuz Gölü çev-resinde dört farklı alanı bir araya geti-ren bir Önemli Bitki Alanı (ÖBA), Eberve Akşehir Gölleri çevresindeki iki ala-nı içine alan bir ÖBA, Ceyhan Delta-sı’nda bir ÖBA ile aynı türü hedef alanbiri Konya Gevne Vadisi, ikincisi MuğlaSandras Dağları ve üçüncüsü de De-nizli civarında olan üç adet ÖBA alanıbelirlenmiştir. Türkiye’de in situ yön-temlerle de 3.749.673 hektar ormanalanı koruma altındadır.

Geçtiğimiz aylarda TÜBİTAK Kara-deniz Tarımsal Araştırma Enstitü-sü'nün "Türkiye Florasında BulunanLale ve Sümbül Türlerinin KültüreAlınması" projesini destekleme kararıalmıştır. Çok yakında hayata geçecekprojede doğada bulunan lalelerin vesümbüllerin koruma altına alınması ön-görülüyor. İlerleyen yıllarda yapılacakıslah çalışmalarıyla Türkiye'ye yeni la-le çeşitleri kazandırılarak ülke ekono-misine katkı sağlanması amaçlanıyor.Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bünye-sinde de benzer faaliyetler var. Ayrıca,daha geniş kapsamlı ve TÜBİTAK tara-fından desteklenen öteki çalışmalar dabulunuyor.

Ülkemizde genetik kaynakların ko-runması alanında hukuki düzenlemeleryeterli olsa da kurumlar arasında ye-terli koordinasyonun kurulamamış ol-ması bu konuda yapılan çalışmalarındaha da verimli olmasını engellemekte-dir. Konuya bu kadar önem vererek to-humları kutup dairesine yakın bir yerdekoruma yoluna giden kuruluş ve ülke-ler bu zenginliklerini çeşitlendirmekiçin dünyanın her yerinden tohum top-

lamaktadır. Nitekim Türkiye’den de to-hum toplama yoluna gitmişlerdir. Dahayakın bir zamanda Köksav’a göre Tür-kiye’de Hazera Trophy adlı bir proje ya-şama geçirilmeye çalışılmıştır. Bu projeçerçevesinde dünyanın dev tohum üre-ticilerinden biri ve bunların Türkiyetemsilciliği ile Akdeniz Üniversitesi Zi-raat Fakültesi ortaklık kurmuştur. Or-taklık çerçevesinde Türkiye'de yetişenyerel tohumların ziraat fakültesi öğ-rencileri aracılığıyla toplanması amaç-lanmış, daha da ileri gidilerek tohumgetirme yarışmasına bilgisayar gibiödüller de konmuştur. Proje, TA-GEM’in, konuya duyarlı olan sivil top-lum kuruluşlarının, basının ve halkıntepkileri sonucunda iptal edilmiştir.Projenin içeriği tam olarak bilinme-mektedir. Halkın konunun önemi ko-nusundaki duyarlılığı ve medyanın bukonu üzerine daha ciddi düşerek bu ko-nudaki bilinçlenmeyi artırmasıyla bu gi-bi çalışmaların önüne geçilebilecektir.

Bitki örtümüz ve türler, kültürel vetarihsel zenginliklerimizden farklı de-ğildir. Bunların bir an önce korunup ıs-lah edilerek çiftçilere sunulması ve ta-rımda yerli tohum kullanılması en bü-yük umudumuz. Böylece giderek te-kelleşen tohum şirketlerine bağlı kal-maktan kurtularak ekonomik anlamdaülkeye katkı da sağlanacak ve giderektek tipleşen dünyada farklılık ve çeşit-lilik yaratmış olacağız. Varsayımsal teh-likeleri öne çıkararak kuruluş gerekçe-lerini sunan Svalbard’dan çok dahaönemli ve elzem bir durum olarak ken-di çeşitlilik ve türlerimizi korumamızönem kazanıyor.

Özgür Tek

Konu Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Alptekin KaragözAksaray Üniversitesi Fen Edebiyat FakültesiBiyoloji Bölümü

KaynaklarBalkaya,A., Yanmaz, R., 1991. “Bitki Genetik Kaynaklarının Muhafaza

İmkanları ve Tohum Gen Bankalarının Çalışma Sistemleri”EkolojiÇevre Dergisi Sayı 39 sayfa 25-30

Şehirali, S., M. Özgen, A. Karagöz, M. Sürek, S. Adak, İ. Güvenç, A.Tan, M. Burak, H. Ç. Kaymak, D. Kenar. 2005. “Bitki genetikkaynaklarının korunma ve kullanımı.” TMMOB Ziraat Mühendisle-ri Odası VI. Teknik Kongresi. Cilt 1. Kozan Ofset, Ankara. 253-273.

Vural, M. 2003. “Türkiye’nin tehlike altındaki bitkileri”. FAO/BM Te-matik Grubu, Türkiye’de Biyolojik Çeşitlilik ve Organik Tarım Ça-lıştay Raporu, 15-16 nisan 2003. S168-183.)

http://www.kew.org/msbp/scitech/projects.htmhttp://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7217821.stmhttp://www.seedvault.nohttp://www.croptrust.org/main/seedvault.php.http://www.walrusmagazine.com/articles/2006.11-field-notes-seed-

vault/2/http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=7529http://www.grain.org/articles/?id=36http://www.koksav.org.tr/ebulten/mayis2008/080531_hk_lacik.html

tohum:Layout 1 7/28/08 4:28 AM Page 83

Page 85: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Kartografi, Yunanca harita, çizelgeanlamına gelen chartis ve yazmak anla-mına gelen graphein sözcüklerinin bir-leşiminden oluşur. Haritalama, bilinenbir dünyayı, bilinmeyen biçimiyle gözlerönüne serer. Dolayısıyla hava fotoğraf-ları ve uydu görüntülerine dayanarakyapılan haritalar bile her ne kadar göz-leme ve bilimsel tekniklere dayansa dakurgusaldır. Mavi çizgiler ırmakları, eğ-riler dağları gösterir. Erken dönemdekiharitalarda mitolojik yaratıklar rüzgâr-ları, dalgaları gösterirdi. Simgelerin kul-lanımıyla lejandın oluşturulması, enlemve boylamın denizcilik için kullanılma-sı, topolojinin uzam üzerindeki engebe-leri göstermesiyle, zamanla haritacılıkkendi dilini ve betimleme yöntemlerinigeliştirmiştir.

İster askeri, ister ticari amaçlarla ol-sun hükümdarların gözleri önüne, yenidünyaları sermek için kullanılan harita-cılık sömürgeciliğin gelişmeye başladığı16. yüzyılda hızlanmıştır. Bu dönemdebilinmeyen ülkeleri, yolları betimlemekiçin birçok harita çizilmiştir. Yabancı vegarip diyarlar haritalandığı anda dün-yanın o zamanki bilinen sınırları içinesokulmuş oluyor ve dışarısı, bilinmeyen,içinde barındırdığı sırlarla belirlenmişoluyordu. Var olan dünyayı betimleme-

nin dışında haritalar, haritacının kültü-rel referans ve dünya algısını da göste-riyor. Haritaların çizgileri arasında ha-ritacı ve haritalanan arasındaki ilişkile-ri de görmek mümkün. Bugün tarihselharitalara baktığımızda, sadece teknik-leri değil bu ilişkilere ait bilgileri deokuyabiliyoruz. Dünyayı bilimsel temel-de göstermenin yanında, farklı tarihseldönemleri bir çırpıda görmemizi sağla-yan, içindeki oluşumların değişimini bi-ze sunan, plan ve projeleme için kulla-nılan teknik haritaların dışında düşseldiyarları bize anlatan ütopik, sanatsalharitalar da vardır.

Haritalar kapsadıkları uzam ve ko-nuya ilişkin bize farklı bilgiler sunmakiçin kurgulanıp, çiziledursun Alis Hari-kalar Diyarının yazarı Lewis Caroll,Sylvia ve Bruno adlı yapıtında bütün bil-gilerin bulunduğu, bire bir ölçekli, birharitadan söz eder. Caroll’un kahra-manlarından biri böylesine bir haritanınyapılmasının zorluklarından söz ederek“artık ülkenin kendisini onun haritasıolarak kullanıyoruz ve sizi temin ede-rim ki onun kadar iş görüyor” der. Ben-zer şekilde Louis Borges, Alçaklığın Ev-rensel Tarihi adlı kitabındaki BilimselKesinlik Üstüne adlı öyküsünde Caroll’ıselamlayarak bize bir imparatorluğu ve

oradaki haritacılığı anlatır: “Bu impara-torlukta haritacılık sanatı öylesine ku-sursuzluğa erişmişti ki bir tek eyaletinharitası bütün bir kenti, imparatorluğunharitası da bütün bir eyaleti kaplıyordu.Zamanla, bu ölçüsüz haritalar yetersizbulundu ve haritacılık okulları, impara-torluk büyüklüğünde ve noktası nokta-sına onunla çakışan bir imparatorlukharitası çizdi. Haritacılık çalışmasına da-ha az bağlılık duyan sonraki kuşaklar,bu aşırı büyütülmüş haritanın yararsızolduğunu düşündüler ve saygısızlık gös-tererek onu güneşe ve kışların acıma-sızlığına terk ettiler. Batı çöllerinde hâ-lâ, hayvanlar ve dilencilerin barındığı,parçalanmış harita kalıntıları duruyor;tüm ülkede, coğrafya biliminin kolların-dan başka iz kalmamış.”

Bu iki alıntı, gösteren ile gösterilenarasındaki farkı ortaya koymak için ya-zılmış olsa da haritalamanın aslında bugöstergebilimsel oyunun dışına çıktığısöylenebilir. Bunun nedeni haritacılığıngünümüzde değişik teknikler kullanıla-rak gelişmeyi ve bize farklı bakış açılarısunmayı sürdürmesidir. Bu yazıda de-ğişik zamanlardan, farklı tekniklerle veamaçlarla yapılmış haritalar seçildi; fark-lı zaman ve mekanlara yolculuk etmek,düşünsel haritalarımızı kurmak için.

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200884

sıra dışı haritalar

Bazı uzmanlara göre, Dünya’nın en eski yerleşim planıÇatalhöyük’te bulunan ve köyün MÖ 8. binyıldaki yerleşimini gösteren duvarbetimlemesidir. Kimi uzmanlara göre ise Avustralyayerlilerinin binlerce yıldır çizdikleri mitolojik rüya çağıresimleri yaşamsal önemi olan suyun yerini, hayvanların ve bitkilerin yaşam alanlarını, göç yollarınıve önemli mekanları işaret eden haritalardır. Modern dünyada ise haritacılık konusunda uzun bir

yol alındı. Bugünlerde İnternet’i kullanıp uydu görüntüleri sayesindeoturduğumuz sokağı hatta evi bile görebiliyoruz. Pratik anlamda baktığımızdaharitalama insanın kendinden daha büyük ve algılamada güçlük çektiğiölçekleri daha küçük ölçekte gözler önüne sermek ve kuşbakışı bir görüntüsunmak olarak düşünülebilir. Ancak değişik haritalar ve haritalama teknikleribize bundan daha çok bilgi sunar.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 84

Page 86: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 85

Homeros’un DünyasıStrabo ve Stoik ekol yandaşları

coğrafyanın babası olarak Homeros’ukabul eder. Bunun nedeni Home-ros’un İlyada adlı büyük eserindeyaptığı bir betimlemedir. İlyada’dametal ve demir işlerinin tanrısı Hep-haestos, Aşil için yaptığı kalkanı an-latırken metaforik olarak Dünya’yıdeniz tarafından çevrelenmiş düz birada olarak betimler. Onun kurgusu-na göre, dünya düz bir daire üzerin-de uzanıyordu. ‘Dünya denizi’ olanokeanus tarafından çevrelenmişti vegökkubbe de aether’le (eter) doluy-du. Tanrıların bulunduğu gökyüzü,bulutlar ve sislerle dünyaya kapalıy-dı. Güneş, Ay ve yıldızlar denizin do-ğusundan yükseliyor ve batıdan de-

nize batıyordu. Aslında coğrafyada(geographia) her ne kadar geo, dün-ya ve graphia, çizmek anlamına gelsede Homeros’un bir kozmoloji harita-sı yaptığını kabul etmek gerekir. Coğ-rafyanın dünyayı haritalandırmaküzere kullanılışı Helenistik Dö-

nem’den sonra başlamıştır. Home-ros’un kurgusuna göre betimlenenresimden de görülebileceği üzere as-lında bu dünya, turistler için hazırla-nan camdan yapılmış kar toplarınabenzetilebilir.

Homeros, Hephaestos’un düşselkalkanından yola çıkarak ve mitolojiöğelerine dayanarak anlattığı gökci-simlerinin hareketlerinin yanındayeryüzündeki insan hareketlerini veyolculuklarını da anlatmıştır. Bu daYunanların o zamanlarda Akdeniz veçevresine ilişkin bilgisi olduğunu gös-terir. Homerus’un İlyada ve Ody-sea’da yollar ve bölgeler üzerine an-lattıkları da her ne kadar bir bölümüdüşsel olsa da o dönemin coğrafyabilgisine ilişkin bize fikir verir.

Dünya Tarihi HaritasıGörüntüde bambaşka bir dünya tarihi haritası var. As-

lında dünya tarihi haritası olarak tanımlanmasının nedenisavaşların yüzyıllardır hep sürüyor olması. “Herkes Herke-se Karşı – Biri Onların Yanında Olmalı” sloganını içerenUluslararası Af Örgütü’nün bir posteri olarak hazırlanmışbu harita. Barışın önemini gözler önüne sermek için çizil-

miş. Hobbes’un dünya görüşüne göre şekillendirilen hari-tada, Birleşmiş Savaş Milletleri kendi bölgelerindeki giysi,silah, ırk ve ordularıyla resmedilmiş. Dünya çapındaki bü-yük savaşlar ve bunların baş aktörlerinin yanında bölgeselsavaşlar ve bunların tarihsel süreç içindeki askerleri haritayıbezeyen unsurlar olarak kullanılmış. İşte, size bir bakıştadünya savaşlar tarihi haritası.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 85

Page 87: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200886

Ters Yüz Dünya

Dünya haritasına baktığımızda bizim için her şey yerliyerindedir. Ne açıdan mı? Ortada Atlas Okyanusu, sol yan-da Amerika kıtaları, sağ yanda Avrupa ve Asya. Aşağıya doğ-ru Afrika, sağ altta da Avustralya uzanır. Sol ve sağın heriki yanında da Büyük Okyanus. Türkiye’nin ortada bir yer-de bulunması açısından bu anlamda bize ters gelen bir şey

yok. Peki, bir de Hawai’de yaşadığınızı düşünün. Onlar ken-dilerini hep, haritaların bir köşesine açılan çerçevelerin için-de aramak zorundalar ya da zaten dünya haritasında yoklar.O zaman Hawai’yi haritanızın merkezine koyun. Ya daAvustralyalı ya da Şililisiniz kuzey niçin yukarıda olmak zo-runda. Tarih boyunca ters yüz edilmiş birçok dünya harita-sı yapılmıştır; tıpkı 1566’da Nicholas Desliens’in yaptığı buharita gibi.

Tersine Dünya Herkes dünyanın %70’

inin sularla kaplı olduğunuilkokulda öğrenir. Peki, yaher şey tersine olsaydı; yanikaralar deniz, denizler de ka-ra olsaydı. O zaman Asya Ok-yanusu en büyük okyanusolurdu. Bunun yanında Afri-ka, Brezilya ve Birleşik ok-yanuslar bu dünyada yerinialırdı. Göller de doğal olarakbirer ada olurdu. ÖrneğinBaykal adası: Dünyadaki tat-lı suyun %20’sinin bulundu-ğu bu derin göl, yeni dünya-da kuşkusuz dağlık bir alanolurdu. Haritanın öteki şa-şırtıcı öğeleri de şunlar olur-du: Hazar adası, Viktoryaadası, Kızıldeniz sırtı, Meksi-ka boğazı, İngiltere gölü.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 86

Page 88: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 87

Ay’daki İlk Yürüyüşün Haritası

Apollo 11, yüz binlerce kilometre yol alıp Ay’a indiktensonra Neil Armstrong Ay’a ayak basan ilk insan olmuştu.ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) 21 Temmuz 1969’daNeil Armstrong ve Edwin Aldrin’in Ay’da yaptığı yürüyüşünharitasını çıkarmış. Bu iki astronotun Ay’da yaptıkları ge-zinti bir futbol sahasından daha büyük bir alanda yapılma-mıştı. Harita üzerinde her iki astronotun yaptığı gezinti gü-zergahlarının yanında, bu alanda bulunan krater ve kayala-rı görebilirsiniz. Ayrıca astronotların bilimsel araştırmalariçin kullandığı aygıtların yerleştirildiği yerler de belirtilmiş.

Farklı Bir Takımyıldızı Haritası

Gökyüzü sayfamızın sürekli okuyucuysanız ya da gök-bilime ilgi duyuyorsanız takımyıldızlarını bilirsiniz. Büyü-kayı ve Küçükayı ilk öğrenilen takımyıldızlarındandır. Bu-nun yanında Kral, Kraliçe, Aslan, Herkül, Andromeda, Ba-şak, Aslan, Terazi gibi değişik adlı takımyıldızlar vardır. Pe-ki, takımyıldızların yepyeni adları olsaydı. Örneğin Edison,Newton, Einstein gibi yıldızlardan oluşan bir Bilim takım-yıldızı, Da Vinci, Michelangelo, Rubens, Rembrant yıldızla-rından oluşan Ressam takımyıldızı ya da Locke, Spinoza,Hume ve Hobbes’dan oluşan Filozof takımyıldızı…

Bu anlattıklarımız 1944’te A.P. Herbert adlı bir İngiliz’inDaha İyi Bir Gökyüzü ya da Bu Yıldıza Bir Ad Verin (A Bet-ter Sky, or, Name This Star) adlı kitabındaki takımyıldızla-rı yeniden adlandırma önerisine dayanıyor. Önerisini de öğ-rencilerin bu yeni takımyıldızları daha kolay bulabilmesi vedaha rahat öğrenebilmesi amacıyla ortaya koyduğunu ilerisürüyor.

Herbert’in, yıldızları yeniden adlandırma çabası doğaldır

ki bir ilk değil. Bu alanda daha önce de başarısızlıkla so-nuçlanan birçok deneme olmuş. Bu başarısız denemelerdenbirkaçında yıldızlara Hıristiyanlık’taki havarilerin, gemile-rin, uçakların hatta sümüklüböceklerin adları verilmek is-tenmiş.

Herbert’in önerdiği takımyıldızı haritası şu takımyıldız-larını içeriyor: Kanada, Diktatörler, Yeniden Kazanılmış Av-rupa, Çin, Havacı, Müzisyen, Bilim, Eşsiz Doğu, Masal An-latıcısı, Ozan, Ressam, Ada, Soytarı, Güney Amerika, Oyun-cu, Doktor, Rusya, Filizof, Büyük Britanya, Devletadamı,Asker, Gezgin, Denizci, Güney Afrika, İsyancı, Kahraman-lar, Kralların Haçı, Çocuklar Köşesi, Kadın ve Amerika Bir-leşik Devletleri.

Birleşik Krallık takımyıldızı Büyükayı gibi görünüyor,Denizci’nin Orion olması olası. Takımyıldızlar açısından ha-ritayı incelemenin yanında haritada herkes bazı tanıdık ad-ları seçebilir. Sol alt köşede Eşsiz Doğu takımyıldızındaConstantinapolis olarak adlandırılmış İstanbul yıldızını gö-rebilirsiniz. Kıbrıs’ı Ada takımyıldızında bulabilirsiniz. Birde Atatürk yıldızı var ki bunu bulmayı size bırakıyoruz.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 87

Page 89: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200888

Aşkın Haritası

17. yüzyılda duvarlarda yerini alanharitalardan biri de duygusal karto-grafi olarak adlandırılabilecek aşk ha-ritalarıydı. Fransa da Carte de Tendreolarak adlandırılan bu haritanın ör-nekleri Almanya’da da görülür. Kur-gusal Tendre ülkesi ilk olarak Made-leine de Scudéry’nin romanı Clélie,Histoire romaine’de görülmüştür. Ten-dre’ın haritası aslında topolojik bir ki-naye. Aşkın yolları ve duraklarını bi-rer yer olarak belirtiyor.

Ülke güneyden kuzeye doğru akanbir ırmak tarafından ikiye bölünmüş.Irmağın adı Eğilim. Bu ırmaktan baş-ka Saygı ve Minnet adlı iki küçük ır-mak daha aynı noktadan denize dö-külüyor. Irmakların döküldüğü deni-zin adı Tehlikeli Sular. Bu denizin ku-zeyinde kayalıklı bir kıyı çizgisi olan

Bilinmeyen Ülkeler bulunuyor. Hari-tanın batısında Hasımlık Denizi’nindalgalı suları görülebilir.

Irmakların yumuşak akışı, tutkularüzerindeki kontrolü, denizin tehlikele-ri ise dizginlenemeyen duyguları sim-geliyor. Irmak kıyılarında kurulmuş veadlarını onlardan alan üç büyük kentvar: Eğilim kenti, Saygı kenti ve Min-net kenti. Irmaklar boyunca ‘medeni’aşkın noktalarını ve kimi zaman da tu-zaklarını yansıtan yerler sıralanmış.

‘Yeni arkadaşlık’ yolundan Minnetkentine doğru şu kasabalar yer alıyor:

İyilik, Teslimiyet, Küçük ŞeyleriKoruma, Titizlik, Heves, Büyük Lü-tuflar, Duyarlılık, Şefkat, İtaat, Dost-luk.

Güneybatıda kayaların üstüne ku-rulmuş Kibir kalesinin yakınlarındaAcımasızlık, Kalleşlik, Kötüleme, Boş-boğazlık gibi yaklaşılmaması gerekenbölgeler var.

Yeni Arkadaşlık ile İlgisizlik Gö-lü’nin yakınlarında da tehlikeli bölge-ler bulunuyor: Aldırmazlık, Eşitsizlik,İsteksizlik, Düşüncesizlik, Dalgınlık.

Haritada, Yüce Ruh, Güzel Şiir,Tatlı Mektup, Duygusal Mektup, İç-tenlik, Cömertlik, Namusluluk, Elibol-luk, Doğruluk, Saygı ve İyilik gibi hoşyerlerde var.

Yaşamın Farklı Yolları (solda) veAşkın Krallığı (üstte küçük) haritalarıda görülebilir.

2071’de Avrupa İklimi

Bu haritaya baktığınızda şaşırmayın. İstanbul tabii kiAntalya’ya taşınmıyor, yanına da Roma gelip konmuyor. Buharitalama, bugünkü sıcaklık değerleri üzerinden gelecek63 yılda birtakım kentlerin ne kadar sıcak olacağını gös-termeyi amaçlıyor. Dolayısıyla 63 yıl sonra İstanbul, Antal-ya kadar sıcak olacak. Roma da öyle. Londra’nın iklimi Por-tekiz kıyılarındaki iklime benzeyecek. Paris, İspanya’nın iç-leri kadar sıcak, Barselona ve Berlin’de de Afrika sıcaklarıyaşanacak. Helsinki’deki sıcaklık değerleri Polonya’nınki-lere benzeyecek. St. Petersburg’un ise çok ısınmayacağı dü-şünülüyor.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 88

Page 90: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 89

Avrupa Sarışınlar Haritası Sarışınların aptal olduğuna ilişkin yaygın bir kanı vardır.

Bu haritaya baktıktan sonra bunun ne kadar yanlış olduğuanlaşılacaktır. Eğer bu kanı doğru olsaydı nüfusun %80’ininsarışın olduğu Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın orta bölge-lerinin aptallar ülkesi olması gerekirdi. Avrupa’daki sarı-şınların yoğunluğuna göre hazırlanmış bu haritada saç ren-ginin bu merkezden dışarı çıkıldıkça koyulaştığı görülüyor.Bu, yalnızca güneye inildikçe değil, batıya ve doğuya gidil-dikçe de görülen bir durum. Saç rengindeki bu değişimdedoğal sınırların dışında tarihsel kökenleri olan etnik çeşit-lenmenin etkili olduğu düşünülüyor.

Sarışınların %50’den çok bulunduğu alan Baltık Deni-zi’ni çevreleyen bölüm. İskandinav ülkelerinin yanında Da-nimarka, Polonya kıyıları, Estonya, Letonya, Litvanya’da dasarışınlar daha çok. Yalnızca Almanya’nın kıyı kesmi BaltıkDenizi’ni bir sarışınlar gölüne çevirmekten alıkoyuyor. İn-

giltere’nin bir bölümü, Ortaçağ’da Danimarkalılarca istilaedildiği için sarışın, İskoçya’nın daha koyu renkli saçlı Kelt-ler’i bunun dışında kalıyor. Buna benzer şekilde İzlanda’yıda Norveçliler istila ettiği için burada sarışınlar nüfusun ço-ğunluğunu oluşturur. Fransa’nın koyu renkli bölümü Ro-malıların istila ettiği bölüm, açık renkli bölümünse Britan-ya’dan gelen Keltlerin ve Almanya’dan gelen Frenk kavim-lerinin etkisiyle oluştuğu düşünülüyor. İtalya’da koyu saçrengi egemenken çizmenin topuğunda bulunan sarışın yo-ğunluğun nedeni bilinmiyor. Balkanlar’da Sırbistan’ı ikiyebölen Karadağ bölümünün sarışın, Kosova’nın da koyu ren-kli olması Osmanlı etkisine bağlı olabilir. Moldavya ve Ro-manya’da koyu saç rengi yaygın. Ukrayna’da, Orta Avru-pa’da ve Doğu Avrupa’da sarışınlar çokça görülebilir. İs-panya, Yunanistan ve Türkiye sarışınların %1 in altında gö-rüldüğü ülkelerden. Ama Avrupa Birliği’nde sınırların kalk-ması ve dolaşım serbestisi bu haritayı gelecek yıllarda çokdeğiştireceğe benziyor.

Asya Majör, Asya Minör‘Bir at başı gibi Akdeniz’e uzanmak’ ifadesini

ya da benzerlerini tarih derslerinden anımsıyor-sunuzdur. Uzun bir süre göçebe bir ulus olmamızve hep at üstünde bulunmamız nedeniyle olsa ge-rek Avrupa da Asya için at benzetmesini yapmışolmalı ki böyle bir harita ortaya çıkmış. Kanatlı atPegasus’a benzetilen Asya’da, Arabistan atın önbacaklarını, İran da belini oluşturuyor. Hindistanatın arka bacaklarına ve kıç kısmına oturtulmuş.Asya Major olarak adlandırılan bu bölgede Bağ-dat, Babil, Arabistan çölü yazıyla belirtilmiş. Fırat,Dicle, Nil ve Ganj ırmakları da haritada görülebi-lir. Atın arka bölümünün üst yanında Himalaya-lar küçük bir taş yığını olarak duruyor. Atın başıolan Anadolu ise Asya Minör olarak işaretlenmiş.Atın çevresinde Avrupa’yı, Rusya’yı, Yunanistan’ı,Afrika’yı ve hatta üstünde bir kent kurulmuş olan Kahire’yi de görebilirsiniz.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 89

Page 91: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200890

Mercator’un Kutupları

Kendi adıyla anılan projeksiyonubulan Gerardus Mercator’un 1595’teçizdiği bu harita Kuzey Kutbu’nu gös-teriyor. 1512’de doğan Mercator, hari-tacı olarak bilinir. Oysa o geçimini ma-tematiksel araçlar tasarlayıp yaparaksağlıyordu. Belki de matematiğe olandüşkünlüğü sayesinde küresel bir ya-pıyı iki boyutlu kâğıda dökme yolunuseçti. Ortaya da günümüze kadar bir-çok düzeltmeden geçse de bildiğimizhaliyle dünya haritası çıktı.

Haritada Kuzey Kutbu’na ilişkinçok ayrıntı bulunmasa da çevredeki ül-keler ve karalar üzerine doğru-yanlışbirçok bilgi var. Yine de 16. yüzyıldainsanların gözleri önüne Kuzey Kut-bu’nu serme yolunu seçen bu büyükharitacı, birçok kişi için yepyeni uzam-lar yaratmıştır.

Nüfusa Göre Dünya Yüzölçümlerini bir yana bırakıp ülkelerin nüfuslarını

dikkate aldığımızda ve harita üzerinde bu veriye göre oy-nadığımızda elimize bu harita çıkar. Çin ve Hindistan enkalabalık ve yoğun olduğu için bu haritanın devleri olarakgörülüyor. Kanada ve Rusya ise yukarıda büzülmüş du-rumda. Çin’in yüzölçümü 9,6 milyon kilometrekareyken nü-fusu 1,3 milyardır. Bu durumun tersine, Rusya’nın yüzöl-çümü 17 milyon kilometrekareyken nüfusu yalnızca 142

milyondur. Genişleme ve büzüşmenin nedeni bu sayılar ara-sındaki ilişkidir. Benzer şekilde büzüşen başka bir ülke, nü-fusunun çoğu doğusunda bulunan ve ortası çöl olan Avus-tralya’dır. Bu haritada Japonya neredeyse dört katına çıkmışdurumda. Endonezya, Pakistan ve Bangladeş’in de nüfus-ları bu haritada büyük görünmelerine neden olmuş. İngil-tere, Almanya, Fransa, Ukrayna, İtalya ve Türkiye’de de nü-fus yoğunluğunun çok olduğu ve birbirlerine yakın olduğugörülebilir. Afrika’da ise Mısır ve Nijerya başı çekiyor.

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 90

Page 92: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 91

Atlantropa Atlantropa projesi 20. yüzyılın en

akıl almaz projelerinden biridir. Bauha-us Okulu mimarlarından Herman Sör-gel’in bu projesinin amacı Avrupa’nıngelecekte ortaya çıkacak üç küresel güç-ten biri olmasını sağlamaktır. Kültür,uzam ve jeopolitika üzerine görüşleriolan Sörgel’e göre bu küresel üç güçAmerika kıtası, Pan-Asya bloğu ve Avru-pa olarak ortaya çıkacaktır. Avrupa’nınöteki iki güçle baş etmesi için enerji ko-nusunda güçlü ve kendine yeter bir du-rumda olması gerekecektir. Bunun içinSörgel’in 1920’li yıllarda bulduğu çö-züm Akdeniz’in iki ucuna elektrik üre-tecek barajlar kurulmasında yatıyor. Ce-belitarık ve Çanakkale boğazları üzerinekurulacak barajlar büyük güçlerde(110,000 MegaWatt) elektrik üretecekti.Tutulan su sayesinde Akdeniz’de yenitopraklar ortaya çıkacak, bu topraklarüzerinde yeni yerleşimler açılacak ve Av-rupa ile Asya birbirine bağlanacaktı. Buda Atlantropa adlı yepyeni bir kıtanınoluşmasını sağlayacaktı.

Sörgel’in bu planları akıl almaz gibigörünse de aslında projesinin barışçılamaçları vardı. Üretilecek elektrik gele-cekte azalacak olan yenilenmeyen kö-mür, doğalgaz ve petrol gibi enerji kay-nakları sorununa bir çözüm sağlayacak-tı. Ortaya çıkacak yeni topraklar üzerin-de yeni endüstriler kurulacak ve tarımyapılacaktı. Bu da toprak kavgasını ön-leyerek Avrupa’da yeni savaşların çık-masının önüne geçecekti.

Cebelitarık Boğazı’nın en dar yeri 14km’dir. Sörgel her nedense kurulacakbarajı Akdeniz’in daha da içine, iki kıta-ya 30 km uzaklıktaki biryerde tasarlamıştır. Bara-jın temelleri 2,5 km ge-nişliğinde ve 300 m yük-sekliğinde olacaktı.

200.000 işçinin 4 var-diya halinde çalışacağı ba-raj 10 yılda tamamlana-caktı. Bu büyüklük, o za-manlar dünya üzerinde okadar çimentonun bulu-

nup bulunmaması konusunda kuşkula-ra yol açmıştır. Ancak projenin büyükbir istihdam yaratacağı da açıktır.

Proje yaşama geçseydi, Akdeniz iki-ye bölünerek Sicilya üzerinden Tunus veİtalya birbirine bağlanacaktı. Batı bölü-münde suların düzeyi 100 m, doğuda da200 m kadar düşecekti. Ortaya Akde-niz’in beşte biri büyüklüğünde (yaklaşık576.000 km2) bir toprak çıkacaktı.

Sörgel bu yeni durumun ortaya çı-karacağı sonuçlar konusun-da da kimi önerilerde bu-lunmuştur. Örneğin limankentlerinin deniz yakınları-na taşınması gibi. Hatta Ve-nedik için de bir baraj ku-rularak lagünün koruma al-tına alınması düşüncesi var-dı. Ancak bu lagün artık birgöl olacak ve en yakın denizkıyısına 500 km uzaklıkta

olacaktı. Projenin ekolojik açıdan da et-kisi büyük olacaktı. Suyun azalmasıyladenizin daha da tuzlanması buradaki ya-şamı olumsuz etkileyecekti. Tabii bu-harlaşma yağış rejimindeki değişiklik veiklimsel özelliklerin farklılaşması da ön-görülemeyen başka etkilere yol açacaktı.

Sörgel’in projesi bununla da bitmi-yordu. Projenin ileriki aşamasında Afri-ka’da oluşturulacak iki göl de bulunu-yordu. Çad gölü, Sahra çölünün en bü-yük vahası olmaya adayken, Kongo ır-mağıyla oluşturulacak Kongo gölü deOrta Afrika’nın en büyük gölü olacaktı.

Sörgel’in bu düşüncelerine pek rağ-bet edilmemiştir. O, 1952’de ölümünekadar düşüncelerini sürekli savunmuşve geliştirmiştir. Yine de Sörgel’in buprojesi kimi bilimkurgu kitaplarında yerbulmuştur. Bunlardan biri Philip K.Dick’in Yüksek Şato’daki Adam (TheMan in the High Castle) adlı romanıdır.

Özgür Tek

Kaynaklar http://www.henry-davis.com/MAPS/AncientWebPages/105mono.htmlhttp://www.flourish.org/upsidedownmap/http://cartanciennes.free.fr//maps/http://www.eupedia.com/europehttp://www.library.yale.edu/MapColl/oldsite/map/lovemap.gif

http://maps-n-views.com/landkarten/lk_gross/lk2767_e.htmhttp://oncampus.richmond.edu/academics/context/17_siecle/clelie_tendre.htmhttp://www.libs.uga.edu/darchive/hargrett/maps/maps.htmlhttp://www.henry-davis.com/MAPS/AncientWebPages/AncientL.htmlhttp://academic.emporia.edu/aberjame/map/h_map/h_map.htmhttp://strangemaps.wordpress.com/http://catholicgauze.blogspot.com/http://www.worldmapper.org/http://astrogeology.usgs.gov/

ilgincHaritalar:Layout 1 7/27/08 7:34 PM Page 91

Page 93: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Ülkemiz deniz ekosisteminde çok sayıdacanlı grubu var. Deniz bitkileri de bunlardanbiri. Deniz ekosisteminde her ne kadar hay-vanlar kadar popüler olmasalar da ekosiste-min işleyişi açısından çok önemliler. Deniz bit-kileri, kara bitkilerinde olduğu gibi çiçeksizve çiçekli olarak iki gruba ayrılır. Çiçeksiz bit-kileri yosunlar ve algler oluştururken çiçeklibitkileri deniz çayırları ve erişteler oluşturur.Deniz bitkileri fotosentez yoluyla kendi besin-lerini üretir. Böylece besin zincirinin ilk hal-kasını oluşturarak başka canlılara besin sağ-larlar. Bunun yanında büyük boyutlu olanlar(makro algler) öteki canlılara barınma ve üre-me için yaşam alanı oluşturur. Bunlara ek ola-rak eczacılık, tıp, kozmetik, gıda gibi alanlar-da da kullanıldıklarından ekonomik değerleride bulunur. Sayılan özellikleri barındıran bel-ki de en iyi örnek, kıyılarımızda büyük popü-lasyonlar oluşturan ve bilimsel adı Posidoniaoceanica olan deniz çayırı. Bilimsel adını mi-tolojideki deniz tanrısı Poseidon’dan alan de-niz çayırları çok yıllık otsu bitkilerdir. Boyları

40-120 cm arasında değişir. Yaprakları şeritbiçiminde olur ve genişliği 7-11 mm kadardır.Rizom denen köksü gövdeleri vardır ve bugövdeler her yıl yatay olarak 5-12 cm, dikeyolarak da 0,3-7 cm kadar büyür. Yaşayabildi-ği sıcaklık 11-29°C arasında değişir.

Deniz çayırları çok sığ yerlerden derinliği40 m’ye kadar olan yerlerde bulunur. Yaşamalanı olarak, tutunabileceği yumuşak, kumluve çamurlu zeminleri seçer. Bu gibi zemin-ler, başka deniz canlılarınca sürekli kullanıl-mayan, erozyona uğrayan ve değişkenlerinçok olduğu yerlerdir. Posidonia oceanica bugibi zeminlere kökleriyle tutunarak zemininerozyona uğramasını önler. Bunun yanında,kabuklu hayvanlar, yumuşakçalar, yosun hay-vancıkları gibi çok sayıda omurgasız canlıyave balığa üreme ve barınma olanağı da sağ-lar. Ayrıca öteki deniz bitkilerine oranla çokoksijen üreterek suyun oksijen oranının art-masını sağlar. Tüm bunlar, deniz çayırlarınınekosistem için ne kadar önemli olduğunungöstergeleridir.

Kıyı ekosistemleri, dünyanın birçok bölge-sinde olduğu gibi, endüstriyel etkinlikler, yo-ğun nüfusa bağlı deniz kirliliği, teknelerin ça-palarını deniz çayırları üzerine atması, deniztabanını bozan trol gibi balık avlama yöntem-leri, kıyısal yıkımlar ve yapay plajlar gibi ne-denlerle her geçen gün bozuluyor. Bu etken-lerden en büyük zararı deniz çayırları ve bunabağlı olarak deniz çayırlarını yaşam alanı ola-rak kullanan türler görüyor. Deniz çayırları-nın geri dönüşü olmayan biçimde azalması de-niz ekosisteminin sağlıklı kalmasını zorlaştırı-yor. Bu durum basit önlemlerle bir dereceyekadar azaltılabilir. Teknelerin çapalarını şa-mandıralara bağlaması, yasak bölgelerde diptrolü çekilmemesi, yok olan deniz çayırlarınınyerlerine büyük kitleler halinde yeniden dikimyapılması gibi önlemler deniz çayırı popülas-yonlarının artmasını sağlayacaktır.

Kaynaklar:Cirik Ş., Cirik S., 1999. Su Bitkileri (Deniz Bitkilerinin Biyolojisi,

Ekolojisi, Yetiştirme Teknikleri) Ders Kitabı. Ege Üniversitesi Ba-sımevi Bornova-İzmir.

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200892

Türkiye DoğasıB ü l e n t G ö z c e l i o ğ l u

Türkiye DoğasıDeniz Çayırı Posidonia oceanica ve

Doğu Akdeniz’de Bir Araştırma

turkiye dogasi:Layout 1 7/28/08 1:06 AM Page 92

Page 94: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 93

Doğu Akdeniz’de Deniz ÇayırıTransplantasyonu

Ülkemizde, ilk kez bir deniz çayırı transp-lantasyonu (bitkiyi yerinden çıkarıp başka biryere dikmek) yapıldı. Akdeniz’in en doğusun-da, Suriye sınırında yapılan çalışmayı, ODTÜDeniz Bilimleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. Ali Ce-mal Gücü yürüttü. Biz de Haziran 2007’debölgede bir dalış yaptık ve dikimi yapılan de-niz çayırlarını görüntüledik. Dalış sonrasındaaldığımız görüntüleri ve edindiğimiz bilgileriGücü’yle paylaştık ve projeyle ilgili daha ay-rıntılı bilgi aldık.

BTD: Projeye nasıl başladığınız? Doç. Dr. Ali Cemal Gücü: Türün önemiyle

başlayalım. Deniz çayırı, Posidonia oceanica,Akdeniz kıyı ekosistemi için anahtar tür, birbaşka deyişle ekosistemin olmazsa olmazı.Başta öteki türler için yaşam alanı oluşturuyorve bunun yanı sıra, sayısız işlevi var: Suyunoksijenleşmesini sağlaması, besin tuzlarını tu-tarak su kalitesini kontrol etmesi, kıyı eko-sisteminin önemli bir bölümünü oluşturan yu-muşak zeminlerde sedimenti (zemini oluştu-ran madde) sabitleyerek canlıların yerleşme-sine olanak sağlaması, dalgaların yıkıcı etki-sini önleyip kıyı erozyonunu engellemesi, çoksayıda türe barınma ve beslenme alanı sun-ması gibi. Bütün bu özellikleriyle içinde bu-lunduğu ekosistemi olgunlaştırır ve ekosiste-

min direncini artırır. Bunun anlamı şudur:Ekosistemler her biri farklı gereksinimleri vefarklı işlevleri olan, birbiriyle ilişki içindekiçok sayıda canlıdan ve bu canlıların yaşam-sallıklarını sınırlayan çevresel ve fizikokimya-sal etkenlerden oluşur. Bu kadar çok bileşeninbir arada ve uyumlu bir denge içinde var ola-bilmesi, yani ekosistemin olgunlaşması uzunbir süreç gerektirir. Ekosistemlerin olgunlaş-masına katkıda bulunan bazı kolaylaştırıcılarvardır. Posidonia oceanica yukarıda yalnızcabir bölümü sayılabilen özellikleri nedeniyle bukolaylaştırıcılardandır. Olgun ve dengelerioturmuş ekosistemlerin dışarıdan müdahale-lere karşı direnci de yüksektir. Ekosistem di-renci, günümüzde denizler için çok önemli.Akdeniz için örnek verecek olursak, başta Kı-zıldeniz göçmenleri olmak üzere, yabancı veyayılımcı türlerin başarılı ya da başarısız ol-ması tümüyle ekosistem direnciyle ilgilidir. Bizde bu projeyle deniz çayırı popülasyonunu

kontrol ederek ekosistem direncini artırmayıamaçladık. Kuzeydoğu Akdeniz’de Mersin veİskenderun körfezlerinde ticari olarak avlananbalık stoklarının dağılım gösterdiği yumuşakzeminlerde Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’egiren yayılımcı Kızıldeniz göçmeni türlerin çoksayıda olması, buna karşın Taşeli Boğazı’nı ta-kiben batıya doğru bu sayının düşmesi dikka-timizi çekti. Bu bölgeleri karşılaştırdığımızdaaradaki en önemli farkın deniz çayırı olduğu-nu gördük. Mersin ve İskenderun körfezlerin-de deniz çayırına rastlanmıyor. Bunun üzerinePosidonia oceanicanın Akdeniz kıyı ekosiste-mi içindeki bilinen işlevlerinin yanı sıra Ak-deniz’i yabancı yayılımcı türlere karşı da sa-vunduğunu düşünmeye başladık. Bu türün Ak-deniz’in kuzeydoğusundaki yayılışının nedenTaşeli Boğazı’nda sonlandığını araştırmaya ka-rar verdik.

BTD: Projeni süresi ne kadar ve elde etti-ğiniz sonuçlar nelerdir?

ACG: İki yıl süren araştırmanın sonucundaolası tüm çevresel değişkenleri karşılaştırdıkve türün kuzeydoğu Akdeniz’de yaşayamama-sına neden olabilecek herhangi bir ipucunarastlamadık. Bunun üzerine 2004 sonbaha-rında ilk transplantasyon deneyimizi ODTÜDeniz Bilimleri Enstitüsü’nün (Erdemli-Mersin)önünde başlattık. Anamur’da (Mersin) sağlık-lı bir çayırdan aldığımız deniz çayırı filizlerini,metal çerçevelere döşenmiş naylon iplerinüzerine plastik kelepçelerle tutturduk ve buşekilde zemine yerleştirdik. Yerleştireceğimizyeri seçerken zemin yapısının kum/çamurolup olmadığına ve özellikle başka bitkilerinbu yeri kullanıyor olmasına dikkat ettik. Eki-min ardından, deniz çayırı sürgünlerinin sağ-lıklı gelişip gelişmediğini düzenli olarak kont-rol ettik.

Ayrıca küresel ısınmaya bağlı sıcaklık artı-şının sürgünlerin gelişimi üzerine etkisini iz-leyebilmek için ekim yerinin yakınına sürekliölçüm yapan termometreler yerleştirdik. De-niz çayırı ekimlerini biri kontrol grubu olmaküzere dört ayrı yerde yaptık. Bu çayırlardanikisi trollerle yerinden sökülerek tahrip edildi.Öteki ikisiyse yaşamaya devam ediyor.

BTD: Bundan sonra neler yapılacak? ACG: İlk ekim çalışmalarımızda türün Ak-

deniz’in en doğusunda yaşayıp yaşamadığınıöğrenmek istedik ve şu ana kadar elde ettiği-miz bulgular P. oceanicanın bu bölgede yaşa-yabileceğini gösterdi. Ancak bu ekim yöntemiçayırın yılda yalnızca birkaç santimetre gibiçok yavaş bir hızla gelişmesini sağlıyor. Dola-yısıyla şu an için sık ancak birkaç metrekare-den oluşan “sualtı bahçemizin” bir insan öm-rü içinde Akdeniz’i istilacı türlere karşı koru-yacak sağlıklı ve geniş çayırlara dönüşmesinibeklemek biraz hayal. Bu nedenle daha fark-lı ekim yöntemleri kullanarak çayırımızı ge-nişletmeyi düşünüyoruz.

turkiye dogasi:Layout 1 7/28/08 1:06 AM Page 93

Page 95: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Su, canlıların yaşamında, vazgeçilmezöğelerden biridir. Çünkü su, canlı hücrele-rin büyük bir bölümünü oluşturur. Ancaksuyun yaşamımızdaki önemi yalnızca bu-nunla sınırlı değil. Örneğin suyun ısıtılma-sıyla ortaya çıkan buhar günlük yaşamı-mızda büyük bir önem taşıyor. Bu ayki ko-numuz da buharın yaklaşık 2000 yıldır na-sıl kullanıldığı.

Buhar gücünün ne zaman keşfedildiğitam olarak bilinmiyor. Büyük olasılıkla ate-şin keşfinden sonra olduğu tahmin ediliyor.Oysa ateş bulunmadan da yeryüzünde ısıdeğişimleri nedeniyle buharlaşma oluyor-du. Ancak bu güç kontrol edilemediği içinde kullanılamıyordu.

Atalarımız soğuk kış aylarında ateşinüzerine koydukları suyun bir süre sonrayok olduğunu gördüler. O dönemlerde ate-şin üzerinde ısıtılan suyun oluşturduğu bu-har çevreye yayılarak az da olsa ortamı ısıt-mak için kullanılıyordu. Ancak buharın eş-siz gücü daha keşfedilememişti.

Buharın kontrollü bir şekilde ilk kulla-nımına Eski Mısır’da rastlıyoruz. Birçok bi-lim insanı Eski Mısır’da bulunan devasa ta-pınak kapılarının buhar gücüyle açılıp ka-patıldığını kabul ediyor. Bu bilgiye göretonlarca ağırlıktaki dev taş bloklar, buhargücünün hareket ettirdiği bir makara sis-temiyle açılıp kapatılıyordu. Bu sistemdealtına ateş yakılan bir kabın içinde bulunansu, ısıtılarak buhar haline getiriliyordu. Bu-har bu kaptan bir boruyla başka bir kabaaktarılıyor ve oradaki suyun düzeyini de-ğiştiriyordu. Bu düzey değişikliğinden or-taya çıkan basınç da tahtadan yapılmış bü-yük makaraları hareket ettiriyordu ve böy-lece büyük kapılar kolayca açılabiliyordu.MÖ 200’lü yıllarda gerçekleşen bu olay bi-ze Mısırlıların buharı o yıllarda etkili bir bi-çimde kullanabildiğini söylüyor.

Eski Mısır’dan sonra buhar kullanımınaEski Yunan’da da rastlıyoruz. Birinci yüz-yılda İskenderiye’de yaşayan Hero adlı mü-hendis, uçları birbirine göre zıt yönleri gös-teren iki eğik tüpün yerleştirildiği oyuk birküreden oluşan basit bir türbin yapıyor.Uzaktan bakıldığında bir topa benzeyen buaygıt alttan ısıtıldığında haznesinde bulu-nan su buharlaşarak uçlardan çıkıyor ve

böylece türbin dönüyordu. Buharla çalışanbu ilk basit makinenin insanların dikkatiniçekmek için tapınaklarda kullanıldığı bili-niyor. O yıllarda icat edilen bu makine çokbaşarılı olmasa da bizlere etki tepki yasa-sını öğrettiği için ayrıca günümüzde kul-landığımız motorların öncüsü olduğu içinbüyük bir önem taşıyor.

İlkçağdan sonra birçok bilim insanı bu-har gücünü çeşitli amaçlarla kullanmak is-tese de yapılan birçok girişim başarısızlık-la sonuçlanmıştır. Tarihi verilere göre bu-har gücünün başarıyla kullanıldığı ikinci ör-nek 12. yüzyıla dayanıyor. O yıllarda Fran-sa’daki Rheims kentinde yapılan kilise or-gu sıcak suyla oluşturulan buharla çalışı-yordu.

Buhar gücünün bilimsel olarak kulla-nılmaya başlamasıysa 16. yüzyıla dayanı-yor. Bu yüzyılda birçok bilim insanı, bu-harın kullanımıyla ilgili önemli adımlar at-mıştır. Örneğin Hieronymus Cardan adın-daki matematikçi, fizikçi ve felsefeci, bu-harın yoğunlaştırılması sonucunda ortayaçıkan vakum etkisini keşfediyor ve bu bil-giyi Cardan’s Formula adlı kitabında ya-yımlıyor. Cardan’dan sonra 1571’de Matt-hesius adlı bilim insanı, az miktarda bu-harın kapalı bir kaba hapsedilmesiyle bü-yük bir güç elde edilebileceğini buluyor.Bu buluştan sonra 1588’de sanatçı, askerve mühendis olarak bilinen Agostino Ra-melli adındaki bir İtalyan, buharla çalışançok sayıda makine tasarlıyor ve bunlarıbir kitap olarak yayımlıyor. Bu çalışmala-rından dolayı Paris’te yaşayan Ramelli,Fransa Kralı III. Henry tarafından ödül-lendiriyor.

Günümüzde daha çok ressam olarak ta-nınan ama aynı zamanda iyi bir matema-tikçi ve mühendis de olan Leonardo da Vin-ci de buharın gücünü keşfediyor ve onunlailgili çeşitli çalışmalar yapıyor. Bu çalışma-lardan en önemlisi, içinde silindir ve pistonbulunan ve Leonardo kabı adı verilen ica-dıdır. Bu icat bugün buharla çalışan maki-nelerin en temel iki parçasını oluşturuyor.Leonardo buharla çalışan bir de buhar si-lahı tasarlıyor. Bu silahta kapalı bir kabınkömürle ısıtılan yüzeyine su verilmesiyle birpatlama yaratılarak namluya benzer bir bo-ruya konan topun fırlatılması amaçlanıyor-du.

Buhar gücünün kullanıldığı başarılı vegünümüze kadar ulaşan ilk icadı, Fransızfizikçi Denis Papin yapıyor. 1679’da Papiniçinde suyun kaynadığı ve biriken buharınsuyun kaynama noktasını yükselttiği, ağzısıkıca kapanan bir tencere icat ediyor. Butencereye buhar basıncının çok yükselme-sine karşın bir de düdük adı verilen vanaekliyor. Bugün düdüklü tencere olarak kul-landığımız tencereler işte bu şekilde ortayaçıkıyor. Böylece yemeklerin daha kısa sü-rede ve daha iyi pişirilmesi sağlanıyor.

Buharın etkili olarak kullanıldığı ilk ma-kineyse Thomas Savery adlı mühendisinbulduğu ve savery makinesi adı verilen ma-kinedir. 1698’de icat edilen bu makinede,kömürle ısıtılan kazandan gelen buhar, birodacığa alınır ve bu odacığa soğuk su dö-külmesiyle buhar su haline dönüştürülür-

C e n k D u r m u ş k a h y [email protected]

Yeşil Teknik

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200894

Yeşil TeknikSuyun Gücü, Buhar

Hero’nun buhar türbini

Leonardo da Vinci’nin buhar gücüyle çalışan top çizimi

yesilteknikT:Layout 1 7/28/08 1:35 AM Page 94

Page 96: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

ken vakum elde edilir. Bu vakum da pom-pa görevi görür. Savery makinesi pompagibi çalışması nedeniyle uzun yıllar ma-denlerde ortaya çıkan suyun tahliye edil-mesinde kullanılmıştır. Ancak çok ısıya ge-rek duyması ve verimsiz olması nedeniylefarklı alanlarda kullanılamamıştır.

Bu basit buhar makinesinden sonra da-ha çok alanda kullanılan ve günümüzdepetrol kuyularında gördüğümüz pompala-ra benzeyen, bir makine geliştirilmiştir. İn-giliz mühendis Thomas Newcomen’ın1712’de yaptığı bu makineye de Newco-men Makinesi denir. Bir öncekinden dahafarklı olan bu makinede bir piston bulunu-yordu ve bu piston bir tulumbaya bağlanı-yordu. Piston silindirin en üst noktasın-dayken silindirin içine gönderilen su buha-rı yoğunlaştırılıyor böylece atmosfer basın-cının etkisiyle piston aşağıya iniyordu. Pis-tonun bu hareketiyle de tulumba aşağı yu-karı hareket ediyordu.

Newcomen makinesinin icadından yak-laşık 50 yıl sonra James Watt adlı İskoçya-lı bir mühendis bu makineyi tamir ederkenonu daha verimli bir hale getirmiştir. Bu-harın aynı odada ısıtılıp soğutulduğu ma-kineye bir oda daha ekleyerek sıcak ve so-ğuk olmak üzere iki odalı bir makine yap-mıştır. Buharın sıcak odadan soğuk odayada geçişini kontrol etmek için supap denenyapıları da eklemesiyle bu basit makine pis-tonun ileri-geri hareketini sağlayarak bir te-kerliği döndürmeyi başarabiliyordu. Böyle-ce buhar gücüyle çalışan Watt’ın makinesiısı enerjisini mekanik enerjiye çevirerek bü-yük bir devrim yaptı.

Bu buluştan sonra yani ısı enerjisininmekanik enerjiye dönüştürülmesiyle buhargücüyle çalışan makinelerin çeşitleri hızlaarttı. İlk önceleri yalnızca su pompalarındakullanılan bu makineler zamanla tekstil sa-

nayinde de kullanılmaya başlandı. Dahasonra ABD’li bir mucit ilk buharlı gemiyiyaptı. Böylece buhar insanların özgürce ha-reket etmesine olanak sağlamıştır. Buhar-lı gemileri kısa bir süre sonra buharlı lo-komotifler ve lokomobil adı verilen buhar-lı otomobiller izlemiştir.

Bu gelişmelerden sonra geliştirilen bu-har türbinleriyse daha yüksek verimli ma-kine ve araçların üretilmesinde kullanıl-mıştır. Böylece buhar gücü yaşamımızın birçok alanına girmiş ve işlerimizi kolaylaştır-mıştır.

Eğer atalarımız buharın bu eşsiz günü-cü keşfetmemiş olsaydı bugün çevremizde

kullandığımız makinelerin hemen hemenhiçbiri olmayabilirdi. Örneğin kara taşıtla-rında kullanılan içten yanmalı motorlar dabuhar makinelerinin geliştirilmesiyle ortayaçıkmıştır. Bunun da ötesinde eğer buharmakineleri olmasaydı endüstri çağı adınıverdiğimiz dönem de olmayabilir ve bugünhala, insan gücüne ya da beygir gücüne da-yalı bir toplum olarak yaşamımızı sürdürü-yor olabilirdik.

Günümüzde buharlı lokomotifleri ya dayandan çarklı buharlı gemileri kullanmasakda suyun gizli gücü olan buharı birçok alan-da kullanmayı sürdürüyoruz. Örneğin he-pimiz evlerimizde eşyalarımızı ütülemekiçin buharlı ütüleri ya da buhar makinele-rini, yemeklerimizi pişirmek için düdüklütencereleri kullanıyoruz. Bitkilerden eldeedilen, parfüm ve kozmetik yapımında kul-lanılan birçok bileşik bugün hala buharlaçalışan kazanlarda elde edilmeye devamediyor. Birçok besin maddesi de yine bu-harla sterilize ediliyor. Saunalarda buharyardımıyla bedenimizdeki toksinleri ataraksağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Kuşkusuzbuharın kullanım alanları bunlarla da sınırlıdeğil.

Nükleer santrallerde ve nükleer deniz-altılarda da buhar gücü kullanılıyor. Bu or-tamlarda elde edilen nükleer enerjiyle bu-har üretiliyor ve buhar türbinleri çalıştırılı-yor. Bu türbinlerin dönmesiyle de elektriküretiliyor. Bunun dışında buharla çalışanroket motorları da var. Bu tip motorlar gü-nümüzde kara araçlarında kullanılıyor.

Kaynaklar Briggs A., 1982, The Power of Steam: An Illustrated History of the

World’s Steam Age, The University of Chicago Pres.Mumford L., 1962, Technics and Civilization, A Harbinger Book, New

York.Asimov I., 2004, Bilim ve Buluşlar Tarihi, İmge Kitapevi, İstanbul Wilkonson P and Polard M., 1991, The Industrial Revolution : Ideas

That Changed the World, House Publishers, New York Thurston R., 1878, A History Of The Growth Of The Steam Engine, D

Appleton and Company, New York

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 95

yesilteknikT:Layout 1 7/28/08 1:35 AM Page 95

Page 97: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Bilim TarihindeBu AyM u r a t D i r i c a n

6 Ağustos 1945

İlk AtomBombası

6 Ağustos 1945’teABD ilk atom bombası-nı, II. Dünya Savaşı sı-rasında Japonya’nınHiroşima kentine attı.Little Boy yani KüçükOğlan adı verilen bom-ba ABD HavaKuvvetleri’ne bağlıEnola Gay adlı B-29 tipi bir bombardıman uça-ğından atıldı.

ABD’de atom bombasına yönelik ilk çalışma-lar II. Dünya Savaşı sırasında, Manhattan Projesiadıyla başlatılmıştı. 1942’de dönemin ABD yöne-timi, New Mexico eyaletindeki Los Alamos bölge-sinde bir grup ünlü bilim insanını bir araya ge-tirdi. Robert J. Oppenheimer öncülüğünde üç yılçalışan bilim insanları, ilk bombayı yapmayı ba-şarmışlardı.

Atom bombasının ilk denemesi 16 Temmuz1945’te Meksika sınırına yakın Alamogordo çö-lünde gerçekleştirildi. Trinity kod adlı bu dene-mede patlamanın şiddeti inanılmazdı. Patlama16.000 ton dinamitin patlamasına eşdeğerdi ve ogüne değin bilinen patlamaların en şiddetlisiydi.Bunun üzerine atom bombasının Japonya’nın ikiönemli kentinde kullanılması kararlaştırıldı.Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bu iki bomba,100.000 üzerinde insanın ölümüne neden oldu.

7 Ağustos 1947

BüyükOkyanus’uSalla Geçmek

7 Ağustos 1947’deNorveçli etnolog ThorHeyerdahl ve beş arka-daşını taşıyan Kon-Tiki adlı sal, kat ettiği 4000 milin ardından, Büyük Okyanus’takiTuamotu Adaları açıklarındaki Raroia kayalıklarına çarptı. Aynıyıl 28 Nisan’da Peru kıyılarından yola çıkan Kon-Tiki mürette-batının amacı, Güney Amerika’da, Kristof Kolomb öncesi döne-min malzeme ve teknolojisiyle Büyük Okyanus’un geçilebilece-ğini göstermekti.

Böylece uzak uygarlıklar ve kültürler arasında okyanus aşı-rı ilişkilerin kurulmuş olabileceği savlarını güçlendirmek isti-yorlardı. Başka bir deyişle, Kolomb öncesi dönemde GüneyAmerika uygarlıklarının, Büyük Okyanus’u salla geçerekPolinezya gibi adalarda koloni kurmuş olabileceğini kanıtlamakistiyordu. İnkaların güneş tanrısının adını taşıyan sal, yaklaşık4300 mili 101 günde kat ederek Polinezya adalarına ulaşmayıbaşardı. O günlerde az sayıda akademisyen Heyerdahl’a destek

veriyordu.Bugün onun hipotezi,

dilbilimsel, genetik ve kül-türel temelde dayanaklar-dan yoksun. Tersine en sonkanıtlar Polinezya adaların-da yaşayanların doğudandeğil, batıdan geldiğini or-taya koyuyor.

10 Ağustos 1897

Aspirin10 Ağustos 1897’de Dr. Felix Hoffmann

asetilsalisilik asidi kimyasal olarak arı ve ka-rarlı durumda elde etmeyi başardı.Hoffmann’ın, Aspirin’in doğum belgesi olarakadlandırılabilecek laboratuvar notlarında“…aşındırıcı etkisinin olmayışı ve ekşimsi tadıgibi avantajlı fiziksel niteliklerinden ötürüasetilsalisilik asit, salisilik asit yerine kullanı-labilir…” Hofmann’ı başarıya götüren güdü,aslında babasının romatizmadan kaynakla-nan eklem ağrılarına bir çare bulma isteğiydi.Çünkü daha önce denediği salisilik asitin, kö-tü tadı ve mide kanamasına yol açması gibi

olumsuz yan etkileri olmuştu. Hofmann, bukonuda daha önce 1850’li yıllarda çalışanFransız kimyacı Charles Frederic Gerhardt’ınbulgularını bir adım ileriye götürmüştü.Gerhardt çeşitli bitkilerden astetisalisilik asidielde edebilmişti ama elde edilen madde hemarı durumda değildi hem de çok çabuk bozu-luyordu.

Hoffmann babasının ağrılarını dindirmeçabası sırasında, diasetilmorfini yani eroini dearı durumda elde etmeyi başarmıştı. Hatta1898-1910 arasında tıpkı aspirin gibi eroin deilaç olarak satılmıştı. Hoffmann’ın Ağustos1897’de iki hafta arayla elde ettiği bu iki mad-denin de yirminci yüzyılda çok önemli etkilerioldu.

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200896

bilimTarihi:SATRANC 7/27/08 6:51 PM Page 96

Page 98: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

15 Ağustos 2006

GüneşSistemi’ninSınırında

15 Ağustos2006’da Voyager I,insan yapımı bir ci-sim olarak, GüneşSistemi’nin sınırı kabul edilen noktaya yani Güneş’ten100 AB (AB = Astronomik Birim = 150.000.000 km) uzak-lığa ulaştı. Bu, Dünya’nın Güneş’e uzaklığının 100 katıyani 15 milyar kilometrelik bir uzaklık. Güneş’ten bu ka-dar uzak bir yerde, öteki uzay araçları gibi Güneş enerji-sinden yararlanamayacağı öngörülen Voyager I, pasif ça-lışan bir nükleer enerji üreteciyle desteklenmişti. Bu üre-teç sayesinde ürettiği elektrikle, bugün de topladığı bilgi-yi bize aktarabiliyor. Yaklaşık 30 yıl önce, 5 eylül 1977’defırlatılan Voyager I, bunca zaman boyunca gezegenlerinde ötesine geçerek, Güneş’in etkisinin neredeyse sıfıra in-diği bir bölgede yoluna devam ediyor. Günde yaklaşık 1milyon km yol alan Voyager I, önümüzdeki on yıl içindeyıldızlararası bölgede yoluculuğunu sürdürecek.

27 Ağustos 2003

Dünyanın En Büyük Pili27 Ağustos 2003’te dünyanın en

büyük pili, Alaska’nın ikinci büyükkenti olan Fairbanks’a acil durumlardaenerji sağlamak üzere devreye girdi.Bölgedeki çetin iklim koşulları nede-niyle, belli aralıklarla karanlığa gömü-len Fairbanks kenti çareyi, aklaşık 35milyon dolara mal olan dev bir pil yap-

mada bulmuştu. 13.760 büyük nikelkadmiyum pilden oluşan bu dev pil,yaklaşık 1300 ton ağırlığındaydı ve2000 m2lik bir alanı, yani bir atletizimsahasından daha büyük bir alanı kaplı-yordu. 12.000 insana yetecek kadarenerji depolayabilen dev pil, bir dizeljeneratör yardımıyla sekiz dakikadadevreye girebiliyor. Bu, sıcaklığın -50derecenin altına düşebildiği Fairbanksgibi bir kent için yaşamsal bir önlem.

20 Ağustos 1947

A VitaminininKeşfi

Hollandalı iki kim-yacı Jozef FerdinandArens ve David Adriaan van Dorp, A vitaminini bul-du. Aynı yılın sonlarına doğru, başkanlığını O.Isler’in yaptığı bir bilim insanı grubu, A vitamininiyapay olarak elde edip ticari bir ürün haline dönüş-türecek üretim yöntemini geliştirdi. Öncesinde,1913’te Thomas B. Osborne ve Lafayette Mendel fa-reler üzerinde yaptıkları deneylerle yağların içerdi-ği faktör A’nın büyümenin sürekliliğini doğrudanetkilediğini keşfetmişlerdi. Bu dönemde A vitaminiolarak anılmaya başlansa da bileşimi tam olarak çö-zülememişti.

25 Ağustos 1867

Michael Faraday

Ünlü İngiliz bilim insanı MichaelFaraday, 25 Ağustos 1867’de yaşama vedaetti. Kimyacı ve fizikçi Faraday’ın, elektro-manyetizmanın anlaşılmasına çok büyükkatkıları olmuştu. Deneysel bilimin öncü-lerinden biri olan Faraday, büyük orandakendi kendini yetiştirmiş biriydi. İngiliz

Kraliyet Enstitüsü’nde, Sir Humphry Davy’nin asistan olarak ya-nına aldığı Faraday, önceleri analitik kimya üzerine yoğunlaş-mış ve 1825’te benzen maddesini keşfetmişti. Onun en önemliçalışmalarıysa elektromanyetizma üzerine oldu. Bu alanda elek-trik motorları ve dinamolarının temelini oluşturan elektroman-yetik indüksiyonu keşfetti. Onun çalışmaları sayesinde elektrikgünlük yaşamın önemli ve ayrılmaz bir parçası oldu.

19 Ağustos 1960

İlk Uzay Turistleri (Uzaya Gönderilenİlk Canlılar)

19 Ağustos 1960’taDünya yörüngesine fırla-tılan Sovyet uzay aracıSputnik 5, Belka veStrelka adlı iki köpek,yaklaşık 40 fare, iki sıçanve bir miktar bitkiyledünya çevresindeki bir günlük yolculuğuna başladı. Bu ilkuzay turistleri, uzaya gönderilen ve dönen ilk organizma-lar olarak tarihe geçti. Dünya yörüngesindeki bir gününardından roketleri yeniden ateşlenen Sputnik 5 iniş kap-

sülü, ertesi gün yeryüzüne sorun-suz biçimde dönmeyi başardı. Dahaönce, Kasım 1957’de fırlatılanSovyet uzay aracı Sputnik 2, taşı-dığı Laika adındaki Sibirya Haskisiköpekle uzaya ulaşmış ancak yer-yüzüne dönememişti. Uzaya çıkanilk canlı olan Laika birkaç gün son-ra yaşamını yitirmişti.

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 97

bilimTarihi:SATRANC 7/27/08 6:51 PM Page 97

Page 99: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Yaz aylarının kavurucu sıcaklarında serin-lemenin belki de en iyi yolu suya girmek. De-nize gitme fırsatı bulamayanların seçeneği ge-nellikle havuz oluyor. Havuzun serin sularınaatlamak çoğumuza ilaç gibi geliyor. Ne var kibizlere büyük keyif veren havuzlar, sağlıklı veuygun koşullarda bakımı yapılmazsa da sağlı-mızı ciddi ölçüde tehdit edebiliyor. Havuzlarınbirçok kişi tarafından kullanılması, ıslak ya danemli ortamlarda mikroorganizmaların dahakolay üreyebilmesi, havuz sularının toz, kumgibi açık hava öğelerinin etkisinde kalması çe-şitli hastalıklara zemin hazırlıyor. Sağlıksız ha-vuzlar her yaştaki insanı olumsuz etkilemeklebirlikte en çok çocuklar ve bayanlar için teh-like oluşturuyor. Yalnızca havuzun sağlıklı ol-ması yeterli değil. Hastalıklardan korunmakiçin bizim de dikkat etmemiz gereken nokta-

lar var. Gerekli kurallara uyarak hastalanmariskimizi önemli ölçüde düşürebiliriz.

Bakteriler, virüsler ve mantarlar havuzlar-da hastalıklara yol açan mikroplar. Bir havu-zu bu mikropların saldırısından tam olarak ko-rumak olanaksız. Mikroplar rüzgâr, toz, kum,böcekler ya da insanlar tarafından havuza ta-şınır. Bu mikropların yol açtığı hastalıklarınbaşında cilt enfeksiyonları, orta kulak iltihap-ları, mantar hastalıkları ve göz enfeksiyonları(konjonktivit) gelir. Bu hastalıklara ek olarak,ishal ve ateşle seyreden bağırsak enfeksiyon-ları da görülebilir. Havuzlardaki önemli risk-lerden birisi de sarılık. Virüslerin yol açtığı vebulaşıcı sarılık olarak bilinen hepatit A en-feksiyonları özellikle havuza giren çocuklariçin büyük bir tehlike oluşturur. Genellikle,kan, idrar gibi vücut salgılarından bulaşan he-

patit B ve hepatit C de çok önemli. Öyle ki ba-zı araştırmacılar hepatit aşısı olmamış çocuk-ların havuzlara girmesini önermiyor.

Havuza giren mikropların tehlikeli orandaartışını önlemek ve insan sağlığını tehdit et-meyecek düzeye düşürmek olanaklı. Sağlıklıbir havuz keyfi yaşamak için uygun havuz ba-kımı ve ilaçlama gerekir. Aynı anda çok sayı-da kişinin kullanımına açık havuzlardaki su-yun uygun filtre edilmesi ve klorlanması, has-talıkların önlenmesi için ilk şartlar. Yüzmehavuzlarında serbest klor miktarının 1-3mg/L arasında (ortalama 2 mg/L) olması ge-rekir. Klor düzeyinin havuzun kullanımınabağlı olarak düzenli aralıklarla ölçülmesi ge-rekir. Müstakil evlerin havuzlarındaki klormiktarı haftada 2-3 kez ölçüllmeli. Halka açıkhavuzlardaysa klor miktarının günde 3 kez öl-çülmesi gerek. Suyun uygun şekilde klorlan-ması mikropların tümüyle ölmesi anlamınagelmez. Yapılan bazı çalışmalar, klor düzeyi 2mg/L’den çok olan havuzların neredeyse ya-rısında E. Coli ve Pseudonomas gibi bakteri-lerin hâlâ yaşayabildiğini gösteriyor. Havuz-larda kullanılan klorun koruyucu etkileri ol-masının yanı sıra bazı sakıncaları da var.Araştırmacılar, klorun bazı yan ürünlerininçocuklarda astım hastalığına yol açabildiğinibelirtiyor. ABD'deki Çevre Koruma Dairesi,klor ve yan ürünlerinin bedende emilerekkanser riskini arttırdığını söylüyor. Havuzlar-daki klor ve suyun asitli olması kadın genitalbölgesinde ve idrar yollarında da iltihaplaraneden olabilir.

Sağlıklı bir havuz için klor miktarının yanısıra suyun pH değeri de çok önemli. SuyunpH değeri 7,0 ise bu durum nötral kabul edi-lir. Bu değer 7,0'ın altındaysa asitli, üstün-deyse bazlı olduğunu gösterir. Özellikle cilt vegöz sağlığı için havuzlarda pH değerinin 7,0-7,6 arasında olması amaçlanır. Suyun pH de-ğeri 7,0'dan düşük ya da 7,6'dan yüksek ol-duğunda gözlerde ve burunda yanma, cilttekuruma ve kaşıntı görülür.

BiLiMveTEKNiK Ağustos 200898

f s e n e l @ e x c i t e . c o m

insan ve sağlık

Kulak İltihabı Havuzların keyfini çıkartırken kulak sağ-

lığımıza da dikkat etmek gerekir. Havuz su-yunun kulağa girmesi sonucu, kulak tıkanık-lığı ve kulak iltihabı olabilir. Dış kulak yo-lunda oluşan salgılar kuruyarak “buşon” de-nen bir birikintiye yol açar. Halk arasında ku-lak kiri olarak bilinen bu durum aslında herinsanda görülebilir. Dış kulak yolunda nor-mal olarak bulunan kulak salgısı havuz ya dadenize girildiğinde ıslanıp şişiyor ve dış kulakyolunu kapatır. Bu durum mikropların üre-mesine elverişli bir ortam oluşturup bakteriya da mantarlara bağlı dış kulak yolu enfek-siyonlarına yol açar. Genellikle kulak tıka-nıklığı, ağrı, akıntı ve şişlik görülür. Bu şi-

kayetler varsa, suyla temastan kaçınmak veen kısa sürede doktora gitmek gerekir. Ha-vuzlardaki mikropla yalnızca dış kulakta de-ğil, orta kulakta da iltihaba neden olabilir.Orta kulak iltihabı denen bu durum kulakta

şiddetli ağrı ve akıntıyla kendini gösterir. Ço-cuklarda daha sık görülen orta kulak iltihabıateş ve halsizliğe de yol açar. Havuzdan uzakdurmak ve penisilin grubu antibiyotiklerinkullanımı tedavideki temel ilkelerdir. Havuzkeyfimizin kulak hastalıklarıyla bölünmesiniistemiyorsak bazı önlemler almamız yeterliolur. Temizliği iyi olmayan havuzlardan uzakdurulması alınması gereken ilk önlem. Ku-laklarına tüp takılmış ya da kulak zarı delikolan kişilerin özellikle çok dikkat etmesi ge-rekir. Bu kişilerin mutlaka vazelinle yağlan-mış pamuk tıkaç ya da plastik kulak tıkacıkullanması gerekir. Nezle, soğuk algınlığı yada sinüzit gibi durumlarda da dalış yapılma-malıdır. Suya atlarken de burun deliklerininkapatılması iyi olur.

Sağlıklı Havuz Keyfi

saglik:Layout 1 7/27/08 11:16 PM Page 98

Page 100: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 99

Göz NezlesiHavuzlardaki bakteri, virüs ve mantarlar

gözlerde de çeşitli hastalıklara neden olabi-lir. Havuzlara giren kişilerde en sık karşıla-şılan göz sorunu, “göz nezlesi” denilen kon-jonktivit. Genellikle bakterilerin yol açtığı bumikrobik hastalığa yakalanan kişilerin göz-lerinde kızarıklık, yaşarma ve akıntı görülür.Özellikle sabahları gözler şiş ve çapaklı olur.Gözde yabancı cisim varmış gibi bir batmaduygusu ve ışığa karşı aşırı duyarlılık da öte-ki belirtiler arasında. Hastalık bir ya da ikigözde birden ortaya çıkabilir. Bu kişiler birsüre havuza girmemeli ve güneşe çıkmama-lıdır. Güneş ve havuz suyu hastalığın artma-sına ve tedavinin güçleşmesine neden olur.Adenovirüs denen virüs cinsi havuzlarda göznezlesine yol açan mikroplardan biri. Viralgöz nezlesi çok inatçı ve uzun süren bir has-talık. Gözde çok çapak olmaz ancak aşırı kı-zarıklık ve şişlik ortaya çıkar. Hafif bir hal-sizlik, kas ağrısı ve kulak önündeki bezeler-

de şişme görülebilir. Mantarlar da göz en-feksiyonlarına yol açabilir. Gözün dış taba-kası olan korneada çeşitli yaralar oluşturur.Gözde batma ve görme bulanıklığına yolaçan bu durumda, kaynatılıp ılıtılmış suylagözü yıkadıktan sonra en kısa sürede dokto-ra gitmek gerekir.

Uçuk olarak bilinen herpes virüsünün yolaçtığı enfeksiyonlar, göz kapaklarında şişlikve küçük beyaz noktacıklar olarak görülebi-lir. Bu tür enfeksiyonların önlenmesindekien önemli etkenler, vücut direncinin yüksektutulması, dengeli beslenme, dinlenme vegüneşten korunmadır. Güneş ve tozdan ko-runmak için, güneş gözlüğü takılmalıdır. Ha-vuza girmeden önce lenslerin mutlaka çı-kartılması gerekir. Lensle mikroplu bir ha-vuza girildiğinde lensin mikrop alma riskiçok yüksektir. Havuzlarda, özellikle çocuk-larda, klora bağlı olarak alerjik göz nezlesiolabilir. Göz kaşıntısı, kanlanma ve sulan-maya yol açan bu durumdan korunmak içinhavuz gözlüğü kullanılmalıdır. Havuz gözlü-ğü takmak ve havuzdan çıkıldığında bol suy-la duş alıp gözleri yıkamak, mikroplardankorunmak için alınması gereken önlemlerinbaşında gelir.

HavuzEnfeksiyonlarındanKorunmanın Yolları• Uygun ilaçlama ve bakım yapılan havuzla-rı yeğleyin• Hepatit A ve B aşısı olmayan çocukları ha-vuzlara göndermeyin• Havuz kenarında yiyecek yemeyin• Ateşli hastalık ya da ishal geçirirken ha-vuza girmeyin• Islak mayoyla oturmayın, yeterince kuru-lanın, sık çamaşır değiştirin• Naylon giysi kullanmayın• Havuza girmeden önce ve çıktıktan sonrahemen duş alın• Havuz bölgesine ayakkabıyla girmeyin• Havuz bölgesinde mutlaka terlik giyin• Temiz ve hijyenik olmayan tuvaletleri kul-lanmayın• Havuzda su yutmamaya dikkat edin• Kulak tıkacı kullanın• Havuz gözlüğü kullanın• Güneş gözlüğü kullanın• Cildinizde yara varsa, bantlayın ve yüzmesonrasında bol suyla temizleyin• Çocukların havuzlara tuvaletini yapmasınıengelleyin

• Havuza girerken lensleriniz çıkarın• Suya atlarken burun deliklerinizi kapatın• Uzanacağınız yere mutlaka havlunuzu serin • Güneş yağı kullandıktan en az 20 dakikasonra havuza girin

Genital EnfeksiyonlarHavuzlardan en çok bulaşan hastalıklar

kasık ve genital bölgeleri etkileyen mantarenfeksiyonlarıdır. Mantarların yanı sırabakterilerin neden olduğu “vajinit” gibi ge-nital enfeksiyonlar da çok rahatsız ediciolur. Vajinit, genital bölgede kızarıklık,yanma, akıntı ve kaşıntıyla kendini göste-rir. Bayanlarda, beyaz renkli ve içindepeynir tanelerine benzer kırıntılar bulunanbir akıntı genellikle mantar enfeksiyonu-nun belirtisidir. Mantar hastalıkları cinselyolla kişinin eşine de bulaşabilir ve en kı-sa sürede tedavi edilmesi gerekir. Havuzagiren erkeklerde, akıntıyla kendini göste-ren ve “üretrit” denen dış idrar kanalı ilti-habı riski de vardır. Üretrit genellikle cin-sel yolla bulaşsa da birçok kişinin kullan-dığı ve uygun bakım yapılmayan havuzlar-da bu tür hastalıklara yakalanma olasılığıyüksektir. Uygun bakımı, ilaçlaması ve sudöngüsü yapılan havuzlarda genital enfek-siyonlara yakalanma riski çok düşüktür.Genital bölgenin mikrobik hastalıkları ge-nellikle kötü kokulu ve renkli bir akıntıyla

başlar. Genital bölgelerde yaralar görüle-bilir. Bu yaraların bir bölümü acı verse dehiçbir şikayete yol açmayan yaralar da olu-şabilir. Bu tür belirti ve şikayetler görül-düğünde erkeklerin üroloğa, bayanların dajinekoloji uzmanına gitmesi gerekir. Erkenteşhis edilen hastalıkların tedavisi çok ko-lay, ancak geç kalınan vakalarınki daha zorolur. Zamanında tedavi edilmeyen bu türhastalıklar erkeklerde meni kanallarını, ka-dınlarda da tüpleri tıkayarak kısırlığa yolaçabilir. Genital bölgenin hastalıkları çokbulaşıcı olduğu için kişinin eşini de eş za-manlı olarak tedavi etmek gerekir.

saglik:Layout 1 7/27/08 11:17 PM Page 99

Page 101: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Ağustos boyunca, dört gezegenin batı ufkuüzerindeki dansını izleyeceğiz. Ancak, bundanönce, ayın ilk günü Ay’ın Güneş’le dansıvar. Geçen sayımızda 1 Ağustos’takiGüneş tutulmasını ayrıntılı bir şekil-de ele almıştık. Kısaca anımsat-mak gerekirse: 1 Ağustos’tabu yılın tek tam Güneş tutul-ması gerçekleşiyor. Bu tu-tulma sırasında, Ay’ıngölgesi Kanada’nın ku-zeyinden başlayarakÇin’in güneydoğusunakadar uzanan bir şeritboyunca ilerleyecek.

Türkiye, tam tutul-ma şeridi dışında kal-dığı için tutulma ülke-mizde parçalı olarak iz-lenebilecek. Tutulmayısınırlarımız içinde en iyiizleyebileceğimiz yer ülke-nin kuzeydoğusu. BuradaGüneş’in yaklaşık % 35’i ör-tülecek. Güneybatıdaysa buoran % 1’in altında kalacak ve uy-gun donanımla bile Ay’ın Güneş’inönünden geçişini fark etmek zor olacak.

Bazı illerde Güneş tutulmasının başlangıçve bitiş zamanları şu şekilde hesaplanıyor:

İl Başlangıç Bitiş Tutulma OranıAdana 12:57 13:37 % 12Ankara 12:42 13:27 % 15Antalya 13:02 13:29 % 5Bursa 12:41 13:19 % 11Gaziantep 12:56 13:41 % 16İstanbul 12:36 13:18 % 13İzmir 12:55 13:19 % 4Konya 12:53 13:30 % 10

Söz konusu Güneş gözlemi olduğunda, bir-takım uyarılar yapmak gerekiyor; çünkü Gü-neş’e kısa bir süre için bakmak bile gözde kalı-cı hasara yol açabiliyor. Bu nedenle Güneş göz-lemleri yaparken çok dikkatli olmak gerekiyor.

Güneş gözlemi yapmanın en güvenli yolu,Güneş’e doğrudan değil, görüntüsünü bir yeredüşürerek bakmak. Güneş’in görüntüsünü birkartona açılmış küçük bir delikten düzgün, be-yaz bir yüzeye düşürmek en basit yöntem. Böy-lece, Güneş’e doğrudan bakmamış olur, ayrıca

onun olduğundan çok daha büyük bir görüntü-sünü elde etmiş oluruz. Özellikle ülkemizin gü-neybatısında örtülmenin çok küçük olacağını dü-şünürsek, bu şekilde tutulmayı fark etmek dahakolay olabilir.

Bu tutulma, bu ay izleyebileceğimiz tek tu-tulma değil. 16 Ağustos’ta bir parçalı Ay tutul-ması olacak. Parçalı tutulma, 22:36’da başla-yacak. Saat 00:10’da tutulma ortasında Ay’ınbüyük bölümü gölgede kalmış olacak. Parçalıtutulma 01:45’te sona erecek.

Gelelim gezegenlerin dansına... Ağustos ayı,aşağıdan yukarı doğru sayarsak Merkür, Venüs,Satürn ve Mars dizilimiyle açılıyor. Ayın ilk gü-nü Güneş battıktan yarım saat sonra batı ufku-na baktığımızda Merkür’ü göremeyeceğiz; çün-kü daha Güneş’le çok yakın görünür konumda.Onun sol üstünde bulunan Venüs, ufkun üze-rinde çok alçak konumda olmasına karşın par-

laklığı sayesinde zor da olsa seçilebilecek. Ve-nüs’ün sol üstünde bulunan gezegen Satürn.Onun da sol üstünde, Mars yer alıyor. Satürn

ve Mars, Venüs’e göre yüksekte bulunmala-rına karşın, çok daha sönükler. Bu ne-

denle onları daha iyi görebilmek içinbirkaç dakika daha beklemek iyi

olacaktır. Önümüzdeki iki gün, 2ve 3 Ağustos’ta gezegenlere hi-lal biçimindeki Ay da katıla-cak.

-0,9 kadir parlaklıktakiMerkür, ilerleyen günlerdegiderek yükselerek yavaşyavaş Güneş’in aydınlattığıufuktan sıyrılacak. 5 Ağus-tos’ta Venüs’ü, 10 Ağus-tos’ta da Merkür’ü Aslan’ınparlak yıldızı Regulus’un he-

men üzerinde, çok yakınındagörebilirsiniz. Alacakaranlıkta

Regulus ve Merkür’ü seçmekzor olabilir. Bunun için bir dür-

bün kullanabilirsiniz. Satürn ve Mars gökyüzünde alça-

lırken, Venüs ve Merkür yükseliyor. Bunedenle bu ay içinde birkaç güzel yakın-

laşma izleme fırsatımız olacak. 13 Ağustos’ta,Venüs ve Satürn çok yakın görünür konuma ge-lecek. Bu sırada iki gezegen arasındaki görü-nür uzaklık 1/4 açı derecesi, yani Ay’ın görünürçapının yarısı kadar olacak. Bu sırada, teles-kopla iki gezegeni birden aynı anda görmek ola-sı. İki gezegeni, parlaklık ve görünür büyüklükbakımından karşılaştırmak için güzel bir fırsat...

Bunun ardından, 15 Ağustos’ta Merkür veSatürn buluşacak. Bu buluşma sırasında, iki ge-zegen arasındaki görünür uzaklık yarım açı de-recesi, yani Ay’ın görünür çapı kadar olacak.Bu yakınlaşma da küçük bir teleskobun görüşalanına sığacaktır. 15-17 Ağustos arası, Satürn,Merkür ve Venüs birbirlerine yakın görünecek.Ancak ilerleyen günlerde Satürn, ufkun üzerin-de giderek alçaldığı, Venüs ve Merkür de yük-seldiği için birbirlerinden uzaklaşacaklar. Bu de-ğişim o kadar belirgin olacak ki batı ufkunabaktığımızda üçgenin köşelerinin her gün yerdeğiştirdiğini görebileceğiz. Bu yakınlaşmayı ka-çırmayın; çünkü üç gezegenin bir daha birbiri-ne bu kadar yakın konuma gelmeleri için 11Mayıs 2011’i beklemek gerekecek. Bu sıradaMerkür, Venüs ve Jüpiter yaklaşık 2,5 derecelik

BiLiMveTEKNiK Ağustos 2008100

Ay, Güneş ve Gezegenlerin Dansı

A l p A k o ğ l u

Gök yü zü

1 Ağustos 2008 tam Güneş tutulması, tutulma şeridi

% 80

Tam tutulma şeridi

% 60

% 40

% 20

gokyuzuDuz:Layout 1 7/28/08 3:44 AM Page 100

Page 102: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 101

bir çemberin içinde olacak.Birlikte hareket eden Venüs ve Merkür, ay

boyunca birbirlerinden 3 dereceden daha çokuzaklaşmayacak. İki gezegen, 21 Ağustos’ta bir-birine en yakın görünür konuma gelecek. Bu sı-rada ikili arasındaki görünür uzaklık yaklaşık 1derece olacak. Bu sefer, iki gezegeni birden te-leskobun görüş alanı içine sığdırmak olanaklıolmayabilir. Ancak küçük bir teleskopla ya dabir dürbünle izlemek için güzel bir yakınlaşma.15 Ağustos’taki üçlü yakınlaşmadan sonra Sa-türn’ü görmek giderek zorlaşacak. Çünkü Sa-türn gün geçtikçe Güneş’e daha da yaklaşacak.

Mars da tıpkı Satürn gibi gün geçtikçe uf-kun üzerinde alçalıyor. Bu durum onu Venüs -Merkür ikilisiyle yakınlaştırıyor. Ayın son günü-ne geldiğimizde üç gezegen epeyce yakınlaşmışolacak. Mars, 11 Eylül’de Venüs’le çok ya-kın görünür konuma gelecek.

Merkür, Venüs, Mars ve Sa-türn’ün ay boyunca süren budanslarını izlemek için her günçok kısa bir zaman aralığıvar. Çünkü bu gezegenleralacakaranlık daha bit-meden gözden kaybolu-yor. Ufka yakın ko-numda bulundukların-dan, batı ufkunun tü-müyle açık olduğu,ağaç, bina gibi ufkugörmenizi engelle-yen nesnelerdenuzak bir yerde göz-lem yapmalısınız.

Alacakaranlığı ge-ride bıraktıktan sonragüneydoğuya dönerse-niz sizi Jüpiter karşılaya-cak. Gezegen o kadar par-lak ki onu gözden kaçırmakolanaksız. Parlaklığı, yakınlığıve gökyüzünde kaldığı süre gözönünde bulundurulduğunda Jüpiter’in“ayın gezegeni” olduğunu rahatlıkla söy-leyebiliriz.

Jüpiter, bu durumu sayesinde teleskoplugözlemciler için olduğu kadar dürbünle gökyü-zü gözlemleri yapanlar için de iyi bir hedef. Çün-

kü, Jüpiter’in dört parlak uydusu basit bir dür-bünle bile rahatlıkla gözlenebilir. Uyduların yö-rünge düzlemleri bakış doğrultumuzla çok kü-çük bir açı yapar. Bu nedenle, uydular gezege-nin her zaman bir önünden bir de arkasındangeçer. Jüpiter’in uydularının hareketi, birkaç sa-at arayla yapılan gözlemlerde bile fark edilebi-lir.

Sayfanın sağ üstündeki çizelgede, bu uydu-ların Jüpiter’e göre konumları veriliyor. Gözle-minizi yapacağınız günün ve yaklaşık olarak saa-tin üzerine boydan boya bir çizgi çizerek, uy-duların o andaki konumlarını bulabilirsiniz.

Uydumuz Ay, 1 Ağustos’ta yeniay, 8 Ağus-

tos’ta ilkdördün, 16 Ağustos’ta dolunay, 23Ağustos’ta sondördün ve 31 Ağustos’ta yenidenyeniay halinde olacak.

Perseid Göktaşı YağmuruYaz aylarının en etkin göktaşı yağmuru olan

Perseidler, 12 Ağustos’ta en yüksek etkinliğeulaşıyor. Göktaşı yağmurunun en etkin olaca-

ğı sırada saatte yaklaşık 100 akanyıldızın(atmosfere girerek yanan küçük gök-

taşları) görüleceği tahmin ediliyor.Ancak bu etkinlik bizim için öğ-

le saatlerine denk geliyor. Bunedenle gözlem için en uy-

gun zaman 12/13 Ağus-tos gecesi. Ama o geceAy’ın gökyüzünde bu-lunması gözlemleriolumsuz yönde etki-leyecek. Ay’ın 02:00dolayında battığınıdüşünürsek, gözlemiçin en uygun zaman02:00’dan sonrası.Bu sırada saatte 50-60 kadar akanyıldız

görmek olası. Her nekadar 12/13 Ağustos

gecesi en yüksek sayıyaulaşsa da Perseid akan-

yıldızlarını Ağustos boyun-ca görebiliriz. Ancak söz ko-

nusu tarihten uzaklaştıkça gö-rülen akanyıldız sayısı da azala-

caktır. Akanyıldızları gözlemenin en iyi yolu,

olabildiğince karanlık bir gözlem yeri seçipgökyüzünün büyük çoğunluğunu görebilecek şe-kilde yere (bir matın ya da battaniyenin üzerine)uzanmaktır.

1 Ağustos saat 23:00’da, 15 Ağustos saat 22:00’da ve 31 Ağustos saat 21:00’da gökyüzünün genel görünümü.

1

3

5

7

9

11

13

15

17

19

21

23

25

27

29

31

Ağustos’ta Jüpiter’in dört parlak uydusunungezegene göre konumları

Io

Europa Callisto

Ganymede

gokyuzuDuz:Layout 1 7/28/08 3:44 AM Page 101

Page 103: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 2008102

20/21 Şubat 2008 tam Ay tutulması sırasında, parçalı tu-tulmuş Ay ve Aslan Takımyıldızı’nın en parlak yıldızı Regulus,Bey Dağları üzerinden batmak üzere…

Yer: Antalya, Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesi. Donanım: Ca-non EOS 350D, Orion Transporter EQ Teleskop (Çap: 70 mm,Odak uzunluğu 350 mm, f/5). Çekim ayarları: 2,5 sn, ISO 100

A y v e R e g u l u s Mustafa Erol

K u z e y G ö k K u t b u Özcan Yıldız

Bu fotoğraf, Dünya’nın döndüğünü kanıtlıyor. Merkezeyakın görünen parlak yıldız Kutupyıldızı. Ağaçlar, önünerenkli asetat konan bir flaşla aydınlatılmış.

Yer: Cizre. Donanım: Zenit 122 fotoğraf makinesi.Çekim ayarları: 1 saat 40 dk, f/8, Kodak Profoto 100negatif film (ISO 100)

Fotoğraflarınızı Gönderin2009, "Astronomi Yılı" ilan

edildi. Bu kapsamda birçok et-kinlik planlanıyor. Bunlar ara-sında amatör gökbilimcilerinçektikleri fotoğrafların çeşitlişekillerde sergilenmesi de var.Bundan yola çıkarak Türk ama-tör gökbilimcilerin de çok ba-şarılı gökyüzü fotoğrafları çe-kebildiğini tüm Dünya'ya gös-termek istiyoruz. İşte, "Objek-tifinizden Gökyüzü" tümüyle sizamatör gökbilimcilerin fotoğ-raflarının yayımlandığı bir say-fa olacak.

Bu köşeye fotoğraf gönde-receklerden fotoğraflarına iliş-kin aşağıdaki bilgileri de bera-berinde göndermelerini istiyo-ruz:* Fotoğrafın çekildiği yer vetarih* Fotoğrafçının adı, soyadı,mesleği ve yaşı* Kullanılan donanım (fotoğrafmakinesi, objektif, kullanıldıy-sa teleskop, film kullanılıyorsafilmin özellikleri)* Çekim ayarları (poz süresi,diyafram açıklığı, ISO değeri)* Fotoğraf üzerinde bilgisayar-da işlem yapıldıysa bunun kısaaçıklaması* Fotoğrafın kısa öyküsü (is-teğe bağlı)

Fotoğrafların aşağıda veri-len e-posta adresine elektronikolarak gönderilmesi; JPEG for-matında ve en az 1181x1772(300 dpi, 10x15 cm) piksel bü-yüklükte olması gerekiyor.Gönderilen fotoğraflar bir ele-meden sonra dergide yayımla-nacak. Fotoğrafların ana tema-sı gökyüzü ve gökcisimleri ol-malı. Gönderenler, fotoğrafla-rının Bilim ve Teknik dergisin-de, poster, kitap vb. gibi ya-yınlarda, fotoğrafçının adınınbelirtilmesi koşuluyla, kullanı-labileceğini kabul etmiş sayılır.

e-posta: [email protected]

o b j e k t i f i n i z d e n g ö k y ü z ü

gokyuzuDuz:Layout 1 7/28/08 3:44 AM Page 102

Page 104: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

MaddeChristopherCooperÇeviri: İlhamiBuğdaycıTÜBİTAK PopülerBilim Kitapları,Başvuru Kitaplığı,Temmuz 2008

TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Baş-vuru Kitaplığı’na bu ay katılan kitaplardanbiri de Christopher Cooper’ın yazdığı Mad-de. Kitapta, maddenin Eski Yunan’da baş-layan kavramsallaştırılma serüveninden şuanki son durağı olan atom altı parçacıkla-rın keşfine kadar geçen süre ana hatlarıy-la anlatılıyor. Maddenin bilinen tarihi, Tha-les’in bütün maddelerin sudan yapıldığıaçıklamasıyla başlıyor ve Empedokles’indört temel madde (toprak, su, hava veateş) kavramlaştırmasıyla popüler bir tar-tışma konusu haline geliyordu. Bundanyüzyıl sonra Aristoteles bu dört maddeye“eter” adını verdiği bir madde daha ekle-miş ve bu yaklaşım tam 2000 yıl boyuncadeğişmeden kalabilmişti. Madde’nin bizeanlattığı serüven işte buradan başlayarakve aslında bize insan zihninin nasıl değişipdönüştüğünü de göstererek atom altı par-çacıklara oradan da zayıf kuvvetlere uğra-yarak devam eden bir serüven. Tüm bun-lara ek olarak Madde, her bölümünde açık-layıcı görselleri etkili bir biçimde kullan-masıyla ve konuları anlatırken kullandığıakıcı biçemiyle kaçırılmaması gereken ba-şucu kitaplarından biri.

TeknolojiRoger BridgmanÇeviri: ZeynepGürsoyTÜBİTAK PopülerBilim Kitapları,Başvuru Kitaplığı,Temmuz 2008

Bir şeyler yapma ve kullanma bilimi vesanatı olarak tanımlanan teknoloji, gün-delik yaşamımızın hemen her alanına gir-miştir. İnsan, doğanın sağladığı malze-meleri aletlere, makinelere ve kendisineyardımcı olacak sistemlere dönüştürentek canlıdır. Öteki canlılardan farklı ola-

rak insanlar yeni gereksinimleri görebi-lir, bunları karşılamak için yeni yollar bu-labilir ve rastlantı sonucu ortaya çıkan bu-luşların önemini kavrayabilir. Teknolojide bu süreçlerde insanların “hizmetinde-dir”, dünyayı gereksinimlerimize uyacakbiçimde yeniden düzenler. Kitapta yıllariçinde teknolojinin nasıl geliştiği ve gü-nümüz teknolojileri etkileyici görseller eş-liğinde anlatılıyor. TÜBİTAK’ın öteki baş-vuru kitapları gibi Teknoloji’nin de okur-lardan hak ettiği ilgiyi göreceğini düşü-nüyoruz.

SiberuzaydaMaceraDolu BirYolculukJos de Mul Çeviri: Ali Özdamar Kitap Yayınevi, 2008

Bu kitapta, her gün milyonlarca insa-nın “içinde” dolaştığı “İnternet” bir filo-zofun derin bakışıyla ve çocuksu bir me-rakla inceleniyor.

Prof. Jos de Mul’a göre, dijital devrimkültürümüzü tepeden tırnağa değiştire-cek, biyolojik evrime teknolojik evrim eş-lik edecek ve sanat, politika gibi alanla-rıyla insanlık tümden değişime uğrayacak.Erasmus Üniversitesi Felsefi AntropolojiKürsüsü’nde profesör olan yazarın bu ese-ri, 2003’te yılın en iyi felsefe kitabı olarakSokrates Ödülü’nü almıştı.

Türkiye’ninKelebekleriAhmet BaytaşNTV YayınlarıMayıs 2008

Ülkemiz hayvangruplarını tanıtmaya yönelik kılavuz bir ki-tap daha meraklılarıyla buluştu. AhmetBaytaş’ın hazırladığı kitapta, doğal or-tamlarında fotoğrafları çekilen kelebekle-rin hangi türden olduğu, bilimsel ve Türk-

çe adlarla belirtilmiş. Her türün kanatuzunluğu, tanımsal özellikleri, uçuş döne-mi, dağılımları, yaşam alanları, hangi bit-kilere kondukları gibi bilgiler de ayrıntılıolarak verilmiş. Bunun yanında, fizikselolarak birbirine çok benzeyen türlerin kar-şılaştırılmasına olanak sağlayan tablolarda var.

Kitapta 350 kelebek türünün 777 ren-kli fotoğrafı bulunuyor. Fotoğrafların çe-kildiği yerler kitabın arkasında tablo ha-linde veriliyor. Belki de fotoğrafın çekil-diği yer bir tabloya değil de her fotoğra-fın altına yazılsaydı okuyucu için daha ko-lay olurdu. Ülkemizin zengin biyoçeşitlili-ğinin tanıtılması açısından önemli bir reh-ber kitap olan Türkiye’nin Kelebekleri,yalnızca kelebek gözlemcileri ve doğa tut-kunları için değil, Türkiye doğasını öğ-renmek isteyen herkes için çok iyi bir kı-lavuz.

Türkiye'ninAğaçları veÇalıları Necati GüvençMamıkoğluNTV YayınlarıMayıs 2007

Parklarda ya da bahçelerde gezerkenfarklı ağaç türleri görürüz. Genelde de ka-vak, çam gibi belli başlıları dışındakilerinbırakın özelliklerini, adlarını bile bilmeyiz.Bunun en büyük nedeni, bu konuda Türk-çe fotoğraflı kaynağın olmaması. Türki-ye'nin Ağaçları ve Çalıları adlı kitap bualandaki önemli bir boşluğu dolduruyor.Türkiye'nin ağaçlarını tanıtmak, sevdir-mek, korunmasına ve çoğaltılmasına yar-dımcı olmak amacıyla hazırlanan bu ki-tapta, ülkemizdeki ağaç türlerinin tama-mına yakını, çalılarınsa büyük bir bölümüfotoğraflarıyla birlikte yer alıyor. 2000 fo-toğrafla desteklenen, 350 ağaç ve çalı tü-rünü kapsayan kitap bir ansiklopedi hac-minde. Her sayfada o ağaç ya da çalıylailgili ayrıntılı bilgiler veriliyor, ağacın göv-desi, yaprağı, çiçeği ve meyvesi ayrıntılıolarak gösteriliyor. Türkçe adının yanındabilimsel adı, yöresel adı ve başka biyolojikbilgileri veriliyor.

y a y ı n d ü n y a s ı

B ü l e n t G ö z c e l i o ğ l u

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 103

yayinDunyasiA:Layout 1 7/28/08 1:31 AM Page 1

Page 105: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Bu ay lazer kullanarak ses sinyalini metre-lerce uzağa ileten bir düzeneğin nasıl tasarla-nacağından söz edeceğiz. Kablosuz olarak kali-teli bir ses iletimi sağlayan projenin maliyeti çokdüşük. Gerekli malzemelerin tamamını piyasa-dan kolaylıkla bulabilirsiniz.

Kablosuz ses iletim projesini gerçekleştir-mek için birbirinden ayrı iki devre hazırlanma-lı. Verici devresinde radyo ya da Mp3 çalar gibibir ses kaynağı kullanılabilir. Sistemin çalışmamantığı kısaca şöyle: Radyonun kulaklık soke-tine lazerli bir devre bağlanır. Devredeki lazer,elektriksel ses sinyalini optik sinyale dönüştü-rür. Ses sinyalinin genliği artıp azaldığında, la-zerden geçen akım da benzer şekilde değişir.Böylece lazer ışını ses bilgisini taşımış olur. Alı-cı devresindeki LDR (foto direnç) üzerine lazerışını odaklandığında, ışık şiddetindeki değişim-ler LDR’nin direncinde değişime neden olur veLDR’ye seri bağlı durumdaki kulaklıktan değiş-ken bir akım geçer. Bu akımın dalga şekliyle ve-ricideki ses sinyalinin dalga şekli yaklaşık aynı-dır. Kısaca onlarca metre uzaktaki bir kişi basitbir düzenekle radyo yayınını dinleyebilir.

Kablosuz ses iletim projesi için gereken mal-zemeler:

Projede kullanılan temel elemanlara ilişkintanıtıcı bilgiler aşağıda yer alıyor. Şekil 1’de gö-rülen oyuncak lazer proje için uygun özellikte.Gücü 1 mW dolayında olan bu lazer 630-680nm dalga boyu aralığında kırmızı ışık yayıyor.

Şekil 1 Oyuncak lazer

LDR, ışık şiddetine bağlı olarak direnci deği-şen optoelektronik bir devre elemanıdır. Işığa du-yarlı direnç ya da foto direnç olarak da adlandı-rılır. Görünür ışık spektrumuna duyarlı foto di-renç yapımında genellikle kadmiyum sülfit (CdS)ve kadmiyum selenit (CdSe) kullanılır. Şekil 2’dedeğişik çaplarda LDR çeşitleri görülüyor. Projedeherhangi bir boyutta LDR kullanılabilir.

Şekil 2 LDR çeşitleri

Radyonun kulaklık çıkışına lazer devresinibağlayabilmek için bir ses transformatörü (tra-fosu) kullanmak gerekir. Bu eleman primer vesekonder olmak üzere iki sarımdan oluşur. Sa-rımlardan birinin direnci düşük, ötekinin diren-ci yüksektir. Sarım oranları farklı olduğundanses sinyalinin kuvvetlendirilmesini ve empedansuyumunu sağlar. Şekil 3’te ses transformatörüçeşitleri görülüyor.

Şekil 3 Ses transformatörleri

Ses transformatörünü piyasadan sağlamakpek kolay değildir. Ama elektrikçilerde satılankanarya sesli kapı zillerinin içinde bu transfor-matörlerden bir adet bulunur. Biz de projemiz-de ses transformatörünü böyle bir zilden söke-ceğiz. 2-3 YTL’ye satılan kanarya sesli kapı ziliŞekil 4’te görülüyor.

Şekil 4 Kanarya sesli kapı zili

Piyasada satılan bazı zil modellerinde pro-jeye uygun olmayan tipte transformatör bulun-duğu için zil seçiminde dikkatli olmak gereki-yor. Doğru ürünü satın almak için zilin arka ka-pağını açıp transformatörün sağlam bir bacakyapısında ve lehimlemeye elverişli özellikte ol-duğunu görmek yeterlidir.

Ses transformatörünü sökmek üzere Şekil5’teki baskı devre kartını zil kutusundan çıka-rarak projenin yapımına başlıyoruz.

Şekil 5 Baskı devre kartı

Şekil 6’da görüldüğü gibi kartın altında çoksayıda bağlantı var.

Şekil 6 Yan görünüş

Ok işaretiyle gösterilen dört uç, ses trans-formatörüne ait. Bu uçları havyayla ısıtıp ele-manı yavaşça yerinden çıkarmak gerekiyor. Buişlem sırasında gerekirse, lehim pompası kulla-nılabilir.

Şekil 7 Transformatör uçları

Sökme işleminin ardından bir ses transfor-matörümüz oldu.

Şekil 8 Sökülen ses transformatörü

Lazerli verici devresi Şekil 9’da görülüyor.Devrede az sayıda eleman bulunuyor. Ses trans-formatörünün sekonder uçlarına bağlananLED’ler çıkış gerilimini sınırlar. Devredeki 100ohm’luk direnç de yüksek akımdan dolayı laze-rin zarar görmesini önler.

Şekil 9 Verici devresinin şeması

Devredeki elemanların bağlantısını yapma-dan önce LED’leri ve kulaklık soketini uygun şe-kilde hazırlamak gerekir. İki LED, ters paralelolacak şekilde birbirine bağlanmalı. Yani birin-ci LED’in anot ucuna öteki LED’in katot ucubağlanmalı. Şekil 10’da LED’lerin birbirine na-sıl bağlandığı görülüyor.

Şekil 10 LED bağlantısı

BiLiMveTEKNiK Ağustos 2008104

Y a v u z E r o l *

Lazerle Kablosuz Ses İletimi

Kendimiz Yapalım

kendimizYapalim:Layout 1 7/27/08 10:05 PM Page 104

Page 106: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 105

Radyonun kulaklık çıkışına bağlantı yapar-ken kolaylık sağlaması için Şekil 11’de görülenstereo jack kullanılabilir. Stereo yerine monojack da yeğlenebilir.

Şekil 11 3,5 mm stereo jack (erkek)

Soketin üzerinde sağ, sol ve şase olmak üze-re üç uç bulunur. Bu projede uçlardan ikisinikullanmak yeterli olacaktır. 15-20 cm uzunlu-ğunda kesilen ses kablosu soketin sağ ve şaseuçlarına lehimlenmelidir.

Şekil 12 Ses kablosu ve soket

Şekil 13’te kablonun sokete lehimlenmiş ha-li görülüyor.

Şekil 13 Lehimleme

Böylece radyonun kulaklık çıkışına bağlana-cak soketli ara kabloyu hazırlamış olduk.

Şekil 14 Radyo için ara bağlantı kablosu

Hazırlanan bu kabloyu devredeki ses trans-formatörünün düşük dirençli primer uçlarınabağlamak gerekir. Bağlantıyı doğru şekilde yap-mak için bir ölçü aletiyle sarımların direnci öl-çülmeli. Şekil 15 ve Şekil 16’da görüldüğü gi-bi sarımlardan birinin direnci düşük, ötekininseyüksek.

Şekil 15 Düşük değerli direnç ölçümü

Şekil 16 Yüksek değerli direnç ölçümü

Şekil 17’de kablonun transformatörün uçla-rına nasıl lehimlendiği görülüyor.

Şekil 17 Transformatör-kablo bağlantısı

Devre şemasında görülen iki LED, sekonderuçlarına Şekil 18’deki gibi lehimlenir.

Şekil 18 LED lehimleme

Daha sonra 100 Ohm’luk direnç ve 9 V’lukpil başlığı lehimlenir.

Şekil 19 Direnç ve pil başlığı

Timsah uçlu kablo yardımıyla lazer bağlan-tısı Şekil 20’deki gibi yapılır. Lazerin dış göv-desi + ucu, iç kısımdaki yay da – ucu gösterir.

Şekil 20 Lazer bağlantısı

Böylece verici devresinin yapımı tamamlan-mış oldu. Şekil 21’de radyonun kulaklık çıkışı-na yapılan bağlantı görülüyor.

Şekil 21 Radyo bağlantısı

Alıcı devresi Şekil 22’de görüldüğü gibi çokbasit bir yapıda. Devrede yalnızc 9 V’luk pil,LDR ve kulaklık bulunuyor.

Şekil 22 Alıcı devresi

Kulaklığı devreye bağlamada kolaylık sağla-dığı için dişi stereo jack kullanmak iyi bir seçimolur.

Şekil 23 3,5 mm stereo jack (dişi)

15-20 cm uzunluğunda kesilen ses kablosu,soketin sağ ve sol uçlarına bağlanır, şase ucukullanılmaz. Böylece ses sinyali seri bağlı du-rumdaki her iki kulaklığa da aynı düzeyde ulaşır.

Şekil 24 Ses kablosu ve soket

Şekil 25 Lehimleme

Şekil 26 Kulaklık için ara bağlantı kablosu

Şekil 27’de alıcı devresinin tamamlanmış ha-li görülüyor.

Şekil 27 Alıcı devresi

Kulaklık bağlantısı da Şekil 28’de görülü-yor.

Şekil 28 Kulaklık bağlantısı

Verici ve alıcı devrelerinin yapımı tamam-landığına göre artık sistemi sınayabiliriz. Şekil29’da görüldüğü gibi pil bağlantılarını yapıp la-zer ışınını LDR üzerine odaklıyoruz. Şimdi rad-yonun sesini açıp kulaklıktan müzik yayınını din-leyebiliriz.

Şekil 29 Projenin son hali

*Fırat Üniv. Elek-Elektronik Müh. Bölümü[email protected]

Kendimiz Yapalım

kendimizYapalim:Layout 1 7/27/08 10:06 PM Page 105

Page 107: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 2008106

Üçgen İçinde Üçgen

Sarı renkli eşkenar üçgenin içine yeşilrenkli bir eşkenar üçgen çizilmiştir. Yeşilüçgenin köşeleri , sarı üçgenin kenarlarınıdörde bölen noktalar üzerindedir. Büyüküçgenin alanı 1 birimkareyse küçük üçge-nin alanını bulunuz.

İki Sayı0’dan 9’a kadar olan 10 rakamdan bir-

birini izleyen dört tanesi seçilerek rastgeleyerleştiriliyor ve dört rakamlı A sayısı oluş-turuluyor. Daha sonra bu dört rakamdanikisi seçilerek B sayısı oluşturuluyor. A sa-yısı B sayısının karesine eşit olduğuna gö-re her iki sayıyı da bulunuz.

Soru İşaretiSoru işaretlerinin yerine hangi sayılar

gelecek?

SekizyüzlüA’dan F’ye, her harften en çok bir kez

geçmek koşuluyla kaç farklı biçimde gidi-lebilir?

İki TrenA ile B banliyösü arasında

çift hat üzerinden karşılıklı trenseferleri yapılıyor. Seferler, heriki taraftan ötekine eşit sayıda,eşit aralıklarla ve eşit hızlarlagerçekleştiriliyor. Tren yolununkenarından saatte 5 km hızlayürüyorsunuz. Yürüyüşünüz bo-yunca sizinle aynı yöndeki herüç trene karşılık, karşı yöndengelen dört tren saydığınıza göretrenlerin hızını bulunuz.

Hangisi FarklıAşağıdaki şekillerden ikisi ötekilerine göre farklıdır. Farklı olan şekilleri bulunuz.

GözAldanması

Bu merdivenlerdenyukarıya mı çıkılıyor,aşağıya mı iniliyor?

Üç Adet Üçgen

Soru İşareti625. (5, 25, 125, 625, 3125, 15625,

... dizisinin üçer rakamlık gruplar şeklindeyeniden düzenlenmiş hali).

Sağlık OcağıSağlık ocağı AB yolunun üzerinde A’dan

1,5 km uzağa yapılarak amaca ulaşılır.

On Kart45 hamlede.

(9 + 8 + 7 + 6 + 5 + 4 + 3 + 2 + 1 = 45)

Abaküs21 sayı elde edilirdi: 5, 14, 23, 32, 41,

50, 104, 113, 122, 131, 140, 203, 212,221, 230, 302, 311, 320, 401, 410 ve 500.

RenkliKartlar

z e k a o y u n l a r ıE m r e h a n H a l ı c ı

e-posta: [email protected]

Geçen Ayın Çözümleri

ZekaAgust:Layout 1 7/28/08 1:41 AM Page 1

Page 108: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

Gariplikler OteliÜnlü “Gariplikler Oteli”ne, kalmak için

gelen üç arkadaş, üç kişilik bir oda tutar.Resepsiyon görevlisinin, oda fiyatının 30YTL olduğunu söylemesi üzerine 10’ar YTLödeyerek odalarına çıkarlar. Bir süre sonraresepsiyon görevlisi, aslında odanın 25YTL’lik odalardan biri olduğunu fark ederve otel görevlilerinden biriyle 5 YTL’yi üçarkadaşın odasına gönderirir. Parayı alanüç arkadaş 5 YTL’nin 2 YTL’sini otel gö-revlisine bahşiş olarak verir ve kalan 3YTL’yi de 1’er YTL olarak paylaşır. Bu du-rumda her biri oda için 10 – 1 = 9 YTL öde-miş olur. Ama 9 x 3 = 27 YTL’dir. 2 YTL deotel görevlisinde olduğuna göre 30 YTL’ninkalan 1 YTL’si acaba nereye gitmiştir?

Abarey AdasıAbarey Adası’nda renkleri sarı, mavi ve

yeşil olan toplam 45 bukalemun yaşar. Bu-kalemunların şöyle ilginç bir özelliği vardır:Eğer iki farklı renkte bukalemun birbiriylekarşılaşırsa (örneğin, sarı ve yeşil), her iki-sinin rengi de üçüncü renge (mavi) dönü-şür. Şu anda adadaki bukalemunların renkdağılımı 13 sarı, 15 mavi ve 17 yeşil oldu-ğuna göre acaba bukalemunların hepsinin

renginin tek bir renge dönüşme olasılığı varmıdır? Varsa, bu renk hangisi olacaktır?

Yanlış HesapGuinness Rekorlar Kitabı’na girmek iste-

yen zengin bir kişi, ekvatorda tam bir turatacak uzunlukta kablo yaptırır. Rekorun kı-rılacağı gün kablonun olması gerekenden 1m uzun olduğu anlaşılır. Bunun üzerine,kablonun kısaltılması yerine ekvatorun heryerine eşit uzunlukta ayaklar konarak kab-lonun yerden yükseltilmesine ve bu durum-da ekvatorda tam bir tur atmasına karar ve-rilir. Gerek duyulan çubukların uzunluklarıne olmalıdır? (Dünya pürüzsüz bir küre veyarıçapı da 6378 km olarak varsayılmıştır.)

Fırdöndü1 tur/sn

hızla kendieksenindedönen şekildekimavi disk, herdönüşünde dış yüzeyinden rastgele birparçayı şekildeki gibi yarıçapa dik birbiçimde fırlatıyor. Fırlattığı parçalarındoğrusal hareket ettiğini varsayarsak,parçanın duvara çarpma olasılığı nedir?

Matematiğin Şaşırtan Yüzü

Sam LoydHer ne kadar genel anlamda bilme-

celer anonim özellik taşısa da matematikbilmecelerinin bir muciti mutlaka vardır.Matematik bilmecelerini, mucitlerininuzun kafa yormalar sonucunda ortaya çı-kardığı birer icat olarak da görebiliriz.Durum böyleyken “Matematiğin ŞaşırtanYüzü” bölümünde yalnızca büyük mate-matikçilerden söz edip büyük matematikbilmece mucitlerinden söz etmemek pekde doğru olmaz. Bu nedenle bu ay gelmişgeçmiş en büyük matematik bilmece-bul-maca yaratıcılarından biri kabul edilenSam Loyd’dan söz edeceğiz.

1841’de ABD’de doğan Samuel Loyd,okula başladığı ilk yıllardan itibaren sat-ranca büyük ilgi duymaya başladı. Sat-rançta başarılı olduğu söylenebilirdi an-cak insanların dikkatini çeken asıl başkabir özelliği vardı: Satranç taşlarını tahtaüzerine öyle dizebiliyordu ki usta biroyuncu için bile çok zor görülebilen sat-ranç problemleri oluşturuyordu. Bu yete-neği sayesinde daha 14 yaşındayken ilksatranç problemi New York’taki bir gaze-tede yayımlandı. Satrançla igili çalışma-larının yanında matematik ve zeka ile il-gili bilmeceler de üretmeye başladı.Loyd’un herkesçe tanınmasını sağlayan“Katır” sorusunu, yalnızca 17 yaşınday-ken yayımlandı.

Soru şöyle: Yukarıdaki 2 katır ve 2 jo-keyin bulunduğu resmikırmızı çizgi ile göste-rilen yerden kesip 3parçayı yeniden düzen-leyerek jokeylerin ka-tırlara binmesini sağla-yabilir misiniz? (Çö-züm, yandaki resimde-dir).

İşte Sam Loyd’untüm dünyada büyük sesgetiren bir problemidaha: Aşağıdaki şekil-de yer alan 4x4’lük platform üzerindekisayıları yalnızca boşluğu kullanarak ve sa-yıları aşağı-yukarı ve sağa-sola iterek1’den 15’e, sıralı olarak dizebilir misiniz?Dikkat ederseniz, şu anda 14 ve 15 ters

durumda. O günün pa-rasıyla ilk çözene1000 dolar ödül vaa-dedilen bu soruyu çöz-mek için önünüzdetam bir ay var.

Geçen Ayın ÇözümleriBoşa Koysam Dolmuyor

Üçgenin tabanında n tane daire olduğunuvarsayarsak, üçgenin içine n + (n-1) + ... + 1= n.(n+1)/2 tane daire sığdırabileceğimizi söy-leyebiliriz. Eşkenar üçgenin köşesi ile köşede-ki dairenin merkezinin birleştirilmesiyle olu-şan 30-60-90 üçgeni kullanılarak 1 birim olanüçgenin kenarı aynı zamanda 2r√3 + 2(n-1).rolarak da yazılabilir yani r = 1/(2√3 + 2(n-1)) olur. Bu durumda dairelerin toplam alanı[n.(n+1)/2].[π/(2√3 + 2(n-1))2] olacaktır. nsayısı sonsuza giderken dairenin alanı π/8 ≈0,393... değerine gider. Üçgenin alanı √3/4≈ 0,433.. olduğuna göre en çok yaklaşık(0,393/0,433) = %91’lik bir alanı örtülebilir.

Silindir KesmeceYandaki şekle baktığımızda aslında bulmak

istediğimiz sonucun AC ile CD arasındaki ba-ğıntı olduğu-nu görebiliriz.Y ü k s e k l i kfonksiyonu =CD

CD = OE = 1/2.cos θ = 1/2.cos 2(θ/2) =1/2 = cos(arclength(AC)) = 1/2.cos(x)

Yani sorudaki y = 1/2.cos(x)’dir.

Sözcük SarmalıÇözümde hangi yolu seçerseniz seçin, top-

lamda yapacağınız 14 hamlenin 7’si sağ aşa-ğı yönde, 7’si de sol aşağı yönde olacaktır. Budurumda bulunabilecek toplam farklı çözümsayısı 14’ün 7’li kombinasyonuna karşılık ge-lecektir. Bu nedenle şekilde “MATEMATİK-KULESİ” yazısını C(14;7) = 3432 farklı bi-çimde yazabiliriz.

Ağaç KatliamıKoordinat sistemini şekildeki gibi kabul

edersek, çıkarı-lan 1 kütleninhacmini şu şe-kilde yazabili-riz.

Aynı kütleden iki tane bulunduğu için top-lam hacim 4000/3 cm3tür.

E n g i n T o k t a ş[email protected]

M a t e m a t i k k u l e s i

BiLiMveTEKNiKAğustos 2008 107

matKuleAgust:Layout 1 7/28/08 12:23 PM Page 1

Page 109: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

BiLiMveTEKNiK Ağustos 2008108

İnc i Ayhaninc iayhan@yahoo. f r

E“Eğer bilime değerli katkılarım olabildiy-se, bunları herhangi başka bir yetenekten

çok, sabırla yüksek tuttuğum dikkatime borç-luyum.” Isaac Newton

Elbette Newton’un büyük bir alçak gönüllü-lükle söylediği bu sözden, büyük bir fizikçi ol-manın tek sırrının azimli bir çalışma ve yoğundikkat olduğunu çıkarmamız yanıltıcı olur. Öteyandan dikkatimizi herhangi bir konu ya daalan üzerinde uzun süre koruyabilmenin kendi-mizi gerçekleştirmek, başka bir deyişle elimiz-deki kaynakları en etkili biçimde kullanabilmekadına büyük bir adım olacağına inanmak dayanlış olmayacaktır. Bu bağlamda dikkat ku-laklarımıza sihirli bir değneğin sesi gibi çalına-bilir. Oysa yalnızca hayatta kalabilmek adına ev-rimin bizlere miras bıraktığı bilişsel bir işleyiş-ten, sınırlı işlem kapasitesi olan beynimizin et-kili çalışabilmek için kullandığı bir tür strateji-den söz ediyoruz. Nasıl mı?

Her gün uykudan uyanıp gözlerimizi açtığı-mız andan itibaren binlerce uyaranın etkisindekalıyoruz. Oysa gerek sinir sistemimiz gereksealgı sistemimiz tümüyle birden aynı anda başedemeyeceğinden bu uyaranların yalnızca birbölümü bilinç sınırlarımıza girebiliyor. Bilim in-sanları buna seçici dikkat diyor. Asıl soru daburada beliriyor: Dikkatimizi vereceğimiz uya-ranları neye göre seçiyoruz? Doğada yaşam sa-vaşı verdiğimiz dönemlerden kalma birtakım

uyaranlar ister istemez tüm dikkatimizi üzerle-rine çekiyor: “Algılanabilen en uzun dalga bo-yundaki renk olduğundan göze ilk ulaşan kır-mızıdır. Kırmızı nesneler, doğal ortamda olasıbir tehlikeyi sinyal veren yüksek tonda sesler,avcının yaklaştığı anlamına gelebilecek hareketeden cisimler...” Ötekiler içinse çevreyi kolaçaneden göz hareketlerimiz, hangi mekânlardahangi uyaranları bulacağımıza ilişkin beklenti-lerimiz, geçmiş deneyimlerimiz devreye giriyor.Örneğin, inanması zor da olsa varlığını oradabeklemeyeceğimiz bir mekânda en yakın arka-

daşımıza bakıp onu görememe, daha tek-nik bir deyişle algılayamama olasılığımızhiç de az değil.

Yaşamsal önemdeki bu dikkat meka-nizmalarından Newton’un söz ettiği kon-santrasyon gibi daha üst düzey bilişsel birseviyeye gönderme yapmak kolay görün-mese de benzer sinirsel ve algısal düze-nekler her ikisinde de karşımıza çıkıyor.Herhangi bir konuya odaklanmak istedi-ğimizde çevremizde dikkatimizi dağıtacaktelevizyon, resim, radyo vs. gibi uyaranla-rın bulunmadığı bir mekânı yeğlemek, bumekânı uyku ya da eğlenceye ilişkin geç-miş deneyimlerimizle bağdaştırdığımız ci-simlerden arındırmak, odadaki ışığın şid-

detini iyi ayarlayabilmek işte bu nedenle işe ya-rıyor. Bu ilişki beynimizin doğayla savaşımındakuşandığı ilkel silâhları modern yaşam koşulla-rında nasıl kullanabileceğimize ilişkin güzel birörnek sunuyor. Hedeflerimizi önceden belirle-mek, çalışma planı oluşturmak, aynı anda fark-lı konular düşünmekten kaçınmak gibi dikkatüzerinde etkide bulunan başka etmenlerse bel-lek ve karmaşık öğrenme işleyişlerini içine kat-tığından bu noktada daha üst düzey beyin mer-kezlerimiz devreye giriyor. Bu beyin merkezle-rinin hangileri olduğuysa bu alandaki en sıcaktartışma konusu olmayı sürdürüyor.

Kaynak: Dikkate dair beyin merkezleri:Shipp, S. (2004). The brain circuitry of attention. Trends in Cogni-

tive Sciences. Vol.8, No:5, 223-230.Not: Makaleye ulaşamayan okuyucularımız temasa geçerlerse e-pos-

ta yoluyla adreslerine iletebilirim.

İşte bu soru bir çocuğun hayatının merke-zine gelip oturabiliyor: “Bana acının resminiçizebilir misin?” Bir psikoloğun gözünden çokda yadırganacak bir durum değil. Çünkü re-simlerdeki öğelerden anlamlar çıkartarak ço-cuğun ruhsal dünyası hakkında ip uçları eldeetmek psikoloji biliminin kullandığı yöntem-lerden biri. Özellikle de psikanalitik yaklaşımbilinçaltında gizli kalmış duygu ve içsel çeliş-kilerin dışavurumu olarak gördüğünden tera-pi ya da tanı aşamasında psikolojik test ola-rak sistemli çizimler uygulatabiliyor. Konuhakkında ufak bir örneği şu alıntıyla* verelim:

“Resim, küçük yaşlarda çocuğun sözcük-lerinden daha güçlü bir anlatım aracıdır. Bunedenle çocuğun iç dünyası hakkında bilgiedinmek üzere resimden yararlanılır. Resminbırakacağı ilk izlenim son derece önemlidir.Resmin kağıt üzerinde sunuluşunun önemi bü-

yüktür. Örneğin, bir adam resminde ellerinkalçaya konması, ağıza sigara konması, ayak-ların geniş olması, saldırganlık duygularınınbir ifadesi olarak kabul edilir.”

Ancak bundan yalnızca birkaç yıl önce or-taya konan ve sonrasında da başka çalışma-larla desteklenen bir bulgu tamamen fizyolojik

kaynaklı bir hastalığın da resim yoluyla tanı-sının konulabileceğini gösteriyor: migren.

Verilere göre çocuklar arasında en sıkrastlanan kronik ve tekrarlayıcı baş ağrısı ne-deni sayılan migren çoğu kez diğer baş ağrıla-rıyla karıştırılabiliyor**. Ancak migren günlükhayatta kullandığımız bir tanımla baş zonkla-ması yaratırken, mide bulantısı, ses ve ışığaaşırı duyarlılık gibi belirtileri de beraberindegetirebiliyor. İşte, kaynağını migren ya da di-ğer nedenlerden alan baş ağrıları farklı nite-likler gösterdiğinden bu farklılık çocukların çi-zimlerine de yansıyor. Şimdilerde doktorlar vepsikologlar bu resimlerin migrenin tanı aşa-masında sistemli olarak kullanılmasının müm-kün olup olmadığını tartışıyorlar.

Kaynaklar:*Prof. Dr. Haluk Yavuzer’in Psikolojik Tanıda Resmin Rolü isimli

yazısından alınmıştır.**http://www.klinikpediatri.org/files/journals/3/62.pdfhttp://faculty.washington.edu/chudler/heada.html

DİKKAT!

ACININ RESMİ

Şeklin sol tarafında yer alan resim migrenli birçocuğun baş ağrısı tasviriyken orta tarafında yer

alan resim kaynağını başka bir nedenden alan başağrısından şikayetçi bir çocuğa ait. Sağdaki resimyine migrenli bir başka çocuğa ait. Bu resimde

mide bulantısı da anlatılmış.

Tehlike sinyali veren uyaranlar yaşamımıza birtehdit oluşturdu¬ğundan dikkatimiz otomatikolarak onlara yöneliyor. Peki, ders çalışırkengerek duyduğumuz konsantrasyonla bunun bir

ba¬lantısı olabilir mi?

yeni pskoloji:Layout 1 7/27/08 10:37 PM Page 1

Page 110: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008

ÜCRET YATIRDIKTAN SONRA, FORMU ÖDEME DEKONTUYLA BİRLİKTE MUTLAKA

POSTA, FAKS YA DA E-POSTA İLE ADRESİMİZEULAŞTIRINIZ.

0 (312) 467 32 46telefonla kredi kartı numaranızı (ve son kullanım

tarihini) bildirerek de abone olabilirsiniz09:00 - 12:00 ve 13:30 - 18:00

mesai saatleri arasında arayabilirsiniz

ON LINE ABO NE LİKWEB SAY FA MI ZI TIK LAYINIZ...www .b i l t e k . t ub i t ak . go v . t r

alo abonealo abone

1. sayıdan 489. sayıya kadar Bilim ve Teknik dergilerini

arama kolaylığıyla İnternet ortamında abonelerimize

sunuyoruz

Elektronikdergi

bir tıkyakınınızda

1. sayıdan 489. sayıya kadar Bilim ve Teknik dergilerini

arama kolaylığıyla İnternet ortamında abonelerimize

sunuyoruz

okul ve kurumaboneliklerinde

kapak fiyatı üzerinden10 adet abonelik ve üzeri için %2525 adet abonelik ve üzeri için %30

indirim!TOP LU ABO NE LİK LER DE

TEK AD RESKUL LA NI LA CAK TIR DER GİLE RİN TA MA MI

HER AY BE LİR Tİ LEN AD RESE GÖN DERİLECEK TİR

YURTDIŞINDAN ABONE OLMAK İÇİN50 $*Ziraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si 6360428-5002 no'lu USD he sa bıZiraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si 6360428-5003 no'lu EU RO he sa bı

Atatürk Bulvarı No: 221Kavaklıdere 06100 AnkaraTel : (312) 467 32 46 Faks : (312) 427 13 36

POSTA ÇEKİ İLE :Bilim ve Teknik Dergisi 101621 No’lu hesabınıza yatırdım.

ZİRAAT BANKASI :Güvenevler Şubesi 8786897-5001 No’lu hesabınıza yatırdım.

...................................... Tutarı, Kredi Kartı Hesabımdan Alınız.

VISA-MASTERCARD

EUROCARD : KART NO

SON KUL. TARİHİ ......... / ........

ABONELİĞİMİ BİTTİĞİ AYDAN İTİBAREN YENİLEMEK İSTİYORUM. ABONE NO:............................

....................AYINDAN İTİBAREN YENİ ABONE OLMAK İSTİYORUM. TARİH :.... / ...../ ....... İMZA:................

1. Grup (Türk Cumhuriyetleri, Avrupa, Ortadoğu, Yakın Asya): 50 USD.2. Grup (Uzak Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika) 60 USD.3. Grup (Avustralya ve Okyanusya): 80 USD.

*

12 SAYI 35 YTL

ADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

SOYADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ADRESİ : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İLÇE / İL : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

POSTA KODU : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

TELEFON : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

FAKS : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

E-POSTA : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

A B O N E F O R M U

2007 yılı tek kutu 2,5 YTL �

İndeks: 2007 (tanesi) 1,5 YTL �

2007 bir sayı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3,5 YTL

�471 �472 �473 �474 �475 �476 �477 �478 �479 �480 �481

2008 bir sayı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3,5 YTL

�482 �483 �484 �485 �486 �487 �488

Posta ücreti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 YTL

Ödemelerinizi abone formundaki hesap numaralarndan birine ödeyip dekontun bir suretini 0 (312) 427 13 36 nolu faksa ulaştırınız

ADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

SOYADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ADRESİ : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İLÇE / İL : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

POSTA KODU : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

TELEFON : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

FAKS : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

E-POSTA : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Atatürk Bulvarı No: 221Kavaklıdere 06100 AnkaraTel : (312) 467 32 46 Faks : (312) 427 13 36

A B O N E F O R M U

1. Grup (Türk Cumhuriyetleri, Avrupa, Ortadoğu, Yakın Asya): 40 USD.2. Grup (Uzak Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika) 50 USD.3. Grup (Avustralya ve Okyanusya): 70 USD.

*

Abone formu ve ödeme dekontu fakslandıktan hemen sonra teyit için lütfen (312) 467 32 46 nolu telefonu arayınız.

12 SAYI 30 YTL

YURTDIŞINDAN ABONE OLMAK İÇİN50 $*Ziraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si6360428-5002 no'lu USD he sa bıZiraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si6360428-5003 no'lu EU RO he sa bı

B İ L İ M v e T E K N İ K D E R G İ S İ E S K İ S A Y I L A R

POSTA ÇEKİ İLE :Bilim ve Teknik Dergisi 101621 No’lu hesabınıza yatırdım.

ZİRAAT BANKASI :Güvenevler Şubesi 8786897-5001 No’lu hesabınıza yatırdım.

...................................... Tutarı, Kredi Kartı Hesabımdan Alınız.

VISA-MASTERCARD

EUROCARD : KART NO

SON KUL. TARİHİ ......... / ........

....................AYINDAN İTİBAREN YENİ ABONE OLMAK İSTİYORUM. TARİH :.... / ...../ ....... İMZA:................

ADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

SOYADI : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ADRESİ : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İLÇE / İL : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

POSTA KODU : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

TELEFON : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

FAKS : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

E-POSTA : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Atatürk Bulvarı No: 221Kavaklıdere 06100 AnkaraTel : (312) 467 32 46 Faks : (312) 427 13 36

A B O N E F O R M U

1. Grup (Türk Cumhuriyetleri, Avrupa, Ortadoğu, Yakın Asya): 40 USD.2. Grup (Uzak Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika) 50 USD.3. Grup (Avustralya ve Okyanusya): 70 USD.

*

12 SAYI 30 YTL

YURTDIŞINDAN ABONE OLMAK İÇİN50 $*Ziraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si6360428-5002 no'lu USD he sa bıZiraat Ban ka sı Tunalıhilmi Şu be si6360428-5003 no'lu EU RO he sa bı

POSTA ÇEKİ İLE :Bilim ve Teknik Dergisi 101621 No’lu hesabınıza yatırdım.

ZİRAAT BANKASI :Güvenevler Şubesi 8786897-5001 No’lu hesabınıza yatırdım.

...................................... Tutarı, Kredi Kartı Hesabımdan Alınız.

VISA-MASTERCARD

EUROCARD : KART NO

SON KUL. TARİHİ ......... / ........

ABONELİĞİMİ BİTTİĞİ AYDAN İTİBAREN YENİLEMEK İSTİYORUM. ABONE NO:............................

....................AYINDAN İTİBAREN YENİ ABONE OLMAK İSTİYORUM. TARİH :.... / ...../ ....... İMZA:................

BTDaboney:BTDabone 7/27/08 4:34 PM Page 1

Page 111: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008
Page 112: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008
Page 113: Bilim Teknik a 287 Ustos 2008