aralik 2014
DESCRIPTION
KAPSUL PLUSTRANSCRIPT
G Ü N C E L B İ L İ M D E R G İ S İ
YIL 3 ARALIK 2014
25
BİYOLOJİK SİLAH ?
GDOGÖKEVİ NEDİR ? DÜNYA ENGELLİLER
HAFTASI
MERS
5>
10
BİYOLOJİKSİLAH : GDO
11>
16
EBOLAHASTALIĞIVİRÜSÜ
17
>2
2
DUYGUSAL ZEKA
22>
26
2014YILINDAKİBULUŞLAR
27>
34 MERS
34>
36 DÜNYA ENGELLİLER HAFTASI
37
>3
8
BEGONVİLLER
39
>40
BİYOKİMYA
41
>4
2
BREZİLYA GEZGİN
ÖRÜMCEK4
3>
46
GÖKEVİ NEDİR?
47>
48
HİPOKRAT
49
>50
FARMAKOLOG
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Anıl TUNA
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Mete Arslan KONAK
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ
Tayfun GÖZLER
Emine Ceyda SÖZÜER
EDİTÖRLER
Aslıhan DİKMEN
Özge BİÇEROĞLU
DANIŞMAN
Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI
İLETİŞİM BİLGİLERİ
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013
https://twitter.com/kapsulplus
http://issuu.com/kapsulplus2013
http://kapsulplus.blogspot.com/ içind
ekile
r
Değerli Kapsül Plus Okuyucuları ,
Dopdolu geçen bir yılın ardında bıraktığımız iyikiler ve keşkeler bizlere
çok şey kazandırdı. Mutlu geçirdiğimiz anların birikimiyle yeni bir yılı daha
iyi,daha heyecanlı,daha meraklı ve bilgi yüklü yaşayabilmeye çok yaklaştık.
Geride bıraktığımız bu yıl iyi anların yanında kötü yüzünü de gösterdi
bizlere. Sağlıktan başka bir şey değildi! Hepimiz sağlık konusunda bir panik halindeyiz, Acaba doğru besleniyor
muyuz?, Yediklerimizin içinde ne var?, Ne kadar sağlıklı besleniyoruz? gibi
sorular tüm hayatımızı kaplamış durumda. Geleceğimizi etkileyecek en
ufak bir şey olduğunda hemen atağa geçiyoruz.Bir yerden duyabildiğimiz
tüm bilgileri uygulamaya çalışıyor, doğruluğunu tasdik dahi etmiyoruz.
Kapsül Plus dergisi olarak bizde bu sorunların farkına vararak bu yıl kendini
göstermiş hastalıkları ve GDO 'lu ürünlerin günümüzde geldiği noktayı
açığa kavuşturmak ve sizlere ulaştırmak amacıyla Sn. Prof.Dr.Muhsin
KONUK ‘la röportaj gerçekleştirdik. Günümüzde biyolojik silah olarak
kullanılabilecek GDO, bitki ve hayvanlar üzerinde nasıl etki gösteriyor ? ,
GDO ile tohumlar nasıl elde ediliyor ? , Hangi canlılarda ne gibi etkiler
veriyor ? , GDO 'lu besinler nasıl elde edilir ? , En çok hangi yiyeceklerde
bulunur ? , Kimler bunu kullanabilir ? , Sadece zararı mı vardır yararları
nelerdir?Bu sayımızda esas olarak ele aldığımız bu konuların yanı sıra bu yılın ortaya
çıkmış bulaşıcı hastalıkları ve 2014 yıl buluşları nelerdir? gibi ilginizi
çekebilecek konulara da yer verdik ve sizin için yararlı olacağını
düşündüğümüz dopdolu bir sayıyla bu yılı kapatalım dedik. Tabii ki Kapsül
Plus klasikleri de sayfalarımız arasında sizi beklemekte… Sizlere geçen yılın yorgunluğunu atabileceğiniz bir Kapsül Plus ile baş başa
bırakırken 2015 yılının dileğiniz gibi geçmesini temenni ediyoruz.İyi
seneler...
KAPSUL PLUS AİLESİ
EDİTÖRDEN
ROBERT KOCH
5>
6
BİYOLOJİK SİLAH ? :
GDOGdo'nun kötü niyetli insanlarca biyolojik silah olarak
kullanılabileceğini söyleyen Prof. Dr. Muhsin Konuk; Bir nevi kendi
sonumuzu hazırlıyor olabiliriz.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Moleküler Biyoloji Ve Genetik Programı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhsin Konuk'la
Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar(GDO) üzerine çarpıcı bir
söyleşi yaptık.
Konuk,ebola, kuş gribi gibi hastalıkların
komplo olma ihtimallerini göz ardı etmemek
gerektiğini hatırlatarak ''GDO'nun kötü niyetli
insanlarca biyolojik silah olarak
kullanılabileceğini'' vurguladı.
Bir nevi kendi sonumuzu hazırlıyor olabiliriz
diyen Konuk ''Aslında sonucunu bilmediğimiz
bir yol bu. GDO'ların şu anki nesile ne gibi
etkileri oluyor ya da olacak? net bir fikrimiz
yok. Onu belki birkaç nesil sonra yavaş yavaş
anlamaya başlarız'' diyor.
Konuk, ' Sadece bir tek genin değişmesi
sonucu birçok problem ortaya çıkıyor. HIV
lökositlerde ADA enzimine ait geni bozuyor. Bu
bağlamda siz özellikle karaciğerde, böbrekte,
kalpte veya beyindeki hayati fonksiyonları
yerine getiren bazı enzimleri yok ettiğinizde
sıkıntılar elbette artacaktır'' dedi.
Ayrıca, İnsanların DNA'sı değiştirilerek
istenilen fenotipte formlar elde edebilmenin
de mümkün olabildiğini de sözlerine ekledi.
GDO'lu bitkilerin, hayvanların çıkış noktası
nedir? Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?
Bir canlıda bulunmayan ancak bulunmasını
istediğimiz bir karakterin oluşması için başka bir
canlıdaki o özelliği sağlayan genlerin alınıp
istediğiniz canlıya aktarılmasıyla oluşan
organizmaya, genetiği değiştirilmiş organizma
(GDO) diyoruz.
GDO biraz da insanoğlunun ihtiyacından ileri
geliyor. Çevresel şartların değişmesi, gıda
teknolojisinde yeni buluşların ortaya çıkması, daha
sağlıklı ve daha hızlı ürün elde edilmesi, daha
sağlam ürünlerin elde edilmesi amacıyla genetiği
değiştirilmiş organizmalara ihtiyaç duyuluyor.
GDO'yla tohum nasıl elde ediliyor?
Tohum elde etme olayı farklı bir şeydir aslında. Biz
genetiği değiştirmekle uğraşıyoruz bu da şu şekilde
olur; polen üretimi sırasında polenler gelişirken
organcıkların içine müdahale ederek istediğimiz
geni yerleştirebilirsek istediğimiz tohumları elde
edebiliriz. Organizma da tohumdan ziyade
genellikle çelikleme yoluyla üretim sağlanıyor. Ya da
klonlama dediğimiz, özellikle bitki
biyoteknolojisinde mikro çoğalma gibi çoğaltım
yollarıyla üretiliyor. Hiç tohuma gerek kalmıyor.
Genetiği değiştirerek farklı tipte
canlılar oluşturuyoruz. İleride
durumun ne olacağını kestirebilir
miyiz?
Bir nevi kendi sonumuzu hazırlıyor
olabiliriz. Aslında sonucunu
bilmediğimiz bir yol bu. GDO'ların şu
an nesle ne gibi etkileri oluyor ya da
olacak? net bir fikrimiz yok. Onu
belki birkaç nesil sonra yavaş yavaş
anlamaya başlarız.
Bu konuda farklı çalışmalar var.
Örneğin alerjenlik özellikleri,
farelerde yapılan deneylerde kısırlığa
neden olduğu, böbrek yetmezliği,
karaciğer iltihabi, barsak iltihabi vs.
gözlemlenmiştir. Bitkiler açısından da
bakacak olursak ekosistemin ve
biyoçeşitliliğin bozulacağı, ortadan
kalkacağı, organik tarıma zarar
verecek gibi bir takım tartışmalar var.
Aynı zamanda ahlaki ve dini yönden
de tartışmalar var. Çünkü domuz
veya yememizin sakıncalı olduğu
canlıların genleri kullanıldığında ne
olacak? gibi.
GDO'yu biyolojik silah olarak kullanabilir mi?
Tabi ki kullanılabilir. Genetiği değiştirilmiş
organizmaların henüz ciddi anlamda fayda ve
zararlarını bilmiyoruz. Yani o fare deneylerinin
değişik yerler de tekrarlanıp aynı sonuçların elde
edilmesi lazım. O sonuçları da net olarak
bilmiyoruz. Kötü mü? İyi mi? hala şüpheler var.
Eğer kötüyse insanlar bu yönüyle bunu biyolojik
silah olarak kullanabilir. HIV virüsü, ebola, kuş gribi
gibi hastalıkların komplo olma ihtimallerini göz
ardı etmemek lazım. Sonuçta bunlar için bir aşı
üretmek nereden baksanız on yılları alabilir. Fakat
iki ay sonra aşısı çıkıyor. Şüphe uyandıran şeyler
bunlar. Biz şuanda sentetik virüsleri üretebiliyoruz.
Bunlarla hastalıklara çare olmakla beraber
biyolojik silah olarak kullanıp kitleleri de imha
edilebilir.
7>
8
Laboratuvar ortamından yanlışlıkla, kazara yayılmayacağı kesin değil. Bunun kontrolü kimler
tarafından nasıl yapılır?
Aslında bu kontrolü kimse yapmıyor. Ancak WHO' nun bu konuyla ilgilenen kollarının bir takım düzenlemeler
ortaya çıkaran alt grupları var. Ama bu işin kontrolüne gelindiği zaman kontrolü hükümetlerin, devletlerin
yapması gerekiyor. Tabi ki kâğıt üzerine yazılmış bir sürü düzenleme var. İşte bu düzenlemelerin kontrolünü
hükümetlerin ve devletlerin düzenlemesi gerekiyor.
Bunların bir standartı var mıdır?
Hayır, yoktur. Günde yaklaşık 10000 farklı E.coli suşu üretiliyor demek yanlış olmaz. Bunlarla denemeler
bittiğinde otoklav da tekrar yok ediliyorlar. Eğer bilim adamı iyi niyetliyse sonuç bu şekilde oluyor. Eğer değilse
temizlemeyebiliyor ve bu bakteriler doğaya karışabiliyor.
Toplumda hormonlu besinlerle
GDO'lu besinler karıştırılıyor. Farkları
neler?
Birinde canlının genlerini değiştirip
kaderini bozuyorsunuz ama diğerinde
genlere etki yapmadan onun daha hızlı
büyümesini ve daha hızlı ürün vermesi
için dışarıdan büyümeyi sağlayan bir
takım moleküller ilave ediyorsunuz. İkisi
tamamen farklıdır. Bitki büyüme
düzenleyicileri normal Şartlarda kendi
hücreleri içinde sentezleniyor. Yaprak,
meyve ve çiçek ucuna kök veya tomurcuk
ucuna kadar gönderiliyor onlar da
büyümeleri gerçekleştiriyor. Siz bununla
yetinmeyip dışarıdan bu maddelerden
ilave olarak yeni yeni şeyler veriyorsunuz.
Daha fazla ürün elde edebilmek için ve
bunu da standardın dışında
yapıyorsunuz. Bunun dışına çıktığınız
zaman toksik etki yapabiliyorlar. Bunlar
bitkide mutasyona ve kanser oluşumuna
sebep oluyor. Son zamanlarda ki artan
kanser vakalarını buna bağlayabiliriz.
Çünkü belli bir ppm düzeyinde, milyonda
1 çözelti içerisinde olması gereken bu
molekülleri siz göz kararı alınca sorun
oluyor. Bu maddelerin kullanımından
dolayı buzdolabında büyümeye devam
eden salatalıkları görüyoruz. Mesela
normal olarak canlı ekosistemlerde o
ekosistemin elemanları o ekosistemin
temizliğini, düzenliliğini sağlarlar.
İnsanoğlu sanayi atıklar vs. gibi Şeylerle
o ekosistemleri bozduğu zaman o
ekosistem elemanları yeni değişimlere
karsı sistemin tekrar sürdürülebilir
olmasını sağlayamıyorlar.
Gerçekleşmesi mümkün komplolar mı?
İnsanların DNA'sı değiştirilerek istenilen
tipte formlar elde edebilirler mi?
Bu mümkün. İlk genom projesi 1990 yılında
başladığında E.coli'nin DNA uzunluğuna bakarak
hücredeki insan DNA'sı karşılaştırıldığında insan
da yaklaşık iki buçuk milyon tane genin olması
gerektiği tahmin ediliyordu. Genom projesi bittiği
zaman da 40 bin civarındaydı. Sonra 35, 30, 23
bin derken artık 19 bin gene düştü. İnsan da 100
binin üstünde olduğu sanılan farklı protein
olduğu söyleniyor. Bununla beraber lökositler
özellikle antikor lenfositlerimizin 10 üzeri 10 tane
farklı antikor üretebildiğini biliyoruz.
Anlayacağınız 19 bin gen olmasına rağmen 10
milyar farklı canlıya karsı antikor oluşturabilecek
bir kapasite var. Henüz daha karşılaşmadığı
canlılara karşı bile böyle bir yeteneği var.
Dolaysıyla siz bir yeri bozarsanız gen üzerinde, o
geni dumura uğrattığınız zaman o genin tüm
fonksiyonlarını elemine etmiş, hayatı tamamen
tehlikeye sokmuş olursunuz. HIV'in bulaştığı
immün sistem hücrelerinde adenozin deaminaz
enziminin genini bozuyor. Bu gen purin
havuzunda sitoplazma da ilk sentezlenen purin
molekülünün guanin ve adeninine dönüşmesini
sağlıyor. Ancak bu gen bozulduğu için adenozin
deaminaz üretemiyor lenfositler. Bir de bir durum
var ki o da deoksi adenozin belli konsantrasyona
geldiği zaman sitoplazma da zehir etkisi yaparak
hücreyi öldürüyor. Düşünün HIV size geldi
lökositlerinizde bu geni bozdu ve o gen
bozulmasıyla adenozin yükseliyor. Sitoplazma da
ve belli bir düzen üstünde hücrenin kendisine
zehir etkisi yapıyor ve hücre o anda kendi
derdine düşüyor ve o toksik etkiden dolayı dış
ortamla bağını koparıyor ve vücut içine giren
canlılarla savaşma yeteneğini kaybediyor. Sadece
bir tek genin değişmesi sonucu bu ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla siz özellikle karaciğerde, böbrekte,
kalpte veya beyindeki hayati fonksiyonları yerine
getiren bazı enzimleri yok ettiğinizde sıkıntı
artacaktır.
9>
10
Hep GDO'nun zararlarını konuştuk yararları neler peki?
Elbette yararı var, çünkü istediğimiz bir karakteri oluşturuyoruz. Normal olarak GDO'lar
günümüzde teknolojiye bağlı olarak çok hızlı bir şekilde üretiliyor. Hâlbuki GDO'suz dediğimiz
organizmaları insanoğlu binlerce yıl suren ıslah çalışmaları sonucu elde etmiş sonuçta.
Mesela ilk buğday Aegilops dediğimiz cins yabani buğdaydı. Fakat biz onu sürekli farklı
şekilde tozlaştırarak çok farklı tür ve varyetelerinin ortaya çıkmasını sağladık. Aynı şekilde
turunçgilleri düşünürseniz biz bu türden değişik tipte meyveler elde etmişiz. Limon, greyfurt,
değişik tipte portakallar elde etmişiz. Fakat artık moleküler genetiğin bize sunmuş olduğu
imkânlar var. Biz bu imkânlar sayesinde birçok canlının gen haritasını çıkardık. Biz o genleri
biliyoruz onları oradan çekip alarak, değiştirip farklı fenotipik özellikler çıkmasını sağlıyoruz.
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
ANIL TUNA
Şuan doğada GDO'lu dediğimiz bitkisel ya da hayvansal canlılardan hangileri var?
Ağırlıklı olarak en fazla soya, pamuk, kanola var. Soya özellikle protein kaynağıdır ve hayvansal proteinlere
yakın kalite de bir protein sağlıyor. Kanola da ciddi anlam da yağ veriyor. Bu sebeple açlıkla mücadele için
güya birleşmiş milletlerce çok fazla ekilerek aç olan yerlere gönderilmeye çalışılıyor.
Türkiye deki GDO için yıllık çalışma sınırı Avrupa'dan çok
çok yüksek. Peki neden?
Türkiye aslında diyor ki, eminiz korunaklıyız. Ama öyle değil. Mesela
Mersin'de bir ara GDO'lu pirinç yakalandı ama sayın bakan orada çok
talihsiz bir açıklama yaptı. Dedi ki dünya da henüz GDO'lu pirinç yok.
Ancak bundan 15 yıl önce Amerika altın renkli pirinç diye bir pirinç
üretti. Altın pirinçte normal pirinçte olmayan beta-karoten geni var, bu
sebeple altın renginde gözüküyor. İki farklı gen aktarılıp hem B
vitaminlerinin hem protein kaynaklarının esansiyel aminoasitlerin
sentezinden sorumlu genler aktarıldı. Bunun açlık ve hastalıkların
önüne geçeceği düşünülerek hala üretiliyor. Uzak doğuda bunlar ciddi
şekilde üretilip Afrika'ya getiriliyor.
Kontrolünün devletler tarafından
sağlanmıyor olması, belli şirketlere
devredilmesi ne anlama geliyor?
Aslında buna yorum yapmaya gerek yok.
Şirketler sadece para kazanmak için kuruluyor,
insanoğlu da dediğimiz gibi en vahşi varlık.
Yani kendi menfaati için kendini bile yok
ediyor.
Yurtdışına gönderilen ürünlerin kanserojen
içerdiği gerekçesiyle geri gönderildiği ve iç
piyasada tüketildiği iddia ediliyor bu konuda
ne düşünüyorsunuz?
Onlar özellikle hormonal yönden büyüme düzenleyicileri
yönünden öyle ve biz bir de ilginç olarak pestisit
kullanıyoruz. Yine iyi bitki, iyi ürün, çok ürün alalım diye.
Mesela ektiğiniz tarlanızda ki buğdayınızın yanında
tohumunu oraya dökmüş olan yabani bitkiler de çıkıyor,
yabancı bitkiler çıkınca sizin buğdayınızın verimi
azalıyor, sizde bu durumda o bitkiyi öldürmek için
herbisit dediğimiz kimyasal maddeler püskürtüyorsunuz
ve o herbisitler onu öldürüyor. Ama buğdayın içerisinde
de kalıyor ve biz onu yiyoruz. organoklorlu pestisitler var
ve 1976'dan beri dünya da kullanımı yasak ama hala
üretiliyor. Ve biz hala kullanıyoruz. Bu madde doğada
100 yıl bozulmadan kalabiliyor. Afyonda ki içme
sularında biz bunları belirledik. Koyun, keçi, manda ve
sığırların süt ve kaymaklarında, tereyağlarının içinde
bile tespit ettik.
Ebola virüsü ilk olarak 1976'da Sudan'ın Nzara
ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Yambuku
kentlerinde ortaya çıkmıştır. Kongo Cumhuriyeti'nde
görülen salgının Ebola Nehri yakınında bir köyde
meydana gelmesinden dolayı hastalığa adı Ebola
verilmiştir.
Hastalık tipik olarak Sahara altı Afrikası'nın
tropikal bölgelerinde salgın olarak görülmektedir. İlk
kez belirlendiği yıldan 2013 yılına kadar, yılda en az
1000 kişi enfekte olmuştur. Son dönemde tekrar
gündeme gelen salgın, Aralık 2013'te Gine'den
başlamış, Liberya, Nijerya ve Sierra Leone'ye kadar
yayılmıştır.
EBOLA HASTALIĞI
VİRÜSÜ
‘’ Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 15 Ekim tarihli
raporuna göre yedi ülkede (Gine, Liberya, Nijerya, Senegal,
Sierra Leone, İspanya ve ABD) 8 bin 997 vakaya ve 4 bin 493
ölüme yol açmıştır. Bu salgın Batı Afrika'da bugüne kadar
saptanan en büyük salgındır. ‘’
EHV
Dünya Sağlık Örgütü'nün
(DSÖ) 15 Ekim tarihli raporuna
göre yedi ülkede (Gine, Liberya,
Nijerya, Senegal, Sierra Leone,
İspanya ve ABD) 8 bin 997
vakaya ve 4 bin 493 ölüme yol
açmıştır. Bu salgın Batı Afrika'da
bugüne kadar saptanan en
büyük salgındır.
Ebola virüsü; Filovirus
ailesi içindeki Ebolavirus cinsi
içinde bulunan bir RNA
virüsüdür. Ebolavirus cinsi içinde
de beş tür vardır:
1. Zaire ebolavirus
(ZEV) Sudan ebolavirus 2.
(SEV) 3. Tai Forest (Ivory
Coast) ebolavirus (TFEV) Bundibugyo 4.
ebolavirus (BEV) 5. Reston ebolavirus
(REV) Bu beş türden bugüne
kadar ilk dördü; Afrika'da
insanlarda büyük salgınlara yol
açmışlardır. REV'in Filipinler ve
Çin Halk Cumhuriyeti'nde
insanları enfekte ettiği saptanmış
ancak bugüne kadar REV
kaynaklı bir hastalık ya da ölüm
rapor edilmemiştir.
11
>12
13
>1
4
bola virüsü, insanlara infekte
E hayvanların organ, kan ve
vücut sıvıları (dışkı, idrar,
tükrük, meni vb) ile yakın teması ile
bulaşır. Afrika'da infekte şempanze,
goril, maymun, meyve yarasası ve
antiloptan bulaştığı bildirilmiştir.
İnsandan insana geçiş, bütünlüğü
bozulmuş deri veya mukozanın (kesik,
çizik, yara vb) infekte insanların kan
ve vücut sıvılarıyla direk teması ile
meydana gelir. Ayrıca hastanın vücut
sekresyonlarıyla kontamine çevresel
materyal (lekelenmiş giysiler,
çarşaf,yastık kılıfı, kullanılmış iğne vb)
ile de bulaş meydana gelebilir.
Bulaşma, semptomların ortaya çıktığı
andan itibaren sıklıkla ateş sonrası
başlamaktadır. Hastalıktan iyileşenler vücut
salgıları ile haftalarca virüsü etrafa
saçmaktadırlar, iyileşen bir erkek hastanın
menisinde 61 gün boyunca virüs izole
edilmiştir. Virüs dış ortamda sıvı ya da kuru
materyal içinde birkaç güne kadar canlılığını
koruyabilmektedir. Ölen kişilerin vücutları ile
temas sonucunda bu laşma o lduğu
saptanmıştır. Hastaların bakım ve tedavisini
yapan ya da klinik örneklerini işleyen sağlık
personeli için bulaşma riski söz konusudur. Şu
anki salgında iki sağlık personeline bulaşma
olmuştur. Bu nedenle şüpheli ve tanımlanmış
olgulara yaklaşımda enfeksiyon kontrol
önlemlerinin alınması çok önemlidir.
Hastalığın Bulaşması Klinik (Hastalık Belirti ve Bulguları)
Hastalık; yüksek ateş, şiddetli
halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı
ve boğaz ağrısı şikâyetleri ile
başlar. Bunları bulantı, kusma
ve döküntü izler, daha sonra
böbrek ve karaciğer
fonksiyonları bozulur ve
kanamalar başlar.
Belirtiler Ebola virüsüne
maruz kalındıktan 2 - 21 gün
(genellikle 8-10 gün) sonra
görülür. Hastaların bir kısmı
iyileşirken, bazılarının neden
öldüğü tam olarak
anlaşılamamıştır. Bununla
beraber ölenlerin virüse karşı
yeterli bağışık yanıt
geliştiremedikleri
bilinmektedir.
15
>1
6
Seyahat Dönüşünüzden Sonra
Etkilenen bölgelerden dönen kişiler
enfekte olmuş semptomatik kişi ya da
hayvanların vücut sıvılarıyla temas etmeseler
bile sağlık durumlarını 10 gün süreliğine
tak ip e tmel id i r le r. Enfek te o lmuş
semptomatik kişi ve hayvanların vücut
sıvılarıyla potansiyel temasları söz konusu
olan kişiler 21 gün süreyle sağlık durumlarını
takip etmelidirler.
Seyahatleri esnasında hastalanan
kişilerde sadece ateş bile görülse acilen bir
sağlık kuruluşuna başvurmaları ve burada
yaptıkları son seyahat ve potansiyel
temasları hakkında bilgi vermeleri tavsiye
edilir.
Kaynak:1.http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs103/en/
2. http://www.cdc.gov/vhf/ebola/index.html
3.www.gata.edu.tr/duyurular/ebola_hemorajik_atesi.doc
4. http://www.seyahatsagligi.gov.tr/page/haberler/ebola.aspx
5.T.C Sağlık Bakanlığı (2014): Ebola virüs hastalığı vaka yönetimi, Bilim kurulu çalışması
Biyolog Mete Arslan Konak
Virüse karşı henüz lisans almış bir
aşı bulunmamaktadır. Aşısı ve tedavisi
olmadığı için, hastalığın risk faktörlerinin
bilinmesi ve bireysel koruyucu önlemler,
hastalığın ve ölümün azaltılmasının tek
yoludur. Salgın olan bölgeye mümkünse
salgın süresince gidilmemesi bulaşmayı
önleme açısından önemlidir. Virüs;
çamaşır suyuna, deterjanlara ve %2
gluteraldehid solüsyonlarına duyarlıdır.
Ellerin sık olarak sabunla yıkanması,
sabun ve su bulunmadığı durumlarda ise
en az %60'lık alkolle ellerin silinmesi
korunmada etki l id ir. Kontamine
yüzeylerin temizlenmesinde çamaşır
suyunun (sodyum hipoklorid) 1/10'luk
solüsyonlarından (1 kısım çamaşır suyu +
9 kısım çeşme suyu) faydalanılabilir, bu
solüsyonun etki süresi 24 saattir. Ebola
Virüsü; kaynatma ile 5 dakikada inaktive
olur, dış ortamda sıvı ya da kuru materyal
içinde birkaç güne kadar, oda ısısında ve
buzdolabında ise günlerce canlılığını
koruyabilmektedir.
Tedavi ve Korunma
Hastalığın başlangıç semptomları spesifik olmadığı için erken
tanı her zaman mümkün olmamaktadır. Bu sebeple sağlık
çalışanlarının bütün hastalar için standart korunma önlemlerini
almaları çok önemlidir Ebola Virüsü Hastalığı şüphesi olan
hastalardan klinik örnek alınması sırasında örneği alacak kişinin
uygun kişisel korunma önlemlerini almış olması gerekir. Öncelikle tüm
yüzü (özellikle ağız, burun ve gözleri) kapatacak şekilde maske-
gözlük, sıvı geçirmeyen önlük ve eldiven kullanılmalı, gerektiğinde
ilave kişisel önlemler alınmalıdır.
Kaynaklar:
Bilim ve Teknik Ağustos,2012
http://bilimdunyasi.net/index.php?option=com_content&view=article&id=801:canllarn-vuecutlarnda-uerettikleri-ik-biyoluminesans-&catid=9:tarh-poltka-stratej
http://en.wikipedia.org/wiki/Bioluminescence
D UYG KUSAL ZE ADuygular insanı anlamada, düşünce ve
davranışlarını anlamlandırmada çok
önemli bir role sahiptirler. Duygularla ilgili
olarak bugüne kadar çok çeşitli çalışmalar
yapılmış ve farklı görüşler ileri
sürülmüştür. “Duygusal zeka” kavramını
ilk olarak ortaya koyan Salovey ve Mayer
olmuştur. Daha sonra Goleman “Duygusal
Zeka” adlı kitabında iki tür zihnimiz
olduğundan söz etmiştir. Bu zihinlerden
biri akılcı zihin, ikincisi ise duygusal
zihindir. Birbirinden tamamen farklı bu iki
kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı
oluşturmak için etkileşim halindedirler.
Akılcı zihin, çoğunlukla farkında
olduğumuz bir kavrama tarzıdır;
bilincimize daha yakındır, düşüncelidir.
Bunun yanı sıra fevri ve güçlü, bazen de
mantıksız olan bir kavrama sistemi daha
vardır ki bu da duygusal zihindir.
DUYGUSAL ZİHİN-AKILCI ZİHİN
Biri duygusal biri akılcı olan bu iki zihin,
çoğunlukla bir uyum içinde ve farklı bilinç
biçimlerini birbiriyle kaynaştırarak hayatta
yol almamıza yardımcı olurlar. Duygu,
akılcı zihnin işleyişine katkıda bulunur,
akılcı zihin ise duygusal verileri
şekillendirir ve bazen reddeder. Ancak
yine de duygusal ve akılcı zihinler yarı
bağımsızdır ; her ikisi de, beyindeki farklı
ama birbiriyle bağlantılı devrelerin
işleyişini yansıtırlar.
Genelde duygusal ve akılcı zihin denge
halindedir. Ancak yaşamın tehlikede
olduğu anlarda, hisler yoğunlaştıkça ve
tutkular öne çıktıkça, bu ikisi arasındaki
denge bozulur ve duygusal zihin üstünlük
sağlayarak akılcı zihni etkisiz hale getirir.
Goleman'a göre IQ ve duygusal zeka(EQ) ; birbirine karşıt değil, birbirinden ayrı zeka türleridir. Aslında IQ ve duygusal zekanın bazı
yönleri arasında az da olsa bir bağlantı vardır. Bununla birlikte bu iki zeka türünün
birbirinden bağımsız olduğunu gösteren pek çok kanıt elde edilmiştir. IQ ve EQ'nun ayrı
zeka türleri olduğunu düşündüren en önemli kanıtlar akademik başarı, IQ puanı ya da
üniversite giriş sınavı puanları ile hayatta başarılı olmak arasında anlamlı ilişkiler
olmadığını ortaya koyan çalışmalardır. Örneğin Harvard'dan mezun olan 95 öğrencinin
orta yaşlarına kadar izlendiği bir araştırmada, okul sınavlarında en yüksek notları tutturan
öğrencilerin daha düşük notları olan arkadaşlarına oranla maaş, verimlilik ve kendi
alanlarındaki konumları açısından daha başarılı olmadıkları saptanmıştır. Ayrıca daha
düşük notları olan grubun yaşamlarından dahahoşnut ve arkadaş, aile ve aşk ilişkilerinde de daha mutlu oldukları ortaya çıkmıştır.
Duygusal zekânın anlamına ve
özelliklerine geçmeden önce “duygu
nedir?” sorusunu cevaplandırmanın
faydalı olacağına inanıyorum.
DUYGU
Duygu bir his ve bu hisse özgü belirli
düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller
ve bir dizi hareket eğilimidir. Duygular
iki amaca hizmet ederler. Bunlardan
birincisi, kişinin harekete geçmesi için
enerji temin etmeleridir. İkincisi ise,
kişinin kendi gereksinimlerini
karşılayabilmesi için çevreyi manipüle
edebilmesi ya da bu gereksinimleri
karşılayacak uygun davranışları
yapabilmesi için, yönlendirici ya da
değerlendirici bir fonksiyon
göstermeleridir.Bu enerji kişiye gereksinimlerini
karşılamak için harekete geçiriyor ya da
çevreyi manipüle etmesine fırsat
veriyorsa olumlu duygular ortaya çıkar.
Eğer enerji, gereksinimlerin
karşılanmasında etkisi olmayan ya da
zararlı etkisi olan unsurlara yöneltilirse
olumsuz duygular ortaya çıkar.Schacter ; duygusal yaşantıların
gerisinde bilişsel etkinliklerin rol
oynadığını ileri sürmüştür.Schacter'e göre, çevremizi algılamamız
ve anlamlandırmamız sonucunda,
içimizdeki fizyolojik değişikliklerle ilgili
duygulara belli adlar veririz. Yani
bilişsel yaşantılarımız doğrultusunda
duygusal yaşantılarımızı adlandırırız.
Dolayısıyla farklı ortamlarda benzeri
uyarıcılara farklı tepkiler vermemizin ve
birtakım çatışmalara girmemizin nedeni
duygularımızı farklı şekillerde
yönlendiren, farklı bilişsel yaşantılar
geçirmemizdir.
17
>1
8
Duygular , yaşamın akışı içinde alınabilecek
sonsuz sayıda kişisel karar arasından seçim
yapılmasında çok önemli bir rol oynar. Hangi
mesleğin seçileceği, nerede yaşanacağı, kiminle
evlenileceği vb. pek çok karar salt mantığa dayanarak
alınamaz. Bu tip konularda salt biçimsel mantık işe
yaramaz, doğru kararların verilebilmesi için kişinin
güdülerine ve geçmiş yaşantılarından derlenmiş
duygusal bilgeliğe ihtiyacı vardır. Duyguların farkında
olmamak ise, verilecek kararların seçiminde
yanılgılara yol açabilir.
DUYGUSAL ZİHNİN
ÖZELLİKLERİ
Ekman ,Epstein ve Brodsky ,
Goleman'ın görüşlerinden
yararlanarak duygusalzihnin özellikleri şöyle özetlenebilir:* Duygusal bir durumda, duygusal
zihin akılcı zihinden çok daha hızlı
harekete geçer ve ne yaptığını gözden
geçirmeden eyleme atılır.* Duygusal zihin birçok açıdan
çocuksudur ve bu özelliği duygu
güçlendikçe artar.* Duygusal zihnin mantığı
çağrışımsaldır, bir gerçekliği
simgeleyen ya da onun bir anısını
çağrıştıran öğeleri, o gerçekliğin aynısı
olarak kabul eder.* Duygusal zihnin işleyişi duruma
bağlıdır ve belirli bir anda yükselen
hangi duygu ise, onun
doğrultusundadır.Duygusal zihnin özelliklerini
saptayabilmek, kişinin duygusal
yeteneklerini belirleyebilmek ve
geliştirebilmek için öncelikle duygusal
zekânın tanımına gereksinimiz
vardır.
DUYGUSAL ZEKÂ
Salovey ve Mayer duygusal zekâ tanımını 5 ana başlık altında
toplamışlardır.1. Duygularının farkında olma: Belirli bir durumda ya da
anda ne hissettiğinin farkına varabilmek duygusal
zekânın temelidir2. Duygularla başa çıkabilmek: Farkına varılan duygularla
uygun biçimde başa çıkabilmek duygusal zekânın temel
özeliklerinden bir diğeridir. Kendini yatıştırma, yoğun
endişelerden, karamsarlıktan, alınganlıklardan kurtulma yeteneği gibi
yetenekleri kapsar.3. Kendini motive etmek: İnsanın kendini motive edebilmesi
için öncelikle duygularını bir amaç etrafında toplayabilmesi gerekir.
4. Başkalarının duygularını fark etmek: Başkalarının
duygularını fark edebilmek ya da başka bir deyişle empati kurabilmek, duygusal zekânın
vazgeçilemez özelliklerinden bir diğeridir. Empati kuran
kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye
aktarılması gerekir. Bu aktarım olmadan empati süreci
tamamlanmamış sayılır. Empatik tepki vermenin başlıca
iki yolu vardır. Bunlardan birincisi yüzü ve bedenimizi
kullanmak, ikincisi ise sözel ifadelerden yararlanmaktır.
Empatik tepki vermenin en etkili yolu bu ikisini birlikte
kullanmaktır.5. İlişkileri yürütebilmek: Duygusal zekanın bir diğer özelliği
de diğer insanlarla olan ilişkileri yürütebilmektir.
DUYGUSAL ZEKÂNIN
GELİŞMESİ
Duygusal zekânın gelişmesi açısından
üzerinde durulan en önemli faktörler yaş, aile
ortamı ve cinsiyettir:
Yaş: Duygusal zekânın gelişmesi açısından
ele alınan faktörlerden ilki yaştır. Duygusal
zekâ bebeklikten itibaren gelişmeye başlar.
Örneğin Craig 6 aydan küçük bebeklerin
zevk, rahatlık ve öfke gibi daha az özelleşmiş
duyguları, 6 aydan büyük bebeklerin ise
sevinç, korku ya da kızgınlık gibi farklı
duygular ı yaşayabi ld ik ler in i or taya
koymuştur. Crawford ve arkadaşları da 2
yaşındaki çocukların hem kızgınlıklarını hem
de olumlu duygularını ifade edebildiklerini
belirtmişlerdir.
Aile ortamı: Duygusal zekâ gelişimi
açısından çocuğun yetiştiği aile ortamı da çok
önemlidir. Aile yaşamı, duygusal derslerin
verildiği ilkokuldur. Bu duygusal dersler
sadece anne-babanın çocuklarına doğrudan
söyledikleri ve yaptıkları ile değil, kendi
hislerini ifade edişleriyle ve aralarındaki
etkileşim modeliyle de verilir. Virginia Satir
“Peoplemaking” adlı kitabında, aileyi insan
üreten bir fabrikaya benzetir. Ortaya çıkacak
“ürünün” nasıl olacağı ailedeki yetişkinlerin
duygusal anlamda ne kadar destekleyici
olduklarına bağlıdır.
Cinsiyet: Duygusal zekânın gelişmesi açısından
üzerinde durulan konulardan bir diğeri de
cinsiyettir. Aileler kız ve erkek çocuklarını farklı
duygusal yaklaşımlarla eğitmektedirler. Anne
ve babaların kız ve erkek bebeklerini severken
çıkardıkları sesler ve kullandıkları kelimeler
farklıdır. Anneler kızlarına hikâye anlatırken
oğullarına nazaran daha fazla duygu yüklü
ifadeler kullanmaktadırlar. Kızlara ve erkeklere
duygularla baş etme konusunda verilen dersler
de çok farklıdır. Örneğin Brody ve Hall
yaptıkları bir çalışmada anne babaların
duygularını (öfke hariç) kızlarıyla oğullarından
daha fazla konuştuklarını saptamışlardır. Erkek
çocuklarla ise genellikle öfke duygularının
neden ve sonuçları hakkında konuşulmaktadır.
Aynı yazarlar kızların dil yetisinin erkeklerden
daha erken geliştiğini ve bunun kızların
duygularını açıklamak, ve başkalarının
duygu lar ın ı an lamakta daha çabuk
ustalaşmalarına yol açtığını ifade etmişlerdir.
Duygularını ifade etmek için teşvik görmeyen
erkek çocuklar ise hem kendi hem de
başkalarının duygularını anlamada zorluk
çekmektedirler.
19
>2
0
Tüm bu sorunların
yaşanmasını önleyebilmek
amacıyla duygusal zekânın
geliştirilmesine yönelik olarak
“duygusal okuryazarlık” adı
verilen programlar
oluşturulmaktadır. Bu
programların uygulanmasıyla
çok olumlu sonuçlar elde
edildiği pek çok yazar
tarafından ortaya konmuştur
(Elias ve Weissberg , Elias ve
Clabby , Hawkins ve ark.).
Ancak ne yazık ki ülkemizde bu
tür çalışmalar henüz yaygınlık
kazanmamıştır. Bu konuda
ülkemizde gerçekleştirilen en
kapsamlı uygulama Anne-baba-
bebek ilişkisini güçlendirme ve
çocuğun psikososyal gelişimini
temel sağlık hizmetleri yoluyla
destekleme projesi”dir (Erol ve
ark.). Dokuz ilde uygulanan bu
projede anne-baba-bebek
etkileşiminin sağlanması,
bebeğin duygusal ve sosyal
gereksinmelerine, sinyallerine,
mesajlarına karşı anne-babanın
duyarlılığının arttırılması
amaçlanmış ve olumlu sonuçlar
elde edilmiştir. Önümüzdeki yıllarda duygusal
okuryazarlık programlarının
arttırılması ve özellikle
okullarda bu tür uygulamaların
yaygınlık kazanması
başarısızlıkların ve
mutsuzlukların önlenebilmesi
açısından çok gereklidir.
KAYNAKLAR1) Goleman D (1996) Emotional Intelligence: Why It Can Matter More Than IQ, London: Cox & Wyman Ltd.2) Salovey P, Mayer JD (1990) Emotional Intelligence. Imagination, Cognition and Personality, 9:185-211.3) Vallant G (1977) Adaptation to Life. Boston: Little Brown.4) Passons WA (1975) Gestalt Approaches in Counseling, New York, Holt, Rinehart and Winston, s.183-185.5) Schachter S (1964) The interaction of cognitive and physiological6) determinants of emotional state. Advances in Experimental social Psychology, Vol 1, I Berkowitz (Ed), New York, Academic Press, s.49-80.7) Epstein S, Brodsky A (1993) You're Smarter Than You Think. New York, Simon, s.55.8) Ekman P (1992) An argument for the basic emotions, Cognition and Emotion, 6:175-189.9) Craig E (1989) Human Development. New Jersey, Prentice Hall, s. 273-279.10) Crawford J, Kippax S, Onyx J ve ark. (1992) Emotion and Gender. London: Sage Publications, s.15-36.11) Brody LR, Hall JA (1993) Gender and Emotion. Handbook of Emotions, M Levis, J Havilland (Ed), New York, Guilford Press.12) Elias MJ, Weissberg RP (1990) School-based social competence promotion as a primary prevention strategy: A tale of two projects. Prevention in Human Services, 7(1):177-
200.13) Elias MJ, Clabby J (1992) Building Social Problem Solving Skills: Guidelines from a School-Based Program. San Francisco, Jossey-Bass.14) Hawkins JD, Von Cleve E, Catalano RF (1991) Reducing early childhood aggression: Results of a primary prevention program. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 30(2):208-
21715) Erol N, Şimsek ZT, Ertem İ (1997) Önleyici çalışmalar: Anne baba-bebek ilişkisini güçlendirme ve çocuğun psikosoyal gelişimini temel sağlık hizmetleri yoluyla destekleme
projesi. Farklılıkla Yaşamak, N Karancı (Ed) Ankara, Türk PsikologlarDerneği Yayınları, s.113-131.
Tayfun GözlerNörobilim Yüksek Lisans
2014'ÜNEN İYİ
BULUŞLARI
Gelişen teknoloji ve mucitlerin süper fikirleri
sayesinde hayata geçirilen yeni buluşlar
hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor. 2014
'ün en iyi buluşları olarak ödüllendirilen bu
buluşlar belki yeni bir geleceğin habercisi
olacaklar.
1.Titan Dış İskelet Kolu
Omurilik zedelenmeleri gibi durumlarda insanlar hareket
kabiliyetlerini kaybedebiliyor. Fizik tedavi ise zorlu ve garantili
olmayan bir süreç. Son yıllarda popüler olan iskelet
teknolojileri ile vucudunuza destek alabiliyorsunuz. Fakat , bu
pekte ucuz olmayan bir sistem. Pensilvanya üniversitesinden
Elizabeth Beattie, Nicholas McGill, Nick Parrotta ve Nikolay
Vladimirov isimli bir grup makine mühendisliği öğrencileri
ucuza mal olan bir dış iskelet icat ettiler. Titan adı verilen bu
elektronik kollar ufak bir güç ile 18 kg'a kadar ağırlık
kaldırabiliyor. Titan üretiminde kullanılan aliminyum parçalar
sayesinde hafif ve az güç sarfeden bir iskelet. Ayrıca kablosuz
sistemi, sensörleri ve yazılımı sayesinden uzaktan fizik tedavi
uzamanının sizi takip etmesi sağlanabiliyor.
2000$ 'a mal edilen protopin geliştirilerek bir elbise gibi
giyilebilen dış iskelet sistemine dönüştürülmesi yakın gelecekte
bekleniyor.
21
>2
2
Katlanabilir Bisiklet Kaskı Jeff Woolf Londra'nın daracık sokaklarında
bisikletiyle ilerlerken, dikkatsiz bir sürücünün
tamponu Jack'in pedalına takılmasıyla kaldırıma
fırlaması bir oldu.Kırıklar içindeki vücudunda
kafasını koruyan tek şey kaskıydı. 20 yıl önce
yaşadığı bu olay onu insanları taşınabilir ve
katlanabilir bir kask yapmaya yönlendirdi. İşte
Morpher adı verilen kask katlanabiliyor ve bir
kitap boyuna düşüyor. Günümüzdeki kullanışsız
ve büyük kaskların aksine bu kask oldukça
kullanışlı. Köpük parçaları iç kısımdaki esnek
katman sayesinde hem birbirine bağlıyor hem
de bir menteşe gibi katlanmasını sağlıyor.
Kaskın içindeki güçlü neodiyum mıknatıslar
sayesinde kask katlı kalabiliyor. Ayrıca kask
Avrupa güvenlik testlerini başarıyla geçti. Bu
kask sayesinde belki de daha çok insan kask
bilincini kavrayabilir.
Isı ile Çalışan Sirojenik Soğutucu Motor Sadece ABD' de bile soğutucu kamyon sayısı
250,000 civarında. Bu kamyonlar normal
kamyonlardan % 25 daha fazla yakıt tüketiyor.
Ayrıca bu nedenle çevreye daha fazla
karbondioksit yayılıyor. Mucit Peter Dearman
tarafından geliştirilen sirojenik motor sistemi
araçtan yayılan ısı enerjisi dorsedeki sıvı azotu
kaynatarak soğutma sağlıyor. Temmuz ayında
İngiltere'de yol testine çıkacak prototip
sayesinde artık yardımcı motorlara ihtiyaç
kalmayabilir. Kompresörlü sistem sayesinde
normal dizel motorlara göre % 40 daha fazla
enerji edilebiliyor. Ayrıca soğutucuda % 62 yakıt
tasarrufu sağlıyor.
Dikey Kalkabilen Elektrikli
Uçak Kişisel uçak kazalarının % 50'si pistten
kalkış ve inişte gerçekleşiyor. Fakat
mucit ve girişimci JoeBen Bevirt
geliştirdiği S2 adlı elektrikli uçak dikey
kakış yapabiliyor. Aynı helikopter gibi
kalkabilen uçak , aerodinamik olarak
uçağa benziyor. Daha önce 5 kg'lık bir
prototip geliştiren ekibe NASA sahip
çıkmış ve destek olmuş. Sonrasında
25 kg'lık bir İHA geliştirmişler. Yapılan
simülasyonlarda üretilecek 770 kg'lık
bir S2 elektrikli uçağının 320 km
menzile sahip olacağı ve 500 kW
tüketeceği anlaşılıyor. Bu 7,5 litre
uçak yakıtı yakmakla aynı şey. Yani bu
araç diğer uçaklardan 5 kat daha
verimli. 10 yıl önce üretilmesinin
hayal olduğu bu uçak , gelişen
elektronik ve pil teknolojileri
sayesinde yakın bir gelecekte
mümkün olacaktır. 23
>2
4
360 Derece Görüş Sağlayan Termal
Kamera 360 Derecelik İnfrared Görüş sayesinde normalde
100.000 dolar değerindeki 7 termal infrared
kamera yerine 16000 dolarlık tek bir kamera
kullanılabiliyor. Bu kamera bütün kör noktaları
göstererek endüstriyel bölgeleri vb. yerleri davetsiz
misafirlerden gece gündüz koruyabiliyor. Buluşu
üretmek tam 4 yıl sürdü. Cihazın asıl sırrı 360
derece sürekli dönen tek bir termal sensöre sahip
olması. Sistemin üzerindeki dahili çipler sayesinde
sürekli tazelenen bir panoramik bir video görüntüsü
oluşturulabiliyor. Bu sayede tehdit oluşturan her şey
gözlenebiliyor. Şimdilik 16000 dolara mal olan
sistem geliştirilerek maliyeti düşürülebilir. Güvenlik
pazarında yer alacak buluşu Utah Ulaşım
Departmanı, hatta Pentagon yakın takibe aldı.
Cihaz insanlar, araba motorları gibi ısı yayan şeyleri
kızılötesi ışıkla(infrared) görebiliyor. Dönen kamera
saniyede 16 termal görüntü alarak pek çok kamera
kullanmanın önüne geçiyor. Yazılım görüntüleri
birleştirerek aynı radar gibi GPS koordinatlarını
verebiliyor.
15 Saniyede Kan Durduran Sünger Savaşta bir asker vurulduğunda saniyeler bile çok değerlidir.
Sıhhiye vücutta açılan 12 cm'e varan kurşun deliklerini sargı
beziyle doldurmalı ve atar damardaki kanamayı hemen
durdurmalıdır. İşte oldukça acı veren bu işlem, doğrudan basınç
uygulanan bölgede kan üç dakika içinde durmazsa, sıhhiye bezi
çıkarır ve tekrardan aynı işleme başlar. ‘’ Bu gerçekten çok acı
verici bir deneyimdir, herşeyden önce adamın silahını almanız
gerekir”, diyor Amerikan Ordusu Özel Operasyonlar sıhhiyecisi
John Steinbaugh. Bu acil müdahaleler yapılsa bile savaş
alanında kanama en sık görülen ölüm nedenidir. Irak ve
Afganistan'da görev yapan John Steinbaugh 2012'de beyin
hasarı nedeniyle erken emekli oldu. Sonra da Oregon kökenli
RevMedx adı verilen bilim insanları, mühendisler ve
veteranlardan oluşan kendilerine kan durdurmayı amaç edinmiş
bir grupla çalışmaya başladı. RevMedx firması geçenlerde XStat
adı verilen cebe sığabilen yaraya özel olarak kaplanmış
süngerler enjekte eden bir modifiye şırınga ile başvurdu. XStat
adı verilen cihaz gazlı beze göre çok daha etkili bir şekilde
kurşun yaralarına enjekte edilebilen ve askerlerin hayatta kalma
olasılıklarını arttıran özel bir teknoloji. Ekip Fix-a-Flat adı verilen
bir lastik onarıcıdan ilham aldı. ” Biz buradan mükemmel bir
sonuç çıkardık: düşünün ki, yaraya bir şey sıkıyorsunuz bu
genişleyerek kanamayı durduruyor. Fakat kan basıncı çok yüksek
olduğundan kan köpüğü dışarı atabilir. ” diyor Steinbaugh.
işte bu nedenle ekip sünger fikrini denedi. Öylesine bir hevesle
hırdavatçıdan normal sünger alarak, bunu 1 cm çapında daireler
halinde kesti. Sonrasında yarayı kapatmak için bu süngerleri
deneyince işe yaradığını gördü . Bir hayvandaki yarayı kapatmak
için süngerleri yaraya enjekte ettiler ve kanama durdu. İşte
kanamanın durduğunu görünce gerçekten yeni bir şey
keşfettiklerini anladılar ve Amerikan ordusu bu proje için tam 5
milyon dolar ödenek ayırdı. Fakat tabi bildiğimiz süngerler bu iş
için hiç güvenli değildir.Çünkü bu süngerlerde sterillik ,
biyouyumluluk yok ve hızlı genleşiyorlar. İşte ekip bu nedenle
ağaç hamurundan süngerler yaparak bunları kitosan adı verilen
kan durdurucu, antimikrobiyal bir maddeyle kapladılar. Bu
madde karides kabuklarından elde ediliyor. Vücutta hiç bir
sünger kalmaması için süngerler X ışını işaretleyicilerle
işaretlenerek röntgenleri çekildi. Süngerler o kadar hızlı
genişliyor ki, sadece 15 saniyede yaranın tümünü doldurarak
güçlü kanamaları durduracak baskıyı yapabiliyor. ” Yaraya
bandaj sarana kadar zaten kanama durmuş oluyor.” diyor
Steinbaugh.
Elektronik Cihazları Yürürken Şarj Edin
Her adımınızda topuğunuz bir ampülü yakmaya
yetecek kadar enerji çıkarabilir. Mühendis Matt
Stanton ve Carnegie Melon Üniversitesi'nden
mühendislik öğrencisi Hahna Alexander mekanik
olarak şarj etmeye yarayan bir ayakkabı tabanı
geliştirmiş . Piezoelektrik veya diğer hantal
sistemlerden daha üstün olan bu sistem 140
gramdan daha hafif. Bugün yapılan prototip bir
iPhone'u 25 km yürüdüğünüzde tam şarj edebiliyor.
Üzerinde çalışılan yeni bir projede ise 8 km 'de tüm
şarj sağlayan ve 100 milyon adıma dayanabilecek
bir taban geliştiriliyor. Yürümeyi sevenlere müjdeler
olsun .
Eski Kalorifer Peteğini Akıllı Telefonla Kontrol
Etmek 90 yıllık bir Manhattan apartmanında oturan elektrik
mühendisi Marshall Cox , aşırı ısınan kalorifer peteği
nedeniyle dondurucu kış günlerinde bile yaz aylarından
daha kötü terlemekteydi. Bu nedenle ya camı açıyordu
ya da peteği kapıyordu , ama bu sefer de uyandığında
üşüyordu. Bu gibi petekler nedeniyle enerjinin % 30 'u
boşa gidiyor. Bu sadece Manhattan ABD'de yılda 700
milyon dolara mal oluyor. Ayrıca fuloil yakmaktan
havaya zararlı toksinler karışarak astıma neden
olabiliyor. İşte bu nedenle Marshall Cox, radyatörü
elektronik kontrollü bir sistem yerleştirdi. Cihaz sadece
buhar seviyesini ayarlamakla kalmıyor aynı zamanda
odadaki ısı dağılımını da dengeliyor. Bu sayede daha
az petrol ve daha az kirlilik yaşanıyor. Cihaz fazla ısıyı
hapsederek, sadece oda sıcaklığı düştüğünde buhar
girişini sağlıyor. Tabi geliştirilen akıllı telefon
uygulamasıyla Wi-Fi üzerinden petekleri kontrol
edebiliyorsunuz.
Bu buluşların hepsi Popular Science tarafından ödüllendirildi.
. Kaynak :Popular Science
http://www.popsci.com/tags/invention-awards-2014
http://www.gercekbilim.com/odullu-en-iyi-icatlar-2014/
http://turkishplayer.com/komik-haber/2014-en-faydali-ve-farkli-icatlari/
http://degisikicatlar.com/2014-un-en-iyi-ve-degisik-icatlari/
25
>2
6
KAPSÜL PLUS
27
>2
8
MERS-CoV (Middle East
Respiratory Syndrome
Coronavirus)
MERS-CoV insanlarda
enfeksiyona neden olduğu
bilinen, ilk C soyundan
beta-coronavirüs'tür.
Güney Asya, Avrupa,
Tayland, Meksika, Gana
ve Güney Afrika'daki
yarasa ve kirpilerdeki
coronavirüslerle yakın
genetik ilişkisi mevcuttur.
Birkaç MERS-CoV'lu
hastanın çiftlik
hayvanlarına temas
öyküsü olduğu
raporlanmıştır.
u yazı, MERS-CoV hastalığı, etkeni, bulaşma
Byolları ve tanı yöntemleri hakkında bilgi vermek ve
hastalık karşısında alınabilecek önlemler için
hazırlanmıştır
Coronavirüsler tek zincirli, zarflı RNA virüsleridir.
Yüzeylerinde çubuksu uzantıları vardır. Bu çıkıntıların
Latince'de “corona”, yani “taç” anlamından yola çıkılarak
bu virüslere Corona virüs (taçlı virüs) ismi verilmiştir.
Coronavirüsler, insanlarda yaygın olan alt tipleriyle
birlikte çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan
virüslerdir. Corona virüsler çoğu insanın hayatlarının bir
bölümünde karşılaştığı yaygın virüslerdir. İnsan corona
virüsleri çoğu zaman hafiften orta dereceye üst solunum
sistemi enfeksiyonlarına yol açarlar. Bulaşma yolları,
görüldüğü mevsimler, semptomları da diğer üst solunum
sistemi enfeksiyonları gibidir. Corona virüsler nadiren
MERS ya da SARS gibi ölümcül olabilen enfeksiyonlara yol
açarlar. Çoğu zaman hafif enfeksiyonlar gözlemlenir.
2003 yılı baharında yeni bir insan coronavirus
salgını Güney Asya'dan Kanada'ya kadar geniş bir
yelpazede yayılmıştır. Bu viruse yapmış olduğu hastalıktan
dolayı SARS-CoV ismi verilmiştir. Ancak SARS-CoV'u
bilinen diğer coronaviruslere pek benzerlik
göstermemektedir. Dünya genelinde 8000 kişi
SARSCoV'undan etkilenmiş ve enfekte olan insanlardan
yaklaşık 800 kişi enfeksiyon nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. İlk zamanlar SARS-CoV'unun kaynağının
misk kedisi, rakun veya yarasalar olduğu tahmin
edilmekteydi. Fakat son yapılan çalışmalarda SARS-CoV
kaynağının yarasalar olduğu bildirilmektedir.
SARS-CoV 21. yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak
2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya
çıkmış yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur.
Yaklaşık 10 yıl sonra Coronavirus ailesinden, daha önce insan ya da
hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV, Eylül 2012'de ilk
defa insanlarda Suudi Arabistan'da tanımlanmış; ancak ilk vakaların
Nisan 2012'de Ürdün Zarqa'daki bir hastanede görüldüğü ortaya
çıkmıştır. SARS Coronavirüsü ile uzaktan bağlantılı olmasına rağmen,
yaşanmış olan SARS tecrübesinden ötürü endişe oluşturmuştur.
29
>3
0
Bilinen bir çok hayvan coronavirusu
hayvanlarda gastrointestinal hastalıklara
neden olmaktadır. Örneğin ; TGEV
domuzlarda ishale sebep olmaktadır .
Bunun yanı sıra, FCoV kedilerde
semptomik
enfeksiyonlara neden olurken az miktarda
da ishale neden olmaktadır. BCoV
sığırlarda üstsolunum yolu enfeksiyonuna
ve ishallere neden olmaktadır. IBV
tavuklarda üst solunum yolu
enfeksiyonlarına ve böbrek hastalıklarına
neden olmaktadır. MHV'nin farklı soyları
farklı
hastalıklara neden olabilmektedir.
Örneğin MHV-A59 soyu hem
hepatopatolojik hem de noropatolojik
hastalıklara neden olurken, MHV-JHM
soyu birincil olarak noropatolojik
hastalıklara neden olabilmektedir.
MERS-CoV insanlarda enfeksiyona neden olduğu
bilinen, ilk C soyundan beta-coronavirüs'tür. Güney
Asya, Avrupa, Tayland, Meksika, Gana ve Güney
Afrika'daki yarasa ve kirpilerdeki coronavirüslerle yakın
genetik ilişkisi mevcuttur. Birkaç MERS-CoV'lu hastanın
çiftlik hayvanlarına temas öyküsü olduğu raporlanmıştır.
HASTALIĞIN BULAŞMASI
İnsandan insana bulaş MERS enfeksiyonunun önemli bir basamağını oluşturmaktadır. İkincil
MERS vakalarının önemli bir kısmı hastanelerden kaynaklanmıştır. Bununla birlikte insandan
insana bulaşların daha çok kendini sınırlayan şekilde ve düzensiz olduğu görülmüş, bu ikincil
vakalarda belirti göstermeksizin seyir de bildirilmiştir. İnsandan insana bulaş vakaları
incelendiğinde inkübasyon (kuluçka) periyodunun 5 günün üzerinde olduğu ve iki haftaya kadar
uzadığı tahmin edilmektedir. MERS insandan insana bulaş vakaları incelendiğinde bulaşın
meydana gelmesi için yakın temasa ihtiyaç olduğu tahmin edilmekle birlikte solunum yolu ile
bulaşma ihtimalinin yüksek; gaita, idrar ve kan yolu ile bulaşın daha düşük olabileceği
düşünülmektedir.
İnsanlarda Coronavirüsün neden olduğu hastalık spektrumu basit soğuk algınlığından ciddi
akut solunum yolu sendromuna (SARS) kadar değişkenlik gösterebilmektedir. İnsan ve
hayvanlarda çeşitli derecelerde, karaciğer, böbrek, solunumsal ve sinirsel hastalıklara neden
olabilmektedir.
4>
5
İLK VAKAMERS ilk olarak 2012 yılında 60 yaşında, 7 gün ateş,
öksürük, balgam ve solunum sıkıntısı olan ve daha önce
önemli bir sağlık sorunu olmayan Suudi Arabistan'lı bir
erkekte tespit edilmiştir. Hasta, tanı konulduktan 11 gün
sonra solunum ve böbrek yetmezliği nedeniyle
kaybedilmiştir. İlk vakadan üç gün sonra Birleşik Krallıkta,
49 yaşında, hastalanmadan önce Suudi Arabistan'a
yolculuk öyküsü olan Katar'lı bir erkek hastada
görülmüştür. Bununla birlikte, aslında ilk vakaların Nisan
2012'de Ürdün Zarqa'daki bir hastanede görüldüğü ortaya
konulmuştur. Daha sonra Ortadoğu'dan Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Ürdün, Umman ve
Kuveyt'ten birincil vakalar bildirilmeye başlanmış; Tunus,
Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya'da
seyahat ilişkili vakalar tanımlanmıştır.
MERS teşhisi konulan vakalara eşlik eden en az bir
hastalık tespit edilmiştir. En sık eşlik eden hastalıkların
diyabet, hipertansiyon, obezite, kanser, kronik böbrek,
kalp ve akciğer hastalıkları olduğu görülmüştür.
Ekim 2014 başı itibari ile Suudi Arabistan'da 756 adet
laboratuvarlarca doğrulanmış vaka tespit edilmiş ve bu
vakaların 322'si kaybedilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
verilerine göre, Eylül 2012 ile 16 Ekim 2014 tarihleri
arasında dünyada 877 MERS vakası saptanmış, bu
vakalardan 317'si kaybedilmiştir.
Ülkemizde ise 2012'den bugüne kadar MERS şüphesiyle;
– 2012 yılında 47 örnek
– 2013 de 178 örnek
– 2014 de 163 örnek incelenmiştir.
Sadece, 17.10.2014 tarihinde Hatay'da görülen vakanın
MERS (+) olduğu doğrulanmıştır.
31>
32
33
>3
4
MERS HASTALIĞI VEYA HASTALIK ŞÜPHESİ
OLANLAR
1. Eğer bir kişi MERS enfeksiyonu açısından doğrulaması
yapılmışsa veya değerlendiriliyorsa ve hastaneye yatması
gerekmiyorsa;
-Evindeki ve toplumdaki diğer kişilere enfeksiyonu yayma riski
nedeni ile evindeki diğer kişilerden farklı bir odada oturmalı,
-Doktor randevusu öncesi durumu hakkında sağlık kuruluşuna
bilgi verilmeli,
-Öksürdüğünde veya hapşırdığında bir mendille (tercihen kağıt
mendille) ağzını kapatmalı, kullanılmış mendiller ağzı kapalı ve
delik olmayan naylon poşetlere konulduktan sonra ağzı
kapatılarak ikinci bir naylon poşet içerisinde atılmalı, ellerini
sıklıkla yıkamalı
-Başka bir kişi/kişiler ile aynı ortamı paylaştığı (ev, sokak, toplu
taşıma araçları, hastane vb.) zaman yüz maskesi takmalı
-Kişisel eşyalarını başkaları ile paylaşmamalı, ev halkının bardak,
tabak, havlu gibi eşyalarını kullanmamalı; eğer kullanması
gerekirse bu eşyaları iyice su ve sabunla yıkamalıdır.
-Ayrıca semptomlarını takip etmeli, eğer hastalığında bir
kötüleşme olursa acil tıbbi yardım istemelidir.
2. MERS enfeksiyonu için doğrulaması yapılmış veya
değerlendirmesi devam eden bir kişi ile yakın temas etmiş olanlar,
son temaslarından sonraki 14 gün boyunca günde iki kez ateşlerini
ölçmeli, öksürük, solunum sıkıntısı ile baş ağrısı, boğaz ağrısı,
bulantı-kusma ve ishal gibi diğer erken semptomların olup
olmadığını takip etmelidirler.
SEYAHAT ÖNLEMLERİ
Arabistan Yarımadası ve çevresindeki ülkelerde
vakaların görülmesi nedeniyle buraya yolculuk
planlayanlar için korunma tedbirleri
uygulanmalıdır.
Hac ve umre yolculuğu yapacak kişiler için el
hijyeni, öksürük ve aksırık sırasında ağız ve
burun kapatılması, solunum salgıları ile temas
durumunda ellerin yıkanması ateşli solunumsal
hastalık belirtileri olan kişilerden en az 1 metre
uzakta durmak, kalabalık alanlarda maske
kullanmak gibi solunumsal korunma önerileri,
gıda güvenliği önerileri (çiğ süt ve hayvansal
ürünler tüketmemek, çiğ tüketilecek sebze ve
meyveleri iyice yıkayarak tüketmek gibi), kişisel
hijyen önerileri ile hayvanlarla temastan
kaçınmak tavsiye edilmektedir.
MERS vakalarının görüldüğü ülkelere seyahat
edenlerin, bu ülkelerde bulunduğu sürede ateş
ve öksürüğün eşlik ettiği ciddi akut solunumsal
bir hastalık gelişmesi durumunda hemen ilgili
yerlere haber vermesi, solunum hijyen
önerilerine dikkat etmesi, mümkünse kalabalık
yerlere girmemesi, eğer girmek zorunda
kalıyorsa ağzını ve yüzünü kapatması
önerilmektedir. Yolculuk dönüşü 14 gün içinde
ateş, öksürük, solunum sıkıntısı gelişirse sağlık
kuruluşuna başvurmaları ve burada uzmanlara
Ortadoğu'ya yolculuk öyküsünü bildirmeleri
gerekmektedir.
65 yaş ve daha üzerinde olanlar, kalp hastalığı,
böbrek hastalığı, solunumsal hastalığı ve diyabet
gibi kronik bir hastalığı olanlar, edinilmiş immün
yetmezliği olanlar, hamile kadınlar ve 12 yaşın
altındaki çocuklar bu bölgeye yolculuk için daha
riskli bulunmuştur.
Henüz MERS-CoV'a özel tedavi yoktur.
Biyolog Ozan Öztürk
KAYNAKLAR
http://thsk.saglik.gov.tr/Dosya/02/mers_rehberi.pdf
http://www.klimik.org.tr/wp-content/uploads/2013/10/MERSCoV.pdf
http://thsk.saglik.gov.tr/Dosya/02/ebola_mers_son_durum.pdf
http://www.muglahsm.gov.tr/files/mers/MERS-
CoV%20Bilgi%20Notu%20Sa%C4%9Fl%C4%B1k%20%C3%87al%C4%B1%C5%9Fanlar%C
4%B1na%2022.07.2013.pdf
http://www.duzcehalksagligi.gov.tr/belgeler/bulasici/sunum_mers_cov.pdf
Coronavirüslerin replikasyonları , Gaziantep tıp dergisi , 2013;19(3): 141-148
Mustafa Ulaşlı, Recep Bayraktar, İbrahim Bozgeyik
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
''BİZDE BU GÜZEL
DÜNYADA YAŞAMAYA
VARIZ '' sloganıyla yollara 3
Aralık günü çıkan engelli
vatandaşlarımıza KAPSÜL PLUS
ailesi olarak ''BİZDE SİZİN
YANINIZDAYIZ'' unutmadık.
Aralık sayımızda engelli
kardeşlerimizden de bahsetmek
istedik ;
ENGELLİLİK NEDİR? Engellilik; doğuştan ya da kaza veya uzun süren
bir hastalık sonucunda oluşan bedensel, zihinsel,
duygusal ve sosyal yeteneklerin kaybı olarak
tanımlanmaktadır. Uluslararası Engelliler Günü
(International Day of Disabled PERSONS) 1992
yılından bu yana 3 Aralık gününde Birleşmiş
Milletler tarafından uluslarararası bir gün olarak
kabul edilmiştir. Bu günde dünya çapında
organizasyonlar düzenlenmektedir. Bu aktiviteler
genellikle ücretsiz olup, gönüllülüğe
dayanmaktadır. Hükümet desteği ve sivil toplum
organizasyonlarıyla birlikte bu günün kutlanması
çeşitlilik göstermektedir. Her yıl bu gün için değişik
bir tema edinilmektedir.
35
>3
6
ENGELLİLİĞİN NEDENLERİ?
Doğumsal ve genetik bozukluklar, annenin
fetüsü etkileyebilecek sağlık sorunlarının
olması, doğum sırasında ortaya çıkabilecek
sorunlar veya doğumdan sonra geçirilen
hastalıklar ve kazalardır.Engelli insanların
yaşadıkları sorunlar sadece kendilerinin
değil; ailelerinin, çevrenin, toplumun,
kısacası tüm insanların ortak sorunudur.
İnsanların engelli olmaları çeşitli faktörlere
bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuç olmakla
birlikte, engellilerin normal bir hayat
sürmeleri ancak toplumsal duyarlılığın
oluşturulmasıyla mümkündür.
ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZIN
YAŞADIĞI EŞİTSİZLİKLER?
Bugün sağlık, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik
ve toplumsal yaşama tam katılım gibi temel
sorunlarda engelli vatandaşlarımız için de büyük
fırsat eşitsizlikleri yaşanmaktadır.
ENGELLİ HAKLARI NELERDİR ?
Mevcut engel durumu nedeniyle engellilerin, engelsiz
bireyler gibi eşit haklara erişiminin sağlanması için
engellilere verilen pozitif ayrıcalık sağlayan haklara
verilen genel addır engelli hakları. Bu haklar;
Çevresel mimari erişim hakkı ,Ulaşım hakkı ,Engelliler
için özel araçlar hakkı,Engellinin eğitim ve kültür
hakkı,Yüksek Öğretimde Sağlanılan Haklar ,İletişim
hakkı ,İş ve istihdam hakkı ,Erken ve malülen emeklilik
hakkı ,Vergi indirim haklarıdır.
TBMM'de engelli bir milletvekiliŞafak Pavey;
(10 Temmuz 1976, Ankara) Türk diplomat ve
siyasetçidir.Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü'nü bitirdikten sonra yüksek lisansını London
School of Economics'de tamamlamıştır. Türkçe, İngilizce,
Almanca, Fransızca, İtalyanca ve giriş seviyesinde Arapça,
Farsça bilmektedir. Uluslararası işaret diliyle de
konuşabilmektedir.Birleşmiş Milletler'deki Engelli İnsan Hakları Sekreterliği
görevini bırakarak 15 yıl sonra Türkiye'ye geri dönmüştür.
İsviçre Zürih'te, Cenevre Üniversitesi'nde sanat eğitimi aldığı
dönemde beyin tümörü teşhisi konulmuş arkadaşını trene
bindirmeye çalışırken geçirdiği bir kaza sonucu sol kol ve
bacağını kaybetmiştir. Bu durumu, Zürih Üniversite
Hastanesi'nde tez konusu olmuştur ve bu çalışma kitap olarak
yayımlanmıştır.
ÜLKEMİZDE ENGELLİLER YÖNELİK
OLARAK GELİŞTİRİLEN POLİTİKALAR
NELERDİR?Engellileri ve ailelerini bilinçlendirmeye
yönelik bilgi paylaşımı için gerekli
olanakların ilgili kurumlarca sağlanması,
etkin bir tıbbi bakım şartının devlet
tarafından güvence altına alınması,
engellilerin kendi kendine yeterlik ve
işlevsellik konusunda olabilecek en iyi
düzeye çıkarılması ve bu düzeyin korunması
için rehabilitasyon programlarının
kurgulanması ve özellikle araç gereçlerinin
de bu kapsamda ele alınacağı yardım
servislerinin geliştirilmesi öncelikli
konulardır. Bu anlamda geliştirilen; sağlık,
rehabilitasyon, eğitim, sosyal güvenlik ve
istihdam konularındaki politikalar
engellilerin topluma başarılı bir şekilde
entegre olmasını sağlayacaktır.
BEDENLERDE ENGELLİLİK DEĞİL DÜŞÜNCELERDE ,VİCDANLARDA ENGELLİK OLMAMASI TEMENNİSİYLE….
Kaynak
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2006), sayı: 2
http://www.dersimiz.com/belirligun-745-Engellilerin-yasam-tarzi.html#.VHCepVV_v3Q
KAPSÜL PLUS
37
-38
CANLILAR DÜNYASI(Bougainvillea glabra)
Begonviller
Türkçe Adı: Begonvil, Gelin Duvağı, Rodos
Sarmaşığı
Familyası: Nyctaginaceae Begonvil
Mor, beyaz, pembe ve kırmızı renkte çiçekleri
olan, tırmanıcı özelliktedir. ağaçsı bir bitkidir.
Güneşi sever. Hastalık ve böcek barındırmaması
önemli bir özelliğidir. Adını, kendisini 1768
yılında Brezilya'da keşfeden ve Avrupa'da
tanınmasını sağlayan Fransız amiral Louis
Antoine de Bougainville'den almıştır.
Fiziksel Özellikleri: Anavatanı Brezilya olan bu
bitki ülkemizde Akdeniz bölgesinin yazlık
evlerinin vazgeçilmez bir bitkisidir. Begonvil'in
rengi aslında “bract” denilen rengini değiştirme
kabiliyetine sahip bir grup yaprak tarafından
verilmektedir. Yani aslında renkli görünen
parçalar çiçek değil, kendi rengini değiştiren bir
grup yapraktır. Braktelerin altında küçük sarı
renkte görülen asıl çiçekler kokusuzdur.
Yapraklar 3-4 cm veya türe göre biraz daha
büyük olabilir. Yaprak kenarları düz olup, kış
soğuklarında yaprak uçlarında bronzlaşma
görülür. Begonviller sarılıcı bitkilerdir bu
halleriyle binaların ya da peyzaj elemanlarının
boyu uzunluğunca büyüyebilirler.
Yetişme İstekleri
Güneşli aydınlık fakat rüzgardan korunaklı Işık:
yerlere dikilmeli, kurak yerlerde ise yarı gölge
yerler tercih edilmelidir. Gerektiğinde dallar
bağlanarak ağacın gelişimi kontrol altında
tutulmalıdır.
Su: Dona ve kuraklığa karşı çok hassas olan
begonviller, yaz aylarında özellikle çok daha
fazla su istemelerine rağmen çiçeklenme
zamanında az su verilmesi uygundur.
Büyümelerini tamamladıktan sonra su istekleri
minimumdur. Kış aylarında derinden
budanırlarsa muhtemel don tehlikesine karşı
önlem alınmış olur.
Toprak: Çok fazla toprak seçiciliği olmamakla
birlikte iyi drenajlı bahçe topraklarında iyi gelişir.
Üretim: Anaç bitkilerden alınan çeliklerin
köklendirilmesi ile çoğaltılmaktadır. Özellikle yan
sürgünlerden alınan ve ökçeli tipte hazırlanan
çelikler daha iyi köklenmektedirler.
Kaynak: http://cicekdunyaniz.blogspot.com.tr/2012/03/begonviller.html
Peyzaj Mimarlığında Kullanımı: Begonvil
gölgeleme elemanlarının, istinat duvarlarının, boş
görüntülü bina cephelerinin, çok geniş olan
yükseltilmiş çiçek kasalarının hızlı bir şekilde bitki
örtüsü tarafından kapatılması istenildiğinde
düşünülecek bir bitkidir. Dikildiği peyzaja deniz
kıyısında tropik bir yerde olunduğu izlenimi verir.
Çok gösterişli rengi uzun dönemler devam
ettiğinden, çiçekleri olmayan türlerin dominant
olduğu peyzajlarda mekana renk katar. Tırmanıcı
ve sarkıcı özelliğe sahip olan bitki aynı zamanda
yayılıcıdır. Kıyı bölgelerinde eğimli alanların
kapatılmasında kullanılabilir. Uzaktan bakıldığında
böyle kullanımı ile mekanı daha da belirleyici, göz
alıcı bir hale getirir. Çok büyük mekanlar begonvil
yayılıcı formda bırakılırsa çok çabuk şekilde ve göz
alıcı bir renkte doldurulabilir. Bitkinin dalları ile
aynı renkte olan dikenleri onun yaya
sirkülasyonunun çok olduğu yerlere yakın
kullanılmamasını gerektirir. Begonvil palmiye türü
hem tropik görüntülerin bir elementi olan hem de
su kullanımı açısından kendisine uyumlu bitkilerin
uzun ve ince gövdelerinin yaratacağı boşluk ve
monotonluğu azaltıp, onların altında destekleyici
ve çerçeveleyici bitki olarak son derece etkili bir
işleve sahip olabilir.
Begonvil sürekli olarak eski Dezavantajları:
yaprakları dökerek kendini yeniler, bu temizlik
problemi yaratabilir. Özellikle gölgeleme
elemanlarının üzerinde kullanıldığında altında
bulunan bitkilerin begonvil'in dökülen yapraklarını
kolayca temizlemeye izin verici nitelikte olması
akılda bulundurulmalıdır. Dikenler yaralayıcı
olabilir. Karasal iklimli yerlerde kışın dona karşı
çok hassastır.
KAPSÜL PLUS
39
>4
0
BİYOKİMYA BÖLÜMÜ ? HASTAHANEDE TAHLİL Mİ YAPIYORSUNUZ?
Hastanede tahlil mi yapıyoruz sorusuna geçmeden önce biyokimyanın ne olduğunu
anlamakla başlayalım. Biyokimya, biyoloji ve kimya bilimlerinden yararlanan bir daldır.
Sanılanın aksine biyoloji ve kimyanın kesiştiği değil; birleştiği yerdir. Bu sayede o
kadar geniş bir alanı vardır ki, bu iki bilimin adı geçen her yere girebilir desek yanlış söylemiş
olmayız. İsterseniz moleküler biyoloji ve genetik gibi biyoloji ağırlıklı; isterseniz ilaç sektörü
gibi kimya ağırlıklı bir alanda çalışabilirsiniz. Çalışacağınız alan hayallerinizle sınırlı.
Çünkü bu bölüm tamamen araştırmaya ve üretmeye yönelik bir bölüm. Kanamayı durduran
kumaş, bitki özütleriyle yapılan %100 organik krem, nanoteknoloji ile geliştirilmiş aşı gibi pek
çok projenin altına imzayı atan sizler olabilirsiniz.
Peki bu bölüm nerelerde var, nasıl
girebiliriz?Biyokimya, bölüm olarak Türkiye'de
yalnızca üç üniversitede bulunuyor: Ege
Üniversitesi, Dumlupınar
Üniversitesi ve Cumhuriyet
Üniversitesi. MF3 puan türü ile
öğrenci alıyor. Bölüm sayısı az olduğu
ve dolayısıyla az mezun verdiği için, iş
bulma kapasitesi yüksek ve akademik
kadro açığı olan bir bölüm. Biyokimyanın yalnızca üç üniversitede
bulunmasının avantajları olduğu gibi
dezavantajları da var. Örneğin eskiden
biyoloji ve kimya mezunları direkt TUS
sınavına girebiliyorken biyokimya
mezunları resmi olarak tanınmıyordu ve
sınava giremiyorlardı. Artık biyokimya
mezunlarının da TUS sınavına girme
hakları var. Buna benzer
"bilinmemekten" kaynaklı pürüzler
olabiliyor, fakat bölümde ilerleyen
insanlar o kadar bağlı ki buraya;
öğrenciler dahil herkes bölümün
gelişmesi adına çaba gösteriyor. Bunun
için kurulmuş derneklerde
bulunmaktadır.
Neden biyokimya diye toparlayacak olursak: Çünkü
inanılmaz geniş bir alanı var. Sadece biyoloji ve
kimya değil, tüm fen bilimleriyle ortak çok fazla
noktası var. Mezun sayısı az, bu yüzden mezunların
neredeyse hepsi güzel bir işe sahip oluyorlar, veya bir
kısmı akademik kadroda yer almayı tercih ediyor.
Araştırma ve üretme üzerine kurulu bir bölüm
olduğu için, "ne ekersen onu biçersin" mantığı
işliyor. Eğer çalışmayı, araştırmayı, üretmeyi,
projelerde yer almayı seviyorsanız Türkiye'de
okunabilecek en iyi bölüm bana göre. Ne kadar
çalışırsanız, bölümünüzle ilgili ne kadar şeye
katılırsanız o kadar başarılı olursunuz. Yeri gelecek
sekiz saat boyunca laboratuvarda kalıp işinizi
bitiremeyeceksiniz ve ertesi sabah yine çalışmaya
döneceksiniz; yeri gelecek saatlerce rapor
yazacaksınız, ve bu bölümde öğrenci olduğunuz sürece
sürekli bir çalışma temposuna ayak uyduracaksınız...
Eğer bunları göze alıyorsanız ve sizin de içinizde
meraklı bir bilim insanı varsa, biyokimya isteğinizden
de fazlasını verecektir size!
Son olarak, evet; istersek bir hastaneye gidip tahlillerle
uğraşabiliriz. Ama bir biyokimyagerin emeğine
değecek çok daha iyi işler olduğu için kimse buralarda
çalışmıyordur diye düşünüyorum.
Merve Büşra Duman
Bilime Dair Her Şey Ekibi
Kaynaklar
http://www.vize.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=254&Itemid=14 41
>4
2B
İ
RE
EZ
ZİL
N
YA GG
ÖRÜMCEĞİ
Brezilya Gezgin Örümceği ( ); diğer adıyla Muz örümceği (Banana Phoneutria fera
Spider) olarak bilinen bu tür, cinsine ait 8 farklı türün genel adıdır. Güney Amerika Phoneutria
ormanlarında bulunmaktadır. Diğer örümcekler gibi bir ağa sahip değildir ve adından da
anlaşılacağı üzere orman zeminlerinde hareket halindeyken görülebilirler. Çok agresif ve hemen
sinirlenme eğiliminde olan bir hayvandır. Muz ağaçlarında gizlenmiş bir biçimde sıklıkla
görülebilir ve kimi zaman toplanıp istif edilmiş muz ağaçları veya muzlar arasından
çıkabilmektedirler.
Bu örümcek, Dünyanın en tehlikeli örümceği ünvanıyla tanınmaktadır. Hatta 2010 Guinness
Rekorlar Kitabı'ndaki en güçlü zehre sahip canlı olarak belirlenmiştir. PhTx3 isimli bir nörotoksin
barındıran bu örümceklerin zehirleri çok geniş kapsamlı bir kalsiyum kanalı engelleyicisidir ve bu
sebeple çok kısa sürede sinir sistemini harap ederken bir yandan da seratonin salgılanmasına
sebebiyet vererek çok daha fazla can yakıcı bir hale gelmesine neden olur. Düzgün bir ısırık
sonucunda av genelde istemsiz kasılmalara başlar ve çok kısa bir sürede ölür. Ne kadar güçlü
olduğu kıyaslanmak istenirse, son derece zehirli ve memeliler için de tehlikeli olan Karadul
örümceklerinin 20 gramlık bir fareyi öldürebilmek için 110-200 mikrogram zehir enjekte etmesi
gerekirken, Brezilya Gezgin Örümceği aynı fareyi 6 mikrogram (0,006 mg.) zehirle
öldürebilmektedir.
Ancak bu örümceklerin çok ilginç bir yan etkisi de bulunmaktadır. Tükürük ve benzeri vücut
sıvılarından gelişmiş olan zehirlerinin içerisinde bulunan Tx2-6 isimli 48 aminoasitten oluşan bir
peptit bileşeni, memeli hayvanların erkeklerindeki cinsel organ dokusunu uyararak ereksiyona
neden olmaktadır fakat bu ereksiyon, cinsellik öncesi normal ereksiyon gibi değil “Priyapazm”
adı verilen, son derece sancılı, acılı ve rahatsız edici bir ereksiyon şeklinde olmaktadır. Hem de
bu durum yaklaşık 4 saat sürmektedir.
Brezilya gezgin örümceği her şeyden önce kesinlikle hobicilik için uygun değildir. Son derece
hızlı, zehirli ve agresif olan bu örümcek, bilinen en zehirli türdür.
Çoğunlukla insanların evine giren, ayakkabılarına, şapkalarına ve diğer kıyafetlerine saklanan
bir tür olarak bilinir. Ağ örmez ve sürekli olarak orman tabanında başıboş biçimde dolaşır. Bu
nedenler, kendisinin “gezgin örümcek” (wandering spider) olarak anılmasını sağlamıştır.
Hobicilikte asla yer almamasına karşın yine de beslemek isteyenler, daima tetikte olmalı
ve asla ısırılmamalıdırlar.
Yaşam alanı: Güney Amerika'nın tropikal ve subtropikal bölgeleri
Tür: Hem yer, hem de ağaç
Küçükler meyve sinekleri ve pinhead cırcırları, büyükler ise cırcır, diğer bazı büyük Beslenme:böcekler, küçük kertenkeleler
10-13 cmBüyüklük: 29-30 Sıcaklık:
%80 civarıNem: Agresif ve sinirli.Davranış:
5-8 santim saksı toprağı/torfSubstrat:
Canlı bitki, ağaç kabuğu, dalga tarafından aşındırılmış kayalar vs. Dekor:Güzel saklanma alanlarıdır.
Kaynaklarhttp://www.evrimagaci.org/fotograf/55/5954 http://spidervis.wordpress.com/2008/10/22/en-zehirli-orumcekler/ http://www.surungenforum.com/diger-eklambacaklilar/764-phoneutria-fera-brezilya-gezgin-orumcegi.htmlhttp://www.bilgifeneri.com/EN-ZEHIRLI-ORUMCEKLER-2138.html
KAPSÜL PLUS
G ÖKE DVİ NE İR? Gökevi ya da Uzay Tiyatrosu, özel bir projektör kullanılarak son derece gerçekçi
gökyüzü simulasyonlarının oluşturulduğu kubbe biçiminde bir tiyatrodur. Yıldız
projektörü (Star Projector) adı verilen bir alet yardımıyla, Yer, Ay ve gezegenlerin
Güneş etrafındaki konumları ve göreli hareketleri gibi, takımyıldızların görünümleri
vs. gibi pek çok astronomik olay gösterilebilmektedir. Çoğu yıldız projektörleri birkaç
farklı eksen boyunca hareket ederek, istenilen gözlem günü için gerçek gökyüzünün
görüntüsü oluşturabilir.
43>
44
Modern planetariumların kuruluşu 1920'li yıllara dayanır. Dr.
Walther Bauersfeld tarafından tasarlanan ve Carl Zeiss firması
tarafından üretilen ilk planetarium projektörü Münih'teki
Deutsches Museum'da kullanılmıştır. 1930'lara gelindiğinde
dünyanın pek çok büyük şehrinde planetariumlar kurulmaya
başlandı. Kullanılan projektörlerin tamamına yakını Almanya'da
üretiliyordu. O zamanki gösteriler, planetarium olarak
kullanılan odanın bir kenarına yansıtılan birkaç görüntü ve
verilen konferanstan ibaretti. 1950 ve 60'lı yıllarda
planetariumların sayıları hızla artmaya devam etti. Amerikan
firması Spitz'in devreye girmesi ve projektörlerin ucuzlamaya
başlamasıyla birlikte, pek çok yenilikler ortaya çıktı.
Günümüzde ise planetariumlarda kullanılan teknolojinin
gelişmesiyle tasarımlarda da çeşitli değişiklikler ortaya çıktı.
Artık, büyük ve modern planetariumların gösterilerinin büyük
bir kısmı tam otomatik olup; özel efekt projektörleri ve çok
sayıda görsel ve işitsel ekipman kullanmaktadırlar.
Ne tür bir planetarium kurmalıyız?
Günümüzde, kurmak istediğimiz gökevini tasarlarken
eskisinden çok daha fazla seçeneğe sahibiz. Örneğin küçük bir
portatif planetarium yalnızca 10.000 $'a malolmakta ve tek bir
çalışan tarafından idare edilebilmektedir. Buna karşılık, bütün
gelişmiş teknoloji ve araçlara sahip, en büyük planetariumlar
ise birkaç yüz personelin yanısıra pek çok uzman ve teknisyeni
barındırmakta olup, birkaç milyon dolara malolmaktadır. Bu iki
uç örneğin arasında çok geniş bir aralıkta kurulacak
planetariumun özellikleri seçilebilir.
Kurulacak planetariumum özelliklerini belirlemeden önce; ne
yapmak istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu ve en önemlisi
bunlar için ne kadar paramız olduğunu belirlemeliyiz. Bütün
bunlara karar vermeden önce de çok sayıda ve değişik
büyüklükte planetariumu ziyaret ederek, nasıl işlediklerini ilk
elden görerek, bu çok sayıdaki planetariumun içerisinden,
hangi türü yapacağımıza karar vermeliyiz. En azından, aşağıda
yer alan dört tür planetariumu incelemek yerinde olacaktır:
· Portatif bir planetarium,
· Bir okul planetariumu,
· Orta büyüklükte bir halk planetariumu (kubbesi 10-15 m
civarında) ve
· Büyük bir halk planetariumu (kubbesi 15 m'den büyük).
Gökevleri Hangi Amaçla Yapılır?
Gökevleri pek çok değişik amaç için
kurulmuştur. Bunlardan en önemlisi; insanların
aynı anda hem eğlenebilmeleri hem de gök
cisimlerinin hareketleri, takımyıldızlar vs gibi
pek çok astronomik bilgiyi edinebilmeleridir.
Kaynaklar
http://ethemderman.com/gokbilimi/egitimsel-kaynaklar/gokevi/item/195-gokevi-nedir
http://ethemderman.com/gokbilimi/egitimsel-kaynaklar/gokevi/item/196-g%C3%B6kevi-hangi-amacla-yapilir
Her planetarium kendisine göre özel gösteriler sunar ve bu
gösterilerin uzunlukları genellikle 40 dakika civarındadır. Bu
astronomi gösterileri esnasında pek çok özel efekt kullanılır.
Planetariumlarda kullanılan özel efektlerden bazıları;
gündoğumu, günbatımı ve gökkuşağı canlandırmaları.
takımyıldız figürleri, göktaşı ve kuyrukluyıldız animasyonları ve
kutup ışımaları canlandırmalarıdır. Daha gelişmiş özel efektler
ise gezegenlerin dönmesi, çift yıldız sistemleri, galaksiler ve
karadeliklerin simülasyonlarıdır. Teknolojideki gelişmeyle
beraber, planetariumların multimedya özellikleri de artmış ve
özel efektleri oluşturmakta kullanılan video teknolojisinin
yerini günümüzde bilgisayar ve lazer teknolojisi almıştır. Ayrıca
multimedya özelliklerinde yaşanan bu gelişme sonucunda pek
çok planetarium artık sadece astronomi gösterileri için değil;
canlı müzik konserleri, özel şovlar, lazer gösterileri gibi değişik
etkinlikler için de kullanılır hale gelmiştir.
Prof.Dr.Ethem Derman
Gökbilimci
45
>4
6
HİPOKRAT
KAYNAKLAR
1. Singer C. A Short History of
Medicine, Oxford, 1944.
2. Uzluk FN. Genel Tıp Tarihi. I Ankara
Üniversitesi Yayını Sayı: 68, Güzel
İstanbul Matb. Ankara, 1958.
3. Nasuhioğlu i. Tıp Tarihine Kısa Bir
Bakış. Diyarbakır Tıp Fakültesi Yayını
No: 9, Ankara. Ayyıldız Matbaası,1974.
4. Asimov I. Biographical Encylopedia
of Science and Technology. Pan
Reference Books. Londra 1975.
5. Ünver S. Tıp Tarihi I: Ahmet İhsan
Basımevi TT Enst. Yayını 24, İstanbul
1943.
Hipokrat, M.Ö. 460 yılında,
tarihte "Küçük Asya" diye
d e i s i m l e n d i r i l e n
Anadolu'nun batı kıyısının çok
yakınında yer alan Cos (İstanköy)
adasında doğdu. Yaşamının bir
bölümünü Cos adasında geçiren
Hipokrat'ın babası hekimdi. Hatta
onun yaşamı, halk arasında
yaygınlık kazanmış söylentilere
bağlanabilmiştir. Örneğin bugün
Cos kasabasının ortasındaki büyük
bir çınar ağacının, Hipokrat'tan
günümüze kalan bir andaç
(yadigâr) olduğu ve altında
öğrencilerine dersler verdiği
söylenmektedir . Hayatını, dinsel
inançların ve mitolojinin tıbba
girmesine karşı koymaya adamış,
hastalıkların tümünün, insanların
doğa yasalarına aykırı biçimde
davranmasından ileri geldiğini
savunmuştur. Ancak hekimin
yaşamına mitolojinin karıştırılması
ilginç bir paradoks olmuştur.
Hipokrat'ın ilk öğretmeni babasıdır.
Hipokrat'ın iki oğlu vardı; onlara hekimliği Hipokrat
öğretmiştir. Oğullarının adları Thessalus ve Dracon
idi. Bir kızı vardı ve damadı ünlü bir hekim olan
Polybe idi. Kızlar o çağda hekim olamıyorlardı.
Birçok erkek torunları onun adını (Hipokrat III,
Hipokrat IV ve nihayet Hipokrat VII) aldılar ve hepsi
de onun okulunda hekim oldular. Hipokrat
yaşamının önemli bir bölümünü gezginci olarak
geçirmiş eski Yunanistan'ı dolaşarak, pek çok
hastayı tedavi etmiş ve çok sayıda öğrencilere tıp
dersleri vermiştir. Hipokrat Trakya'da bulunduğu
sırada, çevresindekilerin deli olduğunu sandığı,
ünlü Grek filozofu Democritus'u (M.Ö. yaklaşık
470-yaklaşık 380) Abdera'da tanımış ve onun bir
deli değil aksine büyük bir düşünür olduğunu
söylemiştir . Kimi söylentilere göre Hipokrat ,
Democritus'un öğrencisi olmuştur . Hipokrat birçok
yeri gezdikten sonra, Cos adasında, eski dünyanın
usa en çok dayanan (rational) kurumu olan tıp
okulunu kurmuştur ki bu olay, onu günümüz
tıbbının babası olarak saymamızın gerçek
nedenidir. "Hekimliğin atası" ya da "Tıbbın babası"
deyimi, "ilk" hekim için kullanılan bir nitelendirme
çağrışımını yapmakla birlikte, onun "ilk" hekim
olmadığı bir gerçektir .Hipokrat, Tesalya'da Larissa
kentinde ölmüştür. Ölüm tarihi bilinmemektedir.
Hipokratik Hekimlik
Hipokrat'ın büyük bir hekim olarak etkinlik
gösterdiği dönem, ünlü Grek hükümdarı Pericles'in
(M.Ö.499-4.29) iktidar dönemine rastlar. Hipokrat,
tıbbı mitolojik ve dinsel kavramlardan tam
anlamıyla arındırarak, gözleme, deneyime ve
akılcılığa dayandırarak açıklamasını, "Corpus
Hippocraticum" (Hipokrat kolleksiyonu, Hipokrat
külliyatı) diye bilinen bir dizi ünlü yapıtta
gerçekleştirmiştir.Bunların toplam sayısı, kimi
yayında elliyi , kimi yayında yüzü aşkın olarak
belirtilmiştir. Aforizmalar'ı başta olmak üzere,
Hipokrat 'ın kimi yapıtları, on dokuzuncu yüzyılın
başlarına dek, tıp öğretiminde temel ders kitapları
arasında sayılmıştır .
Hipokrat Tıbbının Kökenleri
Hipokrat tıbbının kökenleri, Grek hekimliğinin tarihi
içinde göz önüne alınmalıdır. Tanınmış tıp tarihçisi
Charles Singer, Grek tıbbini, eskiçağda, İtalyan
yarımadasının güney doğusundaki Akdeniz
bölgesinin kuzey yarısında egemen olan tıp sistemi
olarak tanımlamaktadır .
Sayılı, hekimliği kendilerine meslek ve uğraşı olarak
seçenlerin dışındakilere, tıbba ilişkin bilgilerin
v e r i l m e m e s i ş e k l i n d e k i b i r g e l e n e ğ i n
Mezopotamyalılarda yaygın olduğunu belirtiyor. Bu
olgu, Grek tıbbındaki kimi etik öğelerin,
Mezopotamya uygarlığından kaynaklandığını açıklar.
Hipokrat Öğretisi (Hipokratizm)
Hipokrat ideal bir hekimi simgeleştirmiştir. O her
zaman insan sevgisiyle dolu, hastasına zararlı
olmamayı temel ilkelerinden biri saymış,bilgiyi
öğrenmeye ve öğretmeye istekli, vakur, temkinli, akla
ve deneyime dayanan , derin düşünceli, dikkatle
gözlem yapan, yaşça ve karakterce yetkin, sağlıklı ve
karşısındaki insana saygı telkin eden eşsiz bir tıp
üstadını canlandırmaktadır. Maalesef günümüzde
Hipokrat'ın bu portresine uyan hekimlerin sayısını az
görmekteyiz. Hipokrat koleksiyonunda, hastayı
dikkatle gözlemleme ve bulguları olabildiğince
gerçekçi biçimde tam olarak kaydetme, hasta yatağı
başında tıp eğitimi, hava, su ve toprak gibi doğal
etmenlerin hastalıkların oluşması, gelişmesi ya da
iyileşmesi süreçlerindeki etkileri ve tıp aktöresinin
yüce ilkeleri açık ve akıcı bir anlatımla belirtilmiştir.
47
>4
8
49
>5
0
FARMAKOLOG Farmakolog ,
ilaçların ve diğer
maddelerin
insanlar ve
hayvanların
organları, hücre
ve dokuları
üzerindeki
etkilerini
araştıran, yeni
tıbbi ilaçlar
geliştiren kişidir.
GÖREVLER- Hangi hastalıklarda, hangi ilaçların kullanıldığını
araştırır,
- İlaçların, metabolizma, hücre büyümesi, üreme,
dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri üzerinde,
etkinliğini laboratuarlarda klinik deneylerle araştırır,
- Eczacı ve tıp doktorları ile işbirliği yaparak insanlar ve
hayvanlar üzerinde ilaçların denenmesini sağlar,
- İlaçların geliştirilmesinde, ilaç potansiyeli ve üretim
metotlarının standardizasyonunda endüstriyel
eczacılarla ortaklaşa çalışma yapar,
- Yiyecek koruyucuları, renklendirme maddeleri, toksik
gazlar ve deterjanların ve diğer vücuda alınan
maddelerin insan dokuları ve organlarına ne gibi
etkileri olduğunu laboratuarlarda araştırır,
- Kanda ilaç düzeyini belirler.
MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ GENEL ÖZELLİKLERFarmakolog olmak isteyenlerin;
- Güçlü bir belleğe sahip,
- Fen bilimlerine özellikle kimya ve biyolojiye ilgili ve bu
konularda başarılı,
- Bir konuyu derinliğine araştırmaya ilgili ve istekli,
- Objektif, sabırlı kimseler olmaları gerekir. Yaratıcılık
meslekte başarıyı artıran bir etmendir.
ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARIFarmakologlar genellikle üniversitelerde, hastanelerde
ve ilaç endüstrisinde görev yaparlar. Çalışma ortamı
temiz , fakat ilaç ve kimyasal madde kokuludur. İş
oturarak yapılır. Kişi meslektaşlarıyla iletişim halindedir.
MESLEK EĞİTİMİNİN VERİLDİĞİ YERLERMeslek eğitimi, üniversitelerin, Tıp , Veterinerlik ve
Eczacılık Fakültelerinin lisans eğitimi sonrası, yüksek
lisans veya doktora Farmakoloji Ana Bilim Dallarında
verilmektedir.
MESLEK EĞİTİMİNE GİRİŞ KOŞULLARIMeslek eğitimine giriş aşağıdaki şekillerde
gerçekleşmektedir.
- Tıp fakültesi mezunu olup tıpta uzmanlık sınavına
(TUS) girerek farmakoloji bölümünü kazanmak,
- Tıp fakültesi mezunu olup, farmakoloji ana bilim dalı
bulunan üniversitelerin açtığı doktora sınavını
kazanmak,
- Eczacılık fakültesi mezunu olup farmakoloji ana bilim
dalı bulunan üniversitelerin açtığı yüksek lisans eğitim
programlarını kazanmak.
EĞİTİMİN SÜRESİ VE İÇERİĞİTıpta uzmanlık eğitimi : 3 yıl,
Tıp fakültelerini bitirenlerin doktora eğitimi : 4 yıl,
Eczacılık fakültelerini bitirenlerin yüksek lisans
eğitimi : 2 yıl,
Doktora eğitimi : 4 yıl sürelidir.
Eğitim süresince; Genel Farmakoloji,
Kardiyovasküler Sistem, Otonom Sinir Sistemi,
Endokrin Sistem, Nörofarmakoloji,
Gastrdantestinel Farmakoloji, Bio İstatistik,
Bilgisayar Kullanımı, Organ Banyosu Kullanımı,
Deney Hayvanlarının Bakımı ve Cerrahi
Müdahalesi (beyne girme, damara girme, karın içi
organların ayrılması), Kanda İlaç Düzey Tayini gibi
konuları öğrenir.
ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA
OLANAKLARIİleri bir uzmanlık eğitimi olduğu için işsiz kalma
riski yoktur.
- Farmakologlar, meslek eğitimi bittikten sonra,
tıp fakültelerinde araştırma görevlisi olarak
kalabilirler.
- Hıfzısıhha kurumunda (gıda, su denetimi
bölümünde) çalışabilirler.
- İlaç şirketlerinde tıbbi müdür, ürün sorumlusu
veya araştırma-geliştirme laboratuarında
çalışabilirler.
- Tekrar eğitim alarak tıbbın başka bir dalına
geçebilirler.
EĞİTİM SONRASI KAZANÇ Doktora süresi boyunca “Araştırma Görevlisi”
kadrosundan maaş alırlar. Uzmanlık eğitimi
alanlar, “Doktor” kadrosundan maaş alırlar. Kamu
kesiminde net asgari ücretin yaklaşık 4 katı
civarında, özel sektörde (ilaç firması) net asgari
ücretin yaklaşık 6 katı civarında, maaş alırlar.Kaynak
http://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/f/1.pdf KAPSÜL PLUS
51
-52
HABERLER
Güvercinlerin Sırrı ÇözüldüGöç eden güvercinlerin rotalarını nasıl belirledikleri üzerine araştırmalar yapan bilim insanları, bir süre
boyunca Ukrayna'daki güvercinleri inceledi.10 tane güvercine minyatür GPS takan araştırmacılar bir süre boyunca bu güvercinleri takip etti. Çalışmayı yapan
ekibin ellerindeki verilere dayanarak yaptıkları açıklamaya göre, göç eden güvercinler, yollarını
jiroskopun çalışma mantalitesine benzer bir yöntemle buluyor.
Haberin devamı ;http://www.ntvmsnbc.com/id/25550015/
İnsansız Spor Alanı
ABD'nin başkenti Washington DC'de yeni bir spor
salonu açıldı. Ancak bu salon insanlar için değil
köpekler için. Koşu bantları, engel parkuru ve denge
toplarıyla donatılan Frolick Dogs Canine Spor Kulübü
köpekler için açılmış özel bir spor merkezi.Haberin devamı:
http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/insansiz-spor-alani.html?position=2
Yeniden Programlanan Hücreler Kullanılarak Kan Damarı Üretildi
Houston Methodist Hastanesinden bilim insanları yara hücrelerini kan damarı hücresine çevirmeyi başardı. Hasarlı dokuları tedavi etmek için yeni bir yöntem geliştirilmesine
yardımcı olabilir. Circulation gelecek sayısında yayınlanacak olan yöntem, ihtiyacı olan bölgeye kan akışını, oksijenlenmeyi
ve gerekli olan besinin sağlanmasına yardımcı oluyor.Haberin devamı:
http://www.bilimnedir.com/saglik/yeniden-programlanan-hucreler-kullanilarak-kan-damari-uretildi
Beyinde Hayal ve Gerçeği İşleyen Sinyaller Farklı Yönlere Doğru Akıyor
Wisconsin-Madison Üniversitesinden araştırmacılar, beyindeki soyut nöral devreyi ayır edebilmek için, sırayla bir sahneyi hayal
eden ya da bir video izleyen insanların elektriksel beyin aktivitelerini izlediler.
Profesör Barry Van Veen, "Beyin araştırmalarında en zor olan kısım beynin farklı bölgelerinin işlevsel olarak nasıl bağlandığını anlamak. Hangi bölgeler etkileşime giriyor? Hangi yöne doğru iletişim kuruyorlar? Beynin bölgelerinin bağımsız çalışmadığını biliyoruz. Aksine farklı alanda uzmanlaşmış bölgeler bir araya
gelerek iş birliği içinde çalışırlar." diyor.Haberin devamı:
http://www.sciencedaily.com/releases/2014/11/141120141442.html
Küresel Isınmayla Yıldırım Oranında Yüzde 50 Artış
Olması BekleniyorÇıkarılan iklim modeline göre İklim değişikliğine bağlı olarak ısının
artması Birleşik Devletlerde yıldırım oranını %50 artıracağı ön
görülüyor. Araştırma birleşik devletlerde yapılmış olsa bile küresel
ısınmanın sonuçlar tüm dünyayı etkileyeceği kesin.Science'in 14 Kasım sayısında yayınlanan araştırma California
Üniversitesinden David Romps ve meslektaşları tarafından hazırlandı.
Ekip 11 farklı iklim modelini birleştirerek elde ettikleri sonuca göre
ısınmaya bağlı olarak toprağa elektrik boşalma oranı artacak.Haberin devamı ;
http://www.sciencemag.org/content/346/6211/851
Anglerfish GörüntülendiDerin denizlerde yaşayan Anglerfish ilk defa bu kadar
yakından görüntülendi Anglerfish genellikle başının üstünde bulunan biyoluminesans
çıkıntısıyla bilinirler. Bu çıkıntının dişilerde bulunduğu
bilinmektedir. Derin denizlerde ışığın az olması yüzünden,
başının üstündeki parlaklık avını kendisine çekmesini sağlar.Haberin devamı ;
http://www.iflscience.com/plants-and-animals/rarely-seen-
anglerfish-caught-california-coast
KAPSÜL PLUS