aralik 2014

27
GÜNCEL B İ L İ M DERGİSİ YIL 3 ARALIK 2014 25 BİYOLOJİK SİLAH ? GDO GÖKEVİ NEDİR ? DÜNYA ENGELLİLER HAFTASI MERS

Upload: kapsul-plus

Post on 06-Apr-2016

241 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

KAPSUL PLUS

TRANSCRIPT

Page 1: ARALIK 2014

G Ü N C E L B İ L İ M D E R G İ S İ

YIL 3 ARALIK 2014

25

BİYOLOJİK SİLAH ?

GDOGÖKEVİ NEDİR ? DÜNYA ENGELLİLER

HAFTASI

MERS

Page 2: ARALIK 2014

5>

10

BİYOLOJİKSİLAH : GDO

11>

16

EBOLAHASTALIĞIVİRÜSÜ

17

>2

2

DUYGUSAL ZEKA

22>

26

2014YILINDAKİBULUŞLAR

27>

34 MERS

34>

36 DÜNYA ENGELLİLER HAFTASI

37

>3

8

BEGONVİLLER

39

>40

BİYOKİMYA

41

>4

2

BREZİLYA GEZGİN

ÖRÜMCEK4

3>

46

GÖKEVİ NEDİR?

47>

48

HİPOKRAT

49

>50

FARMAKOLOG

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Anıl TUNA

[email protected]

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Mete Arslan KONAK

[email protected]

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ

Tayfun GÖZLER

[email protected]

Emine Ceyda SÖZÜER

[email protected]

EDİTÖRLER

Aslıhan DİKMEN

[email protected]

Özge BİÇEROĞLU

[email protected]

DANIŞMAN

Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI

[email protected]

İLETİŞİM BİLGİLERİ

[email protected]

[email protected]

https://www.facebook.com/KapsulPlus2013

https://twitter.com/kapsulplus

http://issuu.com/kapsulplus2013

http://kapsulplus.blogspot.com/ içind

ekile

r

Page 3: ARALIK 2014

Değerli Kapsül Plus Okuyucuları ,

Dopdolu geçen bir yılın ardında bıraktığımız iyikiler ve keşkeler bizlere

çok şey kazandırdı. Mutlu geçirdiğimiz anların birikimiyle yeni bir yılı daha

iyi,daha heyecanlı,daha meraklı ve bilgi yüklü yaşayabilmeye çok yaklaştık.

Geride bıraktığımız bu yıl iyi anların yanında kötü yüzünü de gösterdi

bizlere. Sağlıktan başka bir şey değildi! Hepimiz sağlık konusunda bir panik halindeyiz, Acaba doğru besleniyor

muyuz?, Yediklerimizin içinde ne var?, Ne kadar sağlıklı besleniyoruz? gibi

sorular tüm hayatımızı kaplamış durumda. Geleceğimizi etkileyecek en

ufak bir şey olduğunda hemen atağa geçiyoruz.Bir yerden duyabildiğimiz

tüm bilgileri uygulamaya çalışıyor, doğruluğunu tasdik dahi etmiyoruz.

Kapsül Plus dergisi olarak bizde bu sorunların farkına vararak bu yıl kendini

göstermiş hastalıkları ve GDO 'lu ürünlerin günümüzde geldiği noktayı

açığa kavuşturmak ve sizlere ulaştırmak amacıyla Sn. Prof.Dr.Muhsin

KONUK ‘la röportaj gerçekleştirdik. Günümüzde biyolojik silah olarak

kullanılabilecek GDO, bitki ve hayvanlar üzerinde nasıl etki gösteriyor ? ,

GDO ile tohumlar nasıl elde ediliyor ? , Hangi canlılarda ne gibi etkiler

veriyor ? , GDO 'lu besinler nasıl elde edilir ? , En çok hangi yiyeceklerde

bulunur ? , Kimler bunu kullanabilir ? , Sadece zararı mı vardır yararları

nelerdir?Bu sayımızda esas olarak ele aldığımız bu konuların yanı sıra bu yılın ortaya

çıkmış bulaşıcı hastalıkları ve 2014 yıl buluşları nelerdir? gibi ilginizi

çekebilecek konulara da yer verdik ve sizin için yararlı olacağını

düşündüğümüz dopdolu bir sayıyla bu yılı kapatalım dedik. Tabii ki Kapsül

Plus klasikleri de sayfalarımız arasında sizi beklemekte… Sizlere geçen yılın yorgunluğunu atabileceğiniz bir Kapsül Plus ile baş başa

bırakırken 2015 yılının dileğiniz gibi geçmesini temenni ediyoruz.İyi

seneler...

KAPSUL PLUS AİLESİ

EDİTÖRDEN

Page 4: ARALIK 2014

ROBERT KOCH

5>

6

BİYOLOJİK SİLAH ? :

GDOGdo'nun kötü niyetli insanlarca biyolojik silah olarak

kullanılabileceğini söyleyen Prof. Dr. Muhsin Konuk; Bir nevi kendi

sonumuzu hazırlıyor olabiliriz.

Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Moleküler Biyoloji Ve Genetik Programı

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhsin Konuk'la

Genetiği Değiştirilmiş

Organizmalar(GDO) üzerine çarpıcı bir

söyleşi yaptık.

Konuk,ebola, kuş gribi gibi hastalıkların

komplo olma ihtimallerini göz ardı etmemek

gerektiğini hatırlatarak ''GDO'nun kötü niyetli

insanlarca biyolojik silah olarak

kullanılabileceğini'' vurguladı.

Bir nevi kendi sonumuzu hazırlıyor olabiliriz

diyen Konuk ''Aslında sonucunu bilmediğimiz

bir yol bu. GDO'ların şu anki nesile ne gibi

etkileri oluyor ya da olacak? net bir fikrimiz

yok. Onu belki birkaç nesil sonra yavaş yavaş

anlamaya başlarız'' diyor.

Konuk, ' Sadece bir tek genin değişmesi

sonucu birçok problem ortaya çıkıyor. HIV

lökositlerde ADA enzimine ait geni bozuyor. Bu

bağlamda siz özellikle karaciğerde, böbrekte,

kalpte veya beyindeki hayati fonksiyonları

yerine getiren bazı enzimleri yok ettiğinizde

sıkıntılar elbette artacaktır'' dedi.

Ayrıca, İnsanların DNA'sı değiştirilerek

istenilen fenotipte formlar elde edebilmenin

de mümkün olabildiğini de sözlerine ekledi.

GDO'lu bitkilerin, hayvanların çıkış noktası

nedir? Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?

Bir canlıda bulunmayan ancak bulunmasını

istediğimiz bir karakterin oluşması için başka bir

canlıdaki o özelliği sağlayan genlerin alınıp

istediğiniz canlıya aktarılmasıyla oluşan

organizmaya, genetiği değiştirilmiş organizma

(GDO) diyoruz.

GDO biraz da insanoğlunun ihtiyacından ileri

geliyor. Çevresel şartların değişmesi, gıda

teknolojisinde yeni buluşların ortaya çıkması, daha

sağlıklı ve daha hızlı ürün elde edilmesi, daha

sağlam ürünlerin elde edilmesi amacıyla genetiği

değiştirilmiş organizmalara ihtiyaç duyuluyor.

GDO'yla tohum nasıl elde ediliyor?

Tohum elde etme olayı farklı bir şeydir aslında. Biz

genetiği değiştirmekle uğraşıyoruz bu da şu şekilde

olur; polen üretimi sırasında polenler gelişirken

organcıkların içine müdahale ederek istediğimiz

geni yerleştirebilirsek istediğimiz tohumları elde

edebiliriz. Organizma da tohumdan ziyade

genellikle çelikleme yoluyla üretim sağlanıyor. Ya da

klonlama dediğimiz, özellikle bitki

biyoteknolojisinde mikro çoğalma gibi çoğaltım

yollarıyla üretiliyor. Hiç tohuma gerek kalmıyor.

Genetiği değiştirerek farklı tipte

canlılar oluşturuyoruz. İleride

durumun ne olacağını kestirebilir

miyiz?

Bir nevi kendi sonumuzu hazırlıyor

olabiliriz. Aslında sonucunu

bilmediğimiz bir yol bu. GDO'ların şu

an nesle ne gibi etkileri oluyor ya da

olacak? net bir fikrimiz yok. Onu

belki birkaç nesil sonra yavaş yavaş

anlamaya başlarız.

Bu konuda farklı çalışmalar var.

Örneğin alerjenlik özellikleri,

farelerde yapılan deneylerde kısırlığa

neden olduğu, böbrek yetmezliği,

karaciğer iltihabi, barsak iltihabi vs.

gözlemlenmiştir. Bitkiler açısından da

bakacak olursak ekosistemin ve

biyoçeşitliliğin bozulacağı, ortadan

kalkacağı, organik tarıma zarar

verecek gibi bir takım tartışmalar var.

Aynı zamanda ahlaki ve dini yönden

de tartışmalar var. Çünkü domuz

veya yememizin sakıncalı olduğu

canlıların genleri kullanıldığında ne

olacak? gibi.

GDO'yu biyolojik silah olarak kullanabilir mi?

Tabi ki kullanılabilir. Genetiği değiştirilmiş

organizmaların henüz ciddi anlamda fayda ve

zararlarını bilmiyoruz. Yani o fare deneylerinin

değişik yerler de tekrarlanıp aynı sonuçların elde

edilmesi lazım. O sonuçları da net olarak

bilmiyoruz. Kötü mü? İyi mi? hala şüpheler var.

Eğer kötüyse insanlar bu yönüyle bunu biyolojik

silah olarak kullanabilir. HIV virüsü, ebola, kuş gribi

gibi hastalıkların komplo olma ihtimallerini göz

ardı etmemek lazım. Sonuçta bunlar için bir aşı

üretmek nereden baksanız on yılları alabilir. Fakat

iki ay sonra aşısı çıkıyor. Şüphe uyandıran şeyler

bunlar. Biz şuanda sentetik virüsleri üretebiliyoruz.

Bunlarla hastalıklara çare olmakla beraber

biyolojik silah olarak kullanıp kitleleri de imha

edilebilir.

Page 5: ARALIK 2014

7>

8

Laboratuvar ortamından yanlışlıkla, kazara yayılmayacağı kesin değil. Bunun kontrolü kimler

tarafından nasıl yapılır?

Aslında bu kontrolü kimse yapmıyor. Ancak WHO' nun bu konuyla ilgilenen kollarının bir takım düzenlemeler

ortaya çıkaran alt grupları var. Ama bu işin kontrolüne gelindiği zaman kontrolü hükümetlerin, devletlerin

yapması gerekiyor. Tabi ki kâğıt üzerine yazılmış bir sürü düzenleme var. İşte bu düzenlemelerin kontrolünü

hükümetlerin ve devletlerin düzenlemesi gerekiyor.

Bunların bir standartı var mıdır?

Hayır, yoktur. Günde yaklaşık 10000 farklı E.coli suşu üretiliyor demek yanlış olmaz. Bunlarla denemeler

bittiğinde otoklav da tekrar yok ediliyorlar. Eğer bilim adamı iyi niyetliyse sonuç bu şekilde oluyor. Eğer değilse

temizlemeyebiliyor ve bu bakteriler doğaya karışabiliyor.

Toplumda hormonlu besinlerle

GDO'lu besinler karıştırılıyor. Farkları

neler?

Birinde canlının genlerini değiştirip

kaderini bozuyorsunuz ama diğerinde

genlere etki yapmadan onun daha hızlı

büyümesini ve daha hızlı ürün vermesi

için dışarıdan büyümeyi sağlayan bir

takım moleküller ilave ediyorsunuz. İkisi

tamamen farklıdır. Bitki büyüme

düzenleyicileri normal Şartlarda kendi

hücreleri içinde sentezleniyor. Yaprak,

meyve ve çiçek ucuna kök veya tomurcuk

ucuna kadar gönderiliyor onlar da

büyümeleri gerçekleştiriyor. Siz bununla

yetinmeyip dışarıdan bu maddelerden

ilave olarak yeni yeni şeyler veriyorsunuz.

Daha fazla ürün elde edebilmek için ve

bunu da standardın dışında

yapıyorsunuz. Bunun dışına çıktığınız

zaman toksik etki yapabiliyorlar. Bunlar

bitkide mutasyona ve kanser oluşumuna

sebep oluyor. Son zamanlarda ki artan

kanser vakalarını buna bağlayabiliriz.

Çünkü belli bir ppm düzeyinde, milyonda

1 çözelti içerisinde olması gereken bu

molekülleri siz göz kararı alınca sorun

oluyor. Bu maddelerin kullanımından

dolayı buzdolabında büyümeye devam

eden salatalıkları görüyoruz. Mesela

normal olarak canlı ekosistemlerde o

ekosistemin elemanları o ekosistemin

temizliğini, düzenliliğini sağlarlar.

İnsanoğlu sanayi atıklar vs. gibi Şeylerle

o ekosistemleri bozduğu zaman o

ekosistem elemanları yeni değişimlere

karsı sistemin tekrar sürdürülebilir

olmasını sağlayamıyorlar.

Gerçekleşmesi mümkün komplolar mı?

İnsanların DNA'sı değiştirilerek istenilen

tipte formlar elde edebilirler mi?

Bu mümkün. İlk genom projesi 1990 yılında

başladığında E.coli'nin DNA uzunluğuna bakarak

hücredeki insan DNA'sı karşılaştırıldığında insan

da yaklaşık iki buçuk milyon tane genin olması

gerektiği tahmin ediliyordu. Genom projesi bittiği

zaman da 40 bin civarındaydı. Sonra 35, 30, 23

bin derken artık 19 bin gene düştü. İnsan da 100

binin üstünde olduğu sanılan farklı protein

olduğu söyleniyor. Bununla beraber lökositler

özellikle antikor lenfositlerimizin 10 üzeri 10 tane

farklı antikor üretebildiğini biliyoruz.

Anlayacağınız 19 bin gen olmasına rağmen 10

milyar farklı canlıya karsı antikor oluşturabilecek

bir kapasite var. Henüz daha karşılaşmadığı

canlılara karşı bile böyle bir yeteneği var.

Dolaysıyla siz bir yeri bozarsanız gen üzerinde, o

geni dumura uğrattığınız zaman o genin tüm

fonksiyonlarını elemine etmiş, hayatı tamamen

tehlikeye sokmuş olursunuz. HIV'in bulaştığı

immün sistem hücrelerinde adenozin deaminaz

enziminin genini bozuyor. Bu gen purin

havuzunda sitoplazma da ilk sentezlenen purin

molekülünün guanin ve adeninine dönüşmesini

sağlıyor. Ancak bu gen bozulduğu için adenozin

deaminaz üretemiyor lenfositler. Bir de bir durum

var ki o da deoksi adenozin belli konsantrasyona

geldiği zaman sitoplazma da zehir etkisi yaparak

hücreyi öldürüyor. Düşünün HIV size geldi

lökositlerinizde bu geni bozdu ve o gen

bozulmasıyla adenozin yükseliyor. Sitoplazma da

ve belli bir düzen üstünde hücrenin kendisine

zehir etkisi yapıyor ve hücre o anda kendi

derdine düşüyor ve o toksik etkiden dolayı dış

ortamla bağını koparıyor ve vücut içine giren

canlılarla savaşma yeteneğini kaybediyor. Sadece

bir tek genin değişmesi sonucu bu ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla siz özellikle karaciğerde, böbrekte,

kalpte veya beyindeki hayati fonksiyonları yerine

getiren bazı enzimleri yok ettiğinizde sıkıntı

artacaktır.

Page 6: ARALIK 2014

9>

10

Hep GDO'nun zararlarını konuştuk yararları neler peki?

Elbette yararı var, çünkü istediğimiz bir karakteri oluşturuyoruz. Normal olarak GDO'lar

günümüzde teknolojiye bağlı olarak çok hızlı bir şekilde üretiliyor. Hâlbuki GDO'suz dediğimiz

organizmaları insanoğlu binlerce yıl suren ıslah çalışmaları sonucu elde etmiş sonuçta.

Mesela ilk buğday Aegilops dediğimiz cins yabani buğdaydı. Fakat biz onu sürekli farklı

şekilde tozlaştırarak çok farklı tür ve varyetelerinin ortaya çıkmasını sağladık. Aynı şekilde

turunçgilleri düşünürseniz biz bu türden değişik tipte meyveler elde etmişiz. Limon, greyfurt,

değişik tipte portakallar elde etmişiz. Fakat artık moleküler genetiğin bize sunmuş olduğu

imkânlar var. Biz bu imkânlar sayesinde birçok canlının gen haritasını çıkardık. Biz o genleri

biliyoruz onları oradan çekip alarak, değiştirip farklı fenotipik özellikler çıkmasını sağlıyoruz.

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

ANIL TUNA

Şuan doğada GDO'lu dediğimiz bitkisel ya da hayvansal canlılardan hangileri var?

Ağırlıklı olarak en fazla soya, pamuk, kanola var. Soya özellikle protein kaynağıdır ve hayvansal proteinlere

yakın kalite de bir protein sağlıyor. Kanola da ciddi anlam da yağ veriyor. Bu sebeple açlıkla mücadele için

güya birleşmiş milletlerce çok fazla ekilerek aç olan yerlere gönderilmeye çalışılıyor.

Türkiye deki GDO için yıllık çalışma sınırı Avrupa'dan çok

çok yüksek. Peki neden?

Türkiye aslında diyor ki, eminiz korunaklıyız. Ama öyle değil. Mesela

Mersin'de bir ara GDO'lu pirinç yakalandı ama sayın bakan orada çok

talihsiz bir açıklama yaptı. Dedi ki dünya da henüz GDO'lu pirinç yok.

Ancak bundan 15 yıl önce Amerika altın renkli pirinç diye bir pirinç

üretti. Altın pirinçte normal pirinçte olmayan beta-karoten geni var, bu

sebeple altın renginde gözüküyor. İki farklı gen aktarılıp hem B

vitaminlerinin hem protein kaynaklarının esansiyel aminoasitlerin

sentezinden sorumlu genler aktarıldı. Bunun açlık ve hastalıkların

önüne geçeceği düşünülerek hala üretiliyor. Uzak doğuda bunlar ciddi

şekilde üretilip Afrika'ya getiriliyor.

Kontrolünün devletler tarafından

sağlanmıyor olması, belli şirketlere

devredilmesi ne anlama geliyor?

Aslında buna yorum yapmaya gerek yok.

Şirketler sadece para kazanmak için kuruluyor,

insanoğlu da dediğimiz gibi en vahşi varlık.

Yani kendi menfaati için kendini bile yok

ediyor.

Yurtdışına gönderilen ürünlerin kanserojen

içerdiği gerekçesiyle geri gönderildiği ve iç

piyasada tüketildiği iddia ediliyor bu konuda

ne düşünüyorsunuz?

Onlar özellikle hormonal yönden büyüme düzenleyicileri

yönünden öyle ve biz bir de ilginç olarak pestisit

kullanıyoruz. Yine iyi bitki, iyi ürün, çok ürün alalım diye.

Mesela ektiğiniz tarlanızda ki buğdayınızın yanında

tohumunu oraya dökmüş olan yabani bitkiler de çıkıyor,

yabancı bitkiler çıkınca sizin buğdayınızın verimi

azalıyor, sizde bu durumda o bitkiyi öldürmek için

herbisit dediğimiz kimyasal maddeler püskürtüyorsunuz

ve o herbisitler onu öldürüyor. Ama buğdayın içerisinde

de kalıyor ve biz onu yiyoruz. organoklorlu pestisitler var

ve 1976'dan beri dünya da kullanımı yasak ama hala

üretiliyor. Ve biz hala kullanıyoruz. Bu madde doğada

100 yıl bozulmadan kalabiliyor. Afyonda ki içme

sularında biz bunları belirledik. Koyun, keçi, manda ve

sığırların süt ve kaymaklarında, tereyağlarının içinde

bile tespit ettik.

Page 7: ARALIK 2014

Ebola virüsü ilk olarak 1976'da Sudan'ın Nzara

ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Yambuku

kentlerinde ortaya çıkmıştır. Kongo Cumhuriyeti'nde

görülen salgının Ebola Nehri yakınında bir köyde

meydana gelmesinden dolayı hastalığa adı Ebola

verilmiştir.

Hastalık tipik olarak Sahara altı Afrikası'nın

tropikal bölgelerinde salgın olarak görülmektedir. İlk

kez belirlendiği yıldan 2013 yılına kadar, yılda en az

1000 kişi enfekte olmuştur. Son dönemde tekrar

gündeme gelen salgın, Aralık 2013'te Gine'den

başlamış, Liberya, Nijerya ve Sierra Leone'ye kadar

yayılmıştır.

EBOLA HASTALIĞI

VİRÜSÜ

‘’ Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 15 Ekim tarihli

raporuna göre yedi ülkede (Gine, Liberya, Nijerya, Senegal,

Sierra Leone, İspanya ve ABD) 8 bin 997 vakaya ve 4 bin 493

ölüme yol açmıştır. Bu salgın Batı Afrika'da bugüne kadar

saptanan en büyük salgındır. ‘’

EHV

Dünya Sağlık Örgütü'nün

(DSÖ) 15 Ekim tarihli raporuna

göre yedi ülkede (Gine, Liberya,

Nijerya, Senegal, Sierra Leone,

İspanya ve ABD) 8 bin 997

vakaya ve 4 bin 493 ölüme yol

açmıştır. Bu salgın Batı Afrika'da

bugüne kadar saptanan en

büyük salgındır.

Ebola virüsü; Filovirus

ailesi içindeki Ebolavirus cinsi

içinde bulunan bir RNA

virüsüdür. Ebolavirus cinsi içinde

de beş tür vardır:

1. Zaire ebolavirus

(ZEV) Sudan ebolavirus 2.

(SEV) 3. Tai Forest (Ivory

Coast) ebolavirus (TFEV) Bundibugyo 4.

ebolavirus (BEV) 5. Reston ebolavirus

(REV) Bu beş türden bugüne

kadar ilk dördü; Afrika'da

insanlarda büyük salgınlara yol

açmışlardır. REV'in Filipinler ve

Çin Halk Cumhuriyeti'nde

insanları enfekte ettiği saptanmış

ancak bugüne kadar REV

kaynaklı bir hastalık ya da ölüm

rapor edilmemiştir.

11

>12

Page 8: ARALIK 2014

13

>1

4

bola virüsü, insanlara infekte

E hayvanların organ, kan ve

vücut sıvıları (dışkı, idrar,

tükrük, meni vb) ile yakın teması ile

bulaşır. Afrika'da infekte şempanze,

goril, maymun, meyve yarasası ve

antiloptan bulaştığı bildirilmiştir.

İnsandan insana geçiş, bütünlüğü

bozulmuş deri veya mukozanın (kesik,

çizik, yara vb) infekte insanların kan

ve vücut sıvılarıyla direk teması ile

meydana gelir. Ayrıca hastanın vücut

sekresyonlarıyla kontamine çevresel

materyal (lekelenmiş giysiler,

çarşaf,yastık kılıfı, kullanılmış iğne vb)

ile de bulaş meydana gelebilir.

Bulaşma, semptomların ortaya çıktığı

andan itibaren sıklıkla ateş sonrası

başlamaktadır. Hastalıktan iyileşenler vücut

salgıları ile haftalarca virüsü etrafa

saçmaktadırlar, iyileşen bir erkek hastanın

menisinde 61 gün boyunca virüs izole

edilmiştir. Virüs dış ortamda sıvı ya da kuru

materyal içinde birkaç güne kadar canlılığını

koruyabilmektedir. Ölen kişilerin vücutları ile

temas sonucunda bu laşma o lduğu

saptanmıştır. Hastaların bakım ve tedavisini

yapan ya da klinik örneklerini işleyen sağlık

personeli için bulaşma riski söz konusudur. Şu

anki salgında iki sağlık personeline bulaşma

olmuştur. Bu nedenle şüpheli ve tanımlanmış

olgulara yaklaşımda enfeksiyon kontrol

önlemlerinin alınması çok önemlidir.

Hastalığın Bulaşması Klinik (Hastalık Belirti ve Bulguları)

Hastalık; yüksek ateş, şiddetli

halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı

ve boğaz ağrısı şikâyetleri ile

başlar. Bunları bulantı, kusma

ve döküntü izler, daha sonra

böbrek ve karaciğer

fonksiyonları bozulur ve

kanamalar başlar.

Belirtiler Ebola virüsüne

maruz kalındıktan 2 - 21 gün

(genellikle 8-10 gün) sonra

görülür. Hastaların bir kısmı

iyileşirken, bazılarının neden

öldüğü tam olarak

anlaşılamamıştır. Bununla

beraber ölenlerin virüse karşı

yeterli bağışık yanıt

geliştiremedikleri

bilinmektedir.

Page 9: ARALIK 2014

15

>1

6

Seyahat Dönüşünüzden Sonra

Etkilenen bölgelerden dönen kişiler

enfekte olmuş semptomatik kişi ya da

hayvanların vücut sıvılarıyla temas etmeseler

bile sağlık durumlarını 10 gün süreliğine

tak ip e tmel id i r le r. Enfek te o lmuş

semptomatik kişi ve hayvanların vücut

sıvılarıyla potansiyel temasları söz konusu

olan kişiler 21 gün süreyle sağlık durumlarını

takip etmelidirler.

Seyahatleri esnasında hastalanan

kişilerde sadece ateş bile görülse acilen bir

sağlık kuruluşuna başvurmaları ve burada

yaptıkları son seyahat ve potansiyel

temasları hakkında bilgi vermeleri tavsiye

edilir.

Kaynak:1.http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs103/en/

2. http://www.cdc.gov/vhf/ebola/index.html

3.www.gata.edu.tr/duyurular/ebola_hemorajik_atesi.doc

4. http://www.seyahatsagligi.gov.tr/page/haberler/ebola.aspx

5.T.C Sağlık Bakanlığı (2014): Ebola virüs hastalığı vaka yönetimi, Bilim kurulu çalışması

Biyolog Mete Arslan Konak

[email protected]

Virüse karşı henüz lisans almış bir

aşı bulunmamaktadır. Aşısı ve tedavisi

olmadığı için, hastalığın risk faktörlerinin

bilinmesi ve bireysel koruyucu önlemler,

hastalığın ve ölümün azaltılmasının tek

yoludur. Salgın olan bölgeye mümkünse

salgın süresince gidilmemesi bulaşmayı

önleme açısından önemlidir. Virüs;

çamaşır suyuna, deterjanlara ve %2

gluteraldehid solüsyonlarına duyarlıdır.

Ellerin sık olarak sabunla yıkanması,

sabun ve su bulunmadığı durumlarda ise

en az %60'lık alkolle ellerin silinmesi

korunmada etki l id ir. Kontamine

yüzeylerin temizlenmesinde çamaşır

suyunun (sodyum hipoklorid) 1/10'luk

solüsyonlarından (1 kısım çamaşır suyu +

9 kısım çeşme suyu) faydalanılabilir, bu

solüsyonun etki süresi 24 saattir. Ebola

Virüsü; kaynatma ile 5 dakikada inaktive

olur, dış ortamda sıvı ya da kuru materyal

içinde birkaç güne kadar, oda ısısında ve

buzdolabında ise günlerce canlılığını

koruyabilmektedir.

Tedavi ve Korunma

Hastalığın başlangıç semptomları spesifik olmadığı için erken

tanı her zaman mümkün olmamaktadır. Bu sebeple sağlık

çalışanlarının bütün hastalar için standart korunma önlemlerini

almaları çok önemlidir Ebola Virüsü Hastalığı şüphesi olan

hastalardan klinik örnek alınması sırasında örneği alacak kişinin

uygun kişisel korunma önlemlerini almış olması gerekir. Öncelikle tüm

yüzü (özellikle ağız, burun ve gözleri) kapatacak şekilde maske-

gözlük, sıvı geçirmeyen önlük ve eldiven kullanılmalı, gerektiğinde

ilave kişisel önlemler alınmalıdır.

Page 10: ARALIK 2014

Kaynaklar:

Bilim ve Teknik Ağustos,2012

http://bilimdunyasi.net/index.php?option=com_content&view=article&id=801:canllarn-vuecutlarnda-uerettikleri-ik-biyoluminesans-&catid=9:tarh-poltka-stratej

http://en.wikipedia.org/wiki/Bioluminescence

D UYG KUSAL ZE ADuygular insanı anlamada, düşünce ve

davranışlarını anlamlandırmada çok

önemli bir role sahiptirler. Duygularla ilgili

olarak bugüne kadar çok çeşitli çalışmalar

yapılmış ve farklı görüşler ileri

sürülmüştür. “Duygusal zeka” kavramını

ilk olarak ortaya koyan Salovey ve Mayer

olmuştur. Daha sonra Goleman “Duygusal

Zeka” adlı kitabında iki tür zihnimiz

olduğundan söz etmiştir. Bu zihinlerden

biri akılcı zihin, ikincisi ise duygusal

zihindir. Birbirinden tamamen farklı bu iki

kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı

oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Akılcı zihin, çoğunlukla farkında

olduğumuz bir kavrama tarzıdır;

bilincimize daha yakındır, düşüncelidir.

Bunun yanı sıra fevri ve güçlü, bazen de

mantıksız olan bir kavrama sistemi daha

vardır ki bu da duygusal zihindir.

DUYGUSAL ZİHİN-AKILCI ZİHİN

Biri duygusal biri akılcı olan bu iki zihin,

çoğunlukla bir uyum içinde ve farklı bilinç

biçimlerini birbiriyle kaynaştırarak hayatta

yol almamıza yardımcı olurlar. Duygu,

akılcı zihnin işleyişine katkıda bulunur,

akılcı zihin ise duygusal verileri

şekillendirir ve bazen reddeder. Ancak

yine de duygusal ve akılcı zihinler yarı

bağımsızdır ; her ikisi de, beyindeki farklı

ama birbiriyle bağlantılı devrelerin

işleyişini yansıtırlar.

Genelde duygusal ve akılcı zihin denge

halindedir. Ancak yaşamın tehlikede

olduğu anlarda, hisler yoğunlaştıkça ve

tutkular öne çıktıkça, bu ikisi arasındaki

denge bozulur ve duygusal zihin üstünlük

sağlayarak akılcı zihni etkisiz hale getirir.

Goleman'a göre IQ ve duygusal zeka(EQ) ; birbirine karşıt değil, birbirinden ayrı zeka türleridir. Aslında IQ ve duygusal zekanın bazı

yönleri arasında az da olsa bir bağlantı vardır. Bununla birlikte bu iki zeka türünün

birbirinden bağımsız olduğunu gösteren pek çok kanıt elde edilmiştir. IQ ve EQ'nun ayrı

zeka türleri olduğunu düşündüren en önemli kanıtlar akademik başarı, IQ puanı ya da

üniversite giriş sınavı puanları ile hayatta başarılı olmak arasında anlamlı ilişkiler

olmadığını ortaya koyan çalışmalardır. Örneğin Harvard'dan mezun olan 95 öğrencinin

orta yaşlarına kadar izlendiği bir araştırmada, okul sınavlarında en yüksek notları tutturan

öğrencilerin daha düşük notları olan arkadaşlarına oranla maaş, verimlilik ve kendi

alanlarındaki konumları açısından daha başarılı olmadıkları saptanmıştır. Ayrıca daha

düşük notları olan grubun yaşamlarından dahahoşnut ve arkadaş, aile ve aşk ilişkilerinde de daha mutlu oldukları ortaya çıkmıştır.

Duygusal zekânın anlamına ve

özelliklerine geçmeden önce “duygu

nedir?” sorusunu cevaplandırmanın

faydalı olacağına inanıyorum.

DUYGU

Duygu bir his ve bu hisse özgü belirli

düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller

ve bir dizi hareket eğilimidir. Duygular

iki amaca hizmet ederler. Bunlardan

birincisi, kişinin harekete geçmesi için

enerji temin etmeleridir. İkincisi ise,

kişinin kendi gereksinimlerini

karşılayabilmesi için çevreyi manipüle

edebilmesi ya da bu gereksinimleri

karşılayacak uygun davranışları

yapabilmesi için, yönlendirici ya da

değerlendirici bir fonksiyon

göstermeleridir.Bu enerji kişiye gereksinimlerini

karşılamak için harekete geçiriyor ya da

çevreyi manipüle etmesine fırsat

veriyorsa olumlu duygular ortaya çıkar.

Eğer enerji, gereksinimlerin

karşılanmasında etkisi olmayan ya da

zararlı etkisi olan unsurlara yöneltilirse

olumsuz duygular ortaya çıkar.Schacter ; duygusal yaşantıların

gerisinde bilişsel etkinliklerin rol

oynadığını ileri sürmüştür.Schacter'e göre, çevremizi algılamamız

ve anlamlandırmamız sonucunda,

içimizdeki fizyolojik değişikliklerle ilgili

duygulara belli adlar veririz. Yani

bilişsel yaşantılarımız doğrultusunda

duygusal yaşantılarımızı adlandırırız.

Dolayısıyla farklı ortamlarda benzeri

uyarıcılara farklı tepkiler vermemizin ve

birtakım çatışmalara girmemizin nedeni

duygularımızı farklı şekillerde

yönlendiren, farklı bilişsel yaşantılar

geçirmemizdir.

17

>1

8

Page 11: ARALIK 2014

Duygular , yaşamın akışı içinde alınabilecek

sonsuz sayıda kişisel karar arasından seçim

yapılmasında çok önemli bir rol oynar. Hangi

mesleğin seçileceği, nerede yaşanacağı, kiminle

evlenileceği vb. pek çok karar salt mantığa dayanarak

alınamaz. Bu tip konularda salt biçimsel mantık işe

yaramaz, doğru kararların verilebilmesi için kişinin

güdülerine ve geçmiş yaşantılarından derlenmiş

duygusal bilgeliğe ihtiyacı vardır. Duyguların farkında

olmamak ise, verilecek kararların seçiminde

yanılgılara yol açabilir.

DUYGUSAL ZİHNİN

ÖZELLİKLERİ

Ekman ,Epstein ve Brodsky ,

Goleman'ın görüşlerinden

yararlanarak duygusalzihnin özellikleri şöyle özetlenebilir:* Duygusal bir durumda, duygusal

zihin akılcı zihinden çok daha hızlı

harekete geçer ve ne yaptığını gözden

geçirmeden eyleme atılır.* Duygusal zihin birçok açıdan

çocuksudur ve bu özelliği duygu

güçlendikçe artar.* Duygusal zihnin mantığı

çağrışımsaldır, bir gerçekliği

simgeleyen ya da onun bir anısını

çağrıştıran öğeleri, o gerçekliğin aynısı

olarak kabul eder.* Duygusal zihnin işleyişi duruma

bağlıdır ve belirli bir anda yükselen

hangi duygu ise, onun

doğrultusundadır.Duygusal zihnin özelliklerini

saptayabilmek, kişinin duygusal

yeteneklerini belirleyebilmek ve

geliştirebilmek için öncelikle duygusal

zekânın tanımına gereksinimiz

vardır.

DUYGUSAL ZEKÂ

Salovey ve Mayer duygusal zekâ tanımını 5 ana başlık altında

toplamışlardır.1. Duygularının farkında olma: Belirli bir durumda ya da

anda ne hissettiğinin farkına varabilmek duygusal

zekânın temelidir2. Duygularla başa çıkabilmek: Farkına varılan duygularla

uygun biçimde başa çıkabilmek duygusal zekânın temel

özeliklerinden bir diğeridir. Kendini yatıştırma, yoğun

endişelerden, karamsarlıktan, alınganlıklardan kurtulma yeteneği gibi

yetenekleri kapsar.3. Kendini motive etmek: İnsanın kendini motive edebilmesi

için öncelikle duygularını bir amaç etrafında toplayabilmesi gerekir.

4. Başkalarının duygularını fark etmek: Başkalarının

duygularını fark edebilmek ya da başka bir deyişle empati kurabilmek, duygusal zekânın

vazgeçilemez özelliklerinden bir diğeridir. Empati kuran

kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye

aktarılması gerekir. Bu aktarım olmadan empati süreci

tamamlanmamış sayılır. Empatik tepki vermenin başlıca

iki yolu vardır. Bunlardan birincisi yüzü ve bedenimizi

kullanmak, ikincisi ise sözel ifadelerden yararlanmaktır.

Empatik tepki vermenin en etkili yolu bu ikisini birlikte

kullanmaktır.5. İlişkileri yürütebilmek: Duygusal zekanın bir diğer özelliği

de diğer insanlarla olan ilişkileri yürütebilmektir.

DUYGUSAL ZEKÂNIN

GELİŞMESİ

Duygusal zekânın gelişmesi açısından

üzerinde durulan en önemli faktörler yaş, aile

ortamı ve cinsiyettir:

Yaş: Duygusal zekânın gelişmesi açısından

ele alınan faktörlerden ilki yaştır. Duygusal

zekâ bebeklikten itibaren gelişmeye başlar.

Örneğin Craig 6 aydan küçük bebeklerin

zevk, rahatlık ve öfke gibi daha az özelleşmiş

duyguları, 6 aydan büyük bebeklerin ise

sevinç, korku ya da kızgınlık gibi farklı

duygular ı yaşayabi ld ik ler in i or taya

koymuştur. Crawford ve arkadaşları da 2

yaşındaki çocukların hem kızgınlıklarını hem

de olumlu duygularını ifade edebildiklerini

belirtmişlerdir.

Aile ortamı: Duygusal zekâ gelişimi

açısından çocuğun yetiştiği aile ortamı da çok

önemlidir. Aile yaşamı, duygusal derslerin

verildiği ilkokuldur. Bu duygusal dersler

sadece anne-babanın çocuklarına doğrudan

söyledikleri ve yaptıkları ile değil, kendi

hislerini ifade edişleriyle ve aralarındaki

etkileşim modeliyle de verilir. Virginia Satir

“Peoplemaking” adlı kitabında, aileyi insan

üreten bir fabrikaya benzetir. Ortaya çıkacak

“ürünün” nasıl olacağı ailedeki yetişkinlerin

duygusal anlamda ne kadar destekleyici

olduklarına bağlıdır.

Cinsiyet: Duygusal zekânın gelişmesi açısından

üzerinde durulan konulardan bir diğeri de

cinsiyettir. Aileler kız ve erkek çocuklarını farklı

duygusal yaklaşımlarla eğitmektedirler. Anne

ve babaların kız ve erkek bebeklerini severken

çıkardıkları sesler ve kullandıkları kelimeler

farklıdır. Anneler kızlarına hikâye anlatırken

oğullarına nazaran daha fazla duygu yüklü

ifadeler kullanmaktadırlar. Kızlara ve erkeklere

duygularla baş etme konusunda verilen dersler

de çok farklıdır. Örneğin Brody ve Hall

yaptıkları bir çalışmada anne babaların

duygularını (öfke hariç) kızlarıyla oğullarından

daha fazla konuştuklarını saptamışlardır. Erkek

çocuklarla ise genellikle öfke duygularının

neden ve sonuçları hakkında konuşulmaktadır.

Aynı yazarlar kızların dil yetisinin erkeklerden

daha erken geliştiğini ve bunun kızların

duygularını açıklamak, ve başkalarının

duygu lar ın ı an lamakta daha çabuk

ustalaşmalarına yol açtığını ifade etmişlerdir.

Duygularını ifade etmek için teşvik görmeyen

erkek çocuklar ise hem kendi hem de

başkalarının duygularını anlamada zorluk

çekmektedirler.

19

>2

0

Page 12: ARALIK 2014

Tüm bu sorunların

yaşanmasını önleyebilmek

amacıyla duygusal zekânın

geliştirilmesine yönelik olarak

“duygusal okuryazarlık” adı

verilen programlar

oluşturulmaktadır. Bu

programların uygulanmasıyla

çok olumlu sonuçlar elde

edildiği pek çok yazar

tarafından ortaya konmuştur

(Elias ve Weissberg , Elias ve

Clabby , Hawkins ve ark.).

Ancak ne yazık ki ülkemizde bu

tür çalışmalar henüz yaygınlık

kazanmamıştır. Bu konuda

ülkemizde gerçekleştirilen en

kapsamlı uygulama Anne-baba-

bebek ilişkisini güçlendirme ve

çocuğun psikososyal gelişimini

temel sağlık hizmetleri yoluyla

destekleme projesi”dir (Erol ve

ark.). Dokuz ilde uygulanan bu

projede anne-baba-bebek

etkileşiminin sağlanması,

bebeğin duygusal ve sosyal

gereksinmelerine, sinyallerine,

mesajlarına karşı anne-babanın

duyarlılığının arttırılması

amaçlanmış ve olumlu sonuçlar

elde edilmiştir. Önümüzdeki yıllarda duygusal

okuryazarlık programlarının

arttırılması ve özellikle

okullarda bu tür uygulamaların

yaygınlık kazanması

başarısızlıkların ve

mutsuzlukların önlenebilmesi

açısından çok gereklidir.

KAYNAKLAR1) Goleman D (1996) Emotional Intelligence: Why It Can Matter More Than IQ, London: Cox & Wyman Ltd.2) Salovey P, Mayer JD (1990) Emotional Intelligence. Imagination, Cognition and Personality, 9:185-211.3) Vallant G (1977) Adaptation to Life. Boston: Little Brown.4) Passons WA (1975) Gestalt Approaches in Counseling, New York, Holt, Rinehart and Winston, s.183-185.5) Schachter S (1964) The interaction of cognitive and physiological6) determinants of emotional state. Advances in Experimental social Psychology, Vol 1, I Berkowitz (Ed), New York, Academic Press, s.49-80.7) Epstein S, Brodsky A (1993) You're Smarter Than You Think. New York, Simon, s.55.8) Ekman P (1992) An argument for the basic emotions, Cognition and Emotion, 6:175-189.9) Craig E (1989) Human Development. New Jersey, Prentice Hall, s. 273-279.10) Crawford J, Kippax S, Onyx J ve ark. (1992) Emotion and Gender. London: Sage Publications, s.15-36.11) Brody LR, Hall JA (1993) Gender and Emotion. Handbook of Emotions, M Levis, J Havilland (Ed), New York, Guilford Press.12) Elias MJ, Weissberg RP (1990) School-based social competence promotion as a primary prevention strategy: A tale of two projects. Prevention in Human Services, 7(1):177-

200.13) Elias MJ, Clabby J (1992) Building Social Problem Solving Skills: Guidelines from a School-Based Program. San Francisco, Jossey-Bass.14) Hawkins JD, Von Cleve E, Catalano RF (1991) Reducing early childhood aggression: Results of a primary prevention program. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 30(2):208-

21715) Erol N, Şimsek ZT, Ertem İ (1997) Önleyici çalışmalar: Anne baba-bebek ilişkisini güçlendirme ve çocuğun psikosoyal gelişimini temel sağlık hizmetleri yoluyla destekleme

projesi. Farklılıkla Yaşamak, N Karancı (Ed) Ankara, Türk PsikologlarDerneği Yayınları, s.113-131.

Tayfun GözlerNörobilim Yüksek Lisans

2014'ÜNEN İYİ

BULUŞLARI

Gelişen teknoloji ve mucitlerin süper fikirleri

sayesinde hayata geçirilen yeni buluşlar

hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor. 2014

'ün en iyi buluşları olarak ödüllendirilen bu

buluşlar belki yeni bir geleceğin habercisi

olacaklar.

1.Titan Dış İskelet Kolu

Omurilik zedelenmeleri gibi durumlarda insanlar hareket

kabiliyetlerini kaybedebiliyor. Fizik tedavi ise zorlu ve garantili

olmayan bir süreç. Son yıllarda popüler olan iskelet

teknolojileri ile vucudunuza destek alabiliyorsunuz. Fakat , bu

pekte ucuz olmayan bir sistem. Pensilvanya üniversitesinden

Elizabeth Beattie, Nicholas McGill, Nick Parrotta ve Nikolay

Vladimirov isimli bir grup makine mühendisliği öğrencileri

ucuza mal olan bir dış iskelet icat ettiler. Titan adı verilen bu

elektronik kollar ufak bir güç ile 18 kg'a kadar ağırlık

kaldırabiliyor. Titan üretiminde kullanılan aliminyum parçalar

sayesinde hafif ve az güç sarfeden bir iskelet. Ayrıca kablosuz

sistemi, sensörleri ve yazılımı sayesinden uzaktan fizik tedavi

uzamanının sizi takip etmesi sağlanabiliyor.

2000$ 'a mal edilen protopin geliştirilerek bir elbise gibi

giyilebilen dış iskelet sistemine dönüştürülmesi yakın gelecekte

bekleniyor.

21

>2

2

Page 13: ARALIK 2014

Katlanabilir Bisiklet Kaskı Jeff Woolf Londra'nın daracık sokaklarında

bisikletiyle ilerlerken, dikkatsiz bir sürücünün

tamponu Jack'in pedalına takılmasıyla kaldırıma

fırlaması bir oldu.Kırıklar içindeki vücudunda

kafasını koruyan tek şey kaskıydı. 20 yıl önce

yaşadığı bu olay onu insanları taşınabilir ve

katlanabilir bir kask yapmaya yönlendirdi. İşte

Morpher adı verilen kask katlanabiliyor ve bir

kitap boyuna düşüyor. Günümüzdeki kullanışsız

ve büyük kaskların aksine bu kask oldukça

kullanışlı. Köpük parçaları iç kısımdaki esnek

katman sayesinde hem birbirine bağlıyor hem

de bir menteşe gibi katlanmasını sağlıyor.

Kaskın içindeki güçlü neodiyum mıknatıslar

sayesinde kask katlı kalabiliyor. Ayrıca kask

Avrupa güvenlik testlerini başarıyla geçti. Bu

kask sayesinde belki de daha çok insan kask

bilincini kavrayabilir.

Isı ile Çalışan Sirojenik Soğutucu Motor Sadece ABD' de bile soğutucu kamyon sayısı

250,000 civarında. Bu kamyonlar normal

kamyonlardan % 25 daha fazla yakıt tüketiyor.

Ayrıca bu nedenle çevreye daha fazla

karbondioksit yayılıyor. Mucit Peter Dearman

tarafından geliştirilen sirojenik motor sistemi

araçtan yayılan ısı enerjisi dorsedeki sıvı azotu

kaynatarak soğutma sağlıyor. Temmuz ayında

İngiltere'de yol testine çıkacak prototip

sayesinde artık yardımcı motorlara ihtiyaç

kalmayabilir. Kompresörlü sistem sayesinde

normal dizel motorlara göre % 40 daha fazla

enerji edilebiliyor. Ayrıca soğutucuda % 62 yakıt

tasarrufu sağlıyor.

Dikey Kalkabilen Elektrikli

Uçak Kişisel uçak kazalarının % 50'si pistten

kalkış ve inişte gerçekleşiyor. Fakat

mucit ve girişimci JoeBen Bevirt

geliştirdiği S2 adlı elektrikli uçak dikey

kakış yapabiliyor. Aynı helikopter gibi

kalkabilen uçak , aerodinamik olarak

uçağa benziyor. Daha önce 5 kg'lık bir

prototip geliştiren ekibe NASA sahip

çıkmış ve destek olmuş. Sonrasında

25 kg'lık bir İHA geliştirmişler. Yapılan

simülasyonlarda üretilecek 770 kg'lık

bir S2 elektrikli uçağının 320 km

menzile sahip olacağı ve 500 kW

tüketeceği anlaşılıyor. Bu 7,5 litre

uçak yakıtı yakmakla aynı şey. Yani bu

araç diğer uçaklardan 5 kat daha

verimli. 10 yıl önce üretilmesinin

hayal olduğu bu uçak , gelişen

elektronik ve pil teknolojileri

sayesinde yakın bir gelecekte

mümkün olacaktır. 23

>2

4

360 Derece Görüş Sağlayan Termal

Kamera 360 Derecelik İnfrared Görüş sayesinde normalde

100.000 dolar değerindeki 7 termal infrared

kamera yerine 16000 dolarlık tek bir kamera

kullanılabiliyor. Bu kamera bütün kör noktaları

göstererek endüstriyel bölgeleri vb. yerleri davetsiz

misafirlerden gece gündüz koruyabiliyor. Buluşu

üretmek tam 4 yıl sürdü. Cihazın asıl sırrı 360

derece sürekli dönen tek bir termal sensöre sahip

olması. Sistemin üzerindeki dahili çipler sayesinde

sürekli tazelenen bir panoramik bir video görüntüsü

oluşturulabiliyor. Bu sayede tehdit oluşturan her şey

gözlenebiliyor. Şimdilik 16000 dolara mal olan

sistem geliştirilerek maliyeti düşürülebilir. Güvenlik

pazarında yer alacak buluşu Utah Ulaşım

Departmanı, hatta Pentagon yakın takibe aldı.

Cihaz insanlar, araba motorları gibi ısı yayan şeyleri

kızılötesi ışıkla(infrared) görebiliyor. Dönen kamera

saniyede 16 termal görüntü alarak pek çok kamera

kullanmanın önüne geçiyor. Yazılım görüntüleri

birleştirerek aynı radar gibi GPS koordinatlarını

verebiliyor.

Page 14: ARALIK 2014

15 Saniyede Kan Durduran Sünger Savaşta bir asker vurulduğunda saniyeler bile çok değerlidir.

Sıhhiye vücutta açılan 12 cm'e varan kurşun deliklerini sargı

beziyle doldurmalı ve atar damardaki kanamayı hemen

durdurmalıdır. İşte oldukça acı veren bu işlem, doğrudan basınç

uygulanan bölgede kan üç dakika içinde durmazsa, sıhhiye bezi

çıkarır ve tekrardan aynı işleme başlar. ‘’ Bu gerçekten çok acı

verici bir deneyimdir, herşeyden önce adamın silahını almanız

gerekir”, diyor Amerikan Ordusu Özel Operasyonlar sıhhiyecisi

John Steinbaugh. Bu acil müdahaleler yapılsa bile savaş

alanında kanama en sık görülen ölüm nedenidir. Irak ve

Afganistan'da görev yapan John Steinbaugh 2012'de beyin

hasarı nedeniyle erken emekli oldu. Sonra da Oregon kökenli

RevMedx adı verilen bilim insanları, mühendisler ve

veteranlardan oluşan kendilerine kan durdurmayı amaç edinmiş

bir grupla çalışmaya başladı. RevMedx firması geçenlerde XStat

adı verilen cebe sığabilen yaraya özel olarak kaplanmış

süngerler enjekte eden bir modifiye şırınga ile başvurdu. XStat

adı verilen cihaz gazlı beze göre çok daha etkili bir şekilde

kurşun yaralarına enjekte edilebilen ve askerlerin hayatta kalma

olasılıklarını arttıran özel bir teknoloji. Ekip Fix-a-Flat adı verilen

bir lastik onarıcıdan ilham aldı. ” Biz buradan mükemmel bir

sonuç çıkardık: düşünün ki, yaraya bir şey sıkıyorsunuz bu

genişleyerek kanamayı durduruyor. Fakat kan basıncı çok yüksek

olduğundan kan köpüğü dışarı atabilir. ” diyor Steinbaugh.

işte bu nedenle ekip sünger fikrini denedi. Öylesine bir hevesle

hırdavatçıdan normal sünger alarak, bunu 1 cm çapında daireler

halinde kesti. Sonrasında yarayı kapatmak için bu süngerleri

deneyince işe yaradığını gördü . Bir hayvandaki yarayı kapatmak

için süngerleri yaraya enjekte ettiler ve kanama durdu. İşte

kanamanın durduğunu görünce gerçekten yeni bir şey

keşfettiklerini anladılar ve Amerikan ordusu bu proje için tam 5

milyon dolar ödenek ayırdı. Fakat tabi bildiğimiz süngerler bu iş

için hiç güvenli değildir.Çünkü bu süngerlerde sterillik ,

biyouyumluluk yok ve hızlı genleşiyorlar. İşte ekip bu nedenle

ağaç hamurundan süngerler yaparak bunları kitosan adı verilen

kan durdurucu, antimikrobiyal bir maddeyle kapladılar. Bu

madde karides kabuklarından elde ediliyor. Vücutta hiç bir

sünger kalmaması için süngerler X ışını işaretleyicilerle

işaretlenerek röntgenleri çekildi. Süngerler o kadar hızlı

genişliyor ki, sadece 15 saniyede yaranın tümünü doldurarak

güçlü kanamaları durduracak baskıyı yapabiliyor. ” Yaraya

bandaj sarana kadar zaten kanama durmuş oluyor.” diyor

Steinbaugh.

Elektronik Cihazları Yürürken Şarj Edin

Her adımınızda topuğunuz bir ampülü yakmaya

yetecek kadar enerji çıkarabilir. Mühendis Matt

Stanton ve Carnegie Melon Üniversitesi'nden

mühendislik öğrencisi Hahna Alexander mekanik

olarak şarj etmeye yarayan bir ayakkabı tabanı

geliştirmiş . Piezoelektrik veya diğer hantal

sistemlerden daha üstün olan bu sistem 140

gramdan daha hafif. Bugün yapılan prototip bir

iPhone'u 25 km yürüdüğünüzde tam şarj edebiliyor.

Üzerinde çalışılan yeni bir projede ise 8 km 'de tüm

şarj sağlayan ve 100 milyon adıma dayanabilecek

bir taban geliştiriliyor. Yürümeyi sevenlere müjdeler

olsun .

Eski Kalorifer Peteğini Akıllı Telefonla Kontrol

Etmek 90 yıllık bir Manhattan apartmanında oturan elektrik

mühendisi Marshall Cox , aşırı ısınan kalorifer peteği

nedeniyle dondurucu kış günlerinde bile yaz aylarından

daha kötü terlemekteydi. Bu nedenle ya camı açıyordu

ya da peteği kapıyordu , ama bu sefer de uyandığında

üşüyordu. Bu gibi petekler nedeniyle enerjinin % 30 'u

boşa gidiyor. Bu sadece Manhattan ABD'de yılda 700

milyon dolara mal oluyor. Ayrıca fuloil yakmaktan

havaya zararlı toksinler karışarak astıma neden

olabiliyor. İşte bu nedenle Marshall Cox, radyatörü

elektronik kontrollü bir sistem yerleştirdi. Cihaz sadece

buhar seviyesini ayarlamakla kalmıyor aynı zamanda

odadaki ısı dağılımını da dengeliyor. Bu sayede daha

az petrol ve daha az kirlilik yaşanıyor. Cihaz fazla ısıyı

hapsederek, sadece oda sıcaklığı düştüğünde buhar

girişini sağlıyor. Tabi geliştirilen akıllı telefon

uygulamasıyla Wi-Fi üzerinden petekleri kontrol

edebiliyorsunuz.

Bu buluşların hepsi Popular Science tarafından ödüllendirildi.

. Kaynak :Popular Science

http://www.popsci.com/tags/invention-awards-2014

http://www.gercekbilim.com/odullu-en-iyi-icatlar-2014/

http://turkishplayer.com/komik-haber/2014-en-faydali-ve-farkli-icatlari/

http://degisikicatlar.com/2014-un-en-iyi-ve-degisik-icatlari/

25

>2

6

KAPSÜL PLUS

Page 15: ARALIK 2014

27

>2

8

MERS-CoV (Middle East

Respiratory Syndrome

Coronavirus)

MERS-CoV insanlarda

enfeksiyona neden olduğu

bilinen, ilk C soyundan

beta-coronavirüs'tür.

Güney Asya, Avrupa,

Tayland, Meksika, Gana

ve Güney Afrika'daki

yarasa ve kirpilerdeki

coronavirüslerle yakın

genetik ilişkisi mevcuttur.

Birkaç MERS-CoV'lu

hastanın çiftlik

hayvanlarına temas

öyküsü olduğu

raporlanmıştır.

u yazı, MERS-CoV hastalığı, etkeni, bulaşma

Byolları ve tanı yöntemleri hakkında bilgi vermek ve

hastalık karşısında alınabilecek önlemler için

hazırlanmıştır

Coronavirüsler tek zincirli, zarflı RNA virüsleridir.

Yüzeylerinde çubuksu uzantıları vardır. Bu çıkıntıların

Latince'de “corona”, yani “taç” anlamından yola çıkılarak

bu virüslere Corona virüs (taçlı virüs) ismi verilmiştir.

Coronavirüsler, insanlarda yaygın olan alt tipleriyle

birlikte çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan

virüslerdir. Corona virüsler çoğu insanın hayatlarının bir

bölümünde karşılaştığı yaygın virüslerdir. İnsan corona

virüsleri çoğu zaman hafiften orta dereceye üst solunum

sistemi enfeksiyonlarına yol açarlar. Bulaşma yolları,

görüldüğü mevsimler, semptomları da diğer üst solunum

sistemi enfeksiyonları gibidir. Corona virüsler nadiren

MERS ya da SARS gibi ölümcül olabilen enfeksiyonlara yol

açarlar. Çoğu zaman hafif enfeksiyonlar gözlemlenir.

2003 yılı baharında yeni bir insan coronavirus

salgını Güney Asya'dan Kanada'ya kadar geniş bir

yelpazede yayılmıştır. Bu viruse yapmış olduğu hastalıktan

dolayı SARS-CoV ismi verilmiştir. Ancak SARS-CoV'u

bilinen diğer coronaviruslere pek benzerlik

göstermemektedir. Dünya genelinde 8000 kişi

SARSCoV'undan etkilenmiş ve enfekte olan insanlardan

yaklaşık 800 kişi enfeksiyon nedeniyle hayatını

kaybetmiştir. İlk zamanlar SARS-CoV'unun kaynağının

misk kedisi, rakun veya yarasalar olduğu tahmin

edilmekteydi. Fakat son yapılan çalışmalarda SARS-CoV

kaynağının yarasalar olduğu bildirilmektedir.

SARS-CoV 21. yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak

2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya

çıkmış yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur.

Yaklaşık 10 yıl sonra Coronavirus ailesinden, daha önce insan ya da

hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV, Eylül 2012'de ilk

defa insanlarda Suudi Arabistan'da tanımlanmış; ancak ilk vakaların

Nisan 2012'de Ürdün Zarqa'daki bir hastanede görüldüğü ortaya

çıkmıştır. SARS Coronavirüsü ile uzaktan bağlantılı olmasına rağmen,

yaşanmış olan SARS tecrübesinden ötürü endişe oluşturmuştur.

Page 16: ARALIK 2014

29

>3

0

Bilinen bir çok hayvan coronavirusu

hayvanlarda gastrointestinal hastalıklara

neden olmaktadır. Örneğin ; TGEV

domuzlarda ishale sebep olmaktadır .

Bunun yanı sıra, FCoV kedilerde

semptomik

enfeksiyonlara neden olurken az miktarda

da ishale neden olmaktadır. BCoV

sığırlarda üstsolunum yolu enfeksiyonuna

ve ishallere neden olmaktadır. IBV

tavuklarda üst solunum yolu

enfeksiyonlarına ve böbrek hastalıklarına

neden olmaktadır. MHV'nin farklı soyları

farklı

hastalıklara neden olabilmektedir.

Örneğin MHV-A59 soyu hem

hepatopatolojik hem de noropatolojik

hastalıklara neden olurken, MHV-JHM

soyu birincil olarak noropatolojik

hastalıklara neden olabilmektedir.

MERS-CoV insanlarda enfeksiyona neden olduğu

bilinen, ilk C soyundan beta-coronavirüs'tür. Güney

Asya, Avrupa, Tayland, Meksika, Gana ve Güney

Afrika'daki yarasa ve kirpilerdeki coronavirüslerle yakın

genetik ilişkisi mevcuttur. Birkaç MERS-CoV'lu hastanın

çiftlik hayvanlarına temas öyküsü olduğu raporlanmıştır.

HASTALIĞIN BULAŞMASI

İnsandan insana bulaş MERS enfeksiyonunun önemli bir basamağını oluşturmaktadır. İkincil

MERS vakalarının önemli bir kısmı hastanelerden kaynaklanmıştır. Bununla birlikte insandan

insana bulaşların daha çok kendini sınırlayan şekilde ve düzensiz olduğu görülmüş, bu ikincil

vakalarda belirti göstermeksizin seyir de bildirilmiştir. İnsandan insana bulaş vakaları

incelendiğinde inkübasyon (kuluçka) periyodunun 5 günün üzerinde olduğu ve iki haftaya kadar

uzadığı tahmin edilmektedir. MERS insandan insana bulaş vakaları incelendiğinde bulaşın

meydana gelmesi için yakın temasa ihtiyaç olduğu tahmin edilmekle birlikte solunum yolu ile

bulaşma ihtimalinin yüksek; gaita, idrar ve kan yolu ile bulaşın daha düşük olabileceği

düşünülmektedir.

İnsanlarda Coronavirüsün neden olduğu hastalık spektrumu basit soğuk algınlığından ciddi

akut solunum yolu sendromuna (SARS) kadar değişkenlik gösterebilmektedir. İnsan ve

hayvanlarda çeşitli derecelerde, karaciğer, böbrek, solunumsal ve sinirsel hastalıklara neden

olabilmektedir.

Page 17: ARALIK 2014

4>

5

İLK VAKAMERS ilk olarak 2012 yılında 60 yaşında, 7 gün ateş,

öksürük, balgam ve solunum sıkıntısı olan ve daha önce

önemli bir sağlık sorunu olmayan Suudi Arabistan'lı bir

erkekte tespit edilmiştir. Hasta, tanı konulduktan 11 gün

sonra solunum ve böbrek yetmezliği nedeniyle

kaybedilmiştir. İlk vakadan üç gün sonra Birleşik Krallıkta,

49 yaşında, hastalanmadan önce Suudi Arabistan'a

yolculuk öyküsü olan Katar'lı bir erkek hastada

görülmüştür. Bununla birlikte, aslında ilk vakaların Nisan

2012'de Ürdün Zarqa'daki bir hastanede görüldüğü ortaya

konulmuştur. Daha sonra Ortadoğu'dan Suudi Arabistan,

Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Ürdün, Umman ve

Kuveyt'ten birincil vakalar bildirilmeye başlanmış; Tunus,

Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya'da

seyahat ilişkili vakalar tanımlanmıştır.

MERS teşhisi konulan vakalara eşlik eden en az bir

hastalık tespit edilmiştir. En sık eşlik eden hastalıkların

diyabet, hipertansiyon, obezite, kanser, kronik böbrek,

kalp ve akciğer hastalıkları olduğu görülmüştür.

Ekim 2014 başı itibari ile Suudi Arabistan'da 756 adet

laboratuvarlarca doğrulanmış vaka tespit edilmiş ve bu

vakaların 322'si kaybedilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)

verilerine göre, Eylül 2012 ile 16 Ekim 2014 tarihleri

arasında dünyada 877 MERS vakası saptanmış, bu

vakalardan 317'si kaybedilmiştir.

Ülkemizde ise 2012'den bugüne kadar MERS şüphesiyle;

– 2012 yılında 47 örnek

– 2013 de 178 örnek

– 2014 de 163 örnek incelenmiştir.

Sadece, 17.10.2014 tarihinde Hatay'da görülen vakanın

MERS (+) olduğu doğrulanmıştır.

31>

32

Page 18: ARALIK 2014

33

>3

4

MERS HASTALIĞI VEYA HASTALIK ŞÜPHESİ

OLANLAR

1. Eğer bir kişi MERS enfeksiyonu açısından doğrulaması

yapılmışsa veya değerlendiriliyorsa ve hastaneye yatması

gerekmiyorsa;

-Evindeki ve toplumdaki diğer kişilere enfeksiyonu yayma riski

nedeni ile evindeki diğer kişilerden farklı bir odada oturmalı,

-Doktor randevusu öncesi durumu hakkında sağlık kuruluşuna

bilgi verilmeli,

-Öksürdüğünde veya hapşırdığında bir mendille (tercihen kağıt

mendille) ağzını kapatmalı, kullanılmış mendiller ağzı kapalı ve

delik olmayan naylon poşetlere konulduktan sonra ağzı

kapatılarak ikinci bir naylon poşet içerisinde atılmalı, ellerini

sıklıkla yıkamalı

-Başka bir kişi/kişiler ile aynı ortamı paylaştığı (ev, sokak, toplu

taşıma araçları, hastane vb.) zaman yüz maskesi takmalı

-Kişisel eşyalarını başkaları ile paylaşmamalı, ev halkının bardak,

tabak, havlu gibi eşyalarını kullanmamalı; eğer kullanması

gerekirse bu eşyaları iyice su ve sabunla yıkamalıdır.

-Ayrıca semptomlarını takip etmeli, eğer hastalığında bir

kötüleşme olursa acil tıbbi yardım istemelidir.

2. MERS enfeksiyonu için doğrulaması yapılmış veya

değerlendirmesi devam eden bir kişi ile yakın temas etmiş olanlar,

son temaslarından sonraki 14 gün boyunca günde iki kez ateşlerini

ölçmeli, öksürük, solunum sıkıntısı ile baş ağrısı, boğaz ağrısı,

bulantı-kusma ve ishal gibi diğer erken semptomların olup

olmadığını takip etmelidirler.

SEYAHAT ÖNLEMLERİ

Arabistan Yarımadası ve çevresindeki ülkelerde

vakaların görülmesi nedeniyle buraya yolculuk

planlayanlar için korunma tedbirleri

uygulanmalıdır.

Hac ve umre yolculuğu yapacak kişiler için el

hijyeni, öksürük ve aksırık sırasında ağız ve

burun kapatılması, solunum salgıları ile temas

durumunda ellerin yıkanması ateşli solunumsal

hastalık belirtileri olan kişilerden en az 1 metre

uzakta durmak, kalabalık alanlarda maske

kullanmak gibi solunumsal korunma önerileri,

gıda güvenliği önerileri (çiğ süt ve hayvansal

ürünler tüketmemek, çiğ tüketilecek sebze ve

meyveleri iyice yıkayarak tüketmek gibi), kişisel

hijyen önerileri ile hayvanlarla temastan

kaçınmak tavsiye edilmektedir.

MERS vakalarının görüldüğü ülkelere seyahat

edenlerin, bu ülkelerde bulunduğu sürede ateş

ve öksürüğün eşlik ettiği ciddi akut solunumsal

bir hastalık gelişmesi durumunda hemen ilgili

yerlere haber vermesi, solunum hijyen

önerilerine dikkat etmesi, mümkünse kalabalık

yerlere girmemesi, eğer girmek zorunda

kalıyorsa ağzını ve yüzünü kapatması

önerilmektedir. Yolculuk dönüşü 14 gün içinde

ateş, öksürük, solunum sıkıntısı gelişirse sağlık

kuruluşuna başvurmaları ve burada uzmanlara

Ortadoğu'ya yolculuk öyküsünü bildirmeleri

gerekmektedir.

65 yaş ve daha üzerinde olanlar, kalp hastalığı,

böbrek hastalığı, solunumsal hastalığı ve diyabet

gibi kronik bir hastalığı olanlar, edinilmiş immün

yetmezliği olanlar, hamile kadınlar ve 12 yaşın

altındaki çocuklar bu bölgeye yolculuk için daha

riskli bulunmuştur.

Henüz MERS-CoV'a özel tedavi yoktur.

Biyolog Ozan Öztürk

KAYNAKLAR

http://thsk.saglik.gov.tr/Dosya/02/mers_rehberi.pdf

http://www.klimik.org.tr/wp-content/uploads/2013/10/MERSCoV.pdf

http://thsk.saglik.gov.tr/Dosya/02/ebola_mers_son_durum.pdf

http://www.muglahsm.gov.tr/files/mers/MERS-

CoV%20Bilgi%20Notu%20Sa%C4%9Fl%C4%B1k%20%C3%87al%C4%B1%C5%9Fanlar%C

4%B1na%2022.07.2013.pdf

http://www.duzcehalksagligi.gov.tr/belgeler/bulasici/sunum_mers_cov.pdf

Coronavirüslerin replikasyonları , Gaziantep tıp dergisi , 2013;19(3): 141-148

Mustafa Ulaşlı, Recep Bayraktar, İbrahim Bozgeyik

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

''BİZDE BU GÜZEL

DÜNYADA YAŞAMAYA

VARIZ '' sloganıyla yollara 3

Aralık günü çıkan engelli

vatandaşlarımıza KAPSÜL PLUS

ailesi olarak ''BİZDE SİZİN

YANINIZDAYIZ'' unutmadık.

Aralık sayımızda engelli

kardeşlerimizden de bahsetmek

istedik ;

ENGELLİLİK NEDİR? Engellilik; doğuştan ya da kaza veya uzun süren

bir hastalık sonucunda oluşan bedensel, zihinsel,

duygusal ve sosyal yeteneklerin kaybı olarak

tanımlanmaktadır. Uluslararası Engelliler Günü

(International Day of Disabled PERSONS) 1992

yılından bu yana 3 Aralık gününde Birleşmiş

Milletler tarafından uluslarararası bir gün olarak

kabul edilmiştir. Bu günde dünya çapında

organizasyonlar düzenlenmektedir. Bu aktiviteler

genellikle ücretsiz olup, gönüllülüğe

dayanmaktadır. Hükümet desteği ve sivil toplum

organizasyonlarıyla birlikte bu günün kutlanması

çeşitlilik göstermektedir. Her yıl bu gün için değişik

bir tema edinilmektedir.

Page 19: ARALIK 2014

35

>3

6

ENGELLİLİĞİN NEDENLERİ?

Doğumsal ve genetik bozukluklar, annenin

fetüsü etkileyebilecek sağlık sorunlarının

olması, doğum sırasında ortaya çıkabilecek

sorunlar veya doğumdan sonra geçirilen

hastalıklar ve kazalardır.Engelli insanların

yaşadıkları sorunlar sadece kendilerinin

değil; ailelerinin, çevrenin, toplumun,

kısacası tüm insanların ortak sorunudur.

İnsanların engelli olmaları çeşitli faktörlere

bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuç olmakla

birlikte, engellilerin normal bir hayat

sürmeleri ancak toplumsal duyarlılığın

oluşturulmasıyla mümkündür.

ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZIN

YAŞADIĞI EŞİTSİZLİKLER?

Bugün sağlık, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik

ve toplumsal yaşama tam katılım gibi temel

sorunlarda engelli vatandaşlarımız için de büyük

fırsat eşitsizlikleri yaşanmaktadır.

ENGELLİ HAKLARI NELERDİR ?

Mevcut engel durumu nedeniyle engellilerin, engelsiz

bireyler gibi eşit haklara erişiminin sağlanması için

engellilere verilen pozitif ayrıcalık sağlayan haklara

verilen genel addır engelli hakları. Bu haklar;

Çevresel mimari erişim hakkı ,Ulaşım hakkı ,Engelliler

için özel araçlar hakkı,Engellinin eğitim ve kültür

hakkı,Yüksek Öğretimde Sağlanılan Haklar ,İletişim

hakkı ,İş ve istihdam hakkı ,Erken ve malülen emeklilik

hakkı ,Vergi indirim haklarıdır.

TBMM'de engelli bir milletvekiliŞafak Pavey;

(10 Temmuz 1976, Ankara) Türk diplomat ve

siyasetçidir.Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası

İlişkiler Bölümü'nü bitirdikten sonra yüksek lisansını London

School of Economics'de tamamlamıştır. Türkçe, İngilizce,

Almanca, Fransızca, İtalyanca ve giriş seviyesinde Arapça,

Farsça bilmektedir. Uluslararası işaret diliyle de

konuşabilmektedir.Birleşmiş Milletler'deki Engelli İnsan Hakları Sekreterliği

görevini bırakarak 15 yıl sonra Türkiye'ye geri dönmüştür.

İsviçre Zürih'te, Cenevre Üniversitesi'nde sanat eğitimi aldığı

dönemde beyin tümörü teşhisi konulmuş arkadaşını trene

bindirmeye çalışırken geçirdiği bir kaza sonucu sol kol ve

bacağını kaybetmiştir. Bu durumu, Zürih Üniversite

Hastanesi'nde tez konusu olmuştur ve bu çalışma kitap olarak

yayımlanmıştır.

ÜLKEMİZDE ENGELLİLER YÖNELİK

OLARAK GELİŞTİRİLEN POLİTİKALAR

NELERDİR?Engellileri ve ailelerini bilinçlendirmeye

yönelik bilgi paylaşımı için gerekli

olanakların ilgili kurumlarca sağlanması,

etkin bir tıbbi bakım şartının devlet

tarafından güvence altına alınması,

engellilerin kendi kendine yeterlik ve

işlevsellik konusunda olabilecek en iyi

düzeye çıkarılması ve bu düzeyin korunması

için rehabilitasyon programlarının

kurgulanması ve özellikle araç gereçlerinin

de bu kapsamda ele alınacağı yardım

servislerinin geliştirilmesi öncelikli

konulardır. Bu anlamda geliştirilen; sağlık,

rehabilitasyon, eğitim, sosyal güvenlik ve

istihdam konularındaki politikalar

engellilerin topluma başarılı bir şekilde

entegre olmasını sağlayacaktır.

BEDENLERDE ENGELLİLİK DEĞİL DÜŞÜNCELERDE ,VİCDANLARDA ENGELLİK OLMAMASI TEMENNİSİYLE….

Kaynak

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2006), sayı: 2

http://www.dersimiz.com/belirligun-745-Engellilerin-yasam-tarzi.html#.VHCepVV_v3Q

KAPSÜL PLUS

Page 20: ARALIK 2014

37

-38

CANLILAR DÜNYASI(Bougainvillea glabra)

Begonviller

Türkçe Adı: Begonvil, Gelin Duvağı, Rodos

Sarmaşığı

Familyası: Nyctaginaceae Begonvil

Mor, beyaz, pembe ve kırmızı renkte çiçekleri

olan, tırmanıcı özelliktedir. ağaçsı bir bitkidir.

Güneşi sever. Hastalık ve böcek barındırmaması

önemli bir özelliğidir. Adını, kendisini 1768

yılında Brezilya'da keşfeden ve Avrupa'da

tanınmasını sağlayan Fransız amiral Louis

Antoine de Bougainville'den almıştır.

Fiziksel Özellikleri: Anavatanı Brezilya olan bu

bitki ülkemizde Akdeniz bölgesinin yazlık

evlerinin vazgeçilmez bir bitkisidir. Begonvil'in

rengi aslında “bract” denilen rengini değiştirme

kabiliyetine sahip bir grup yaprak tarafından

verilmektedir. Yani aslında renkli görünen

parçalar çiçek değil, kendi rengini değiştiren bir

grup yapraktır. Braktelerin altında küçük sarı

renkte görülen asıl çiçekler kokusuzdur.

Yapraklar 3-4 cm veya türe göre biraz daha

büyük olabilir. Yaprak kenarları düz olup, kış

soğuklarında yaprak uçlarında bronzlaşma

görülür. Begonviller sarılıcı bitkilerdir bu

halleriyle binaların ya da peyzaj elemanlarının

boyu uzunluğunca büyüyebilirler.

Yetişme İstekleri

Güneşli aydınlık fakat rüzgardan korunaklı Işık:

yerlere dikilmeli, kurak yerlerde ise yarı gölge

yerler tercih edilmelidir. Gerektiğinde dallar

bağlanarak ağacın gelişimi kontrol altında

tutulmalıdır.

Su: Dona ve kuraklığa karşı çok hassas olan

begonviller, yaz aylarında özellikle çok daha

fazla su istemelerine rağmen çiçeklenme

zamanında az su verilmesi uygundur.

Büyümelerini tamamladıktan sonra su istekleri

minimumdur. Kış aylarında derinden

budanırlarsa muhtemel don tehlikesine karşı

önlem alınmış olur.

Toprak: Çok fazla toprak seçiciliği olmamakla

birlikte iyi drenajlı bahçe topraklarında iyi gelişir.

Üretim: Anaç bitkilerden alınan çeliklerin

köklendirilmesi ile çoğaltılmaktadır. Özellikle yan

sürgünlerden alınan ve ökçeli tipte hazırlanan

çelikler daha iyi köklenmektedirler.

Kaynak: http://cicekdunyaniz.blogspot.com.tr/2012/03/begonviller.html

Peyzaj Mimarlığında Kullanımı: Begonvil

gölgeleme elemanlarının, istinat duvarlarının, boş

görüntülü bina cephelerinin, çok geniş olan

yükseltilmiş çiçek kasalarının hızlı bir şekilde bitki

örtüsü tarafından kapatılması istenildiğinde

düşünülecek bir bitkidir. Dikildiği peyzaja deniz

kıyısında tropik bir yerde olunduğu izlenimi verir.

Çok gösterişli rengi uzun dönemler devam

ettiğinden, çiçekleri olmayan türlerin dominant

olduğu peyzajlarda mekana renk katar. Tırmanıcı

ve sarkıcı özelliğe sahip olan bitki aynı zamanda

yayılıcıdır. Kıyı bölgelerinde eğimli alanların

kapatılmasında kullanılabilir. Uzaktan bakıldığında

böyle kullanımı ile mekanı daha da belirleyici, göz

alıcı bir hale getirir. Çok büyük mekanlar begonvil

yayılıcı formda bırakılırsa çok çabuk şekilde ve göz

alıcı bir renkte doldurulabilir. Bitkinin dalları ile

aynı renkte olan dikenleri onun yaya

sirkülasyonunun çok olduğu yerlere yakın

kullanılmamasını gerektirir. Begonvil palmiye türü

hem tropik görüntülerin bir elementi olan hem de

su kullanımı açısından kendisine uyumlu bitkilerin

uzun ve ince gövdelerinin yaratacağı boşluk ve

monotonluğu azaltıp, onların altında destekleyici

ve çerçeveleyici bitki olarak son derece etkili bir

işleve sahip olabilir.

Begonvil sürekli olarak eski Dezavantajları:

yaprakları dökerek kendini yeniler, bu temizlik

problemi yaratabilir. Özellikle gölgeleme

elemanlarının üzerinde kullanıldığında altında

bulunan bitkilerin begonvil'in dökülen yapraklarını

kolayca temizlemeye izin verici nitelikte olması

akılda bulundurulmalıdır. Dikenler yaralayıcı

olabilir. Karasal iklimli yerlerde kışın dona karşı

çok hassastır.

KAPSÜL PLUS

Page 21: ARALIK 2014

39

>4

0

BİYOKİMYA BÖLÜMÜ ? HASTAHANEDE TAHLİL Mİ YAPIYORSUNUZ?

Hastanede tahlil mi yapıyoruz sorusuna geçmeden önce biyokimyanın ne olduğunu

anlamakla başlayalım. Biyokimya, biyoloji ve kimya bilimlerinden yararlanan bir daldır.

Sanılanın aksine biyoloji ve kimyanın kesiştiği değil; birleştiği yerdir. Bu sayede o

kadar geniş bir alanı vardır ki, bu iki bilimin adı geçen her yere girebilir desek yanlış söylemiş

olmayız. İsterseniz moleküler biyoloji ve genetik gibi biyoloji ağırlıklı; isterseniz ilaç sektörü

gibi kimya ağırlıklı bir alanda çalışabilirsiniz. Çalışacağınız alan hayallerinizle sınırlı.

Çünkü bu bölüm tamamen araştırmaya ve üretmeye yönelik bir bölüm. Kanamayı durduran

kumaş, bitki özütleriyle yapılan %100 organik krem, nanoteknoloji ile geliştirilmiş aşı gibi pek

çok projenin altına imzayı atan sizler olabilirsiniz.

Peki bu bölüm nerelerde var, nasıl

girebiliriz?Biyokimya, bölüm olarak Türkiye'de

yalnızca üç üniversitede bulunuyor: Ege

Üniversitesi, Dumlupınar

Üniversitesi ve Cumhuriyet

Üniversitesi. MF3 puan türü ile

öğrenci alıyor. Bölüm sayısı az olduğu

ve dolayısıyla az mezun verdiği için, iş

bulma kapasitesi yüksek ve akademik

kadro açığı olan bir bölüm. Biyokimyanın yalnızca üç üniversitede

bulunmasının avantajları olduğu gibi

dezavantajları da var. Örneğin eskiden

biyoloji ve kimya mezunları direkt TUS

sınavına girebiliyorken biyokimya

mezunları resmi olarak tanınmıyordu ve

sınava giremiyorlardı. Artık biyokimya

mezunlarının da TUS sınavına girme

hakları var. Buna benzer

"bilinmemekten" kaynaklı pürüzler

olabiliyor, fakat bölümde ilerleyen

insanlar o kadar bağlı ki buraya;

öğrenciler dahil herkes bölümün

gelişmesi adına çaba gösteriyor. Bunun

için kurulmuş derneklerde

bulunmaktadır.

Neden biyokimya diye toparlayacak olursak: Çünkü

inanılmaz geniş bir alanı var. Sadece biyoloji ve

kimya değil, tüm fen bilimleriyle ortak çok fazla

noktası var. Mezun sayısı az, bu yüzden mezunların

neredeyse hepsi güzel bir işe sahip oluyorlar, veya bir

kısmı akademik kadroda yer almayı tercih ediyor.

Araştırma ve üretme üzerine kurulu bir bölüm

olduğu için, "ne ekersen onu biçersin" mantığı

işliyor. Eğer çalışmayı, araştırmayı, üretmeyi,

projelerde yer almayı seviyorsanız Türkiye'de

okunabilecek en iyi bölüm bana göre. Ne kadar

çalışırsanız, bölümünüzle ilgili ne kadar şeye

katılırsanız o kadar başarılı olursunuz. Yeri gelecek

sekiz saat boyunca laboratuvarda kalıp işinizi

bitiremeyeceksiniz ve ertesi sabah yine çalışmaya

döneceksiniz; yeri gelecek saatlerce rapor

yazacaksınız, ve bu bölümde öğrenci olduğunuz sürece

sürekli bir çalışma temposuna ayak uyduracaksınız...

Eğer bunları göze alıyorsanız ve sizin de içinizde

meraklı bir bilim insanı varsa, biyokimya isteğinizden

de fazlasını verecektir size!

Son olarak, evet; istersek bir hastaneye gidip tahlillerle

uğraşabiliriz. Ama bir biyokimyagerin emeğine

değecek çok daha iyi işler olduğu için kimse buralarda

çalışmıyordur diye düşünüyorum.

Merve Büşra Duman

Bilime Dair Her Şey Ekibi

Page 22: ARALIK 2014

Kaynaklar

http://www.vize.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=254&Itemid=14 41

>4

2B

İ

RE

EZ

ZİL

N

YA GG

ÖRÜMCEĞİ

Brezilya Gezgin Örümceği ( ); diğer adıyla Muz örümceği (Banana Phoneutria fera

Spider) olarak bilinen bu tür, cinsine ait 8 farklı türün genel adıdır. Güney Amerika Phoneutria

ormanlarında bulunmaktadır. Diğer örümcekler gibi bir ağa sahip değildir ve adından da

anlaşılacağı üzere orman zeminlerinde hareket halindeyken görülebilirler. Çok agresif ve hemen

sinirlenme eğiliminde olan bir hayvandır. Muz ağaçlarında gizlenmiş bir biçimde sıklıkla

görülebilir ve kimi zaman toplanıp istif edilmiş muz ağaçları veya muzlar arasından

çıkabilmektedirler.

Bu örümcek, Dünyanın en tehlikeli örümceği ünvanıyla tanınmaktadır. Hatta 2010 Guinness

Rekorlar Kitabı'ndaki en güçlü zehre sahip canlı olarak belirlenmiştir. PhTx3 isimli bir nörotoksin

barındıran bu örümceklerin zehirleri çok geniş kapsamlı bir kalsiyum kanalı engelleyicisidir ve bu

sebeple çok kısa sürede sinir sistemini harap ederken bir yandan da seratonin salgılanmasına

sebebiyet vererek çok daha fazla can yakıcı bir hale gelmesine neden olur. Düzgün bir ısırık

sonucunda av genelde istemsiz kasılmalara başlar ve çok kısa bir sürede ölür. Ne kadar güçlü

olduğu kıyaslanmak istenirse, son derece zehirli ve memeliler için de tehlikeli olan Karadul

örümceklerinin 20 gramlık bir fareyi öldürebilmek için 110-200 mikrogram zehir enjekte etmesi

gerekirken, Brezilya Gezgin Örümceği aynı fareyi 6 mikrogram (0,006 mg.) zehirle

öldürebilmektedir.

Ancak bu örümceklerin çok ilginç bir yan etkisi de bulunmaktadır. Tükürük ve benzeri vücut

sıvılarından gelişmiş olan zehirlerinin içerisinde bulunan Tx2-6 isimli 48 aminoasitten oluşan bir

peptit bileşeni, memeli hayvanların erkeklerindeki cinsel organ dokusunu uyararak ereksiyona

neden olmaktadır fakat bu ereksiyon, cinsellik öncesi normal ereksiyon gibi değil “Priyapazm”

adı verilen, son derece sancılı, acılı ve rahatsız edici bir ereksiyon şeklinde olmaktadır. Hem de

bu durum yaklaşık 4 saat sürmektedir.

Brezilya gezgin örümceği her şeyden önce kesinlikle hobicilik için uygun değildir. Son derece

hızlı, zehirli ve agresif olan bu örümcek, bilinen en zehirli türdür.

Çoğunlukla insanların evine giren, ayakkabılarına, şapkalarına ve diğer kıyafetlerine saklanan

bir tür olarak bilinir. Ağ örmez ve sürekli olarak orman tabanında başıboş biçimde dolaşır. Bu

nedenler, kendisinin “gezgin örümcek” (wandering spider) olarak anılmasını sağlamıştır.

Hobicilikte asla yer almamasına karşın yine de beslemek isteyenler, daima tetikte olmalı

ve asla ısırılmamalıdırlar.

Yaşam alanı: Güney Amerika'nın tropikal ve subtropikal bölgeleri

Tür: Hem yer, hem de ağaç

Küçükler meyve sinekleri ve pinhead cırcırları, büyükler ise cırcır, diğer bazı büyük Beslenme:böcekler, küçük kertenkeleler

10-13 cmBüyüklük: 29-30 Sıcaklık:

%80 civarıNem: Agresif ve sinirli.Davranış:

5-8 santim saksı toprağı/torfSubstrat:

Canlı bitki, ağaç kabuğu, dalga tarafından aşındırılmış kayalar vs. Dekor:Güzel saklanma alanlarıdır.

Kaynaklarhttp://www.evrimagaci.org/fotograf/55/5954 http://spidervis.wordpress.com/2008/10/22/en-zehirli-orumcekler/ http://www.surungenforum.com/diger-eklambacaklilar/764-phoneutria-fera-brezilya-gezgin-orumcegi.htmlhttp://www.bilgifeneri.com/EN-ZEHIRLI-ORUMCEKLER-2138.html

KAPSÜL PLUS

Page 23: ARALIK 2014

G ÖKE DVİ NE İR? Gökevi ya da Uzay Tiyatrosu, özel bir projektör kullanılarak son derece gerçekçi

gökyüzü simulasyonlarının oluşturulduğu kubbe biçiminde bir tiyatrodur. Yıldız

projektörü (Star Projector) adı verilen bir alet yardımıyla, Yer, Ay ve gezegenlerin

Güneş etrafındaki konumları ve göreli hareketleri gibi, takımyıldızların görünümleri

vs. gibi pek çok astronomik olay gösterilebilmektedir. Çoğu yıldız projektörleri birkaç

farklı eksen boyunca hareket ederek, istenilen gözlem günü için gerçek gökyüzünün

görüntüsü oluşturabilir.

43>

44

Page 24: ARALIK 2014

Modern planetariumların kuruluşu 1920'li yıllara dayanır. Dr.

Walther Bauersfeld tarafından tasarlanan ve Carl Zeiss firması

tarafından üretilen ilk planetarium projektörü Münih'teki

Deutsches Museum'da kullanılmıştır. 1930'lara gelindiğinde

dünyanın pek çok büyük şehrinde planetariumlar kurulmaya

başlandı. Kullanılan projektörlerin tamamına yakını Almanya'da

üretiliyordu. O zamanki gösteriler, planetarium olarak

kullanılan odanın bir kenarına yansıtılan birkaç görüntü ve

verilen konferanstan ibaretti. 1950 ve 60'lı yıllarda

planetariumların sayıları hızla artmaya devam etti. Amerikan

firması Spitz'in devreye girmesi ve projektörlerin ucuzlamaya

başlamasıyla birlikte, pek çok yenilikler ortaya çıktı.

Günümüzde ise planetariumlarda kullanılan teknolojinin

gelişmesiyle tasarımlarda da çeşitli değişiklikler ortaya çıktı.

Artık, büyük ve modern planetariumların gösterilerinin büyük

bir kısmı tam otomatik olup; özel efekt projektörleri ve çok

sayıda görsel ve işitsel ekipman kullanmaktadırlar.

Ne tür bir planetarium kurmalıyız?

Günümüzde, kurmak istediğimiz gökevini tasarlarken

eskisinden çok daha fazla seçeneğe sahibiz. Örneğin küçük bir

portatif planetarium yalnızca 10.000 $'a malolmakta ve tek bir

çalışan tarafından idare edilebilmektedir. Buna karşılık, bütün

gelişmiş teknoloji ve araçlara sahip, en büyük planetariumlar

ise birkaç yüz personelin yanısıra pek çok uzman ve teknisyeni

barındırmakta olup, birkaç milyon dolara malolmaktadır. Bu iki

uç örneğin arasında çok geniş bir aralıkta kurulacak

planetariumun özellikleri seçilebilir.

Kurulacak planetariumum özelliklerini belirlemeden önce; ne

yapmak istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu ve en önemlisi

bunlar için ne kadar paramız olduğunu belirlemeliyiz. Bütün

bunlara karar vermeden önce de çok sayıda ve değişik

büyüklükte planetariumu ziyaret ederek, nasıl işlediklerini ilk

elden görerek, bu çok sayıdaki planetariumun içerisinden,

hangi türü yapacağımıza karar vermeliyiz. En azından, aşağıda

yer alan dört tür planetariumu incelemek yerinde olacaktır:

· Portatif bir planetarium,

· Bir okul planetariumu,

· Orta büyüklükte bir halk planetariumu (kubbesi 10-15 m

civarında) ve

· Büyük bir halk planetariumu (kubbesi 15 m'den büyük).

Gökevleri Hangi Amaçla Yapılır?

Gökevleri pek çok değişik amaç için

kurulmuştur. Bunlardan en önemlisi; insanların

aynı anda hem eğlenebilmeleri hem de gök

cisimlerinin hareketleri, takımyıldızlar vs gibi

pek çok astronomik bilgiyi edinebilmeleridir.

Kaynaklar

http://ethemderman.com/gokbilimi/egitimsel-kaynaklar/gokevi/item/195-gokevi-nedir

http://ethemderman.com/gokbilimi/egitimsel-kaynaklar/gokevi/item/196-g%C3%B6kevi-hangi-amacla-yapilir

Her planetarium kendisine göre özel gösteriler sunar ve bu

gösterilerin uzunlukları genellikle 40 dakika civarındadır. Bu

astronomi gösterileri esnasında pek çok özel efekt kullanılır.

Planetariumlarda kullanılan özel efektlerden bazıları;

gündoğumu, günbatımı ve gökkuşağı canlandırmaları.

takımyıldız figürleri, göktaşı ve kuyrukluyıldız animasyonları ve

kutup ışımaları canlandırmalarıdır. Daha gelişmiş özel efektler

ise gezegenlerin dönmesi, çift yıldız sistemleri, galaksiler ve

karadeliklerin simülasyonlarıdır. Teknolojideki gelişmeyle

beraber, planetariumların multimedya özellikleri de artmış ve

özel efektleri oluşturmakta kullanılan video teknolojisinin

yerini günümüzde bilgisayar ve lazer teknolojisi almıştır. Ayrıca

multimedya özelliklerinde yaşanan bu gelişme sonucunda pek

çok planetarium artık sadece astronomi gösterileri için değil;

canlı müzik konserleri, özel şovlar, lazer gösterileri gibi değişik

etkinlikler için de kullanılır hale gelmiştir.

Prof.Dr.Ethem Derman

Gökbilimci

45

>4

6

Page 25: ARALIK 2014

HİPOKRAT

KAYNAKLAR

1. Singer C. A Short History of

Medicine, Oxford, 1944.

2. Uzluk FN. Genel Tıp Tarihi. I Ankara

Üniversitesi Yayını Sayı: 68, Güzel

İstanbul Matb. Ankara, 1958.

3. Nasuhioğlu i. Tıp Tarihine Kısa Bir

Bakış. Diyarbakır Tıp Fakültesi Yayını

No: 9, Ankara. Ayyıldız Matbaası,1974.

4. Asimov I. Biographical Encylopedia

of Science and Technology. Pan

Reference Books. Londra 1975.

5. Ünver S. Tıp Tarihi I: Ahmet İhsan

Basımevi TT Enst. Yayını 24, İstanbul

1943.

Hipokrat, M.Ö. 460 yılında,

tarihte "Küçük Asya" diye

d e i s i m l e n d i r i l e n

Anadolu'nun batı kıyısının çok

yakınında yer alan Cos (İstanköy)

adasında doğdu. Yaşamının bir

bölümünü Cos adasında geçiren

Hipokrat'ın babası hekimdi. Hatta

onun yaşamı, halk arasında

yaygınlık kazanmış söylentilere

bağlanabilmiştir. Örneğin bugün

Cos kasabasının ortasındaki büyük

bir çınar ağacının, Hipokrat'tan

günümüze kalan bir andaç

(yadigâr) olduğu ve altında

öğrencilerine dersler verdiği

söylenmektedir . Hayatını, dinsel

inançların ve mitolojinin tıbba

girmesine karşı koymaya adamış,

hastalıkların tümünün, insanların

doğa yasalarına aykırı biçimde

davranmasından ileri geldiğini

savunmuştur. Ancak hekimin

yaşamına mitolojinin karıştırılması

ilginç bir paradoks olmuştur.

Hipokrat'ın ilk öğretmeni babasıdır.

Hipokrat'ın iki oğlu vardı; onlara hekimliği Hipokrat

öğretmiştir. Oğullarının adları Thessalus ve Dracon

idi. Bir kızı vardı ve damadı ünlü bir hekim olan

Polybe idi. Kızlar o çağda hekim olamıyorlardı.

Birçok erkek torunları onun adını (Hipokrat III,

Hipokrat IV ve nihayet Hipokrat VII) aldılar ve hepsi

de onun okulunda hekim oldular. Hipokrat

yaşamının önemli bir bölümünü gezginci olarak

geçirmiş eski Yunanistan'ı dolaşarak, pek çok

hastayı tedavi etmiş ve çok sayıda öğrencilere tıp

dersleri vermiştir. Hipokrat Trakya'da bulunduğu

sırada, çevresindekilerin deli olduğunu sandığı,

ünlü Grek filozofu Democritus'u (M.Ö. yaklaşık

470-yaklaşık 380) Abdera'da tanımış ve onun bir

deli değil aksine büyük bir düşünür olduğunu

söylemiştir . Kimi söylentilere göre Hipokrat ,

Democritus'un öğrencisi olmuştur . Hipokrat birçok

yeri gezdikten sonra, Cos adasında, eski dünyanın

usa en çok dayanan (rational) kurumu olan tıp

okulunu kurmuştur ki bu olay, onu günümüz

tıbbının babası olarak saymamızın gerçek

nedenidir. "Hekimliğin atası" ya da "Tıbbın babası"

deyimi, "ilk" hekim için kullanılan bir nitelendirme

çağrışımını yapmakla birlikte, onun "ilk" hekim

olmadığı bir gerçektir .Hipokrat, Tesalya'da Larissa

kentinde ölmüştür. Ölüm tarihi bilinmemektedir.

Hipokratik Hekimlik

Hipokrat'ın büyük bir hekim olarak etkinlik

gösterdiği dönem, ünlü Grek hükümdarı Pericles'in

(M.Ö.499-4.29) iktidar dönemine rastlar. Hipokrat,

tıbbı mitolojik ve dinsel kavramlardan tam

anlamıyla arındırarak, gözleme, deneyime ve

akılcılığa dayandırarak açıklamasını, "Corpus

Hippocraticum" (Hipokrat kolleksiyonu, Hipokrat

külliyatı) diye bilinen bir dizi ünlü yapıtta

gerçekleştirmiştir.Bunların toplam sayısı, kimi

yayında elliyi , kimi yayında yüzü aşkın olarak

belirtilmiştir. Aforizmalar'ı başta olmak üzere,

Hipokrat 'ın kimi yapıtları, on dokuzuncu yüzyılın

başlarına dek, tıp öğretiminde temel ders kitapları

arasında sayılmıştır .

Hipokrat Tıbbının Kökenleri

Hipokrat tıbbının kökenleri, Grek hekimliğinin tarihi

içinde göz önüne alınmalıdır. Tanınmış tıp tarihçisi

Charles Singer, Grek tıbbini, eskiçağda, İtalyan

yarımadasının güney doğusundaki Akdeniz

bölgesinin kuzey yarısında egemen olan tıp sistemi

olarak tanımlamaktadır .

Sayılı, hekimliği kendilerine meslek ve uğraşı olarak

seçenlerin dışındakilere, tıbba ilişkin bilgilerin

v e r i l m e m e s i ş e k l i n d e k i b i r g e l e n e ğ i n

Mezopotamyalılarda yaygın olduğunu belirtiyor. Bu

olgu, Grek tıbbındaki kimi etik öğelerin,

Mezopotamya uygarlığından kaynaklandığını açıklar.

Hipokrat Öğretisi (Hipokratizm)

Hipokrat ideal bir hekimi simgeleştirmiştir. O her

zaman insan sevgisiyle dolu, hastasına zararlı

olmamayı temel ilkelerinden biri saymış,bilgiyi

öğrenmeye ve öğretmeye istekli, vakur, temkinli, akla

ve deneyime dayanan , derin düşünceli, dikkatle

gözlem yapan, yaşça ve karakterce yetkin, sağlıklı ve

karşısındaki insana saygı telkin eden eşsiz bir tıp

üstadını canlandırmaktadır. Maalesef günümüzde

Hipokrat'ın bu portresine uyan hekimlerin sayısını az

görmekteyiz. Hipokrat koleksiyonunda, hastayı

dikkatle gözlemleme ve bulguları olabildiğince

gerçekçi biçimde tam olarak kaydetme, hasta yatağı

başında tıp eğitimi, hava, su ve toprak gibi doğal

etmenlerin hastalıkların oluşması, gelişmesi ya da

iyileşmesi süreçlerindeki etkileri ve tıp aktöresinin

yüce ilkeleri açık ve akıcı bir anlatımla belirtilmiştir.

47

>4

8

Page 26: ARALIK 2014

49

>5

0

FARMAKOLOG Farmakolog ,

ilaçların ve diğer

maddelerin

insanlar ve

hayvanların

organları, hücre

ve dokuları

üzerindeki

etkilerini

araştıran, yeni

tıbbi ilaçlar

geliştiren kişidir.

GÖREVLER- Hangi hastalıklarda, hangi ilaçların kullanıldığını

araştırır,

- İlaçların, metabolizma, hücre büyümesi, üreme,

dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri üzerinde,

etkinliğini laboratuarlarda klinik deneylerle araştırır,

- Eczacı ve tıp doktorları ile işbirliği yaparak insanlar ve

hayvanlar üzerinde ilaçların denenmesini sağlar,

- İlaçların geliştirilmesinde, ilaç potansiyeli ve üretim

metotlarının standardizasyonunda endüstriyel

eczacılarla ortaklaşa çalışma yapar,

- Yiyecek koruyucuları, renklendirme maddeleri, toksik

gazlar ve deterjanların ve diğer vücuda alınan

maddelerin insan dokuları ve organlarına ne gibi

etkileri olduğunu laboratuarlarda araştırır,

- Kanda ilaç düzeyini belirler.

MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ GENEL ÖZELLİKLERFarmakolog olmak isteyenlerin;

- Güçlü bir belleğe sahip,

- Fen bilimlerine özellikle kimya ve biyolojiye ilgili ve bu

konularda başarılı,

- Bir konuyu derinliğine araştırmaya ilgili ve istekli,

- Objektif, sabırlı kimseler olmaları gerekir. Yaratıcılık

meslekte başarıyı artıran bir etmendir.

ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARIFarmakologlar genellikle üniversitelerde, hastanelerde

ve ilaç endüstrisinde görev yaparlar. Çalışma ortamı

temiz , fakat ilaç ve kimyasal madde kokuludur. İş

oturarak yapılır. Kişi meslektaşlarıyla iletişim halindedir.

MESLEK EĞİTİMİNİN VERİLDİĞİ YERLERMeslek eğitimi, üniversitelerin, Tıp , Veterinerlik ve

Eczacılık Fakültelerinin lisans eğitimi sonrası, yüksek

lisans veya doktora Farmakoloji Ana Bilim Dallarında

verilmektedir.

MESLEK EĞİTİMİNE GİRİŞ KOŞULLARIMeslek eğitimine giriş aşağıdaki şekillerde

gerçekleşmektedir.

- Tıp fakültesi mezunu olup tıpta uzmanlık sınavına

(TUS) girerek farmakoloji bölümünü kazanmak,

- Tıp fakültesi mezunu olup, farmakoloji ana bilim dalı

bulunan üniversitelerin açtığı doktora sınavını

kazanmak,

- Eczacılık fakültesi mezunu olup farmakoloji ana bilim

dalı bulunan üniversitelerin açtığı yüksek lisans eğitim

programlarını kazanmak.

EĞİTİMİN SÜRESİ VE İÇERİĞİTıpta uzmanlık eğitimi : 3 yıl,

Tıp fakültelerini bitirenlerin doktora eğitimi : 4 yıl,

Eczacılık fakültelerini bitirenlerin yüksek lisans

eğitimi : 2 yıl,

Doktora eğitimi : 4 yıl sürelidir.

Eğitim süresince; Genel Farmakoloji,

Kardiyovasküler Sistem, Otonom Sinir Sistemi,

Endokrin Sistem, Nörofarmakoloji,

Gastrdantestinel Farmakoloji, Bio İstatistik,

Bilgisayar Kullanımı, Organ Banyosu Kullanımı,

Deney Hayvanlarının Bakımı ve Cerrahi

Müdahalesi (beyne girme, damara girme, karın içi

organların ayrılması), Kanda İlaç Düzey Tayini gibi

konuları öğrenir.

ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA

OLANAKLARIİleri bir uzmanlık eğitimi olduğu için işsiz kalma

riski yoktur.

- Farmakologlar, meslek eğitimi bittikten sonra,

tıp fakültelerinde araştırma görevlisi olarak

kalabilirler.

- Hıfzısıhha kurumunda (gıda, su denetimi

bölümünde) çalışabilirler.

- İlaç şirketlerinde tıbbi müdür, ürün sorumlusu

veya araştırma-geliştirme laboratuarında

çalışabilirler.

- Tekrar eğitim alarak tıbbın başka bir dalına

geçebilirler.

EĞİTİM SONRASI KAZANÇ Doktora süresi boyunca “Araştırma Görevlisi”

kadrosundan maaş alırlar. Uzmanlık eğitimi

alanlar, “Doktor” kadrosundan maaş alırlar. Kamu

kesiminde net asgari ücretin yaklaşık 4 katı

civarında, özel sektörde (ilaç firması) net asgari

ücretin yaklaşık 6 katı civarında, maaş alırlar.Kaynak

http://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/f/1.pdf KAPSÜL PLUS

Page 27: ARALIK 2014

51

-52

HABERLER

Güvercinlerin Sırrı ÇözüldüGöç eden güvercinlerin rotalarını nasıl belirledikleri üzerine araştırmalar yapan bilim insanları, bir süre

boyunca Ukrayna'daki güvercinleri inceledi.10 tane güvercine minyatür GPS takan araştırmacılar bir süre boyunca bu güvercinleri takip etti. Çalışmayı yapan

ekibin ellerindeki verilere dayanarak yaptıkları açıklamaya göre, göç eden güvercinler, yollarını

jiroskopun çalışma mantalitesine benzer bir yöntemle buluyor.

Haberin devamı ;http://www.ntvmsnbc.com/id/25550015/

İnsansız Spor Alanı

ABD'nin başkenti Washington DC'de yeni bir spor

salonu açıldı. Ancak bu salon insanlar için değil

köpekler için. Koşu bantları, engel parkuru ve denge

toplarıyla donatılan Frolick Dogs Canine Spor Kulübü

köpekler için açılmış özel bir spor merkezi.Haberin devamı:

http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/insansiz-spor-alani.html?position=2

Yeniden Programlanan Hücreler Kullanılarak Kan Damarı Üretildi

Houston Methodist Hastanesinden bilim insanları yara hücrelerini kan damarı hücresine çevirmeyi başardı. Hasarlı dokuları tedavi etmek için yeni bir yöntem geliştirilmesine

yardımcı olabilir. Circulation gelecek sayısında yayınlanacak olan yöntem, ihtiyacı olan bölgeye kan akışını, oksijenlenmeyi

ve gerekli olan besinin sağlanmasına yardımcı oluyor.Haberin devamı:

http://www.bilimnedir.com/saglik/yeniden-programlanan-hucreler-kullanilarak-kan-damari-uretildi

Beyinde Hayal ve Gerçeği İşleyen Sinyaller Farklı Yönlere Doğru Akıyor

Wisconsin-Madison Üniversitesinden araştırmacılar, beyindeki soyut nöral devreyi ayır edebilmek için, sırayla bir sahneyi hayal

eden ya da bir video izleyen insanların elektriksel beyin aktivitelerini izlediler.

Profesör Barry Van Veen, "Beyin araştırmalarında en zor olan kısım beynin farklı bölgelerinin işlevsel olarak nasıl bağlandığını anlamak. Hangi bölgeler etkileşime giriyor? Hangi yöne doğru iletişim kuruyorlar? Beynin bölgelerinin bağımsız çalışmadığını biliyoruz. Aksine farklı alanda uzmanlaşmış bölgeler bir araya

gelerek iş birliği içinde çalışırlar." diyor.Haberin devamı:

http://www.sciencedaily.com/releases/2014/11/141120141442.html

Küresel Isınmayla Yıldırım Oranında Yüzde 50 Artış

Olması BekleniyorÇıkarılan iklim modeline göre İklim değişikliğine bağlı olarak ısının

artması Birleşik Devletlerde yıldırım oranını %50 artıracağı ön

görülüyor. Araştırma birleşik devletlerde yapılmış olsa bile küresel

ısınmanın sonuçlar tüm dünyayı etkileyeceği kesin.Science'in 14 Kasım sayısında yayınlanan araştırma California

Üniversitesinden David Romps ve meslektaşları tarafından hazırlandı.

Ekip 11 farklı iklim modelini birleştirerek elde ettikleri sonuca göre

ısınmaya bağlı olarak toprağa elektrik boşalma oranı artacak.Haberin devamı ;

http://www.sciencemag.org/content/346/6211/851

Anglerfish GörüntülendiDerin denizlerde yaşayan Anglerfish ilk defa bu kadar

yakından görüntülendi Anglerfish genellikle başının üstünde bulunan biyoluminesans

çıkıntısıyla bilinirler. Bu çıkıntının dişilerde bulunduğu

bilinmektedir. Derin denizlerde ışığın az olması yüzünden,

başının üstündeki parlaklık avını kendisine çekmesini sağlar.Haberin devamı ;

http://www.iflscience.com/plants-and-animals/rarely-seen-

anglerfish-caught-california-coast

KAPSÜL PLUS