ajanda agustos

75

Upload: ajanda-dergisi

Post on 30-Mar-2016

243 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

ajanda, dergi

TRANSCRIPT

Page 1: Ajanda Agustos
Page 2: Ajanda Agustos

2

AJANDA YAZARLARI

ATA ĠSMET ÖZÇELĠK [email protected] - hepsidetay.blogspot.com

BANU HIDIRLAR [email protected] - birazsoylebirazboyle.blogspot.com

DUYGU PHILLIPS [email protected] - naminghouse.com

EBRU DAĞTEKĠN [email protected]

ĠMGE TAN [email protected] - imgeleme.com

MÜGE KARAHAN [email protected] - yemekbahane.blogspot.com

NADĠR KALBĠNUR blog.milliyet.com.tr/nadirkalbinur

ÖZGE DUMLU GüNESEN [email protected]

PINAR DOĞAN [email protected]

SEDA ASOLAR [email protected] - sedasolar.blogspot.com

DERGİ TASARIM SĠNEM ERGUN [email protected] - sanatnotlari.blogspot.com

KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER

ġULE COġKUN BALMUMCU [email protected] - susuoykusu.blogspot.com

İLETİŞİM [email protected]

ġubat 2011

Sayı:9

Ağustos 2011

Sayı: 14

Page 3: Ajanda Agustos

3

Temmuz ayında Ajanda ekibi olarak izin kullanmak istedik.

Birinci yaşımızı kutlamanın gururu ve mutluluğu ile beraber yaz

ayının da başlamasıyla bir sayılık tatile girdi Ajandamız.

Ama ekip olarak öyle gönül vermişiz ki bu işe, dergimizi nasıl

geliştiririz, okuyucularımıza daha renkli ve çeşitli konularda

yazılar hazırlayabiliriz diye çalışmalar yaptık.

Ekibimizi genişlettik, konu başlıklarımızı çoğalttık. Ayrıca web sayfamızı da

neredeyse bitirdik. Önümüzdeki aylar da muhteşem sürprizlerle sizleri şaşırtmayı

hedefliyoruz.

Bizi en çok mutlu eden şey ise sizlerin düşüncelerinizi ve önerilerinizi bize

ilettiğiniz mesajlarınız oluyor. Ajanda’da okumak istediğiniz konuları bize

yazarsanız önümüzdeki sayılar için çalışmalarımızı bu yönde sizlerle ortak olarak

gerçekleştirmiş oluruz. Düşüncelerinizi [email protected] a sabırsızlıkla

bekliyoruz.

Bu ay yaza yakışır rengarenk ve cıvıl cıvıl bir sayımız var.

Öncelikle üç yeni köşemiz var. Her ay modayı yakından takip edeceğimiz Stiletto,

evlerimizi küçük detaylarla keyifli bir hale getirebileceğimiz Dekorasyon ve bebek

sahibi olmanın her yönünü okuyabileceğimiz Pudra Kokusu bölümlerimiz

eklendi.

Ayrıca bu sayıda İtalya’yı karış karış gezerken hem tarihi bilgilerle donanacağız

hem de keyifli bir İtalya seyahati için bilmemiz gereken püf noktalarını

öğreneceğiz. İstanbul’da bu sıcaklarda deniz keyfi yapmak isterseniz plaj

önerilerimiz var sizlere.

Elbette ki bu ay kaçırmamanızı düşündüğümüz şehir etkinlikleri, konserler ve

sergilerin yanı sıra okumanızı mutlaka tavsiye ettiğimiz kitap önerileri ile yine ilgi

çekici bir dizi önerimiz var. Geçtiğimiz ayın önemli ve güncel spor olaylarına bir

bakış atarken, Abrakadabra bölümümüzde bu ay düşünce gücümüzle mutlu

olmanın nasıl mümkün olduğunu göreceğiz. Tüm bunların yanı sıra gelecekte bizi

bekleyen çok ilginç mesleklerle tanışacağız. Ayın Blogu köşemizde ise Mutlu

Dükkanın yazarı Zeynep Yümlü ile başarısının sırrını ve nasıl fark yarattığını çok

keyifli bir sohbet eşliğinde okuyacağız.

Hepinize keyifli okumalar diliyorum.

Page 4: Ajanda Agustos

4

6 Etkinlikler

10 Sinedetay ‚Breaking Bad‛

14 İstanbul’da Turist Olmak ‚İstanbul’un Plajları‛

18 Stiletto

24 İnceleme Kitap ‚Bizim Büyük Çaresizliğimiz‛ ve

‚Amcam Oswald‛

28 Gezi ‚İtalya‛

46 Gönlümün İncileri ‚Peri Masalı‛

İÇİNDEKİLER

Page 5: Ajanda Agustos

5

50 Pudra Kokusu ‚Bebeğime En Iyı Nasıl Bakarım‛

52 Çalışanın Çığlığı

‚Fütüristlerin Öngördüğü Meslekler‛

54 Dekorasyon ‚Yazlık Evler‛

60 Abrakadabra ‚Olumsuzdan Olumluya‛

62 Bunları Biliyor muydunuz

64 Raflarda

68 Ayın Blogu ‚Mutlu Dükkan‛

İÇİNDEKİLER

Page 6: Ajanda Agustos

6

İmge Tan http://imgeleme.com

ETKİNLİKLER

21. Most Açıkhava Konserleri

Yıllardır müzikseverlere keyifli anlar yaşatan, heyecanla

beklenen ve bu sene 21.si düzenlenen Most Açıkhava

Konserleri, bu yaz 23 Temmuz’dan itibaren müziğin

başarılı isimlerini Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava

Tiyatrosu’nda dinleyicilerle buluşturuyor.

23 Temmuz’da Candan Erçetin ile başlayan konser

serisini Haris Alexiou (konuk sanatçı Candan Erçetin),

Sıla, Nilüfer, Teoman ve George Dalaras konserleri

takip edecek. Tarihler ve biletler için Biletix’e göz atabi-

lirsiniz.

Turkcell Kuruçeşme Arena

Konserleri’ni Unutmayın!

Son yılların gözde Açıkhava konser mekân-

larından Kuruçeşme Arena’da 17 Eylül’e

kadar devam edecek olan konserlere göz

atmayı unutmayın. Zülfü Livaneli’den

Suzan Kardeş’e, Kenan Doğulu’dan

Teoman’a, Bülent Ortaçgil’den Anadolu

Ateşi’ne kadar pek çok önde gelen ismi

izleyebileceğiniz etkinlikler serisi için

yerinizi şimdiden ayırın. Biletler Biletix’te.

Page 7: Ajanda Agustos

7

Tuluyhan Uğurlu İstanbul'un Zirvesinde!

Piyanist Tuluyhan Uğurlu'nun farklı mekânlardaki yolculuğu sürüyor.

2003'te piyanosunu 2150 metrede Nemrut Dağı'na taşıyan Uğurlu, bu kez Avrupa'nın en

yüksek binası Sapphire'de 236 metredeki Seyir Terası'nda sanatseverlerle buluşmaya

hazırlanıyor.

261 metre anten yüksekliği ile

Avrupa'nın en yüksek binası

olan Sapphire İstanbul'un

Seyir Terası'nda 360° derece

İstanbul manzarasını izlerken,

Tuluyhan Uğurlu'nun müziği

ile göklerde bir yolculuk

yapmaya hazır mısınız?

12 Ağustos Cuma ve

13 Ağustos Cumartesi

akşamları saat 21.30'da

gerçekleşecek konserlerle

Tuluyhan Uğurlu,

"Sonsuza Kadar İstanbul"

isimli yeni albümünden

bölümler seslendirecek.

Biletler Biletix’te!

Page 8: Ajanda Agustos

8

Steve McCurry’nin ‚Son Kodachrome Filmi‛

İstanbul Modern, Magnum Ajansı ve National Geographic'in ünlü fotoğrafçısı

Steve McCurry’nin üretimi 2009 yılında durdurulan Kodachrome filminin sonuncusunu

kullanarak çektiği kareleri dünyada ilk kez sergiliyor.

Son yıllarda dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte azalan talep üzerine

Kodak, renk yoğunluğu ve uzun yıllar saklanabilirliğiyle, mekanik fotoğraf makinesi

kullanan amatörlerin ve profesyonellerin, özellikle de basın fotoğrafçılarının gözdesi

olan Kodachrome’un üretimini 22 Haziran 2009’da durduracağını bildirdi.

Bu gözde filmin üretim bandından çıkan 36 pozluk sonuncusu ise 14 Temmuz 2010’da

usta fotoğrafçı Steve McCurry’nin ellerine teslim edildi.

İşte bu usta ellerden çıkan son 36 kare 3 Ağustos 2011 – 4 Eylül 2011 tarihleri arasında

İstanbul Modern’de bizleri bekliyor olacak.

Dünyada ilk kez sergilenecek olan bu fotoğraflar arasında Robert de Niro’dan

Bollywood yıldızlarına, Ara Güler’den, Rabari aşiretine kadar çok farklı renkleri

bulabilirsiniz.

Page 9: Ajanda Agustos

9

‚Şimdiki Zamanlar‛ 20 Temmuz’dan itibaren Pera

Müzesi’nde

Pera Müzesi, bu yıl Anadolu

Üniversitesi Güzel Sanatlar

Fakültesi'ni ağırlıyor.

Resim, heykel, baskı, grafik,

animasyon, seramik, cam ve iç

mimarlık bölümü öğrencilerin-

den 111 genç sanatçının

Şimdiki Zamanlar sergisinde

yer alan 82 yapıtı, sanatseverleri bugüne ve ‚şimdi‛ye davet eden bir çağrı niteliğinde.

Pera Müzesi’nin üç katında birden yer alacak serginin ziyarete açık kalacağı 20 Temmuz

– 02 Ekim tarihleri arasında ayrıca her çarşamba, genç ve yeni müzisyenlerin

desteklendiği ‚Genç Çarşamba Konserleri‛ düzenlenecek.

Beni Bağrına Bas!

Patricia Piccinini'nin 1997'den bu yana ürettiği ve heykel,

yerleştirme, çizim, video gibi farklı mecraları kullandığı

işlerini bir araya getiren “Beni Bağrına Bas” sergisi

21 Ağustos’a kadar ARTER’de sizleri bekliyor.

Piccinini, bu sergiyle bizi aile olmanın gücü üzerine

düşünmeye çağırıyor. Bu güç, kaynağını birbirimizi

bağrımıza basmakta, diğerkâmlıkta, cömertlikte, bitip

tükenmez bir sabırda, önyargısız olmakta, birbirimizin

hatalarını, budalalıklarını ve çirkinliklerini kabul etmekte ve

en katlanılmaz durumda bile birbirimize daha sıkı sarılmakta buluyor.

ARTER adres: İstiklal Caddesi No:211 (Metronun Şişhane durağının İstiklal Caddesi çıkı-

şından yürüme mesafesinde) Tel: 0–212–243 37 67.

Page 10: Ajanda Agustos

10

A MC’nin hit dizisi Breaking

Bad’de Walter White, Teksas

Albuquerque’deki bir lisede

kimya öğretmeni, aslında dahilik derece-

sinde zeki ama şanssızlıklar ve birtakım

kişisel kararlarlar sonucu belki de en iyi

üniversitelerden birinde profesör olması

gerekirken vasat maaşıyla hayatını idare

ettiren, fazlasıyla pasif, dışarıdan

bakıldığında sünepe bir öğretmen imajı

çizen bir adam.

SİNE DETAY

Ata İsmet Özçelik

www.hepsidetay.blogspot.com

Page 11: Ajanda Agustos

11

Bütün bunların üstüne oğlu Walter White

Jr. da Celebral Palsy hastalığıyla doğduğu

için kas hareketlerinde ve konuşmasında

zorluk çekiyor ve sürekli koltuk değnekle-

riyle yürümek zorunda.

Eskiden muhasebeci olan güzel eşi Skyler

ile aslında biraz da sürpriz bir şekilde olan

ikinci çocuklarının doğmasını bekliyorlar.

B uraya kadar gözünüze her şey nor-

mal ve sıradan gelebilir, gerisi için

sıkı durun diyeyim. Walter gittiği doktor-

da son aşama akciğer kanser olduğunu öğ-

renince olaylar baştan sona değişiyor, ha-

liyle büyük bir bunalıma

giren Walter ailesinin gelecekte kendisi

olmadan neler yapabileceğini düşünmeye

başlıyor, ödenmesi gereken bir mortgage,

henüz yeni doğacak bir bebek ve kendisini

nasıl geçindireceği meçhul engelli bir

oğlan ile tam bir çıkmaza giriyor.

İşte bu noktada karşısına çıkan uyuşturu-

cu satıcısı, eski öğrencisi Jesse Pinkman ile

bildiği en iyi işi yapmaya, kimya bilgisini

konuşturarak metamfitamin üretmeye baş-

lıyorlar.

Tabii bu süreç o kadar da kolay olmuyor;

Walter White disiplinli bir bilim adamı,

Page 12: Ajanda Agustos

12

her şeyi kuralına göre düzenli bir şekilde

yapmaya çalışırken öğrencisi Jesse ise liseyi

bitirememiş, başına buyruk yaşayan bir

yandan esrar çektiği için ailesinin reddetti-

ği bir çocuk.

Dizi boyunca bu karakterleri birbirine son

derece zıt ikilinin gittikçe güçlenen

dostluğunu, yaşadıkları inanılmaz olayları

görüyoruz.

İ şin bir ironik tarafı daha var Walter

White’ın kayınbiraderi de DEA ajanı, ya-

ni uyuşturucu ve benzeri maddelerle ilgili

her türlü yasadışı işi yapanları

yakalamakla sorumlu bir adam.

Walter bir yandan öğretmenliğe devam

ederken, bir yandan gizli olarak hem eşini

idare etmek zorunda, öyle ki gelişen

olaylar sonucu ‚Heisenberg‛ lakabıyla

ürettiği kaliteli met sayesinde bir efsane ha-

line geliyor. Ömrü boyunca yalan söyleme-

miş, dürüstlükten ayrılmamış idealist bir

insanın ölmekte olduğunu anlayınca ve söz

konusu ailesi olunca nasıl bir dönüşüm

geçirdiğine inanamayacaksınız.

İşte Breaking Bad böylesine bir dram,

temposu çok hızlı diyemeyeceğim ama

baştan sona kurulmuş harika bir örgüsü ve

senaryosu var, öyle ki daha ilk bölümden

sezon sonunda çözülecek bir sahne

gösterilebiliyor.

Çok da isimli olmayan oyuncu kadrosu

muhteşem işler çıkarıyor.

Özellikle başroldeki Walter White rolünü

oynayan Bryan Canston üst üste 3 yıl

Emmy’de en iyi erkek oyuncu ödülünü ala-

rak bu konuda beklentileri en üste taşıdı

desek yanlış

olmaz.

Öğrencisi ve ortağı Jesse Pinkman rolünde

sezonlar geçtikçe ısınan Aaron Paul de

2009’da aday olduktan sonra 2010’da

Emmy’de en iyi yardımcı erkek oyuncu

ödülünü kazanarak yeteneğini geliştirdiği-

ni ispatladı. Bu arada engelli oğlunu can-

landıran ve gerçek hayatta da bu kadar ileri

derecede olmasa Celebral Palsy hastası

olan RJ Mitte’yi de harika performansı için

de tebrik etmek gerek.

B reaking Bad’in 4. Sezonu 17 Tem-

muz’da başladı, 3 sezon boyu ‚bu ka-

dar da olmaz‛ denilecek olayların yaşandı-

ğı bu drama özellikle 3. sezon finalini ina-

nılmaz bir şekilde yaptı, alışmanız ilk baş-

larda biraz zor olsa da bir kere alıştıktan

sonra tıpkı dizideki metamfitamin kadar

bağımlılık yaratabilecek harika bir dizi,

mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Page 13: Ajanda Agustos

13

Page 14: Ajanda Agustos

14

Page 15: Ajanda Agustos

15

GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

İstanbul’un Plajları < İstanbul’da deniz-kum-güneş keyfi

Müge Karahan

www.yemekbahane.blogspot.com

S okağa çıkmak zulüm gibi< Asfal-

tın üzerinden bir buhar dumanı

yükselirken

insan kafasını evden dışarıya çıkartmak

dahi istemiyor.

Ben, bu aralar İstanbul’da olmayan şanslı

kesimdenim sanırım. İstanbul’a yakın ama

ruhen bir hayli uzakta hissettiren bir yerde

geçiriyorum yaz aylarını yeni doğan

bebeğimle.

Bu da Ajanda’nın yaz sayısı için konu

tespitimde son derece etkili oldu

diyebilirim zira aklım hep sizde.

İ stanbul’da yaz nasıl geçer? Nerede

serinlenir, sizler için araştırdım<

Her zamanki sloganımızla başlıyorum ya-

zıma, İstanbul’da iki nokta arasında kal-

mayın, İstanbul’u yaşayın<

Çok sıcak havada dahi İstanbul’u turist

gibi soluyun<

‚İstanbul’da Turist Olmak‛ yazı dizisin-

de bu ay İstanbul’un özel plajları var<

Esasen İstanbul’un eskiden sayfiyesi

olarak bilinen Anadolu Yakası plajların-

dan başlayalım<

Tabii benim aklıma ilk olarak denize

girmek denildiğinde Prens Adaları

geliyor<

Bostancı’dan vapurla geçilen Kınalı-

Burgaz-Heybeli-Büyükada ve Sedef

Adalarında denize girmek son derece

keyifli.

Çocukken annemin hazırladığı yiyecekler-

le vapura atlayıp Sedef Adası’na gidişimizi

hatırlıyorum da ne büyük keyifti.

Page 16: Ajanda Agustos

16

İstanbul’da beach denilince akla artık ilk

Kilyos geliyor. Gündüzleri deniz keyfi ya-

panlara ev sahipliği yapan Solar Beach

(http://www.solarbeach.org/) geceleri de

konserlerin mekanı oluyor. Çocuk ve evcil

hayvan bakım merkezleri ile de hizmet

veren plaj haftanın 7 günü saat 08:00 itibari

ile açık.

Bu keyfi halen sürmek mümkün, üstelik

çok daha modern bir hizmet anlayışı ile<

Sedef Turizm ve Dinlenme Merkezi

www.sedefadasiplaj.com doğa ile içiçe bir

plaj keyfi sunuyor biz İstanbullulara<

Sedef Adası’nda tatil keyfini yaşayabilece-

ğiniz bir başka mekan ise

Elio Sedef Beach<

Deniz mahsulleri ve Akdeniz mutfağından

nefis seçenekler de sunan Elio Sedef size

İstanbul’da farklı hissettirecek bir mekan.

Ada Beach (www.adabeachclub.com)

ise Heybeliada’da deniz ve güneşin keyfini

bizlere sunan farklı bir mekan.

Konaklama imkanı bulunan

Nakibey Plajı da Büyükada’da

İstanbul’dan fazla uzaklaşmadan hoşça

vakit geçirmek isteyenlere hizmet veriyor.

www.nakibeyplaj.com

Page 17: Ajanda Agustos

17

Burc Beach de Kilyos’da vakitsizlik-

ten ertelenen tatil planlarına alternatif

bir keyif sunuyor.

Demirciköy-Kilyos yolu üzerinde geniş

bir plaja sahip olan Dalia Beach’de

çimlerin üzerinde minderlerde yayılıp

güneşin tadını çıkartmak mümkün.

(www.clubdalia.com)

Boğazın eşsiz manzarasıyla hizmet veren

Sanela Beach ise eski Tarabya

Plajı’nda hizmet veriyor.

Her gün 10:00-17:00 saatleri arasında

açık olan mekanda Le Pechuer

Restaurant da eşsiz lezzetleri ile hizmet

veriyor.

Rumeli Feneri’nde bulunan Golden

Beach Club misafirlerine deniz ve

ormanın keyfini bir arada sunuyor.

www.goldenbeachclub.net Butik otel ve

plajdan oluşan mekanda mini golf alanı,

bisikletle gezi imkanı, sörf, tırmanma,

dalış gibi farklı sportif aktivitelerde de

bulunmak mümkün.

İstanbul’da son dönemde bir sürü halk plajı da açıldı.. Ancak buralara ailecek gitmek

özellikle de haftasonları pek uygun olmayabiliyor; dolayısıyla güneşin en kızgın olduğu

şu dönemlerde özel işletmeli bu alternatifleri değerlendirmek en doğrusu olacaktır diye

düşünüyorum. İstanbul’da yazı yaşamanın tadını çıkartmanız dileğiyle<

Page 18: Ajanda Agustos

18

STİLETTO STİLETTO

E ğer bu bölümü okuyan siz

sevgili okuyucu, bir

kadınsanız modaya ilişkin bu

sayfaların adının neden Stiletto olduğunu

tahmin edersiniz..

Çünkü muhtemelen siz de benim gibi

stilettolarınızın içinde kendinizi son derece

mutlu ve coşkulu hissedersiniz.. Bu ayakkabılar

size güven kazandırır, adımlarınız hep daha

kararlı, duruşunuz diktir..

Elbiseden fulara, takıdan yastığa her konuda,

modaya dair her şeyi sizlerle paylaşmak

istediğim Ajanda Derginin bu yepyeni

bölümünde elbette stilettolara da hakkettikleri

yeri vereceğim...

Adlarını defalarca duyduğumuz Manola

Blahnik, Jimmy Choo, Christian Loubotin<

Sadece onlar için çok özel bir sayı bile

yapacağız..

Peki dergimizin modaya dair bu bölümünde

başka neler olacak? Kimi zaman gardıroplarımı-

zın içinde, kimi zaman sokaklarda, kimi zaman

farklı ülkelerde keşfe çıkacağız<

Ebru Dağtekin [email protected]

Page 19: Ajanda Agustos

19

STİLETTO STİLETTO

Sezonun en trendlerini, dolapların

vazgeçilmezlerini sıralayacağız.. Erkek

modasına da eğileceğiz.. Hepsi için

bolca vaktimiz olacak..

Peki ben kimim? Esas mesleği modacı,

moda yazarı veya stil danışmanlığı

olmayan fakat gezmeyi, görmeyi,

almayı, giyinmeyi, gördüklerini ve al-

dıklarını çevresi ile paylaşmayı seven

bir moda severim ben<

Hal böyle olunca, benim tüm bu

paylaşımları keyifle yazacağım kesin..

Umarım siz de keyifle okursunuz<

V eee.. Stiletto’nun bu ilk yazısı-

nın konusuna gelince..

Sabırsızlıkla beklediğimi güneşli

günlerin henüz kapımızı çaldığı şu

günlerde, şen şakrak yazın olmazsa

olmaz şen şakrak giysi ve aksesuarla-

rından bahsetmek istiyorum bu

bölümde.

Şen şakrak diyorum çünkü sanırım

daha önce hiç bu kadar renkli bir yaz

karşılamamıştık. Geçtiğimiz yazın

pudra ve somon tonları bu yaz jeanden

trikoya, çantadan ayakkabıya her

parçada yerini neon pembelere, mavi-

lere, turunculara bırakmış durumda<

Üstelik bu yaz uyum sorunumuz da

yok. Desenler de en az renkler kadar

çılgınken, çiçekler, meyveler, enine

veya boyuna çizgiler etrafımızı

sarmışken, tüm renkleri ve hatta de-

senleri dilediğimizce kombinlemekte

özgürüz.

A ncak bana sorarsanız yeni

sezonun asıl ve en asil misafiri

hiç kuşkusuz dantel.

Elbiseler, ceketler, ayakkabı ve çanta-

lar< Dantel bütünde veya detayda

güneşin yumuşacık ışığı altında hep

aramızda< İyi ki var ve gönlüm ister

ki hep olsun. Ve işte böylece, ‚bu yaz

alınacak olmazsa olmazlar‛ listemi yaz

başında oluşturmuş bulunuyorum.

Ama önce, en sevdiğim ve Stiletto’nun

bu ilk sayısında yazmadan geçemeye-

ceğim bir söz; ‚Stil kim olduğunu-

zun son derece kişisel bir ifadesi-

dir ve giyindiğiniz her seferinde

kendinize ait bir parçayı ön plana

çıkarmış olursunuz..‛

Page 20: Ajanda Agustos

20

İşte top 15 listem..

1- Gece veya gündüz, atlet ya da bol bir t-shirtlerle rahatlıkla kombinlenebilecek

renkli minik kot şortlar<

Resimdeki sortlar: Current/Elliot.

Alternatif markalar: Zara, Top Shop

2- İçinde kendimi hep rahat hissede-

ceğim baskılı bol döküm t-shirt ve

atletler<

Resimdeki T-shirtler: Markus Lupfer ve

Alexander Mcqueen

Alternatif Markalar: Zara, Mango, Mudo, Top

Shop, H&M

3- Hem rahat hem şık, hem gece hem gündüz, hem spor hem havalı.. Süslü düz

sandaletler<Bu yaz ayağımdan hiç çıkmayacaklar..

Resimdeki sandalatler: J.Crew ve Paloma Barcelo

Alternatif Markalar: Beymen, Zara

Page 21: Ajanda Agustos

21

4- Cvıl Cıvıl, çiçekli neşeli renkli

mini etekler<

Resimdeki etekler: Erdem ve Adam

Alternatif Markalar: Zara, Beymen,

H&M

5- Hem sportif hem de haute tarzın

birleşimi şort tulumlar<

Resimdeki tulumlar: Missoni ve TIBI

Alternatif Markalar: Zara, Mudo, H&M

6- Rengarenk üçgen bikiniler< Yıllardır

alınan hiç sıkılınmayan<

7- Tabanlarım yüksekde olsun diyenlere (benim gibi!) arnavut kaldırımlarına dost

sandaletler<

Resimdeki Sandaletler: Paloma Barcelo

Alternatif markalar: Mudo, Mango

Resimdeki bikiniler: SHIMMI

Alternatif Markalar:. Zeki Triko,

Kyo My Friend

Page 22: Ajanda Agustos

22

8- Altına ne uyar, üstüne ne giyeyim derdime son

veren pantolon tulumlar.. İster sandaletle, ister bir

çift stiletto ile..

9- Sezonun en gözdelerinden atlet elbiseler< Biri

mutlaka çizgili olmalı<

Resimdeki elbiseler: Juicy Couture ve J.Crew

Alternatif Markalar: Beymen, İpekyol, Zara, Mango

10- Dolapların joker parçası skinny jeanler..

En az iki rengi alınmalı, en az kendisi kadar

renkli bir atletle ve de bir boy friend ceketle

kombinlenmeli<

Resimdeki jeanler: J Brand

Altermatif Markalar: Zara, Home Store

Resimdeki tulumlar: Poul&Joe

ve T-Bags

Alternatif Markalar: İpekyol,

Stefanel, Koton

Page 23: Ajanda Agustos

23

11- Seyahatlerin ve plajların vazgeçilmezi

bavul misali büyük çantalar..

Resimdeki çantalar: Meredith Wendel ve Coach

Alternatif Markalar: Beymen, Mango

12- Ofiste veya kokteylde, gündüz yada gece

asaletinden ödün vermeyen dantelden mutlaka bir iki parça<

Resimdeki etekler: Phillip Lim ve Bird by Juicy

Couture

Alternatif markalar: İpekyol, Beymen Club

13- Sahil, güneş, kum deyince akla ilk ge-

len; hasır şapkalar..

14- Zarif ve havalı kemik gözlük..

15- Ne kadar çok takıp takıştırırsak

o kadar iyi.. Uzun zincir bir kolye ve

kalın bir bileklik bu sezon mutlaka

edinilmeli<

Resimdeki kolye ve bileklik: Roberto Cavalli

Alternatif markalar: Accesorrize

Resimdeki şapkalar: Rag&Bone ve

Burberry

Resimdeki gözlük: Prada

Alternatif Markalar: Prada ve illaki bu model

Page 24: Ajanda Agustos

24

Banu Hıdırlar

www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

E nder ve Çetin, biri kel diğeri

göbekli iki sıkı dost. Araya

zorunlu ayrılıklar girse de en

sonunda bir araya gelmeyi başarıp aynı

evde yaşamaya başlarlar.

Ender, çevirmendir. Aynı zamanda kitabın

anlatıcısıdır. Çetin ise mühendistir ve

hergün karşılaştığımız insanlardan biridir,

sıradandır.

Çocukluk arkadaşları, Amerika’da yaşayan

Fikret tatil için Türkiye’ye geldiğinde ailesi

ile birlikte bir trafik kazası geçirir. Tatil bi-

tip dönmesi gerektiğinde ise üniversitede

okuyan kardeşi Nihal’i emanet edebileceği

iki insan vardır, Ender ve Çetin.

Kendi dünyalarında yaşamaya alışan

ikilimiz için bir misafirle zaman geçirmek

kolay olmaz. Nihal’e nasıl davranmaları

gerektiğini bilemezler. Ancak ilk günlerde

onlara uzak duran Nihal’in kendilerine

yakınlaşması ile bir aile ortamı oluşur ev

içinde.

Fakat bu durumda

uzun sürmez çünkü

hem Ender hem de

Çetin, Nihal’e aşık

olur.

“ Her şeyin geçip

gittiğine, yaşadıkla-

rımızın geçmişte

kaldığına kim

inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu

su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe

yaramayacağına kim inandırabilir ? ”

B u muhteşem cümleyle başlıyor kitap.

İki erkeğin aynı kadını nasıl farklı gö-

rebildiğini, aşklarını nasıl kendi içlerinde

yaşatıp, dostluklarına zarar vermediğini

anlatıyor.

Yazarın okuduğum ilk kitabıydı, bloglarda

daha önce görmüş olsam da okumamda en

büyük etken filmin fragmanıdır. Ancak da-

ha ilk yirmi sayfasında karar vermiştim ya-

zarın diğer kitaplarını okumaya. Benim

için ilk yirmi sayfa yeterli bir referans ol-

muştu.

Keyifli okumalar.

İNCELEME - KİTAP

Bizim Büyük Çaresizliğimiz—Barış Bıçakçı

“Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim ! ”

Page 25: Ajanda Agustos

25

R oald Dahl (1916 – 1990)

Roman ve kısa öykü yazarıdır.

Dahl, 1940'lı yıllarda yazdığı özellikle

çocuklara yönelik kitaplarla en çok satan

yazarlar arasına girmiştir.

II. Dünya Savaşı'nda RAF savaş uçakların-

da pilotluk yaparken, başından aldığı ağır

bir darbe sonucu ordudan ayrılır ve

yazmaya başlar.

Çocuk kitaplarının yanı sıra büyükler için

yazdığı kitapları ve oyunları vardır.

K itap, Oswald Hendryks

Cornelius’un hızlı ve hareketli

yaşamını anlattığı günlüklerinin bir

kısmından oluşuyor.

“Oswald Amcamı bir kez daha anmak

istiyorum.

Amcam, yani müteveffa bilgiç, çelebi,

örümcek, akrep ve baston koleksiyoncusu;

opera aşığı, Çin porseleneleri uzmanı,

çapkın ve hiç kuşkusuz tüm zamanların en

büyük baştan çıkarma uzmanı Oswald

Hendryks Cornelius’tan söz ediyorum.”

Oswald, 17 yaşındayken Cambridge’deki

Trinity Kolejinden burs kazanır.

Ancak bursu kullanabilmesi için 18

yaşında olması gerekir.

Bir yıl boyunca Fransa’da dil eğitimi alma-

ya karar verir.

Bu karar aslında tüm hayatını değiştirecek

olayların başlangıcı olacaktır.

Fransa’ya gitmeden bir gece önce babası-

nın arkadaşı Binbaşı Grout’un anlattığı bir

olayın etkisiyle tüm hayatı değişecektir.

Amcam Oswald — Roald Dahl

Page 26: Ajanda Agustos

26

Binbaşı, Sudan’da rastladığı ve Sudan

Kabarcık Böceği olarak adlandırılan bir

tozdan bahseder. Bu tozun çok küçük bir

parçası bile 9 dakika içerisinde bir erkeği

delirtmektedir.

Oswald, Sudan’a giderek bu tozdan alır ve

katıldığı davetlerde el altından satmaya

başlar. 17 yaşında biri için fena sayılmaya-

cak bir servete sahip olur.

“ Büyük servetler, miras yoluyla

kalmamışsa, çoğunlukla dört yoldan elde

edilirler; hileyle, yetenekle, içgüdüsel ka-

rarlarla ya da şansla.

Benimki bu dördünün de karışımıydı. İyi

dinleyin, ne dediğimi anlayacaksınız.”

Servetini artırma yollarını aradığı bir dö-

nemde karşılaştığı Profesör Woresley’in

önemli bir buluşunu öğrenir.

Bu buluştan faydalanmak için bir plan ha-

zırlar ve hem profesörle hem de Yasmin

isimli bir kadınla anlaşır.

Kimler yoktur ki planın kurbanları arasın-

da; Freud, Picasso, Bernard Shaw, Sir

Arthur Conan Doyle, Puccini, Monet,

Einstein, birçok ülke kralı ve daha niceleri.

Amcam Oswald, biraz abartılı, çoğunlukla

saçma ancak bir o kadar eğlenceli bir

kitap.

Keyifli okumalar.

Page 27: Ajanda Agustos

27

DİKKAT! Türkiye’nin İlk Marka İsimlendirme Rehberi

İsmin Marka Hali raflardaki yerini aldı!

Detaylı bilgi için:

www.naminghouse.com

Page 28: Ajanda Agustos

28

GEZİ

İmge Tan

www.imgeleme.com

Yaklaşan bayram tatilini düşünerek bu

sayıda siz sevgili Ajanda okurları için gezi

notları yazmaya karar verdim.

Ağustos sonuna denk gelen tatilde sizler

için seçtiğim gezi rotası ise yakışıklı ve

leziz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya!

Erkeklerinin yakışıklılığıyla ve mutfağıyla

ünlü bir ülke olduğu için bu sıfatları kul-

landım, ama İtalyan kadınlarının da çok

güzel olduğunu belirtmeden geçemeyece-

ğim. İsterseniz başkent Roma ile başlaya-

lım turumuza<

Yakışıklı ve leziz bir Akdeniz ülkesi İtalya!

Page 29: Ajanda Agustos

29

Roma

Önce Kolezyum’dan başlayalım gezmeye.

Burası yapımına M.S. 72 yılında komu-

tan Vespasianus tarafından başlanmış

ve M.S.80 yılında Titus döneminde

tamamlanmış bir arena.

Daha sonra Domitian hükümdarlı-

ğı zamanında birtakım değişiklikler yapıl-

mış. İmparatorlar burada Roma halkını

eğlendirmek için gladyatör dövüşleri dü-

zenlermiş. Bahçesinde I.

Önemli Not: Öncelikle Roma'da üç gün geçirmeyi planlayan herkese 20 EURO'luk

Roma Pass paketi almasını öneririm. İçinde kapsamlı bir Roma haritası bulunduran,

3 günlük bedava metro+otobüs ulaşımı ve ilk iki müze girişinizi bedava sonrakileri ise

indirimli yapmanızı sağlayan faydalı bir kart. Ayrıca Kolezyum ve Roman Forum gibi

önünde kuyrukların uzadığı yerlerde de beklemeden içeri girme şansınız oluyor.

Page 30: Ajanda Agustos

30

Konstantin'in 312 yılında yapılan Milvian

Köprüsü Savaşı'nda Maxentius'a karşı

kazandığı zafer sonrasında yaptırılan

Konstantin Takı’nı da görebilirsiniz.

Bu takın sağından yolunuza devam

ederek Palatino ve Roman Forumu'na

doğru gidiyorsunuz. Palatino, Palatines

Tepesi'nin üzerine kurulmuş ve Romalı

yönetici ve kralların yaşadığı bölgeye veri-

len ad.

Burada devlet binaları, hamamlar ve diğer

kalıntıları görebilirsiniz. Ayrıca Roma

Mitolojisi'ne göre, Palatine tepesi

Romulus ve Remus'un dişi bir kurt

tarafından bulunarak hayatlarının kurtarıl-

dığı yerdir.

Daha sonra Roma Forumu'na doğru

yolumuza devam ediyoruz. Roma

Forumu, Antik Roma'nın geliştiği merkez

bölgesiymiş. Ticaret, iş, fahişelik, ibadet ve

adaletin yönetimi burada gerçekleşmekte

olup, burası toplumsal ocağın olduğu ana

yermiş. Ve oldukça iyi korunmuş olduğu-

nu söyleyebilirim.

Roma'nın Turistik Piyasası:

Aşk (!) Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri

Roma denilince akla gelen ilk yerlerdendir

bunlar. İkisine de ait çok şık resimler

görürsünüz Internet'te, dergilerde, vs.

Turistlerin adeta akın ettikleri, hırsızlık

olaylarının en yoğun yaşandığı, en kalaba-

lık ve "piyasa" yerlerden ikisi karşınızda:

Fontana di Trevi

(Aşk Çeşmesi) ve İspanyolMerdivenleri.

Öncelikle Fontana di Trevi'nin Türkçe

karşılığı "Aşk Çeşmesi" değil. "Fontana",

çeşme anlamına geliyor. "Trevi" ise özel

isim. Yani Papa’nın güzergahında olan

binalarının bir cephesine Papa'ya hoşluk

olsun diye çeşme yapılmasına izin veren

ailenin soyadı Trevi. Yani aslında Türkçe

dışında hiçbir dilde Aşk Çeşmesi olarak

anılmayan bu çeşmenin adı Trevi Çeşme-

si oluyor.

Önünde yarım daire şeklinde iki sıra

oturma yeri var. Heykellerine falan

diyecek lafım yok, görsel olarak güzel

olduğunu da kabul ediyorum, ama

hayallerimden çok farklı çıktı burası.

Ben kocaman bir meydanın göbeğinde

kocaman bir çeşme bekliyordum oysaki!

Page 31: Ajanda Agustos

31

Bu arada çeşmeye arkanızı dönüp para

atarsanız, Roma'ya yeniden gidermişsi-

niz. Trevi Çeşmesi'nden her gün yakla-

şık 3,000 EURO toplanıyormuş (tabi mık-

natıslarla veya alenen bunların bir kısmını

çalan hırsızlar olmadığı zamanlarda).

Bu toplanan paralar ise Roma'daki muhtaç

insanlara yardım amacıyla kullanılıyor-

muş.

Şimdi bende hayal kırıklığı yaratan ikinci

bir mekâna geçiyoruz.

Yapımı 1726 yılında tamamlanan ve 137

basamaktan oluşan İspanyol Merdivenle-

ri adını üst kısmında yer alan İspanyol

Büyükelçiliği'nden alıyor.

Kesinlikle resimlerde gördüğünüz o şık,

çiçeklerle süslü ve şirin görüntüsü olan bir

yer değil!

Page 32: Ajanda Agustos

32

Daha önce de belirttiğim üzere merdiven-

lerin hemen karşısında Gucci, Dior,

Bulgari gibi lüks mağazaların sağlı sollu

sıralandığı Via Condotti (Condotti Cadde-

si) bulunuyor. İspanyol Merdivenleri'nin

bulunduğu meydanın adı Spagna.

Burası, merdivenleri çok etkileyici bulma-

sam da genel olarak meydanı, çevresini ve

sokaklarını beğendiğim bir yer oldu diye-

bilirim. Sanırım bir beklenti-gerçek uyuş-

mazlığı ile karşı karşıyayız. Yine de bana

sorarsanız aklımda Roma'yla ilgili kesin-

likle daha güzel kareler var...

Bayıldım 'Piazza'larına!!

Roma'da en sevdiğim yerler meydanlar

oldu. Piazza, meydan anlamına geliyor

ve Roma'da irili ufaklı pek çok piazza var.

Bunların arasında yeme-içme mekânları-

nın, dikilitaşların ve çeşitli anıtların bulun-

duğu meydanlar olabileceği gibi üç tarafı

binalarla çevrili bir yarım avlu görünü-

münde küçücük olanlar da mevcut!

Gelin birkaç tanesine göz atalım.

İlk olarak Piazza Venezia'dayız

(Venedik Meydanı).

Önünde İtalya'nın ilk krallarından ve ku-

rucusu sayılan II. Vittorio Emmanuele'in

heykeli bulunan aşağıdaki koca yapı

da Venedik Sarayı oluyor.

Önünden birçok otobüs geçen ve bir dolu

yeme-içme mekânına sahip olan bu mey-

dan çok merkezi bir konumda.

Ayrıca meçhul asker ve Roma'nın koruyu-

cu tanrıçasının heykellerini de barındıran

bu yapının üst katındaki on altı sütun

ise İtalya'nın 16 bölgesini temsil ediyor-

muş.

Bu arada size bir dedikodu vere-

yim: İtalyanlar bu yapıyı hiç beğenmezler ve

hatta dalga geçerlermiş, çünkü şehrin tarihi

dokusunu bozacak kadar yeni olduğunu düşü-

nüyorlarmış!

İmparator Hadrianus tarafından 118–125

yılları arasında inşa ettirilmiş ve bir pagan

yapısı olarak gökbilim çalışmalarını yürüt-

mek için yaptırıldıktan sonra kiliseye dö-

nüştürülmüş olan Pantheon’un bulundu-

ğu Piazza Rotonda'daki dikilitaşın al-

tındaki çeşmenin merdivenlerinde otura-

rak Pantheon'a karşı biraz dinlenebilirsi-

niz.

Kubbesinin büyüklüğü ve mimarisiyle ün-

lü bu dev yapı, öteki tapınaklar gibi tek bir

tanrıya değil, bütün tanrılara adanmıştır.

7. yüzyıldan bu yana Hıristiyan kilisesi

olarak kullanılan Pantheon, Roma'daki en

eski kubbeli binadır.

Page 33: Ajanda Agustos

33

Şahsen benim de çok beğendiğim yapılar-

dan biri oldu Pantheon!

Fazla bir süslemeye ya da şaşaaya rastla-

mıyorsunuz, ama o sade heybeti sizi etki-

lemeye yetiyor.

Ortaçağ'da bir dönem hapishane olarak da

kullanılmış ve Fatih Sultan Mehmet'in oğ-

lu Cem Sultan'ın da sürgün geçirdiği yıl-

ların bir kısmına ev sahipliği yapmış olan

Castel Sant'Angelo kalesinin bulunduğu

Piazza Adriana’dan ayrılıp nehir bo-

yunca biraz yürüyünce Piazza Cavour'a

geliyorsunuz.

Bu arada bu kale bir tünelle Vatikan'a da

bağlanıyormuş. Bu bilgiyi Dan Brown'un

Melekler ve Şeytanlar kitabın-

dan hatırlarsınız.

Vatikan'ın önündeki meydan St.

Pietro'ydu. Campo de Fiori adlı küçük ve

şirin meydanda yemek yiyebilir ya da ak-

şamüstü yemek öncesi ayağınızın altında

gezinen güvercinler eşliğinde birer içki içe-

bilirsiniz.

Ve son olarak benim favori meydanımda-

yız: Piazza Navona! Bu meydan öğlen

ve akşam yemek için önerebileceğim en

canlı ve güzel yerlerden biriydi.

Akşamüstü yavaş yavaş ortadaki bölümü

ressamların doldurduğu bu meydanda üç

tane de kocaman çeşme bulunuyor. Bunla-

rın bir tanesi Bernini tarafından tasarlan-

mış Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei

Fiumi). Meydanın tam ortasında bulunu-

yor. Onun dışında yine bu meydan-

da Neptün ve Moor çeşmeleri de bulunu-

yor.

Şehrin içinde bir Ülke: Vatikan

Katolik Hıristiyanlığın merkezi olan bu

devlet, yaklaşık 1000 kişilik nüfusuyla ve

440,000 metrekarelik alanıyla dünyanın en

küçük üçüncü ülkesi. Roma şehri içinde

yer almasına rağmen başlı başına bir ülke

olan Vatikan sınırları içerisinde İtalyan

kanunları işlemiyor. Roma'daki ilk günü-

müzde "turistik" Vatikan'ın büyük bir bö-

lümünü oluşturan St. Pietro Bazilikası'nı

ve Meydanı'nı gezdik.

Bu bazilikaya girerken çok kısa şort veya etek

ve askılı bluz giymeniz yasak! Ama yaz sıcak-

larında bunun için en uygun çözüm yanınızda

bir şal bulundurarak omuzlarınıza sarmanız

olacaktır!

İlk gün Michelangelo tarafından yapılmış

olan Cupola'ya (Kubbe) çıkacak zamanı-

mız yoktu.

Page 34: Ajanda Agustos

34

Onu daha sonra Vatikan Müzesi'ni ziyaret

edeceğimiz güne bıraktık. Ama o gün de

yapamadık, çünkü anormal bir kuyruk

vardı! St. Pietro Bazilikası, görüp görebi-

leceğiniz en görkemli bazilikalardan biri.

Tavanları, duvarları, işlemeleri, süslemele-

ri, heykelleriyle sergilenen ihtişama hay-

ran kalıyorsunuz. Daha sonra bol bol kilise

ve dinsel temalı sanat eseri görmekten

baygınlık geçirebileceğinizi düşüne-

rek Roma'ya gittiğinizde önce mutlaka bu-

rayı görmenizi öneriyorum.

Bu arada kesinlikle görmenizi tavsiye etti-

ğim bir yer de 1400 odalı Vatikan Müzesi.

İçinde bana göre en dikkate değer

bölümler ise 1473 yılında inşa edilen ve

adını Papa Sixtus IV’den alan Sistine

Şapeli ve Papa Julius II’nin görevlendir-

diği Raphael’in dekore ettiği Raphael

Odaları.

Bu arada Michelangelo'nun o ünlü Last

Judgment tablosunu da daha görmedik

derken çıkıştan önceki son odanın devasa

duvarında devasa bir Ahiret Günü

görüntüsü karşımıza çıktı!

Sanatseverler İçin Harika Bir Durak:

Galleria Borghese

Yemyeşil ve kocaman bir park alanının

içindeki bir villadayız. Burası Borghese ai-

lesine ait bir yapı ve yine bu aileden

olan Kardinal Scipione Borghese'nin özel

koleksiyonunu barındıran muhteşem bir

müzeye dönüştürülmüş. Burayı gezmek

için rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ede-

rim. Roma'ya gidenlere müze olarak mut-

laka görmelerini tavsiye ettiğim iki müze-

den biri burası. İçeride muhte-

şem Bernini heykelleri var. Aklınızda ol-

sun.

Roma'da Yeme-İçme

* Kocaman porsiyonları olan leziz makar-

nalar için Roma'daki Termini İstasyonu'-

na çok yakın olan Pastarito'ya mutlaka

gitmelisiniz.

(Adres: via Gioberti, 25 00185)

* Bir akşam Trastevere'de pizza yemeyi

unutmayın! Çoğu restoran 3 ile 7 arası

kapalı; açık olanların ise pizza fırınları ak-

şam açılıyor.

Page 35: Ajanda Agustos

35

* Campo di Fiori'de Saby's restoranın

pizzasını, lazanyasını ve kırmızı ev şarap-

larını öneriyorum. Meydanın en görünür

köşesinde gözünüze çarpacaktır.

* Bu arada hemen her restoranda ev şarabı

söyleyebilirsiniz. Hepsi de çok lezzetli. El-

bette sıkça karşılaşacağınız Toscana bölge-

si şaraplarından Chianti ve

Montepulciano’yu da denemeyi unutma-

yın.

* Roma'nın dondurmasının da meşhur ol-

duğunu biliyorsunuz.

Pek çok yerde karşınıza çıkacak Blue

Ice dondurma zincirinin nefis çeşitlerinin

tadına mutlaka bakın.

* Meraklıları için Roma'da bir Hard Rock

Cafe olduğunu da belirtmeden geçmeye-

yim.

Şık bir cadde olan Via Vittorio

Veneto üzerinde yer alan Hard Rock

Cafe'nin çok yakınında Barberini metro

durağı var!

Yani son metronun son dakikasına kadar

içmeye devam edebilirsiniz!

Yabancı bir yerde bundan daha büyük bir

rahatlık olabilir mi? :)

Açıkhava Müzesi Gibi Zarif ve Olgun Bir

Tarih Şehri:

Floransa

Sırada Floransa var. Rönesans'ın aydınlık

yüzlü torunlarının yaşadığı ve maddi yön-

den ziyade sosyal ve kültürel altyapısıyla

burjuva olan bu şirin kenti gezmeye önün-

de Dante heykeli bulunan Santa Croce

(Kutsal Haç) Kilisesi'nden başlıyoruz.

Daha sonra ara sokaklardan yürüyerek

ve Adalet Binası'nı gördükten son-

ra Uffizi Galeri'nin avlusuna geliyoruz.

Page 36: Ajanda Agustos

36

O gün yalnızca öğleden sonra Floransa'da

olacağımız için bu seferlik yalnızca avlu-

sundaki heykelleri görmekle yetiniyoruz.

Uffizi Galeri'yi gezmek isteyenlere bir tavsi-

ye: Internet üzerinden rezervasyon yaptırın.

Birkaç gün orada kalacaksınız, gittiğiniz ilk

gün galeri gişesinden de bunu yapabilirsiniz.

Bu size büyük kolaylık sağlayacak ve zaman

kazandıracaktır.

Buradan sonra o meşhur Senyörler Mey-

danı'ndayız (Piazza della Signoria). Önce

ortada Neptün heykelinin ve yanında ise

denizkızları ve çeşitli deniz tanrılarının ol-

duğu Neptün Çeşmesi'ni görüyoruz.

Sonra Michelangelo'nun

ünü David heykelinin kopyasına bakıyo-

ruz hayran hayran...

(Heykelin aslı Galleria dell'Accademia'da

bulunuyor)

Ve tarih yolculuğumuz Duomo Meydanı'-

na doğru devam ediyor. Burada o görkem-

li Santa Maria del Fiore Kilisesi'ni, Çan

Kulesi'ni ve Vaftizhane'yi görüyoruz.

Sonra Santa Maria Novella Kilisesi'ni

görmek ve hemen karşısında bulunan ve

aynı adı taşıyan tren istasyonundan bilgi

almak var. Çünkü o trenler bizi Pisa ve

Siena’ya götürecekler.

Page 37: Ajanda Agustos

37

İlk paragraflara bakarak Floransa'nın yalnız-

ca heykellerden ibaret olduğunu

düşünmeyin. Hemen hemen her yerde karşını-

za muhteşem sanat eserleri çıktığı doğru,

ama Floransa aynı zamanda içinden Arno

Nehri geçen, şirin meydanları, köprüleri ve

cafeleri olan, Pitti Sarayı'nın arkasında bulu-

nan Boboli Bahçeleri ve Ponte Vecchio

(Eski Köprü) gibi görülesi yerleri barındıran

çok güzel bir şehir!

Arno Nehri'nin de öyle sessiz sakin dur-

duğuna bakmayın: bu nehir ortalama ola-

rak her yüz yılda bir yatağından taşıyor ve

felakete neden oluyormuş!

Nehir üzerindeki köprülerden en eskisi

ve II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar

tarafından bombalanmadan günümüze

kadar ulaşabilen Ponte Vecchio’nun üzeri

kuyumcularla dolu!

İlgilenenlere duyurulur<:)

Floransa'yı genel olarak en güzel izleyebi-

leceğiniz yerlerden biri de Michelangelo

Tepesi. Ve burada da yine

Michelangelo'nun David heykellerinden

birinin kopyası bulunuyor.

Zaman Makinesinde Ortaçağ'a Dönüş:

Siena

Siena istasyonunda iner inmez bir harita

alıyoruz. "Hımm, surlar içindeki bu şehir bi-

raz tepede görünüyor gibi!!"

Yokuş tırmanarak zaman ve enerji kaybet-

memek için istasyondan kalkan shuttle’a

biniyoruz.

Surlardan içeriye giriş yapıyoruz. Kale du-

varı gibi uzun taş duvarlar, dar ve kıvrımlı

ara sokaklar, hafif kasvetli ve hüzünlü bir

hava karşılıyor bizi...

Page 38: Ajanda Agustos

38

İşte farklı bir gerçeklikte olduğumu en çok

hissettiğim yerlerden biri de burası. Üzeri-

mizde zaman tüneline girmişiz

ve Ortaçağ'a dönmüşüz gibi bir izlenim

bırakan bu büyülü kentin turist kalabalığı

olmadığında nasıl göründüğünü çok me-

rak ettim doğrusu.

Siena'nın tarihi şehir merkezi,

UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası

Listesi'ne alınmış. Yani Ortaçağ'dan bu ya-

na taşına, toprağına dokunulmamış mey-

danlar ve yapılarla karşı karşıyasınız!

Ve ilk olarak o meydanların en ünlüsü

olan Campo Meydanı'na çıkıyoruz.

İstiridye biçimindeki Piazza del Campo

(Campo Meydanı), 1347 yılında yapılmış.

İtalya'nın meşhur Palio yarışları da bu

meydanda yapılıyor. Buradaki en önemli

yapıların Palazzo Pubblico (Belediye Sa-

rayı) ve onun 103 metrelik çan kulesi Torre

del Mangia olduğunu söyleyebiliriz.

Page 39: Ajanda Agustos

39

Meydanın 13. ve 14. yüzyıldan kalma di-

ğer yapıları da en az bunlar kadar etkililer.

Ara sokaklarda geziyoruz, Siena'nın

da "Duomo"sunu (Katedralini) görüyoruz,

ama vaktimizin büyük çoğunluğunu bu

büyüleyici meydan ve çevresinde geçiriyo-

ruz.

Bu arada efsaneye göre Roma'yı kuran

Romulus ve kardeşi Remus'u dişi bir

kurdun emzirdiği söyleniyor.

Siena ise Remus'un oğlu Senius

tarafından kurulduğu için şehrin her ya-

nında iki kardeşi emziren dişi kurt heykel-

lerine rastlayabilirsiniz.

Toscana bölgesini geziyorsanız Siena'yı gör-

mek için mutlaka zaman ayırmalısınız. Ayrıca

sakın oraya gitmişken şarap almadan, eliniz

boş dönmeyin! Ara sokaklarda tadım yaparak

alabileceğiniz şarap dükkânları da bulunuyor.

Ayrıca dönüş için tren saatlerini dert etmeyin.

Gramsci Meydanı'ndan Floransa'ya saat

başı otobüsler kalkıyor ve yolculuk bir saat sü-

rüyor.

Mucizeler Meydanı'nın Eğik Kulesi: Pisa

Piazza dei Miracoli'de (Mucizeler Mey-

danı) bulunan Pisa Kulesi'nin bana kalırsa

pek bir özelliği yok. Ama oraya kadar git-

mişken görmeden dönmeyelim diye gittik.

Şimdi size "gitmenize çok da gerek

yok" desem de beni dinlemeyip gidersiniz

zaten, değil mi?

Bu kule meydandaki katedralin çan kulesi

olarak 1173 yılında yapılmış. Sonra da te-

melindeki yumuşak zeminin çökmesinden

dolayı her yıl yavaş yavaş güneye doğru

eğilmeye başlamış. (Her işte bir hayır var-

dır, yoksa turist falan çekemezmiş za-

ten..:) ) Artık yıkılma aşamasına geldiği

uyarıları yapıldığı için kule bir süre kapalı

tutulmuş ve 20 milyon sterline mal olan

Page 40: Ajanda Agustos

40

bir onarım projesi gerçekleştirilmiş. Yani artık daha fazla eğilmiyormuş! Gitmişken kule-

yi tutan bir fotoğraf çektirmeyi unutmayın, ama kadraja giren diğerlerine de dikkat edin!

Bir Masal Kenti: Venedik

Venedik'teki ilk ve tek günümüz-

de vaporetto'dan indikten sonra ilk ola-

rak Santa Maria della Pieta Kilisesi'ni

gördük.

Daha sonra deniz manzaralı kocaman ha-

pishanenin öyküsünü dinledik.

Buradaki mahkûmların deniz manzaralı

odalarda kalmalarının nedeninin idam

cezasına çarptırılmış olmaları olduğunu

öğrendik. Yani kendilerine son bir iyilik

yapılmış oluyor ve hapishaneye atıldıkları

günden bir sonraki Pazar gününe kadar o

Page 41: Ajanda Agustos

41

odalarda kalırken dünyanın güzelliklerini

görerek geçirdikleri hapis günlerinde işle-

dikleri suçtan iyice pişman olup, ruhları

affedilmiş bir şekilde idam ediliyorlar.

İdam günü Pazar. İdamlar

ise Napolyon'un "Avrupa'nın Salonu"

olarak adlandırdığı o muhteşem San

Marco Meydanı'nda gerçekleştiriliyor.

Yarı gotik mimari tarzda yapılmış Dükler

Sarayı'nda devletin ileri gelenleri toplanı-

yor.

Hapishane ile Dükler Sarayı'nı birbirine

bağlayan bir köprücük bulunuyor (Son

Nefes Köprüsü) ve mahkûmlar buradan

geçerek darağacına götürülüyorlar.

Meydandaki iki sütunun arasına darağacı

kuruluyor. Bu sütunların birinin üzerinde

bir ayağı denizde bir ayağı ise karada olan

bir kanatlı aslan, diğerinde ise hem deniz-

de hem karada hayatını sürdürebilen tim-

sahın yanında duran Aziz Teodor'un hey-

kelleri bulunuyor.

Page 42: Ajanda Agustos

42

(Yani Venedik Cumhuriyeti olarak hem

denizlere hem de karalara hakimiz mesajı

veriliyor.) Halk meydanda toplanıyor.

İdamlar gerçekleştikten sonra kafalar kesi-

liyor ve Dükler Sarayı'nın iki sütununa

asılıyor. En soldaki iki sütunun renginin

kırmızı olmasının nedeni bu. Kafalar bir

sonraki Pazar gününe kadar ibret-i alem

olsun diye orada kalıyor.

Bu korkunç hikâyeden sonra kafanızı

kaldırıp da gerçek anlamda meydana

baktığınızda gerçekten de Avrupa'nın

salonu olmayı hak eden güzellikte bir yer-

de olduğunuzu fark ediyorsunuz.

Kilisesi, 1902 yılında çöken ve daha sonra

yeniden aslına uygun bir şekilde inşa

edilen Çan Kulesi, meydandaki tüm

binalar son derece estetik ve görkemli.

Venedik'in güvercinleri de meşhur ve on-

ları her yerde görebilirsiniz. Yerlerde, o

muhteşem sokak lambalarının üzerinde ve

hatta masanızda duran çerez tabağından

fıstık kapmaya çalışırken bile!!

Page 43: Ajanda Agustos

43

İtalyan gazeteci ve yazar Nantas

Salvalaggio'nun dediği gibi:

Venedik, dünyada atların havada asılı durdu-

ğu, aslanların kanatlı olduğu ve güvercinlerin

yürüyerek dolaştığı tek yerdir.

Kanallar, Köprüler, Adacıklarla Dolu Bir

Şirinlik Abidesi

Venedik ve tarihiyle ilgili anlatılacak şeyle-

rin birçoğu San Marco Meydanı'nda sona

eriyor. Ondan sonra bu küçücük, ama çok

şirin şehri gezmek için kendinizi o daracık

sokaklara atıyorsunuz.

Yaklaşık 118 adacık üzerine kurulmuş

olan Venedik şehrinde adaları birbirlerine

bağlayan 170 kanal ve 400'e yakın

köprü bulunuyormuş. Bu kanalların en bü-

yüğü Grand Canal (Büyük Kanal) ve köp-

rülerin ise en büyüğü Rialto Köprü-

sü. Rialto Köprüsü'nün kendi görsel gü-

zelliği dışında üzerinden fotoğraf çekmeye

çok müsait bir yer olduğunu da belirtmem

gerekir.

Adacıklar arasındaki ulaşımı sağlayan kü-

çük vapurlara vaporetto diyorlar. O meşhur

gondollar ise daha sefa amaçlı kullanılıyor.

Yani akşam sevgilinizle birlikte bir gondo-

la binebilir, şampanyanızı yudumlarken

yanınızdaki gondolda size eşlik eden sere-

nat ekibi eşliğinde kanallar arasında yakla-

şık iki saat süren bir gezinti yapabilirsiniz.

Araba sesi ve görüntüsü olmayan bir şe-

hirde olduğunuzu düşünün. Binaların

hepsinin görünümü eski.

Sokaklar en fazla iki kişinin yan yana geçe-

bileceği darlıkta. Çıkmaz bir sokağa girdi-

ğinizde karşınıza bir gondol çıkabiliyor!

Şehrin her noktası koruma altında... Düşü-

necek olursanız eğer, aslında ayak bastığı-

nız her kara parçası bir adacık!

Burada farklı bir gerçeklikte olduğunuzu

hissediyorsunuz ve bu size çok iyi geliyor.

Şehrin her an kaybolabileceğiniz ama kay-

bolmanın da çok keyifli olduğu sokakla-

rında karşınıza müthiş görüntüler çıkıyor.

Venedik'teki adacıklardan en ünlü iki ta-

nesi Murano ve Burano Adaları.

Bu masal kentinde sadece bir gün geçire-

cekseniz, bu adalara gitmek yerine hiçbir

şey yapmadan Venedik sokaklarında do-

laşmanızı tavsiye edebilirim.

Ama iki ya da daha çok gününüz varsa,

ikinci günün birkaç saatini cam işçiliğinde

ustalaşmış olan Murano Adası'na ve dan-

tel işlemeleri ve örtüleriyle ünlü Burano

dası'na ayırabilirsiniz.

Page 44: Ajanda Agustos

44

İçinde Hüzün de Barındıran Şehir

Venedik diyince akla gelen şeylerden biri

de maskelerdir. Şehrin sokaklarında birçok

maske dükkânı bulmak mümkün!

Hatta bazılarının vitrinlerine bakarken

kendinizden geçiyorsunuz. Hepsi de adeta

birer sanat eseri olan bu maskelerin hikâ-

yesi ise aslında oldukça hüzünlü...

Çünkü aslında maskelerin çıkış noktası ve-

ba hastalığı olmuş.

1348 yılında yaşanan veba salgını nüfusun

neredeyse yarısının ölmesine neden olun-

ca o dönemlerdeki giyim tarzı da bu sal-

gından etkilenmiş. İnsanların birçoğu has-

talıklı görüntülerini ve yara-berelerini giz-

lemek için pelerinler, uzun eldivenler ve

maskelerle hiçbir yerlerini göstermeyecek

şekilde giyinmeye başlamışlar.

İşte hüzünlü bir ifadeye sahip olan maskeler bu

veba salgını dönemini sembolize ediyorlar.

Bundan yaklaşık iki yüzyıl sonra

ise Venedik Cumhuriyeti'nin en şaşalı ve

sefaya düşkün dönemlerinde (bizim Lale

Devri benzeri) de maske kullanımı yeni-

den yaygınlaşmış.

Ancak bu kez amaç farklı. Bu sefahat dö-

nemi devleti çöküntüye götürürken, bu gi-

dişi tersine çevirecek hiçbir şey yapılmadı-

ğı gibi kumarhaneler, genelevler ve insan-

ların bolca zaman ve para harcadıkları bu

tür merkezler gayet iyi iş yapıyorlarmış!!

Genel gidişat bu kadar kötüyken aynı sefa-

hati sürdürmek yüz gerektireceği için yine

maskeler devreye girmiş!

Yani bu kez insanların zevk-ü sefa merkez-

lerine gittiklerini gizlemek için!

Pis pis sırıtan, mutlu maskeler bu sefa dönemi-

ni simgeliyorlar.

Page 45: Ajanda Agustos

45

Page 46: Ajanda Agustos

46

B ugüne kadar Avrupa şampiyona-

sına katılamayan, Polonya’da ka-

tıldığı ilk turnuvada ise finale kal-

ma başarısı

gösteren bayan basketbol milli takımımız

(potanın perileri) tarihi bir başarıya da

imza attı ya;

Maç ertesi bir gazetenin manşeti şöyleydi.

‘’Peri masalı gerçek oldu’’!.

Gerçekten de yarı finalde o Fransa

maçındaki kızlarımızın mücadelesi ve

artık gitti denilen maçı çevirip, çevirip

uzatmada da olsa kazanması bu

turnuvanın son şampiyonu Fransa’yı

GÖNLÜMÜN İNCİLERİ

Peri Masalı

Nadir Kalbinur

[email protected]

Page 47: Ajanda Agustos

47

çaresizlik içinde bırakmaları, ülkemiz spo-

ru adına seyrine doyum olmayan, önceleri

hiç kimsenin inanmadığı ama gerçekleşen

bir masaldı. O manşeti sevdim.

F ransız seyircilerin mağlubiyet şaşkın-

lığı, bir küçük Fransız çocuğunun

elinde bayrakla hıçkıra hıçkıra ağlaması,

hiçbir tesellinin onu susturmak için fayda

etmemesi ve böyle bir başarı karşısında

maçı anlatan spikerin heyecanlanması ve

o şaşkınlıkla ne söyleyeceğini bilememesi

o maçın ardından aklımızda kalan,

güldüren ve düşündüren görüntülerdi.

Grup maçlarından sonra oynadığı eleme

maçlarında sırasıyla Karadağ ve Çek

Cumhuriyetini ve Fransa’yı yenerek

finalde Rusya’ya yenilmiş olsa da sanırım

hedeflenenin de üzerinde bir başarı

kazanarak Avrupa 2. olmanın mutluluğu-

nu yaşadılar ve bu sevinci bize yaşattılar.

Sporda hiçbir başarı tesadüf değildir.

Hiçbir başarı kolay kazanılmaz.

Sabır ister, emek ister.

Başarı çalışma ister.

Hedef ister,

Başarıya inanmış sporcular ister, güç ister.

İmkan ister, eğitim ister.

Basketbol sporu sürpriz ihtimali yüzdesi

en az olan sporlardan biridir.

Fransa takımını da bizden fizik olarak da

boy ortalaması olarak da üstün gözükü-

yordu, diğer rakip Rusya da.

Fransa önünde bütün periyodları önde

götürdük maçı kazandık, Rusya maçında

bütün periyodları geride bitirdik,

kaybettik.

Boy üstünlüğü avantajı ile ribauntları

armut gibi toplayan Rusya’ya karşı

çembere sokamadığımız her top, bizim

potaya sayı olarak döndü. Fransa’dan

farkları o duvar gibi alan savunmalarıydı.

İşte o final maçı da basketbolun nasıl s

ürprize yer olamayan bir spor dalı olduğu-

nun ispatıydı sanki. 3 defa daha oynasak

o takımı yenmek mümkün değil.

P eki bayan milli basketbol takımımı-

zın bu ilk kez yakaladığı müthiş ba-

şarı nasıl gerçekleşti? Nasıl oldu da daha

ilk defa katıldığı bir Avrupa Şampiyona-

sında final oynama başarısı gerçekleşti?.

Benim, dergimizin bu sayısına yazdığım

yazı aslında yine ilk defa gerçekleşen bir

başka başarı ile ilgiliydi. ‘’Fenerbahçe ve

beşi bir yerde’’ başlıklı bir yazıydı o. .

Page 48: Ajanda Agustos

48

Son olaylar o yazının yayınını anlamsız

bir hale getirdi Fenerbahçe Başkanı,

asbaşkanı, 2 futbolcusu gözaltında.

Fenerbahçe Kulübü büyük şaibeler

altında. Futboldaki başarısı mahkemeler-

de sorgulanıyor. Adalet mutlaka tecelli

edecek, varsa eğer, suçlular her kim olursa

cezasını çekecektir. Ama<..

Bakıyorum TV lerde bir linç, bir yargısız

infaz çoktan başladı bile. Ardı arkası

kesilmiyor. Ne olduğu belli olmayan fotoğ-

raflar, hayali paralar, senaryolar,

Fenerbahçe küme düşer mi? Düşerse ne

olacağı konuları bazıları tarafından bir

ödüllü yarışmaya döndü. Çaktırmadan

ranta çevrildi. Her TV de bilgili bilgisiz

bir sürü kişi, yazar, spor adamı vs. boy

gösterip, fikir beyan ediyor.

‘’Konu adalatte, şimdi konuşmak olmaz’’

diye başlıyorlar ama susmak bilmiyorlar.

CNN de böyle bir oturumu Şirin Poyraz

isimli televizyoncu bayan yönetti dün.

Karşısında 4 spor yazarı vardı.

‘’Ben hayatımda maça gitmedim, ben

futboldan anlamam, ben takım tutmam

ama öğrenmek istiyorum’’ diye soruyordu.

Enteresandı.

Bildiği bir konuda bir oturum yapsa olmaz

mıydı mesela?. ‘’Mecbur musun o zaman’’

diye soran olmadı!!...

Fenerbahçe’nin yeni otobüsü diye bir

hapishane aracı, Fenerbahçe’nin yeni for-

maları diye çizilen hapishane elbiseleri in-

ternet geyiklerine malzeme oluyor. Bun-

dan çok büyük keyif alanlar var. Fırsat bu

fırsat. Akıllarınca eğleniyorlar!. Fenerbah-

çe olmazsa, yayın gelirlerinin bile kesile-

ceğini akıllarına getirmek istemiyorlar.

Bir Kocaman yürek isyan ediyor.

‘’Fenerbahçe’nin etrafındaki işgüzarlar

cezası varsa çeksinler ama benim

oyuncularımın, Alex’in, Gökhan Gönül’ün,

diğerlerinin akıttığı ter ve emek ne

olacak’’? Diye soruyor. ‘’Oynadığımız bü-

tün maçları dirençli rakiplere karşı oyna-

dık, 17 maçımızı da incelesinler, Trabzons-

por’un maçlarını da incelesinler, görsünler

kim rahat kazanmış, kim zor’’?.

‘’Futbolculuk zor iştir’’ diyor. ‘’Kalp atışla-

rı 200 ün üstüne çıkar. Futbolcunun ölüm

tehlikesi mevcuttur’’ diyor. ‘’Bu kadar ko-

lay karalanmamalı. İyi incelenmeli. Maka-

rayı tekrar geriye sarma şansı yok’’.

Evet. Potanın perileri Avrupa’da müthiş

bir başarı kazandı.

Bu takımın bütün önemli oyuncuları, hat-

ta ilk beşinden, dördü Fenerbahçe’li.

Page 49: Ajanda Agustos

49

Sayalım. Nevlin, Nevriye Yılmaz, Birsel

Vardarlı, Şaziye İvegün.

Bunlara dünyanın en iyi hocalarını getirip

basketbolu öğretip, oynatan ve de bedelini

ödeyen kulüp Fenerbahçe.

Ü lkede yalnız futbol değil, voleybol

da, basket de, kürek de, boks da, atle-

tizm de, Bunları yetiştirip milli takımlara

veren de Fenerbahçe.

Bayan basketin geri kalanı da hoca dahil

Galatasaray’lı.

Demek ki bu başarının ardında yatan ger-

çek de, her yerde gördüğümüz gibi Fener-

bahçe-Galatasaray rekabeti.

Altın çamura düşse, değerini yine kaybet-

mez ama yaşananlar üzüyor.

Ne yazık ki tarih ne kadar yazsa da, ilk de-

fa gerçekleşen bir Peri masalı da böylece

bu gürültüde karambola gidiyor, unutulu-

yor.

NADİR KALBİNUR

6 TEMMUZ 2011

Page 50: Ajanda Agustos

50

H amile kalmadan önce nasıl bir

dünyaya giriş yaptığım

hakkında pek fikrim yokmuş,

bunu 8. ayda fark ediyorum.

Henüz bebeği kucağıma almadım ama

‘gebelik testi’ ni yapıp, olumlu sonucu

aldığınız andan itibaren büyük bir sektöre

giriş yapmış bulunuyorsunuz.

Önce etraftan da sorup soruşturularak

kendimize göre iyi bir doktor bulma telaşı,

yenmesi gereken besinler listesi, hamile

kıyafeti alışverişleri, bebeğe oda, araba,

kıyafet, temizlik ve bakım malzemeleri...

Deterjanı bile özel ufaklığın.

Sabırsızlıkla beklediğiniz doktor

kontrolleri, anne-babalığa hazırlık kursları,

‚Hamilelik günlüğü‛; ‚ Bebeğimi

beklerken‛ gibi okunacak kitaplar,

dergiler derken kredi kartı ekstrenizin

büyük bölümü bakıyorsunuz ki miniğe

rezerve edilmiş.

Manevi olarak da tabi, kaç kız arkadaş

bunaltıyoruz acaba bebeğin gelişimini

anlatırken. İnternet sörfleri, tatil planları,

hatta görülen rüyalar bile değişiyor.

Tekrar ediyorum daha doğmadı! Zaman

ilerledikçe kreş-okul seçimi gibi konularda

kararlar daha da kritikleşecek sanırım,

belki sizler de bu aralar çocuğunuzu iyi bir

okula yerleştirme derdindesiniz.

B en daha kendim çocuktum aslında,

aldığım kararların sonucunda

sevinen büyüklerim, başım sıkıştığında

yardıma koşanlardan destek alarak

kendimi güçlü hissediyordum.

PUDRA KOKUSU

Seda Asolar

www.sedasolar.blogspot.com

Bebeğime En İyi Nasıl Bakarım?

Page 51: Ajanda Agustos

51

Şimdi başka bir canlının bu anlarına ben

sahip çıkacağım, onun ruhen ve bedenen

sağlıklı büyümesinden birinci derece

sorumlu ebeveyn, yani ‘anne’ olarak.

Şimdi elimizin altında onlarca kaynak var.

İnternet sitelerinden bebeğinizin gelişimi

hakkında güvenilir ve bilimsel bilgilere

ulaşabiliyorsunuz, alışveriş yapabiliyorsu-

nuz.

Bir ürünü almadan önce, kullanan kişilerin

yorumlarıyla kararınızdan emin

olabiliyorsunuz.

Biz yeni jenerasyon anneler daha fazla

tecrübeyi ve bilgiyi öğrenerek başlıyoruz

bu işe.

A ncak en doğrusunu yapma isteği

bazen stres yaratıyor.

En çok süt veren, en az kilo alan, normal

doğum yapan, başarı derecelerine sahip

çocuk yetiştiren anne olmak için içten içe

yanıyoruz sanki.

Bilmek, öğrenmek, yönlendirmek tabii ki

güzel ancak biraz da akışına bırakmak

gerek sanki. Sakin ve mutlu bir ev ortamı

yaratıp, aile bireyleriyle kaliteli zaman ge-

çirmek harika bir serüven.

Bebeğimize en güzel bakım sevgi dolu

ebeveynlerin ilgisi değil mi sizce de?

ÖNERİ :

'Bebeğinizin anne karnındaki gelişimini

hafta hafta takip edebileceğiniz sitelerden

bazıları aşağıdaki gibi.

Bu hafta göz rengi oluştu, artık sesleri

duyabiliyor gibi okurken heyecanlanacağı-

nız bilgiler içeriyor.

http://www.milupa.com.tr

http://www.prima.com.tr

http://www.anneoluncaanladim.com

http://www.hurriyetaile.com/hamile

http://3dpregnancy.parentsconnect.com

Bu sözü sevdim:

'Çocuğunuza kurnazlık öğretmeyin,

ilk kurbanı siz olursunuz...'

Page 52: Ajanda Agustos

52

İ nsanoğlu bugünü yeterince heyecanlı

bulmadığı içindir muhtemelen,

gözünü geleceğe dikti.

Özellikle birkaç zamandır takip

Ettiğim, konusunda uzman gelecek

öngörücüleri ekonomik durumdan tutun

da ülkeler arası stratejik işbirliklerine kadar

birçok alanda nasıl bir geleceğin bizi bekle-

diğine dair ‚uyarıyorlar‛<

George Friedman ‚Gelecek 100 Yıl /

21.Yüzyıl için Öngörüler‛ isimli kitabında

1700’lü yılların sonundan 2000’lere gelene

kadar büyük bir ivmeyle artan nüfusun bu

yüksek ivmesini kaybedeceğini ve 2050 yı-

lına kadar %50 oranında daha artmasının

beklendiğini paylaşıyor.

20. Yüzyıla kadar nüfus artış oranının bu

denli yüksek olmasının sebeplerinin

başında ailelerin çok çocuk – çok iş gücü

felsefesi yatmaktaydı. Bu dönemde ailenin

sahip olduğu her bir eğitimli ya da eğitim-

siz çocuğun (6 yaşındaki dahi), ekonomik

döngü içinde kendine yer bulduğu görül-

mekteydi.

Ç ünkü bu dönemde yapılan iş basitti:

Tarım ya da hayvancılık alanında

çalışmak. Ancak makineleşmenin başlama-

sıyla birlikte kalifiye insan gücü ihtiyacı

ortaya çıktı, bu da beraberinde donanımlı

insan profilini doğurdu.

O dönemde karşılaştığımız mesleklere bir

fabrikada üretim hattında çalışmak, ya da

iş ilişkilerinin ilerlemesiyle ortaya çıkan

kimi farklı meslekler eklendi.

20.yüzyıl ile birlikte ise artık bir önceki

neslin hiç aklının ermediği meslekler var

ortada: Halkla İlişkiler Uzmanlığı,

Pazarlama, Sosyal Medya Planlama, İnsan

Kaynakları vs.

ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI

Fütüristlerin Öngördüğü Meslekler

Özge Dumlu Günesen

[email protected]

Page 53: Ajanda Agustos

53

Biz genç nesil bu mesleklere aşinayız, peki

ya fütüristlerin öngördüğü önümüzdeki

30 - 40 yıllık dilimde karşımıza çıkacaklara

hazırlıklı mıyız?

Araştırmacılar özellikle çevre ve teknoloji

açısından bizi zorlu bir dönemin beklediği-

ni, nükleer olmayan enerji kaynaklarının

araçlarda ve evlerde yaygınlaşacağını dü-

şünmekteler. Yiyecek ve taze suya olan ta-

lebin %50 oranında artacağı da bir başka

öngörü. Bilim ve teknoloji alanında ise

hologramlar, sanal gerçeklikler, interaktif

yüzeyler günlük yaşantımızın tam ortasına

oturuyor olacak.

Dikey çiftçiler: Araştırmalara göre 2015

yılında hayatımızda gökdelen tarlalarda

tarımla uğraşan çiftçiler olacak.

Karantina Koruyucusu: 2030 yılında salgın

hastalıklarla mücadelede hayatımızı

koruyan birileriyle tanışabiliriz..

Sanal Avukat: İnternetin hayatımızın tam

ortasında durduğu bir dönemde yaşıyoruz.

Bu da beraberinde küresel hukuk kavramı-

nı doğurdu. Özellikle uluslararası suçlarla

mücadele etmek için her an bu meslekten

birileriyle tanışabiliriz.

Veri Çöpü Yöneticileri: Biz bilgisayarları-

mızda çalışırken bir yerlerde iz bırakıyor

muyuz? Evet.. Peki özellikle şirketler veya

hükümetler mümkün olsa iz bırakmadan

çalışmak isterler mi? Evet... Araştırmalara

göre bu artık mümkün ve bu sanal dedek-

tifler bu yıl itibariyle aramızdalar.

Görsel Dağınıklık Organizatörleri:

Biz birer elektronik hayat sürüyoruz ve bu

hayatımızın mecraları olan bilgisayarları-

mız içinden çıkılmaz derecede karışık ve

dağınık bir hal almış olabilir. O halde 2015

yılından itibaren masaüstümüzü görsel

açıdan düzenleyecek ve hatta kullanıcı

hesaplarımızı yönetecek bir hizmet sunan

kişilerle karşılaşabiliriz.

GDO Uzmanı Çiftçiler: Hayatınıza

GDO’yu sokmak istemiyorsanız 2015 yılı

itibariyle bu hizmetten faydalanabilirsiniz.

Hafıza Artırma Cerrahları: Siz de benim

gibi gün içinde kafasında 40 tilki ile

dolaştığını düşünenlerdenseniz belki de

kapasitesini aştığınız anda hafızanızın bir

kısmını ‚boşaltabileceksiniz‛.

Yeni Bilim Etikçisi: Ve her zaman olduğu

gibi bu gelişmeler olurken bu işin etiğini de

birileri kontrol etmeli. Özellikle klonlama

gibi kaygan zeminli konularda bu

uzmanların görüşlerine başvurabiliriz.

Page 54: Ajanda Agustos

54

DEKORASYON

Yazlık Evlerin Ferahlatıcı Etkisi

Seda Asolar

www.sedasolar.blogspot.com

Page 55: Ajanda Agustos

55

Page 56: Ajanda Agustos

56

Tüm Fotoğraflar Kaynak: Elle Decor

Page 57: Ajanda Agustos

57

Page 58: Ajanda Agustos

58

Page 59: Ajanda Agustos

59

Page 60: Ajanda Agustos

60

ABRAKADABRA

M utluluk nedir? Nerdedir?

Kişiden kişiye cevabı

değişen sorulardan biri

daha. Muhakkak ki hepimiz farklı cevap-

lar veririz.Geçici mutluluklar mı yoksa

bu mutlulukları hayatımızın her anına

yerleştirebilmek mi?

Aslında mutluluk elimizde!

Bunun için yapmamız gereken tek şey

negatif düşüncelerimizi pozitif olanlarla

yer değiştirebilmek.

Biliyorum bugünlerde konuşulan çok

revaçta olan bir konu gibi görünebilir,

kulak arkası edebilirsiniz.

Deneyin ve görün,değişeceksiniz.

Bu bir Pollyannacılık asla değil; bu

içinizdeki mutlu olabilme potansiyelini-

zi ortaya çıkarmak ve gerçek sizle yüz

yüze gelmektir.

Hepimizin içinde var olan bu pozitif

bakış açısı; zaman içinde ve dış etkenler

(bunlar bizim sadece bahanelerimizdir)

tarafından sindirilmeye mecbur bırakıl-

mışlardır.

Tabii ki Egomuzda onlardan yana olup

her defasında bizi kandırmaya çalışır.

Ve kandırmayı da başarır. İşte bu pozitif

düşünceler en başta Ego denen sahte bizi

törpülemeye başlar.

Bu zamana kadar neyi denediyseniz

olmadı. Bir türlü mutlu olmayı becereme-

diniz. İstediğiniz hayatı yaşayamıyorsu-

nuz.

Y alnız değilsiniz. Mutluluk herkes

için çok bilinmeyenli bir denklem

gibidir.

Hedonistik düşünceye göre mutluluk;

vücudunuzu mutlu etmek sizin ruhsal

olarak da mutlu olmanızı sağlar ve bu da

sizin pozitif düşünmenize yardımcı olur.

Olumsuzdan Olumluya

Pınar Doğan

[email protected]

Page 61: Ajanda Agustos

61

Tüm bunların birleşimi ise sizin sebepsiz

ve gerçek mutlulukla tanışmanıza neden

olur.

Beynimiz, bütün hislerimizi yalnızca

mutlu olma fikri etrafında sabitler. Bizde

ömrümüzü bunları yorumlamak için

harcarız. Bunları yorumlarken de pozitif

ve negatif düşünceler olarak kendi

içimizde ayırırız ama genelde negatif

olanını daha çok kullanırız.

İ rade gücümüzüde kullanarak mutlulu-

ğu ve mutsuzluğu biz seçiyoruz.

Mutlu olan insanların bir çoğu hayata

anlam katanlardır.

Bu kişiler üretirler, yazarlar en önemlisi

de var oluşları içim bir sebep bulurlar.

Mutlu olmak istiyorsak yaptıklarımıza,

konuştuklarımıza, yaşadıklarımıza bir

anlam yükleyip, buna sıkıca sarılmalıyız.

Yaşam süresince ''bir işe yaramak,, ko-

nusunda da kendimizle barışırsak; insan

ilişkilerimiz daha başarılı olur, yaratıcılı-

ğımız artar, aktiviteler çoğalır. Mutluluk

aynı zamanda paylaştıkça da artan bir

histir.

Hatalar yapıyoruz. Sonucunda deneyim

kazanıyoruz. Bu deneyimler sırasında

vicdanımız, kalbimiz ve beynimiz arasın-

daki çıkan iç savaş ta bizi mutsuz etmeye

yeter. Ne kadar acı olursa olsun, dönüşü

olmayan bir hata bile olsa lütfen pozitif

açıdan bakmayı deneyin. Unutmayın bu

sırada evren bir şekilde sizin iyiliğiniz

için başka bir kapı aralamaya çalışıyor-

dur. Ona ve kendinize güvenin; sakin

olun.

Sizi mutsuz eden şeyin sonucunda

davranışlarınızı bir düşünün. Aslında

cevap bellidir bu davranışlar sizin

savunma mekanizmanızın bir

sonucudur. Kendinize bir söz verin ve

bunların etkilerinden kurtulun. Siz yeni-

lendikçe mutluluk basamaklarından bir

tanesini daha geçeceksiniz.

Bütün duygularınızın barış içinde olması

da önemli bu arada. Hangi durum içinde

olursanız olun derin bir kaç kez nefes

alıp ''geçti güvendeyim,, diye kendinize

telkinde bulunursanız bu yöntem de çok

işe yarar. Yeter ki isteyin siz.

Spora başlamak yani vücudunuzu mutlu

etmek de mutluluk hormonunu arttıran

güçlü bir etkendir.

En iyisi kendinizi hayatın akışına bırak-

mak, onu sadece iyi ve güzel taraflarıyla

anlamaya çalışmak,hayatın tam ortasında

durmak da doğru yollardan biridir.

İmkansız,sadece bizim imkansız olduğu-

nu düşündüğümüz şeydir. Ve imkansız

diye bir şey yoktur.

Page 62: Ajanda Agustos

62

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

"İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden göremiyo-

rum."

Kenneth Olsen, Digital Equipment Corp.'un (bir bilgisayar firması) başkanı – 1977

"Bilgisayarlar gelecekte belki sadece 1,5 ton

ağırlığında olacaklar."

Popular Mechanics Dergisi – 1949

"Televizyon en geç altı ay içinde piyasadan

silinecektir.İnsanlar her akşam böyle bir

kutuya bakmak istemez."

Daryik F. Zanuck - Twenty Century Fox'un başkanı 1944

"Artistlerin konusmalarını kim duymak ister ki?"

Harry M. Warner, film endüstrisi yöneticisi.O sıralarda yeni icat

edilen sesli film hakkında 1927

"Denizaltıların savaşta ne işe yarayabileceğini anlayama-

dım.En fazlasından murettebatın boğularak ölmesine se-

bep olabilir."

H. G. Wells - yazar 1901

Seda Asolar

www.sedasolar.blogspot.com

Vizyon Sahibi Olmak ya da Olmamak

Page 63: Ajanda Agustos

63

"Atlar her zaman kullanılacaktır.Otomobil ise ancak geçici bir moda olabilir."

Henry Ford'un kredi talebi uzerine otomotiv sektörünün geleceği konusunda ekspertiz veren bir

banka Müdürü 1903

"Uçaklar hoş oyuncaklar.Ama askeri bir değerleri yok."

Maresal Ferdinand Foch, I.Dünya Savaşı'nda Fransız Orduları Başkomutanı 1911

"Radyonun geleceği yok"

Lord Kevin - İskoçyali fizik Alimi

*** Ailemizin favorisi bu ***

"Artık yeni hiçbir şey yok.İcat edilebilecek herşey icat edildi."

Charles H. Duell - Amerikan Patent Dairesi Başkanı 1899

Page 64: Ajanda Agustos

64

Moll Flanders

DANIEL DEFOE

Moll Flanders, XVII. yüz-

yıl İngilteresi'nde dünyaya

gelen bir kadının yaşa-

möyküsünü, kendi ağzın-

dan aktarır. Zindanda doğup on iki yıl fa-

hişelik, on iki yıl hırsızlık yaparak yaşa-

yan, başından beş evlilik geçen, macerala-

rı İngiltere'den Amerika'ya uzanan Moll

Flanders, tartışmaya açık hayat görüşü ve

derinlemesine sunulan portresiyle İngiliz

edebiyatının en ilgi çekici kadın kahra-

manlarından biridir.

Roman türünün ilk örneklerinden olan

Moll Flanders, bir yandan dönemin top-

lumsal değerlerine ışık tutarken diğer

yandan da suç dünyasını ve cinsellik ko-

nularını, ahlak dersi verme kaygısı güt-

meksizin açıkça gözler önüne serer. İlk ya-

yımlandığı 1722 yılından itibaren büyük

ses getiren kitabın başkarakterinin temel

olarak kabul ettiği ihtiyaçlarından vazgeç-

meden ve kişiliğinden ödün vermeden

toplum içinde hayatta kalabilme mücade-

lesi, Moll Flanders'ın Defoe'nun en ünlü

eseri Robinson Crusoe'yla karşılaştırılma-

sına vesile olmuştur. Zira Moll Flanders,

binbir özveri ve kurnazlık göstererek gö-

ğüs gerdiği ataerkil toplumda, okyanusun

ortasında bir adaya düşen Robinson

Crusoe kadar yalnız, bir o kadar da yara-

tıcı ve beceriklidir.

RAFLARDA

Zor Saat

THOMAS MANN

XX. yüzyılın en büyük yazar-

larından kabul edilen

Thomas Mann, tüm dünyada

edebiyat okurlarının vazge-

çilmezleri arasında.

Zor Saat - Toplu Öyküler 1, Thomas

Mann'ın 1893-1912 yılları arasında kaleme

aldığı, aralarında "Küçük Bay Friedemann",

"Tristan" ve bu kitaba adını veren "Zor Saat"

gibi ünlü örneklerin de bulunduğu 23 öykü-

yü içeriyor.

Thomas Mann, Alman dilinde öykü anlatı-

mına yeni bir soluk getirmiş, gerçekçi ayrın-

tıları etkin bir biçimde kullanmıştır. Gördü-

ğü bir resmi ya da dinlediği bir müziği öy-

künün merkezine yerleştirerek etkileyici ve

inandırıcı bir olay örgüsüyle besler. Öyküle-

ri otobiyografik özellikler taşırken evrensel-

liği de yakalar. Yaşadığı yüzyılın iyi bir göz-

lemcisi olan yazar, bu gözlemlerini yapıtla-

rına yansıtmakta ustadır. Öykülerindeki or-

tak izlekler, "kendinde olmayana sahip ol-

ma arzusu" ve "sanatçının çektiği acılar"

olarak özetlenebilir.

Zor Saat, 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödü-

lü'nü kazanan Thomas Mann'ın yazarlık se-

rüvenine nasıl başladığını merak eden

öyküseverler için kaçırılmayacak bir kitap.

Devamı da çok yakında Can Yayınları'nda...

Page 65: Ajanda Agustos

65

Tutku Otobüsü

JOHN STEINBECK

Yalnız ve tutunamayan

ruhların serüveni.

Kalifornia'nın uçsuz bucak-

sız verimli topraklarında

yollar boyunca dolaşan bir otobüs, yalnız

ve tutunamayan ruhları, gitmek istedikleri

yerlere taşıyor. Sürücü koltuğunda ateşli

Juan Chichoy var, bu topraklara yakışan

ve sınır tanımayan bir adam.

Yolcular arasında, keyifle yollara düşmüş

satıcı Ernest, on yedi yaşındaki Kit, nam-ı

diğer Sivilce ve film yıldızlarına hayran

Norma var. Bir de Norma'yı kanatlarının

altına almış olan, erkek gecelerinde dans

eden striptiz yıldızı Camile.

Bu güçlü ve gerçekçi roman, yolcular sırla-

rını açığa vurup, geçmişlerinden uzakla-

şıp, geleceğin vaat ettiklerine doğru iler-

lerken, açmazların, ihtirasın, aşkın ve özle-

min hikâyesi haline dönüşüyor.

Hikayeden Çocuk

ONUR CAYMAZ

1999, Kasım. Edirne'de bir

otel.

Soğuk odada, hatıra ile anı-

nın farkını defterine yazmaya çabalayan

adam, yıllar evvel aklına takılan soruya; kır-

dığı, sevdiği insanların arasından, kitapla-

rından derlenmiş bir seçki ve hatıralarıyla

cevap veriyor.

Hikâyeden Çocuk, Onur Caymaz'ın yayım-

lanmış ilk yazısının üzerinden geçen on beş

yılı kutluyor; kibir vesikası değil, dağınık

masasının mütevazılığı olarak okunmalı!

Gülten Akın'dan Orhan Pamuk'a, Selim İle-

ri'den Attila İlhan'a, Memet Fuat'a dek uza-

nan günleri, Kadıköy kahvelerindeki edebi-

yat matinelerini, Beyoğlu'nun küçük İsken-

derli şiir akşamlarını, şair arkadaşlarını, bir

dönemin edebiyat dergilerini, ödüllerini,

şaşkınlıklarını, kavgalarını iyilik dolu bir

dille anlatıyor...

Suzan Defter AYFER TUNÇ "İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik ne işe yarar?"

"Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz."

"Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"

"Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."

"İyi ya boş değildi kucağım."

"Ama yandınız, kül oldunuz."

"Ama vardım, kül bunun kanıtı."

12 Eylül'ün gölgesinde boğulan bir aşk hikâyesi... Yaşamın kıyısında seyirci olmaktan

öteye gidememiş bir erkek... Birbirinin ışığıyla kamaşan iki ayna arasında parçalanan bir

kadın... Başkasının gözünde nasıl göründüğünü, iki günlük üzerinden anlatan deneysel

bir çalışma.

Page 66: Ajanda Agustos

66

İğrenç Adamlarla

Kısa Görüşmeler

DAVID FOSTER

WALLACE

İnsan olmanın ve dünya-

ya atılmışlığın lanetini

bayrak gibi taşıyan, sö-

zün bittiği yerde başlayan bir kitap: İğ-

renç Adamlarla Kısa Görüşmeler. "Neye

inanacağınızı siz seçersiniz," diyen dev bir

yazardan birbirine bağlı anlatılar ve

farkındalıkla örülü, bangır bangır bir me-

tin. 25 yaşındayken yayımlanan ilk roma-

nıyla Amerikan edebiyatına yepyeni bir

soluk getiren, büyük eseri Infinite Jest ile

Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı (Time)

seçkisine giren David Foster Wallace, ka-

yıp bir kuşağın en özgün seslerinden biri

sayılıyor. 2008 yılında hayatı boyunca ona

eşlik eden depresyona yenik düşen ve in-

tihar ederek hayatına son veren David

Foster Wallace, İğrenç Adamlarla Kısa

Görüşmeler'de gündelik detaylardan gro-

tesk anlara uzanarak çağa özgü insanlık

tecrübesini ortaya koyuyor.

İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler, söyle-

diklerimiz ve dinlediklerimizin gerisinde-

kileri görmek isteyenleri, insan bilincinin

karanlık koridorlarına doğru kısa ama

sarsıcı bir yolculuğa çıkarıyor.

Dünyanın çamurunda gizlenmeyi sürdü-

recek misiniz, yoksa kendinize ve karşı-

nızdakilere bakmaya, gerçekten bakmaya

cesaret edecek misiniz?

Kararınızı verin.

Yüksek Pencere

RAYMOND CHANDLER

Para, para, her zaman pa-

ra... Evet, çoğu cinayetin al-

tında yatan neden genellik-

le paradır. Tabii bir de ka-

dınlar... Daha doğrusu aşk.

Parayı ya da aşkı mutlulu-

ğu sağlayacak en önemli fırsat sanırız. Oy-

sa, genellikle tersi doğrudur. Para ya da aşk

aynı zamanda mutsuzluğumuzun kaynağı-

dır. Öldürmemizin, kıskançlığımızın, kötü-

lük yapmamızın, içimizdeki şiddeti dışa

vurmamızın kaynağı. İnsanlığın tarihi, pa-

raya ve aşka ulaşmak için yaptığımız alçak-

lıkların tarihidir.

Yakışıklı dedektifimiz Philip Marlowe, bu

romanda tarihi bir paranın peşinde koşu-

yor, gerçeğe ulaşmak için. Bir hırsızlığın, bir

cinayetin, yarım kalmış bir aşkın, hepsinden

önemlisi insan denen o tuhaf mahlukun

gerçeğine ulaşmak için...

Büyük Uyku kitabıyla tanıştığımız dedektif

Philip Marlowe'un maceraları Yüksek Pen-

cere ile devam ediyor. İlk kez 1943'te yayım-

lanan bu eseri, Raymond Chandler serisinin

ikinci kitabı olarak Pınar Güncan çevirdi.

Everest Yayınları olarak Amerikan polisiye-

sinin klasikleşmiş isimlerinden Raymond

Chandler külliyatını, Türk polisiyesinin us-

ta ismi Ahmet Ümit editörlüğünde sunmak-

tan mutluluk duyuyoruz.

Page 67: Ajanda Agustos

67

Rüzgarın Oniki Köşesi

URSULA K. LE GUIN

"Rüzgarın Oniki Köşesi"nde

öykülerini biraraya getiriyor

Ursula K. Le Guin.

Rastgele bir seçimle değil. Bugünden geri-

ye doğru bakarak, yazarlık kariyerinde

önemli bulduğu ilk dönem öykülerinden

yaptığı bir seçki.

Ressamların retrospektif dedikleri türe gi-

ren bir koleksiyon. Gecikmiş ama gözü

pek bir şekilde yayın dünyasına açıldıktan

sonraki on yıllık dönem içinde yazdığı kı-

sa öyküleri ile ilgili kabaca da olsa krono-

lojik bir etüt.

Sanatçının gelişim sürecini izleme olanağı-

nın da kitabın faydaları arasında yer ala-

bilmesi için öyküler bu koleksiyonda aşağı

yukarı yazıldıkları tarih sırasına göre di-

zilmişler.

Koltuk

BENJAMIN PARZYBOK

Bu, günümüzün acımasız

gerçeklerinin bir araya getir-

diği üç kaybedenin, üç seçil-

memişin, birer kahramana

dönüştüğü kült bir öykü.

Büyülü olana inanışa, gözle görülenin ötesi-

ne, Tolkien'in efsanevi dünyasına Tom

Robbinsvari bir yolculuk.

Kahramanlarımız üç ev arkadaşı. Bir yazı-

lım devini hackleyip küçük de olsa bir şöh-

ret kazanmış -ve işsiz kalmış asosyal yazı-

lımcı Thom, hiçbir zaman yeterince akıllı ve

hızlı olamamış küçük sahtekarlıkların ada-

mı Erik ve rüyaları sıklıkla gerçek çıkıyor

olmasa kesin deli tanısı konulacak, kafası

darmaduman bir amatör kahin Tree.

Geçmişin Gölgesinde Vilette CHARLOTTE BRONTE

Charlotte Bronte'nin kendi hayatından yola çıkarak yazdığı bu roman,

hem yazarın en önemli kitaplarından biri hem de çağının gerçeklerini

en iyi anlatan yapıtlardan biri olma özelliğini taşıyor.

Charlotte Brontë, çalkantılı ve sürprizli bir yolculuğu anlattığı son ro-

manı Villette ile Jane Eyre'de ulaştığı edebi çıtayı yükseltiyor.

Brontë'nin bu otobiyografik romanı, Viktorya dönemi Avrupası'nda, sesini henüz kimse-

ye duyuramayan kadının tek başına ve dimdik ayakta durabileceğinin kanıtı.

Page 68: Ajanda Agustos

68

AYIN BLOGU

Öncelikle Zeynep Yümlü kimdir?

Babasının Türk Hava Yılları’nda uzun

yıllar müdürlük yapmış olması sebebiyle

sık sık farklı ülkelere taşınmak zorunda

kalmış bir ailenin çocuğuyum. Bu sebeple

türkçeden önce fransızca öğrendim, tüm

eğitim hayatım farklı ülkelerde fransız

okullarında geçti, son olarak Türkiye’ye

kesin dönüş yaptığımızda Galatasaray Li-

sesi’ne girdim ve oradan mezun oldum.

En büyük hayalim babamın etrafındaki

diplomatlara olan hayranlığım sebebiyle

Uluslararası İlişkiler okumaktı, bu sebeple

Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İliş-

kiler bölümünden mezun oldum. Bu sü-

reçte aklımın bir köşesinde hep mimarlık

okumak da vardı, ancak bu düşüncemi

gerçekleştiremediğim için tasarıma olan

hevesimi hep farklı farklı hobilerle ve el

yeteneğimi farklı alanlarda değerlendire-

rek giderdim. Diplomatlık hayalinden şe-

Ata İsmet Özçelik

www.hepsidetay.blogspot.com

Mutlu Dükkan

www.blog.mutludukkan.com

Page 69: Ajanda Agustos

69

ker hamuru sanatına varmak tabii ki bek-

lemediğim bir gelişmeydi, ama oldukça

mutluyum.

Mutlu Dükkan fikri nasıl doğdu?

Pek çok üniversite mezunu gibi, benim de

hayalimde hep kendi işimin olması vardı.

Sadece bu hayalimle el yeteneğimi birleş-

tirmek istiyordum. Hobilerimi seçerken

aslında hep bir yandan ‚ben bunu

mesleğe dönüştürebilir miyim?‛ sorusu-

nu da soruyordum kendi kendime. Biraz

da internet kurdu olduğum için yerli, ya-

bancı her türlü yeniliği kovalamayı sevi-

yorum.

Bu sırada şeker hamuru ile süslenmiş ku-

rabiye ve cupcake’leri keşfettim, ilgimi

çektiği için de konuyu irdelemeye başla-

dım. Araştırdıkça çok heyecanlandım, ben

bunu öğrenmeliyim dedim. Ufak bir kurs

sonrasında şeker hamuru ile tanıştım ve

hemen blog açmaya karar verdim.

Blogu oluştururken ismi türkçe ve pozitif

his versin istedim. Blogdan ufak ufak

kurabiye denemelerimi paylaştım, düşe

kalka birşeyler yapmaya başlamıştım ve

kısa süre sonra sürpriz bir sipariş aldım,

bu beni devam etmek konusunda çok

motive etti.

Page 70: Ajanda Agustos

70

Yaklaşık iki sene boyunca hem profesyonel

iş hayatımı hem de Mutlu Dükkan siparişle-

rini aynı anda yürüttüm, çok zor bir

dönemdi ama buna değdiğini 2011 yeni yı-

lında Mutlu Dükkan için işten ayrılacak po-

zisyona geldiğimde anladım.

Minicik bir heyecanla başlayan, bugün ise

Trakya’dan Güneydoğu’ya Türkiye’nin her

yerine ürünlerini gönderebilen, hatta ünlü

isimlerin dahi rağbet ettiği bir adres artık

Mutlu Dükkan.

Popüler figürler üzerine çalışmak

istemeyişinizin sebebi emeğe gösterdiği-

niz saygı diye düşünüyoruz.

Daha önce de bahsettiğim gibi yabancı

yayınları, siteleri çok takip ediyorum.

Biliyorum ki marka olmuş karakterlerin

canlandırılması aslında yasak, ama bu

konuya hassasiyet gösteren yok denilecek

kadar az.

Benim ünlü karakterleri çalışmak konusun-

da temkinli davranma sebeplerimden birisi

bu, ama ondan önemlisi sanırım iyi bir takli-

din bile asla orijinal gibi olmayacağına ina-

nıyor olmam. Kötü bir benzetme yapacağı-

ma, kendi komik tiplemelerimle kişileri gü-

lümsetmeyi tercih ediyorum.

Page 71: Ajanda Agustos

71

Ortaya çıkan ürünlerin kendisi

kadar çekilen fotoğrafları da göze hitap

ediyor, şirketleşmiş markaların dahi sizin

kadar profesyonel duran siteleri yok.

Blogunuzun dizaynı ve fotoğraflama işi

de size mi ait?

Fotoğraf konusuna başından beri gerçek-

ten büyük önem veriyorum, bunun fark

ediliyor olması da beni çok mutlu ediyor.

Ben 6 yıl kurumsal bir firmada satış yöne-

ticisi olarak çalıştım. Satışın sadece ürün-

den ibaret olmadığını çok iyi biliyorum;

ürününüzü satabilmek için onu en iyi şe-

kilde sunmalısınız.

Bu işe ilk adım attığımda hemen almam

gerektiğini bildiğim iki ürün vardı, birinci-

si hamur karma makinesi, ikincisi DSLR

fotoğraf makinesi =)

Gün ışığında elde edilen sonucun

neredeyse hiçbir şekilde suni ışıkla elde

edilemediğini bildiğim için gerekirse

sabah 6’da kalkıp fotoğraflarımı doğru

ışıkla çektim. Çok fazla web sitesi kurcala-

dığım için neyin nasıl olması gerektiğini

çok iyi biliyordum, en önemli nokta siteye

Page 72: Ajanda Agustos

72

gelen ziyaretçinin karmaşa sebebiyle

siteden soğumasını engellemekti.

Yaptığım işte çok detay var, bu sebeple

siteyi düzenli kılmak çok büyük önem

taşıyor. Bu yüzden tasarımı eşimle beraber

‚ferah‛ ve ‚basit‛ kavramları üzerine

oturtarak yaptık. Eşim Can Yümlü bütün

altyapıyı ve photoshop işlemlerini tamam-

ladı, ben de tasarım konusunda yön

vermeye çalıştım. Herşeyi kendimiz yaptı-

ğımız için de içimize çok sindi.

www.mutludukkan.com’a taşındığımız-

dan beri tasarımla ilgili çok olumlu yo-

rumlar alıyoruz, bu bizi çok mutlu ediyor.

Kurabiye yapım malzemeleri

yurtdışından temin ediliyor sanırım daha

çok, internetten alışveriş bu aşamada ne

kadar işinize yarıyor?

Un, şeker, yumurta harici neredeyse tüm

malzemeler yurtdışından geliyor, internet

en büyük dostum diyebilirim : )

Page 73: Ajanda Agustos

73

Bu işin yapımını öğrenmemde

yardımcı oldu dediğiniz bir kaynak var

mı? Kişi, kitap, internet sitesi gibi<

Tek bir kaynak vermek mümkün değil,

çok fazla okuyorum, onlarca yabancı

kaynaklı kitap aldım. Ama kitaptan ziyade

internet daha faydalı diyebilirim. Çünkü

bir yerden sonra tüm kitaplar aynı şeyi

anlatırken, internette özellikle YouTube’da

bu işin ustaların videolarına bile ulaşabili-

yorsunuz.

www.cakejournal.com, http://

sweetopia.net/ severek takip ettiklerim

arasında.

Birçok kişi kurabiye/pasta işine

girmek istiyor, sizce Mutlu Dükkan'ı

bunlardan farklı kılan nedir?

Mutlu Dükkan’ın farkı zannediyorum

yaratıcılıkta sınır tanımaması, bir müşte-

rim aklındakini söylüyor ve ben bunu

gerçekleştirmek için elimden geleni bık-

madan usanmadan ve en önemlisi severek

yapıyorum. Ayrıca her geçen gün ürünleri-

mi geliştiriyorum, izleyicileri ve müşterile-

rimi sanırım bu çok sevindiriyor, çünkü

sık sık sürprizlerle, yeniliklerle ve farklılık-

larla karşılaşabiliyorlar.

Çok fazla şu cümleyi içeren mailler alıyo-

rum ‚Her gün bir gazetelere bir de Mutlu

Dükkan’a bakmadan güne başlayamıyo-

rum‛ diye. Her gün aynı ürünleri görseler,

sanırım böyle bir merak uyandıramazdım.

Bu durum benim monotonluğu sevmeyen

kişiliğimi daha da motive ediyor =)

Aynı zamanda bu işin kursunu da

veriyorsunuz, detaylarından bahseder

misiniz?

Kurs bir günlük bir kurabiye kursu, 6 saat

sürüyor ve bu işin temelini verdiği için

yoğun bir kurs. Bu süre içerisinde

kurabiye işi ile alakalı tüm detayları, ürün-

leri, püf noktalarını ve benim düşe kalka

öğrendiğim konuları öğretmeye çalışıyo-

rum.

Kursun temel hedefi o gün sadece eğlen-

mek değil, ancak bir mesleğe giriş yapabil-

mek, onu öğretebilmek.

Kursa katılan kişi eğer bu konuda ciddi

düşünüyorsa kurs sonrasında çalışarak

kendisi sağlam bir temel üzerine

kolaylıkla geliştirebilir. Ama kursa gelmek

isteyen her öğrencime muhakkak söyledi-

ğim şey kurstan sonra ‚Çok çalışmak, çok

pratik yapmak‛ gerektiği.

Kurs 3 aşamadan oluşuyor, kurabiye

hamurunun karılması, kurabiyelerin

Page 74: Ajanda Agustos

74

şekillendirilmesi, pişirilmesi ve en önemli

kısım olan süslenmesi. Atölyemde çok faz-

la malzeme çeşidi bulunduğu için, kursa

katılanlar malzeme almadan evvel ne tür

malzemelerin kullanışlı, ne tür malzemele-

rin ise kullanışsız olduğunu ayırt etmeyi

öğreniyorlar. Detaylara http://

kurabiyekursu.mutludukkan.com adresin-

den ulaşılabiliyor.

İleride bir mağaza açma niyetiniz var

mı?

Kesinlikle, hedefim bir pasta tasarım atöl-

yesi ve aynı zamanda kurs merkezi açmak.

Gıda sektöründe el emeği ile bir iş

yapıyorsunuz. Herkesin elinin lezzeti ve

işe yaklaşım biçimi farklı şüphesiz.

Hijyen için uyguladığınız standartlar var

mı? (Eldiven, bone takmak gibi)

Bu iş maalesef eldiven ile yapılabilecek bir

iş değil, ürüne şekil verebilmek için mu-

hakkak eldivensiz ellerle müdahale etmek

gerekiyor hamura. Ancak hijyeni temiz ön-

lük takarak, saçlarımızı bağlayarak sağlıyo-

rum. Yabancı ustaların atölyelerini incele-

diğimde gördüğüm tüm şartları yerine ge-

tiriyorum. Buna gerektiğinde beyaz doktor

önlüğü giymek de dahil.

Sizi etkileyen ve okuyucularımıza da

önerebileceğiniz kitap, film önerisi

alabilir miyiz?

Her mutfak aşığı gibi Julie and Julia favori-

lerim arasında; yaptığım mesleğe olan aşkı

çok iyi anlatıyor. Kitap;Bo Friberg / The

Advanced Professional Pastry ChefMichel

Roux / Pastry – Savoury and SweetMaxine

Clark / Tarts – Sweet and SavouryMarianne

Magnier-Moreno / Cooking from Above -

Baking

Takip ettiğiniz bloglar?

O kadar çok var ki =)

www.cafefernando.com

www.kitchenofoz.com

www.snowweggs.com

http://cakewrecks.blogspot.com/

http://cannelle-vanille.blogspot.com/

http://cupcakeblog.com/

http://cupcakeenvy.blogspot.com/

http://www.davidlebovitz.com/

http://www.joythebaker.com/blog/

Ajanda Dergisi ile ilgili görüşleriniz?

Ekibinizin yürüttüğü bu işi büyük başarıy-

la ilerlettiğine inanıyorum. Gösterilen özen

ve içerikteki dolgunluk ortaya çıkan kaliteli

sonuç ile kanıtlanıyor. Sizi tebrik ediyor,

kendi adıma zamanla ‚yiyecek‛ başlığına

daha çok yer ayrılmasını diliyorum : )

Page 75: Ajanda Agustos

75

Ücretsiz Abonelik Ġçin

www.ajandadergi.blogspot.com

ĠletiĢim: [email protected]