İŞÇİ sagligi sorunu olaraknek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/tez/22885.pdf · 2015. 3. 17. ·...

101
.. i I' T. G. HAGETTEPE UNIVERSITESI SAGLIK ENSTITUSU SAGLIGI SORUNU OLARAK PNÖMOKONYOZ DOKTORA TEZi Dr. F. Nuran DEMiR ANKARA=1989

Upload: others

Post on 08-Feb-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • ~- ..

    i I'

    T. G. HAGETTEPE UNIVERSITESI

    SAGLIK BİLiMLERi ENSTITUSU

    İŞÇİ SAGLIGI SORUNU OLARAK PNÖMOKONYOZ

    DOKTORA TEZi

    Dr. F. Nuran DEMiR

    ANKARA=1989

  • T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

    SAGLIK BiLİMLERİ ENSTiTÜSÜ

    İŞÇİ SAGLl~I SORUNU OLARAK PNOMOKONYOZ

    DOKTORA TEZİ

    Dr. F. Nuran DEMiR

    ANKARA - 1989

    o 6 5 31--9 o

  • T.C. HACETTEPE ÜNiVERSiTESi

    SAGLIK BiLiMLERi ENSTiTÜSÜ

    İŞÇİ SAGLIGI SORUNU OLARAK PNOMOKONYOZ

    . iŞ SAGLIGI PROGRAMI DOKTORA TEZi

    Dr. F. Nuran DEMiR

    DANIŞMAN ÖGRETIM ÜYESi Prof.Dr. NAZMI BiLIR

    ANKARA - 1989

  • DOKTORA TEZ SAVUNMA JÜRiSi

    Prof.Dr. N. Sevinç ORAL Başkan

    Prof .Dr. Nazmi BiLiR Danışman Üye

    Prof.Dr. Aslan TUNÇBİLEK Üye

  • İ Ç İ N D E K İ L E R

    Sayfa No

    A. GİRİŞ ................................. 1 1 . Tanımı ... ·. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1

    2. Tarihçe ............................. · 1

    3. Pnömokonyoz Oluşması İçin Gerekli Koşullar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1

    4. Sınıflandırma ...................... 5 5. Pnömokonyoz Türleri ................ 11

    S. 1 Silikozis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

    5.2 Kömür İşçisi Pnömokonyozu ...... 16 5. 3 Asbestozis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

    5. 4 Bisinozis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

    5.5 Diğer Pnömokonyozlar ............ 32

    6. Tanı ve Değerlendirme . . . . . . . . . . . . . . 38 7. Ayırıcı Tanı ....................... 39

    8. Korunma ............ ·. . . . . . . . . . . . . . . . 4 O

    9. Tedavi~ ............................ 42

    B. PNÖMOKONYOZ SORUNU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 4

    C. PNÖMOKONYOZA BAGLI İŞGÜCÜ KAYBININ 46

    51 HESAPLANMASI ......... · · · · · · · · · · · · · · · · ·

    D. AMAÇ •••••••••••••••••••••• • • • • • • • • • • • •

    E. GEREÇ VE YÖNTEM ....................... 52

    1. Araştırmanın Yeri ve Evreni ........ 52 2. Araştırmanın Tipi .................. 54

    F . BULGULAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 5

    G. TARTIŞMA .............................. 74

    81 .. . ONERILER .................. · · · H. SONUÇ VE

    I. OZET · ..•.. · .............•••.....•..•.... 83

    J. KAYNAKLAR • . . • • • . • . . . • . • . . • • . • . • • . . • • • • 84

    K. EKLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 7 Ek 1. Pnömokonyoz Tanısı alan Hastalar

    Hakkında Bilgi Formu ............ 87 Ek 2. Maden Ocaklarında Yapılan

    Başlıca İşler ................... 88 Ek 3. İş Gücü Kaybının Hesaplanmasında

    Kullanılan Cetvel Örnekleri ...... 89 Ek 4. Araştırma Zaman Çizelgesi ........ 96

  • GİRİŞ

    1. TANIM

    Pnömokonyoz solunan tozların akciğerlerde birikmesi

    ve bu toz birikimine dokunun verdiği yanıt olarak tanımla

    nır (:il, 1.6).

    Toz; taş, toprak, metal vb. maddelerin çarpma, par-

    çalanma, ezilme veya yıpranması sonucu oluşan, havada asılı

    kalabilen katı taneciklerdir (16) •.

    2. TARİHÇE

    Tozun zararlı etkileri çok eski yıllardanberi bilin-

    mektedir. M. S. 23-79 yıllarında Plini, tehlikeli toz solu-

    yanların kendilerin~ korumaları için başlarına torba geçir-

    melerini önermiştir. XVI. yy. da Agricola ve Paracelsus, ma-

    den ocakları ve madenlerle ilgili çalışmalar yapmış, tozun

    zararlı etkileri üzerinde durmuş ve korunma çareleri öner-

    mişlerdir (13).

    İlk defa 1870 yılında Viconti silis tozlarının inha-

    lasyonuna bağlı akciğer hastalığı olarak silikozisi tanımla

    mış, 1886 yılında Zenker pnömokonyoz terimini ortaya koymuş

    tur (13).

    3. PNÖMOKONYOZ OLUŞMASI İÇİN GEREKLİ KOŞULLAR

    Solunum yollarından akciğerlere ulaşan her toz pnö-

    mokonyoza neden olmaz (11, 13, 20).

  • - 2 -

    Tozun cinsi,

    Parçacık büyüklüğü,

    - İşyeri ortamındaki konsantrasyonu,

    - İşçinin tozla karşılaşma süresi,

    - Kişisel duyarlılık, hastalık oluşmasında rol oyna-

    yan etkenlerdir.

    Tozun cinsi: Silis tozu, asbest tozu vb. tozlar ak-

    ciğerlerde fibrosise neden olurlar. Pamuk, keten, kenevir

    tozları, bronŞ ve bronşiollerde düzensizlik yaparlar. Bitki-

    sel ve madensel tozların çoğu biyolojik bakımdan inerttir-

    ler. Hassas kişilerde bazı bitkisel tozlar allerjik etki ya-

    par.

    Tozun parçacık büyüklüğü: Çapı 5 mikrondan büyük o-

    lan tozlar alveollere kadar ulaşamazlar. Çapı 0.5 mikrondan

    küçük olan tozlar ise ekspirasyon havası ile dışarı atılabi

    lirler ( 1, 13). Bu nedenle çapı o. 5-5 mikron arasında olan

    tozlar pnömokonyoza neden olurlar. Özellikle çapı 1 mikron

    civarında olan tozlar alveollere kolaylıkla yayılabildiği

    için önem taşır.

    Tozun ortamdaki konsantrasyonu: Pnömokonyoz oluşa

    bilmesi için, işyeri havasındaki toz konsantrasyonunun be-

    lirli düzeyde olması gerekir. Ulusal toz standartlarında bu

    değer 4 mg/m3e kadar olursa çalışanı et~ilemez olarak kabul

    edilmiştir (22).

    Ereğli Kömür İşletmelerinde yürürlükte olan beden

    gücü talimatnamesine göre toz kademeleri şöyledir (22).

  • - 3 -

    . 3 Tozsuz ortam .••• 0-2 mg/m toz konsantrasyonu bulunan işyerleri

    Az tozlu ortam •• 2-4 mg/m3 il il il il

    . / 3 il Tozlu ortam ••••. 4-5 mg m il il il

    Çok tozlu ortam.5-10 mg/m3 11 il il il

    10 mg/m31 den daha fazla toz konsantrasyonunda çalışmak yasak.:.. lanmıştır.

    Tozla karşılaşma süresi: Pnömokonyoz 10-15 yıl gibi

    uzun süre toza maruz kalanlarda görülebilmektedir. Yüksek

    konsantrasyonda toza maruz kalanlarda daha kısa sürelerde

    de oluşabilmektedir. SSK Sağlık İşlemleri Tüzüğü'nün 66.

    Maddesine göre bu süre en az üç yıl olarak öngörülmüştür.An-

    cak, yüksek yoğunlukta ve pnömokonyoz yapacak nitelikte toz-

    lu ortamda çalışanlarda, klinik ve laboratuvar bulgularıyla

    hızlı seyrettiği saptanan olgularda Sosyal Sigorta Yüksek 1

    Kurulu'nun onayıyla 3 yıllık süre indirilebilir (31).

    Kişisel duyarlılık: Aynı cins toza, aynı sürede ve

    aynı konsantrasyonda maruz kalanlarda eşit derecede pnömo-

    konyoz görülmez. Tozun vücutta birikmesini engelleyen sis-

    temler mevcuttur. Bunlar, trakeobronşial sistemdeki titrek

    tüylü epitelde mukoza hücrelerinin salgısı ve silia hareket-

    leri, alveoler transport sistemini (Alveolar clearing mecha-

    nism) sağlayan makrofajlar, solunum yollarına salgılanan im-

    .minoglobülinlerin detoksifikasyon işlemleridir. Bu sistemle-

    rin kişiler arasında farklı şekilde işlev görmesi kişisel

    duyarlılığı etkiler (40).

  • - 4 -

    Yukarıda sözü edilen, pnömokonyoz oluşumundaki ge-

    rekli koşulları ve bunların birbiriyle ilişkisini araştıran

    pek çok çalışma yapılmıştır.

    Naeye (24); Pensilvanya'da maden işçilerinde, pnömo-

    konyozun radyolojik dereceleriyle, akciğerdeki serbest sili-

    ka kristallerinin sayısı arasında pozitif korelasyon bulmuş

    tur.

    Ashe ve Bergstrom (5); tozun çalışma ortamında za-

    rarsız olabilecek miktarını 5 ppm (177 partikül/mı) olarak

    belirlemişler ve toz kontrolüne başladıktan sonra çalışan

    işçilerde 26 yıl sonra belirgin silikozis görülmediğini göz-

    lemişlerdir.

    Japonya EndUstriyel Sağlık Birliği' nin çalışmasına

    göre (21); taş, seramik ve kaynak işinde çalışan 1115 işçi

    de tozla karşılaşmaya bağlı silikozisin radyolojik bulguları

    belirlenmiştir. İşçilerin tozu soluduğu süreyle, solunabilir

    toz konsantrasyonları belirlenip, radyolojik bulgularıyla

    karşılaşt1rılmış ve çalışma ortamındaki silika miktarı orta-

    lama% 7, % 16 ve % 30 olarak bulunmuş, % 30 oranında silika

    inhale edenler İLO standartlarına göre kategori 2 'ye uyan

    (p2/2, qYı, q2/2) radyolojik bulgular görüldüğü halde, aynı

    sürede % 7 ve % 16 oranında silika inhale edenlerde daha ha-

    fif tip pnömokonyoz bulguları saptanmıştır ( p 1/1, pYı).

    Hurley ve arkadaşları (18); İngiltere'de Maden En-

    düstri'sinde, 10 maden ocağında çalışan 2600 işçide prospek-

    tif bir çalışma yapmışlardır. İşçiler 20 yıl boyunca maden

  • - 5 -

    ocağının değişik bölümlerinde çalışmışlar ve ortalama % 5

    oranında kuvartz içeren mikst toz solumuşlardır. DUşük oran-

    da tozla çalışmalarına rağmen 20 yıl sonunda işçilerde deği

    şik oranlarda basit pnömokonyoz tipleri gelişmiştir.

    Seaton ve arkadaşları (29); düşük konsantrasyonda

    fakat yüksek oranda kuvartz içeren tozlu ortamda, işçilerde

    basit pnömokonyozun 4 yıl gibi kısa sürede geliştiğini ve

    hızlı progresyon gösterdiğini izlemişlerdir.

    Gonzales ve arkadaşları (15); İspanya'da kömür made-

    ninde çalışan işçilerde pnömokonyoz ve tozla karşılaşma sonu

    ilişkiyi retrospektif olarak araştırmışlar, 35 yılda 8 mg/m3

    solunabilir tozla karşılaşanların yaklaşık % 9'unda, 4 mg/m3

    toz inhale edenlerin % 2.5'unda ve 2 mg/m3 tozlu ortamda %

    1.5'unda pnömokonyoz geliştiğini saptamışlardır.

    4. SINIFLANDIRMA

    Pnömokonyozlar için çeşitli sınıflandırmalar yapıl-

    mıştır. Bunlardan bazıları;

    A- Tozların Solunduğunda Vücutta Oluşturduğu Reaksi-

    yonlara Göre Sınıflandırılması (25, 32):

    1. Fibroblastik doku reaksiyonunu uyaran tozlar;

    a) Silis tozu,

    b) Asbesti talk, mika vb. tozlar,

    c) Kömür + silis tozu.

    2. Akciğerde birikim yapan tozlar;

    a) Demir oksit (Siderozis),

  • - 6 -

    b) Kalay (Stannozis),

    c) Baryum (Baritozis),

    d) Gümüş+ Demir oksit (Argyrosiderozis).

    3. Etkinliği şüpheli tozlar;

    a) Alüminyum,

    b) Grafit.

    4. Kimyasal pnömonitise sebep olan tozlar;

    a) Berilyum,

    b) Manganez,

    c) Vanadyum,

    d) Osmium,

    e) Platinum.

    5 .• Allerjik reaksiyona sebep· olan tozlar;

    a) Şeker kamışı tozu (Bagassosis),

    b) Pamuk veya keten tozu (Bissinozis),

    c) Buğday tozu (Harman dövücü hastalığı),

    d) Diatomit tozu,

    e) Mantar sporları (Çiftçi akciğeri).

    6. Karsinojen tozlar

    a) Arsenik,

    b) Radyoaktif tozlar,

    c) Asbest,

    d) Nikel, krom vb.

    7. Kimyasal pnömoni tis veya fibrozis oluşturan

    gazlar veya dumanlar;

    a) Azotlu gazlar (Silo doldurucu hastalığı),

    b) Sülfürik asit dumanı,_

  • - 7 -

    c) Klor bileşikli gazlar,

    d) Aseton,

    e) Akrolein,

    f) Amonyak,

    g) Karbon tetraklorür,

    h) Kadmiyum dumanları,

    i) İnsektisitler,

    j) İzoamil asetat,

    k) Soğutucular, (Metil klorür veya bromür).

    B- Etiyolojik Sınıflandırma (13):

    I. Madensel Tozlarla Oluşan Pnömokonyozlar

    1. Silikosis,

    2. Sil1katlardan oluşan pnömokonyoz,

    - Fibröz· silikatlar,

    - Fibrö~ olmayan silikatlar,

    3. Kömür işçisi pnömokonyozu,

    4. Alüminyum il

    5. Antimon il

    6. Bakalit il

    7. Berilyum il

    8. Grafit pnömokonyozu

    9. Titanyum il

    10. Tungste·n karbid il

    11. Baritosis

    12. Siderosis

    13. Stannosis

    14. Tezerosis

  • - 8 -

    II. Bitsikel Tozlarla Oluşan Pnömokonyozlar

    1. Bisinozis (Keten,pamuk,kenevir tozları ile oluşur.)

    2. Bagassozis (Şeker kamışı tozu ile oluşur.)

    3. Allerjik astına (Çeşitli bitkisel tozlar.)

    C. Radyolojik Sınıflandırma (9, 19, 27):

    İlk kez 1958 yılında "Uluslararası Çalışma Örgütü,

    ILO" tarafından, pnömokonyozlu hastaların filmleri, var olan

    görünumlerine göre değerlendirilerek ve opasi teler dikkate

    alınarak sınıflandırılmıştır.

    En son 1980 yılında yeniden düzenlenen sınıflandırma

    halen kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre.(19)

    Sembol O

    Sembol Z

    Bir pnömokonyozu düşündürebilecek herhan-

    gi bir radyolojik bulgunun yokluğu

    Bir pnömokonyoz stadını gösterebilen ya

    da gösteremiyen akciğerin ya da hilusla-

    rın kesin olmayan yapıdaki gölgeleri.

    Yaygınlığına göre opasiteler

    Kategori I- En az iki interkostal aralığı karşılaya

    cak sayıda, genellike her iki akciğerde orta ve alt zanlarda

    görülen küçük opasiteler.

    Kategori II- Her iki akciğerde çok sayıda küçük opa-

    si te vardır. Akciğerlerin normal bronkovasküler görüntüsü bo-

    zulmamıştır.

  • - 9 -

    Kategori III- Her iki akciğerde çok sayıda kUçUk o-

    pasi te vardır. Akciğerin normal görünümü kısmen ya da tama-

    men bozulmuştur.

    KUçük Opasite Tipleri

    P Opasite - Çapı 1.5 mm'e kadar olan yuvarlak opasiteler

    q(m} " - Çapı 1.5-3 mm olan yuvarlak opasiteler

    r(n) 11 - Çapı 3-10 ·mm olan yuvarlak opasiteler

    Opasitelerin derecesi

    0/-, 0/0, 0/1

    1/0, 1/1, 1/2

    2/1, 2/2, 2/3

    3/2, 3/3, 3/4

    Kategori O: Yuvarlak opasi te yoktur ya da

    kategori l'den daha az bulunur.

    Kategori 1: Yuvarlak opasiteler kesinlikle

    var, fakat sayıları çok değildir.

    Kategori 2: Çok sayıda yuvarlak opasite var

    ancak normal akciğer dokusu tüm akciğer a-

    lanlarında görülür.

    Kategori 3: Yuvarlak opasiteler sayılamaya

    cak kadar çoktur. Normal akciğer dokusu

    kısmen ya da tümü ile kapalıdır. Aynı dere-

    celendirme düzenli olmayan (irregüler) opa~

    siteler için de uygulanır.

    Büyük Opasiteler

    A Opasite- Büyük çapı 1-5 cm'e kadar olan veya büyük

    çapları toplamı 5 cm'yi geçmeyen opasiteler.

  • - 10 -

    B Opasite- A opasiteden büyük, bir ya da birden çok

    opasitenin toplamı sağ akciğerin 1/3'Unü geçmeyen opasiteler

    C Opasite- Toplamları sağ akciğer yüzeyinin 1/3'Un-

    den fazlasını kaplayan bir veya birden çok opasiteler.

    Düzenli Olmayan Opasiteler (Irregüler)

    s Opasite- İnce düzensiz ya da lineer opasi teler,

    t Opasite- Orta derecede düzensiz ( irregüle r) opasi-

    teler,

    u Opasite- Kaba, düzensiz opasiteler.

    Tüm opasi teler yerleştikleri bölgelere göre klasik

    akciğer zonları ile belirtilir;

    RU - Sağ üst zon

    RM - Sağ orta zon

    RL - Sağ alt zon

    Simgeler

    LU - Sol üst zon

    LM - Sol orta zon

    LL - Sol alt zon

    ax - Küçük yuvarlak opasitelerin birleşmesi

    bu - Büller

    ca - Akciğer ya da plevra kanseri

    en - Küçük pnömokonyotik opasitelerde kalsifikasyon

    cp - Cor-pulmonale

    ev - Kavite

  • - 11 -

    5. PNÖMOKONYOZ TÜRLERİ

    5.1 Silikozis

    Silisyum dioksi tin solunmasıyla oluşan fibrotik bir

    akciğer hastalığıdır. Silisyum dioksit doğada çok yaygın o-

    larak bulunur. Kum saf ·silikadır. Granit% 20-70, arduvaz

    % 40 silisyum dioksit içerir. Endüstrinin çeşitli dallarında

    çalışan işçiler, silika tozuna maruz kalmaktadırlar. Siliko-

    zis oluşmasında risk taşıyan iş grupları şöyle özetlenebi-

    lir (42).

    1. Maden ocakları

    2. Taş ocakları

    3. Metalürji endüstrisi

    4. Seramik endüstrisi

    5. Boyalar

    6. Cam endüstrisi vb.

    Patoloji:

    Silikozis; 10-20 yıl gibi uzun sürede gelişen, akci-

    ğerler ve plevra arası fibröz bantlar oluşması ve parankimde

    değişik büyüklükte sert, gri-siyah renkli si likotik nodül-

    lerle karakterize bir hastalıktır. Silikotik nodüllere akci-

    ğerlerin üst ve alt loblarının apikal ve posteriyor segment-

    lerindedaha çok rastlanır. Hilusa yerleşenler buradaki lenf

    ganglionlarını büyütür (27).

    Silikozisin oluş mekanizması hakkında bu güne dek pek

    çok teori ileri sürülmüştür. En çok benimseneni, immunolojik

  • teoridir. Buna göre;

    makrofajlar tarafından

    - 12 -

    alveollere ulaşan

    fagosite edilir.

    toz partikülleri

    İnert partiküller

    zararsız hale getirilebildiği halde, silis partikülleri mak-

    rofajların duvarını harabeder ve parçalanıp ölmelerine neden

    olur. Parçalanan makrofajdan açığa çıkan lizozomal enzimler

    fibrobroblast proliferasyonunu hızlandırır, kollogen doku

    oluşumu artar. Oluşan kollogen antijenik etkiye sahiptir.

    Antikollogenik antikor oluşumuna yol açar. Daha sonra kollo-

    gen lifler arasında amiloide benzer bir madde toplanır, kol-

    logen hyalinize olur (27).

    Silikoziste masif fibrozis, küçük nodüllerin bir a-

    raya gelmesi ile oluşur. Hastalığın hızlı ve akut şekille

    lerinde masif lezyondan çok, yaygın fibrozis oluşmaktadır.

    Bu olguların bir kısmının ilerlemesinde tüberküloz gibi miko~

    :bakteri L enfeksiyonlarının rolü olabilmektedir. Enfeksiyona

    karşı direncin bozulması, makrofajlar üzerine olan toksik et-

    kiden ileri gelebilir (27, 45).

    Komplike olmayan, basit hastalık tipi yavaş ilerler.

    Silikotik nodüller etraf dokuda az değişiklik yaparlar ve

    hyalen dejenerasyona uğrayarak fibrozise dönüş~r, yavaşça

    büyüyerek eriyip birbirleri ile kaynaşırlar (25, 27).

    Geniş fibrotik dokuların santral bölümlerinde kan

    dolaşımının iyi yapılamamasından dolayı oluşan nekroz sonu-

    cu kaviteleşmeler görülebilir.

    Silikotik nodülün dış tabakalarında bulunan silikat

    bileşikleri sürekli olarak dışa doğru kayar, lezyonun iler-

  • - 13 -

    leyici özellik kazanmasına neden olur. Kişi silisyumlu or-

    tamdan uzaklaştıktan sonra da akciğerdeki lezyonun ilerleme-

    sinin nedeni budur (27, 41).

    Akut Silikozis

    Çok miktarda silis tozunu soluyanlarda 3-5 yıl gibi

    kısa sürede silikozis gelişebilir. Bu hastaların akciğerleri

    sert ve ödemlidir. Plevrada fibröz yapışıklıklar bulunmaz.

    Buna karşın interstisyel pnömoni bulunur (41).

    Silikozis + Tüberküloz

    Silika ile tüberküloz basilleri arasında bir siner-

    j izmin varlığı, tüberkülozun katılması ile silikotik lezyon-

    ların daha hızlı ve önemli bir gelişme gösterdiği bilinmek-

    tedir. SSK Süreyya Paşa Sanatoryumu'nda yapılan bir araştır

    mada 130 pnömokonyozlu hastadan 57' sinde tüberküloz basili

    saptanmıştır. Bu olay deneysel olarak da gösterilmiştir

    ( 25). Si lika eşliğinde tüberküloz basillerinin daha hızlı

    geliştiği, normal koşullarda virulan olmayan basil suşları

    nın progressif bir tüberküloza yol açtığı bildirilmiştir

    ( 14). Ancak maden işçilerinin çalışma koşullarının kötü,

    gelir düzeylerinin düşük olması nedeniyle beslenme bozukluğu

    ve buna bağlı olarak enfeksiyonlara karşı vücut direncinin

    yeterli gelişemeyeceği de karşı görüş olarak öne sürülmekte-

    dir.

    Silikozis + Obstrüktif Akciğer Hastalığı

    Silikozis, oluşturduğu fibrozis ve silikotik nodül-

  • - 14 -

    ler nedeniyle akciğerde obstrüktif ve restriktif bozuklukla-

    ra yol açar. Silikozis tanısı alan veya ayrıca sigara için

    hastada,. buna bağlı gelişen kronik bronşit silikozisle daha

    da artacaktır (14).

    Semptom ve Klinik Bulgular

    Silikozisli hastaların çoğunda genellikle belirti

    yoktur. Uzun yıllar sonra yakınmalar başlar. Sigara içen

    hastalar, öksürük ve balgam çıkarma yakınmalarını sigaraya

    bağladıkları için önemsemezler. Zamanla hastalık ilerler.

    Önc~leri eforla gelen nefes darlığı, sonra sürekli hale dö-

    nüşür. Hasta yardımcı ·soll,lnum kaslarını kullanmaya başlar.

    Akciğer parankimindeki fibrozis arttıkça pulmoner hipertan-

    siyon ve daha sonra kor pulmonale gelişir (27).

    Fizik muayenetje erken devrede patolojik bulgu sap-

    tanmaz. İleri formlarında akciğerlerde bilateral inspratuar·

    ve ekspratuar ronküsler, tbc eklenmişse lezyon tarafında

    raller alınabilir. Eğer kor pulmonale gelişmişse, kalp yet-

    mezliği bulguları vardır.

    Radyolojik Bulgular

    Silikozis radyolojik olarak, basit ve komplike sili-

    kozis, silikotüberküloz olmak üzere gruplar halinde incele-

    nir (27, 41). Radyolojik sınıflandırma pnömokonyozların sı

    nıflandırıldığı bölümde ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

    Basit silikozis O/O'dan 3/4'e kadar yaygınlık göste-

  • - 15 -

    ren çapları 1.5 mm, 1.5-3 mm ya da 3-10 mm arası nodüller-

    dir. Zamanla bu nodüller birleşir; A, B ve C opasitelere dö-

    nüşerek komplike silikozları oluşturur. Bu lezyonlar genel-

    likle üst ve arka zanlarda ·yer alır. Özellikle ilerlemiş C opa-

    si telerde lezyonlar ~kciğerlerin büyük bir bölümünü kaplaya-

    rak kompansatris amfizemlerin ortaya çıkmasına neden olur.

    Hastalık ilerledikçe fibrozis artar ve yaygın, progressif

    fibrozisler dikkati çeker.

    Silikozislerde hiler adenopati her dönemde vardır.

    Lenf bezlerindeki yumurta kabuğuna benzer kalsifiye görünüm

    (egg. shell) silikozis tanısı için patognomoniktir (25, 27).

    Komplike silikozise tüberküloz eklenmişse, radyolo-

    j ik değişiklikler her zaman belirgin olmayabilir. Küçük no-

    düler gölgelerin hızlı bir biçimde gelişmesi veya kavitenin

    bulunuşu tüberkülozu düşündürmelidir. Kesin tanı bakteriyo-

    lojik incelemeyle konulur (27).

    Solunum Fonksiyon Testleri (SFT)

    Silikozisin tanısından çok, hastalığın geleceği ve

    işçinin sürekli iş görmezlik oranının saptanmasında SFT önem

    taşır.

    Hastalığın erken dönemlerinde solunum fonksiyonları

    normaldir (ILO kategori 2-3). İleri formlarda, ise reziduel

    volumun, total akciğer kapasitesine oranı (RV /TLC) artar.

    Zorlu eksprat~a~- volüm yüzdesi (FEV %) ve maksimum istemli

    ventilasyon (MVV) düşer. Olay ilerledikçe vi tal kapasitede

  • - 16 -

    (VC) düşme görülür. Ventilasyon-perfüzyon oranı bozulur

    ( 25' 27) •

    5.2 Kömür İşçisi Pnömokonyozu

    Uzun süre solunan kömür tozlarının akciğerde birik-

    mesi sonucu oluşan pnömokonyoza kömür işçisi pnömokonyozu

    denilmektedir. Eğer pnömokonyoz salt kömür tozuna bağlı ge-

    lişmişse, "Basit kömür işçisi pnömokonyozu" silikozisle be-

    raberse "Antrako-silikozis" enfeks'iyon eklenmesi sonucu tab-

    lo ilerlemişse "Progressif Massif Fibrozis" adını almakta-

    dır (25).

    Çok eski çağlardan beri bilinen kömür madeni, ancak

    XIX yy. da İngiltere'de başlatılan endüstri ~evriminden son-

    ra önem kazanmıştır. Kömür yer kabuğunun derinliklerinde

    olabildiği gibi, bazan yüzeysel damarlar olarak da bulunabi-

    lir. Bu nedenle kömür madeni işletmeleri açıkta ya da yeral-

    tındak{ ocaklarda yapılır. Yeraltında değişik derinlikte bu-

    lunan çalışma yerlerine galeri denir. Bu galeriler toprağın

    değişik derinliklerinde birbiriyle bağlantılı bir ağ oluş

    tururlar. Kömür madeninde galeri açma işini yapan lağımcı,

    tabancı, domuzdamcı karışık tozla (silis+kömür tozu) çalış

    tığı halde, kömür damarında çalışan kazmacı yoğun kömür tozu

    solumaktadır. Ayrıca maden kömürünün yapısında da silisyum

    vardır. Eğer maden kömürü % 18' den çok kuvartz içeriyorsa

    akciğerde oluşan lezyonlar silikozise benzer, % 18' den az

    kuvartz içeriyorsa kömür tozu pnömokonyozu tipiktir (27).

    XIX. yy. da Meiklejohn (27); kömür madeni işçileri-

  • - 17 -

    nin akciğer değişikiiklerini ilk kez inceleyen bilim adamı

    dır. Önceleri kömür işçileri pnömokonyozundan sadece· silis-

    yum bileşikleri sorumlu tutulmuş, ancak Collins ve Gilchrist

    daha sonra Gollgh'ın (27) araştrrmaları sonucu, kömür tozu-

    nun da tek başına pnömokonyoz yapabileceği ortaya konulmuş

    tur.

    Patoloji

    Otopsi bulgularında akciğer gri-siyah renktedir. Ke-

    sitte bronş çevresinde belirgin kömür tozu nodülleri ve ma-

    külleri görülür.

    Mikroskopik muayenede, kömür yüklü makrofajlar, pe-

    ribronşiyal ve bronşiyolo-alveoler bölgede, fibröz doku i-

    çinde yer almıştır. Kömür tozu nodülleri yıldız şeklinde de-

    metler halinde uzanan ve daha çok retikülin liflerinden o-

    luşmuş yumak biçiminde görülür.

    Kömür tozlarını fagosite eden makrofajlar, respira-

    tuar bronşiyolleri ve bunların çevresindeki muskuler dokuyu

    delerek, peribronşiyal ve perivasküler bölgelerde toplanır,

    bu bölgede dokuyu kalınlaştırırlar. Esnekliği kaybolan bron-

    şiyolun üst kısmı dilate olur. Dilatasyon bölgelerinde duvar

    harabiyetine bağlı fokal amfizemler gelişmeye başlar. Kömür

    tozları, silis tozları ile karışıksa, tabloya fibrozis de

    eklenir. Progressif Ma~sif Fibroziste olaya tüberküloz enfek-

    siyonu katıldığı için tUberküloz infiltrasyonu ve kaviteleri

    sık olarak üst loblarda fibrotik doku ve fokal amfizem odak-

    ları arasında yer alır (27, 36).

  • - 18 -

    .Caplan Sendromu

    1953 yılında Caplan, romatoid artritli kömür işçile

    rinin akciğerlerinin periferik bölümlerinde, yuvarlak ve

    birbirinden ayrı, sınırları belirli büyük opasiteler tanım

    lamıştır. Progressif Massif Fibrozisten değişik · olarak, bu

    lezyonlar yalnızca üst loblarda değil, tüm akciğer alanla-

    rında bulunabilir. Bazı olgularda, akciğer bulguları artri-

    tik değişmelerden daha önce ortaya çıkar. Akciğerdeki 5-15

    mm çapındaki yuvarlak gölgeler genellikle kavi teleşir. Sık

    görülen bu kavi teler hastalığın karakteristik belirtisidir

    (25, 27).

    Semptom ve Klinik Bulgular

    Kömür işçisi pnömokonyozunda en çok öksürük ve siyah

    renkli balgam çıkarma yakınmaları vardır. Antrako-silikozis

    ve progressif massif fibroziste nefes darlığı da yakınmalara

    eklenir. Tüberküloz enfeksiyonuna bağlı hemoptiziler görü-

    lebilir. Caplan sendromunda ise ilave olarak eklem ağrıları

    vardır.

    Fiz.ik muayenede erken dönemde belirgin bulgu saptan-

    maz. İleri dönemlerde gelişen kronik obstrüktif akciğer has-

    talığına bağlı göğüs ön-arka çapında artma, bilateral inspi-

    ratuar ve ekspiratuar ronküsler, tüberküloz eklenmişse raller

    ve kavitelere bağlı amforik solunum duyulur.

    Radyolojik Bulgular

    K.İ.P. da akciğer grafilerinde retiküler bir görünüm

    olmakla birlikte, küçük opasiteler de vardır. Bu opasiteler

    akciğerlerinherhangi bir yerinde olabildiği gibi daha çok üst

  • - 19 -

    zonlardadır. Opasiteler linear (irregliler) ya da nodliler

    (regüler) olabilir (36).

    Antrako-silikozis ve progressif massif fibrozisle,

    büyük opasiteler (A, B, C) fibrotik alanlar, tüberkliloz in-

    filtrasyonu ve kaviteler dikkati çeker (36).

    Solunum Fonksiyon Testleri

    Kömür işçisi pnömokonyozunda, solunum mekaniği, ak-

    ciğer dolaşımı ve gaz değişimi, özellikle difüzyon kapasite

    bozukluğunun radyolojik bulgularla paralellik göstermesi

    beklenir. Ancak yapılan çalışmalar, akciğer lezyonlarıyla

    solunum fonksiyonları arasında her zaman paralel bir iliş

    kinin bulunmadığını göstermiştir (27, 44).

    Radyolojik bulguları normal ya da minimal değişiklik

    gösteren olgulardaki solunum fonksiyon bozukluklarının bir

    bölümü, eklenen kronik bronşitten kaynaklanır. Residüel vo-

    lumde (RV) hafif artış, zorlu ekspiratuar volum birinci sa-

    niyede ( FEV ı) hafif düşüş, diflizyonda ise normal değerler

    bulunmuştur (27).

    Progressif massif fibrozis ve Caplan sendromunda

    zorlu ekspiratuar volum ve total akciğer kapasitesi azalmış,

    hava akımı direnci ile rezidüel volum artmıştır. Rezidüel

    volumun total akciğer kapasitesine oranının artması ve lez-

    yonların yaygın olduğu olgularda vi tal kapasitenin düşmesi

    · gözlenir ( 27, 36).

  • - 20 -

    Daha ileri dönemlerde restriktif değişikliklerin

    artması nedeniyle kompliyans düşer, difüzyon, ventilasyon-

    perfüzyon oran bozuklukları ortaya çıkar. Arter~el oksijen

    parsiyel basıncı azaldıkça, pulmoner arter basıncı arttığın

    dan sonunda pulmoner hipertansiyon oluşur (25, 27).

    5:3 Asbestozis

    Asbestozis, asbest liflerinin solunmasıyla oluşan

    bir pnömokonyoz türüdür. Ülkemizde pamuktaşı, küskülü taş,

    dağ köselesi, sicim taşı, vb. yöresel isimlerle anılan as-

    best, y~nıcı olmayan ve filamanlara ayrılabilen altı doğal

    minerale verilmiş ticari bir isimdir; Krizotil, amozit, kro-

    sidoli t, antofili t, tremolit ve aktinolit. Piyasada yaygın

    olarak kullanılan sadece ilk üçüdür. Krizotil serpentin gru-

    bu minerallerin bir üyesidir. Amosit ve diğerleri amfibol

    grubuna aittir (10).

    Krizotil, (Beyaz Asbest) halen dünyadaki asbest tü-

    ketiminin % 95' ini kapsar. Kanada madenlerinden çıkartılıp

    ihraç edilen yegane asbest tipidir. Lifleri yüksek gerilime

    dirençli, alkalilere karşı dayanıklı, yüksek esneyebilme ve

    iyi bükülebilme özelliklerine sahiptir (4, 10).

    Krosidoli t (Mavi Asbest) asbest lifleri içinde en

    kuvvetlisidir. Yüksek gerilime ve asitlere direnci vardır

    ·(10).

    Amozit (Kahverengi Asbest) ısıya karşı çok dayanıklı

    ve oldukça esnektir, ama kuvvetli asit ve alkalilere karşı

  • - 21 -

    duyarlı olabilir. Gerilme kuvveti, krizotil veya krosidolit-

    ten daha azdır ve bükülebilme yeteneği vardır (10).

    Asbest, pratik uygulamada geniş bir alanda kullanıl

    maktadır. Bunların başlıcaları (10, 27).

    a) Asbestli çimento endüstrisinde, boru ve oluklu

    levha yapımında,

    b) Tekstil ve kağıt ürünlerinde yanmayı güçleştirici

    olarak,

    c) Fren ve debriyaj sistemlerinde sürtünme malzemesi

    olarak,

    d) Vinil yer karolarında kullanılan sentetik plasti-

    ğin aşınmasına karşı direncini arttırmak,

    e) Asfalt kaplı yollarda birleştirici yapıştırıcı

    madde olarak,

    f) Reçine, plastik, kalafat ve salmastralarda dolgu

    maddesi olarak,

    g) Pil kutularında, muhafazalarında, asit pompala-

    rında, valf ve contalarda direnç sağlayıcı olarak,

    h) Gıda, ilaç ve kimya sanayilerinde filtre maddesi

    olarak,

    i) Binalarda ve borularda, kazanlarda yalıtıcı ola-

    rak,

    j) Petrokimya endüstrisinde, toprak ıslahında, en-

    düstriyel temizleyicilerde kullanılmaktadır.

    Asbestin endüstride kullanılmasından (19.yy. sonu)

    bir süre sonra, tehlikeleri de anlaşılmaya başlamıştır.1906'

  • - 22 -

    da Dr. Montaque Murray, daha sonra İngiltere'de Sanayi Has-

    talıkları Tazminatı Dairesi Komisyonu tarafından tanımlanma

    ya başlayan hastalığa ait ilk vakayı rapor etmiş, Asbesto-

    zis'in ilk komple tanımı 1927'de yayınlanmıştır (10).

    Asbestozis çok küçük asbest liflerinin 20-40 yıl gi-

    bi çok uzun süre solunması ve bunların akciğerlerde birike-

    rek fibrozis oluşturmasından kaynaklanmaktadır. İlk maruz

    kalma ile ilk belirtilerin görülmesi arasında geçen ortalama

    süre 17 yıldır. Asbestozis habis olmadığı gibi mutlaka ölüm-

    le de sonuçlanmaz, ancak solunum yetmezliğine, akciğer kan-

    seri ve mezotelyomaya yol açabilir (7, 10).

    Ülkemizde Diyarbakır ve Çermik -Nevşehir- gibi bazı

    yörelerde sıva ve badana olarak kullanılan beyaz toprağın

    asbest içerdiği ve bu yöre halkında asbestozis bulunduğu Dr.

    Yazıcıoğlu ve arkadaşları tarafından gösterilmiştir (43).

    Patoloji

    Asbestozis, · plevrada yoğun fibrotik kalınlaşma yer

    yer sert hyalen plaklar akciğerde asbest cisimcikleri ve

    asbest lifleri içeren, fibrozisle karakterize bir hastalık

    tır. Akciğerlerin kesit yüzeyinde çevreleri fibröz kalınlaş

    ma gösteren, bronşiy ellerin büzüşmesine ve bronşektazilere

    bağlı bal peteği görünümü vardır. Plevrada daha çok postero-

    lateral ve bazal bölümlerden diyafragma tendonlarına uzanan

    kalsifiye plaklar, asbestozis için karakteristik bulgudur.

    Kalsifikasyon daha çok paryetal plevraya yerleşmesine karşın

  • - 23 -

    visseral plevrada fibröz plöreziler vardır (6, 25, 27).

    Mikroskopide alveollerde fibrotik bir ağ içinde,

    makrofajlar ve asbest cisimcikleri görülebilir. Plevral

    plaklar, birbirlerine paralel dizilmiş kollogen lifler ve

    merkezde kalsifikasyondan oluşmuştur. Plaklarda asbest ci-

    simcikleri bulunmaz (27).

    Hinson ve arkadaşları, asbestozisi akciğerde kapla-

    dığı alana ve fibrozisin yaygınlığına göre gruplara ayırmış

    lardır.

    Akciğerde asbestozisin kapladığı alana göre (27);

    (1) Yok

    (2) % 25'den az

    (3) % 25 - 50 arası

    (4) % 50'nin üstünde

    Fibrozisin yaygınlığına göre;

    (1) Yok

    (2) Minimal derecede: Genellikle alt loblarda respi-

    ratuar bronşiyollerin çevresinde asbest cisimcikleriyle re-

    tikülin liflerinin proliferasyonu vardır.

    (3) Düşük derecede: Respiratuar bronşiyollerde, re-

    tikulin proliferasyonu, bronşiyollerin lümeninde, makrofaj-

    larda veya serbest olarak, asbest cisimcikleri ve lifleri

    gözlenir. Alveoler duktuslarda hastalık başlamıştır. Bu

    gruba asbestozisten önceki asbestoz reaksiyonu adı verilir.

  • - 24 -

    (4) Orta derecede: Peribronşiyal retikUlin lifleri

    proliferasyonu çok artmıştır. Bronşiyol duvarları kalın

    laşmıştır. Bazı vakalarda alveoler epitelde kuboidal meta-

    plazi başlamıştır.

    ( 5) Yaygın derecede: Kollogen fibriller geniş bölge-

    leri kaplamıştır. Bazı alveol duvarları kuboidal epi telle

    örtülmüştür. Distal alveol duvarları fibrozis nedeniyle ka-

    lındır ve genellikle asbest cisimcikleri ve fibrilleri göz-

    lenir.

    Asbest liflerinin akciğer dokusunda kanti tatif öl-

    çümleri de yapılabilmektedir. Pooley ve Wagner (1970) elekt-

    . ron mikroskopuyla asbest liflerini ayırdetmişler, Stanley ve

    Cambell (1978) partiküler elektron mikroskopisi ile daha iyi

    gözlenebildiğini belirtmişlerdir. Berkley ve arkadaşları ak-

    ciğer dokusunun elektronik yollarla ve hızlı oksijen akımı

    yardımıyla yakılarak kül haline getirilmesi ile, asbest ci-

    simciklerinin daha kolay görülebileceğini saptamışlardır

    ( 27).

    Balgamda asbest liflerinin veya cisimciklerinin gös-

    terilebilmesi için iki saatlik balgam toplanıp santrifüje

    edilerek özel boyama yöntemleri uygulanmalıdır. Kesin sonuç

    için işlemin bir kaç kez tekrarlanması gerekir (26).

    Solunan asbest lifleri respiratuar bronşiyollere ve

    alveollere yerleşerek, burada makrofajların toplanmasına ne-

    den olmaktadır. Asbest liflerinin bir kısmı makrofajlar ta-

    rafından inert hale getirilebilir, bu tür lif asbest cisim-

    ciği adını alır. Asbest fibrilleri asbest cisimcikleri ve

    makrofajlar, perivaskuler, peribronşiyal bölgelerde fibrozis

  • - 25 -

    oluşumuna yol açarlar.

    Miller ve Kagan ( 27), farelere ağızdan krosidol:i. t

    lifleri verdikten sonra, alveoler ve peritoneal makrofajla-

    rın membran yüzeyi reseptörlerinin c3

    kompleman komponentin-

    de ve IgG seviyesinde artış izlemişlerdir.

    Davis ve arkadaşları farelere ağızdan krisotil ve-

    rildiğinde makrofajlar tarafından lizozomol enzimlerin açığa

    çıktığını gözlemişlerdir. Wilson Gaumer ve Sal vaggio ( 27)

    silika kristallerinde olduğu gibi asbest liflerinin de peri-

    feral lokositler için kem9taktik faktör oluşmasına, komple-

    man sisteminin aktivasyonuna lizozomal enzimlerin salınması

    na neden olduğunu gözlemişlerdir. Hasselbacher (27) farelere

    6 aylık periyotlarla krosidoli t asbest inhale ettirmiş ve

    alveoler makrofajlar yüzeyinde kompleman komponenti depozis-

    yonu gözlemiştir.

    Kang ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada asbestozis

    tanısı alan hastaların, sirkülasyonundaki T. lenfositlerin

    fonksiyonunda azalma izlemişlerdir. Bu azalma muhtemelen

    hücresel immün cevabın bir veya birkaç komponentindeki fonk-

    siyon azalmasıdır. Defektif supressor T hücre fonksiyonunun

    asbestozisli akciğerde karsinoma gelişmesindeki rolü olması

    muhtemeldir (27).

    Semptomlar ve Klinik Bulgular

    Asbestozisin başlangıcında genellikle belirti yok-

    tur. ~lk dikkati çeken belirti efor dispnesidir. Akciğerdeki

    fibrozise plevral plakların eklenmesiyle nefes darlığı da

    artar. Öksürük ve balgam çıkarma görülebilir. Balgam genel-

  • - 26 -

    likle mukoid vasıftadır ve sabahları daha çok görülür. Eğer

    bronşiyal karsinoma gibi komplikasyon eklenmişse hemoptizi-

    ler olabilir.

    Fizik muayenede akciğerde özellikle alt bölümlerde

    inspirasyonda ve ekspirasyonda raller (krakman) duyulur.

    İleri dönemlerde parmaklarla çomaklaşma, pulmoner. osteoar-

    tropati gelişir (10, 27).

    Radyolojik Bulgular

    Asbestozis bulguları akciğer parankiması ve plevra-

    daki değişikliklere göre özellik gösterir. Parankimde, sili-

    kozis ve K.İ.P.'da görülen nodüler gölgelere karşılık, asbe-

    toziste linear ve irregüler opasiteler dikkati çeker. Özel-

    likle alt zonlarda kistik bal peteği görünümü, kalp gölge-

    sinde belirsizlik, interlo~er septalarda kalınlaşma, plevra-

    da kalınlaşma ve kalsifiye plaklar asbestozis için tipik

    bulgulardır (25, 27).

    Solunum Fonksiyon Testleri

    Asbes toz iste, radyoloj ik bulgular o.rtaya çıkmadan

    solunum fonksiyonları bozuk olabilir. Restriktif tipte bo-

    zukluk vardır. Diffüz fibrozisin.bulunuşu ve plevral plaklar,

    vi tal kapasite ve inspirasyan kapasitesinde azalmaya neden

    olur. Difüzyon kapasitesi, kompliyans düşmüştür (25). Arter-

    yel oksijen parsiyel basıncının düşük olmasına karşılık ar-

    teryel karbondioksit parsiyel basıncı normaldir (27).

  • - 27-

    Komplikasyonları

    Asbestozisin en önemli komplikasyonu plevral ve

    peritoneal mezotelyomalar ve bronkojenik karsınomalardır.

    Selikoff ve arkadaşların 152 asbest işçisini 20 yıl izleye-

    rek, 339'unda asbestozis geliştiğini saptamışlardır (25).

    Barış ve arkadaşları Mihaliççik yöresinde 58 yer-

    leşme yerinde yaptıkları araştırmada %3 oranında asbesto-

    zisli hasta sap~amışlardır (25).

    1960'da Wagner Güney Afrika'nın krosidolit maden

    bölgesinden elde edilen verileri kullanarak, mezotelyoma'nın

    asbeste maruz kalma ile ilgili olduğunu yayınlamıştır (8).

    Asbestozisli insanlarda akciğer kanserinin bulun-

    ması 1935'denberi bilinmektedir. 1945'de Mereweather'in ge-

    riiş kapsamlı yayınından sonra 1955'de Doll'un yaptığı epide-

    miyolojik Çalışma ile asbestle çalışan işçiler arasına ak-

    ciğer kanserinin artmakta olduğu kesinlik kazandı (10).

    Selikoff ve arkadaşları yaptıkları araştırmada as-

    bestozisli insanlardan sigara içenlerde akciğer kanserinin

    içmeyenlere oranla daha fazla olduğunu sapltadılar (10).

    Asbestozis'de gelişen fibrozise bağlı olarak alt

    loblarda bronşektazi, kronik obstrüktif bronşitis ve amfizem

    ve meydana gelir (27).

  • - 28 -

    5.4 Bisinozis

    Bisinozis terimi 1877 yılında Proust tarafından ta-

    nımlanmış ve 1902' de İngiltere' de Oli ver, pamuk tozlarına

    maruz kalma sonucu hafif dispneden irreversible hava yolu

    obstrüksiyonuna kadar değişen, göğüs ağrısı ve öksürük gibi

    semptomlarla seyreden bir . hastalık olduğunu belirtmiştir.

    İngiltere' de 30 yıldanberi pamuk endüstrisinde genellikle

    gözden kaçan bisinozis, sıklıkla Lancashire pamuk işçilerin

    da (Shilling, 1956) ve Kuzey İrlanda keten işçilerinde (Smi-

    ley 1951) kirli göğüs (Poucey Chest) olarak biliniyordu. Da-

    ha sonra İskoçya'da (Smith ve ark. 1962) Hollanda' da, Alman-

    ya'da, İsviçre'de Amerika'da, Yunanistan'da, Mısır'da, Hin-

    distan'da, Tayvan'da (Bouhuys ve ark. 1967), İsrail'de

    (Chawat ve Mordish, 1963) rapor edildiği görülmüştür (27).

    Ülkemizde Taşköprü Kendir Fabrikası' nda çalışan 70

    işçiden ll'inde (Topuzoğlu, 1970), yine üç ayrı işyerinde ya-

    pılan çalışmalarda % 15. 5-% 25 ve % 87 oranında bisinozis

    bulunmuştur (25, 38, 39).

    Bisinozis, ençok çırçırda, pamuk tekstil sanayiinde,

    balya açanlarda, harman, hallaç ve tarak dairelerinde çalı

    şanlarda görülmektedir. Sigara içmek hastalık riskini arttı

    rır (39).

    Bisinozis, kronik solunum sistemi hastalığı olması

    ve toza bağlı gelişmesi nedeniyle uzun süre pnömokonyozlar

    arasında yer almıştır. Ancak Uluslararası Çalışma Örgütü' -

  • - 29 -

    nün 1971' de Bükreş' te düzenlediği Mesleki Akciğer Hastalıkları Kongre-

    sinde yapılan görüşmeler sonucu, silikozis ve asbestozisde toza bağlı

    akciğerdeki doku harabiyetinin bisinoziste görülmediği bitkisel tozların

    sadece bronkospazma yol açtığı görüşü ile, bisinozisin pnömokonyoz de-

    ğil, mesleki akciğer hastalığı olduğu kabul edilmiştir (39).

    Patoloji

    Başlangıçta akciğerlerde belirgin bir değişiklik gö-

    rülmez. Fibrozis yoktur. Belki gri siyah pigmentasyon görü-

    lebilir (27).

    İngiltere' de, daha önce bisinozis tanısı almış 43

    pamuk işçisinde yapılan postmortem çalışmada (kontrol grubu

    olmaksızın), 27 kişide (% 67) önemsiz amfizem, 10 kişide (%

    23) sentrlobüler amfizem ve 6' sında (% 14) panlobüler tipte

    amfizem bulguları saptanmıştır (Edwards ve ark. 1975) (27).

    Akciğerlerde mikroskopik olarak minimal fibrozis,

    hava yollarında düz kas hipertrofisi ve müköz gland hiper-

    plazisi, elastik liflerde parçalanma, submukozada inflamas-

    yon görülür (27).

    Araştırmacılara göre bisinozisin etiopatogenezinde

    pamuk tozunun inhalasyonu sonucu histamin gibi bronkokon-

    struksiyon yapan maddelerin solunumu rol oynar. 1971'de Mc-

    Dermott ve arkadaşları pamuk tozu inhalasyonundan sonra 24

    saatlik idrarda histamin metaboliti olan 1 - Metil 4 - imi-

    dazol asetik asit seviyesinde artış gözlemişler, yıkanmış

    pamuk tozu inhalasyonundan sonra ise histamin metaboli tle-

    rinde artış bulamamışlardır (27, 33).

    1

    1

  • - 30 -

    Semptom ve Klinik Bulgular

    Hastaların öksürük, nefes darlığı şikayetleri kronik

    bronşit ve amfizemi düşündürecek özelliktedir. Tanı koymak

    için yeterli bir kanıt olmadığından, uzun yıllar pek çok

    doktor olguları kuşkuyla karşılamıştır. Ancak bisinozis için

    tipik ve önemli bir bulgu işçilerin hafta başı işe geldikten

    5-6 saat sonra göğsünde sıkışma başlaması, bu sıkışıklığın

    yanında bazan irritatif bir öksürük ile hışıltılı bir solu-

    num olmasıdır. özellik taşımayan bu yakınmalar işten ayrıl

    dıktan sonra 1-2 saat içinde düzelir. Ertesi gün tamamen ra-

    hatlar. Aylar ve yıllarca bu tablo sürekli tekrarlar. Bu

    olayın üstünde durulmaz da işyeri değişikliği yapılmazsa '

    tabloya prodüktif bir öksürük ve nefes darlığı eklenir.

    Kronik bronşit, amfizem diye atlanan bu bulgular hastayı

    kor'pulmonale ile ölüme götürebilir (13, 39).

    Schilling ve ark. (1963) klinik bulgulara ve solunum

    fonksiyon testlerine göre hastaları evrelere ayırmışlardır.

    Klinik evreler "C" ile fonksiyonel evreler "F" ile gösteril-

    miştir.

    'Klinik evreler (27)

    Evre Cl/2 Haftanın ilk günleri ara sıra göğüste sıkışma

    vardır.

    Göğüste sıkışma veya nefes darlığı yalnızca

    haftanın ilk günleri vardır.

    j j

    1.

    ıı il ıl j!

    l! ı'

    1 1

  • Evre F o

    Evre F~

    Evre F ı

    Evre F2

    Evre F3

    - 31 -

    Göğüste sıkışma veya nefes darlığı yalnızca

    haftanın ilk günleri değil, haftanın diğer

    günlerinde de vardır.

    İkinci evreye ek olarak solunum kapasitesinde

    azalma veya ventilasyon kapasitesinde azalma

    sonucu sürekli iş göremez durumdadır.

    Fonksiyonel evreler (27)

    Tozun akut etkisena bağlı ventilasyon kapasi-

    tesinde bir değişiklik yoktur.

    Tozun akut etkisine bağlı ventilasyon kapasi-

    tesinde hafif bozukluk olur. Kronik ventila-

    tuar bozukluk yoktur.

    Ventilatuar değişiklik akut etkiyle belirgin-

    dir.

    Ventilasyon kapasitesinde irreversible deği

    şiklikler vardır.

    Ventilasyon kapasitesinde sürekli belirgin

    değişiklikler vardır.

    Radyolojik Bulgular

    Bisinoziste akciğer grafisi belirgin bir özellik

    göstermez.

  • - 32 -

    Solunum Fonksiyon Testleri

    Tanıda önemli bulgulardan biri zorlu ekspiratuar vo-

    lum birinci saniye (FEV ) ölçümüdür. Vardiya öncesi ve son-ı

    rası ölçümde 0.06-0.2 lt. veya daha fazla bir azalma görü-

    lür. Bronkodilatator ilaçlarla bu azalma düzelir (27).

    Kan gazlarından arteryel oksijen basıncında, solunum

    fonksiyonları ile uyumlu olarak azalma vardır.

    Komplikasyonları

    Bisinozisin en önemli komplikasyonu amfizem· ve ona

    bağlı gelişen kor pulmonaledi~ (39).

    Tedavi

    Evre Cı ve c3

    de belirlenen hastalara hemen işyeri

    değişikliği gerekir.

    Proflaktik olarak antihistaminikler, salbutamol, .

    beklametazon ve sodyum kromoglikatdan yararlanılır.

    Önlemede yapılacak en önemli şey, toz kontrolüdür

    ( 27).

    5.5 Diğer Pnömokonyozlar

    a. Alüminyum Pnömokonyozu

    Alüminyum filizleri doğada çok yaygın bulunur. Fa-

    kat serbest metal olarak fazla rastlanmaz. Alüminyum bile-

  • - 33 -

    şiklerinin tozlarının özellikle alüminyum oksit tozlarının

    uzun süre solunmasıyla akciğerde fibrozis oluşur (25, 27).

    Shaver Hastalığı

    Boksit tozlarının (Al 20Hx) solunmasıyla oluşan bu

    hastalık ilk defa 1947 yılında Shaver ve Riddel tarafından

    tanımlandığı için bu adı almıştır. Toz halindeki boksite kok

    kömürü ile demir eklenir ve demir potalarda karbon elektrot-

    larla 2000°C'nin üstünde ısıtılışı sırasında alüminyum oksit

    ve silika parçacıkları içeren beyaz bir duman çıkar. Bu du-

    manların solunmasına bağlı akciğerlerde gri-siyah renkli so-

    li t lezyonlar, plevral kalınlaşmalar ve yapışıklıklar, hi-

    lustan çevreye doğru uzanan fibrotik lezyonlar, büller ve

    plevral blepler oluşur.

    Hastalarda öksürük, mukoid balgam çıkarma, nefes

    darlığı, bleplerin yırtılmasına bağlı spontan pnömotoraks

    bulguları ve ileri dönemlerde parmaklarda çomaklaşma görü-

    lür (27).

    Akciğer grafisinde, iki taraflı diffüz retikülonodü-

    ler lezyonlar, mediastende genişleme, diyafragmalarda yük-

    selme daha sonra üst loblarda bal peteği görünümü göze çar-

    par (25).

    Solunum fonksiyon testlerinde restriktif tipte bir

    bozukluk vardır. Vital kapasite ve difüzyon kapasitesi düş

    müştür (27).

  • - 34 -

    b. Antimon Pnömokonyozu

    Maden ocaklarından elde edilirken genellikle serbest

    silis ile birlikte kurşun, kalay, çinko, demir ve bizmut fi-

    lizleriyle ·bulunur ve siliko-antimonozise neden olur. En çok

    stibnit (SbS 3 ) ile çalışanlarda hastalık gelişir (25).

    Solunum ve deri yolundan organizmaya girer. Solunum

    yolundan girdiğinde rinit, bronşit, septumda perforasyona

    neden olur. Deri yolundan alındığında büyük bölümü kana ge-

    çerek feçesle atılır (27).

    Akciğerlerde bazan radyolojik değişikliklere yol

    açarsa da solunum fonksiyon testleri genellikle normaldir.

    Silis oranı fazla olduğu zaman akciğerlerdeki fibro-

    zis de fazladır (25, 27).

    c. Berilyozis

    Berilyum tozlarının solunmasıyla oluşur. Akciğerler

    den başka karaciğer, dalak ve kemiklerde birikir. Rafine be-

    rilyum elde edilen işyerlerinde 1-3 haftada akut etki nede-

    niyle burun mukozasında hiperemi ödem, ülserasyon ve perfo-

    rasyonlar, trakei t ve bronşite bağlı irri tasyon öksürüğü,

    retrosternal ağrı oluşur (25).

    Radyolojik olarak akciğer ödemi bulguları, bazan mi-

    lier görünüm olabilir.

  • - 35 -

    Solunum fonksiyonlarında difüzyon kapasitesi çok

    düşmüştür. 1-4 hafta içinde tedaviyle düzelebilir (27).

    Tedavide yüksek doz steroid, nasal oksijen ve se-

    konder enfeksiyon varsa antibiyotik yararlıdır. % 10 vakada

    kronik berilyozise geçiş olabilir (25).

    Kronik akciğer berilyozisini 1946 yılında Hardy ve

    _Tabershow ilk kez tanımlanmıştır. 10-15 yıl gibi uzun bir

    sürede gelişen bu hastalık, genellikle floresan madde üreten

    işyerlerinde çalışanlarda görülür (27).

    Akciğer, oluşan fibrozise bağlı lastik kıvamındadır.

    Kesitlerde bronşiyol lümenleri genişlemiş amfizemli alveol ar

    bir yapı seçilir.

    Mikroskopik incelemelerde interstiel bağ dokusunda artma,

    lenfosit ve plasmosit infiltrasyonu, langhans tipi dev hücreler ve bu

    hücreler içinde, sarkoidoziste olduğu gibi inklüzyon cisimcikleri görü-

    lür. Alveol duvarlarında oluşan fibrotik değişiklikler, alveolakapiller

    blok ve akciğerlerde kistik değişiklikler oluşnasına yol açar (27).

    Berilyozis'in patogenezinde immunolojik bir neden

    olduğu düşünülür. Berilyum iyonlarının protein molekülleri

    ile birleşerek antijenik etki yapabileceği deneysel olarak

    gösterilmiştir. BeriJyuma sensitize domuzlardan alınan lenfo-

    sitlerin, normal domuzlara enjeksiyonu ile berilyuma karşı

    deri · hipersensi tivi tesi pasif olarak transfer edilebilir

    (Cirla, Barbiano di Belgiojoso ve Chiappino) (27).

    Klinik olarak, berilyozis, sorkoidozis gibi hiler-

  • - 36 -

    lenfadenôpati, karaciğer, dalak ve böbrek bozukluklarıyla

    seyreder. Deride eritematöz papüller veya vesiküler lezyon-

    lar hatta ülserasyonlar oluşur.

    Laboratuvarda hiperkalsuri, gama globülinlerde artma1

    alkalen fosfatlarda azalma görülür (27).

    Akciğer grafisinde hiler adenopati ve bazan milier

    görünüm göze çarpar. Solunum fonksiyon testlerinde, restrik-

    tif değişiklikler vardır (25).

    Sarkoidozisle ayırıcı tanıda en önemli yöntem Kweim

    testidir. Kweim testi berilyoziste negatiftir. % 1-2 oranın

    da berilyum sülfat veya nitratla ıslatılmış gazlı bezin de-

    riye uygulanmasından 2-3 gün sonra berilyoziste deride eri-

    temli oluşum görülmesiyle de (Patch testi) alınan müsbet so-

    nuç sarkoidoziste görülmez (25).

    Tanıda zorluk çekilen olgularda doku biyopsisi ve

    spektroriıetrik yöntemlerle berilyum saptanması gerekir ( 27).

    d. Sideroik Akciğer

    Saf demir oksi tin akciğerlere fazla zararı yoktur·

    Demir oksit başka metal tuzlarıyla birlikte olduğunda

    Ör: silis tozlarıyla beraberse zararlıdır.

    Siderosilikozis

    Demir madeni işçilerinin akciğerlerinde 10-20 yıl

    gibi sürede hematit (Fe 2o3 ) ve silis tozlarına maruz kalma

  • - 37 -

    sonu oluşan pnömokonyoz türüdür ( 25).

    Makroskopik olarak kiremit renginde olan akciğerler-

    de az miktarda nodüler fibrotik lezyonlar, yaygın fibrozis

    ve fokal amfizemlerle karakterizedir ve genellikle- tüberkü-

    lozun eşlik etmesiyle progressif massif fibrozis gelişir

    ( 25).

    Öksürük, nefes darlığı, kırmızı-kahverengi balgam

    çıkarma gibi bulguları ve akciğer grafisinde, diffüz retikü-

    ler ve nodüler gölgeler bulunması ile diğer pnömokonyozlarla

    fazla farklılık göstermez.

    Solunum fonksiyon testleri uzun süre normaldir. ile-

    ri dönemlerde vital kapasite düşer, difüzyon kapasitesi aza-

    lır (25).

    e. Stannozis

    Kalay ·?ksi t toz ve dumanlarının uzun süre solunması

    sonucu oluşur. Stanni t ( cu2F_~sns 2 ), teali t ( PbZnSnS 2 ) gibi kalay bileşikleri yüksek oranda silika içerir. Maden izole

    .. işinde çalışanlarda.stannozis görülür. Akciğerlerde fibrozis

    . . pek oluşmaz. 2-5 mm çapında gri renkli lezyonlar interlobü-

    ler septalar arasında gözlenir. Belirgin klinik bulgu yoktur

    ( 27).

    Grafit, tungsten karpid, titanyum, saç spreyi vb.

    maddelerde pnömokonyoza yol açmaktadır.

  • - 38 -

    6. TANI VE DEGERLENDİRME

    Pnömokonyozlu hastada klinik olarak spesifik bir be-

    lirti yoktur. Kronik bronşitte olduğu gibi, özellikle efor-

    dan sonra gelen nefes darlığı, kuru öksürük, balgam çıkarma,

    nadiren göğüs ağrısı ve hemoptizi vardır (27).

    Laboratuvar bulgularından sedimantasyon yükselmiş-

    tir, serumda gamaglobün artmıştır. Bunlar spesifik bulgu de-

    ğildir ve pek çok hastalıkta görülebilir.

    Tanıda en önemli laboratuvar yöntemleri akciğer

    fonksiyon testleri ve röntgen filmleridir. Hastanın geleceği

    ve iş göremezlik oranının saptanmasında bu iki yöntem esas

    alınır.

    Pnömokonyozlara bağlı obstrüktif sendromlarda hava

    yollarının daralması sonucu zorlu ekspratuar volum yüzdesi

    (FEV %). ve maksimal istemli ventilasyon (MVV) düşer. Hava

    yolu direncinin artmasına bağlı olarak residüel volum (RV)

    ile total akciğer kapasitesi (TLC) oranı (RV/TLC) artar. Vi-

    tal kapasite (VC) değişmez. Kan gazlarından arteriyel kanda

    parsiyel oksijen basınç (P0 2 ), düşer, karbondioksit parsiyel

    basıncı (PC02

    ) artar. Restriktif sendromlarda ise vital ka-

    pasite ve total akciğer kapasitesi zorlu ekspratuar volum

    yüzdesinin normal oluşu karakteristik bir bulgudur. Ayrıca

    zorlu ekspratuar volum birinci saniye (FEV ) ve inspirasyon ı

    kapasitesi (IC) de düşük bulunur. Kan gazlarında, oksijen

    parsiyel basıncı düşük, karbondioksit parsiyel basıncı nor-

  • - 39 -

    maldir. Akciğerde diffüz fibrozise neden olarak restriktif

    tipte solunum fonksiyon bozukluğu asbestozis ve silikoziste,

    hava yollarında daralmaya neden olup obstrüktif tipte solu -

    num fonksiyon bozukluğu da kömür işçisi pnömokonyozunda gö-

    rülür (19, 35).

    Pnömokonyoz için kesin tanı yöntemi açık akciğer bi-

    yopsisidir. Ancak yöntemin zor ve riskli olması nediniyle

    daha çok postmortem çalışmalarda uygulanır (13).

    Ülkemizde pnömokonyoz tanısı, işçinin iş öyküsü, iş

    yeri inceleme raporu, klinik bulgular, akciğer grafisi, so-

    lunum fonksiyon testleri ve kan gazlarının tetkik edilmesi

    ile konulmaktadır.

    7. AYIRICI TANI

    Ayırıcı tanıda en önemli kriter hastanın iş ana.mne-

    zinin iyi alınmasıdır. Hangi işi yaptığı, ne tür maddelere

    maruz kaldığı ve ne kadar süre çalıştığı öğrenilmelidir. Da-

    ha sonra fizik muayene ve laboratuvar tetkiklerinden de rad-

    yoloj ik muayene önem taşır (11).

    Pnömokonyozun en çok karıştığı hastalıkların başında

    tüberküloz gelir. Özellikle akut milier tüberküloz pnömokon-

    yozun en çok karıştığı hastalıklardan biridir.

    Progressif massif fibrozis ve Caplan sendromu, kavi-

    teli akciğer tüberkülozu ve neoplazmlarla karışabilir.

  • - 40 -

    Lenfanjitis karsınamatoza, ekstrensek allerjik

    alveoli tis, akciğer ödemi, sarkoidozis vb. hastalıklar da

    pnömokonyozla karışabilecek hastalıklar arasındadır (14, 40~

    8. KORUNMA

    Korunmada tıbbi ve teknik korunma yöntemleri ile

    sağlık eğitimi gibi konular vardır. Önlemler etkili bir şe-

    kilde uygulandığında pnömokonyozda başarılı bir korunma sağ-

    lanabilir (39).

    Tıbbi Korunma (39)

    a) İşe giriş muayeneleri : İşyeri hekimi, pnömokon-

    yoz tehlikesi mevcut olan işlerde çalıştırılacak işçilerin

    tam olarak (klinik ve radyolojik) muayenesini yapmalı, akci-

    ğer parankimasında sekeller, kronik bronşit, amfizem, bron-

    şektazi, astına gibi hastalığı bulunanların bu tür işlerde

    çalıştırılmasına engel olmalıdır.

    b) Aralıklı kontrol muayeneleri: Risk altında olan

    işçilerin, 6-12 ay gibi aralıklarla muayeneleri yapılmalı,

    saptanan bulgulara göre tozsuz ya da az tozlu işlere alın

    malı, eğer tüberküloz gibi pnömokonyozun ilerlemesine yar-

    dımcı bir hastalık varsa hemen tedaviye alınmalıdır.

    c) İşten ayrılma sonrası muayeneler: Pnömokonyoz

    ilerleyici bir hastalıktır. Akciğerde lezyon belirlenip iş-

    yeri değişikliği verilen yada malulen emekli olan hastala-

    rın da belirli aralıklarla kontrolü gereklidir.

  • - 41 -

    Teknik Korunma (39)

    Çalışma ortamındaki toz konsantrasyonunun belirli

    aralıklarla ölçümü ve zararsız düzeye indirilmesi için ön-

    lemler alınması teknik korunmayı oluşturur. 8 saat çalışma

    süresince maruz kalınan tozların cinslerine göre müsaade

    edilen azami konsantrasyonlar (MAK ve TLV değerleri) belir-

    lenmiştir. Belirlenen bu değerleri aşmamak için bazı önlem-

    ler almak gerekir. Bunlar:

    a) Toz oluşturan işlerde su kullanılması (yaş yön-

    tem): Tünel açma veya maden ocaklarında galeri açma sırasın-

    da, delici ile birlikte basınçlı su uygulaması, oluşan tozun

    çalışma ortamına yayılmasını büyük ölçüde önlemektedir.

    b) Uygun havalandırma sistemi: Toz oluşan yerde uy-

    gun şekilde yapılan çekici bacalar yardımıyla ortam temiz-

    lenmiş olur.

    c) Kapalı çalışma sistemi: Kırıcı ve parçalayıcı

    araçların kapalı mahfazalar içinde kullanılması tozların

    çevreye yayılmasına engel olur.

    d) Kişisel korunma araçları: Bu konuda çok etkin

    olan ve değişik tipleri bulunan maskelerin iyice tanınması

    ve uygun şekilde kullanılmaları gerekir. Aksi halde maske

    işçiyi bunaltır ve rahatsız eder. Maskeler arasında en uygun

    olanı "Taze havalı solunum maskeleri"dir. Bu tip maskelerde,

    işçinin yüzünün önünden geçen hava akımı ve maske içindeki

    pozitif basınç, dışardan tozların girmesini önleyen baraj

    ' ' :. \

    ~ f l

    ~ 1 1

    '' ~ ·;

    . , .. i

  • - 42 -

    oluşturur.

    e) Ara odacıklar: Toz oluşan bölUmlerle tozsuz bö-lümler arasına, atmosfer basıncı nisbeten yüksek olan oda-

    ciklar yerleştirilmelidir. Bu odacıklar tozun diğer bölüm-

    lere yayılmasını önler.

    f) İkame çalışmaları Bazı işlerde, zararlı toz oluşturan maddeler yerine, zararlı tirlin oluşturmayan madde-

    lerin kullanılması da çok önemlidir. Ör: Bıçak vs. bileme

    işleminde kullanılan kum taşı yerine sentetik taşların kul-

    lanılması yararlı olmuştur.

    Eğitim

    İşçilere belirli aralıklarla kullandıkları madde-lerin zararlı etkileri ve korunma yolları konusunda bilgi

    verilmesi gereklidir.

    9. TEDAVİ

    Pnömokonyozun kesin ve başarılı tedavisi yoktur.

    1960 yılında Schlipkoter ve Brockhaus tarafından orta-

    ya konan Poly-2-Vinil Pyriden N-oxide'in (P204) son yıl

    larda kullanılması yolunda araştırmalar sUrmektedir. Bu

    madde, makrofaj lizisini durdurup fibrozisi inhibe eder.

    Silisyum oksitin sitotoksit etkisini inhibe eder. Silis-

    yum oksit ytiz~yindeki hidroksil· grupları bu maddenin ok-

    sijen atomuyla bağ oluşturarak makrofajlar için zararsız

  • - 43 -

    hale getirilir (13).

    Pnömokonyoza çoğu zaman eşlik eden tüberküloz da

    dikkat edilmesi gereken bir konudur. Pnömokonyoz tanısı alan

    hastalarda sık sık balgamda basil muayene.si yapılmalı, müs-

    bet bulunanlar hemen tedaviye alınmalıdır. Ayrıca kronik

    bronşiti olanlara uygun tedavisi yapılmalıdır.

  • - 44 -

    PNÖMOKONYOZ SORUNU

    Gelişmiş ve gelişmekte olan ulusların tarihinde "En-

    düstriyel Devrim" olarak bilinen temel değişmelerin rolü bü-

    yük olmuş ve toplumsal sarsıntılarla sonuçlanmıştır. Bunun

    ilk örneği İngiltere'de görülmüş ve iş tarihinde derin izler

    bırakmıştır. Buharlı makinaların·bulunuşu geniş bir iş alanı

    doğmasına neden olmuş ve bu kuruluşların çevresinde bulunan

    toplumların tümünün çalışmasını gerektirmiştir. Daha iyi ya-

    şam koşulu umudu ile geniş halk toplulukları bu bölgelere

    akın etmiş, düşündüklerinin tam tersine çok kötü yaşam ko-

    şullarında çalışmak zorunda kalmış ve işçi-işveren uyumsuz-

    luğu tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenden dolayı işe

    devletin el atması, bozuk çalışma koşullarını düzeltmek için

    yasa ve tüzükler hazırlaması gerekmiş.tir. Kuşkusuz bu önlem-

    lerin tıp bilimi ile sıkı ilişkisi vardır. Tıbbın endüstriye

    girmesi doktorun üretim ünitelerine girmesi ile başlamıştır.

    Yapılan uzun araştırmalar ve bunların istatistiksel

    sonuçlarının değerlendirilmesi, üretim ve ülke gelişmesi

    açısından ciddi ekonomik gerçekleri ortaya koymuştur. Her

    türlü sağlık önlemleri alınmış işyerlerinde Çalışan sağlık

    lı kişilerin iş verimi ile, bu nitelikte olmayan işyerlerin

    de çalışanlarınki aynı değildir. Bu gerçek gözönüne alınarak

    yıllık iş verimi yitirilmesi yöneticileri düşündürmüş, çok

    erken ve ciddi olarak bu konulara eğilmelerini zorunlu kıl

    mıştır. Meslek hastalıkları ile ilgili kuruluşların ilişkili

    bulunduğu işçi kitlesi genç ve yaşam süresi uzun kimselerden

  • - 45 -

    oluşmaktadır. Bu kimselerin sUrekli ya da geçici işgöremez

    liği ülke ekonomisine birçok yönden olumsuz etki yapacaktır.

    Genç yaşta kısmen ya da tamamen iş göremez duruma gelenlerin

    sayısı arttıkça bu kitle tam anlamı ile pasif tüketici ola-

    caktır. Normal yoldan emekli olanlarla, malülen emekli

    olanların yaşam süreleri de aynı çizgide değildir. Pnömokon-

    yoz tanısı ile malUlen emekliye ayrılan bir işçi, tekrarla-

    yan solunum sistemi rahatsızlıkları nedeniyle kalan ömrUnün

    yarıdan fazlasını sağlık kurumlarında geçirecektir. Geliri-

    nin ve zamanının bUyük bir kısmını sağlığı için harcayan bu

    kişi, işinde en verimli dönemde çalışacakken, toplumda hasta

    insan muamelesi görecektir. Bu durumun oluşturacağı psikolo-

    jik bozuklukları tahmin etmek gUç değildir. Bu konuda ilgi-

    lilere ışık tutacak ve gerekli önlemlerin alınmasını sağla-

    yacak olan meslek hastalıkları istatistikleridir.

    Ülkemizde 1981-1985 yılları arasında SSK Ankara Mes-

    lek Hastalıkları Hastanesi'ne başvuran hastalardan pnömokon-

    yoz tanısı alanların sayısı 904' tur. Bu sayı sadece bir has-

    taneye başvuran ve tanı alanlara aittir. Diğer sağlık kurum-

    larına başvuranlar ya da hasta olduğu halde hiçbir sağlık

    ' kurumuna başvurmayanlar da olabileceği düşünülürse, konunun

    öneminin görüldüğünden daha büyük boyutta olduğu ifade edi-

    lebilir.

  • - 46 -

    PNÖMOKONYOZA BAGLI İŞGÜCÜ KAYBININ

    HESAPLANMASI

    İş kazası ve meslek hastalığı sonucu oluşan arıza

    ların sigortalının mesleğinde kazanma gücünü ne oranda azal-

    tacağının saptanması SSK sağlık işlemleri tüzüğüne ekli A,

    B, C, D ve E cetvellerine göre yapılır (31).

    A cetveli, iş kazalarının neden olduğu hastalık ve

    arızalarla meslek hastalıklarını ve bunların neden olduğu

    arızaların vücuttaki yerleşim yerlerine göre listelerini

    gösterir. Her listede üç kolon olup bunlardan birinci kolon

    arızanın sıra numarasını, ikinci kolon ar1z anın çeşidini,

    üçüncü kolon arızanın ağırlık ölçüsünü gösterir.

    B cetveli, sigortalının çalıştığı iş kolları ve mes-

    lek veya iş çeşidi listelerini içerir.

    C cetveli sürekli iş göremezlik simgelerini göster-

    mekte olup A cetvelinin listelerine paralel olarak arızanın

    vücuttaki yerine göre tabloları kapsar. Her tablo A cetveli-

    nin listelerinden birini gösterir ve sol kenardaki dikey ko-

    londa arıza sıra numaraları, üst~eki yatay kolonda l'den 52'

    ye kadar meslek grup numaraları ve bunların kesişme noktala-

    rında sürekli iş göremezlik listeleri bulunur (31).

    D cetveli arızaların ağırlık ölçülerine ve sürekli

    iş göremezlik simgelerine göre meslekte kazanma gücünün

    azalma oranını bulmaya yarar. Bu cetvelin sol kenarındaki

    dikey kolon O'dan 65'e kadar arıza ağırlık ölçülerini, üst-

  • - 47 -

    teki yatay kolon A dan R ye kadar arızaların sürekli iş gö-

    remezlik simgelerini, bunların kesişme noktaları 1 den 100

    e kadar meslekte kazanma gücünün azalma oranını gösterir.

    E cetveli, D cetveline göre bulunan orana ve sigor-

    talının yaşına göre meslekte kazanma gücünün azalma oranını

    saptamaya yarar.

    Bu cetvelin solundaki dikey kolon 38-39 yaşlara ait

    meslekte kazanma gücünün azalma oranını, üstteki yatay kolon

    24 den 64 e kadar olan yaşları, bunların kesişme noktaları

    ise meslekte kazanma gücündeki azalmanın yaşlara göre oran-

    larını gösterir.

    A cetveli listelerinde yazılı arızalardan birinin

    meslekte kazanma gücünü· ne oranda azaltacağı aşağıdaki şe

    kilde hesaplanır.

    a) A cetvelindeki vücudun çeşitli bölgelerine veya

    sistemlerine göre hazırlanan arıza listesinden sigortalının

    arızası bulunur. Bu arızanın solundaki arıza sıra numarası

    ile sağındaki arıza ağırlık ölçüsü bir tarafa kaydedilir.

    b) B cetveli listelerinde önce sigortalının işkolu

    sonra bu işkolu içindeki meslek veya iş çeşidi bulunur. Bu-

    nun karşısındaki meslek grup numarası da bir yere yazılır.

    Sigortalının meslek veya iş çeşidi bu listelerde bu-

    lunmadığı taktirde meslek veya işinin benzeri veya en yakını

    esas alınır.

  • - 48 -

    c) sürekli iş göremezlik simgesini gösteren C cetve-

    linin arızaya uygun tablosunun dikey kolondaki arıza sıra

    numaras~ ile yatay kolondaki meslek grup numarasının kesiş

    tiği noktadaki -sürekli iş göremezlik simgesi bulunarak bir

    tarafa kaydedilir.

    d) D cetvelinin dikey kolonunda yukarda saptanan

    arıza ağırlık ölçüsü ile yatay kolondaki meslek simgesinin

    kesiştiği noktadaki sayı, meslekte kazanma gücünün azalma

    oranıdır.

    e) Saptanan bu meslekte kazanma gücü azalmasının,

    sigortalının yaşına oranını bulmak için E cetvelinden yarar-

    lanılır. Bu cetvelde dikey kolonda bulunan meslekte kazanma

    gücünde azalma oranı ile üstteki yatay kolonda bulunan si-

    gortalının sürekli iş göremezlik halinin saptanma tarihinde-

    ki yaşının kesiştiği yerdeki sayı bu yaşa uyan sürekli iş

    göremezlik sebebiyle meslekte kazanma gücünün azalma oranı

    dır.

    A cetveli listesinde yazılı arızalardan bir kaçının

    bir arada bulunması veya eski bir arızaya yenisinin eklenme-

    si halinde meslekte kazanma gücünün ne oranda azalacağı,

    Balthazard formülüne göre aşağıdaki biçimde hesaplanır.

    a) Sigortalıdaki arızaların meslekte kazanma gücünü

    azaltma oranları yukarda belirtildiği gibi ayrı ayrı belir-

    lenir.

    b) Bu oranlar, en yükseğinden başlanarak sıraya ko-

    nur.

  • -49-

    c) En yüksek oran sigortalının çalışma gücünün

    tümünü gösteren % 100 den çıkarılır.

    d) Bu çıkarmada kalan miktar, sırada ikinci ge-

    len meslekte kazanma gücü azalma oranı ile çarpılır. Çar-

    pıma, en yüksek meslekte kazanma gücü azalma oranı ekle-

    nir, böylece birinci ve ikinci arızaların meslekte kazanma

    gücü toplam azalma oranı bulunmuş olur.

    Sigortalının işe alınmadan önce mevcut olan veya

    işe alındıktan sonra iş kazası veya meslek hastalığı sonu-

    cu olmayarak oluşan arızaları yapmakta olduğu işteki kazanma

    gücüne tesir etmiyorsa bu arızalar kazanma gücü toplam a-

    zalma oranı hesabında dikkate alınmaz.

    Sigortalının hangi hallerde çalışma gücünün en az

    2/3 ünü yitirmiş ve hangi hallerde başkalarının sürekli ba-

    kımına muhtaç durumunda sayılacakları da S.S.K Sağlık İşlem

    leri Tüzüğti 3. bölüm 10. madde de belirlenmiştir.

    Örnek: 40 yaşında, dökümcü olarak çalışan bir iş

    cinin yorulduğu zaman olan nefes darlığı yakınması, fizik

    muayenede ekspiryumda uzama, akciğer grafisinde r 3/3 opa-

    site ve minimal akciğer tliberktilozu, solunum fonksiyon test-

    lerinde hafif derecede, destruktif solunum fonksiyon bozuk-

    luğu saptanmış olsa hastanınmaluliyetini hesaplamak için

    önce A cetveline bakılır. VI. listede pnömokonyozlar bölü-

    münde arıza sıra numarası 9, r opasitenin ağırlık ölçüsü 31

    dir. B cetvelinde dökümcülük işinin me~lek grup numarası 12,

    C cetvelinde sürekli iş göremezlik simgesi A, D cetvelinde

    arıza ağırlık ölcüsü ile meslek simgesinin kesiştiği nokta-

    daki değer olan

    Yalnız bu değer

    13 meslekte kazanma gücü azalma oranıdır.

    38-39 yaşa göre bulunan değer dir.40 yaşa

    ·göre olanı bulmak için E cetvelinde kolonda bulunan 13 de-

    ğeriyle, yatay kolonda 40 yaşa uygun bölümün kesiştiği nok-

    tadaki 13.1 değeri iş göremezlik nedeniyle _meslekte kazanma

  • - 50 -

    gücü azalma oranıdır. Hastanın solunum fonksiyon testlerinde

    hafif derecede obstrüktif solunum fonksiyon bozukluğu olduğu

    ıçın %10J kavitesiz hafif akciğer tüberkülozu (apeksten 2.

    aralığa kadar) bulunduğu için yine %10 ekleme yapılır.

    NOT iş gücü kaybının hesaplanmasında kullanılan cetvel

    örnekleri Ek, 3 de verilmiştir.

  • - 51 -

    A M A Ç

    Bu çalışmanın amacı,

    1- S.S.K. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi'nde

    1981-1985 yıllarında pnömok~nyoz tanısı olan hastaları ka-

    yıtlardan belirlemek,

    2- Bu hastalarda yaş, çalışma bölgesi, çalışma sü-

    resi, çalıştığı iş türü ve iş ortamındaki toz konsantras-

    yonu ile hastalığın ilişkilerini araştırmak,

    3- Sağlanan verilerden hareketle Türkiye'de pono-

    mokonyoz sorunu ve çözüm yolları konusunda görüşler belirt-

    mektir.

  • - 52-

    G E R E Ç ve Y Ö N T E M

    ARAŞTIRMANIN YERİ VE EVRENİ Araştırma, S.S.K. Genel Mtidürlüğünden gerekli izin

    alınarak S.S.K. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi'nde ya-

    pıldı.

    Meslek hastalıkları hastaneleri, poliklinik, araştırma laboratuarları, ambulatuar tedavi ve yataklı tesisle-riyle, koruyucu ve tedavi edici hekimliği birleştirerek ça-lışan kendilerine özgü sağlık üniteleridir. Bu hastanelerde . ' S.S.K. Genel Müdürlüğü, bölge sağlık müdürlükleri, şubeler ve S.S.K. sağlık üniteleri,sağlık kurulları kararıyla kendi-lerinde meslek hastalığı saptanan, şüphe edilen veya daha önce meslek hastalığı saptanmış olupta kontrol muayenesi is-tenen sigortalıl~rın ve belirli bir programla yapılan işyeri tarama gezilerinde, kendilerinde meslek hastalığı saptanan veya şüphelenilen hastaların tetkik ve tedavileri yapılır.

    s.s.K. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi, ilki .İstanbul'da· kurulan Türkiye'deki ikinci meslek hastalıkları hastanesidir. 1975 yılında s.s.K. Ulus Hastanesi bünyesinde hizmete açılan hastane, 1979-85 yıllarında ke~di binasında,

    .1985 yılından beri de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi (İ.S.G.Ü.M.) binasında çalışmalara devam etmektedir.

    Bu araştırmada 1981 - 1985 yıllarında pnörnokonyoz tanısı olan 941 hastanın kimliği kayıtlardan belirlenerek dosyaları çıkarılmıştır. önceden hazırlanan bilgi formuna göre (Ek-1) dosyalar taranmış ve hastalaila ilgili veriler

    derlenmiştir.

  • - 53 -

    Çalışma ortamındaki toz konsantrasyonu için, İşçi

    Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi (İ.S.G.Ü.M.) ile bağlantı

    kurulup, çeşitli işlerde ne oranda tozla karşılaşıldığı ve

    çeşitli maddelerde bulunan tozun türU ve miktarı hakkında

    araştırma yapılmıştır. İ.S.G.Ü.M. kayıtlarından alınan de-

    ğerlere göre, maden işÇilerinin çalıştıkları iş türüne göre

    karşılaştıkları toz ortamları şöyledir (46).;

    . Çok Tozlu Ortam (5-10 mglm 3 ): İnşaatcı*, tabancı,

    barutcu lağımcı.

    Orta Tozlu Ortam (4-5 mglm 3 )

    Az Tozlu Ortam (2-4 mglm 3 )

    Tozsuz Ortam (0-2 mglm 3 )

    Motorcu, postabaşı,

    sökUmcü, olukcu,

    domuzdamcı,delikci,

    kuyucu, kazmacı,

    tahkimatcı,

    Nakliyeci, sürücü,

    taramacı, tamirci,

    sinyalci, direkci,

    seyis.

    Pulcu, saçcı, tele-

    foncu, kaynakcı,

    kancacı.

    Bu araştırmada işçini en uzun süre çalıştığı iş

    türü es~s alınmıştır. Tozsuz ortamda çalışanlardan hastalık

    saptananların sayısı çok az olduğu için az tozlu ortamda ça-

    lışanların grubuna dahil edilmiştir.

    * İşçilerin çalıştığı işlerin tanımları ve özellikleri Ek-2 de verilmiştir.

  • - 54 -

    ARAŞTIRMA TİPİ

    Bu araştırma, tanımlayıcı tilrde bir çalışmadır.

    Araştırmanın bağımlı değişkenleri; pnömôkonyoz ta-nısı alan hastaların yakınmaları (öksilrük, b?lgamçıkarma,

    gögtis ağrısı, eforla gelen nefes darlığı, klinik bulguları, radyolojik tetkikte saptana~. opasiteler (p,q,r veya s,t,u, A,B,C, opasite), solunum fonksiyon testleri bulgularıdır.

    Bağımsız değişkenler; hastanın yaşı, çalışma süre-si, çalıştığı bölgedeki toz konsantrasyonudur.

    Hastaların çoğu (yaklaşık %85'i) sigara içtiği için, sigara işmenin·etkisi göz önüne alınmamıştır.

  • - 55 -

    · BULGULAR

    S.S.K. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi'nde

    1981-1985 yıllarında pnömokonyoz tanısı alan 941 hastadan 5

    hasta bisinozis, 7 hasta asbestozis, 51 hasta siliko-antimo-

    nozis, 853 hasta antrako-silikozis tanısı almıştı.İkinci ya-

    tışları olduğu için 25 hasta değerledirmeye alınmadı. Hasta-

    ların % 76.5'i Zonguldak Kömür Havzası'nda. (Armutcuk, Üzül-

    mez, Kozlu, Karadan, Amasra bölgeleri), % 23,5'i Turhal Öz-

    demir Antimon Madeni, Aydın Şahmanlı linyitleri, T.T.K. Ça-

    yıralan İşletmeleri, Orta Anadolu Linyitleri, Söke Dedeman

    Kömür İşletmeleri, Nallıhan, Çankırı Kurşunlu Kil Ocağı,

    Merzifon

    !etmeleri,

    oba Köyü

    Mihaliççık

    Yeniçeltik Kömür Madeni, Etibank Sarayönü Civa İş

    Etibank Seydişehir Aliminyum İşletmeleri, Şeker

    Barut Madeni, Sümerbank Nevşehir Basma Fabrikası,

    Amyant Sanayii v.b. de çalışmaktaydılar.

    Bisinozis ve asbestozis tanısı olan hastaların iş

    gruplarının farklı olması ve sayılarının az olması nedeniyle

    istatistiksel değerlendirmeye alınmamıştır. Bu hastaların

    klinik özellikleri Tablo 1 ve Tablo 2'de görülmektedir.

  • - 56 -

    Tablo 1

    ::ı:::

    ~~ Yaş Ol

    1 29

    2 37

    3 37

    4 38

    5 51

    6 56

    7 56

    Asbestozis Tanısı Alan Hastalar

    Çalışma Fizik Muayene Solunum Fonk-Süresi Opasite Yakınma Bulgusu siyon Testi (Yıl)

    Solunum Sesle-9 t Bulantı ri Kabalaşmış Normal

    Halsizlik baş 10 t ve Göğüs Ağrısı Normal Normal

    10 s 1

    İştahsızlık Normal Normal Halsizlik

    7 s Bel Ağrısı Normal Normal

    9 s Nefes Dar lığı Normal Normal Carnıntı

    9 C Opasite Eforla Nefes Seyrek Hafif (Emekli) (Komplike) Darlığı Raller Restriktif

    İştahsızlık Yaygın Orta Derecede ·9 t Halsizlik RonkUsler Rest. ve Obst.

    Hastaların ilk beşi Etibank Şeydişehir Aluminyum

    tesislerinde yalıtım, montaj, ateş tuğlası yapımında çalış

    maktaydı. 6 ve 7 nolu hastalar Mihaliççik amyant sanayiinde

    amyant yapımında çalışan kişilerdi.

    · En az 7 en çok 10 yıl çalışmış olan hastaların ak-

    ciğer grafilerinde, 3'ünde opasite, 3'ünde s opasite mev-

    cuttu. 9 yıl çalıştıktan sonra emekli olan hastanın komplike

    pnömokonyozu vardı.

  • - 57 -

    Tablo 2

    Bisinozis Tanısı Alan Hastalar

    Çalışma Fizik Muayene Soltmuın Fonk-Yaş SUresi) Yakınma

    (Yıl .. Bul.ıruları sivon Testleri Ökstirilk

    31 13 Nefes Darlığı Normal Normal Balgam .

    Nefes Darlığı Ekspiryumda 31 12

    Göğtis Ağrısı Uzama Normal

    Ökstirtik Seyrek 32 10 Nefes Darlığı Normal B8lgam Ronktisler

    Pazartesi GUnle Seyrek 35 11 ri Nefes Darlığ Ronktisler Normal

    Seyrek Ronktis-39 16 Nefes Darlığı ler Ekspiryum- Normal

    da Uzama

    Hastalar Nevşehir ve Eskişehir Sümerbank iplik ve

    basma fabrikalarında harman - hallaç ve water bölümlerinde

    çalışmaktaydılar.

    En az 10 en çok 16 yıl çalışmış olan hastaların

    öksürük ve nefes darlığı şikayetleri sürekli varken bir has-

    tanın yalnızca pazartasi günleri nefes darlığı oluyordu. Bir

    hastanın fizik muayene bulgusu normaldi, diğerlerinde eks-

    piryumda uzama ve seyrek ronküsler alınmaktaydı. Tümünün so-

    lunum fonksiyon testleri normaldi.

    Antrako - silikozis tanısı almış olan 853 hasta ve

    siliko - antimonozis tanısı almış olan 51 hasta olmak üzere

    toplam 904 pnömokonyozlu hasta incelemeye alınmıştır. Bu

    hastaların yaş dağılımı Tablo : 3'de görülmektedir.

    :J

  • - 1

    !

    - 58 -

    Tablo : 3

    Promokonyozlu Hastaların Yaş Dağılımı

    Yaş Hasta Sayısı Yüzde

    25 - 29 14 1.55

    30 - 34 41 4.54

    35 - 39 93 10.29

    40 - 44 219 24.22

    45 - 49 251 27.77

    50 - 54 188 20.07

    55 - 59 60 6.63

    60 + 24 2.65

    Bilinmeven 14 1.55

    Ton lam 904 100

    Hastaların ~epsi erkektir ve % 45.5'i emeklidir.

    Hastaların yaş ortalamaları 45, 85+0.24 dür ve

    %72.29'u 40-54 yaŞ grubunda bulunmaktadır.

    25-29 yaş grubundaki hasta sayısı ancak %1.55 dir.

    Bu gruptaki hastaların çalışma süreleri de az olacağı için

    hastalık görülme şansı azdır.

    14 hastanın yaşı verilerden belirlenememiştir.

    Hastaların yaptıkları işlere göre dağılımı Tablo

    4'de verilmiştir.

    t 1

  • Tablo 4

    ,-59 -

    Hastaların Yaptıkları İşlere Göre Dağılımı

    Yapılan İş * Hasta Sayısı Ytizde

    Lağımcı 389 43.3

    Kazmacı 340 37.6

    Tabancı 277 30,6

    Tamirci 99 10.95

    Domuzdamcı 88 9.73

    Taramacı 83 9.18

    Barutcu 73 8.08

    Oluk.cu 42 4.65

    Saçcı 39 4.31

    Nakliyeci 35 3.87

    Seyis 28 3.1

    Ambarcı 21 2.32

    Diğer İşler ** 292 32.3 T o p 1 a m 1806

    *·Yüzde değerleri 904'e göre hesaplanmıştır.

    **Diğer işler : Vagoncu, delikçi, tahkimatçı, bo-

    rucu, kapakçı, motorcu, postabaşı,

    kaynakçı, telefoncu, temizlikçi,

    vinççi v.b.

    Bir içşi birden fazla işde çalıştığı için toplam

    904'den büyük bulunmuştur. %78'3 oranında işçilerin lağımcı,

    kazmacı ve tabancı olarak çalıştığı gözlenmektedir. Madende

    en önemli iş türünü oluşturan bu işlerde, hemen hemen tüm

    işçiler değişik sürelerde çalışmışlardır.

    Kazmacı,tabancı ve lağımcı olarak çalışan 708 has-

    tanın dağılımı Tablo S'de verilmiştir.

    t , ~,

    \ '-...

  • - 60 -

    Tablo S

    Kazmacı-Lağımcı ve Tabancı olarak

    çalışan hastaların dağılımı

    İş Türü Hasta Sayısı Yüzde

    Kazmacı ve DiP,er -İşler 203 28.7

    Lağımcı ve Diğer

    İşler 186 26.3

    Tabancı ve Diğer

    İşler 57 8.0

    Lağımcı - Tabancı

    ve Diğer İşler 125 17.7

    Tabancı - Kazmacı 59 8.3

    ve Diğer İşler

    · Lağımcı - Kazmacı

    ve Diğer İşler 42 5.9

    Lağımcı - Kazmacı

    Tabancı ve Diğer İşler 36 5.1

    Toplam 708 100

    904 hastadan 708'i (%78.3) kazmacı, lağımcı,taban

    cı olarak çalışmış, ayrıca tamirci, domuzdamcı,taramacı, ba-

    _ rutcu, olukcu v.b. diğer.işlerde de çalışmış, %21.7'si ise

    kazmacı, lağımcı, tabancı gibi işlerin hiçbirinde çalışmadan

    bu.işlerin dışındaki işlerde çalışmışlardır.

    Pnomokonyoz tanısı almış olan 904 hastanın çalışma

    sürelerine göre dağılımı Tablo : 6'da verilmiştir.

    . ,,

  • Tablo 6

    Şekil 1

    4UU -

    350 -

    300 -

    ....ı [/) 250 -....ı ::>-. Cl3 u:ı 200 -Cl3 .µ [/) 150 -ro ::ı::

    100 -

    50 -

    - 61 -

    Hastaların Çalışma SUrelerine Göre

    Dağılımı

    Çalışma Süresi . Hasta Sayısı Yüzde (yıl)

    5 - 9 59 6.53

    10 - 14 164 18.14

    15 - 19 143 15.82

    20 - 24 217 24.00

    25 - 29 209 23.12

    30 - 34 93 10.29

    35 + 19 2.10

    Toplam '

    904 100

    Hastaların yaş ve çalışma

    sürelerine göre dağılımı

    -

    -

    -

    . 25 35 45 55 + Yaş

    -

    -

    o 10 20 30 + Çalışma Süresi

    Hastaların çalışma süresi ortalaması 21.08+025 dir

    Hastaların çoğunluğunun hastaneye ilk başvurusu olduğu göz-

    önüne alınacak olursa, saptanan ortalama çalışma süresinin

    aynı zamanda hastalığın latent dönemi anlamına geleceği söy-

    lenebilir.

    ·Hastaların yaş ve radyolojik bulgulara göre dağı

    lımı Tablo : 7'de görülmektedir.

  • - 62 -

    Tablo 7

    Hastaların Yaş ve Radyolojik Bulgularina

    Göre Dağılımı

    Radyolojik

    Bulgu P ve S Opasite Yaş

  • - 63 -

    Tablo . 8

    Hastaların Çalışma SUresi ve Radyolojik

    Bulgulara Göre Dağılımı

    Radyolojik

    Bulgu P ve S q ve t r ve u Toplam Opasite Opasite Opasite Çalışma ve Süresi (yıl Komplike

  • - 64 -

    Tablo 9-

    Hastaların Yakınmalarına Göre Dağılımı

    * Yakınma Hasta Sayısı Yüzde

    Yakınma 157 17.36 Yok

    Öksürük 338 37.39

    Göğüs Ağrısı 279 30.86

    Dispne 267 29.54

    Balgam 201 22.23 ~

    Çıkarma

    Eforla Dispne 176 19.47

    ·sırt Ağrısı 168 18.58

    Halsizlik 34 3.76

    Diğer Yakınmalar 198 21.90

    Bilinmeyen 14 1.55

    Toplam 1832

    *Yüzdeler 904'e göre hesaplanmıştır.

    Bir kişinin birden fazla yakınması olduğu için

    toplam 904 den büyük bulunmuştur.

    Pnömokonyozun sinsi seyirli bir hastalık olması ve

    hastaların %54.8'inde pnomokonyozun hafif formu olan p ve s

    opasite saptanması nedeniyle hastaların %17.36 sının yakın

    ması yoktu·. Yakınmalar genellikle non spesifikti ve en çok

    öksürük ve göğüs ağrısından yakınmaktaydılar. Daha sonra sı

    rayla nefes darlığı, balgam çıkarma, eforla nefes darlığı,

    sırt ağrısı ve halsizlik gelmekteydi. Diğer yakınmalar ara-

    sında baş ağrısı, iştahsızlık, çabuk yorulma ve yaygın vücut

    ağrıları gibi yakınmalar bulunmaktaydı. 14 hastanın yakınma

    ları bel~rlenemediği için değerlendirmeye alınmadı.

  • - 65 -Tablo 10

    Hastaların Fizik Muayene Bulgularına

    Göre Dağılımı

    Fizik Muayene Hasta